Türk Birleşik Devletler Örgütü…

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi), Türk dili konuşan ülkeler arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek amacı ile uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulmuştur! Türk Konseyinin kurucu üyeleri; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’dir! Ekim 2019 tarihinde Bakü’de gerçekleştirilen 7. Zirvede;  Özbekistan, Konsey’e tam üye sıfatıyla katılmıştır!. Macaristan ise Eylül 2018 tarihinde,  Kırgızistan’ın Cholpon-Ata şehrinde düzenlenen Türk Konseyi 6. Zirvesinde, gözlemci statüsü kazanmıştır!.

Türk Konseyi, esas ismiyle Türk Keneşi, hükümetler arası bir örgüttür!. Türk Keneşinin kapsamı ve amacı kesin olarak belli olmakla birlikte yapısı itibariyle sınırlı ve bölgesel bir örgüt olma eğilimindedir!. Bünyesinde kendisi ile ilişkili kuruluşları bulunduran Türk Keneşi adeta bir çatı örgüt özelliği de göstermektedir!.

Türk Keneşi, eğitim, ticaret, kültür, dil, ekonomi, turizm, dış politika gibi birçok konu hakkında projeler ve faaliyetler üretmekte ve uygulamaktadır. Bu faaliyetler ile ilişkilerin kuvvetlenmesi ve Avrasya’da bölgesel, sürekli bir iş birliği amaçlanmaktadır!.

Türk Konseyi, Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki işbirliği mekanizmalarının en üstünde yer alan çatı kuruluş olarak kabul edilmektedir. Türk Konseyi’nin bu çerçevede ilişkili kurumları şu şekildedir!

  • TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı): 1993 yılında kurulmuştur. Merkezi Ankara’dadır. Taraflar arasında bilim, eğitim, kültür ve sanat alanlarında işbirliğinin geliştirilmesini, Türk dünyasının ortak değerlerinin uluslararası seviyede tanıtılarak kitlelere yayılmasını, Türk Dili Konuşan Ülkeler arasındaki kültürel bağların derinleştirilmesini amaçlamaktadır.
  • TÜRKPA (Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi): 2008 yılında imzalanan İstanbul Anlaşması’yla kurulmuştur. Merkezi Bakü’dedir. Türk Dili Konuşan Ülkelerin Parlamentoları arasındaki işbirliğini derinleştirmek amacıyla faaliyet göstermektedir.
  • Türk İş Konseyi: Kurucu belgesi 2011 yılında imzalanmıştır. Dört ülkenin özel sektör kuruluşlarını birleştirerek, ekonomik işbirliğinin ileriye götürülmesi yolunda Türk Konseyi tarafından yürütülen çalışmalarda önemli rol oynaması beklenmektedir. Türk Konseyi Üye Ülkelerinin Oda Başkanları, Türk İş Konseyi çatısı altında yılda bir kere bir araya gelmektedir.
  • Türk Akademisi: Kurulduğu 2010 yılından 2012 yılına kadar Kazakistan Cumhuriyeti’nin ulusal bir kurumu olarak faaliyet göstermiştir. Türk Akademisi’nin, Türk Konseyi çerçevesinde faaliyet gösterecek uluslararası bir yapıya kavuşturulması, hazırlanan kurucu anlaşma 2012 Bişkek Zirvesi’nde imzalanmıştır. Astana’da yerleşik olan Türk Akademisi, Türk dili, edebiyatı, kültür, tarih ve etnoğrafyası alanında gerçekleştirilen bilimsel araştırmaların eşgüdümü ve desteklenmesini amaçlamaktadır.
  • Türk Kültür ve Miras Vakfı: Kurucu belgesi, 2012 tarihli Bişkek Zirvesi’nde imzalanmış ve merkezi Bakü’dedir! Türk kültürü ve mirasının gerçekleştirilmekte olan faaliyet, proje ve programların desteklenmesi ve finansman katkısı sağlanması yoluyla korunması ve bu alanda gerekli çalışmaların yapılması amaçlanmaktadır.
  • Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası: Kurucu belgesi Türk İş Konseyi üye kuruluşlarının başkanlarının katılımıyla Astana Ekonomik Forumu kapsamında 17 Mayıs 2019 tarihinde imzalanmıştır. Ortak Ticaret ve Sanayi Odasının sekretarya hizmetlerini İstanbul’da TOBB vermektedir.

Türk Konseyi, 31 Mart 2021 tarihinde Türkistan merkezli yapılan çevrimiçi toplantıda Türk Konseyi isminin, Türk Birleşik Devletleri Örgütü olarak adlandırılması kararlaştırılmıştır!  12 Kasım 2021 tarihinde  İstanbul’da yapılacak resmi zirvede bu söylemlerin ete kemiğe büründürülmesi ve Türk Devletler Birliğinin de müşahhas hâle getirilmesi öngörülüyor!.

Teşkilatın Türk Dili Konuşan Ülkelerden Türk Devletler Konseyi Teşkilatı ya da Birliğe dönüşmesi çok büyük önem taşıyor!. Yeni bir Türk Medeniyet sayfası açılmaktadır!. Bölge ülkelerin bağımsızlıklarının üzerinden otuz yıl geçtiği ve Türk Konseyi’nin de kuruluşundan bu günlere on yıl olduğu düşünülürse, gelinen nokta tarihi bir başarıdır!

Son dönemde, Konseye dünyanın farklı ülkelerinden ciddi bir ilgi olduğu ve şuan 15 civarında ülke resmi olarak Türk Konseyi ile temasa geçmek istemektedir!. Konsey için “ Dünya diplomasisinde parlayan bir yıldız ” ifadesi  kullanılıyor!. Bu durum aslında Türk Dünyasının imkan ve kabiliyetinin bölgesini aşan şekilde ağırlığını hissettirdiğini de göstermektedir!.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; 1992 yılında başlayan, Türkçe Konuşan Devletler Devlet Başkanları Zirveleri sonucunda belirginleşen siyasi iradeyle çok sayıda ortak kuruluş inşa edilmiş,  ilişkiler ve işbirlikleri de geliştirilmiştir!. Zirveler Süreci ile başlayan ilişkiler, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin kuruluşuna kadar kökleşerek devam etmiştir!. Kafkasların ip gibi gerildiği bir dönemde, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Türk konseyi olarak isimlendirilmesi ve İstanbul’da tarihi bir mekanda yer tahsisi yapılması bizleri bahtiyar etmiştir! Türk dünyasının tarihi ve kültürel birikimlerinden en geniş şekilde yararlanmak suretiyle Türk dili konuşan ülkeler arasındaki çok taraflı işbirliğinin genişletilmesini esas alan Türk Konseyi bize göre muazzam bir gelişmedir, ifade ve vurgularının,  Türk Keneşi ve   Türk Konseyi olarak başlayan sürecin, Türk Birleşik Devletler Örgütüne dönüşmesi ile birlikte, bölgenin huzur ve barış, kalkınma ve istikrarı adına çok manidar olduğunu düşünüyorum!. 

Koltuk Krizi ve Türk Devlet Aklı!.

Gazete  veya internet medyasında gördüğümüz ve okuduğunuz  bir haberin gerçek veya  propaganda amaçlı mı olduğunu nasıl anlayabiliriz?!  Gerçek olmadığı ve propaganda hedefli olduğunu ele veren ipuçları nelerdir? Normal, sıradan, işinde ve aşında olan bir vatandaş, devleti ve milletine karşı hataya düşmemek adına,  böyle haberleri  nasıl okumalı ve yorumlanmalıdır?!

Geçtiğimiz günlerde; Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel ile AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen’in,  Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile yaptıkları görüşmedeki oturma düzeni, Batı medyasında koltuk skandalı eleştirileri ve Türkiye’ye yönelik ayrımcılık temelli suçlamalar yapılmasına neden olmuştur! Neden acaba?!

AB protokol birimleri arasındaki koordinasyonsuzluk; Michel ve Leyen arasındaki güç çekişmesinden kaynaklanmıştır!. AB içindeki birimler arası GÜÇ ve bireyler arasında ki EGO savaşı, diyebiliriz!. Peki, Türk Devleti ile ne ilgisi vardır?!. Ya da Türk Devleti üzerinden kim ve kimlere ne gibi mesaj vermeyi planlamaktadır?!

Yeni dünya düzeni ve sistemine matuf tüm devletler, Ankara kriterleri çerçevesinde, Türk Devleti ile görüşmek için sıraya girecek ve tek tek gelecekler!.  İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Dünyanın ikiye bölünmesi ve Soğuk Savaş döneminin başlaması için Yalta’da savaşın galipleri tarafından Sovyetler birliğinin dağılma sürecine kadar devam eden yeni dünya sisteminin çerçevesi çizilmiştir!

Bugün, Corona sonrasındaki yeni dünya düzeni ve sistematiğinin tüm anlaşma ve çerçevesi de Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Ankara’da çizilmekte olduğunu vurgulayalım! Birileri bu durumdan rahatsız olduğu için eften konular üzerinden arıza ve sorun çıkarmaya çalışmaktadır! Tüm mesele budur! Başkaca bir seçim ve tercihleri kalmamıştır! Gelecekler ve Biat edecekler!. Koltuk bahane ve kılıftır! Acaba koltuk üzerinden kendi kamu oylarına ne gibi mesaj vermektedir?!

AB Komisyonu, Michel ve Leyen’in protokol açısından eşit olduğunu vurgulamasına rağmen, resmiyet hiç de öyle değildir! AB  protokolüne göre  iki isim eşit değil!. Avrupa Parlamentosu Başkanı protokol gereği birinci, AB Konseyi Başkanı ikinci, AB Dönem Başkanı ülkenin lideri üçüncü, AB Komisyonu Başkanı ise dördüncü sırada gelmektedir! Türkiye, Konsey Başkanı’na Cumhurbaşkanı, Komisyon Başkanı’na da  Başbakan protokolü uygulamıştır!.

İtalya Başbakanı Mario Draghi; Koltuk krizi üzerine, Türkiye Devleti  Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan’dan diktatör diye bahsetmesine, Ankara  çok sert tepki göstermiştir!. İtalya’nın Ankara Büyük elçisi Dış işleri Bakanlığı’na çağrılarak, Draghi’nin sözleri protesto edilmiştir! 

Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu; Atanmış İtalya Başbakanı Draghi’nin kabul edilemez, popülist söylemini ve seçimle göreve gelmiş Sayın Cumhurbaşkanımız hakkındaki çirkin ve hadsiz ifadelerini kuvvetle kınıyor, kendisine iade ediyoruz, dedi.  

Avrupa medyası ve siyasetçiler, ön yargılarını açığa vurmakta gecikmedi! Görüntüler üzerinden, Türk protokolü kriz çıkardı!. Kadın başkanı Erdoğan’ın yanına oturtmadı, dediler!. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesiyle kadın haklarının gündemde olduğu bir süreçte bunun yaşandığı!  Washington Post, Kadına sandalye verilmedi, başlığını kullanmıştır!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; AB, iki temsilcisinin Cumhurbaşkanlığı Külliyesini ziyaretleri esnasında, Konsey Başkanının tekli koltukta, Komisyon Başkanının da kanepede oturması, günlerce Avrupa basınında tartışılmış, ön yargılı kesimler tarafından ülkemiz haksızca eleştirilmiştir!. AB Konseyi Başkanı’na Cumhurbaşkanı, Komisyon Başkanı’na da Başbakan protokolü uygulandığı bilinmektedir!. Bu koltuk meselesinden nem kapan ve estirilen yalan rüzgarına kanan İtalya’nın acemi ve çaylak Başbakanı, Sayın Cumhurbaşkanı’na diktatör iftirası atmıştır!. Diktatör arayan kendi geçmişine bakmalıdır!.  Çok şükür bizden Duçe çıkmadı, Führer çıkmadı, Firavun çıkmadı, Franko çıkmadı, Salazar çıkmadı, ülkemizde de Nazi kalıntıları ve kara gömlekliler görülmedi, ifade ve vurgularının, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinin,  Corona sonrası kurulma aşamasında ki Yeni Dünya düzenine ve sistematiğine matuf, Ankara vizyonu ve Ankara kriterleri çerçevesinde;  istiklal, istikbal ve BEKA yolculuğuna, salimen devam edecektir!

Alman Bilim & Politika Vakfı ve Türkiye!.

Türkiye’de;  Devletin ülkesi ve milleti ile bütünlük ve  bölünmezliğine, laik hukuk sistemine karşı nerede bir hareket ve başkaldırı varsa, bu işlerin arkasında,   mutlaka bir ya da birkaç Alman Sivil Toplum Örgütünün ( NGO – Non Govermemental Organisation ) bulunduğunu unutmamalıyız!.

Küresel güçler ve büyük devletler, ulusal  çıkarları çerçevesinde, siyasi erk ve toplumu,  etki ve tesir altına almaya çalıştıkları  ülkelerde,  denge  ve denetleme açısından, Sivil Toplum Örgütleri   üzerinden  ”sivil toplum örümcek ağı” örer!. Ağa takılanın kurtulma imkanı olamaz!.

Küreselleşme sürecinde, uluslararası sermayenin serbest dolaşımının önünde en büyük engel oluşturan ulus devletlerin zayıflatılması ve mümkünse yıkılması doğrultusunda; ABD, Almanya, İngiltere gibi ülkeler ve AB, NGO’lara, yani hükümet dışı sivil toplum örümcek ağlarına, çıkarları çerçevesinde, belli başlı görev ve sorumluluklar yüklemiştir!

1962 yılında kurulan Alman Bilim ve Politika Vakfı ( SWP  ) en etkili düşünce kuruluşlarından biri olarak kabul ediliyor! Vakıf, son yıllarda Türkiye ile ilgili çok sayıda araştırmaya imza atıyor!  Neden acaba?!. Çok seviyor demek ki?!  200 çalışanıyla, Alman Hükümeti ve Federal Meclis’e danışmanlık veriyor!  SWP bünyesinde, Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) faaliyet gösteriyor ve SWP finansmanı da kamu kaynaklarından sağladığını da hatırlatmadan geçmeyelim!   

Geçtiğimiz günlerde, Alman Bilim ve Politika Vakfı bir Türkiye raporu yayınlıyor ve raporda aklı sıra,  şu sorulara cevap arıyor! Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi Türkiye’yi nasıl bir ülkeye dönüştürdü? Erdoğan ne umdu, ne buldu? Felce uğratılan kurumlar ve demokrasi onarılır mı, gibi sorularına kendisi çalmak ve kendisi de oynamak sureti ile cevaplar aramıştır!. Peki, neden?!. Dertleri  nedir?! Hedefleri nedir?!

Raporu yazan veya yazdıran güçler, karşılarında söz dinleyen veya emir alan, parmak sallanan bir Türk Devleti olmadığı için kudurmaktalar!.  İsterlerse her gün ve her saat bir rapor yayımlayabilirler! Bölgemizde Türk Devleti olmadan hiçbir hareket yapamayacaklarını idrak edenler, elbette ki dolambaçlı yollara başvuracaktır!.  Eskiye özlem böyle bir şey!.  Artık, Ankara Vizyonu ve Ankara kriterleri geçerlidir!. Beğenseler ve beğenmeseler de!. Çatlasalar ve  patlasalar da!. Buradan dönüş yoktur!.

Raporda; Yürütme, meclis bütçe gibi konularda kalan yetkilerine bile müdahale ettiğine, yasamanın zayıfladığı, muhalefet milletvekilleri üzerinde de baskıların arttığı vurgulanıyor!. Eski sistemde erklerden birini kuşatmak sureti ile devletin tamamen kilitlendiği ve sistemin de çalışamaz duruma getirildiği  günleri unutmadık!.  

Raporda; Giderek artan siyasallaşmanın yargıya büyük zarar verdiği, yargı mensuplarının bağımsız karar almaktan korkar hale geldikleri ve Türkiye’deki yeni sistemle bürokrasinin de büyük ölçüde felce uğradığı,  aktarılıyor! Yargı sizin ülkede bağımsız, bizim gibi ülkelerde ise bağımlı öyle mi?! Birazcık dürüstlük ve samimiyet!.

Raporda; Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ve yeni sistemle birlikte atılan adımlar sonucunda bürokrasi küçülmedi, aksine, oluşturulan yeni birimler, kamu çalışanları sayısındaki artışla daha da büyüdü, diyor! Yeni sistemde Türk Devleti  anında karar alabiliyor ve uygulamaya da geçiyor!. Bunlar mı üzüyor sizleri?! Üzülmeye devam!.

Raporda; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminden sorumlu tutulan Gülen yapılanmasına mensup ya da mensup olduğu varsayılan kişileri tasfiye etmesi, bunların yerine liyakatten uzak görevlendirmeler yapılıyor, diyor!  Adamları endişeye sevk eden konuya bakar mısınız?! Ne yapacaktık!. Devlet; darbe destekçileri ile yol yürümeye devam mı edecek? Yoksa size mi soracaktık, kiminle yol yürüyeceğimize ve çalışacağına?!

Raporda; Türkiye’de yeni sistemle birlikte yürütme gücünün tek bir kişide toplandığı ve kurumlar üzerindeki kontrolünün de “muazzam” olduğu!. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) son yıllarda edindiği operasyonel yetkiler ve dokunulmazlık zırhı ile ağırlığının arttığına işaret ediliyor! MİT’in oynadığı merkezi rol, terörle mücadele ve bürokrasinin gözetlenmesi ile sınırlı değil, diyor!. MİT’in operasyonları sizleri bu kadar neden rahatsız ediyor?! Artık MİT’in  içeriye giremediğiniz ve kapı  dışında kaldığınız için olabilir mi?! Peki, Alman istihbaratının bölgemizde yaptıklarına neler demeli?!.  

Raporda; MHP’nin Türk siyasetinde değişen rolü ve devlet kurumlarında artan ağırlığı, Bahçeli’nin darbe girişimi sonrası Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine verdiği destekle, MHP’nin meclisteki temsil oranına kıyasla çok daha büyük bir siyasi nüfuz alanına sahip olduğuna! Bu dönemde MHP’lilerin yanı sıra, Batı karşıtı ulusalcılar ve ayrıca tarikatlara yakın isimlerin de bürokraside boşalan kadroları doldurduklarına işaret ediliyor!.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli;  Berlin merkezli Bilim ve Politika Vakfının hazırladığı Türkiye raporunda;  Alman Sol Partisinin Türkiye ve MHP husumetinden sonra, bu ülkedeki bir vakfın da partimizi, yeni hükumet sistemini ve Cumhur İttifakını karalama yarışı husumetle karılmış bir senaryoya delalettir!. Tarikatlara mensup aşırı muhafazakarlarla MHP üyeleri yeni boşalan bürokratik mevkileri işgal ediyormuş!. Özellikle polis ve istihbarat kadroları MHP’ye açılmış! Ayrıca yeni hükumet sistemi çürümeye yol açmış!. Alman Vakfının bildiği ne varsa, belirlediği neler bulunuyorsa, Türkiye Cumhuriyeti Devletine bildirmez ve hükümetimize ulaştırmazsa,  dünyanın en müfteri ve en melanet vakfı olacağını buradan ilan ediyorum, vurgularının  artık ülkemizde,  Sivil Toplum Örümcek Ağları ( NGO )  üzerinden devletin birliği ve milletin selameti zaviyesinden, sokak hareketleri ya da başkaca operasyon planlayan tüm kirli ve sinsi odaklara,  Türk Devlet Aklı çerçevesinde,  bir  Osmanlı tokadı olduğunu düşünüyorum!.

İletişim Mesleği ve Meslek Torbacıları!..

İletişim mesleğini icra eden, özellikle  gazete ve kitle iletişim araçları üzerinden  kamuoyu ile iletişim kuranlar; bir kelime,  bir kavram  ve bir cümlenin; ANLAMI,  İÇERİK ANALİZİ, İÇERİK ÇÖZÜMLEMESİ, METAFOR  ve MECAZ  ANLAMINDAN bihaber olduğu   durumlarda  elbette ki  İLETİŞİM KAZALARI ile  sonuçlanacaktır!. Tabii ki kaza olunca, kazanın tabiatı gereği, ölüler ve yaralılar da mutlaka olacaktır!.

Eskiler, insan insanın zehrini alır, derler!. İnsanın aslı ve  özü muhabbettir, iletişimdir!. Peki, İnsanda ki zehri nasıl alacağız?! Ya da İletişim ile sözlü gelenekte olduğu gibi ZEHİRİ alınmayan insan, neler yapabilir? İletişim insandaki zehri alma ve izale etme sanatı!.

İletişim; Aklına  geleni geldiği şekilde  söz söyleme veya  yazma  sanatı  değildir!. İletişim;  Diğer mesleklerde olduğu gibi ( Doktor  veya  Mühendislik ) eğitimi  alınması  ve formasyonun da öğrenilmesi gereken  bir  meslektir!. Her ne kadar  yıllardır MESLEK tanımı  yapılmamış ve MESLEK YASASI  çıkmamış olsa da!.

Ülkemizde, yetmiş adet İletişim Fakültesi ve her yıl on bine yakın  MESLEKSİZ İletişim Fakülte mezunu olmasına rağmen, İletişim Fakültesi mezunlarının saygınlığı ve mesleğin de itibarı zaviyesinden, MESLEK YASASININ çıkması için Mesleki Yeterlilik Kurumu, eski bir İletişim Fakültesi Dekanı olarak, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve sektör temsilcilerini,  konu ile ilgili olarak hassasiyet göstermeleri, mesleğin  itibarı  ve saygınlığı zaviyesinden göreve çağırıyorum!.

İletişimde cümle ve kelimenin kendisi kadar, öncesi ve sonrası da çok mühimdir!. Eskilerin ifadesi ile siyak ve sibakına bakmak gerekir!. Siyak sözlükte, sürmek, sevk etmek, salmak anlamlara gelmektedir! Siyak ıstılahı olarak, sözün gelişi, ifade tarzı, üslup, tarz, anlatım biçimi gibi manalarda kullanılır! Siyak kavramıyla sözün maksadı ve gayesi arasında sıkı bir ilişki vardır!. Siyak, üslubundan ve söylendiği ortamdan hareketle sözün maksadını ve gayesini anlamaya çalışmak demektir!

Sibak  sözlükte, yarışta, savaşta, ilimde, Müslüman olmada, kısaca hemen her alanda ilk, öncü ve birinci olmak,  anlamına gelir!. Sibak ıstılahı olarak, bir şeyin geçmişi, öncesi, üst tarafı, başlangıcı, dil açısından bir ifadenin öncesi, yukarısı manalarında kullanıldığı gibi sözün baş tarafı ile olan bağlantısı, sözün evlinden, öncesinden gelen mana, evveliyat, karşılığı olarak kullanılır!.

Siyak ve Sibak kavramı genel olarak, bir söz veya ifadenin,  öncesi ve sonrasına bakarak, sözün hangi anlamda kullanıldığı, yanlış anlaşılma ve yorumlara, yani iletişim kazalarına sebebiyet vermemek adına, doğru  ve açık bir şekilde anlamak ve algılamak manasına gelir!

Kalp Ameliyatı olmak için doktora gittiniz ve yanlışlıkla operatör doktor, hastanın  ATAR  DAMARINI  kesmiş!. Sonuç; ÖLÜM!  ON Katlı bir Bina İNŞA etmek için İNŞAAT Mühendisi  ve MİMAR ile anlaştınız!. Fakat ON KATLI BİNA inşaatı  için sehven KOLON  yapmayı unutmuşlar!. Sonuç; Bina ÇÖKMÜŞ!..

İletişim de böyledir!. Yanlış anlaşıldım!. Böyle demek istemedim!. Şunu veya şunları şöyle şöyle demek istedim, olmaz!.. Sonuç; Bir İletişim KAZASI olmuş!. Ölen ve yaralananlar vardır!. Durum, hastane ve mahkemeye intikal etmiştir!. İLETİŞİM  Mesleği, herkesin yapabileceği ve birileri tarafından da GÖZ ARDI edilemeyecek kadar mühim bir MESLEKTİR!..

İletişim kazasının olduğu,  KAOS ve  KAOTİK  durum ve ortamlarda,  aynı yolun yolcusu ve aynı zihniyetin temsilcileri; KAMUOYUNDAN gelen TEPKİ üzerine, dün olduğu gibi bugün de,  anında  dönecektir!. Aslında mezkur tipler cibilliyetini sergilemektedir!. Ben ondan veya onlardan değilim şeklinde; boy boy RESİM ve  PAYLAŞIMLARA ŞAHİT olabilirsiniz!. DURUŞ, OMURGA ve KARAKTER;  ÇIKAR, MENFAAT ve sadece  İBAN  hareketine bağlıdır!.

Her meslek grubu, mesleki kimlik altında başkaca işler çeviren, aklı, fikri ve zihniyeti dinozorlaşmış ve özellikle de sektörde ki TAKLACI ve TORBACILARI, mesleğin itibarı ve mesleğe yeni girecek genç kuşaklar adına, meslekten temizlemek zorundadır! Mesleği icra edenler; mesleki kimliğin verdiği güç ile  torbacılık yöntemi ile parasal olarak obezleşen  değil, mesleğin itibarı ve geleceği adına mesleğe GÜÇ ve İTİBAR katması gerekir!. Aksi halde mesleğin çöküşü ve bitişi, özellikle de  itibarı ve geleceği  hakkında, sektör temsilcilerinin  söz söylemeye ve  şikayet etmeye hakkı olamaz!.

İnsan denen ACİZ varlık; Dünyalık MAKAM, MEVKİ, PARA, PUL ve KADIN için hem kendisi ve hem de mesleki olarak  YAMULABİLİR!. Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah;  Ali İmran suresi 8. ayetinde;  Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi  yamultma, eğdirme ve saptırma, bize tarafından bir rahmet bağışla!. Hiç kuşku yok, lütfü bol olan yalnız sensin, şeklinde buyurmaktadır!..

Allah kimseyi, yanlışı savunacak kadar CAHİL ve doğruyu inkar edecek kadar da NANKÖR  etmesin!.  Amin!. Amin!. Amin!.

104 Rakamı ve Çağrışımlar!.

Neymiş efendim! Deniz Kuvvetlerinden emekli 104 Amiral yayınladıkları bildiride; Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul ve gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında, Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır! Bildirinin kapanış cümlesi; Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir, diyormuş!.

Birileri devlet ve millete aba altında sopa mı gösteriyor?! Ya da doğrudan gelemeyenler uşaklarını mı üzerimize salmaktadır?! Yoksa sokakları harekete geçiririz şeklinde bir tehdit mi vardır?! Ne demektir; Türkiye; Tarihte örnekleri olan bunalımlı ve tehlikeli olayları yaşama riski ile karşılaşabilecektir! Pardon! Siz nerede yaşıyordunuz?! Hangi ülkenin vatandaşınız?! Nereden maaş alıyorsunuz?! Hangi devletin deniz kuvvetlerinde amiral olarak çalışmıştınız?! Anlayamadım!.

104 Amiral açıklaması akabinde, emekli milletvekili ve emekli diplomatlar da kervana ilave edildi! Bu rakamlar ve meslekler öylesine mi seçilmiştir?! Ya da hadi bir araya gelelim ve devletin gidişatı hakkında bildiri yayınlayalım şeklinde midir?! 104 Amiral açıklamasına imza atanlar, imza attıkları metnin içeriği, kelime ve cümlelerin  öncesi ve sonrasından haberdar mıdır?! Yani siyak ve sibakından bihaber olabilir mi?!. Neden olmasın?!

104 rakamı ve 15 Temmuz hain darbe kalkışmasına da 104 gün kalması, öylesine sıradan ve tesadüfi,  olabilir mi?!  104 rakamı ve 15 Temmuz hain darbe kalkışmasına liderlik ettikleri gerekçesi ile darbenin üçüncü günü tutuklanan 104 general ve akabinde  belli merkezlerden gelen ENDİŞELİYİZ  ifadeleri!.  Hepsi sıradan ve spontane gelişmeler, öyle mi?!. 104 rakamı, günü;  bir erken seçim tarihi  için  gerekli olan yasal süreç  ve takvim olabilir mi?! Bilemiyorum!. Sadece soruyorum!.

Tüm bunlar bildiriye imza atanlar tarafından bilinmekte midir?!  Hiç sanmıyorum!  Yoksa sürü psikolojisi mi vardır?! Ya da bildiriyi sufle olarak fısıldayan küresel ve emperyalist güçler, başkaca  sinsi hesap, kirli plan ve hain bir mesaj peşinde midir?!  Neden olmasın?! Peki, Devlet nerededir?! Ya da Devlet Aklı, locadan tüm bu gelişmeleri seyir mi etmektedir?! Olamayacağına göre!. Türk Devleti, Kadim  Devlet Aklı ile birlikte, beka adına, artık   pro-aktif ve çok güçlüdür!.

Jeopolitikçiler dünya siyasetine ve devletlere coğrafya temelinde bakar!. Coğrafya bir kader olduğuna göre! Bu çerçevede geliştirilmiş strateji ve planların  merkezinde yer alan bölge Doğu Akdeniz’dir!. Doğu Akdeniz;  Afrika, Orta Doğu ve tüm Avrasya’yı dikkate almalıyız!. Türkiye de bu coğrafyanın önemli bir parçası olarak söz konusu teoriler temelindeki tüm hesapların merkezinde  yer almaktadır!. Türk Devleti olmadan bölgemizde hiç bir stratejinin ayakları yere basmayacaktır!.

Küresel ve emperyalist güçler, dünyaya hakim olmak üzerine çeşitli teoriler geliştirmiştir!. Amiral Mahan’ın Deniz Hakimiyet teorisine göre; Savaşı sınırlarından uzakta tutacaksın! Dünyadaki çatışmaları yönlendirip, yöneteceksin! Dünya üretim, ticaret ve enerjiyi denizlerde varlık göstererek ve denizleri kontrol ederek yapacaksın!. Denizler daha iyi hareket kabiliyeti ve ulaşım sağlamaktadır!. Denizler dünya rezervlerinin büyük bir bölümü ile irtibatlıdır!. Denizcilik gücü, askeri kuvvetler kadar ekonomik ve politik etkinlikleri daha kolay ve ekonomik bir biçimde dağıtabilir! Bu güçle dünyanın önemli geçit ve kanallarını, dolayısıyla ticareti kontrol edebilirsin, diyor!.

Peki, mezkur stratejiler ve öngörüler çerçevesinde, 104 Amiral ve aynı zihniyette olanlara soralım!. Türk Devleti son dönemde Denizlerde güçlü değil midir?! Türk Devleti, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’de neler yapmaktadır!. Mensubu olduğunuz Türk Deniz kuvvetleri, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’deki tüm küresel ve emperyalist projeleri akamete uğratmaktadır!. Göremediniz mi?! Yoksa göstermediler mi?!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte,  Türk Deniz Kuvvetlerinde ki tüm küresel ve emperyalist işbirlikçiler  temizlenmiştir!. Mavi Vatan savunması çerçevesinde Türk Deniz Kuvvetleri her türlü yatırım, girişim ve hamleleri  yapmaktadır!. Türk Devleti adına, elbette ki böyle bir durum; hem küresel güçler ve hem de içerideki işbirlikçileri çok rahatsız edecektir!.

Bölgesel ve küresel senaryolara figüranlık yapmak yerine,  oyun kuran ve tuzak bozan bir Türk Devlet Aklı vardır!. Bölgemizde  Türk Devletinin olur ve onayının alınmadığı, rızasının gözetilmediği hiçbir girişimin başarı şansı yoktur!. Türkiye’nin hassasiyetleri hesaba katılmadan atılacak tüm adımlar er ya da geç akamete uğrayacaktır! Bildiri veya başka ad altındaki tüm operasyon ve girişimlere bir de bu zaviyeden bakalım!. Ne diyorsunuz?!.

Yazımıza MHP Lideri Sayın Devlet Bahçelinin grup toplantısında ki ifade ve vurgularını tekrar tekrar düşünmek adına  hatırlatmak isterim!.  Hem ülkemizde, hem de uluslararası arenada ne olup bittiğinin idrakindeyiz!. Kimin kiminle yürüdüğünü görecek, buna karşı tavır alacak kadar feraset sahibiyiz!. Muhatap olduğumuz her tehdidin ya bir dış bağlantısı ya da menfur iç arka planı vardır!  Hiçbir hadise veya gelişme tesadüfen ortaya çıkmış değildir!. Bölgesel ve küresel olayların akış istikameti dikkatli bir gözle, uyanık bir şuurla analiz edildiğinde, karşımızda belirginleşen bulmacanın eksik kalan boşlukları da mutlak surette dolmuş olacaktır!. Milliyetçi Hareket Partisi, dünyayı başkent Ankara vizyonu ve Ankara kriterleri ile kavramaktadır!. Bu kavrayışın odak noktası milli ve manevi değerler;  Türk kültür ve tarihinin değişmez emanetleridir!. 

Yeni Dünya Düzeni, Savaşı ve Ukrayna!..

Geçtiğimiz günlerde Süveyş Kanalını bir geminin kapatması ve akabinde gelen zarar ile birlikte ticaret için daha güvenli yol, güzergah ve koridorun önemi artmakta ve öne çıkmaktadır!. Para ve ticaret güvenli limanlara koşacaktır!.  Çin üzerinden Avrupa’ya uzanan en kısa ve güvenli yol Türkiye üzerinden geçmektedir!. Orta Koridor olarak adlandırılan ve  Türkiye’den Kafkaslara,  oradan da Hazar Denizi, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kazakistan’ı takiben Çin’e ulaşmaktadır!.

Emperyalist paylaşım kavgası dünyanın çeşitli coğrafyalarında farklı biçimler altında yürüyor!. Bazı bölgelerde sertleşen ticari savaşlar, başka bölgelerde askeri yöntemlerin kullanılmasına ve  diplomasi savaşlarına bırakıyor!. Yenidünya düzeni ve sistematik savaşını besleyen irili ufaklı gelişmeler yaşanıyor!  Savaş, yeni bir  dünya dengesi adına,  bir şekilde yürüyor, büyüyor, derinleşiyor ve yaygınlaşıyor!. Neden acaba?!.

Ukrayna ve Donbas bölgesinde yaşanan gelişmeler, Avrupa’nın doğusunda ve Karadeniz etrafında emperyalist paylaşım kavgasının kızıştığına işaret ediyor!. Bölgedeki kontrol ve paylaşım kavgası, sıcak bir çatışmaya dönüşmemiş olsa da, yenidünya düzeni ve enerji koridoru, Karadeniz ve bölgedeki enerjinin de kontrolü çerçevesinden, bir paylaşım savaşı sürecinin parçasıdır!

Ukrayna Kırım bölgesi, birbiri ardına gelen Türk kavimleri müzesidir! 14. Yüzyılda Altın ordu İmparatorluğu’nun zayıflaması, bağımsız Kırım Hanlığı’nın kurulmasını sağlamış ancak Karadeniz’deki Cenova kolonileri ile mücadeleyi gündeme getirmiştir!. Bu zorlu mücadelede, Kırım Hanlığı Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak Osmanlı’nın koruması ve egemenliğini tanımaya sevk etmiş, daha sonra da Kırım,  Osmanlı topraklarına katılmıştır! Ukrayna ve Kırım, büyük güçler için  her dönemde önemli bir hedef olarak görülmektedir!. Acaba neden?!.

Bugün Ukrayna Devleti var ise bunu Osmanlı Devleti’ne borçludur! Karadeniz’in en güzel kıyılarına sahip Ukrayna’nın tarihi 882 – 1132 arası Kiev Prensliği ile başlar! Sonraki tarihlerde Kiev Prensliği’nin yıkılmasıyla Ukrayna toprakları parçalara ayrılır!. 1917 tarihinde Çarlık Rusya’sının devrilip Sovyetler Birliğinin kurulmasından sonra ki süreçte,  Ukrayna Halk Cumhuriyetini  ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur!. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkılınca 1991 tarihinde Ukrayna bağımsızlığını ilan etmiş, yine ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur!

Türk – Akım projesi, Rusya’dan başlayıp Karadeniz üzerinden Türkiye’ye aktarılması planlanan doğal gaz boru hattıdır!. Proje önerisi, Türkiye’ye yaptığı bir devlet ziyareti sırasında, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin tarafından yapılmıştır!.

Önceden yapılması planlanan, Güney Akım Projesinin yerini alan Kuzey – Akım, hükümetler arası anlaşma ile resmiyet kazanmıştır!. Rus gazını doğrudan Türkiye’ye iletecek Türk – Akım boru hattı, 31 Aralık 2019 itibarıyla gaz akışına hazır hale gelmiştir!  

Her bir hat 15,75 milyar metreküp olmak üzere, toplam 31,5 milyar metreküp gaz kapasitesi bulunan Türk – Akım, 15,75 milyar metreküp kapasiteli ilk hat Türkiye’ye gaz akışı sağlarken, aynı kapasiteli ikinci hat üzerinden Avrupa’ya gaz gönderilecektir!.

Kuzey – Akım ise (Nord Stream), Baltık Denizi’ndeki bir doğal gaz boru hattıdır!. Rusya’daki Vıborg şehrinden Almanya’daki Greifswald kasabasına kadar uzanmaktadır!. Sahibi ve işletmecisi Nord Stream AG’dir.   Şirketin ana hissedarı OAO Gazprom projede % 51 paya sahiptir! 

Kuzey – Akım Boru hattının resmi temel atılımı 8 Kasım 2011 tarihinde yapılmıştır!. Hattın geri kalanı döşenecek ve bunun ardından hat yılda 55 milyar metreküple maksimum kapasitesinde doğal gaz taşıyabiliyor olacaktır! Proje aşamasında Avrupa’nın Rusya’ya artan enerji bağımlılığı ve çevreye verebileceği potansiyel zarardan dolayı tartışma konusu olmuştur!.

Almanya – Rus ortaklığıyla yapılmaya çalışılan ve yarım kalan KUZEY – AKIM ve Türk – Rus ortaklığıyla yapılan ve hayata geçen TÜRK – AKIM projesi hedeftedir! Karadeniz ve Ukrayna, enerjinin nakli ve İpek yolu projesinin de Avrupa’ya açılan Orta Koridorun kapısıdır!. Küresel ve emperyalist güçler arasında bu kapıyı kontrol veya kapıya sahip olma hamlelerine şahit olmaktayız!  Bölgede ki tüm adımlar, mücadele ve savaşın amacı ABD’nin bazı kilit ülkeleri yanında görmek istemesidir!  Türkiye de bunların başında gelmektedir!. Türk Devleti olmadan bölgede sadece kan ve gözyaşı dökecekler!. Bölgenin tamamına bir Selam-ün Aleyküm ile gidebilecek tek ülke Türk Devletidir!.

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti, son dönemde kurulan Türk Keneşi ve Türk Konseyi, ya da Türk Birleşik Devletler Topluluğunun izni, onayı veya masada  olmadan, tarihi, sosyal, kültürel  ve gönül bağlarımızın olduğu yirmi dört milyon kilometrekarelik coğrafyada hiçbir şey yapamazlar!. Barış ve huzur adına sonuç alamazlar!. Sadece silahlar konuşabilir!.   

Ukrayna devletinin Türk Devletinden satın aldığı, İHA,  SİHA ve TİHA’lar  mezkur  bölgede, Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ bölgesinde olduğu gibi başarılara imza atmaktadır!. Tam da böyle bir dönemde Ukrayna Devlet Başkanı 10 Nisan tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Donbas sorunu ve diğer bölgesel konuları  görüşmek için Ankara’ya gelecektir!.Tarihte olduğu gibi bugün de Türk Devleti olmadan Ukrayna var olamaz!. Ukrayna bölgesinde ki kaos da çözülemez!. Türk Devleti olmadan, mezkur bölgelere huzur ve istikrar asla  gelmeyecektir!..

Yeni Dünya ve Tedarik Zinciri Kontrolü!.

Süveyş Kanalını ticari bir  geminin kapatması veya kapatılması ile,  dünyada sadece ekonomik değil,  aynı zamanda jeopolitik bir krize neden olmuştur!. Üç yüz yirmi gemi Kanal’dan geçiş  için beklerken ya da bekletilirken, zarar on milyarlarca dolar olarak hesaplanmaktadır!. Petro kimya kaynaklı ambalaj ve inşaat plastik malzeme ham madde fiyatlarında artışlar beklenmektedir!. Peki, bu zarar kimlerindir?! Ya da bu zararı kimler karşılayacaktır?! Yoksa insanların cebine, birileri tekrar el mi uzatacaktır?! Neden olmasın?!

Kanalın kapanması akabinde yeni tedarik koridor ve yollarının önemi artmıştır!. Kapanma ile birlikte firmaların zararı yanında insanlar da çok pahalı bir şekilde ürünleri tedarik noktasına gelmiştir!. Kanalın kapanması, yeni tedarik kanal, koridor ve yollarını gündeme getirmiştir!. Küresel ticarette büyük bir  savaşın yeni cephesi aşikar oluştur!.

Yenidünya düzeni; kara, hava, deniz ve demir tedarik yollarının kontrolü ile şekil alacaktır! Türkiye de bu yolların merkez üssüdür!. Anladık mı şimdi, dün olduğu gibi yedi koldan, içeriden ve dışarıdan, Türk Devletini durdurmak için  neden saldırıya geçtiklerini!. Başaramayacaklar!. Durduramayacaklar!. Gelecekler!. Anlaşacaklar!.

Süveyş Kanalının bir yük gemisi tarafından kapanması ile birlikte; Tedarik yolları, deniz ve kara ticaret koridorlarını yenidünya düzeninde kim veya kimler kontrol edecek? 21. yüzyılın güç haritası ve  koridor savaşlarının  küresel lojistik ve  tedarik zinciri  üzerinde başladığını da görmekteyiz!. Türkiye tedarik  ve transfer koridorun ana merkezindedir!.  

Peki, Süveyş Kanalını tanımaya çalışalım! Kanal; Akdeniz ile Kızıldeniz’i birbirine bağlayan yapay suyolu ve  Sina Yarımadası’nın batısındadır!. 163 kilometre uzunluğunda ve 300 metre genişliğindedir!. Afrika çevresinde on – on iki gün dolaşmaya gerek kalmadan Asya ile Avrupa arasında deniz taşımacılığı yapılmasını sağlamaktadır!.

Süveyş; Dünya’nın önemli kanallarından biri arasında yer alır!. Eski gemiciler ticarette çok uzun yol ve mesafe kat ettikleri için böyle bir kanal yapma gereksiniminde bulunmuşlar! Kanalın açılmasında Osmanlı İmparatorluğunun büyük önemi vardır!. Kanal, Mısır valisi İsmail Paşa zamanında 1869 yılında tamamlanmıştır!

Dünya ticaretinin üçte birini kontrol eden Malakka Boğazı, yüzde onunu kontrol eden Süveyş Kanalı, Basra Körfezi ve Kızıldeniz, Türkiye’nin Boğazları dünyanın en kritik ticaret koridor ve güzergâhlarıdır!. Yeni ticaret yolları, yenidünya düzeni ve yeni dünya sistematiği, yeni ekonomik çevre ve  yeni güçlü devletlerini de  ortaya çıkarmaktadır!.

Süveyş Kanalının kapanması ile birlikte, ülkemizde ki Boğazlar, Kanal İstanbul projesi ve Montrö Boğazlar sözleşmesi yeniden gündeme gelmeye başlamıştır!. Neden acaba?!.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, 1936’da imzalanan ve Türkiye’ye İstanbul ve Çanakkale boğazları üzerinde kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası bir anlaşmadır! Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini  de sınırlamaktadır!.

Birileri de Montrö Boğazlar sözleşmesinin gündeme gelmesi ile birlikte,  ülkemizde, Montrö’den çekilmenin müebbetlik suç olduğunu iddia etmektedir?!. Peki, bu zevatlara soralım!. Kim veya kimler adına ve hangi kanun ve yasaya istinaden böyle  üs perdeden atıp tutabiliyorsunuz?!.Tabii ki bir de neyin veya nelerin karşılığında?! Ederiniz ne kadardır, acaba?!.

Kanal İstanbul; Yılda yaklaşık 43.000 geminin geçtiği ve önümüzde ki yıllarda bu rakamın ikiye katlanabileceği İstanbul Boğazı,  gemi trafiğinde tonajlardaki artış, teknolojik gelişmeler sonucu ve gemi boyutlarının büyümesi! Özellikle akaryakıt benzeri tehlikeli ve zehirli maddeleri taşıyan gemi ve tanker geçişlerinin artması! İstanbul üzerinde büyük baskı ve tehdit oluşturmasından kaynaklı, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti; Karadeniz ve Marmara arasında yeni bir Kanal projesini hayata geçirmeye çalışmaktadır! Strateji, taktik ve planlarınız  yoksa başkasının planlarının bir parçası olursunuz!.

Örneklem olarak, Süveyş kanalından yılda 18.000 gemi geçerken, Mısır devleti,  10 milyar dolar düzeyinde, gelir elde etmektedir!. İstanbul Boğazından ise  yılda ortalama Süveyş Kanalının üç katı civarında gemi geçmesine rağmen beş kuruş gelirimiz yoktur!.  Neden acaba?!. Bu nasıl bir düzen ve paylaşımdır! Şimdi anladık mı kavganın boyutu, dengenin zorluğu  ve büyüklüğünü!.

Fıtratı Bozma Girişimleri!.

20 Mart 2021 tarihinde, Resiî Gazetede yayımlanan, 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından İstanbul Sözleşmenin feshedilmesine karar verildi! Sözleşmenin 80. maddesi uyarınca taraflardan herhangi biri sözleşmeyi feshedebilir! Sözleşmenin feshi, bildirimin Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne ulaştırıldığı tarihten itibaren üç aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girecektir, diyor!.

Sözleşme, Avrupa Konseyi tarafından desteklenmekte ve taraf devletleri hukukî olarak bağlıyor!. Sözleşmenin beş temel ilkesi; Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların hayata geçirilmesiymiş!.  Yerseniz tabii ki!..

Sözleşme taslağı, 7 Nisan 2011’de Strazburg’da Avrupa Konseyi Bakan Yardımcıları toplantısında kabul edildi! Sözleşme, İstanbul’da gerçekleşen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 11 Mayıs 2011 tarihindeki  toplantısında imzaya açıldı!.  1 Ağustos 2014 tarihinde de yürürlüğe girmiştir! Onay belgesi 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletilmiştir!.

Bazı odaklar ve nereye çalıştıkları da zahir olan çevreler; İstanbul sözleşmenin yürürlükten kaldırılmasının toplumsal sonuçlarından endişe duyduklarını vurgulamaktadır! Kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti önlemeye yönelik önemli bir adım olan İstanbul Sözleşmesi’ni tüm toplumumuzun ortak menfaati için gözetmemiz gerektiğine! Ve bu doğrultuda fesih kararının yeniden gözden geçirilmesini talep ve rica ediyoruz, diyorlarmış!. Ne kadar da insani ve düşünceli bir hareket!.

Neymiş efendim!. Kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adı ile İstanbul Sözleşmesi, 45 ülkenin imzaladığı ve  Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan uluslararası insan hakları sözleşmesiymiş!. Peki,  İnsan ve Kadın hakları  kisvesi altında neler gizlenmektedir?!.

Eskilerin ifadesi ile Kadına şiddet görüntüsü arkasında, zehri altın kase içinde sunuyor olmasınlar!. Mezkur sözleşmenin detaylarına indikçe havsalamız almıyor!. Neymiş efendim!. Altı cinsiyet kabul edilecekmiş!. Fıtrata uygun ve kabul  edilen; Kadın ve erkek!. Başka bir cinsiyet mi var ki; kabul edelim! Demek ki niyetler başka! İnsanı, insanlığı ve fıtratı da bozma girişimleri, insan hakları ve kadına şiddeti önleme  perdesi ardından sunuluyormuş!.

İnsanlık tarihine bir bakalım! İnsanı, nesli değiştirmek ve fıtratı da bozmak için  günümüzdeki odakların öncülerinin neler  yaptıklarına şahit olalım!. Mezkur sözleşmeye bir de bu zaviyeden bakmaya ve değerlendirmeye çalışalım!. Bozulan insan, nesil  ve toplumları yönetmek çok kolaydır!.

  • Firavun, bir gece rüyasında Beyti Makdisten bir ateşin çıkıp, Kıptilerin evlerini yaktığını, ancak İsrail oğullarına bir zarar vermediğini görür!.  Rüyayı tabir ettirir; Beni İsrail’den bir çocuk çıkacak ve senin saltanatını yıkacak, derler!. Bunun üzerine Firavun, İsrail oğullarından doğacak olan bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder! Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’ın korumasında ki Musa (as) hariç tabii ki!.
  • İnsan fıtratına aykırı ve Kuranı Kerime  göre yasak olan aile içi ve akraba arası ilişki, zorla cinsel ilişki ve fuhuş, “sapkınlık” olarak nitelendirilmektedir!. Böyle tiplerin her daim Allah’ın cezasını celp ettiğini de hatırlatmadan geçmeyelim!
  • Lut kavmi içinde sapkınlık, tecavüz ve fuhuş  doğal bir hale gelmiştir!. Lut peygamberin gönderildiği kavmin erkekleri, şehre ziyarete gelen tüm erkeklere tecavüz etmekte, herkes birbirine ve kendi ailesine tecavüzü doğal kabul etmektedir! Böyle bir sapkınlık ilk defa bu kavim içinde görülmüştür!. Allah, Lut peygamberden kavmini uyarmasını istemiştir!  Ancak kavmi, Lut peygamberi umursamamıştır!. Akabinde Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’tan gelen azap ile; Lut peygamberin eşi ve kavmi  cezalandırılmış ve yok edilmiştir!.
  • İslam’dan önceki putperest Araplar kız çocuklarını bir utanç kaynağı olarak görmekte ve  kız çocuklarını da diri diri gömmektedir!. Bu iğrenç uygulamayı Kuran şiddetle yasaklar!  Onlara birine kız çocuğu olduğu müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir!. Kendisine verilen kötü müjde yüzünden, halktan gizlenmeye çalışır!

İnsanı, nesli ve fıtratı bozmaya tevessül edecek her olay ve hareket Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah tarafından peygamberleri vasıtası ile önce uyarılmış ve akabinde de büyük bir şekilde cezalandırılmıştır!.

İstanbul sözleşmesine;  İnsan  hakları ve kadına şiddet görüntüsünün ardında neler  olduğunu görmeye, anlamaya ve idrak etmeye  çalışalım!. Çok da masum olmadığına kanaat getirelim!. Aksi halde hapı yutabiliriz!.

Masumane bir şekilde insan hakları ve kadına şiddeti önleme sözleşmesi şeklinde sunulan ve toplumda infial çıkarmaya çalışan  bazı aklı evvel ve işbirlikçilere de fırsat vermeyelim!. Allah muhafaza ceza bir gün bizleri de buluverir!

21. Yüz Yıl Markası; Türkiye!..

Şimdi bazı aklı evvel, gafil veya farkında olmadan hain durumunda olan kişiler, nereden çıkarıyorsun, böyle ifadeleri şeklinde eleştiriler ile karşı karşıya kalacağımızı ifade edelim!. Böyle tipler,  bilinçli olarak hain ve işbirlikçi değilse, Türk’ün  ne demek olduğunu idrak edemeyecek derecede akıl noksanıdır!.

Tarih sayfalarına baksalar, Türk kavramının karşılığını görecekler!. Türk, Devlet demektir!. Türk, Adalet demektir!. Türk, Hakikat demektir!. Türk, medeniyet demektir!. Türk,  mazlum insanlara hami demektir!. Türk, devlet kurmadan ve  devleti de olmadan yaşayamaz!.

Tarihi, kültürü, sosyal, dini, dili, gönül bağları ve  pandemi döneminde 160 ülkeye yapmış olduğu insani yardımlar  ile  Türk ve Türkiye markası yeniden tarih sahnesine güçlü bir şekilde çıkmaktadır!. Engel olamayacaklar!. Durduramayacaklar!.

2020 yılı Mart ayında ülkemizde görülen ilk  Covid vakası ve dünya insanlığının evlere kapanması ile birlikte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Huber köşkünde, yeni dünya düzeni,  Türkiye Markası ve Türk  İmparatorluğuna matuf  tüm anlaşmaların yapıldığını ve çerçevelerin de  çizildiğini hatırlatmadan geçmeyelim!.

Avrupa Birliği Güvenlik ve Dış Politikalar Yüksek Temsilcisi Josep Borrell Fontelles; 15 Eylül tarihinde yaptığı açıklamada; Türkiye’yi ” imparatorluk canlandırma çabasında ” olan ülkelerden saydığını ve bir hafta içindeki toplantılardan çıkacak kararların Türkiye – AB ilişkisinde yol ayrımı getirebileceğini de  aktarmıştı!.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken; Türkiye uzun geçmişimiz olan ve değer verdiğimiz bir müttefikimiz!. Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığının sürmesi hepimizin çıkarına!. ABD ve NATO, Türkiye’yi yakında tutmak istiyor,  diyormuş!. Yakında derken!. Söz dinleyen şeklinde mi?! Ya da bağımsız politika üretemeyen bir Türkiye mi?!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra ki süreçte;  Devlet Aklı  ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devletinin almış olduğu tüm karar, politika ve   yaşanan hadiselere  bir bakalım!.

  • HDP’nin kapatılma istemi ile dava açılması!. Ayasofya’nın açılması! İstanbul Sözleşmesinden çıkılması!. Akdeniz’de yaşananlar!. Libya bölgesinde kurulan ilişkiler ve bölge halkının barışı adına verilen teminatlar!.
  • Somali’de ve diğer bölgelerde kurulan askeri üsler!. Suriye’de askeri harekatlar sonrası,  bölgenin barış ve istikrara kavuşması!. Kandil, Sincar ve Gara operasyonları!. Mısır, Türk Devleti olmadan bölgede hiçbir şey yapamayacağını idrak etmesi ve bölge adına karşılıklı görüşmelerin başlaması!.
  • Türk Konseyi ve Türk Keneşi çerçevesinde kurulan TURAN ordusu!. Üç milyarlık Türk Dünyası ve Türk Devletleri ile Bit-Coin çerçevesinde dijital TL’nin her an hayata geçmeye hazır  bir durumu  gelmesi!. Bu çerçevede kurulan IMF benzeri  Türk Fon Bankası!.
  • Merkez Bankası Başkanının görevden alınması, döviz kurları ve Borsa’da yaşananlar, normal ve sıradan gelişmeler midir?! Her şey kendiliğinden ve spontane, öyle mi?!  Bırakalım yapsınlar, bırakalım geçsinler, değil mi?!. Peki, Kadim Türk Devlet Aklını nereye koyuyoruz?! Kadim beş bin yıllık Türk devlet geleneğini göz ardı mı edeceğiz?!

Dün, Ermenistan’ın iki devlet tek millet ülküsü ile hareket eden Türk Devleti ve Azerbaycan’a efelenmesi, Karabağ bölgesinde yıllardır sürdürdüğü  işgal ve insani zulmü devam ettirmesi ve akabinde gelen durum!. Peki, Yunanistan’ın Türk Devletine diklenmesini nasıl okumalıyız?! Neler yapabilir? Hiçbir şey!. Yunanistan’ın sonu da Ermenistan’a benzemesin! Neden olmasın?!.

ABD, Yunanistan’da Türkiye sınırına 20 kilometre mesafedeki Dedeağaç’a askeri yığınağı artırıyor!. Bölgede bir deniz üssüne sahip olan ABD, Dedeağaç’a yüzlerce askeri helikopter ve 1800 askeri araç konuşlandırıyor!. Neden acaba?! Yoksa,  Dedeağaç sınırı olduğundan gelebilecek tehlike ve saldırılara karşı, ABD kendini korumaya mı almaktadır?! Neden olmasın?!.

Dünya; İnsanlığının  barış ve huzuru çerçevesinde, iki kutuplu  dünyadan çok kutuplu  yeni bir  dünya düzeni ve sistemine evrilirken, tüm bölgelerde sorun çıkaran aparat ve ülkeler bir bir temizlenmektedir!.

Dünya ve yeni dünyanın kutupları, artık  sorun çıkaran birey ve ülke istemiyor!. Tek tek gelecekler!. Sıraya girecekler ve biat edecekler!. Türk ve Türkiye Markasına yatırım yapacaklar!. Dünya barışı ve istikrarı adına Türk – Türkiye Markası ve Türk imparatorluğunu  öyle veya böyle kabul edecekler!. Başkaca  seçimleri kalmamıştır!. Marka; Güç, güven ve itibar demektir!.

Devlet Aklı, Türk Devleti ve Siyasi Partiler!.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP’nin kapatılması istemi ile Anayasa Mahkemesine dava açtı ve iddianame Yüksek Mahkeme’ye gönderildi!. İddianamede, HDP üyelerinin beyan ve eylemleri ile devletin milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçladıkları belirtildi! Yargıtay, kapatma davası gerekçesinde, Siyasi partilerin terör örgütleri ile irtibatı olmamalı ve HDP, PKK’nın uzantısı olarak faaliyet gösterdiği de, ifade ediyor!

Tüm bu gelişmeler sonrasında, HDP üyeleri herhangi bir terör örgütü ile irtibatlarının olmadığını ifade etmektedir!. Peki, böyle bir açıklama, milletin aklı ile alay etmek değil de, nedir?!. Daha düne kadar, alfabenin tüm harflerinden müteşekkil terör örgütlerine sırtımızı dayadık diyenler, herhalde  başkaca siyasi  parti lider ve üyeleridir!. Biz de yuttuk!.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, HDP’nin kapatılma istemi ile Anayasa Mahkemesine açtığı dava ve TBMM’de HDP’li vekillerin vekilliklerinin düşürülmesi akabinde; Hz. Mevlana’nın ifadesi ile Köpeğin kuyruğuna bastım, ses ağzından çıkmaktadır! Bazı merkezler; Çok endişeli olduklarını ifade ediyormuş!. Neden acaba?! Peki, Ankara’nın  umurunda mıdır?! Tabii ki hayır!. Dünya, yeni dünya düzeni adına, Ankara kriterlerini kabul etmek zorunda kalacaktır!.

Anayasa ve siyasi partiler kanununa göre siyasi partiler neleri yapar ve neleri yapamaz, hangi durumlarda kapatılma ile karşı karşıya kalabilir?! Siyasi Partiler Kanunu; siyasi partilerin kurulmaları, teşkilatlanmaları, faaliyetleri, görev, yetki ve sorumlulukları, mal edinimleri ile gelir ve giderleri, denetlenmeleri kapanma ve kapatılmalarıyla ilgili hükümleri kapsar!. 

Siyasi partiler; Anayasa ve kanunlara uygun olarak, Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır!

Siyasi partiler;  Bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamaz veya adlarını kullanamaz!!.

Siyasi partiler;  Anayasanın hiçbir hükmünü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlayamaz!.

Siyasi partiler; Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamaz!.

Siyasi partiler;  Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremez!

Siyasi partiler; Bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamaz!.

Siyasi partiler; Herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamaz!

Siyasi partiler; Tüzük, program ve faaliyetleri, Anayasa ve  siyasi partiler kanun hükümlerine aykırı olamaz!. Siyasi partiler, tüzük ve programları dışında faaliyette bulunamaz!.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir siyasi partinin kapatılması istemi ile Anayasa Mahkemesine açtığı dava akabinde, kapatılan bir  siyasi parti, bir başka ad altında kurulamaz!.

Bir siyasi partinin kapatılmasına söz veya eylemleriyle neden olan kurucular dâhil üyeleri, beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve denetçisi olamaz!. Siyasi partiler bu kişileri hiçbir suretle seçimlerde aday gösteremez!.

Anayasa Mahkemesince temelli kapatılan siyasi partilerin isimleri, amblemleri, rumuzları, rozetleri ve benzeri işaretleri aynen veya iltibasa mahal verecek şekilde başka bir siyasi partice kullanılmaz! Daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılamaz! Kurulacak bir siyasi parti, Anayasa Mahkemesince kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamaz!.

Anayasa, siyasi partiler kanunu ve parti tüzüklerinde de  çerçevesi çizilmiş olan siyasi partiler,  yasada ifade edilmiş olan kurallara aykırı durumlarda elbette ki kapatılabilir!. Devlet aklı denetimindeki Türk Devleti, 15 Temmuz hain darbe ve işgal  kalkışması akabinde, içeride siyasi ve milli birliği tesis etmektedir!. Bu birliği bozamadıkları için sesleri çok çıkmaktadır!. Neden?!

Küresel ve emperyalist güçler destekli, içerideki işbirlikçi ekol temsilciler mahareti ile  siyasi, ekonomik ve sosyal kaosa asla  geçit yoktur!. Devlet artık çok güçlüdür!. Bazı merkezler; Ankara kriterlerini tanımak ve biat etmek için sıraya geçmiştir?! Neden acaba?!. Çünkü; Güç,  teslimiyet ve  biat gerektirir!. Gelecekler ve Biat edecekler!. Başkaca seçimleri yoktur!.

Devletin hiçbir birimi ve özellikle de siyasi kimlik ad altında,  TBMM ve TBMM alt komisyonlarında, küresel ve emperyalist güçlerin işbirlikçi ekol temsilcilerine asla yer yoktur!.  Devlet Aklı nezaretindeki Tük Devletinin, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi, askeri ve teknolojik devlet sırlarına, projelerine  ve hamlelerine, küresel ve emperyalist güçler,  işbirlikçi temsilciler vasıtası ile asla erişemeyecekler!.  Böyle bir dönem tarihte kalmış ve tarih olmuştur!

Türk Devletinin Beka, istikbal ve istiklal  ekseninde ki Turan ve Kızıl Elma yolculuğuna halel getirebilecek bir girişim ve oluşuma,  Kadim Türk Devlet Aklı  asla izin vermeyecektir!. Bizden hatırlatması!.