Haşlanmış Kurbağa Sendromu!.

Birey ve toplum,  çevresindeki tüm gelişmeleri  okuması, algılaması ve bunlara yönelik bir  tepki vermesi bazen çok zorlaşır! Peki neden? İnsan çevresinde yaklaşmakta ve  gelişmekte olan sıkıntılı  ve özellikle de birey ve toplumun bulunduğu  rahatlık durumuna yönelik tehlike ve tehditler için karşılık ve tepki veremez bir hale gelir! Neden?  Şimdi bunları neden yazıyorsun? Bu yazdıklarının bugün yaşamakta olduğumuz sosyal,  siyasal ve ekonomik gündem ile ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Ben de aynen sizler gibi düşünüyorum! Kel alaka bir durum,  yani!.
 
Türkiye gibi aktif, canlı ve hareketli bir millet ve toplum için yapısal bir değişim ve dönüşüm çok kolay değildir! Yani tarihte on altı devlet yıkmış ve kurmuş bir millete yapısal bir değişimi kolay bir şekilde dikte ve  izah edemezsiniz! Geçmişte yaşadığımız  darbe ve muhtıralar örneğinde olduğu gibi! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, devletin tüm kurum ve kuruluşları kadim devlet aklının kontrolüne geçmiştir! Peki, mezkur  devletteki siyasal ve yapısal değişim nasıl olacak  veya  olmalıdır? Ya da kadim devlet aklının ve iki bin üç yıllık kadim Türk devlet geleneğinin kontrol ve denetimindeki  siyasal ve yapısal bir değişimi nasıl yapmalı ve yürütmelisiniz?  Artık yeni bir Türk devleti kuramayacağımıza göre! Son Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyeti  Devleti de olduğuna göre! Ve  Türkiye Cumhuriyeti Devleti ebed müddet devam  ülküsü çerçevesinde sonsuza kadar yaşayacağına  göre!  Kadim Türk Devlet aklı,  herhangi bir  sosyal ve siyasi krize sebebiyet vermeden,  ya yeni bir yol açmalı ya da yeni bir yol bulmalıdır! Ne buyurdunuz?!
 
Peki, bireysel, toplumsal, sosyal, siyasal ve yapısal  bir değişimi çok büyük bir arbede, krize  ve sosyal soruna sebebiyet vermeden nasıl yapmalısınız? Bu durumu haşlanmış kurbağa sendromu  şeklinde ifade edebiliriz! Yani,  tüm enerjisini, şartlara adapte olmak için kullanıp, kritik an geldiğinde kendisini kurtaracak bir şeyi kalmayan  kurbağa ile ilgili bir durumdur! İçine hapsolduğunu sandığımız bir durumda hissettiğimiz duygusal yorgunluğu ifade eder! Bu  duruma yorgunluk yüzünden yanana kadar  mevcut duruma katlanmaya devam ederiz!  Zihinsel ve duygusal olarak tükenene kadar sürekli kötüye giden kısır bir döngüde kalmamıza neden olur! Bu hikayede, su sıcaklığının ısıtılma hızı, dakikada 0,02 °C’den daha yavaş olursa, kurbağa bu artışı fark etmez! Ve sonunda su kaynar hale gelince yavaş yavaş ölür! Aslında kurbağa ölmekte olduğunun da  farkında değildir! Fakat su  çok hızlı ısıtılırsa kurbağa atlayıp  kurtulacak ve kaçacaktır! 
 
Sorulması gereken soru şudur! Kurbağayı ne öldürmüştür? Ya da kurbağa neden ölmüştür? Kaynayan su mu, yoksa doğru zamanda dışarı atlamaya karar veremeyişi mi? Hangisi?  Eğer kurbağayı  50 °C sıcaklığında bir suya batırsaydık, kendini kurtarmak için hemen dışarı atlardı. Ancak sıcaklığın kademeli olarak yükselmesine katlanabildiği süre boyunca dışarı çıkabileceğini ve çıkması gerektiğini fark edememiştir. Bizi iyi hissettiğimize inandıran sessiz kötü gidiş ve duygusal kötüye gidiş, yavaş olduğunda fark edilmez. Bir değişiklik çok yavaş gerçekleşirse, farkına varmayız ve herhangi bir tepki ya da direnişe neden olmaz,   durumun farkına varmamız ve ihtiyaçlarımıza uyacak şekilde yanıt vermeye hazırlanmamız da engellenmiş olur!
 
Dolayısıyla,  birey ve toplum olarak, aklımızı, fikrimizi, ferasetimizi ve gözlerimizi açık tutmalı,  ne istediğimizi  de anlamak için bilinçli bir çaba göstermek gereklidir. Algılarımızı bozan şeyleri kontrol altına almanın tek yolu budur. Bu yüzden haşlanmış kurbağa sendromu hep aklımızda olmalıdır!. Böylece  çevremizdeki tüm gelişmeleri zamanında fark ettiğimiz takdirde,  derin bir sıkıntıya düşmekten kaçınabiliriz. 1950′ li yılların  son günlerindeki, sokak hareketlenmeleri ve 27 Mayıs 1960 darbesi!.  1960′ lı yılların son demlerindeki  sokak, öğrenci hareketlenmeleri ve  12 Mart 1970 muhtırası!. 1970′ li yılların sonlarındaki sokak ve öğrenci hareketlenmeler, ölümler, yaralanmalar ve  sonrasında yaşadığımız 12 Eylül 1980  askeri darbesi!. Peki, 1990′ lı yıllarda  yaşadığımız sosyal, siyasi, ekonomik ve faili meçhul cinayetleri nasıl izah etmeliyiz?!  1990′ lı yılların son demlerindeki 28 Şubat post-modern darbesini nasıl izah etmeliyiz?! 2007 yılındaki  genel kurmay e-muhtırasına ne dersiniz? Daha sayamadığımız bir o kadar darbe ve muhtıra! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, kadim Türk  devlet aklının ve iki bin üç yıllık kadim Türk devlet geleneğinin, devletimizin  tüm kurum ve kuruluşlarına hakim olmaya,  kontrol ve denetimi  de tamamen eline  almaya başladığı  bir dönem olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini alacaktır! 16 Nisan  Anayasa değişiklik referandumu ve Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile birlikte  bu topraklarda bir daha darbe ve muhtıra  benzeri şeyler yaşamayacağımıza göre!  Bugün, Kadim Türk devlet aklı ve Türk devlet geleneğinin denetim ve kontrolündeki,  2023- 2053 ve 2071 hedef ve  vizyonu çerçevesindeki, sosyal ve siyasal değişim ve dönüşümlere şahit olmaktayız, şeklinde düşünüyorum! Aksi halde, Kadim Türk Devlet aklı ve Kadim devlet geleneğinin kontrol ve denetimi  dışındaki tüm  sosyal ve  siyasal hareketlenmeler, değişim, ekonomik kriz ve başkaca sonuçlara gebedir! 

Yayınlayan

ahmetunver

Ahmet Ünver; İletişim Uzmanı; İletişim, Kurumsal İletişim, Halkla İlişkiler, Reklam, Marka, Marka Yönetimi, Marka İletişimi, Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir