Pandemi ile Gelen Meta-verse!..

Covid-19 pandemisi milyonlarca insanı evden çalışmaya teşvik etmesiyle,  dijitalleşme çabaları büyük ivme kazanmıştır!  Birçok şirket, evden çalışanlar için ofisteki çalışan etkileşimini dijital olarak kopyalamaya çalışıyor!  

DW (Almanya’nın Bonn ve Berlin kentlerinden yurt dışına 30 farklı dilde radyo, televizyon ve internet üzerinden yayın yapan medya kuruluşu )  evden çalışanlar için, iş arkadaşları arasında gündelik sohbeti teşvik etmeye yarayan mola odası ve koridor adı verilen resmi sohbet odaları kullanmaya başlamıştır!

Geçtiğimiz aylarda, Facebook,  meta-verse adlı yatırımı tanıtması ile bu yeni teknoloji dünyada bir anda gündem olmuştur!  Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, şu anda interneti dolduran standart iki boyutlu web sayfalarıyla, meta-verse fikrini karşılaştırırken; Sadece içeriği görüntülemiyorsunuz, içindesiniz, tanımını yapmıştır!  Peki, nedir bu meta-verse?

Meta-verse, dijital gerçeklik alanı olarak tanımlanabilir!  Sosyal medya, artırılmış gerçeklik, çevrimiçi oyun ve kripto para birimlerinin özellikleriyle birleştirilen ve kullanıcıların sanal olarak hareket etmelerine,  etkileşimde bulunmalarına olanak tanıyan bir konsept ortaya çıkıyor!

Meta-verse;   meta  (öte) ve universe (evren) sözcüklerinin anlamlarının karışımından türetilen yeni bir sözcük! Tüm sanal dünyaların, artırılmış gerçeklik ve internetin toplamı dâhil olmak üzere, geliştirilmiş fiziki gerçeklik ve fiziki olarak kalıcı sanal alanın yakınsamasıyla oluşturulan kolektif bir sanal paylaşılan alandır!

Meta-verse terimi ilk defa bilim kurgu yazarı Neal Stephenson tarafından 1992 tarihli “Snow Crash” adlı romanında ortaya çıkmıştır! Snow Crash’te Meta-verse, arttırılmış gerçeklik teknolojisiyle donatılmış kullanıcılar tarafından deneyimlenen devasa popüler bir sanal dünyadır!

Meta-verse, gerçeğe yakın sanal dünya, içindeki toplumun karar ve eylemlerine bağlı şekilde sürekli olarak büyür ve gelişir! İnsanlar tamamen sanal olarak yani sanal gerçeklikle girebilecek,  artırılmış ve karma gerçeklik yardımıyla fiziksel alanlarında onun bölümleriyle etkileşime girebilecek!

Meta-verse, internette gördüklerimizden daha fazla sayıda ve çeşitlilikte fırsat üretebilir! Blockchain teknolojisi ile birlikte, ödeme işlemleri, kimlik doğrulama, işe alımlar, reklamlar, içerik oluşturma, güvenlik ve benzeri her şeyi yönetmek için yeni şirketler, ürünler ve hizmetler ortaya çıkacaktır!

Meta-verse, mevcut çevrimiçi platformlar, kullanıcılara belirli hizmetler ve belirli sınırlar içerisinde özgürce hareket etmelerine izin verir! Kullanıcıların kendi içeriklerini oluşturmalarına ve geniş çapta erişilebilir bir dijital dünyada özgürce dağıtmalarına izin verecek.

Meta-verse kullanıcıları, tüm değişiklikleri gerçek zamanlı olarak yaşayacak! Bir kullanıcı herhangi bir değişiklik yaparsa, bu değişiklik kalıcı olacak ve hemen herkes tarafından görülebilecek! Kalıcılığı ve birlikte çalışabilirliği, kullanıcılara modern internete kıyasla daha fazla kimlik ve deneyim sürekliliği sağlayacaktır.

Meta-verse, çalışması için sayısız yeni teknoloji, protokol, şirket, yenilik ve keşif gerekecektir!  Meta verse için şu anda var olmayan bir altyapı gerekiyor! Çünkü internet bu deneyime yakın bir şey için tasarlanmamış ve dosyaları bir bilgisayardan diğerine paylaşmak için tasarlanmıştır!

Meta-verse,  tam olarak işlevsel olması için muhtemelen onlarca yıl var gibi!  Bloomberg Intelligence,  Temmuz ayındaki tahminine göre, henüz yeni bir girişim olan meta-verse, 2024 gibi erken bir tarihte 800 milyar dolarlık bir pazara dönüşebilir, diyor!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, tez ve anti-tez olarak dünyayı insanlığın hizmetine sunmuştur! Tez insan ve anti tez ise iblis yani luciferdir! Sentez ise eşrefi mahlûkat olarak yaratılan insanın kâmil ve iyi insan olması ve Cennette Allah ile müşerref olmasıdır!

Lucifer çocukları dünya yaratıldığı günden bu günlere kadar yerkürede tanrıcılık oynamaya devam etmektedir! Dünya durduğu sürece de devam edecekler!

Yeryüzünde, tanrıcılık oynadıkları her dönemde, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, yeni bilgi ve peygamberi vasıtası ile lucifer çocuklarını yer ile yeksan etmiştir!

Lucifer çocukları, Meta-verse ile insan için sanal bir dünya yarattıklarını, insan için fiziki dünyada yaptıkları her şeyi burada yapabileceklerini ve sadece haz peşinde sanal bir insan yaratmaya çalışmaktalar!

Başarabilirler mi? Hiç sanmıyorum! Sadece hedefleri dünya ve haz olan bir yığınları tabii ki kandıracaklar! Hamuru ve mayası toprak olan eşrefi mahlukat insanı, yaratılışın temeli tez ve anti-tez çerçevesinde, topraktan koparmaya ve esfel-i safilin derekesine atmaya çalışıyorlar! Başaramayacaklar!

4 D Kamu İşçilerinin Mağduriyeti!.

Kamu işçileri, bir yıldan az süreli veya mevsimlik hizmet olduğuna, karar verilen görevlerde, belirtilen ücret ve adet sınırları içinde sözleşme ile çalıştırılan ve işçi sayılmayan kimselerdir!

4 D işçi kadrosu;  A, B ve C kanunlarında belirtilenlerin dışında kalan ve bunlarla ilgili olayları gereğince tahsis edilen ve sürekli işçi kadrolarında belirsiz süreli iş sözleşmeleri ile çalıştırılan sürekli işçiler ile mevsimlik ya da kampanya işlerinde çalıştırılan geçici işçilerdir! 4D İşçileri, A ve B işçilerine göre daha az özlük haklarına sahiptir çünkü bunlar sözleşmeli işçilerdir!

4 D işçi kadrosunun hakları;  A, B ve C fıkralarında belirtilenlerin dışında kalan ilgili konuları gereğince tahsis edilen sürekli işçi kadrolarında belirsiz süreli iş sözleşmeleri ile çalıştıran kişilerin sürekli işçilerdir bunların dışında hak ve kanun tanınamaz!

Kanun kapsamında gerçekleştirilecek olan aylık taban aylığı veya kıdem aylığı ile tazminatlar toplamının brüt tutarı bulunan yerde iş kanunları gereğince işçiler için tespit olunan asgari ücret aylığı tutarından daha az ücret uygulanamaz!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı;  Kamudaki 4 D işçilerin taban ücreti 2021 yılı için 4 bin 100 liraya yükseltilmesine karar vermiştir! Ücretlere, 2021-2022’nin ilk 6 ayı için yüzde 12, diğer 6 aylar için yüzde 5 artı enflasyon farkı oranında zam yapılmıştır!

Mezkûr açıklamalar çerçevesinde, sendikaların ego tartışması veya sendika başkanlarının başkaca şahsi sebeplerden kaynaklı,  şehrimizdeki bazı kamu kurumlarında çalışan 4 D işçi ve aileleri mağdur edilmektedir! Mağduriyetlerini gidermek adına, 4 D çalışanları başkaca ek işlerde çalışmaktadır! 4 D çalışanları mali sıkıntıdan kaynaklı işlerine konsantre olamamaktadır! 4 D çalışanları mali olarak çok sıkıntı çekmekte ve bundan kaynaklı bazı ailelerde dramlar söz konusudur! Peki,  kim dur diyecektir?

4 D çalışanları asgari ücretin altında çalıştırılamaz ibaresi kanunda yazmasına rağmen, sendikaların yetki uyuşmazlık ve kavgasından kaynaklı, çalışmakta oldukları kurum sendika yetkisizliğini gerekçe göstermek sureti ile Çalışma Bakanlığının 2021 yılında 4 D kamu işçileri için baz alınması gereken ücretin altında çalıştırılmaktadır! Peki, neden?

Selçuk Üniversitesi bünyesinde, 4 D kadrosunda ki 1500 kişiden fazla sendikalı çalışan, iki sendikanın yetki kavgasının mahkemeye intikal etmesinden kaynaklı,  iki yıldan fazladır mağdur durumdadır! Peki, kimin umurundadır? Ya da bu mağduriyetten birilerinin haberi var mıdır? Yoksa sendika üyesi olurken bize mi danıştılar konumundalar? Ne diyorsunuz?

Selçuk Üniversitesi bünyesinde, 4 D kadrosunda ki 1500 kişiden fazla sendikalı çalışan, Maliye Bakanlığı; sendikaların yetki uyuşmazlığı mahkemesinin devam etmesi, İstinaf ve Yargıtay sürecinin de uzamasından,  çalışanların mağdur edilmemesi adına, 2021 yılı fark ücretlerinin ödenmesini kuruma bir yazı ile bildirilmesine rağmen, kurum; mahkeme sonuçlansın, ondan sonra bakarız ya da çözeriz konumundadır! Neden acaba?

Selçuk Üniversitesi bünyesinde, 4 D kadrosunda ki 1500 kişiden fazla sendikalı çalışan ve aileleri çok zor şartlar altında ve mağdur durumdadır! Yoksa sendika üyesi oldukları için cezalandırılmakta mıdır?

Selçuk Üniversitesi bünyesinde, 4 D kadrosunda ki 1500 kişiden fazla sendikalı çalışan, sendikaların yetki uyuşmazlığı ve kavgasının mahkemeye intikal etmesinden ve mahkemenin de uzamasından kaynaklı,  özellikle ve öncelikle işveren konumunda ki Selçuk Üniversitesi yönetiminden, sonra da Konya Milletvekilleri ve yetkililerden sorunları ve mağduriyetlerinin giderilmesi adına, insani ve vicdani bir çözüm talep etmektedir! Peki, çok şey mi talep edilmektedir? Ya da talep edilen çözüm, kurum tarafından çözülemeyecek kadar çok BÜYÜK müdür? Ne diyorsunuz?!

Siyasi Partiler ve Gündem Oluşturmak!.

Bir siyasi parti lideri ve siyasi kadronun birincil hedefi, kamuoyunda gündem olmak ve gündem oluşturmak, kamuoyunun sorunlarını gündeme taşımak ve iktidarın yok saydığı ya da ilgilenmediği, kamuoyunun sorunlarını kamuoyunda tartışmaya açmak ve çözüm önerileri sunmaktır!

Siyasi partiler, siyasi düşüncelerine göre, ülke ve toplumun sorunlarına yönelik hedefleri, çözüm önerileri ve programları vardır!  Siyasi program çerçevesinde, siyaset iktidar olmak için yapılır! Siyasetçilerin hedefi de iktidar olarak yönetim kadrosunda yer alabilmektir!

Bir siyasi parti ve lideri, gündem belirleme kavramı çerçevesinde,  medya veya kamuoyunun önem ya da öncelik verdiği konuları,  kamunun zihninde önemli ya da öncelikli konular haline getirilmesini sağlamaktır!

Kamuoyunun zihninde yer alamayan bir siyasi parti ve lideri, zamanla silinecektir! Eskilerin ifadesi ile gözden ırak olan elbette ki gönüllerden de uzak olacaktır! Gözlerden ve gönüllerden uzak olma hikayesi de, Kadim bir akıl tarafından yürütülmekte olduğunu hatırlatmadan geçemeyeceğim! Başka bir şekilde kitleleri konsolide edemezsiniz!

Medya ve siyaset birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlardır! Medya siyaset ilişkisinde, medyanın etkinliği söz konusu olabileceği gibi siyaset kurumunun da etkin olduğunu unutmamak gerekir!

İktidar olmak isteyen bir siyasi parti, halkın güvenini kazanmak ve halkı kendi hedefleri, programları, çözüm önerileri ve gerçekleri doğrultusunda bilgilendirme yapabilmesi gerekir!

İnsanlar günlük hayatta siyasi tartışmaları ve politik gündemi medyadan takip etmektedir! Yapılan araştırmalar,  seçmen, siyasal bilgiye ulaşmak için genellikle medyayı başka bir deyişle kitle iletişim araçlarını takip etmektedir!

Gündem Belirleme Teorisi, medya ve siyaset kurumu arasındaki ilişkiyi, bu kurumların gündemindeki konular çerçevesinde değerlendirerek, her iki kurumun birbirlerine olan etkisini belirlemeye çalışmaktadır! Bu model, medyanın haberleri sunuş yoluyla, halkın düşündüğü ve konuştuğu konuları belirlediği düşüncesine dayanır! 

Gündem, kamuoyu, oluşturma, bireylere nasıl düşüneceklerini değil, ne hakkında düşüneceklerini belirtmektedir! Bu süreçte, bireyin kültürel ve ekonomik özellikleri; yaşı, cinsiyeti, gelir durumu, eğitim seviyesi, siyasal, toplumsal ve ekonomik olaylara duyarlılık düzeyi, okuma ve izleme alışkanlıkları gibi değişkenler, gündem oluşturma sürecini olumlu veya olumsuz yönde etkilemektedir!

Gündem belirleme kavramı ile medyanın insanlar üzerindeki etkisini açıklar ve ilk aşama farkında olma ya da farkına varma aşamasıdır! İkinci aşama, bilgi edinme aşamasıyken, üçüncü aşama tutum geliştirme aşamasıdır! Dördüncü aşama ise iletişimi en çok ilgilendiren davranış değişikliği aşamasıdır!

Konu siyaset olunca, buradaki değişiklik, tabii ki yıllardır desteklenen bir siyasi partiden başka bir partiye kitlelerin konsolide edilmesidir!

Konsolide işlemi bazen siyasi partilerin arkalarına almış olduğu bir rüzgâr veya başkaca sosyal ve ekonomik konjonktür, iç ve dış değişkenler üzerine bina edilebilir! 15 Temmuz hain işgal kalkışması ve özellikle de Yenikapı mitinginden itibaren,  Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde, içeride siyasi birliğin tesis edildiğini,  Kadim Türk Aklı nezaretinde, Tarihi Türk Devlet kodlarına dönülmekte olduğunu ve Türk Üçgeninin yeniden hayat bulduğunu yazılarımızda ifade etmiştik!

Artık bu topraklarda bir daha iktidar değişiklikleri dışarıdan etkiler ile olamayacaktır! Siyasetin kendi mecrasındaki iç dinamikler ve Türk Devlet Aklı kontrolünde olacaktır!

Beklenmekte olan siyasi değişim de, Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye ruhu temsilcisi siyasi parti üyeleri üzerinden olacaktır! Yani Yeni Kapı ruhunun gereği yapılacaktır! Dünyanın ve Türkiye’nin bulunduğu şartlar,  Tarihi Türk Devlet Kodları,  Türk Üçgeni, Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye ruhu temsilcilerini işaret etmektedir!

Zamanın Ruhu & Siyasi Değişim!.

Hegel’in meşhur ettiği, zamanın ruhu Almanca bir kavramdır! Mevsimi geldiğinde bir toplumda işlemeye başlayan soyut dinamikler ya da toplumsal yaşamı yönlendiren iklim, olarak açıklanmaktadır! Neymiş efendim! Toplumsal yaşamı yönlendiren iklim!

Dün, ekonomik konjonktür gereği olan siyasal değişim bugün de dejavu yaşanmasına sebebiyet vermektedir! Toplumsal yaşamı yönlendiren dinamikleri ve iklimi doğru okumak gerekir!

Almanca, zeit ve geist sözcüklerinden türetilen zeitgeist; Batı dillerinden Türkçeye zamanın ruhu; aklın fikri, ortak eğilimi, sesi soluğu, olarak aktarılmıştır! 

Liderleri lider yapan, zamanın ruhunu yakalamak, toplumda işleyen soyut dinamikler ve toplumsal yaşamı yönlendiren iklimin lehine olan gelişmelere ön ayak olmak, topluma önderlik ve liderlik yapmaktır!

Toplumsal yaşamı ilgilendiren iklime önderlik ve liderlik yapamayanlar tabii ki bu yarışta geride kalacaktır!

Günümüzde yaşamakta olduğumuz siyasi gündemi tarif eder gibi! Ne diyorsunuz? Ülkemizde şu anda kitlelerin güvenini kazanmış ve kitleleri de sürükleyebilecek bir lidere ihtiyaç vardır!

Ekonomi, insanların olmaz ise olmazıdır! Ekonomiye yani tanrılara yani paraya dokunursanız mutlaka yanarsınız! Ekonomi ve onun en büyük temsilcisi para yığınlar için ateştir! Birileri de planlı bir şekilde ateşi harlamaktadır! Neden acaba?

Bugün, kamuoyunu yönlendirebilecek ve gündemi belirleyen, kamuoyunun tüm sorunlarına da çözüm önerileri getirebilecek,   Kuvay-i Milliye ruhu geleneğinden gelen ve kurucu irade temsilcilerine ihtiyaç vardır! Peki, neden diyebilirsiniz?

Toplumdaki tüm fay hatları derinleşmiş, ekonomik ve sosyal sorunlar büyümüş,  kuruluş ve diriliş dönemlerinde ki milli ruh, milli bilinç, milli birlik – beraberlik ve milli heyecana ihtiyaç vardır! Aksi halde parçalanırsınız ve yok olursunuz!

Bir siyasetçi,  bir siyasi aktör ve lider olarak, gündemi belirleyemiyorsanız değişim yakın demektir! Ya da değişim zilleri sizin için çalmaya başlamış demektir!  Vatandaşın güncel ekonomik ve sosyal tüm sorunlarına çözüm önerisi getiremiyorsanız, değişim için zamanın ruhu sizin için işlemeye başlamış demektir!

Charlie Chaplin; Bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir! Endişelendiğiniz ve dert edindiğiniz şeyler bile, diyor!

Hz. Mevlana, değişim ya da zamanın ruhuna yönelik,  sekiz asır önce ne güzel ifade buyurmuş!  Her gün bir yerden göçmek ne iyi! Her gün bir yere konmak ne güzel! Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş! Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!

Şimdi; eskileri tekrar etmeyi bırakmalı ve yeni şeyler söylemeli, yeniden kucaklaşmak,  yeniden büyük işler ve yeni yatırımlar yapmak zamanıdır! Çünkü dünya değişiyor ve dönüşüyor! Görmezlikten gelemez ve yok sayamazsınız!

Hazreti Süleyman;  Her şeyin bir zamanı, gökler altında her işin bir zamanı var! Doğmanın bir zamanı var, ölmenin bir zamanı var!  Dikmenin zamanı var, sökmenin zamanı var! Yıkmanın zamanı var, yapmanın zamanı var! Ağlamanın zamanı var, gülmenin zamanı var! Yas tutmanın zamanı var, oynamanın zamanı var! Taş atmanın zamanı var, taş toplamanın zamanı var! Aramanın zamanı var, vazgeçmenin zamanı var!  Susmanın zamanı var, konuşmanın zamanı var! Sevmenin zamanı var, nefret etmenin zamanı var! Savaşın zamanı var, barışın zamanı var!  Değişiminin de bir zamanı var, diyor! Değişime direnmenin akıl ve mantık ile bir izahı da yoktur!

Victor Hugo, vakti gelmiş bir düşüncenin önünde hiçbir şey duramaz, diyor! Değişimin külfetine katlanamıyorsan, değişememenin bedelini ödersin, cancağızım!

Değişimin külfetine katlanamayan bir siyasi liderin çevresinde ki çörekçi, börekçi ve aklı evvel takımı, engel ve zorluk çıkarmakta olduğu için KÜLFET ve ZAHMET ile denenmekte ve muhatap olmaktadır! Direndikçe de Külfet ve Zahmetin boyutu ve dozajı bir miktar daha artırılacaktır!

Bireyin Yasal & Helal Dairede Kalması!

Birey tüm hayatı boyunca, işlemiş olduğu fiiller, yasal ve meşru çerçevede olmak zorundadır! Bireyin yasal çerçevenin dışında işlemiş olduğu herhangi bir fiilden kaynaklı, hukuk ve adaletin karşısında kendisini bulacaktır! Birey toplumda saygın ve itibarlı olmak istediği durumlarda ise hem yasalara uygun davranmalı, hem de toplum tarafından genel kabul görmüş kadim değerlere uygun hareket etmelidir! Aksi halde kişinin varlığı toplum tarafından kabul edilse de,   her daim şüpheli ya da zan altında kalacaktır! Şimdi ne demek istiyorsun dediğinizi de duyar gibiyim!

Kabaca şu şekilde ifade etmeye çalışalım! Bir kurumda ya da iş yerinde çalışan kişi, çalışması ve emeklerinin karşılığı olarak bir ücret almaktadır! Ya da, bir iş insanı, yaptığı işi belli ve bunun karşılığında da devlete vermiş olduğu vergi çerçevesinde kazancı, az veya çok tahmin edilmektedir! Dedesi veya babası padişah değilse ve onlardan da yüklü bir miras kalmadığına göre! Kişinin gelir dengesi, üzerinde ki mal, mülk, tapu ve yaşantısına baktığımızda, böyle bir gelir ile böyle bir yaşantının imkansız olduğu toplum tarafından iddia edilmektedir! Peki, bu nasıl olmaktadır? İşte burada, kişinin yaşantısı ve çalıştığı kurumdaki fiillerinin yasal ve meşru çerçevede ya da yasal ve helal olduğu tartışma konusu olmaktadır! Böyle bir durum tabii ki belli bir noktadan sonra, bu fiili işleyenler,  böyle bir yaşantıya özenen ve onlara teşne olan tipler tarafından kanıksanacaktır! Sonuç olarak,  toplumun dinamikleri ve kadim değerlere zarar verecektir! Tabii ki toplumdaki sosyal barış ve sosyal adalet örselenmeye başlayacaktır!

Hazreti Peygamber efendimiz (sav); Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal,  makam, mevki ve itibar hırsıyla dine ve tüm kadim değerlere verdiği zarardan daha fazla değil, buyurmaktadır!  Kişi; mal, mevki ve makamını korumak için sürüye dalan bir aç kurt gibi etrafında kim varsa parçalamakta,  tüm yasal ve helal çerçevedeki değerleri yok saymaktadır!

Mezkûr açıklamalar çerçevesinde, kişin yaşantısı ve tüm fiillerinin yasal veya meşru mu ya da yasal ve helal çerçevede mi olduğu kamuoyu tarafından tartışma konusu olacaktır! Peki, kişinin, yasal ve meşru ya da yasal ve helal çerçevede olması ne demektir?

Yasallık İlkesi; Suç ve cezaların kanuniliği ilkesidir! Birey hak ve özgürlüklerin korunmasının güvencesini teşkil etmektedir! Bu ilke sayesinde suç ve suçlar karşısında uygulanacak yaptırımlar önceden belirlenerek kişi hürriyetlerinin sınırları çizilmekte, söz konusu yasal sınırların içinde kalan davranışlar serbest kalmaktadır!  Kişi, kendi fiillerine egemen olabilmek iktidarına sahip olduğundan hareketlerini düzenlemek imkânı bulmakta ve yasadışı işlemiş olduğu fiilden dolayı kusurlu saymak mümkün olmaktadır!

Meşruiyet ilkesi;  meşru kelimesi terim anlamıyla, çoğunluk tarafından onaylanan, yasanın, dinin ve kamu vicdanının doğru bulduğu eylem, tavır ve norm anlamına gelmektedir!  Meşruiyet, düşünce veya eylemin bir ana ilke veya ana sebepten hareket ederek haklılığını ispat etme arayışıdır! Bir başka ifade ile meşruiyet kavramı bir kurum veya kuralın kendinin üstünde bulunan hukuksal ya da etik bir norma uygun olmasını ifade etmektedir!

Yazar Alev Alatlı,  Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve devlet erkanının hazır bulunduğu, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen, 2014 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde,  ” yasallık ve helallik ” konusundaki yapmış konuşması, kamuoyunda büyük yankı uyandırmıştır! Konuşma, yasallıkla helalliğin aynı manaya gelmediği,  bu iki kavramın günümüzde birbirleriyle örtüşmediği iddiası üzerine odaklanmaktadır! Vatandaşlar için önemli mesajlar vermekle beraber, özellikle devlet yönetiminde görev alanlar için de adeta bir manifesto niteliğindedir! Devlet yönetiminde görevli memur ve bürokratlar, tüm işlemlerini yaparken,  hem yasalara uymak ve hem de meşru – helal çerçevede kalmak zorundadır!

Yazar Alev Alatlı’nın konuşmasını kabaca incelediğimizde yasal ve meşruluk hakkında şunları ifade etmektedir! Aslolan helalleşmek olmalıdır! Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır!  Çünkü her yasal hak, helal değildir ve olamaz! Keza iflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkarılan evini satın almanız, yasal hakkınız olabilir ama helal değildir! İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir! Yeni ve çok daha ucuz bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve dümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur! Ama yaptığı iş helal değildir! Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncı yaptığı formülü ambalajın üzerine koyduğu için yasaldır, dolayısıyla suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir! Kadim değerlerle rabıtası zedelenen özgürlüklerin şerden yana bükülmesini önlemenin yollarını bulmak zorundayız! Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız! Tarihin bize öğrettiği bir şey var; İster en mükemmel yönetim sistemini, ister ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş olsun;  Bir medeniyetin sevgi ve nefis terbiyesi dumura uğramış, manevi enerjisi tükenmişse; o medeniyeti ne Birleşmiş Milletler Tüzüğü, ne Helsinki Beyannamesi, ne AİHM Mevzuatı ve ne de en üstün silahlar kurtarabilir!

Akademinin Hali Pür Melali!

Üniversitelerin açılma dönemi olduğu şu günlerde, yüksek öğretimin nasıl olacağı tartışmaları halen devam ederken, uzaktan mı yoksa yüz yüze mi – ya da hibrit şeklinde, üniversitelerde ki akademik camia, uzaktan veya online eğitim konusunda resmen dökülmektedir!

Online eğitime bazı bölümlerde kısmen,  bazı bölümlerde ise tamamen geçilmesi zaruret gibi görünüyor! Bazı bölümlerde hem online hem de yüz yüze eğitim olmalıdır! Akademi dünyası, her alanda,  online eğitime kendilerini hazırlamak zorundadır!

Üniversite;  aklı,  fikri ve vicdanı hür bireylerin,  kalıp, ön yargı ve dogmalardan arınmış bir şekilde, doğruyu bulma, analiz etme ve eleştirel bir şekilde irdeleme yeteneklerini pekiştirdikleri eğitim kurumlarıdır!

Üniversite;  araştırma, bilim ve teknolojinin filizlendiği ve geliştiği kurumlardır!  Yeni bilgilerin üretildiği, yeni bakış açılarının geliştiği, farklı eğitim almış ve farklı uzmanlık kazanmış kişilerin ortak projeler geliştirdikleri kurumlardır!  

Üniversite; eleştirel bakış açısının geliştirildiği, sorgulama,  irdeleme ve anlamanın öneminin vurgulandığı kurumlardır!  Soru sorma ve test etme,  sorgulama ve farklı bakış açıları ve farklı yönlerden bakarak irdeleme- sorgulama ve bir çıkarıma varılan kurumlardır.

Peki, Bir Üniversite düşünelim ve akademisyenlerin tamamı; REKTÖR, REKTÖR YARDIMCILARI,  GENEL SEKRETER ve tüm YÖNETİM KADROSU ile hem kendi ve hem de fakültedeki sorunlarını görüşmek ve başkaca konuları da istişare edebilmek için RANDEVU sırasında AYLARCA beklesinler!  Üniversite ve BİLİMDEN mi bahsediyoruz?

Bir Üniversite düşünelim ve akademisyenlerin tamamı; REKTÖR, REKTÖR YARDIMCILARI, GENEL SEKRETER ve tüm YÖNETİM KADROSU ile akademik ve başkaca konuları istişare edebilmek için makama çıkma ve görüşme BAHTİYARLIĞINA ERİŞMİŞ;   üç  –  beş kişi olmanın verdiği GURUR ile FAKÜLTESİNDE KASILA KASILA dolaşabilsin! Ne diyorsunuz?

Akademisyen ne demektir? Üniversite ne demektir?  Araştırma, Geliştirme ve Bilim ne demektir? Katılımcı yönetim anlayışından mı dem vuruyorduk?

Bir Üniversiteyi yönetmek;  Öyle süslü laflar ve içi dolmamış SLOGANLAR ile maalesef olmuyor! Öncelikle, kuruma alınan personelde, onun – bunun yakını olmak değil,  EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı, kurum içerisinde tüm personele karşı da ADALET terazisi işletilmelidir!

Akabinde AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve sonra da HESAP VEREBİLİRLİK olmalıdır! Aksi halde Üniversite ve Kampus içinde Sosyal Barışı ve Huzuru sağlayamazsınız!

Akademik dünyada,  yeni bir unvan veya titr alabilmek için yönetim kadrosuna karşı  her yolu deneyen ( atmadık taklaları kalmayan, çakma DİL belgesi ve Makale dâhil )  ve uluslar arası bir atıf ve makalesi dahi olmayan kişilerden, Devlet ve Millet adına ne bekleyebilirsiniz?

Neymiş efendim! YÖK, üniversite yönetimlerine hitaben göndermiş olduğu bir yazısında,  doçentlik sınavına girecek olan tüm profesörlere, SAHTE MAKALE YAZAN ve bunları da akademik dosyasına koyan akademisyenlere dikkat edin, diyormuş!

YÖK Başkanlığı, SAHTE DİL BELGESİ ve SAHTE MAKALE ile DOÇENT veya PROFESÖR olanların akademik unvanları İPTAL ET bakalım, bir daha oluyor mu? Sonra da AKADEMİK CAMİADA ki TACİZ, CİNAYET ve başkaca insanlık dışı ilişkileri konuşuyoruz!

Adamlar zaten AHLAKEN BİTMİŞ!  İşleri güçleri para, makam, mevki ve kadın olmuştur! Devleti ve milleti adına çalışan ve çabalayan, dürüst ve akademisyen kimliğinin gereğini yapan bireyleri tabii ki tenzih ederiz!   

Üniversitelerde, akademisyen olmak veya akademik çalışma yapmak, bizden ya da bizden değil, anlayışına bağlanmış durumdadır! 

Ehliyet ve liyakat sahibi, başarılı, kaliteli bireyler, üniversite yönetimlerinde ki bu anlayıştan kaynaklı özel sektör veya yurt dışına giderek akademik çalışmalarına başka ülkelerde devam etmektedir! 

Ya da akademik dairenin dışına itilerek yok sayılmaktadır! Böyle bir yapı ve durumdan kaynaklı, üniversitelerde, özne ve yüklemi belli olan iki cümle dahi kuramayan akademisyenler,  başkaca bir yetenekleri olmadığı için, yönetime yakın olmaktan kaynaklı her daim el üstündedir!

PANKOBİRLİK Genel Kurulu ve Recep Konuk!

2017 yılındaki PANKOBİRLİK genel kurul öncesi yapmış olduğu bir açıklamasında; PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk;  Bizim kurumumuz, ülkedeki imkânların yok edilmesi anlamında görev ifa eden bir kurum değildir!  Ülkeyi ve çiftçimizi büyüten, geliştiren bir kurumdur! Ülkemizin Dünya ölçeğindeki iddialarının yanında olan bir kurumdur! Bu ülke çok güçlü olmak zorundadır;  Biz de bu gücün oluşmasına birey ve kurum olarak katkı vereceğiz!  Bu gücü aşındıran değil, ona kuvvet ve takviye veren bir kurum olacağız! Bu güne kadar başardık, bundan sonra da başaracağız! Bu kurumun ve ülkemizin geleceğinden taviz veremeyiz! Recep Konuk olarak bu kurumdan ayrılmaya hazırım, benim böyle bir sorunum yok, fakat kurum, şu için an buna çok hazır değil; üreticilerimiz buna hazır değil, çiftçi kardeşlerimiz buna hazır değil, ifade ve vurguları akabinde, Konya kamuoyundan gelen yoğun baskılar neticesinde, tekrar başkanlığa adaylığını açıklamıştı!

PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, 27 Ekim 2021 tarihinde yapılacak genel kurulda,  2017 yılında olduğu gibi tekrar aday olmayacağını ve başkanlık görevini bırakacağını,  22 yıllık nöbeti bu genel kurulda bir arkadaşına devredeceğini! 22 yılın sonunda emanetin sahiplerinden yürekten bir hayır duası alabilirsem en büyük mutluluğum olacak! Konya Şeker,  22 yılda ovaya diktiğimiz fabrikalar ve üretim tesisleriyle bana güvenenlere kol kanat germeye, Konya’nın dört bir tarafındaki ortaklarımızı, kooperatifimizin kanatları altına almaya çalıştım! 27 Ekim 2021 tarihinde ben de artık 46.000 ortağımız gibi o kanadın altındaki yerime geçeceğim! Yani seçilen değil, seçen olacağım! Emaneti alan değil, veren olacağım! Rıza isteyeceğim ve oy istemeyeceğim! Bu genel kurulda inşallah bizim kooperatifimiz herkesin gıpta ile izleyeceği bir nöbet değişimi yaşayacak, ifade ve vurgularının çok manidar olduğunu düşünüyorum!

PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, neden yeniden aday olmayacağının üç sebebi olduğunu da ekledi! Biri kendimle,  diğer ikisi yine bu kuruma olan hassasiyetim ile ilgilidir! Sağlığımda, bu kurumun kendi ayakları üstünde hedefine doğru hızından bir şey kaybetmeden yürümeye devam ettiğini görmek istiyorum! Bunu sağlığımda görmeliyim ki, rehberliğe ihtiyaç olursa yolu tarif edebileyim, yol-iz bulmada yardımcı olabileyim!   Kurumlarda insanlar gibidir;  Doğar, büyür ve yaşlanır! Kurumların gençlik iksiri yenilenmedir!  Bu yenilenmeye sadece çağa ayak uydurma değil, insan kaynağını yenileme de dâhildir!  22 yıllık emeğin sonunda asla dayanamayacağım husus bu kurumun benimle birlikte yaşlanmasıdır! Benim neslim emanetçi olarak beni seçti, bu nesilde yeni emanetçisini bulmalı ki o büyüme devam etsin! Her insanın iş hayatından ayrı bir aile hayatı, ait olduğu ya da parçası olduğu, cemiyete karşı sorumluluklarından başka ailesine karşı da mesuliyetleri vardır! Terazinin bir kefesine üç evladımın geleceği için ayırmam gereken zamanı, diğer kefesine 46.000 ortağımızın evladının geleceği için ayrılması gereken zamanı koydum!  46.000 ortağımızın evlatlarının kefesi ağır bastı ve fedakârlığı evlatlarım için ayırmam gereken zamandan yaptım! 22 yıl önce gençtim ve üç evladımdan kıstığım zamanı telafi edebilirdim! Şimdi 65 yaşındayım; evlatlarımı büyütemedim fakat torunlarımı büyütmek istiyorum, şeklinde neden aday olmayacağının kendi zaviyesinden gerekçelerini de kamuoyu ile paylaştı!

PANKOBİRLİK başkanlığı için Recep Konuk’un aday olmayacağı açıklaması akabinde, Konya kamuoyunda,  dedikodu ve söylentilere şahit olduk!  Recep başkanın, aday olmayacağım açıklaması sonrasında,  basından ve sosyal medyadan takip edebildiğim kadar,  beşten fazla aday kamuoyunda konuşulmaktadır!  Her bir adaya başarılar dilerim! Her aday ve onları destekleyenlerin kendilerine göre hesap, plan, gerekçe ve tabii ki kurum adına projeleri vardır! Fakat DEVLET, böyle devasa bir kurumun yereldeki siyasetin OYUN sahası olmasına asla müsaade etmeyeceğini de hatırlatmak isterim!

Peki, Recep Konuk,  tekrar aday olmalı mıdır? Yoksa artık yeter demeli midir?   Buraya kadar, yoruldum ve köşeme çekilmek, torunlarımı sevmek ve emekli hayatı yaşamak istiyorum,  demeli midir? Görevi, nöbeti bir başka çiftçi dostu arkadaşına, artık devir etmeli midir?  Zarar eden bir firmayı, devasa bir kurum haline getirdiği yerden daha güçlü ve azimli bir şekilde,  2023 – 2053 ve 2071 büyük Türkiye hedefleri çerçevesinde, Torku ve Konya Şeker’in büyümeye devam etmesi adına ONURSAL BAŞKAN olarak kalmalı mıdır?  

Ya da, yıllardır birlikte büyüdükleri ve yol yürüdükleri,   22 yıl önceki başkan adaylık çalışma süreci ve sonrasında ki devir teslim tarihinden itibaren birlikte çalıştığı, kurumun bu günlere gelmesinde büyük emekleri olan,  kurumun tüm birimlerinde yöneticilik, idarecilik, genel müdürlük yapmış ve halen aktif yönetim kurulu üyesi;  güvendiği dostu,  dava adamı ve arkadaşı olan adaya görevi devir etmeli midir?  Bir gazeteci, iletişimci ve  gözlemlerime dayanak,  Recep Konuk; kabaca ifade etmeye çalıştığım,  PANKOBİRLİK Başkan adayına görevi devir edeceğini düşünüyorum!

Covid ve Dijital bir Dünya!

COVID-19 pandemisinden sonra, hayatın normale dönme aşamalarını kapsayan yeni sürece şirket ve kurumlar, yenilik üreterek veya önlemler alarak uyum sağlamaya çalışmaktadır!  Planlı yapılandırılmış önlemler ile günlük yaşam ve iş hayatı, dijital yeni normali belirlenmektedir! Kurum ve şirketler, ya süreçlerini dijital yeni normale uyarlamak ya da evden çalışarak devam edecektir!

2020 yılı, kurum ve şirketler için zorlu bir yıl olmuştur!  Ekonomik zorlukların yaşandığı, esneklik ve otomasyon, kurum ve şirketler için daha önemli hale gelmektedir! Kurum ve şirketler, yönetim ve üretim süreçlerinde,  yeni çözümlere ihtiyaç duymaktadır!  Bu çerçevede, otomasyon ve dijitalleşme,  şirket, kurum ve bireyler için önemi artmaya devam etmektedir!

Kurum ve şirketler, ürün, hizmet ve verimli süreçlere yönelik artan kalite taleplerinin yanı sıra, nitelikli iş gücü sıkıntısı ile karşı karşıya kalmaktadır! Aynı zamanda maliyetlerin azaltılması, iş yerinde çalışan sağlığı ve güvenliğinin de garanti altına alınması söz konusudur! Pandemi döneminde, dar alanlarda çalışabilen ve son teknolojiye sahip robotlar, her büyüklükteki şirkete esnek üretim ve üretimin de devam etmesine imkân sağlamaktadır!

Dijitalleşme ve otomasyon COVID-19 ile hız kazanmıştır! COVID-19, hem geleceğin çalışma biçimleri, hem de dijitalleşme ve otomasyon alanlarındaki gelişmelere ivme kazandırmaktadır! Makro ve mikro trendler, yeni teknolojilerin kullanımı, büyüyen e-ticaret ve sürdürülebilirlik konularında önemli bilgiler vermektedir!

COVID-19, kurum ve şirketlerdeki otomasyon ve dijital değişikliklerin hızlı gerçekleşmesini sağladığı ve bazı sektörlerdeki dijitalleşme çalışmalarını da birkaç yıl ileri taşıdığı üzerinde durulmaktadır!

Dünya, 1980’li yıllarda kalite, 1990’lı yıllarda yeniden yapılanma, 2000’li yıllarda dijitalleşme ve 2010’lu yılların sonuna doğru dijital dönüşüm konularına  odaklanmıştır!

Dijitalleşme olmadan dijital dönüşümden bahsetmek mümkün değildir! Kurum ve şirketler, yeniden yapılandırma çalışmalarının ardından iş süreçlerini, yazılım platformları aracılığı ile elektronik ortamlara taşıyarak dijitalleştirmektedir!

Yıllardır internet bankacılığı hizmeti verildiği halde, toplumun büyük bir bölümü hala bankaya giderek işlemlerini yapmaktadır! İnternet bankacılığını kullanmak, kullananlar için bankacılık sürecinde bir dijital devrim ve dönüşümdür!  Birileri bu imkân ellerinden alınsa, bankacılık hizmetlerinin kullanımı anlamında,  dünyanın sonu gibi bir durum olacağı kabul edilmektedir!

Saatlik toplantılar için insanlar şehirlerarası veya ülkelerarası seyahat etmek zorunda iken, görsel ve sesli video konferansı ile hizmet veren çevrimiçi toplantılar düzenlemek daha verimli olmaktadır! Bu platformlar kullanılarak çocuklar, aileleri ile birlikte,  evlerinde çevrimiçi eğitimlerine devam etmektedir!

Eğitim ve toplantılar için teknolojik imkanları kullanmak dijital bir dönüşümdür!  Pandemi döneminde İnternet üzerinden yapılan market ve diğer alışverişlerde büyük bir artış gözlenmektedir! Bu anlamda İnternet alışverişlerinde büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır! Yaşadığımız bu zorlu pandemi döneminde, dünyanın dört bir yanında,  çalışanlar, evlerinde kalarak,  işlerini de ofisteymiş gibi uzaktan yapabilmektedir!

Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat gibi…

Dostlar! Haftada iki gün olarak devam ettiğimiz köşe yazılarımıza, rahatsızlığımdan kaynaklı kırk günlük bir aranın ardından, Yeniden Merhaba! İyi ki Varsınız! Hastaneye yatış ve taburcu olduğum süreçte ( evde tedavi ve istirahat halen devam ediyor )   arayan, soran, merak eden ve dualarını esirgemeyen tüm dostlarımızdan Allah razı olsun! Allah tüm hasta kullarına acil şifalar ihsan eylesin! Amin! Amin! Amin!

Kanuni Sultan Süleyman, Birey için sağlık ve sağlıklı olmayı; Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi, şeklinde ifade buyurmaktadır!

Dünya Sağlık Örgütü, Sağlığı ve sağlıklı olmayı şu şekilde tanımlar! Sağlık, sadece hastalık ve sakatlık halinin olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik halidir!

Hastalık ise doku ve hücrelerde yapısal ve fonksiyonel olarak normal olmayan değişikliklerin yarattığı durum, şeklinde ifade edilmektedir!

Sağlık Hizmetleri de sağlığın korunması, geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve sakatlıkların sınırlandırılması için yapılan planlı çalışmaların tümü olarak ifade ediliyor!

Hafif bir ağrı şeklinde kendini hissettiren ve çalıştığım gazetenin yazı işleri müdürü Erhan beye, kendimi iyi hissetmediğimi ve işe gelemeyeceğimi ifade ettiğimde, malum hastalık olabilir,  hastaneye gitsen iyi olur, dediğini unutamam! 

Birkaç gün sona kendimi biraz iyi hissettiğimden kaynaklı işyerine gittim fakat iş yerinde kafamı kaldıramıyorum ve çok kötüyüm!  Akşam eve,  eczacı dostumuz geldi ve çok kötü bir durumda olduğumu ifade etti! Bir serum taktı ve tabii ki biraz rahatladık! Bu işlemler birkaç gün bu şekilde devam etti, geçici bir rahatlama ve akabinde yeniden eski hale dönüş!

Tabii ki bu işlemler yapılırken eczacı dostum, sürekli olarak, Ahmet abi, hastaneye gitmemiz gerekir, durumumda iyi yönde bir gelişme olmadığı, şeklinde sürekli olarak ikaz ediyordu! 6 Eylül günü tekrar geldiğinde,  oksijenin seviyesinin normal sınırın çok altına düştüğünü görünce, ivedi olarak hastaneleri aradı ve Farabi Hastanesi yoğun bakım ünitesinde boş yer olduğu bilgisini alınca,  112 acili aradı ve Farabi Hastanesi yoğun bakım ünitesine naklimiz gerçekleşti!

6 Eylül ve 10 Eylül tarihleri arasında Farabi Hastanesi Yoğun bakım ünitesinde,  misafir eden yoğun bakım ünitesinde görevli tüm personele teşekkür ederim!  Allah onlardan razı olsun!

Farabi Hastanesinde, 10 Eylül ve 21 Eylül tarihleri arasında misafir kaldığımız, 6. Kat tüm personellerine,  gecenin ilerleyen saatlerinde, eşime ivedi olarak müdahale eden acilde görevli doktor ve Kalp Damar Cerrahi Doktoru Hatem ARI, hastaneye giriş sürecimizden taburcu olduğumuz an ve daha sonra da ilgi ve alakası eksik olmayan, Anestezi & Reanimasyon Uzmanı, Uzm. Dr. Handan Kozan BARDAKÇI hanımefendiye,  göstermiş oldukları insani ve mesleki duyarlılıktan dolayı,  çok teşekkür eder, başarılar dilerim! Allah hepsinden razı olsun!

Zerzevan Kalesi ve Anadolu!.

Diyarbakır’da bir süredir başkaca hareketlilik vardır! Neden acaba? Özel uçakların biri inip biri kalkıyor! Bak sen! Dünyayı yöneten Rothschild ve Rockefeller ailelerinin 3. kuşak temsilcileri, BM yetkilileri ve büyükelçilerin yer aldığı pek çok isim, Zerzevan Kalesi ve kalenin altındaki gizli Mithras Tapınağı’nı görmek için kente geliyormuş! Ne diyelim; Adamlar bu toprakları çok seviyor!

National Geographic gibi belgesel kanallarının ilgi odağı olan Diyarbakır’daki Mithras Tapınağı’nda çekim için Oscar ödüllü aktör Morgan Freeman izin talebinde bulunmuş fakat koronavirüs salgını sebebiyle tehir etmek zorunda kalmıştır! 

Neymiş efendim! 1800 yıl önce inşa edilen tapınağın yeri rastgele seçilmemiş!. Mithrasçıların tümü, astronom uzay bilimci. Duvarlarda Mithras’ın 7 aşamasının simgesi ve her biri Merkür’den Satürn’e bir gezegeni sembolize ediyormuş!

Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu tarafından inşa edilmiş. 2014’te başlatılan arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarının 4. yılında, dünyadaki son Mithras Tapınağı’nın keşfedilmesi, ezoterik dünyanın dikkatinin buraya yönelmesine sebep olmuştur! Neden acaba? Neymiş efendim; Ezoterikçiler devrede!

Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu döneminde sınır garnizonu olarak kullanılmıştır! Diyarbakır’daki en önemli Doğu Roma eserlerinden kabul edilen kale, 2020’de Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmiştir!

Zerzevan Kalesi ve kalenin içerisinde yer alan Mithraeum (Mithras Tapınağı); Asur Dönemi’nde (M.Ö. 882-611) Kinabu olarak adlandırılan bir kalenin var olduğu ileri sürülmektedir! Pers Dönemi’nde (M.Ö. 550-331) Kral Yolu üzerinde bulunan yerleşim alanının yol güvenliğinin sağlanması amacıyla kullanılmış olduğu düşünülmektedir!

Zerzevan Kalesi askeri yerleşimi, yer altı ve yerüstü yapıları ile dünyanın en iyi korunmuş Roma garnizonlarından ve insanlığın kültürel gelişimini oluşturan farklı kültürel,  inanç evrelerine ait izleri bir arada taşımaktadır!  Pagan ve Hıristiyan Roma’ya ait mimari yapılar döneminin bütün özelliklerini ve teknolojik gelişmelerini yansıtmaktadır!  

Hint-Pers kökenli,  Mithras güneş tanrısıdır ve kültü güneşe tapınmaya dayanır! Ayrıca ışığın, savaşın, adaletin ve inancın da simgesidir! Öğretisi dünyanın yaratılışı üzerine ve evreni kontrol eden tanrı olarak da bilinir! Mithras gizem dini Romanın egemen olduğu bütün topraklarda özellikle asker, aristokrat ve tüccarlar arasında oldukça yaygındır! M.S. 2. ve 3. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nda etkili olmuş, M.S. 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte yasaklanmıştır!

Neymiş efendim! Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir! Ya da Anadolu Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir kara parçasıdır! Yoksa mezkûr çalışmalar ile Anadolu bizim mi demek istiyorlar? Anadolu, İnsanlığın ikinci defa yaratılması olarak kabul edilen Nuh Tufanı ile Türklere miras kalmıştır! Türkler Anadolu’ya başka bir yerden gelmemiştir! Türkler, Rumeli olarak bilinen bu beldeyi Anadolu’ya çevirmek, İslamlaştırmak,   Adalet ve Hakikat dağıtmak, mazlum milletlere de hami olmak için rahmani  güç tarafından yerleştirilmiştir!