Selçuk Üniversitesine Nasıl bir Rektör Atanmalı – 2 –

31 Mart Mahalli seçimleri akabinde, şehrin derin mahfil ve kulislerinde, Selçuk Üniversitesi Rektörlük aday başvuruları ve rektörlük ataması gelmektedir!

Şehirdeki; güç – denge grupları ve yerel dinamikler, kendilerine yakın ve sözlerini dinleyecek bir ismin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını beklemektedir!

Selçuk Üniversitesine, atanacak olan rektör adayı akademisyene, şehrimize, üniversite ve ülkemize, Hayırlı ve Hayırlara vesile olmasını dilerim!

31 Mart Mahalli seçim sonuçları akabinde, siyaset, yeniden şekil almaktadır! Siyaset, bir kırılma, bir değişim ve bir dönüşüm hazırlığındadır! Türkiye, 2002 tarihinden bugüne, muhafazakar bir siyaset tarafından idare edilmektedir!

Türkiye, olmaz denilen çok şeyleri bu dönemde başarmıştır! 2002 tarihindeki siyaset şartları ile günümüzde; sosyal, siyasi ve ekonomik sıkıntılar kıyaslandığında aynı tablo karşımıza çıkmaktadır!

Türk siyaseti, Kadim Türk Devlet Aklı denetim ve kontrolünde, yeni bir siyasi dönemin eşiğinde ve siyaseten makas değiştirilmek üzeredir!

Siyaset maharetiyle; Masa – Kasa – Nisa – Güç ve iktidar peşinde olan tipler, bu değişimi ve bir devrin bittiğini, yeni bir dönemin de başlamak üzere olduğunu kabul etmese de!

  • Bürokrasinin tüm kademelerinde, bir Restorasyon süreci başlamak üzeredir! Üniversite rektörleri de, buradan nasibini alacaktır!

Yereldeki siyasi aktörler işlerine gelmediği ve yerelde ki güçlerini kaybetmek istemedikleri için gelmekte olan yeni süreci, görmek ve kabul etmek istemeyebilir!

Dünyada, Yeni bir düzen ve sistematik kurulmak üzeredir! Bu yeni düzen ve sistem, yüz yıl önce olduğu gibi bu topraklarda ve bölgemizde kurulacaktır!

Anadolu coğrafyası, dünyanın sıklet ve merkez üssü olduğunu unutmamak gerekir!

Devlet kademesi ve bürokrasi, yeni bir siyasi dönemin ya da restorasyon sürecinin eşiğindedir! Devletin tüm kademesinde, yeni aktör ve adaylar, sahne almak üzeredir!

Selçuk Üniversitesine ataması yapılacak olan Rektör; yeni bir dönemin temsilcisi olacaktır!

Eski ve Eksileri olan, bagajı dolu tipler ile yeni bir devri başlatamayız! Dünya ile rekabet edemeyiz!

Dünya devletlerinin gelişmişlik düzeylerindeki ana kriter; askeri, ekonomik, nüfus ve teknolojik yatırım ve gelişmelerdir!

Günümüzdeki rekabet, teknolojik araştırma ve geliştirme yatırımlarındadır! Bu alanda geri kalmış bir ülke, diğer gelişmiş ülkelerin sömürge ve kölesi konumuna düşecektir!

Üniversiteler; bilim, araştırma ve geliştirme merkezleri olduğunu! 1200’lü yıllarda şehrimizde dört adet uzay bilimleri ve astronomi eğitimi veren medresenin bulunduğunu, hatırlatmak isterim!

  • Türk Devleti, dünyanın belirli çıkışlarından biri Konya’dan, kendi uzay mekiğini fırlatma çalışmalarının yaptığı bir dönemde!
  • Küresel ve emperyalist güçler arasındaki savaş ve rekabet uzayda olduğu! Uzayı da parsel parsel ettikleri bir dönemde!
  • Uzayda her türlü maden ve enerji konularındaki araştırma ve geliştirme faaliyetleri de yoğunluk kazandığı bir dönemde! Uzay kuvvet komutanlıklarını da kurdukları bir zaman diliminde!
  • Dünyayı da uzaydan kontrol ve denetim altına almak için birbirleri ile güç savaşı verdikleri bir dönemde!
  • Selçuk Üniversitesi gibi köklü bir kuruma atanacak Rektör, sadece yerel çıkarlar ve siyasetin kuklası zaviyesinden değerlendirilmemelidir!

Artık üniversitelerde şu kadar öğrenci, şu kadar yüzü ölçümü, bilmem şu kadar akademik kadrosu ve her yıl şu kadar öğrenci mezun verdik şeklindeki sayısal rakamlar ile övünme dönemi bitmiştir!

Dünyada rekabet, bilimsel araştırma ve geliştirme üzerine yoğunlaştığı bir dönemdedir!

Araştırma – Geliştirme ve Bilim üretemeyen üniversite ve ülkeler, dünya ile rekabet etme fırsatını bulamayacaktır!

Peki, Araştırma – Geliştirme ve Bilim üretmesi gereken üniversiteler, neler ile meşgul olmakta ya da edilmektedir?

Selçuk Üniversitesine atanacak olan rektör adayı akademisyenler; dünyada çetin bir rekabetin yaşandığı savaş ortamında, neredeyim ve bu ortamda, ülkenin kalkınması adına, neler yapabilirim şeklinde, bir kez daha kendilerini check etmeleri, gerektiğini düşünüyorum!

Sadece Rektör desinler ya da CV’ye bir çentik daha eklemek ve emekli rektör maaşı alabilmek adına, Rektör adayı olmamalı ve yerel siyasetçilerin yerel çıkarları çerçevesinde ve baskıları ile bir üniversiteye, mezkur tipte ki kişiler, Rektör olarak atanmamalıdır!

Rektörlük Ataması; Ehliyetsiz ve Liyakatsiz, çok kullanışlı ve siyasetin kuklası kişilerin atanmasına aracılık eden; siyaseti ve yereldeki güç ve baskı gruplarını devreden çıkarmak suretiyle, akademisyenler arasında, rekabet olması, rektör adayı akademisyenlerin projeleri ve kendilerinin tanıtımını yaptığı, akademisyenler arasında tatlı bir rekabet ve dostluğun geliştiği, ehliyetli ve liyakatli akademisyenlerin öne çıktığı, eskiden olduğu gibi Rektörlük Seçimlerine dönülürse, daha etkili ve daha adil olabilir, diye düşünüyorum!

Selçuk Üniversitesine Nasıl bir Rektör Atanmalı?

31 Mart Mahalli seçimlerin gölgesinde kalan, rektör atamaları, seçimlerin bitmesi ile birlikte hareketlenmeye başladı! Haziran ayı içinde, Türkiye’nin en büyük ve en eski üniversitelerinden birisi, Selçuk Üniversitesine, yeni rektör ataması gerçekleştirilecek!

Selçuk Üniversitesine Rektör ataması yapılacak, akademisyenin şahsına, üniversite ve şehrimize şimdiden hayırlı olmasını dilerim!

Rektörlük Binası

Üniversiteler, ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!

Üniversiteler, bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan yetiştiren kurum demektir!

Üniversiteler, üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır!

Üniversiteler, devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir!

Üniversite yönetimleri, toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!

Bir Üniversiteye; Fakültedeki odası kadar ufku – vizyonu – hedefi ve çapı olan kişilerler REKTÖR atanmamalıdır!

Yerel dinamikler, kendi çıkarları çerçevesinde, mezkur tiplere tavassut etmemelidir!

Bir Üniversiteye; hem üniversitesi, hem bulunduğu şehri ve ülkesi adına, bir derdi ve ideali olmayan kişiler, REKTÖR olarak atanmamalıdır!

Aksi halde bir DÖRT yıl daha, hem üniversite, hem şehir ve ülke adına HEBA olacaktır!

Üniversite yönetimlerinin çevresini kuşatan, fitne – fesat ruhlu kişiler ve iletişimin ne olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir güruh ile bir yere varılamaz!

Üniversite yönetimleri, sadece ve sadece üç beş siyasetçi veya siyaset yaptığını zanneden, yerelde ki ayak takımları ile iletişim halinde olmak zorunda, değildir!

Devletin kişilere bahşetmiş olduğu makamlar, babasından miras kalmamıştır! Devletin makamları, kibir ve ego tatmin yerleri değildir!

Devletin makamları, asil millet ve evlatlarına sadece hizmet yerleridir! Devletin makamlarında, mesele, hoş bir seda ve kalıcı eserler bırakabilmektir!

Devletin makamları kimseye baki değildir! Devletin makamlarına oturanlar, asla la-yüs-el değildir!

Devletin makamlarına oturanlar, öncelikle açık, şeffaf, dürüst ve hesap verebilir olmak zorundadır! Basının görevi de, devletin makamlarına oturanlara, kamu adına soru sormak ve cevapları da kaleme almaktır!

Üniversite yönetimi ve akademisyenler, ülkesi ve milletin geleceği ve kalkınması adına, aklı ve vicdanı hür olmalı ve göbekten bir yerlere asla bağlı ve bağımlı olmamalıdır!

Üniversiteler, araştırma – geliştirme, soru sorma ve sorgulama kültürünün öğretildiği kurumlardır!

Devlet; kanun, nizam, yönetmelik, kural, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!

Adalet, hakkaniyet, kurallar, hesap verebilirlik ve hukukun olmadığı durum ve kurumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur!

Eğer bir memleket ve kurumda, namus sahipleri, en az kötü insanlar ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, o memleket ve kurumlar, mutlaka batarmış!

Bir üniversite bünyesinde ki Öğretim Üyesi Akademisyenler; kişisel değer yargıları, idare ve idarenin ehliyetsiz, liyakatsiz, çapsız, başarısız, kifayetsiz muhteris adamlarına yakınlığı ile değil, objektif değerleme kriterleri ve neler ürettiği dikkate almak sureti ile performans ve başarılarına göre değerlendirilmelidir!

Peki, Dört veya beş sene sonunda, ürettiği ürüne piyasada alıcısı dahi olmayan bir fabrika ve üniversiteye ne demelidir?

Özel sektörde; şirketin marka değeri ve itibarını yükseltebilen, şirketin sürdürülebilir büyümesini sağlayabilen, karlılık, ciro, üretim, satış, kalite ve verimliliği arttırabilen, maliyetleri düşürebilen, çalışan ve müşteri memnuniyetini artırabilen bir kişi; şirket sahibi ve yönetim kurulu tarafından, genel müdür olarak şirketin başında tutmak için her yola başvuracaktır!

Kampüs Genel Görüntü

Üniversite Sanayi işbirliği stratejik çalışması ivedilikle sağlanmalıdır! Döner sermayenin etkin çalıştırılması, uluslararası öğrenci kabulü, kitap, makale ve yayım basım desteği gibi konular ivedilikle çözülmelidir!

Üniversitenin sağladığı imkânlar, tabandan başlayarak, sadece idareye yakın olanlar için değil, tüm akademisyenler için adil bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır!.

Üniversitenin yatay değil, dikey büyüme stratejisine uygun çalışmalar yapılmalıdır!.

Üniversite kaynakları, yeni ve atıl binalar için değil, piyasada aranan başarılı ve nitelikli öğrenci, sürekli kendini geliştiren ve yetiştiren akademisyen ve idari kadro için kullanılmalıdır!

Üniversitenin marka değerine katkı sağlayacak, reel sektörde üniversitenin ismi ile aranan nitelikli ve başarılı öğrenciler için araştırma ve geliştirme çalışmalarına önem verilmelidir!

Üniversitenin ismi ile müsemma, bilim üretebilmesi, şehrine ve ülkesine de katkı sağlayabilmesi adına; üniversite tönetiminin çevresini kuşatmış; ehliyetsiz, liyakatsiz, çapsız, dedikodudan başkaca bir şey üretemeyen ve kifayetsiz muhteris akademisyenlerden bir an önce arındırılmalıdır!

Selçuk Üniversitesi Rektörlüğüne; ehliyetsiz, liyakatsiz ve kifayetsiz muhteris, onun, bunun, şunun adamı veya yereldeki güç ve denge grupları, siyasetçilerin emir komuta zincirinde, eskinin devamı niteliğinde, rahatlıkla kullanabilecekleri; Makama GÜÇ Katabilecek değil Makamdan GÜÇ alan ve Özgüveni de olmayan, SİLİK ve EZİK, bir kişi mi arıyoruz?

Siyasette Kartlar Karıldı! Yeni bir DEVİR Başlıyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; beka ve milli birlik sorunlarına karşı, bölgemiz ve içerideki tüm küresel kumpasların çözüm kaynağı, millet olarak; milli birlik, milli bilinç ve milli mutabakat halinde olmaktır!

Aksi halde Millet olamayız! Zaten Milletin olmadığı durumda DEVLET de kalmaz! Bölgemizde ki örneklerde olduğu gibi!

Anadolu kara parçasında yaşayan tüm vatandaşlar, vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin bağımsızlığı ve birliği, demokrasi kültürünü içselleştirme ve içerideki tüm farklılıklara karşı da hoşgörü göstermekle mükelleftir! Aksi halde sosyal barış ve huzur temin edilemez!

Devlet, başka bir şey! Devlet adamı başkaca bir şey! Siyaset ve siyasetçi başka bir şeydir! Siyasetçi, asla devlet değildir! Demokratik ülkelerde, siyaset adamı seçimle gelir ve daha sonraki seçimle gider!

Siyasetçiye, devlet asla baki değildir! Siyasal partiler ve siyasetçiler asla kutsanamaz!

Kadim Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinde, 2053 ve 2071 Büyük Türkiye hedefleri doğrultusundaki, devletin stratejik yatırım ve politikaları, siyasetçi veya partilere göre, değiştirilemez!

Beş bin yıllık kadim bir devlet geleneği olan Türk Devleti, her gün 18 yaşındadır!

Mademki, devlet ve millet olarak, yaşadıklarımız bir Kurtuluş Savaşı; 85 milyon tüm vatandaşlar, Devletin bekası ve Milletin birliği mutabakatı ile ancak püskürtülebilir!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması akabinde ki tek partili sistem, 1946 yılında çok partili süreç ve sonrasında yaşadığımız darbe, inkıta, muhtıra, post-modern darbe ve e-muhtıralardan devlet ve millet olarak dersler çıkarmış olmalıyız!

17 Nisan Anayasa değişiklik referandumu ile başlayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, iki partili bir siyaset sistemini dolaylı olarak dayatmaktadır! Sistem; kurucu iradeyi temsilen iki ana damar partinin yanında, bunlara destek küçük yandaş partiler!

Hem dünya insanlık tarihinden TÜRKLERİ çıkarırsanız tarih diye bir şey kalmaz diyeceksiniz! Hem de bu topraklarda vuku bulun her şey sıradan ve kendiliğinden meydana gelecek; öyle mi?

Devletin bekası ve milletin birliği; Devleti-ebed-müddet devam ilkesi çerçevesinde; Türk asarının başlatılabilmesi adına, başka bir akıl, başka bir strateji, başkaca taktik ve yönteme ihtiyaç duyulmuştur! Prangalardan kurtulmadan yürüyemez ve koşamazsınız!

Sistemden beslenen asalakların bekleştiği şekilde, devlet yönetim sistemi ve siyaset geleneğinin, siyasal parti ve iktidar olma süreci, yeni dönem ve yeni yönetim sistemi, malum siyasi parti içinden çıkması muhtemel bir parti veya LİDER, yani aynı ekol temsilcisi bir HALEF, siyaset yolculuğuna devam edemeyektir!

Siyasi mantalite olarak bir devir kapnıyor ve yeni bir siyasi dönem başlıyor! Asalak ve çapsızlar, ehliyet ve liyakatleri olmadığı için beslendikleri sistemin devamını talep etmektedir!

Hem Kadim Türk Devleti, Fatih Sultan Mehmet Han’ın kahvaltıda neler yediğini kayıt altına alır diyeceksiniz! Hem de bu asalak ve çapsızların, tüm hata ve ihanetlerini de kayıt altına almayacak, öyle mi? Sonra da bunlara HESAP sorulmayacak, öyle mi?

Tarihi Türk Devlet Kodları ve Kadim Türk Devlet geleneğinin denetim ve kontrolündeki Türkiye’de, yeni siyaset ve yeni devlet yönetim modeli; Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip parti ile 2053 ve 2071, Büyük ve Güçlü Türkiye hedef ve yolculuğuna başlayacaktır!

Hem dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım, diyeceksiniz! Hem de bugüne dair söyleyecek tüm söz ve argümanlarınız tükenmiş olacak!

Sözün bittiği yerdeyiz! Söz ve iddiası olmayanlar siyaseten bitmiş demektir! Bugünün yerel ve küresel sorunlarına ve vatandaşların taleplerine karşı, ülkenin geleceğine yönelik; çözüm önerileri, sözü, programı ve argümanı olanlar gelecektir! Demokrasinin güzelliği buradan kaynaklanmaktadır!

Zamanın Ruhu; Siyasi Değişim diyor!

Coğrafya Kaderdir! Kaderinizden Kaçamazsınız! Coğrafya halklarına, Coğrafyanın ve Tarihin yüklemiş olduğu sorumluluklar vardır! Bunlardan kaçamazsınız! Yok sayamazsınız!

Türk ve Türkiye, çöker veya düşerse, Coğrafyanın da, çökeceği ve düşeceğini aklımızdan çıkarmamak gerekir!

Zamanın ruhu, mevsimi geldiğinde bir toplumda işlemeye başlayan soyut dinamikler ya da toplumsal yaşamı yönlendiren iklim, olarak ifade edilmektedir!

Peki, bir toplumu yönlendiren iklim nedir? Sosyal – Siyasi – kültürel ve ekonomik iklim! Bu iklim, nasıl bir değişimi talep etmektedir? Ya da toplumda ki soyut dinamikler, neler olabilir?

Liderleri lider yapan, zamanın ruhunu yakalamak ve toplumda işleyen soyut dinamiklerin ve toplumsal yaşamı yönlendiren iklimin lehine olan gelişmelere ön ayak olmaktır!

Bu değişimi yakalayamayan toplumlar geri düşmeye mahkumdur!

Topluma öncülük etmek ve iklimi de okuyabilmek adına; Lider olmak ve liderlik vasıfları taşımanın da, bir bedeli var!

Almanca zeit ve geist sözcüklerinden türetilen zeitgeist;, Batı dillerinden Türkçeye “zamanın ruhu” ( aklın fikri, ortak eğilimi, sesi soluğu ) olarak aktarılmıştır!

Hz. Mevlana, değişim ya da zamanın ruhuna yönelik, sekiz asır önce ne güzel ifade buyurmuş!

Her gün bir yerden göçmek ne iyi! Her gün bir yere konmak ne güzel! Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş! Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım!

İnsan denilen varlığın hayatı noktalardan oluşur! İlk nokta doğum, son nokta ise ölümdür! İki nokta arasında; iş sahibi olmak, evlenmek, boşanmak, çocuk sahibi olmak, iş değiştirmek, bir kentten ve bir ülkeden ayrılıp bir başka kente veya ülkeye yerleşmek gibi hayata dair, noktalar vardır! Noktalar birbirini takip ederek hayatı şekillendirir! Noktalar arasında şekillenen hayat, düz bir çizgide ilerlemez!

Hayatı ve zihniyeti; sadece dünyalık; makam – mevki – güç – iktidar – para ve kadın olanların; DEVLET ve MİLLET adına bir derdi ve gündemi de olamaz!

Bu tipler ile de, değişimi yakalayamaz! Zamanın Ruhunun yüklemiş olduğu sorumluluk da yakalanamaz!

Zaman olur, kişiyi yukarılara, bulutların üzerine taşır! Vay ben neymişim be abi, der! Zaman olur, aşağılara çeker; mahvoldum – bittim, der! Hayatta ki noktaların birleşmesiyle ortaya çıkan resim; bazen bir kuş olur uçar, bazen bir kedi olur miyavlar ve bazen bir horoz olur zamanlı zamansız öter!
Zamanı olmayan ya da zamanı gelmeyen hiçbir şey olmuyor! Çiçek dahi zamanı gelmeden açmıyor!

Victor Hugo, Vakti gelmiş bir düşüncenin önünde hiçbir şey duramaz, diyor!
Değişimin külfetine katlanamıyorsan, değişememenin bedelini ödersin, Cancağızım!

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Türk Medeniyeti ve Türk Asrının TÜRKİYE önderliğinde başlamakta olduğunu, zamanın ruhunun böyle işlemekte olduğunu ifade etmek isterim!

Zamanın Ruhunu; anlayamayan – okuyamayan – idrak edemeyen ve bu yönde stratejik ve taktik operasyonlar geliştiremeyen toplumlar, gelişemez!

Zamanın Ruhu, Türkiye ve Türk Asrı çerçevesinde, siyasi bir değişimi zorluyor ve buna da direniyorsanız, tarihin tozlu raflarında yeriniz hazır demektir!

Böyle bir vebali kimse alamaz ve taşıyamaz! Dünyalıklar uğruna da yok sayamaz, görmezden gelemez!

Zamanın Ruhu çerçevesinde, Çığ gibi gelmekte olan değişime direnenler YOK olur!

TÜRK, ırkı bir yaklaşım değildir! TÜRK; Adalet dağıtan ve Adaletin temsilcisi, Hakikat ehli ve Hakikatin temsilcisi, Mazlumların da hamisi demektir!

Türk, Nizam-ı alem ülküsü çerçevesinde, Seyfullah olduğunu da hatırlatmak isterim!

Türk; İHYA ve İNŞA demektir! Türk, İnsanlığın VİCDANI demektir!

SİYASET Kurumu; ” YOL ” Ayrımında!

Türkiye’de siyasi partiler tarihini incelediğimizde, her on yılda, aynı ekolden gelen, bir siyasi parti, iktidar ve hükümet nöbet değişimi karşımıza çıkmaktadır! Peki neden? Burada Kadim bir AKIL ve Kurgusu var mıdır?

Cumhuriyetin kurulması, Cumhuriyet Halk Fırkası ve bünyesinden ayrılmak sureti ile serpilmeye çalışan diğer partiler! Ayrılan yeni partilerden biri hariç, hiç biri yaşama şansı olmamıştır! Neden acaba?

Cumhuriyetin kurulması akabinde siyasi süreç 1946 yılına kadar tek partili siyasi sistem olarak yolculuğuna devam etmiştir! Peki, neden?

Tük Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet geleneği, tek partili bir sistem ile devam edemeyeceğine karar vermek sureti ile CHP içinde aynı ekolden bir partinin çıkarılması ve 1950 yılındaki seçimlerde iktidara taşınmak siyaset yolculuğuna devam etmiştir!

Burada da KADİM bir AKIL ve Kurgusu var mıdır? Yoksa hepsi sıradan ve spontane gelişmeler midir?

1960 ve 1970’li yıllarda, aynı ekolden, DP’nin devamı bir partinin çıkarılması ve iktidara taşınması, 12 Mart muhtırası ile durdurulması! 1970 ve 1980 arasında yaşananlar ve 12 Eylül askeri darbesi bir önceki on yıldan hiçbir farkı yoktur!

Yirmi yıllık dönemde, KÜRESEL EKOL Savaşları karşımıza çıkmaktadır!

Siyasi süreç ve siyaset tıkanmaya başladığı dönemlerde, Kadim Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet geleneği; devletin bekası ve milletin birliği adına, aynı ekoldeki bir siyasi partinin içinden yeni bir parti çıkarmak ve iktidara taşınmak sureti ile siyaset serencamını sürdürmüştür!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile devlet yönetimi ve siyasi partiler, yeni bir sürece evirilmiştir! 17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile başlayan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi, iki partili bir siyaset sistemini dayatmaktadır!

Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu iradeyi temsilen ” iki ana damar ” güçlü partinin yanında bunlara destek olacak olan küçük yandaş partiler!

1946 yılında Cumhuriyet Halk partisi ekolünden gelen Demokrat Patinin çıkartılması ve iktidara taşınması ile başlayan devlet yönetimi ve siyaset süreci, 2001 yılında Refah partinin içinden AK Partinin çıkartılması ve iktidara taşınması ile bu sürecin – dönemin – devrin ve ekolün son bulduğunu düşünüyorum!

İki Ana Damar Parti kontrolünde, Yeni bir SÜREÇ ve Yeni bir DEVİR Başlamak üzere!

2016 yılındaki hain darbe ve kalkışma süreci, Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilmesi, Türk Devletinde; başka bir akıl, başka bir strateji, başka taktik ve yönteme ihtiyaç duyulmaktadır!

Kadim Türk Devlet Aklı, devlet yönetim sistemi ve siyaset geleneğinin, siyasal parti ve iktidar olma sürecini, yeni dönem ve yeni yönetim sistemi ile birlikte, birilerinin bekleştiği ve ümit ettiği şekilde, siyasal islam temsilcisi bir parti ve lider ile siyaset ve hükümet yolculuğuna devam edemeyecektir!

Yeni siyaset ve yeni devlet yönetim modeli; Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip, iki ana damar partiden birisi ile Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde; Büyük ve Güçlü Türkiye; 2053 ve 2071 vizyon, hedef ve yolculuğuna başlayacaktır!

Aksi halde bir YÜZ YILI daha Heba eder ve kaybederiz!

Yeni Bir Dönemin Arifesindeyiz!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, 2053 ve 2071 Nizamı Âlem ülküsü; Turan ve Kızıl Elma hedefleri çerçevesinde, yeni bir döneme adım atması ve tüm gönül coğrafyası ile kucaklaşma yapabilmesi için tek bir operasyona ihtiyaç vardır!

Yeni dönem; Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhu devlet kodlarının sisteme hâkim olduğu ve RESTORASYON süreci akabinde; yeniden diriliş ve şahlanışın başlangıcı olacaktır!

YENİ bir DEVİR ve DÖNEMİN eşiğindeyiz! Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcileri, tüm devlet bürokrasisinin de; ehliyet – liyakat – adalet üzerine bina edileceği RESTORASYON süreci akabinde, yeniden bir kalkınma ve şahlanış başlamak üzeredir!

Kuvay-i Milliye Ruhu; ihtiyaç olunduğunda, bütün ülke olarak, tek bir yumruk olabileceğimiz ve düşmanın kafasına bu yumruğu indirebileceğimizin; her bir ferdin; vatanın bekası için elinden gelen her hizmeti verebileceğinin genlerimize işlenmiş halidir!

Türk Devleti; KURUCU ve KURULUŞ KODLARINA dönmelidir!

Aksi halde BİRLİK ve BÜTÜNLÜĞÜ sağlayamayız! Birlik ve beraberlik olmadan, Anadolu’yu dar ederler!

Ehliyet ve Liyakat, Adalet ve Hakkaniyet temelli; yeni bir dönem başlıyor!

Yeni dönemde; beş bin yıllık Kadim Türk Devlet geleneğindeki; ADALET ve HAKKANİYET ilkeleri üzerine BİNA edilecektir!

Yeni dönemi kabullenemeyen ehliyetsiz – liyakatsiz ve kifayetsiz muhterisler; devlet yönetim sisteminden tamamen tasfiye edilecektir!

Direnmeleri boşunadır! Direnmeleri sadece inkârlarını artıracak ve devletin CELAL yüzü ile karşı karşıya kalacaklar! Yapmış oldukları tüm ihanetlerinin hesabı da tek tek sorulacaktır!

Yeni döneme matuf tüm olay ve gelişmelerin PERDE ARKASINDA ki Kadim Türk Devlet Aklının KURGU ve PLANI okumayan, anlamayan, yorumlamayan ve göremeyenler; MAGAZİN boyutu ile gününü gün eder!

Nizamı âlem ülküsü çerçevesinde hareket eden, Türk Devleti ve Türk Milletin, iddiası ve hedefleri olmak zorundadır!

Türkiye gibi kilit ülkelerde ki siyasette; Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden Kadim bir AKIL tarafından kurgulandığı ve planlandığından emin olabiliriz!

Kadim Türk Devlet AKLININ varlığını kabul etmeyen ve idrak edemeyenlere, diyecek sözümüz yoktur!

Neymiş Efendim! Sözün tamamı ve lafın fazlası, aptala söylenirmiş!

Yeni Dönem ve Bilgiyi Reddetmek!

İster bir yönetici, ister bir sanatçı ve isterse öğrenci olsun; sorunların çözümü için Farklı Yaklaşımlar Geliştirmek ve Bakış Açısını Değiştirmek gerekir!

Düşünce şekli, mantığı ve alışkanlıkları, ters çevirmeli! Peki, Beklenenin tam tersini yapmak ne gibi sonuçlara yol açabilir!

Olay ve olgulara, başka bir açıdan ve özellikle de, alışkanlıkları değiştirmek suretiyle bakabilmeyi öğrenmek gerekir!

Hayatta her şey olabilir! Olmaz denilen şeylere hazır olmak gerekir! Hayat durağan değildir! Atom parçalanır ve algılar da parçalanır ve değişebilir!

Hayata, dünyaya, olay ve olgulara, farklı yaklaşımlar geliştirmek, bakış açısı ve alışkanlıkları değiştirmek suretiyle, neler neler elde edilebilir?

Hayatın statik olmadığı ve her an her şey olabileceği! Değişim ve Dönüşüm! Değişim, Dönüşüm ve Yeni bir Dönem!

Olmaz ve olamaz denilen şeylerin hayatta olduğunu! Her şey; zıtlar ile birlikte, bir denge ve anlam ifade eder!

Hayatın statik olduğu bakış açısı ve düşünce şekli, yaratılışa aykırı! Her şey; hem zıtlar ve hem de değişim üzerine bina edilmiştir!

Peki, çevremizde ki, tüm olay ve olgulara; Farklı yaklaşımlar geliştirmeye, Bakış Açımızı ve Alışkanlıklarımızı değiştirmeye hazır mıyız?!

Hz. Mevlana; Fikir ona derler ki, bir yol açsın, yol ona der­ler ki, bir gerçeğe ulaşsın, buyurmaktadır!

Peki, yeni bir yol ve yeni bir gerçeğe erişebilmek adına; farklı yaklaşımlar geliştirmeye, alışkanlıklar ve bakış açısını değiştirmeye ihtiyaç var mıdır!

İnsanoğlu yıllardır yaşamakta ve yapmakta olduğu şeyleri bir anda terk edemiyor! Yani İnsan için yeni bilgiyi ve yeni olguyu kabul etmek çok zor bir durumdur!

Hz. Adem ile birlikte başlayan insanlık tarihi, her yeni gelen peygamberin getirmiş olduğu yeni bilgi ve olguyu sürekli olarak reddetmiştir!

Yeni gelen bilgi, eskilerin yani güç ve iktidar sahiplerinin itibar ve saygınlıklarını, sarsmakta ve yok olması demektir!

İnsan ve nefis için itibar ve saygınlık çok önemlidir! İtiraz yeni gelen bilgiye değildir! İtiraz ve reddetmek; itibar, saygınlık, konum ve güçlerinin yok olmasına karşıdır!

Hz. Muhammed ( s.a.s ) efendimize dönemin para – güç ve iktidar sahipleri; Para istersen para, makam istersen makam ve kadın istersen kadın verelim! Fakat bizim şu anki itibar, iktidar, konum ve gücümüzü sallamakta olan bu yeni bilgileri yaymaktan vazgeç, dediler!

Peki, Yeni dönemde kimlerin makam – mevki – iktidar ve güç konumları sallanmaktadır?

Değişimine direnen yapılar; menfaat ve çıkarları, güç ve iktidarları uğruna, bir millet ve toplumun geleceğini tehlikeye atmakta hiçbir kaygı taşımaz!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, Öncelikle akıl sahibi insanlara ve iman ehline hitaben; Ve sizin için geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı hizmetinize verdi. Yıldızlar da onun emriyle hareket ederler. Muhakkak ki, bunda akıllıca düşünen bir kavim için elbette büyük alametler vardır, buyurmaktadır! ( Nahl – 12 )

Ve sizin için yerde renkleri muhtelif olarak neler yaratmış ise şüphe yok onda da öğüt alacak bir kavim için elbette bir ibret vardır, buyurmaktadır! ( Nahl – 13 )

Sonra meyvelerin hepsinden yede Allah’ın kolaylaştırdığı yollarına git. İçlerinden renkleri muhtelif bir şerbet çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesiz ki, bunda düşünen bir kavim için elbette bir ibret vardır, buyurmaktadır! ( Nahl – 69 )

Yeni bir DÖNEM ve Yeni bir LİDER – 3 –

Bundan 250 yıl geriye giderseniz dünya tarihinde Amerikalı bulamazsınız! 700 yıl geriye giderseniz Rus bulamazsınız! 1200 yıl geriye giderseniz İngiliz, 1300 yıl geriye giderseniz Fransız, 1500 yıl geriye giderseniz Alman ve 2200 yıl geriye giderseniz de İtalyan bulamazsınız!

Tarihten TÜRKÜ çıkarırsanız geriye insanlık adına hiç bir şey kalmaz! Tabii ki bu geriye gidiş sadece kalıtsal ve ırk olarak değildir!


Türk Devlet yönetim geleneği ve hafızasında; adalet, hakkaniyet, kültür ve medeniyet eserlerini, görebiliriz!

Türk Devlet yönetiminde meydana gelen siyasi değişim ve gelişmeler, kendiliğinden oluyor diyebilir miyiz?

Tüm olay, değişim ve gelişmelerin arka planında, Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet hafızası yok mudur?

Türk demek, Adalet ve Hakkaniyet olduğuna göre! Türk Devleti ve Türk Milleti insanlık ve mazlum halklar adına, Seyfullah olduğuna göre!

Türk Devleti, bir Muz Cumhuriyeti olmadığına göre! Türkiye, dünyada bir iddiası ülküsü olmayan; bir İsveç veya Norveç olmadığına göre!

Kadim Türk Devlet Aklı, her duruma hâkimdir! Devlet; kişi ve siyasilere baki değildir!

Kadim Türk Devlet Aklı; Devlet yönetim sistematiğinde; Küresel EKOL ve İŞBİRLİKÇİ kavgalarına, asla izin vermeyecektir! Aksi halde bir yüz yılı daha kaybederiz!

Türk Devlet yönetim sistematiğinde, Küresel Ekol temsilci ve işbirlikçi lider dönemi kapanmıştır!

31 Mart 2024 mahalli seçimlerine doğru yol alırken; Türk Milleti ve Türk Devleti, gözü ve gönlü burada olan tüm mazlum coğrafyalar, şehirlerimiz, ilçelerimiz ve mahallelerimize hayırlı olmasını, başkan seçilen adayların bulundukları beldelerde hayırlı hizmetlerde bulunabilmeyi, beş senelik hizmet dönemlerinde, vatandaşların gönüllerine girmeyi ve gök kubbede hoş bir seda bırakabilmelerini dilerim.

Başkan seçilmek sadece mal, mülk, para yığmak, zevk-ü sefa peşine düşmek ve makam koltuğuna gömülmek, vatandaşa tepeden bakmak, vatandaşa eziyet etmek ya da vatandaşın işlerine zorluk çıkarmak için talep edilmiyor, herhalde!

Başkan; bölgesindeki vatandaşların hayatını kolaylaştırmak için yer altı ve yer üstü hizmetlerde bulunmayı, tüm işlerini de kanun ve kurallara uygun bir çerçevede çözüme kavuşturmak demektir!

Bir insan, başkaca ne için başkan olmayı talep edebilir ki? Şehrin emini olabilmek ve uzun yıllar hayırla yad edilebilmek! İnsan daha ne isteyebilir ki?

Hulagu, Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu, İlhanlı Devletinin kurucusu Mengü Kağan’ın kardeşidir. Hulagu 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür!

Hülagu; Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk ve hamile demeden bazı kaynaklara göre iki yüz bin, bazılarına göre de dört yüz bin insanı katleder!

Bir ülkenin, bir devletin, bir milletin ve toprakların neden böyle bir istila, katliam ve sonuç ile karşı karşıya kaldığını idrak edebilmek için zalim komutan Hulagu ile Kadı Han arasında geçen konuşma, ders ve ibretler alabilmek zaviyesinden, çok manidar!

Hulagu karşısına gelen Kadı Han isimli kişiye; Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir, diye sorar!

Kadı Han, Hulagu’ya; Seni buraya bizim amellerimiz getirdi! Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik! Esas gayemizi unutup; makam ve mevki, mal ve mülk, güç ve iktidar peşine düştük! Zevk ve sefaya daldık! Cenabı Hak, bize verdiği nimetleri de almak üzere seni gönderdi, der!

Anlayana! Görene! Duyana! Tedbir ve Önlem Alana! Köre ve Sağıra ne ola ki!.

Yeni DÖNEM ve Yeni bir LİDER – 2 –

Türk Devlet yönetim sistematiğine, Kadim Türk Devlet Aklı tamamen hakim olduğunu, yazılarımda vurgulamaya çalışıyorum!

Para ve kadın, makam ve mevki, güç ve iktidar; mayası ve cibilliyeti bozuk insanı değiştirebilir! Bazıları devlet ile kendini eşdeğer görme hülyalarına kapılabilir!

Devletin makamlarında çalışanlar; buraların geçici olduğunu ve babasından miras kalmadığını, kendisinden önce bu makamlarda kimlerin bulunduğunu, bu makamların vatandaşa sadece hizmet yerleri olduğunu, aklından çıkarmamalıdır!

Hem de yerel seçim öncesinde, seçime giren adaylar, mezkur değerleri aklından fikrinden ve zikrinden çıkarmamalıdır!

Devletin makamları vatandaşa hizmet yerleridir! Mal – mülk yığma ve yağma hasan börek yerleri asla değildir!

Haksız ve haram yoldan elde edilen dünyalıklar, günü geldiğinde, Devlet almasını bilir! Haram ile yol alınamaz!

Tüyü bitmemiş yetim malına el uzatan haramzadelerin, ellerini; devlet günü geldiğinde hem kırar ve hem de kesmesini bilir!

İnsan; et, sinir ve duygudan yaratılmıştır! Eskiler ne güzel ifade buyurmuş! Mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var!

Kabul ve ön kabulleri yıkmak atomu parçalamaktan zordur! Yeni gelen bilgiyi kabul etmek kolay bir mesele değildir!

Devlet, millet içindir? Devlet, birilerinin tapulu malı değildir! Hükumet nedir? Devlet, kimdir veya nedir? Devlet ve hükümet aynı şey midir?

Hem beş bin yıllık devlet geleneği ve hem de Kadim Türk Devlet Aklından dem vuracağız! Hem de devletin başına gelmesi muhtemel lider ve siyasi kadronun torba veya tombaladan çıkması bekleyeceğiz, öyle mi?

Peki, Türk Devleti ebed – müddet – devam ülküsü nasıl işleyecektir?

Yoksa önceki dönemde olduğu gibi küresel güçler destekli işbirlikçi ekol temsilcilerinin gelmesini mi bekliyoruz? Türkiye’de küresel ekol temsilciler devri kapanmıştır!

Algıları değiştirmek; atomu parçalamaktan daha zordur! Atom parçalandığı gibi tüm ALGILAR değişecektir!

Yoksa son dönemde tüm yaşadıklarımız öylesine sıradan işler, olaylar ve olgular olduğunu mu düşünüyoruz? Olamayacağına göre!

Yeni dönem ve yeni bir lider değişimi, KADİM bir AKIL kontrolünde vuku bulacaktır!

HER ŞEY DEĞİŞİR! Değişmeyen tek şey Değişimin kendisidir!

Siyasette hiçbir şey tesadüfi değildir! Hem de Türk Devleti, Anadolu topraklarında!

Peki, Siyasette, önümüzde ki elli yılı planlayacak, toplumu kucaklayacak, devlet ve milleti yeniden barıştıracak, bir siyasi lider, kim ya da kimler olacaktır?

Türkiye gibi kilit ülkelerde, siyasette; Bir şey vuku buluyorsa, o şeyin önceden Kadim bir AKIL tarafından kurgulandığı ve planlandığından emin olabiliriz!

Zıtların Birlikteliği!

Dünya, zıtlar olmadan yaşanamaz bir durum arz eder! Hayat, zıtlar olmadan yaşanmaya kalksa, sıradan bir durumda olur ve insanoğlu bu durumdan çok sıkılır, hayat çekilmez bir durumda bulunurdu!

İnsanın yaratılması akabinde sıratı müstakim üzerine şeytanın oturması, zıtlığı ve zıtlıkiçindeki birlikteliği ifade etmektedir!

Şeytan, müminin doğru yolu üzerinde udrmaktadır! Neden bu yol üzerindedir? Doğru yoldan çıkarmak ve saptırmak için? Çıkarabilir, saptırabilir mi? Temiz olmayan ve fıtrata uygun yaşamayanları çok kolay bir şekilde hem de!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Sadece ihlâslı ve samimi kullarımı bu yoldan ayıramayacak ve koparamayacaksın, buyurmaktadır!

Zıtlar, tezat veya öteki ne demektir? Zıtlar neyi ifade etmektedir? Zıtlar olmadan hayatımız nasıl sıradan olabilir?

Zıtlar; Nitelik ve durumları itibariyle birbirine aykırı ve birbirlerinin karşısındaki kavram ve olguları ifade eder!

Kâinat ve yaşam döngüsü zıtların birlikteliği üzerine kuruludur! Dünya ve insanlığın tüm kurgusu zıtlık ve tezat üzerinedir!

Zıtlık ve zıt olan unsurlar bir birlerini tamamlamaktadır. Bir erkek ve bir kadın olmak üzere dünyaya gönderilen, Hz. Âdem ve Havva en başta birbirlerini tamamlayan iki insandır! Sonrasında, Habil ve Kabil, iyilik ve kötülüğü sembolize etmektedir!

Karanlık ve aydınlık, gündüz ve gece, ak ve kara gibi pek çok zıt kavramlar, kendi aralarındaki zıtlığı ve birbirlerini tamamlar! Biri olmadan diğeri olmaz ve anlaşılamaz!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kur’an-ı Kerimde, Biz her şeyi çift yarattık, ayeti ve Her şey zıddıyla bilinir ve kaimdir, zıtların birlikteliği gerçeğini ifade etmektedir!

Hayat; insanoğlu için bazen iyi, bazen kötü, bazen hasta, bazen sağlıklı, bazen mutlu, bazen mutsuz, bazen hüzünlü, bazen sevinçli olduğu durumların toplamı veya kümülâtifi diye tanımlayabiliriz!

Çünkü güzelliğin kıymetini ancak çirkinlikle anlayabiliriz. Sağlığın kıymeti de hastalık, yaşamanın değerini de ancak ölüm ile anlaşılabilir. Bu durum öylesine vazgeçilmez duruma gelmiştir; İnsanların sürekli barış halinde yaşayamayacağı gerçeğiyle toplumlar kendilerine suni düşmanlar icat etmiştir.

Her şey zıddıyla kaim olması, her şeyin zıddıyla bilinmesi, varlıkların zıddıyla bilinmesini anlamak mümkün görünmektedir. Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlar daha güzel bir uyum doğar! Her şey ve özellikle de her düzen bir çatışma sonucunda meydana gelmektedir!

Zıtlar ve tezat dediğimiz kavramlar, sosyal olaylar, siyasi düşünce ve ideolojiler; Bizim gibi ülkelerde, yıllardan beridir neden kavga ettirilmektedir?

1968 öğrenci olayları, 12 Eylül darbesinden önceki sokak hareketleri ve daha sayamadığımız sosyal hareketlenmeler neden olmuştur ve neleri anlatmaktadır?

Karşıt fikir ve görüşte olan gençler, bu ülkenin birliği ve bekası adına, bir araya gelmemeli, sürekli olarak karşıda ve kavgalı bir durumda bulunmalıdır!

Bu durum, kim veya kimlerin işine gelmektedir? Böyle bir durumdan kim veya kimler istifade etmektedir?

Eskilerin ifadesinde olduğu gibi; Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar, neyi ve neleri anlatmaktadır?

Siyasi partiler, ideolojiler, liderler ve bunların müntesipleri kalabalıklar, bu ülkede sadece kavga etmeleri üzerine formatlanmıştır! Bu ülkenin birliği üzerine hareket etmemeleri gerekir! Sürekli olarak kavga etmesi planlanmıştır!

Zıtların birlikteliğinden mükemmel bir düzen meydana geliyorsa, bu ülkede, devletin âli menfaatleri üzerine, tüm parti ve siyasi ideolojiler bir kenara konulmak suretiyle, birlikte hareket etmek zorundadır!

Küresel ve işbirlikçilerin anlayamadığı ve kavrayamadığı, karşıt ve zıt görünen, parti ve liderlerin, bir ideal ve hedef çerçevesinde, devletin bekası ve milletimizin birliği adına, bir ve beraber hareket etmeleridir!

Yoksa eskiden olduğu gibi zıtlar ve kavgayı mı bekliyoruz? Zıtlar ve tezatların birlikte hareket etmesinden, büyük idealler çerçevesinde, mükemmel bir DÜZENİ mi?

Zıtlar ve Zıtların birlikteliğin doğan mükemmel düzeni; anlamayı, anlamlandırmayı, idrak edebilmeyi, yorumlamayı ve gelişmelerin karşısında değil, yanında ve destekçisi olabilmek dileklerimle!