Siyasette Mağduriyet Etkisi!

Son günlerde, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik, Kayyım atanması ya da görevden el çektirilmesi konuşulmaktadır! Peki neden? Neler olmaktadır? Yasalar çerçevesinde, Devlet ve Millete matuf bir hata – bir kusur var ise bunun çözüm merci bellidir!

Yoksa Devlet, yeni bir lidere öncülük mü yapmaktadır? Ya da Devlet Aklı, yeni bir liderin ikbal ve liderlik taşlarını mı döşenmektedir? Yakın bir tarihte Ekrem İmamoğlu’nu CHP Genel Başkanı olarak mı göreceğiz! Neden olmasın! Değilse, tüm bu yaşadıklarımızın akıl ve vicdan zaviyesinden bir açıklaması var mıdır? Ya da bir AKIL Tutulması mı yaşanmaktadır?

Peki, mağduriyet nedir? Mağduriyet yaşayan bireye karşı toplum nasıl tepki vermektedir? Mağduriyet;  hem birey ve hem de büyük grupların hayatında, onların tutum ve davranışlarını, verecekleri kararları, ilişkileri ve geleceklerini önemli derecede etkileyen psikolojik bir süreçtir!

Günlük yaşamda başkalarıyla ilişkilerimizi, dünya ve kendi gerçeklerimiz doğrultusunda rasyonel bir şekilde yürüttüğümüzü zannederiz! Oysa rasyonel zannettiğimiz tutum, davranış ve kararların psikolojik dünyamızdan ne kadar etkilendiğinin farkında olmayabiliriz!

1946 yılındaki genel seçimlerde, açık oy gizli sayım sonucunda, siyaseten kaybetmiş görünen ya da mağdur edilen Demokrat Parti, 1950 seçimlerinde halkın teveccühü ile iktidara gelmiştir! Anadolu insanı, zalimi cezalandırırken, mazlumu hem sever ve hem de mazlumun yanındadır!

1960 ihtilal sonrası Yassı Ada mahkemesinde yaşananlar, Başbakan ve iki Bakanın idam edilmesi akabinde siyasetin normale dönmesi, Demokrat Parti ekolünden gelen Adalet Partisini ezici bir çoğunluk ile iktidara taşımıştır! Adalet Partisinin iktidara gelmesinin arka planında, vatandaşlarda ki Demokrat Partiye mağduriyete bir tepkidir!

12 Eylül darbesinden sonraki süreçte, siyasi yasakların kalkması ve seçimlere gidilmesi, darbenin kudretli generalleri kendilerine yakın olarak gördükleri bir paşanın partisini alenen desteklemiş fakat vatandaş, Turgut Özal’ı ve partisini ezici bir çoğunluk ile iktidara taşımıştır!

Siyasette önünüzde ikbal kapılarının açılmasını mı istiyorsunuz? Öyleyse mağdur olacaksınız! Ya da mağdur edilmelisiniz! Daha doğrusu mağdur edileceksiniz,  millet uğradığınız bu mağduriyeti görecek ve size bu zulmü reva görenleri de cezalandıracak!  

Peki, nasıl ve neden mağdur olacaksınız?

Genç sayılabilecek bir yaşta ve işinizi de iyi yapıyorsanız, vatandaş da bunun farkında ve devlet, ilerisi için devlet ve millet adına sizde bir ışık görüyorsa, ihtiyacınız olan tek şey, okkalı bir mağduriyet olmalıdır! Okkalı derken!

Mağduriyetin okkalı olanı bu memlekette ancak Devlet ya da Kadim Devlet Aklı tarafından olmalıdır! Aksi halde sonuç alınamaz!

Türk siyasi tarihi, haksızlığa uğrayıp mağdur edilmiş siyasetçileri, çok geçmeden siyaset sahnesinin kalıcı aktörlerine dönüştürmesinin örnekleri ile doludur!

Mağduriyet dediğimiz şey, bir devlet kuşudur ve her isteyenin başına konmaz ya da kondurmazlar!

Mağduriyetin arka planında çok büyük bir plan ve akıl olmalıdır! Kadim Türk Devlet Aklının Devlet ve Millet adına,  sizin üzerinizden yürütülmesi gereken, dün olduğu gibi bugün de, kalıcı plan ve projeleri olmalıdır!

Mağdur olmak ya da mağduriyetin vatandaşlar nezdinde veya maşeri vicdanda bir anlam ve karşılığı olabilsin!

Cumhurbaşkanlığı Hükmet Yönetim sisteminin olmaz ise olmazı iki partili bir sistem olduğunu daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık!

Türk Devlet Sistematiğinin temel dinamikleri, Kurucu İrade &  Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcilerine yönelik, Kadim Türk Devlet Aklı tarafından, daha önceki mağduriyetlerde olduğu gibi milliyetçi ve muhafazakar kitle ya da seçmen,  blokaj veya konsolidasyon işlemine mi maruz bırakılmaktadır!

2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiyesi;  Kurucu İrade – Kuvayi Milliye Ruhu temsilcileri ile ehliyet – liyakat ve adalet temeli üzerine bina edilmiş yeni bir dönemin başlamakta olduğunu da yazılarımızda sürekli olarak ifade etmeye çalışıyorum!

Baskın ya da bir Erken SEÇİM Olur mu?.

Ülkemizde uzun zamandır, erken ya da baskın bir seçim olacağı veya olması konusunda muhalefet partileri gündemi meşgul etmektedir! Peki, erken seçim olmalı mı? Ufukta bir seçim görünüyor gibi! Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı adayı olarak, MHP Lideri Devlet Bahçeli tarafından, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olacağı açıklanmıştır! Hayırlı olsun!

Peki, karşı blok ya da Millet İttifakının adayı henüz belli değildir! Aday bulunamıyor mudur? Yoksa aday var,  taraflar mutabakata vardılar ve yıpratılmaması adına, bir AKIL tarafından perdelenmekte midir? Bilemiyorum! Aday ülkedeki, tüm EKOL temsilcilerinin onayına sunulmuş ve taraflarca kabul görmüş müdür?  Neden olmasın!

Siyaset ve Devlet Aklının 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerinde ki kurgusunu okumalarım çerçevesinde,  Kuvay-i Milliye Ruhu  – Kurucu İrade Temsilcisi ve Türk Devlet Kodlarına hâkim, Millet İttifakının Cumhurbaşkanı ADAYI noktasından, ülkedeki tüm EKOL temsilcilerinin hem MUTABAKATI ve hem de ONAYI ve OLURU alındığını düşünüyorum! Vakti ve saati bekleniyordur, kamuoyu ile paylaşabilmek için! Ne diyorsunuz?

Millet İttifakının büyük ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Cumhurbaşkanı adaylığı hakkında, adayı nasıl belirleyeceğimize dair İttifak üyeleri ile oturup konuşacağız ve ortak görüş olursa cumhurbaşkanı adayı olurum, diyor!

Millet İttifakının büyük ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Cumhurbaşkanlığı konusundaki bir başka açıklamasında;  Cumhurbaşkanı olacak kişi, devleti tanıyıp bilmesi, liyakatli olması ve toplumun bütün bileşenlerini bir araya getirmesi lazım!  Örnek ve halk adamı olması lazım! Saraylara meraklı olmaması lazım! Devletteki sağlıklı hızlı dönüşümü sağlaması ve devletin yeniden inşa edilmesi lazım!  Biz, pop star seçmeyeceğiz, diyor!

Millet İttifakının büyük ortağı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu;  Cumhurbaşkanı adaylığına ilaveten, CUMHURBAŞKANI DEVLET DENEYİMİ OLAN BİR KİŞİ OLMALI, KRİTİK BİR SÜRECİ YÖNETECEK,  diyor! 

Peki, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, mezkûr ve daha kaleme alamadığım Cumhurbaşkanı adaylığı açıklamaları ile ne yapmaya çalışıyor? Planlı ve programlı mı yoksa spontane açıklamalar mıdır? Bir gazeteci ve iletişimci olarak, yapmış olduğum siyaset okumalarım çerçevesinde; tamamen planlı, programlı ve tanımlı görevlerini yerine getirmekte olan bir devlet görevlisi edasında ki açıklamalar olduğunu ve kendilerinin de Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını düşünüyorum!  Başka ne bekliyordunuz?

24 Haziran 2018 seçimlerinde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Yönetim sistemine tamamen geçildiğini ifade emiştik! Yasalar çerçevesinde ve normal şartlar altındaki seçim tarihi 18 Haziran 2023 tarihinde yapılacaktır! İfade etmeye çalıştığım gibi normal şartlar altında! Peki, anormal bir durum gerçekleşir ve dünyadaki değişim ülkemizde de bir erken ya da baskın bir seçim olma ihtimali zuhur ederse, nasıl ve neler olacaktır? Ya da olmalıdır?

Ülkemizdeki çokbilmiş yazar ve çizer takımına göre, 2002 ve 2015 genel seçimlerinde olduğu gibi MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin masayı dağıtabileceği ve bir erken seçim kararını da, alabileceğini ifade etmekte ve yazıp çizmekteler! Peki, böyle bir hal olabilir mi? Olur ise nasıl olur? Olmaz ise neden olmaz? Siyaset okumaları ve öngörülerim çerçevesinde, ehline de malum olduğu üzere, Sayın Devlet Bey’in böyle bir karar alacağı ve açıklama yapacağını düşünmüyorum! Bugün, dünden ve evvelki günden çok farklı bir durumdadır!

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Yönetim Siteminde, seçim, normal şartlar altında gününde olmaması gündeme geldiğinde,  iki kurum, erken ya da baskın bir seçim kararı alabilir! Bunlardan biri TBMM ve diğeri de Cumhurbaşkanının bizzat kendisidir!

Birinci yöntem; TBMM, Cumhurbaşkanını fesih etmek sureti ile bir erken ya da baskın seçime gidilebilir! Böyle bir karar akabinde, önceki seçimlerde olduğu gibi Cumhurbaşkanı; MAĞDUR – MAZLUM olarak tekrardan sahne alabilecektir!  Kadim Türk Devlet Aklının buna izin vereceğini düşünmüyorum! Çünkü siyasal İslam dönemi ve devri kapanmıştır!

Ülke ve Millet adına; Adalet, Ehliyet, Liyakat ve Hakikat temelli, Kalkınmacı ve Kucaklayıcı, bolluk ve refah dolu, devletin stratejik politika ve yatırımlarında hiçbir değişikliğe mahal vermeden;  Kuvay-i Milliye Ruhu  – Kurucu İrade Temsilcisi, Selçuklu ve Türk Devlet Kodlarına hakim bir LİDER ile 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri çerçevesinde, yeni bir devir ve yeni bir dönem başlamak üzere, olduğu kanaatindeyim!

Diğer yöntem ise Cumhurbaşkanının TBMM’yi fesih etmesidir! Böyle bir durumda, hem Cumhurbaşkanı, hem Cumhurbaşkanlığı makamı ve hem de ülkemizin itibarının dünya kamuoyunda düşürülmesine, Kadim Türk Devlet Aklı,  izin vermeyecektir!

Peki, tüm bu şartlar altında, bir erken ya da baskın seçim kapımıza gelir dayanır ve gündem olduğu takdirde, kararı kim ya da kimler alabilecektir? Yine siyaset ve devletin yirmi yıllık yeni kurgusunu okumalarım çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı makamı, erken ya da baskın bir seçim kararını alabilir fakat Cumhurbaşkanı sağlık veya başkaca sebeplerden; zati âlileri seçime giremez!

Girişimci & Yenilikçi Üniversiteler ve SELÇUK Üniversitesi!

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi;  üniversiteleri girişimcilik ve yenilikçilik performanslarına göre sıralayarak, üniversiteler arası girişimcilik ve yenilikçilik odaklı rekabetin artmasına ve girişimcilik eko-sistemin gelişmesine katkı sağlamaktadır! Proje çok yerinde bir karar! Emeği geçenleri tebrik ederim!

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeks ile üniversiteler, bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliği ve fikri mülkiyet havuzu, işbirliği ve etkileşim, girişimcilik ve yenilikçilik kültürü ile ekonomik katkı ve ticarileşme boyutları altında 23 göstergeye göre sıralanmaktadır! Bazı üniversite yönetimlerinin umurunda olmasa da, bilimsel ve teknolojik araştırma yetkinliğine önem veren yöneticileri de tebrik ederim!

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi ile üniversitelerde girişimcilik ve yenilikçilik faaliyetlerinin teşvik edilmesi amaçlanmaktadır! Endeks, üniversitelerin eğitim kalitesine göre sıralandığı bir liste veya en başarılı üniversiteyi ortaya koyan bir sıralama değildir!

Neymiş efendim! Girişimcilik ve Yenilikçilik faaliyetlerinin teşvik edilmesi hedefleniyor! Ülkelerin kalkınmasının temel kaynağı,  yenilikçilik ve girişimciliktir! Bazı üniversite yönetimleri, tüm öğrencileri KAMU KURUMLARINDA memur olması için yönlendirmektedir! Kişilerde ki; Ufuk, vizyon ve öngörü bu kadar, ne diyebilirsiniz! Ya da ne bekleyebilirsiniz!

İnovasyon ya da Yenilikçilik; yaratıcı bir fikrin ekonomik ve sosyal bir katma değere dönüştürülecek şekilde ticarileştirilmesi olarak ifade edilen bir kavramdır!

İnovasyon Sistemleri; ulusal ya da bölgesel bir ekonomide inovasyon yaratma ve destekleme kabiliyetine sahip üniversiteler, araştırma enstitüleri, firmalar, organizasyonlar ve kamu kurumları gibi aktörlerin bireysel performanslarının yanı sıra bu aktörleri bir sistemin parçası olarak etkileşimleri üzerine kurulmuştur!

TÜBİTAK öncülüğünde oluşturulan 2021 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi;  üniversitelerin birçok açıdan performansını ölçerek etki analizi çalışmalarına da önemli girdiler sağlıyor!  Üniversiteler arası girişimcilik ve yenilikçilik odaklı rekabetin artması, böylelikle de girişimcilik ekosisteminin gelişmesi hedeflenmektedir!

Üniversiteler bünyesinde, girişimcilik ve yenilikçiliğe dair önemli adımlar ve TÜBİTAK’ın verdiği desteklerin de katkısıyla, akademide girişimcilik ekosistemi ciddi bir atılım ve hareketlilik içindedir!  Dünyaya, geleceğe ve teknolojiye yön verenler her daim girişimciler ve yeniliğin peşinde koşanlar olmuştur!  Üniversiteler için, girişimci ve yenilikçi olmak tercih meselesi değil, bir zorunluluktur!

2021 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi; bilimsel teknolojik araştırma yetkinliği, fikri mülkiyet havuzu, işbirliği ve etkileşim ile ekonomik ve toplumsal katkı, olmak üzere dört boyutta 23 göstergeye göre sıralaması yapılmıştır! 2021 yılı Girişimci ve Yenilikçi Üniversite endeksi ilk yirmi şu şekildedir!

1 – Orta Doğu Teknik Üniversitesi;  83.70, 2 – Sabancı Üniversitesi; 75,70, 3 – İstanbul Teknik Üniversitesi; 72.52, 4 –  Bilkent Üniversitesi;  68.35, 5 – Yıldız Teknik Üniversitesi; 66.97, 6 – Koç Üniversitesi; 65.50, 7 –  Gebze Teknik Üniversitesi; 62.71, 8 – Boğaziçi Üniversitesi; 62.34, 9 – İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü; 59.74, 10 – Özyeğin Üniversitesi; 58.18, 11 – Hacettepe Üniversitesi; 57.06,  12 –  Erciyes Üniversitesi; 56.08, 13 – Gazi Üniversitesi; 54.44, 14 – Ege Üniversitesi; 54.28, 15 – Ankara Üniversitesi; 53.33, 16 – Dokuz Eylül Üniversitesi; 51.81, 17 – İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa; 51.74, 18 – İstanbul Üniversitesi; 49.74, 19 – Eskişehir Teknik Üniversitesi; 47.14, 20 – Bursa Uludağ Üniversitesi; 46,71.

Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksi, beş boyut ve 23 gösterge kapsamındaki veriler;  TÜBİTAK, YÖK, Üniversiteler, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, TPE, Kalkınma Bakanlığı, KOSGEB, TTGV, TÜBA ve Üniversiteler tarafından sağlanmaktadır!

Boyut –  1: Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Yetkinliği (Ağırlık Oranı: %20);  Bilimsel yayın sayısı!  Atıf sayısı!  Ar-Ge ve yenilik destek programlarından alınan proje sayısı!  Ar-Ge ve yenilik destek programlarından alınan fon tutarı!  Ulusal ve uluslararası bilim ödülü sayısı ve Doktoralı mezun sayısı!

Boyut –  2: Fikri Mülkiyet Havuzu (Ağırlık Oranı: %15);  Patent başvuru sayısı!  Patent belge sayısı! Faydalı model / endüstriyel tasarım belge sayısı ve Uluslararası patent başvuru sayısı!

Boyut –  3: İşbirliği ve Etkileşim (Ağırlık Oranı: %25);  Üniversite-sanayi işbirliğinde yapılan Ar-Ge ve yenilik projeleri sayısı!  Üniversite-sanayi işbirliğinde yapılan Ar-Ge ve yenilik projelerinden alınan fon tutarı!  Uluslararası işbirliği ile yapılan Ar-Ge ve yenilik proje sayısı!  Uluslararası Ar-Ge ve yenilik işbirliklerinden elde edilen fon tutarı ve Dolaşımdaki öğretim elemanı / öğrenci sayısı!

Boyut –  4: Girişimcilik ve Yenilikçilik Kültürü (Ağırlık Oranı: %15); Lisans ve lisansüstü seviyesinde girişimcilik, teknoloji yönetimi ve inovasyon yönetimi ders sayısı! Teknoloji Transfer Ofisi, teknopark, kuluçka merkezleri ve TEKMER’lerin yönetiminde çalışan tam zaman kişi sayısı! Teknoloji Transfer Ofisi yapılanmasının varlığı ve Üniversite dışına yönelik düzenlenen girişimcilik, teknoloji yönetimi ve inovasyon yönetimi eğitimi / sertifika programı sayısı!

Boyut – 5: Ekonomik Katkı ve Ticarileşme (Ağırlık Oranı: %25); Akademisyenlerin teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde, TEKMER’lerde ortak veya sahip olduğu faal firma sayısı! Üniversite öğrencilerinin ya da son beş yıl içinde mezun olanların teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde, TEKMER’lerde ortak veya sahip olduğu faal firma sayısı!  Akademisyenlerin teknoparklarda, kuluçka merkezlerinde, TEKMER’lerde ortak veya sahip olduğu firmalarda istihdam edilen kişi sayısı! Lisanslanan patent/faydalı model / endüstriyel tasarım sayısı!

2019 yılında 49,6 puan ile 19.sırada, 2020 yılında 47,2 puan ile 22.sırada yer alan Selçuk Üniversitesi, 2021 yılında 41,5 puan ile 30.sırada yer almaktadır! Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksinde Selçuk Üniversitesi iki yılda 11 sıra gerilere düşmüştür! Neden acaba?

Yoksa üniversite yönetiminin böyle bir derdi yok mudur? Girişimcilik de neymiş! Yenilikçilik de neymiş! Üniversiteler arası rekabet de neymiş? Bilimsel araştırma da neymiş? Nereden çıktı bunlar!

Tüm bu izahattan sonra, Aralık ayının üçüncü haftasında açıklanan,  Girişimci ve Yenilikçi Üniversite Endeksinde, Selçuk Üniversitesinin her yıl gerilere düşmesinin sebeplerini, cevaplarını ve değerlendirmesini, herhangi bir fikir beyan etmeden ve yorum yapmadan, konunun muhatapları konumunda ki; Şehir adına almış oldukları tüm kararlarda şehrin kaderine etki eden,   atamalarda doğrudan veya dolaylı yönlendirmeleri bulunan, şehir ve ülkeye karşı, hesap verebilirlik ve sorumlulukları olduğuna inandığımız,  tüm siyasiler ve protokole bırakmak yerinde olacaktır diyorum! 

Konya kamuoyunun, atamalarda etkisi bulunan siyasilerden mezkur konularda ki başarı ya da başarısızlıklar zaviyesinden, atanmış yönetimin açıklık – şeffaflık – sorumluluk ve hesap verebilirlik gibi bir derdi olmadığı için, cevap beklemek hakları olduğunu düşünüyorum! Ne diyorsunuz?

Araştırma Üniversiteleri ve Selçuk Üniversitesi!

Üniversite;  gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma, geliştirme ve eğitimin yapıldığı kurumdur!  Fonksiyonel ve fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolü üstlenir!  Günlük siyasetin dışında, özerk yapısı ve politika üstü kurumlar olmalıdır! Yoksa siyasetin tam da göbeğindeler mi? Ne buyurdunuz?

Üniversite; bilimsel ve saha çalışmalarının yapıldığı,  bilimsel ve uygulanabilir makalelerin yayınlandığı, ulusal ve uluslar arası ölçekte patentlerin alındığı, reel sektörde üniversite ismi ile aranan başarılı öğrencilerin mezun olduğu, ülkesi ve bulunduğu şehre; sosyal, kültürel, bilimsel ve ekonomik katkının olduğu kurumlar olarak, bilinmektedir! Yoksa yanlış mı biliniyor! Ne diyorsunuz?

Yükseköğretim Kurulu;  nitelikli bilgi üretmesi, disiplinler arası çalışma ve iş birliklerini teşvik edilmesi, doktoralı araştırmacı insan sayısını artırması, uluslararası iş birliklerinin güçlendirilmesi ve üniversitelerin uluslararası alanda daha görünür kılınması amacıyla, 2017 yılında Araştırma Üniversiteleri Programını başlatmıştır! Programda, 11 Araştırma ve 5 Aday Araştırma Üniversitesi bulunmaktadır!

Araştırma Üniversitesi; misyon ve stratejik yol haritasını belirlemiş, üniversitenin çalışma disiplinini bu plana uygun biçimde yürütebilen bir kurum olarak, yalnızca araştırma başlığında mükemmeliyeti amaçlamakla kalmayıp; aynı zamanda eğitim ve bilginin üretimi, aktarımı ve paylaşımında da en iyiyi hedeflemelidir!

Araştırma üniversitesi, yüksek araştırma desteğine sahip, öncü araştırmaların yapıldığı, bilime ve teknolojiye katkı veren, çoklu akademik ve toplumsal rollere sahip seçkin bir kurumdur! Ulusal düzeyde kapsamlı ve donanımlı kurumlar olup; evrensel bilim ve teknolojiye katkı sağlayan akademik kurumlardır!

Araştırma Üniversitesi, öğretim üyelerinin yanı sıra araştırma faaliyetlerine öğrencileri de dâhil ederek, eğitimin kapsamı ve öğrencilerin katkısını arttırır! Öğrenciler araştırma kültürü içerisinde öğrenerek bilgilerini geliştirir ve akademik araştırmanın işleyiş mantığını da öğrenir!

Araştırma Üniversitesi, donanımlı araştırmacılar yetiştirip, dünya bilimine ve ülkenin kalkınmasına katkılar sunan doktora programları olan kurumlardır! Aynı zamanda insanlık ortak değerleri, ülkesinin geçmiş ve geleceğini göz önünde bulundurup ihtiyaçları dikkate alarak katkı sağlar!

Araştırma Üniversitesi, seçkin öğretim üyelerinden oluşmakta ve ileri düzeyde araştırma altyapısına sahiptir! Akademik üstünlüğü ve mükemmeliyetçiliği esas alır! Akademik özgürlüğü merkezinde temel unsur olarak tutar ve yönetişim modeli ile yönetilir!

2022 yılı için YÖK tarafından Araştırma Odaklı Misyon Farklılaşması Programında değişiklikler yapılmış ve programa 20 devlet üniversitesi ile 3 vakıf üniversitesi dâhil edilmiştir!  Aralık ayında yapılan toplantıda, bu yıldan itibaren Aday Araştırma Üniversitesi statüsünün kaldırıldığı ve program kapsamında yer alan tüm üniversitelerin “Araştırma Üniversitesi“ olarak adlandırılacağı belirtilmiştir!

Araştırma üniversiteleri performansa göre;  A1, A2 ve A3 olmak üzere Üç grubuna ayrılacak ve performansları düzenli olarak YÖK bünyesinde kurulmuş olan İzleme ve Değerlendirme Komisyonu tarafından takip edilecektir! Araştırma üniversitelerine sağlanması planlanan tüm destekler, yer aldıkları performans grubuna göre farklılaştırılacaktır!

  • A1-Üst Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler (70-100 arası puan alanlar); ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi.
  • A2-Yüksek Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler (35-70 arası puan alanlar); İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Yıldız Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Gebze Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa.
  • A3-Orta Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler (20-35 arası puan alanlar);  Marmara Üniversitesi, Bursa Uludağ Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi.

Yükseköğretim Kurulu,  YÖK Araştırma Odaklı İhtisaslaşma Projesi kapsamında;  kimya, makine-elektrikli teçhizat ve gıda arzı güvenliği, sektörlerinde; Aday Araştırma Üniversitesi statüsünde yer alan Selçuk Üniversitesi,  2022 yılı için açıklanan listede ise, Aday Araştırma Üniversitesi sıralamasından, Araştırma Üniversitesi sıralamasına dahi geçememiştir! Peki, neden?

Selçuk Üniversitesi;  A3-Orta Düzey Araştırma Performansı gösteren üniversiteler sıralamasının çok altında bir puan almıştır! Neden acaba?  Yoksa üniversite yönetimi, YÖK tarafından talep edilen evrak ve belgeleri göndermekten imtina mı etmiştir? Araştırma üniversitesi listesinde, Selçuk Üniversitesinden sonra kurulmuş Anadolu üniversiteleri varken, ülkemizdeki en BÜYÜK üniversitelerden biri olan Selçuk Üniversitesi neden yoktur?

Selçuk Üniversitesi yönetimi ve akademik kadro, ülkenin kalkınması adına, akademik çalışma, araştırma ve üniversite sanayi işbirliğinden başkaca ne gibi mühim işleri vardır?  

Yoksa üniversite yönetimi ve diğer idari kadronun böyle bir dertleri yok mudur? Ya da ne gereği vardır! Fildişi kulede oturmak ve dedikodu üretmek varken, nereden çıktı, bilim ve araştırma, mı diyorsunuz?! Neden olmasın!

Türkiye Ekonomisi YOL Ayrımında!

Türkiye ekonomisi; uzun yıllardır, yüksek faiz –  sıcak para politikası ile ülkeye döviz getirerek, karşılığında üretimsizliği göze almış ve yüksek bir bedel ödemiştir! Peki, neden? Şimdi sormak gerekir! Böyle bir ekonomik sistemde, kim ya da kimler semirtilmekte veya büyütülmektedir? Vatandaş, neden zarara uğratılmaktadır? Rant veya üçkâğıt ekonomisinden üç beş kişi kazanırken,  ülke ve halk ekonomik olarak her daim mağdur duruma düşmektedir! Neden acaba?

Türkiye ekonomisi; rant veya üçkâğıt ekonomisinden kaynaklı, yıllardan beri cari açık vermektedir! Bu yüzden faiz yüksek, döviz kuru düşüktür! Bu model ile birlikte yüksek faizle yabancı yatırımcılar ülkeye çekilir,  döviz kuru olumsuz etkilenir! Bu ülkede gecelik faizlerin % 7.500’lere çıktığı günleri unutmayalım! Peki, bu faizler ile kimler zengin edilmiştir? Ülkenin kaynakları kimlere aktarılmıştır?

Cari açık, bir ülkenin ithal ettiği malların ihraç ettiği mallardan fazla olma durumudur! Bir ülkenin ithal ettiği mallara ve hizmetlere ödediği miktar, ihraç ettiği mallar ve hizmetlere ödediği miktarı aşıyor ise cari açık oluşur!

Cari açık; uluslararası mal ticareti, hizmetler hesabı ve transferler hesabından oluşur! Bu üç durumda, ülkeye giren döviz, ülkeden çıkan dövizden fazla ise cari açık vardır!

Bir ülkenin cari açığına bakarak o ülkenin gelişmişlik düzeyi ile ilgili yorum yapılabilir! Cari açığın büyüklüğü ve ülkenin gelişmişlik seviyesi arasında ters orantı vardır!

Cari açık ne kadar büyükse, ülke o kadar az gelişmiştir! Bunun tam tersi olarak cari açık çok az ya da hiç olmaması ülkenin gelişmişlik seviyesinin yüksek olduğunun göstergesidir!

TÜİK rakamlarına göre, 2002 yılından 2020 yılına kadar dış ticaret açığı 1 trilyon 119 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir! Üretmeden tükettiğimizden kaynaklı bu kadar cari açık verilmektedir! Üretim, üretim, üretim ve sonra tüketmeliyiz!

Türkiye’de cari açığın oluşmasında, İthal edilen petrol, doğal gaz ve enerji üretimi büyük paya sahiptir! Türkiye kendi enerjisini kendi kaynakları ile üretebilirse, cari açık kalıcı şekilde düşecektir! Şimdi anladık mı;  Akdeniz, Libya, Suriye ve Karadeniz’deki küresel kavgayı?

Yüksek faiz – düşük kur, kalkınma ve cari açık sorunlarına çözüm olmadığı gibi özel sektörün yatırıma yönelmemesinin en büyük engeli olmaktadır!  Parası olan, rant ve üçkâğıt ekonomisinden daha çok kazanırken, neden yatırım yapsınlar?

Geldiğimiz noktada; Türkiye,  kendi kaynak ve imkânları ile üretim – istihdam – ihracat ve büyümeyi artıracak bir kararlılık içinde yoluna devam etmek zorunluluğu, hükümet mi yoksa DEVLET politikası haline mi gelmiştir? Bana göre bir DEVLET politikasıdır! Üretmeden, faaliyet dışı alanlardan gelir ile bir yere varamazsınız! Sadece bugünü kurtardığınızı zannedersiniz!

Hükümet mi yoksa DEVLET mi,   Yatırım, Üretim, İstihdam ve İhracat ile bütünleşen, büyüme ve kalkınma eksenli kendine özgü Türk Ekonomik Kalkınma Modeli ya da Parasının Değerini Düşük Tutan Ülkelere Karşı Yerli Üretimi Koruma Modeline geçmiştir! Elbette ki Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti! 

Türkiye ekonomisi;  al-sat, montaj sanayinden uzaklaşarak ve katma değeri yüksek üretim ve yatırıma hızla yönelmelidir! Yerli ve milli sanayi hamlesi kapsamında, savunma sanayi dışındaki alanlara ivedilikle teşvik ve yatırım yapmak durumundadır!

Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, ekonomide ki böyle bir girişim ya da hamlenin öylesine sıradan olmadığını da ifade etmek isterim! Arkasında Kadim Türk Devlet Aklı olduğunu hatırlatmadan geçmeyeceğim!

Mademki yeniden bir TÜRK asrı başlayacaktır! Mademki insanlığın vicdanı Türk Milletidir! Mademki Türk Devletleri Teşkilatının AKIL ve Merkez üssü Ankara’dır! Başkasının ekonomik sistem ve politikaları ile yeniden tarihi medeniyet yürüyüşünüzü yapamazsınız! Kendi medeniyet kodlarımıza uygun bir ekonomik modele geçmek zorundasınız! Gelecek nesillerin refahı, ülkenin kalkınması ve Türk Devletlerinin de birliği ve gelişmesi adına, zahmet ve sıkıntıya birilerinin katlanması gerekmektedir!  

Hem zahmet olmadan rahmet olmaz, diyeceksiniz, hem de zahmet ve sıkıntıya katlanmak istemeyeceğiz! Rahatlık tuzağı ve tüketim çılgınlığından kurtulamayacağız, öyle mi? Tabii ki bu adımlarla,  üç – beş günde sonuç alınamayacaktır! 2002 yılında iktidara gelen hükümet, geçmiş dönemde hükümet tarafından alınmış ekonomik politikalar ile 2010 yılına kadar gelindiğini de hatırlatmak isterim!

Yeni dönemde,  Kuvay-i Milliye Ruhu – Kurucu İrade temsilcileri ile ülke ve millet; üretim, gelişme, kalkınma ve refaha erişebilecektir! Bolluk ve refah dolu yeni bir dönem başlayacaktır! Kuvay-i Milliye Ruhu – Kurucu İrade temsilcilerine yönelik ülkede ki tüm algılar bir bir değişecektir! Kazasız ve belasız bir erken ya da baskın seçim ve devir teslim akabinde,  tabii ki!

Siyasete GÜVEN Tazelenmeli!.

Son günlerde, yaşamakta olduğumuz siyasi, sosyal ve ekonomik gündem çok yoğun! Tabii ki takip etmekte, yorumlamakta ve karar vermekte zorlandığımız anlar olmaktadır!  Peki, neden? Neyi ve neleri takip etmek, anlamak veya anlatmakta neden zorlanıyoruz? Kim veya kimler neden anlamak istemiyor?  Ya da kim ya da kimler için game-over zili çalmaktadır?

Peki, neler olmaktadır? Siyaset kurumu nereye evirilmektedir? Siyaset kurumuna güven kalmadığın kaynaklı,  siyasi ve ekonomik istikrar berhava olmuştur! Ekonominin ateşi böyle devam edecek midir? Ya da bu ateş birilerini yakacak mıdır? Yakarsa sadece vatandaşlar mı yanacaktır?  Döviz kurları ve mutfakta ki ateş, karar alıcıları da yakacak mıdır? Ya da tasfiye edecek midir? Veya tasfiye süreci, ne zaman ve nasıl olacaktır?

Döviz kurlarındaki artış ve temel gıda maddelerine yansıması ne zamana kadar devam edecektir? Dur noktası olacak mıdır? Ya da olmalı mıdır? Ne veya neler olduğu takdirde, dur veya bitme noktasına gelecektir gibi sorular,  her vatandaşın aklına takılmakta ya da dost meclislerinin de sohbet konusu olmaktadır! Çünkü vatandaşın cebi ve mutfağı yanmaktadır! Ateş veya yangın,  her yeri sarmadan acil ve ivedi olarak müdahale edilmelidir!

Geçtiğimiz günlerde, sosyal, siyasi ve ekonomideki yangın ya da yoğun gündemi,  Ak Saçlı İhtiyar dostum ile konuşmaya daha doğrusu ihtiyar dostum biz aciz kula izah etmeye,  aklımız erdiği ve dimağımızın da anlayabildiği kadar, yorumlamaya ve kaleme almaya çalışalım!

Ak Saçlı İhtiyar dostum, zaman makinesini geriye sardı ve konuyu 1990’lı yıllara kadar götürdü! Yaşı bizim gibi kemale ermemiş olanlar tabii ki o günleri bilemez ve anlayamaz! Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde,  2000’li yıllarda yaşadığımız siyaset ve iktidar değişiminin temelleri,  o günlerde kurulan iş adamları derneği, sermaye ve medyanın dizayn edilmesi, sivil toplum örgütleri vasıtası ile başlatıldığını vurguladı!

Devlet ile Milletin barışmasının temellerinin o günlerde atıldığını ifade etti! Millet,  içeride bizden görünümlü hainler maharetiyle, Devletine küstürüldüğü için barış imzalamanın ve kucaklaşmanın zamanı gelmişti! Devlet ve Milletin  artık birlikte el ele yürümesi gerekiyordu!

Ak Saçlı İhtiyar dostum,  daha sonra da konuyu, 2000’li yılların başında, Siyasal İslam temsilcisi partideki çatırdama ve partiden ayrılanlar suretiyle yeni bir partinin kurulduğu günleri,  bir film şeridi gibi gözlerimin önüne serdi!

Anadolu’da ve siyasetin derin kulislerinde,  o günlerde konuşulanları da sıralayıverdi! Şu isim mezkûr partiden ayrılamaz ve ayrılmamalı şeklinde devam eden kulis ve kahvehane sohbetlerini de ekleyiverdi! Evlat, sence bunların hepsi sıradan ve spontane gelişmeler, öyle mi, dedi!

Ak Saçlı İhtiyar dostum ile sohbet,  daha sonra bir film şeridi halinde bugünlere kadar geldi! Şimdi bak bakalım dedi! 2000’li yılların başında ülkemizde yaşanılan sosyal, siyasi ve ekonomik kriz aynen devam ediyor mu yoksa etmiyor mu? Tabii ki bir şey diyemedim!  Sadece ve sadece belki daha fazlası var,  diyebildim!

Ak Saçlı İhtiyar dostum, peki, ne anladın, şimdi bu kadar izahtan,  dedi! Sonuç olarak ne gibi bir ana fikre vardın? Ülkemiz ve vatandaşlar adına, hayırlara vesile olacak,  ne, neler ve nasıl olmalı, sorularını ekledi ve gözlerden kaybolup gitti!

Evet, dostlar, bugün, ülkemizde yaşamakta olduğumuz sosyal ve ekonomik konjonktür,  2002 yılında yaşanılan ve Kasım genel seçimleri öncesinden bir farkı yoktur! Kabaca şunu demek istiyorum!

Ülke olarak, sağ ve salimen bir erken seçime gidilmeli, siyaset kurumuna güven tazelenmeli, ekonomik ve siyasi istikrar sağlanmalı, ehliyet ve liyakatin devletin her kademesinde içselleştiği, döviz kurları ve mutfaktaki ateşin söndüğü, 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerindeki Büyük Türkiye yolculuğuna, Kuvay-i Milliye Ruhu Kurucu İrade temsilcileri ile  acil ve ivedi bir şekilde başlanmalıdır! Aksi halde, ülkenin tüm enerjisi berhava olmaktadır!

Küresel Var Olma Projeleri!

Geçtiğimiz günlerde, Avrupa Birliği, Çin’in İpek Yolu ya da Bir Kuşak ve Bir Yol girişimine alternatif olmak üzere, 2027 yılına kadar, toplam 300 milyar avroluk altyapı yatırım programı Küresel Geçit adlı yeni stratejisini tanıttı! Peki, şimdi sormak gerekir? Neden şimdi? Birileri için dağılma veya parçalanma süreci hızlandığı için olabilir mi?

Plan, AB Komisyonu, üye ülkeler ve Avrupa finansal kurumları ortak yaklaşımı olduğu ve özel sektörün katkı sağlayacağı!  Çin yatırımlarını tecrübe eden ülkelerin daha iyi ve farklı tekliflere ihtiyacının olduğu! Yoksa Çin ve Çin ile birlikte hareket eden devletlere, aba altından bir sopa mı gösteriliyor! Neden olmasın!

Avrupa Komisyonu Başkanı Von Der Leyen; Küresel Geçit Projesi; ülkelerin sürdürülebilir ve kaliteli projeleri için güvenilir ortaklara ihtiyaç duyduğunu,  AB’nin dünya çapında altyapıyı geliştirmeye yönelik yatırım planı ve yol haritasıdır! AB’nin dünyadaki stratejik çıkarlarına katkı sağlayacağı!  Dünya çapında yeşil ve dijital dönüşüm önceliklerini desteklemek için yatırım yapacak, diyormuş!

AB Strateji belgesine göre;  sürdürülebilir ve adil koşullarda, finansman ile hukuk,  insani ve sosyal imkanları baz alan bir amaç güdüyormuş! AB’nin küresel çıkarları ile finansal alandaki girişim ve fonlama enstrümanlarını, demokrasi ve insan haklarının tesisi gibi amaçları gözeterek bir araya getiriyormuş! Plan çok demokratik ve insaniymiş! Daha önceden nasıl bir demokrasi ve özgürlük getirdiklerini de hatırlatmak isterim!

Küresel Geçit Programı, Balkanlar ve Türkiye’yi de içine alan bir kapsamı bulunuyor! Balkanlar’ın batısı ve Türkiye’de Trans-Avrupa hattını genişletme hedefi bulunan programın önümüzdeki yedi yılda, bölgeye 9 milyar euroluk hibe vermesi de planlanıyormuş!

ABD ve Çin’in doğrudan yatırımlarının 222 milyar avroyu bulduğu Afrika’da,  AB, proje kapsamında, kıtanın dijital ekonomi, internet altyapısı ve taşıma ağlarını geliştirmeyi de planlıyormuş! Peki, Afrika’yı sömürür ve yağmalarken bunları neden düşünmediniz?

Almanya’nın AB Temsilcisi Michael Clauss, Küresel Geçit Programı, AB’yi daha etkili bir jeopolitik oyuncu haline getireceği ve çok paydaşlı bu adımın şartları ile cazip iş birlikleri yaratacağı ve Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne iyi bir alternatif olacağını vurgulamıştır!

Çin, 2013 yılında hayata geçirdiği, Bir Kuşak ve Bir Yol projesi kapsamında, 65 ülke ve katılımcı ülkeler arasında, kazan kazan ilkesi çerçevesinde,  ulaşım altyapısını geliştirmek ve ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri güçlendirmeyi!  Proje kapsamında, hava,  demir, kara ve dijital bağlantılar, köprüler, petrol ve doğal gaz boru hatları, lojistik üsler, enerji santralleri, hava alanları ve limanlar gibi büyük tesislere yatırımlar yapılıyor!

ABD Başkanı Biden, 9-10 Aralık tarihlerinde, Washington’da düzenlediği, Global Demokrasi Zirvesi; Dünyada demokrasi ve temel hakların güçlendirilmesi amacıyla 106 ülkenin listede olduğu, Angola, Gana gibi ülkeler yer alırken, Türkiye,  Macaristan, İran, Rusya, Çin ve Afganistan gibi ülkeler bulunmuyor! Neden acaba? Yoksa toplantıya davet edilen 106 ülkeye de daha önce götürdükleri gibi demokrasi, özgürlük ve insan hakları mı götürecekler! Neden olmasın!

AB, ABD ve ÇİN hegemonya konum ve varlıklarının devamı adına proje üzerine proje geliştirmektedir! Dünya halklarına havuç ve sopa hikâyesinde olduğu gibi proje sunuyorlar! Kimin projesi daha iyi yarışmasında olduğu gibi! 1. ve 2 Dünya savaşlarından sonra kurmuş oldukları düzen ile dünyayı sömürenler, sömürü düzenini yeni bir sürece evirmek istiyor! Fakat istedikleri kadar kolay olmuyor ve olmayacak! Covid, iklim ve daha niceleri de kifayet etmiyor!

Sömürgeciler,  ülkeleri,  yüz yıl önce olduğu gibi kolay sömüremiyor! Paylaşmak ve kazan kazan ilkesi ile hareket etmek zorundalar! Aksi halde sömürdükleri halklar kapılarına dayanıyor! Ülkelerinden çaldıklarını, bir nevi geri istiyor! Tarihte,  kavimler göçü ile dünya haritasının değiştiği ve ülkelerin de parçalandığı ya da yıkıldığını bir kenara not edelim!

Peki, AB, ABD ve ÇİN varlıklarının devamlılığı adına, Afrika, Asya, Orta Doğu ve tüm dünya ülkelerini de içine alan yeni projeler geliştirirken, dünya insanlık tarihinin olmaz ise olmaz milleti Türkler, neler yapmaktadır? Yoksa seyirci locasında kaderine razı bir şekilde beklemekte midir? Ya da Kadim bir Akıl dünya insanlığı için projeler mi geliştirmektedir?

Türkler olmadan mezkûr projelerin hiçbiri başarılı olamaz! Türkler olmadan tüm projeleri akamete uğrayacaktır! Türk Devlet tüm projelerin sıklet merkezidir! Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte kurulan Türk Devletleri Teşkilatına bir de bu zaviyeden bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum!  

Türk Devletleri Teşkilatı ile yeniden bir Türk asrı ve dünya insanlığı adına da yeni bir medeniyet hamlesi başlamaktadır! Anladık mı şimdi, küresel ve emperyal projelerin neden havada uçuşmakta olduğunu! Anladık mı şimdi tüm küresel projelerin bir ayağının da Türkiye ve Türk devletlerinin olduğunu!

Aklını kullanmayan milletler başka bir akıla hizmetçi olmak zorundadır! Aklını kullanmayan milletler kime ya da kimlere hizmet ettiğini idrak edemez! Allah, Aklınızı kullanmayacak mısınız,  buyurmaktadır,  sürekli olarak! Neden acaba? Peki, İslam’ın sancaktarı ve Adalet dağıtan,  Hakikat elçileri ve mazlumların hamilik ülküsü ile hareket eden Kadim Türk Devleti Akletmeyecek midir? Ya da Dünya insanlığının vicdanı konumundaki Türkler, Akletme mesuliyet, sorumluluk ve zorunluluğu yok mudur?

Ekonomik Savaş ve Ulusal Güvenlik!

Son günlerde, döviz kurlarındaki hareketlenme ve resmi olmayan devalüasyon sonrasında, temel gıda maddeleri ve ithal ürünlerde büyük oranda fiyat artışlarına şahit oluyoruz! Peki, neden?

Döviz kurlarında ki artış, yüzde 50 – 60 aralığında olmasına rağmen, market raflarındaki temel gıda maddelerine yansıyan fiyat artışları,  yüzde yüzün üzerinde olduğunu görmekteyiz! Peki, neler oluyor?

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Kur ve faiz oyununu görüyoruz! Güçlü bir duruş sergileyerek girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık! Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız,  dedi!

Enflasyon; mal ve hizmet fiyatlarında görülen artış ve ulusal paranın alım gücünde devam eden bir azalma olarak tanımlanır!

Bir ülkedeki, tüm mal ve hizmetlerde fiyatların belirli bir dönem süresince kontrolsüz bir şekilde yükselmesi hiper-enflasyon olarak ifade edilir! Enflasyon oranı ayda %50 veya daha fazla yükselişe geçtiği olağanüstü bir durumdur! 

Ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyor ise ekonomide enflasyon içinde durgunluk hali var demektir! Ekonomik krizlerin başa çıkılması zor olanlarından birisi budur!

Ekonomideki durgunluk hali, resesyon olarak ifade edilir!  Ekonomik durgunluğa bağlı olarak firmalar işçi çıkarmaya başlar ve işsizlik oranı artar,  yüksek enflasyon kaçınılmaz olarak stagflasyon durumu ortaya çıkmaktadır!  Enflasyon + Resesyon + İşsizlik = Stagflasyon.

Bir ekonomide, durgunluk ve işsizlik yaşanırken enflasyonun artması, bunlara ek olarak işsizlik oranı artmaya başlaması, stagflasyon olarak ifade edilmektedir!  

Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ile fiyat istikrarsızlığı ve tam istihdamın sağlanmadığı görülür!  Stagflâsyonun yol açtığı sorunlar; Enflasyon ve işsizliktir!

Stagflasyon, bir ekonomide ekonomik büyümenin olmadığı ve üretimin düştüğü, işsizlik oranının yüksek olduğu ve genel fiyat seviyesinin artıyor olmasıdır!

Stagflasyon olduğu durumda, fiyatlar yükselmekte, üretim daha maliyetli ve daha az kârlı hale gelmekte, böylece ekonomik büyüme yavaşlatmaktadır!

Bir ekonomideki makroekonomik amaç, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesidir! Ekonomik istikrar, tam istihdam ve fiyat istikrarının sağlanması ile mümkün olmaktadır! Ekonomik istikrar ve ekonomi güvenliği çok önemlidir! Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!

Fiyat istikrarsızlığı; kaynak tahsisinin bozulmasına bağlı olarak kaynakların etkin kullanılmaması ve gelir dağılımının bozulması, ödemeler dengesinin olumsuz etkilenmesi ve tasarruf hacminin azalmasına sebebiyet verebilir!

İşsizliğin artması;  üretim hacminin azalması ve büyüme hızında yavaşlama, yoksulluğun artması ve insanların yaşam kalitesinin düşmesine etki eder!

Dünya Sefalet Endeksi; bir ülkedeki işsizlik, enflasyon ve kredi faizi oranlarının toplamından, kişi başına düşen reel gayrisafi yurt içi hâsıla büyümesi çıkarılarak hesaplanır!  Endeks, iş bulmakta zorlanan insanların yüksek enflasyona maruz kalarak daha ‘sefil’ bir hayat yaşadıklarını ortaya koyuyor!

Peki, döviz kurlarındaki ani yükseliş ve temel gıda maddelerindeki fahiş fiyat artışı, vatandaşların gelirlerinde mezkûr artışa paralel bir yükselişin olmadığı bir zaman diliminde, vatandaş geçimini nasıl sağlayacaktır? Ya da hayatını nasıl idame ettirebilecektir? Temel gıda maddelerine nasıl erişebilecektir? Yoksa sefalete mi terk edilecektir?

Tarihi medeniyet kökleri ve kodları; adalet, hakkaniyet ve mazlumların da hamisi olan Kadim Türk Devleti ve Aziz Türk Milleti, tarihteki meşakkatli dönem örneklerinde gördüğümüz gibi paylaşım ekonomisi ve kara kış fonu ile tek bir vatan evladını dahi sefil duruma düşürmeden,  zorlu ekonomik zaman dilimi, kirli hesap veya sinsi oyun ya da ekonomik kurtuluş savaşını da, milli birlik ve milli beraberlik ruhu ile aşacaktır, diyorum!

Kavram Karmaşası!

ABD Dış İşleri eski Bakanı,  ABD dış politika ve ulusal güvenlik politikalarına yön veren kişi olarak tarihe geçen stratejist Henry Kissenger; ABD, iki sebeple çok güçlüdür!  Ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürür! Diğer ülkelerdeki, devleti ve milletine karşı hainlik yapan, vatan hainlerini de bulur, ABD’nin ulusal hedef ve çıkarları doğrultusunda kullanır, diyor!

Neymiş efendim! ABD kendi ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürürmüş! Peki,  aynı adamlar, bir devlet,  kendi ülkesine ihanet eden hainler için aynısını yapmaya kalktığı zaman;  demokrasi, özgürlük ve insan hakları demeye neden başlar! Başka ülkelerde kendi ülkesine ihanet eden hainleri bulur ve kendi ulusal çıkarları çerçevesinde kullanırlarmış! Ne ala memleket!

Peki, tüm dünya dillerinde ve insanlığın hafızasında, hain kelime ve kavramının başkaca ne gibi yan veya dik anlamları olabilir ki? Senin hainin kötü, benim ki iyi, öyle mi? Senin ülkendeki hainleri öldürmeye hakkın var! Fakat bendekine insan hakları diye hayır diyeceksiniz, öyle mi? Benim ülkemdeki hainleri de ulusal çıkarlarınız için bana karşı kullanmaya devam edeceksiniz, öyle mi?

Bilgi eksikliğinden kaynaklanan ve cehaletin göstergesi kavram kargaşası, günlük hayatta kullanılan kelimelerin gerçek manasının dışında, farklı manalar yüklenerek kullanılmasının meydana getirdiği bir kaos, bir olgu ve bir durumdur!

Kelime ve kavramlara yanlış manalar yüklemek, zararsız olsa da, genelde anlaşılamamayı veya meramını anlatamamayı beraberinde getirir! Siyasi tartışmalarda kavramların manasını bilmemek anarşi doğurur ve insanların birbirini anlamasına mani olur!

Siyasi tartışmalarda sıkça kullanılan milliyetçi, devrimci, faşist, sağcı, solcu, dinci, islamcı, siyasal islamcı, muhafazakâr, yobaz, kapitalist, komünist, sosyalist, ilerici ve gerici gibi kavramların manasını bilmeden yapılan siyasi tartışmaların sağlıklı sonuçlanması veya tarafların anlaşması mümkün değildir!  Kavramlar arasındaki farkın bilinememesi, maksadını aşan cümlelerin kurulmasına sebep olmaktadır!

Irak ve Afganistan’a, özgürlük ve demokrasi getireceğiz diyen, özgürlük ve demokrasi kavramlarının da içini boşaltanlar, milyonlarca insanın ölmesine, bir o kadarının da sakat kalmasına ve yurtlarından başka diyarlara göç etmek zorunda kalmasına, neler demeli?

Peki, hangi demokrasi ve özgürlüğü getirdiniz? Bu nasıl bir demokrasi ve özgürlüktür?  Tecavüz, kan, ölüm, katliam ve yıkım! Sonra da bu kavramlar üzerinden,  dünya insanlığının faydasına hizmet etiğinize, nasıl inandıracaksınız?

Dünya insanlığının gözü önünde, Irak,  Afganistan ve daha adını sayamadığımız başka ülkelerde, adeta bir film seyreder gibi demokrasi ve özgürlük getireceğiz diyenlerin yaptıkları katliam ve zulümleri,  yine bu kavramlar üzerinden dünya insanlığına nasıl izah edecekler? Peki, başka hangi kavramlar üzerinden ne gibi katliamlar yaptınız? Mesela sağlık, savaş, vekalet savaşı ve gıda alanında!

İnsan dil ile düşünür, yani kavramlar üzerinden!  Kavramların içi boşaltılır, aynı kavramlara yan veya dik anlamlar ya da başkaca anlamlar yüklenirse, insanın düşünce ve dolayısıyla duygu, değer, davranış ve karakteri değişir mi? Peki, değişirse neler olur?

Cemil Meriç;  Kamus namustur, diyor!  Günümüzde yaşanılan en büyük sorun, birileri, kamustaki (sözlük, lügat) sözcükleri değiştirmiyor, sözcükleri yerinde bırakıp,  sistemli ve planlı, yoğun bir çalışma ile onlara insanlığın yüklemiş olduğu evrensel anlamları değiştiriyor! Neden acaba?

Neymiş efendim! Birileri siyasi veya başkaca hedef ve planları çerçevesinde, sistemli ve planlı bir şekilde, kavramlara insanlığın yüklemiş olduğu anlamları değiştiriyormuş! Peki, neden?

Kelime ve kavramları yerli yerinde kullanmalı! Siyasetin kısır çekişmeleri için kavramlara, dünya insanlığı tarafından yüklenilmiş evrensel anlamları değiştirmemeli ve bozmamalı! Kelime ve kavramları siyasetin kısır cenderesinde öğütmemeli! Siyasi ikbal adına, kelime ve kavramların içini boşaltmamalı! Aksi halde gelecek nesillere çok ağır ve vebali de büyük bir miras bırakmış oluruz!  Aksi halde, dünya insanlığın hafızasında kavramlar üzeriden oluşturulan tahribatı bir yüz yıl daha düzeltemeyiz! Bizden hatırlatması!

İnsan, Beyin ve PARANIN GÖÇÜ!

İnsanlar tarih boyunca yaşadıkları yerden başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır! Yaşanılan coğrafyada şartların kötü olması, kuraklık veya savaş gibi nedenlerle başka yerlere göç yaşanmıştır! Bu göçler sonrasında bir yerin nüfusu azalırken başka bir yerin nüfusu da artmıştır!  Sosyal yapısı ve ekonomisi de değişime uğramaktadır!

Peki, göçler sonucunda ülkelerde neler olmaktadır? Göç veren ülke veya toplumların sosyal ve ekonomik durumunda neler olmuştur? Gidilen ülke veya toplumda, sosyal, siyasi ve ekonomik ne gibi değişim ya da gelişmeler olmaktadır?

Asya Hun Devletinin yıkılmasından sonra, Hunlar dağılmış ve Balkaş gölü ile Aral gölü arasındaki topraklarda yaşamaya devam etmiştir! Aral gölü civarında iki yüz sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusu artmış ve toprakları da yetersiz kalmaya başlamıştır! Batı Hun Türkleri, Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesi ve toplumları etkileyen, tarihteki bu gelişmeye, Kavimler Göçü denir!

Kavimler göçü sonunda;  Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştır! Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında Germen kavimleri tarafından yıkılmış ve Avrupa’nın etnik yapısı değişmiştir! Bu göçler sonunda Tuna nehri boylarına kadar gelen Türkler, Avrupa’da Batı Hun Devleti’ni kurmuş ve İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerin temeli atılmıştır! Avrupa’da Feodalite rejimi ortaya çıkmış ve İlk çağ kapanarak, Ortaçağ başlamıştır!

15 ve 16. yüzyılda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının keşfi amacıyla başlatılan, yeni okyanus ve kıtaların bulunmasıyla gerçekleşmiş olan keşiflere, Coğrafi Keşifler denir!  Keşfedilen yerlere, özellikle de Amerika’ya Avrupa’dan çok insan göç etmiştir!  Bu keşifler sonunda yaklaşık 60 milyon insan yer değiştirmiştir!

Avrupalılar keşifler sonucunda yeni kıtalara yayılma ve oraların zenginlik kaynaklarını ele geçirme olanağı elde etmiştir! Avrupalılar, yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış ve hatta yok etmiş, Avrupa kültürünü egemen kılma sürecini başlatmıştır! Klasik Sömürgecilik bu dönemle başlamış; özellikle İngiliz ve Fransızlar, Kuzey Amerika’da, İspanyollar ise Güney Amerika’da koloniler kurmuştur!  

Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanlar, çalışmak üzere başka ülkelere göç olayına Beyin Göçü denir! İyi yetişmiş ve eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşur!  II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan;   Rahmetli Prof. Dr. Fuat Sezgin anısına Beştepe’de düzenlenen bir törende;  İlim insanına sahip çıkmadığınız zaman ona Alman sahip çıkar!  Alman sahip çıkınca da bu eserler Almanca olarak bu dünyada yerini bulur,  diyor!

II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952 – 1954 yılları arasında Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış, bu hamle sonucu yetersiz olan işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmış ve bunu da İş Gücü olarak ifade ediyoruz!

Deprem, heyelan, kuraklık ve çölleşme, taşkın, sel, çığ, volkanik püskürmeler gibi doğal yıkımlar birçok sosyal ve ekonomik sorunlar da göçlere de neden olmaktadır! Doğal yıkımlardan zarar gören insanlar bulundukları yerleri terk ederek koşulları daha iyi olan yerlere göç etmektedir!

Geçmişte konuşulan;  kavimler göçü, iş gücü göçü ve beyin göçü yerine, günümüzde artık para ve finans göçü,  dünya ve ülkemiz gündemini meşgul edecek gibi duruyor!  Türkiye İstatistik Kurumu göç istatistik verilerine göre ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel nedenlerle Türkiye’den göç edenlerin sayısı 2017 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 42,5 artmıştır! Peki, neden?  TÜİK hesaplamalarına göre Türkiye’deki Beyin Göçünün ülkemize yıllık maliyetinin 2,5 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir!

Türkiye, son yıllarda,  tarihinin en yoğun beyin ve milyoner göçünü vermektedir! Neden acaba? New World Wealth Milyoner Göçü 2018 Raporuna göre, 2017 yılında Türkiye, ülkesini terk eden milyoner sayısı sıralamasında dünyada 3.  olduğu ve son 3 yılda 13 bin milyonerin yurt dışına yerleştiği! 2016 ve 2017 yıllarında Türklerin başka ülkelerde yatırım için ülkemizden çıkardıkları döviz toplamının da 20 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir!

Peki, ülke içinde kazanılan, vergisi dahi verilmeyen para ve finansa sahip olamadığımız ve denetim altına alamadığımız zaman neler olur? Kripto para üzerinden ülkemizden çıkan ya da göç eden paranın miktarı bilinmemekte ve takip edilememektedir! Neden acaba? Yetkili ve etkili makamlarda oturan kim veya kimler, bu topraklarda kazanılan paraların başka ülkelere göç etmesine aracılık etmektedir? Peki, neden?

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, dünya üzerinde ki iş gücü, beyin, para ve başkaca göçler, dünyanın ekonomik, sosyal, enerji, finans, askeri, siyasi ve teknolojik olarak parlayan yıldızı konumunda ki Türk Markası ve Türk Dünyası, özellikle de üretim ve finans merkezi konumunda ki Türkiye’ye doğru kaymakta ya da GÖÇ etmektedir, şeklinde ifade edebiliriz!