ABD Ara Seçimleri & İngiltere’de yaşananlar ve Dünya’ya RESET!

ABD halkı, 8 Kasım 2022 tarihinde; Senato ve Temsilciler Meclisi ara seçimleri için sandık başına gitti!  Sonucu merakla beklenen seçimde ilk sonuçlara göre; Senato’da, Demokratlar 46 ve Cumhuriyetçiler 47 koltuk aldığı! Temsilciler Meclisinde; Cumhuriyetçiler 192 ve Demokratlar 167 koltuk aldığı, ifade edilmektedir!

ABD’de gidilen ara seçimin kesin olmayan sonuçlarına göre; ABD Başkanı Joe Biden,  8 Kasım 2022 tarihinde ki ara seçimlerle ilgili; Cumhuriyetçiler; Temsilciler Meclisi ve Senatoyu geri kazanırsa, beni azledeceklerini duydum! Beni ne için azledeceklerini bilmiyorum,  diyormuş!

Şimdi, 8 Kasım 2022 tarihinde ki ara seçimi,  kesin olmayan sonuçlara göre de; ABD Başkanı Biden, mezkur ifadeleri çerçevesinde, dünya siyaseti üzerine, projeksiyon geliştirelim!

Amerika tarihindeki ilk Afro-Amerikan başkan yardımcısı, Kamala Harris, Hint asıllı bir anneye ve Jamaika asıllı bir babanın çocuğudur! Harris; Shiva tarikatı üyesidir!

İngiltere’de, üç – beş ay içinde yaşanan siyasi kaos ve başbakanlık krizine neler demeli? Başbakan Boris Johnson istifa etmesi ve Lis Truss’ın da 45 gün başbakan olarak kalması ve akabinde, Hint asıllı ve Shiva tarikat üyesi,  Rishi Sunak’ın başbakan olarak seçilmesi, tamamen tesadüf olarak mı izah edeceğiz!

Peki, neler olmaktadır? İngiliz derin devlet aklı ya da Şeytani ÜST AKIL, nasıl bir sinsi plan ve kirli bir hesap peşindedir!

Peki, hem ABD ve hem de İngiltere’de, siyasi kaos akabinde,  başkanlık koltuğuna Hint asıllı ve Shiva tarikat üyelerinin getirilmiş olmasını nasıl okumalıyız?

Şiva ya da Shiva nedir? Özellikleri nelerdir? Birileri dünya insanlığı adına sinsi ve kirli neler planlamaktadır? Ulusal çıkarları çerçevesinde, yeni bir düzen – sistem ve dengeyi kuramayanlar, neyin peşindeler? Önce YIKIM ve sonra da İnşa mı planlanıyor?!

Şiva ya da Shiva Hint Mitolojisinde;  Trimurti  (kutsal üçlü) adı verilen büyük tanrılardan biri olup; Brahma ‘yaratıcı’, Vişnu ‘koruyucu’ iken Şiva ‘yıkım ve rejenerasyondan’ sorumluymuş!

Rejenerasyon; Hasar gören veya kaybedilen doku ve organların yeniden oluşmasına yani yenilenmesine denir! Peki, rejenerasyon nasıl gerçekleşir?

Şiva;  zaman ile ilişkilendirilir ve özellikle de her şeyin yok edicisi olarak! .Bununla birlikte Şiva, yıkım ve yeniden yaratılışla ilişkilidir!

Şiva, her döngünün sonunda evreni yok eder ve yeni bir yaratılışa olanak verir, diyorlar! Bizim inanıcımıza göre tek bir Yaratıcı vardır! Sonsuz Kudret Sahibi yüce Allah!

Âlemin tek ve yegâne bir SAHİBİ vardır; Allah! Herkes bir hesap ve plan yapar! Son sözü yine de ALLAH söyler! Böylece bilinmeli!

Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi Yüce Allah; Allah,  onların tuzaklarını boşa çıkardı! Allah, tuzakları bozanların en hayırlısıdır! Onlar böyle tuzaklar hazırlayadursunlar!  Allah da, onların tuzaklarına karşılık verecektir! Çünkü Allah, tuzak kuranlara en güzel karşılığı verendir, buyurmaktadır!

Dünyada, iki küresel gücün başına getirilen mezkûr inanışa mensup kişiler ile birlikte yeniden bir yıkım mı beklenmektedir?

1. ve 2. Dünya savaşlarında dünya nüfusu baz alındığında,  büyük sayıda insan ölmüş ve yaralanmıştır! Dünya nüfusunu 500 bine indirmek isteyen şeytani akla hizmet eden bu kişiler, böyle bir operasyonun başat aktörü mü olacaktır?  

Medeniyet dediklerinin sadece yakmak, yıkmak ve öldürmek olanlara karşı;  inşa, ihya ve insani yaşat ki devlet yaşasın diyen bir medeniyetin temsilcisi; Türkler ya da Türk Devlet Aklı neler yapmakta ya da neler öngörmektedir? Eli kolu bağlı beklemekte midir?

Dünya insanlığının vicdanı konumundaki Türkler ve Türk Devlet Aklı; barış ve huzur adına,  her daim bir plan ve hesabı mutlaka vardır! Türk Birleşik Devletler Teşkilatı bu minvalde yolculuğuna salimen devam etmektedir! Buna kimse de engel olamayacaktır!

Acele ve Yanlış Karar Vermenin BEDELİ!

Türkiye gibi jeo-stratejik ülkelerde, gündem çok kolay ve hızlı değişmektedir! Normal bir vatandaş,  gündeme yetişmesi ve takip etmesi, çok zor ve hatta imkânsız derecededir!  

Olay ve olgu meydana gelir,  vatandaş sadece sonuçlarını görebilir!  Vuku bulan olay ve olguları;  süreç,  detay, arka planı ve hatta ileriye yönelik olan etkilerini çok sonradan görebilir! Okuma yapabilirse, ne ala! Yapamaz ise zaten onu da göremez ve anlayamaz!

1990’lı yıllara kabaca bir göz gezdirdiğimizde, ne demek istediğim, kolay bir şekilde anlaşılacaktır. Ülkemiz ve bölge üzerinde hesabı olanlar, içerideki taşeronları vasıtası ile oluşturulan gündemi yakalamakta çok zorlanıyorduk. Acaba neden?

Bölge ve ülkemiz üzerinde hesabı olanlar, tekrar ve çok güçlü olarak gelmeye devam ediyor!  Daha önceki yıllarda olan ve olayları ne görebiliyor ve ne de cevap verebiliyorduk! Cevap verebilecek olan kişiler,  kanallar ve kurumlarımız, işbirlikçi taşeronlar maharetiyle,  işgal altında bulunuyordu!

Bir yüzyılı daha heba etmenin anlamı yok diye düşünüyorum! Bölge hakları adına bazı kararları almamız ve tarihin yüklemiş olduğu sorumluluğu yüklenmenin ve cesaretimizi toplamamızın vakti çoktan geldi ve geçti!

Ülkemiz ve bölgemizde meydana gelen ve yetişmekte zorlandığımız gündeme yönelik, LAO TZU öyküsü ve Hızır (as) ve Musa (as) kıssalarını; okumayı, anlamayı, anlamlandırmayı ve olaylara bir de bu zaviyeden bakmayı düşünüyor ve öneriyorum.

Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlamış: Siz erken karar vermeye devam edin, demiş, ihtiyar!  Meydana gelen olayların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu, sadece Allah biliyor! Acele karar vermeyin! Hayatın küçük bir dilimine bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının! Karar; aklın durması halidir! Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur! Buna rağmen akıl, insanı daima karara zorlar! Oysa gezi asla sona ermez! Bir yol biterken yenisi başlar! Bir kapı kapanırken, başkası açılır! Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz!

Hızır ve Musa aleyhi selamın hikâyesi; Bir gün Hızır (as) ile Hz. Musa yolda giderken Hızır (as) Hz. Musa’ya: Artık seninle burada ayrılıyoruz! Çünkü sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, demiş! Hz. Musa ise hayır ben seninle gelmek istiyorum! Söz veriyorum yaptıkların hakkında sana hiçbir şey sormayacağım, demiş! Böylelikle yola çıkmışlar! Biraz gittikten sonra karşılarına bir gemi çıkmış! Bu gemi yoksullara aitmiş!  Hızır (as) bu gemide bir delik açmış! Hz. Musa bunu görünce; sen ne yapıyorsun, şimdi bu insanlar nasıl gidecekler, bunu neden yaptın, demiş!  Hızır (as.) ise, hani bana bir şey sormayacaktın! Tamam, buraya kadar artık seninle ayrılıyoruz,  demiş!  Hz Musa bunu duyunca, tamam bir daha ağzımı açmayacağım, demiş!  Tekrar yola koyulmuşlar!  Yolda giderlerken Hızır (as) bir çocuğu öldürmüş!  Musa (as.) iyice hiddetlenmiş ve sen ne yapıyorsun, o daha çok küçük, onu neden öldürdün, demiş!  Hızır (as.) yine, hani bir şey sormayacaktın, artık bu kadar yeter, seninle yollarımız burada ayrılıyor, demiş!  Hz. Musa tekrar özür dileyerek bir daha yapmayacağını söylemiş! Ve sonunda bir köye varmışlar! O köydeki kadınlardan su ve yiyecek bir şey istemişler!  Fakat kadınlar, Hızır (as) ile Hz. Musa’yı kovmuşlar! Buna rağmen Hızır (as.) köyün tam çıkışındaki yıkılmak üzere olan bir duvarı onarmış! Hz. Musa bunu görünce tekrar bağırmaya başlamış!

Ve Hızır (as.): Tamam, bu kadar yeter sana her şeyi anlatacağım ve seninle ayrılacağız! Gemiyi delmemim sebebi ileride sağlam gemileri ele geçiren korsan gemisi vardı! Gemiyi deldim ki o korsanlar gemiyi sağlam diye ele geçirmesinler! Çocuğu öldürmemin sebebi o çocuk büyüyünce inkârcı, kâfir bir çocuk olacaktı ve ailesine eziyetler edecekti! Bundan dolayı küçük yaşta öldürdüm ki büyüyünce böyle olmasın! Gelelim duvarı onarmama! O duvarın altında iki yetim çocuğa bırakılan miras var!  Bu duvar zamanla yıkılacak ve artık o arsayı ekin ekmek için kullanacaklar! Bu yüzden onardım ki çocuklar büyüyene kadar idare etsin, çocuklar büyüyünce mallarını alsınlar, demiş!

Ya karar verip, tarih – kültür ve coğrafya aklının gereği olarak,  zamana ve mekâna sahip olacağız! Ya da yine yüz yıl önce olduğu gibi birileri bizim adımıza karar verip; kavga – kaos ve kıtlıklarla boğuşacağız!  Ülke ve bölge olarak kaybedecek vaktimiz kalmadı! Varlık ve yokluk meselesi olduğunu anlayabilmek adına! Bir ve Beraber olmak zorundayız! Aksi halde, yüz yıl önce olduğu gibi lime lime ederler!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Bakara suresi, 216. Ayetinde;  Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır vardır  ALLAH bilir siz bilemezsiniz, buyurmaktadır!

Rusya – Ukrayna Savaşı ve Polonya’nın Nükleer Talebi!

İkinci Dünya Savaşının sonlarında;  SSCB/Kızıl Ordu doğudan, ABD ve müttefikleri batıdan Almanya içlerine doğru ilerlerken, taraflar arasında sürtüşmeler başlamış ve hangi bölgelerin kimin kontrol veya denetiminde olacağı ya da kimlerin nereleri kurtaracağı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır!

Yani PAYLAŞIM ve KONTROL çerçevesinden sorunlar zuhur etmiştir!  Hem bu anlaşmazlıkların çözüme bağlanması ve hem de savaş sonrası dünyanın ana çizgileriyle düzenlenmesi amacıyla, Paylaşım – Kontrol ve DENGE adına; Ukrayna’nın Yalta Kenti’nde liderler düzeyinde bir konferans yapılmasına karar verilmiştir!

Dünya, dönüyor – dolaşıyor Ukrayna’da birleşiyor! Bugün, Ukrayna yine dünyanın gündeminde! Neden acaba? Yoksa yenidünya düzeni,  dünya sistematiği ve dengesi, yeniden Ukrayna üzerinden mi kurulacaktır? Neden olmasın?

Tüm açıklamalar, yaşanılanlar ve göstergeler buna şahitlik etmektedir! Ölen, yaralanan ve sıkıntı çeken ise Ukrayna halkı olmaktadır! Peki, kimin umurundadır! Yeter ki; Küresel ve emperyalist güçlerin ÇIKARLARINA bir şey olmasın! Yeter ki istedikleri DENGE kurulabilsin!

Şubat 1945 tarihinde, Ukrayna’nın Yalta kentindeki Konferansa;  ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmiştir! Konferans’ta karara bağlanan konular arasında, Almanya’nın savaş sonrasında silahsızlandırılması ve etki alanlarının taraflarca belirlenmesi, göze çarpmaktadır!

Yalta toplantısında;  Avrupa ve özellikle de Avrupa’nın itici gücü Almanya tamamen kontrol ve denetim altına alınmıştır!

Bugün; Dünya haklarının gözleri önünde, Ukrayna halkı üzerinden başkaca bir OYUN ve TİYATRO mu sergilenmektedir! Neden olmasın? Yeter ki DENGELERİ bozulmasın!

Bazıları oyun ve tiyatro izlemekten zevk alır! Bazıları da oyunu yazmaktan! Mesele,  küresel oyundaki figüran konumunda olmamaktır! Oyunu, oyuncuları ve figüranları görebilmek ve oyundaki; ANA FİKRİ okuyabilmektir! Aksi halde, kavga ve savaşa devam! Aksi halde yakmaya – yıkmaya ve öldürmeye devam!

Figüranlar, oyunu kurgulayanlar tarafından ROLÜN gereği bitti an,  oyun dışına atılır! Ukrayna savaşı bittiğinde, bazı dünya liderlerini,  dünya siyaset arenasında göremeyeceğiz!

ABD ’siz bir Avrupa ve NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti diyenlere karşı; Yenidünya düzeni çerçevesinde; Soğuk Savaş benzeri bir Paylaşım ve DENGE adına, Avrupa’nın tamamen, ABD ve NATO şemsiyesi altına girmesi için böyle bir operasyona ihtiyaç mı vardır!

Ya da ulus devletleri yok etmek için bekleşen, küresel güçlere DUR mu denilmektedir? Neden olmasın?

Polonya iktidar partisi lideri; 2. Dünya savaşında verdiği zarar nedeniyle, Almanya’dan 1,3 trilyon Euro,  tazminat talep etmektedir!  Bu tutar Almanya’nın yıllık milli gelirinin yaklaşık üçte birine, denk gelmektedir! Peki, adama sorarlar! Neden şimdi! Dün değil de, bugün?

Almanya’ya göre tazminat meselesi, 1953 yılında, Polonya’nın tazminat istemeyeceğini belirtmesiyle kapanmış ve 1990 yılında; ABD, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği arasında imzalanan Paris sözleşmesiyle nihai olarak sonlandığını iddia etmektedir!

Peki, bugün,  tazminat konusu, neden gündeme gelmektedir? Kim ya da akimler gündeme gelmesini talep etmektedir? Polonya’ya kim veya kimler GAZ vermektedir? Neden?

Rusya ve Ukrayna savaşı sürerken; Rusya’nın Nükleer tehditlerine karşılık; Polonya Cumhurbaşkanı Duda, ABD’ye ait nükleer silahların Polonya’ya konuşlandırılabileceğini söylemiştir! Peki, neler olmaktadır?

Ukrayna ve Polonya! İkinci dünya savaşının figüranları yani görevlendirilen ülke ve liderleri;  bugün yine sahnede! Görevi verilen kadarı ile iyi OYNAMAK önemlidir! Aksi halde saf dışı edilir!

Üniversiteler Farklılaşmalı! MERSİN Üniversitesi REKTÖR Adayları!

YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı ) 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname; Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi hükümleri ve Rektör Adayı Olmak İsteyenlerin Başvurusuna İlişkin Usul ve Esaslar uyarınca;  Hatay Mustafa Kemal ​Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kafkas Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Mersin Üniversitesi ve Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’ne, ​​ rektör ataması yapılacağını ilan etmiştir!

Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde, rektör adayları için belirlenmiş olan şartları taşıyan akademisyenler; 28/10/2022 tarihinde, mesai saati bitimine kadar, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına başvuruda bulundu! Başvurular akabinde, 3 Kasım 2022 tarihinde, YÖK mülakat süreci başlayacak ve daha sonra,  üç isim Cumhurbaşkanlığı makamına sunulacaktır!

Bir Tarım ülkesi olmamız ve ülkemizde ilk Nükleer santralin de Mersin’de kurulmasından kaynaklı, Mersin Üniversitesine, yetmiş kadar akademisyenin adaylık için başvuruda bulunduğu, almış olduğumuz duyumlar ve kulislerde konuşulan güçlü rektör adayları hakkında kabaca bilgi vermek isterim!

Mersin Üniversitesi; TBMM’nin 3 Temmuz 1992 tarihinde,  3837 sayılı Kanun ile kurulmuş, 10 Kasım 1992 tarihinde eğitim ve öğretim faaliyetlerine geçmiştir!

Mersin Üniversitesi; 1993 – 1994 yılında;   Fen-Edebiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksekokulu, Mersin Meslek Yüksekokulu, Gülnar Meslek Yüksekokulu, Mut Meslek Yüksekokulu, Tarsus Meslek Yüksekokulu ile lisansüstü programlarını yürütecek Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri Enstitülerine öğrenci almak suretiyle,  eğitim ve öğretime başlamıştır!

Mersin Üniversitesi; Kuruluşundan bu güne; fakülte sayısını 16’ya,  yüksekokul sayısını 7’ye, meslek yüksekokul sayısını 11’e, enstitü sayısını 5’e ve araştırma merkezi sayısını ise 34’e çıkarmıştır! 1833 akademik kadro,  3424 idari personel ve 45 bin öğrencisi bulunmaktadır!

1-) Prof. Dr. Ahmet Atasoy; Mersin Üniversitesi, Turizm Fakültesi Öğretim Üyesi ve Turizm Rehberliği Uzmanlık Alanı; Turizm Fakültesi Dekanı!

2-)  Prof. Dr. Cemal Altan; Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Siyaset ve Sosyal Bilimler Uzmanlık Alanı; İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı!

3-) Prof. Dr. Esma Dumanlı Kadızade; Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türkçe Eğitimi Uzmanlık Alanı!

4-) Prof. Dr. Hakan Arslan; Mersin Üniversitesi, Fen Fakültesi Öğretim Üyesi ve Anorganik Kimya Uzmanlık Alanı!

5-) Prof. Dr. Mustafa Taşkın; Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve Üretim Metalurji Uzmanlık Alanı!

6-) Prof. Dr. Adem Öger; Nevşehir Hacı Beştaş Veli Üniversitesi, Fen  – Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Dili Edebiyatı ve Türk Halk Bilimi Uzmanlık Alanı!

7-) Prof. Dr. Ali Kaya; Mersin Üniversitesi, Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Alanı ve Tıp Fakültesi Dekanı!

8 -) Prof. Dr. Erol Yaşar; Mersin Üniversitesi, Fen Fakültesi Öğretim Üyesi ve Geometri Uzmanlık Alanı; Rektör Yardımcısı!

9-) Prof. Dr. Murat Yakar; Mersin Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Öğretim Üyesi ve Harita Mühendisliği Uzmanlık Alanı!

10-) Prof. Dr. Mehmet İsmail Yağcı; Mersin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi ve Üretim Yönetimi ve Pazarlama Uzmanlık Alanı ve Rektör Yardımcısı!

11-) Prof. Dr. Tuğba Yelken; Mersin Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Eğitim Programları Uzmanlık Alanı!

12-) Prof. Dr. Yusuf Ceyhan; Selçuk Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim üyesi ve Katı Hal Fiziği Uzmanlık Alanı;  Silifke – Taşucu Meslek Yüksek Okulu Müdürü!

YÖK başkanlığı tarafından, 2018 yılında açıklanan ve bazı üniversitelerde kadük bir hal alan; Üniversitelerin;  Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması Projesi kapsamında,  alanında uzman, rektör adayı olduğu ili ve bölgeyi tanıyan ve projeleri olan bir ekip yönetime gelmesi akabinde, Mersin Üniversitesi; hem konumlandırma, hem farklılaşma ve hem de bölgesel kalkınma zaviyesinden önder ve lider bir konuma gelebilecektir!

Mersin; ülkemizin ilk nükleer santralin kurulduğu bir il ve bu anlamda, nükleer enerji altyapısına sahip insan kaynağının yetiştiği bir üniversite olması için Nükleer Merkez kurulması yönünde çalışmalar yapılmalı!  

Mersin Üniversitesinde;  mezkûr alana matuf; ön lisans, lisans ve lisansüstü çalışmaların yapılabilecek birimler kurulup ve gerekli insan kaynağı yetiştirilmeye yönelik çalışmalar yapılmalı!  

Mersin; iklim örtüsü yönünden ülkemizin tarımsal açıdan yüksek gelir getiren ürünlerin yetiştirildiği bir ilimiz!  Yeni ve mevcut ürünlerin farklı çeşitlerinin yöreye adaptasyon çalışmaları yapılabilmesi için Üniversite bünyesinde;  Subtropik ve Tropik Meyveler Araştırma Merkezi kurulmalı!  

Subtropik ve Tropik Meyveler Araştırma Merkezi; yeni adaptasyonu sağlanacak ürünlerin patent ve satışı ile üniversiteye önemli bir gelir kaynağı sağlanabilir!

Mersin Üniversitesi; mezkûr alandaki yatırım ve projelerin hayata geçmesi akabinde, konumlandırma ve farklılaşma olarak, hem dünyada ve hem de ülkemizde diğer üniversitelerden bir adım öne çıkabilecektir!

Yeni bir Dünya Kurulurken; Türkiye Yüzyılı ya da TÜRK ASRI!.

Dünya; Küresel ve emperyalist olarak tanımladığımız güçler tarafından; varlık ve hegemonyal konumlarının sürdürülebilirliği ve yeniden bir paylaşım adına; kirli planlara sahne olmaktadır! Peki, neden?  

Küresel ve emperyalist güçler;  varlıklarını, ancak paylaşım ve sömürüye borçludur! Sömürü olmadan varlıklarını sürdüremezler!

Sömürü adına,  kirli plan ve hesaplar, önceden, hedef ülkelere atadıkları, taşeron işbirlikçi idareciler maharetiyle, kolay bir şekilde yürütülüyordu!

Son dönemde, hedef ülkelerde, vekalet ve vesayet terör örgütleri üzerinden, iç savaş ve kaos çıkarılmakta, mezkur ülkeler,  dış müdahaleye hazır bir konuma getirilmektedir!

Dış müdahaleyi;  dolaylı bir şekilde, küresel ve emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarına matuf,  hedef ülkelere konmak şeklinde ifade edebiliriz!

Peki, bölgemizde, son yıllarda küresel sistemin kurmuş oldukları vekâlet örgütler üzerinden yürütülen, asimetrik savaş neden cereyan etmektedir?

Vekâlet savaşı; insanlık ve medeniyet adına nereye koyabiliriz? Küresel sistem; varlığının devamı adına;  milyonlarca insanın ölmesi ve diğer bölgelere göç etmesinin bir anlamı olmayacaktır! Var olmaları için sadece çıkarları vardır!

Vekâlet ve veraset savaşlarını,  Rusya – Ukrayna savaşı ile birlikte, sabotajlar üzerinden yürüyeceğine, şahit olabiliriz! Kilit ülkelerde kilit isimler!

Bir kuşak ve bir yol projesinin yürütücülüğünü,  hayata geçmesi için yol güzergâhında büyük yatırımlar yapan; 65 ülkenin dışında ki; küresel ve emperyalist güçler;  birlikte Kazan Kazan PROJEYİ;  varlıkları adına, bir tehdit olarak algılamaktadır!

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin ana güzergâhındaki ülkelerde meydana gelen, son dönemdeki darbe ve dış müdahaleler; neden ve nasıl olmaktadır?  Hedef ülkelerde ki; darbe ve dış müdahaleler sıradan olaylar mıdır?  Olamayacağına göre!

Yoksa tüm operasyonlar, yüz yıllık kirli plan ve hesap;  hegemonya varlıkları çerçevesinde yapılan girişimler midir? Başkaca ne olabilir ki?!

Hegemonya ve Varlık savaşını net bir şekilde tanımlayabilmek; olay ve olguları,  taraf ve gelişmeleri, sağlıklı bir şekilde okuma yapmamıza vesile olacaktır! 

Tarihi İpek yolu ve yeni bir yol –  bir kuşak projesinin ana güzergâhında ki ülkeler;  kazan – kazan ilkesi çerçevesinde, birlikte kalkınma projesinin tarafları;  blok ve birlik oluşturma girişimlerine sahne almaktadır!

Bir yol ve bir kuşak projesinin karşı tarafında kimler veya hangi küresel güçler bulunmaktadır? Birlikte kalkınma projesini, engelleme veya tamamen kontrol ve denetimlerine almaya çalışan, küresel veya emperyalist güçler kimlerdir? Peki, neden?

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin, ana güzergâhındaki; kilit ve merkez ülkesi Türkiye içinde ve çevresinde ki ülkelerde neler yaşanmaktadır? Hepsi sıradan ve spontane olaylar mıdır?

Türkiye ve bölge halkları, tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluk gereği,  bir ve beraber, hep birlikte hareket edebilirse; küresel ve emperyalist güçler; bu bölgede hiçbir operasyon yapamaz! Kendi çıkarları çerçevesinde ki; yeni bir sistemi, dengeyi ve düzeni, asla kuramaz!

Anladık mı, içeride ve bölgemizde meydana gelen tüm ekonomik ve terör saldırılarını? Hepsi, sıradan gelişmeler, öyle mi? Hiçbir DIŞ MÜDAHALE yok, öyle mi? İsteyen istediğine inanabilir; sonuçlarına katlanmak kayıt ve şartıyla! Bu operasyonların bir tarafı olabilirler mi?

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Ankara kriterleri ve vizyonu çerçevesinde,  kurulan Birleşik Türk Devletleri Teşkilatı ve TÜRK ASRININ başlangıç hareketi; TÜRK veya Türkiye Yüzyılı belgesini,  bu zaviyeden değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır!

Kuklacılar ve Kuklalar Her Yerde!

Dünyayı yöneten güçler; emperyalist hedefleri doğrultusunda, dünyanın her bir bölgesinde; kirli plan,  sinsi oyun ve uzun vadeli senaryolar hazırlar! Bölge insanları da bunları sadece izlemekle yetinir! 

Bölge liderleri veya halkları, küresel sinsi oyunun akışını ve yönünü değiştirecek, müdahale etmelerine, asla izin verilmez! Sadece izleyici locasında olmaları gerekir! Bölge insanlarının bir ve beraber hareket etmeleri de, senaryonun kurallarına aykırı bir durumdur!

Kirli senaryoyu ve sinsi oyunu planlayanlar açısından çok sinir bozucu bir durumdur! Aksi halde sinsi planlar, hedefine ulaşamaz! Kirli oyunu ve senaryoyu planlayan ve hazırlayanlar, bu duruma çok kızar ve o bölgede ortalığı toz duman götürür!  Aksi halde zaten var olmazlar!

Dünyayı yöneten veya sömüren güçler tarafından hazırlan plan ve duruma bütün dünya devletleri harfiyen uymak zorundadır! Uymayanlar bir şekilde cezalandırılır!  Ülkeleri işgal edilir! Kaynakları sömürülür! Vatandaşları yerlerinden ve yurtlarından edilir!  Dünya insanlığı da bu durumu bir film gibi sadece izler! Sıranın kendisine gelmesini bekler gibi!

Ülkemizde son yıllarda meydana gelen olay ve olgulara kabaca baktığımızda; Oyuncular, renkler, aktörler, zemin ve coğrafya farklı da olsa KUKLACILAR aynı,  sadece kuklalar değişiyor!

Özellikle bölgemizde, BEŞ KUKLACI DEVLET, kuklaları ve piyonları hep olmuştur! Olacaktır ve olmaya da, devam edecektir! Çünkü Türkiye ayağa kalkmaya başlar ise bölgede kuklalar ve kuklacılara meydan kalmayacaktır!   

Kuklacılar senaristtir;  Kuklacıların siyasi partilerde de beyin adamları vardır; senaryoya uygun adamlar seçilir ve ona göre devreye konulur!

Bölgesinde, kuklacılar tarafından planlanan bütün oyunlara ve kuklalara karşı; tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluluk gereği; yıllardan beri re-aktif durumdan,  pro-aktif hareket etmeye başlayan bir Türkiye durmaktadır!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; emperyalist olarak bölge üzerinde hesabı olanları BEŞ KUKLACI Devleti ve işbirlikçileri rahatsız etmektedir!

Dünya beş ‘ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; içeride ve dışarıdaki kuklacılar vasıtasıyla kaosa sürüklenmek istenmektedir!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; bölgesinde emperyalist hareketlere izin vermemek adına, dostluk ve ticareti geliştirdiği, her bir ülkeye müdahale etmek için bütün yollar denenmektedir!

Dünya beş ’ten büyüktür diyebilen bir Türkiye; ülkesi ve bölgesinin sükûnet ve selameti adına, kadim kültür ve medeniyet kodlarına dönmemesi için bütün kanalları ve yolları kesilmek istenmektedir!

Türk Devleti; bölgesi ve liderleri ile daha güçlü bir seda ile  ‘Dünya beş ’ten büyüktür’ diyebilmek için bölgesindeki mazlum milletlerin umudu olduğunu unutmamalıdır!

Türk Devleti; Bölge halkları ile BİR ve BERABER olmak, kuklacıları ve kuklaları görmek ve bölgenin barış – huzur ve selameti adına, tarihin ve coğrafya aklının yüklemiş olduğu sorumluluk gereği, birlikte hareket etmek zorundadır! Aksi halde parça parça ederler!

Her Şey Türkiye ile Başlayacak!

Ülkemiz ve bölgemizde, 100 yıl önce yeni bir dönemin başladığının ilk göstergelerini,  31 Mart vakası ile birlikte gözlemliyoruz!  Aslında bunun ilk işaret fişeklerini de 1839 Islahat ve 1876 Tanzimat Fermanına kadar götürebiliriz!

31 Mart Vakası ile tahttan indirilen Osmanlı padişahı ve yönetim derdest edilmesine rağmen, Tanzimat Fermanı’nın hükümleri 1922 yılına kadar cari kalmıştır!

Devlet yönetim kademesinde, küresel ve emperyalist güçlerin nasıl adamları mevcut ise bunu da çözümlemek ihtimaller dışındadır!  Artık, ülkemizde yönetim vb. konularda bazı uygulamalar eskisi gibi devam etmeyecektir!

Ülke ve bölge halkları, bu gelişmeleri hiçbir zaman anlayamadık! Emperyalist güçler, Osmanlı’yı parçalayabilmek ve her bir parçasına da kendi kukla yönetimlerini yerleştirebilmeleri için bu vb. gelişmelerin,   olması gerekiyordu!

Aksi halde, ne Osmanlı’yı bölüp parçalayabilirler ve ne de yer altı – yerüstü kaynaklarını, ülkelerinin refahı adına taşıyabilirlerdi!  Engellerin ortadan kaldırılması,  varlıkları için gerek şarttır!  Bunun için de içerideki işbirlikçileri vasıtası ile çok büyük bir destek sağlamıştır! 

Daha önce kendi ülkelerinde, ülkenin öz kaynakları ile okutmuş olduğu,  ülkenin geleceği adına yurtdışında yetiştirdikleri, eğitim aldıkları ülkeler adına;  çalışmalara, ihanetlere ve işbirlikçiliğe başlamıştır!

Adamlar;  20. Yüzyılı anlamak isteyenlere tavsiyem; Türkiye’nin anahtar olduğunu düşünün ve Türkiye’yi inceleyin, diyor! Peki, neden?

Türkiye, 20. Yüzyıl’ın, yeni bir başlangıcın anahtarıdır!  Şimdi yeni bir döneme girdik; Bambaşka yeni bir döneme! Önümüzdeki 100 yılın anahtarı Türkiye’de olacak! Türkiye, 21. Yüzyıl’da dünyanın şekillenmesini sağlayacak; Her şey Türkiye ile başlayacak, diyor!

20. Yüzyılın anahtarı Türkiye’de olacak; Nasıl yani? Türkiye’nin kontrol ve denetimleri altına alınmasının işaretlerini mi veriyorlar? Ya da bizlerin gözden kaçırdığı ve analiz etmekte zorlandığımız neler olmaktadır?

Türkiye; Yeni bir Dünya düzeninde; Bölgesinin ve Dünyanın anahtar ülkesi olacağını ve iyi incelemek gerektiğini! Dünyanın süper gücü ve soğuk savaş sonrası dönemdeki bir gücün, bir emperyalist devlet, vurgu yapmaktadır!

Türkiye; iyi incelecek ve anahtar konumunda bulunuyorsa; ‘kendi haline bırakmaları’ da elbette ki mümkün değildir! Türkiye, sadece Türklere bırakılamayacak kadar çok önemli bir ülke, olduğunu vurgulamaktalar!

Türkiye ve bölge üzerindeki tüm taktik ve stratejileri bu plan çerçevesinde yürümektedir! Bu plana aykırı olan her düşünce, hareket, lider, bölge üzerinde hesabı olanların çıldırmasına yetip artmaktadır!

Dünya’nın anahtar ülkesi konumundaki Türkiye;  içerideki işbirlikçi ve taşeronları vasıtası ile emperyalist ülkelere, tamamen teslim edilmeye çalışılıyor! Bu plan ve taktikleri tutmayınca,  ülke ve bölge üzerinde hesabı olan tüm emperyalistler birbirlerine düşmektedir!

Dünyanın enerji deposu konumundaki Ortadoğu ve Avrasya’nın anahtar, köprü ve merkez ülkesi Türkiye’dir! Bölgedeki zenginliklere ulaşabilmenin tek yolu,  Türkiye’den geçtiğini çok iyi bilinmektedir!  

Küresel ve Emperyalist güçlerin ulusal çıkarlarının devamlılığı adına; Türkiye, ülkesi ve bölgesi ile bir ve beraber hareket etmemesi germektedir!

Türkiye’nin bölge halkları ile birlikte hareket etmesi;  tüm emperyalistlerin bu bölgeden arkalarına dahi bakmadan çekip  gitmesi demektir!

Fiziksel ve Güvenlik İhtiyaçları;  Tehdit Altındadır!

İnsan ihtiyaçlarını, Maslow şu şekilde ifade etmektedir; Fizyolojik İhtiyaçlar, Güvenlik İhtiyaçları, Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı, Değer ve Saygı İhtiyacı ve Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı!

İnsan kademeli olarak bu ihtiyaçlarından birini gerçekleştirmeden bir diğerine geçemez!  Bir insan, Fiziksel ihtiyaçlarını; açlık;  susuzluk ve barınma ihtiyacını gidermeden güvenlik, sevgi, saygı ve ait olma ihtiyacını karşılamayı düşünemeyecek ve böyle bir gereksinim de duymayacaktır! 

Uzmanlar, insanların yaşamlarını sürdürmesi için fiziksel ihtiyaçların acil olarak karşılanması gerektiğini bildirmektedir! İnsanlar hayatı boyunca fiziksel ihtiyacını gidermek için çalışmaktadır! Fiziksel ihtiyacı gidermiş olan kişiler ise Güvenlik ihtiyacını talep etmeye başlayacaktır!

Güvenlik, insanın doğumundan itibaren geçirdiği, bireysel ve toplumsal evrede kullanılan bir terimdir!  Büyük ölçüde bir yaşamsal zorunluluk olarak değerlendirilmektedir!

Canın güvenliği, çocuğun güvenliği, neslin güvenliği, namusun güvenliği,  malın güvenliği, ailenin güvenliği, binanın güvenliği, şirketin güvenliği ve devletin güvenliği türünden ele alındığında, bireysel ve toplumsal hayatın her alanında ciddi bir güvenlik ihtiyacı ve arayışı ortaya çıkmaktadır!

Güvenlik ihtiyacı; İnsanoğlu için fiziksel ihtiyaçların hemen akabinde gelmektedir!

Güvenlik ile ilgili, birey ve devletler için tam güvenlik,  hiçbir tehdit veya tehlikenin olmaması durumuna işaret etse de pratikte böyle bir şey mümkün değildir!

Tehdit ve tehlikelerle dolu, bireysel ve ulusal çıkarların çatıştığı bir dünyada, tam güvenlikten bahsetmek hayalci bir yaklaşımdır! Bu nedenle güvenliğe ilişkin tanımlar tam ile hiç arasında yapılmaktadır!

Uluslararası ilişkiler disiplini içinde önemli bir yere sahip olan ulusal ve ekonomik güç, güvenlik anlayışının temeli sayılmaktadır!

Güç ve güvenlik! Güç ve tehditler! Güç ve kazanım veya kaybedişler! Güç, güvenlik, varlık ve beka! Geleneksel güvenlik anlayışına göre ulusal güç ve ulusal güvenlik, ekonomi güvenliği ve ulusal güvenlik; iç içe geçmiş, birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlardır! 

Ulusal güvenlik; devletlerin varlık ve bekasına yönelik tehditlerden uzak kalma durumu olarak tanımlanmaktadır!

Günümüzde, birileri; Dünya İnsanlığını; Tedarik Zincirleri üzerinden FİZİKSEL ve Enerji krizi ile de GÜVENLİK İhtiyacını tehdit etmektedir! Birileri bu iki ihtiyaç üzerinden, dünya insanlığını ya da bazı devletleri;  tamamen Kontrol ve Denetim altına mı almaya çalışmaktadır?

Süveyş Kanalını bir geminin kapatması ve Rusya – Ukrayna arasında ki savaş, insanların fiziksel ve güvenlik ihtiyacına olan saldırıların bariz örnekleridir! Ukrayna – Rusya savaşı ile bazı ülkelerde, hem fiziki ve hem de güvenlik ihtiyaçlarının karşılanması, zorluğu yaşanmaktadır!

Maslow; piramidin her basamağını bir motivasyon kaynağı olarak görmüş ve insanların en alt basamaktan başlayıp zirveye kadar ulaşma çabasının motivasyonu oluşturduğunu söylemiştir! Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bir kişi alt basamakları tamamlamadan üst basamaklara geçemez!

Fiziksel İhtiyaçlar; Piramidin en alt basamağını oluşturan ve açlık, susuzluk, cinsellik, oksijen, uyku vs gibi temel fizyolojik ihtiyaçları kapsayan basamaktır! Bu ihtiyaçlar karşılanmadan diğer ihtiyaç basamaklarına geçilemez ve aynı zamanda canlılar hayatları boyunca bu ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşır!

Güvenlik İhtiyacı; Tehlike durumundan korunma, emniyette olmayı kapsayan basamaktır! Fizyolojik ihtiyaçlardan sonra gelen bu basamakta insanlar korku ve endişe durumlarıyla baş ederler!

Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı; Fiziksel ve güvenlik ihtiyaçlarını yeteri miktarda karşılayan bir insan, üçüncü aşama olan ait olma ve sevgi ihtiyacı için motive olabilir! Bu basamakta birey, arkadaş, sevgili, eş ve çocuk eksikliklerini giderme yoluna girer!

Değer İhtiyacı; Alt basamaklar yeterince doyurulduktan sonra ortaya çıkan basamak değer ihtiyacıdır! Bu aşamada birey, hem kendine güven ve saygı duyar hem de başkaları tarafından saygı duyulan biri olarak görülmek ister!

Kendini Gerçekleştirme; Diğer bütün basamaklardaki ihtiyaçlarını tatmin eden kişi, bu basamakta kendi potansiyelini ve kapasitesini keşfedip bunları hayata geçirir! Her ne kadar diğer basamaklar tamamlanmış olsa da kişide belli bir düzeyde huzursuzluk vardır! Bu basamakta birey, hayattan ne istediği, hayatta nasıl bir yol izlemesi gerektiğini, neyi başarmak istediğini sorgular!

Almanya! Kuzey ve Güney Savaşı!

Rusya ve Ukrayna savaşı akabinde; Avrupa ve özellikle de Almanya’da ki;  enerji krizi eyaletlerin arasını açmıştır! Neden acaba? Ülkenin iki enerji bölgesine ayrılmasını isteyen kuzeydeki eyaletler;  Enerjiyi biz üretiyoruz! Bize ucuz olmalı, diyormuş!

Güneydeki eyaletler;  Sizlere parayı biz veriyoruz! Enerji krizi Almanya’da gün geçtikçe yeni problemler ortaya koyuyor! Peki, neden? Hepsi sıradan gelişmeler midir?

Bir güç Almanya’nın tekrardan dünya sahnesine küresel bir güç olarak çıkmasını engellemek adına her şeyi yapıyor! Engelleyebilmek için de, her yol denenmektedir!

Avrupa Birliğinim lideri ve lokomotifi konumunda ki Almanya, 1. Dünya ve 2. Dünya savaşlarında olduğu gibi bugün de,  bir bahane ile TAMAMEN DENETİM ve KONTROL altına alınacaktır!

Mezkûr ifadeler ve Almanya’da yaşanılanlar, neredeyse yüz elli yıl önce, ABD’de yaşanan ve çok büyük kayıplara sebebiyet veren, Kuzey ve Güney savaşlarını hatırlattı!

Amerikan İç Savaşı veya diğer adıyla Eyaletler Arası; Kuzey – Güney Savaşı, Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington’daki yönetimi ile bu ülkeden ayrılmak isteyen 11 Güney Eyaleti arasında çıkmış geniş kapsamlı bir iç savaştır!

ABD’de, 1862 yılında yaşanan, Kuzey ve Güney savaşına kabaca bir bakalım! Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğu bölgelerinde büyük çiftliklerin ağırlıkta olduğu ve tarıma dayanan bir ekonomi vardır!

Bu çiftliklerde ki; işgücü Afrika’dan kaçırılıp getirilen siyahi kölelerden sağlanmaktadır! ABD’nin diğer bölgelerinde ekonomi sanayiye yönelmiş ve serbest işgücü için kölelik ortadan kaldırılmıştır!

Savaşın ilk sonucu köleliğin kaldırılmasıdır! 22 Eylül 1862’de hazırlanmaya başlanan, 1 Ocak 1863’te uygulamaya konan ve anayasa değişikliği önergesinin oylanıp kabul edilmesiyle, 31 Ocak 1865’te yasalaşmıştır! Ancak bu zaferden beş gün sonra Lincoln bir suikast sonucu öldürülmüştür!

Amerikan İç Savaşın bitiminde, güneydeki bütün kölelere özgürlük hakları verilir ve kısa süre sonra da, oy kullanma hakkı kazanır!  ABD’nin güneyinde köleliğe dayanan tarım ekonomisi sona erer!  

Amerika iç savaşı çıkmadan önce güney, ekonomik olarak kuzeyden üstün olmasına rağmen; savaştan sonra tarım ekonomisi çöken güney, ekonomik üstünlüğü kuzey eyaletlere kaptırmıştır!

Tarihte, sanayi ve çiftliklerde ki kölelik bahanesiyle; ABD, Kuzey ve Güney Savaşları! Bugün de; Almanya ve Enerji krizi bahane edilerek, yine bir Kuzey ve Güney Savaşı!

Peki, ABD’de ki Kuzey  – Güney Savaşı ile Almanya’daki Kuzey – Güney savaşını ne alakası vardır? Almanya’nın ABD ile olan organik bağı nerelere dayanmaktadır?

Berlin duvarı yıkılmadan önce olduğu gibi DOĞU ve BATI Almanya olarak ifade edilmiş olsa, neyse diyeceğiz! Kuzey ve Güney, Almanya ne demektir? ABD ile ikinci Dünya savaşı sonrasında tesis edilen,  doğrusal bağı ifade etmek için mi kullanılmaktadır?

Avrupa Birliğinin küresel bir GÜÇ olarak kalmaması adına, birliğin en güçlü ülkesi, Almanya’nın ikinci Dünya Savaşı akabinde olduğu şekilde; DOĞU – BATI veya KUZEY – GÜNEY diye parçalanması mı gerekmektedir?!

Öngörülemeyen Türk Devleti!

Küresel ve Emperyalist güçler ve içerideki taşeron işbirlikçileri; önceki yıllarda, sağ – sol kavgası bahanesi ile bölünmeye çalışılan Türkiye; bu gün, farklı etnik gruplar ya da terör örgütleri üzerinden aynı hedefler doğrultusunda, gelmeye devam ediyor!

Gelecekler! Fakat bu defa geldikleri gibi tek parça olarak gidemeyecekler! Artık eski TÜRK DEVLETİ yoktur! Türk Asrı ve medeniyeti başlıyor! Tüm dertleri  bunu engelleyebilmektir!

Türk Devleti;  ne zaman ki, Amerika özellikle de Avrupa Birliğinin şımarık çocuğu Fransa, tarafından öngörülemeyen ve yazılı olmayan kod dışına çıkmaya başlar; kaos ve karışıklıklar ile baş başa kalıyor! Neden acaba?  

Türk Devleti;  Avrupa ve Amerika ile arasında yazılı olmayan kod ne olabilir ki? Bu kodları kim veya kimler, ne zaman ve nasıl yazmıştır? Sonsuza kadar devam edecek midir? Silip atacağımız bir tarih gelmeyecek midir? Yoksa yırtıp atmanın vakti saati gelmiş ve geçiyor mudur?

Türk Devleti; Amerika ve AB arasında nasıl bir müttefiklik antlaşması olabilir ki? Benzer,  sorular ve sorular! Bu sorulara artık yeni nesil, açık ve şeffaf,  cevaplar bekliyor!

Türkiye kuruluşundan itibaren, yönetim kademesinde, küresel taşeron işbirlikçi EKOL temsilcileri, etkin olmuştur! Bu dönem ve devir, artık kapanmıştır!

Türk Devleti, Anadolu’yu; Türk ve İslam yurdu yapan, Selçuklu ve Horasan Temsilcileri tarafından yönetilecektir! Türk bir lider başkanlığında kamuda ki; restorasyon akabinde, yeni bir devir başlıyor!

Türkiye de; ne zaman ki; dışarıdan müdahaleler ve taşeron işbirlikçiler  yönetimde devreden çıkmaya başlar; içeride kaos ve kargaşanın da ardı arkası kesilmez hale geliyor! Peki, neden?

Anadolu evlatları, kanla elde etmiş oldukları bu asil vatan toprağında, artık taşeron ve işbirlikçi ekol temsilci müdahalelerine asla izin vermeyecektir!

Anadolu Evlatları;  ülkesi ve bölgesinde, VAR OLMAK ve YOK olmak meselesi vermektedir! Peki, müttefik bildiklerimiz maharetiyle, çevremiz neden kuşatılmaktadır?

Ülke ve bölgemizde dönen kirli dolaplar ve kavgaların tek sebebi budur! Gelmeye devam ettikleri, gerekçeler ve parametreleri, çok değişik olsa da!

Türkiye Cumhuriyeti. Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Afrika’ya bakmadan ve Güney Amerika’yı incelemeden Batı uygarlığı gerçekten anlaşılamaz!

Batı başkentlerinin şık kaldırımlarına hayran kalanlar, o kaldırım taşlarının altındaki milyonlarca Afrikalı ve Güney Amerikalının; teri, kanı, canı, emeği olduğunu bilmek zorundadır!

Parçalanmış aileler, yerlerinden sürülmüş kabileler, dokusu tahrip edilmiş çevre ve sömürülen kaynaklar, beyaz adamın, bu bölgelerdeki utanç vesikalarıdır!

Türk Devleti;  bu ülkelere giderken tertemiz bir sicille gidiyor!  Dünyanın her yerinde, her topluma tarihin ve kültürümüzün bize işaret ettiği şekilde, karşılıklı saygı ve dayanışma temelinde, herkesin kazandığı ilişkilerin kurulabileceğini gösteriyor!

Biz siyaha sarılırken, Acaba ne derler, demiyoruz! Sadece Allah için seviyoruz! Farkımız bu,  vurgusunu, daha önceki bir konuşmalarında, yapmıştır!

Avrupa;  dünyanın her bir bölgesinde; iki asırdır devam ettirdikleri;  sömürüden kaynaklı, rahat yaşamanın bedelini, ÖDEME vakti saati gelmiştir! Hayat, Men dakka dukka üzerine kurulmuştur! Eden ettiğini mutlaka yaşayacaktır!

Avrupa; Afrikalı ve Güney Amerikanlının;  teri, kanı, gözyaşı, canı ve emeği üzerine bina etikleri BUZDAN kaleleri, bir bir yıkılacaktır!

Avrupa, neden çok bağırıyormuş! Avrupa, neden çok tepiniyormuş! Anladık mı, şimdi! Eskilerin ifadesi ile eden bulacaktır! Dünyanın kuralı ve düzeni böyle!