Reklamcı; Kapıyı Aralamak Zorundadır!.

İletişim Uzmanı,  Gazeteci ve Köşe Yazarı, Konya Basın camiasının önemli isimlerinden Ahmet ÜNVER kapılarını Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü Son sınıf öğrencilerine kapılarını açtı.  Tecrübe ve Reklam sektöre dair düşüncelerini paylaştı.

İletişim Uzmanı, Gazeteci ve Köşe yazarı Ahmet ÜNVER kimdir?

1969 yılında Konya’nın Akören ilçesinde doğdum. İlkokul ve ortaokulu burada tamamladım. Konya Anadolu Ticaret Lisesinden mezun olduktan sonra Çukurova Üniversitesi Ceyhan Meslek Yüksek Okulu Pazarlama Programını kazandım. Dönem 3. sü olarak buradaki eğitimimi tamamladım. İş hayatına 1990 yılında atıldım. Gıda Toptancıları Çarşısında bir firmada muhasebeci olarak işe başladım. Daha sonra aynı firmada satış ve pazarlama müdürlüğü yaptım. İş hayatı ile birlikte Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümüne dikey geçiş yaptım. 2011 yılında aynı bölümde  ‘Pazarlama İletişim Açısından Blog Yönetimi’ konusu ile yüksek lisansımı tamamladım.

Ahmet ÜNVER

Sizin için başarılı iş nedir?

Reklamcı; sahanın tozunu yutan kişidir! Reklamcı ve İletişimci sahanın tozunu yutmuş olmalı, dedik! Bunu anlayan müşterilerden teşekkür maksatlı geri dönüşler aldığınız zaman yaptığınız için ne kadar faydalı olduğuna ve işinize daha sıkı sıkıya bağlı kalıyorsunuz. Müşterinin  memnuniyeti  sektörde çalışanları  ziyadesi ile mutlu ediyor ve işine daha bir coşkulu sarılıyor!.

İletişim

Reklamcılık sektöründe ve bu sektöre girecekler arkadaşlar için neler söylersiniz?

Önce işinizi sevmek zorundasınız!. İnsanları spor, siyaset, din, dil, ırk gibi kategorilere ayırarak farklı gözlerle bakarsanız iletişimci ve reklamcı olamazsınız. Reklam; ticari bir iletişim ve sanat kokan bir ikna aracıdır. Reklamcı ise imaj dünyasının sözcüsüdür. Günümüz toplumlarının oluşumuna, azımsanmayacak katkılar sunan reklam ve iletişim sektörü tüketim toplumunun çok etkin bir gücü ve aracı olmaktadır.  Onu yönetmekte, yönlendirmekte ve yeniden yapılandırmaktadır. Daha ayrıntılı söylemek gerekirse reklamcı, insanların ihtiyaçlarını karşılamakta ve ihtiyaçlarını ortaya çıkmasına vesile olmakta, gelecek ile ilgili, kurguya şekil vermektedir. Sahanın içinde bulunmanız, sektördeki oyucuları ve rakiplerinizi çok iyi tanımanız gerekir. Sahayı her an koklamalısınız!  Sahadan sürekli bilgi almak ve her daim yenilikçi olmalısınız! Dengeyi iyi gözlemlemelisiniz çünkü bu sektörde bıçak sırtınızda yürürsünüz! Siz talep eden konumunda olduğunuz için müşteriye kendinizi kabul ettirmek zorundasınız!. Kimse sizin kapınızda reklam vereyim diye beklemez! Ya da al şu benim reklamımı yayınla da şu kadar ücret ödeyeyim demez!. . Tüm bunlar  puzzle parçaları gibi düşünebiliriz!. Bu işin içindeyseniz kendiniz ile barışık olmalı ve kendinize güvenmelisiniz!. Bir diğer önemli parça ise; insanları sevmek! İşimiz bire bir insanlar ile iletişim olduğu için ilişki yönetimi çok önemlidir!. Son olarak birçok marka ve firma ile birlikte çalışma sürecinde küsmek darılmak ve  kaçmak gibi eylemler bu sektöre uzaktır!. Moral bozan durumlar ile her an karşı kaşıya kalabilir ve her an psikolojiniz bozulabilir! Fakat bunlar sizi yıldırmamalı ve hedefinizden alıkoymamalıdır!.

Reklamcılığın toplumdaki genel algısı nedir?

İletişim & Reklam

Mesleki hayatında, işin eğitimini almış ve almamış birçok profesyonelin başarıları vardır. Ama her şeyin başı eğitim! Ama nasıl bir eğitim… Günümüzün gelişen ihtiyaçları, insan profili ve sektör gereksinimleri doğrultusunda buralara öğrenci yetiştiren tüm kurumlar ne kadar yeterli! Üniversitelerimizin önemli bir kısmının araçlara sahip olsalar bile,  saha ile yani üniversite sanayi işbirliği noktasında hocaların ve özellikle de akademik dünyanın eksik olduklarını ve öğrencilerin teorik bilgi yanında sektörde yetişmeleri tecrübe edinmeleri konusunda önem vermediklerini biliyor, görüyor ve şahit oluyorum! Çünkü bir tıp doktoru nasıl tecrübe elde etmesi için ameliyatlara girmesi gerekiyorsa, bir iletişim öğrencisinin ve özellikle de reklamcının sürekli olarak saha da olması müşteri ile temas halinde olması gerektiğini düşüyorum! Sahadaki duayen reklam ve iletişimciler ile  sohbet etmelidir!.  Bunu da tabii ki üniversite yönetimi, fakülte yönetimi ve konunun uzmanı  iletişim hocası ve akademisyenlerin başka memleketlerden diğer şehirlere gelen öğrencilere öncülük etmesi ve  mentorlük yapmaları gerektiğini düşünüyorum!, Akademisyenlik sadece kitabi ve teorik bilgi değildir!. Bu bilgilerin bazen piyasa ile hiçbir alakası da olmuyor!. Bu meslek bir de sürekli saha içinde, müşteri  ve insan ile her an diyalog halinde olması gereken meslek  İletişim ve Reklamcılık ise!. Ne var ki, işin profesyonelleri olarak sahadaki bunu biliyor, yaşıyor ve yaşanan sıkıntıları da dile getirmeye ve ifade etmeye çalışıyoruz! Birilerinin bizlere kızması, alınması ve küsmesine rağmen!  Peki, çözüm nedir?!.  Bu çerçevede ve mantıkla tabii ki çözüm yolu görünmüyor!. İletişim fakültelerinde ki hocaların iletişim öğrencilerini tabiri caiz ise elinden tutup sektörün içine atması gerekir! Akademik dünyanın böyle kaygıları olmaz ise tabii ki İletişim, Reklamcılık ve hiçbir sektör gelişmez!  Üniversite yönetimi ve İletişim Fakültelerinin sektörü konuşturması, sektör ile sürekli temas halinde olmaları, sektörün gelişimi noktasında bir nevi moderatör olması,  iletişim öğrencilerini, meslek hayatında geliştirecek faaliyetlere yönlendirmesi ve donatması gerekir! Bu işin içindeyseniz veya girmeyi düşünüyorsanız sahaya inmeniz şarttır!   Yani reklamcıyı her yerde görebilmeliyiz!. Saf BAL üreten Arı gibi her çiçekten polen almasını bilmelidir! Aksi halde iletişimci dediğimiz kişiler,  insan insanın zehrini alır durumundan zehir saçan bir konuma dönüşebilir!. Reklamcı çok iyi iletişim kurabilmeli yoksa sahaya atılması mümkün değildir!. İş hayatında ayağını kaydırmak isteyenler olacaktır ve bu durumlarda asla pes etmemelidir!

Yerel Medya Var Olmalıdır!

Yerel  ve yerli medya veya gazete, ulusal basın kadar geniş çaplı olmayan, il, ilçe ve beldelerde günlük, haftalık ya da daha farklı aralıklarla çıkan, ulusal haberler yanında, bölge haberlerine daha fazla yer veren, yöresel gelişmeyi ve bölgenin sorunlarını ön planda tutmaya çalışan, Basın İlan kurumu kanunlarına göre, belli sayıda Basın personeli çalıştırmak zorunda olan, ticari bir işletme olan yayın mecrası, olarak tanımlanabilir.

Yerel ve yerli medya adından da anlaşılacağı üzere, bölgesindeki tüm gelişmeleri, yatırımları ve hizmetleri izleyici ve okuyucuları ile paylaşan, kamu ile kamuoyu arasında köprü vazifesi gören, sorumluluk ve tarafsızlık ilke sahibi olması gereken ticari kuruluşlardır.

Yerel medya, her ne kadar kamu adına iş yapıyor olmasına rağmen, resmi ilan ve işletme reklam gelirleri ile ayakta kalmaya ve varlığını da sürdürmeye çalışan ticari işletmelerdir. Resmi ilan ve ticari reklam gelirleri olmadan yerel medya kamu adına hizmetlerini tam ve sağlıklı olarak yerine getiremez.

Son birkaç yıla kadar ticari reklam ve Basın İlan Kurumu gelirleri ile varlığını sürdürmeye çalışan yerel medya, sektöre yeni giren işletmelerden kaynaklı olarak gelirleri tamamen erimeye başlamıştır.

Gelirlerin artması için ya yerel medya işletmelerden bazılarının kapanması, ilan ve ticari reklam pastasının büyütülmesi, personel çıkarılması veya birleşmelerin, güç birliğinin yapılmasına ihtiyaç duyuluyor.

Bunların hiçbiri de olmayınca, sektör içten içe kaynamaya, erimeye ve hatta bazı yerel medya kuruluşları hakkında şehrimizdeki derin kulislerdeki söylentilerle birlikte satılıyor veya kapanıyor dedi dokuları yapılmaya başlanmıştır! Tabii ki doğal olarak!  

Kamuoyuna sağlıklı bilgi ve doğrudan iletişim kurmadığınız takdirde tabii ki dedi kodu ortalığı kaplayacaktır! Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre!

Peki, Medya veya yerel medya nedir kabaca incelemeye çalışalım. Kamuoyunun ülkede ya da yaşanılan bölgedeki olup bitenden haberdar olabilmesi adına, basın kuruluşları görevlerini yapmaktadır. Kitle iletişim araçlarından olan gazete, televizyon, dergi, radyo gibi araçlar, bu anlamda sorumluluk duygusu ile hareket etmesi beklenen basın organlarıdır.

Basın organları görsel, işitsel, hem görsel hem işitsel olmak üzere, birkaç kola ayrılmaktadır. Yerel basın, hitap ettiği kitle olan lokaldeki insanları ilgilendiren haberleri okuyucuları, dinleyicileri ve izleyicileri ile paylaşmak zorundadır. Bu görevi de, tarafsızlık ve sorumluluk ilkesi ışığında yapmalı, yaptığı işin kamu ve kamuoyu adına sorumluluklarını da unutmamalıdır.

Yerel gazeteler, sektördeki en hareketli mecralardan biridir. Her sabah, abone iş yerleri ve evlere dağıtılmak suretiyle okuyucuyla buluşan, özellikle iş ilanları ve şehir haberlerinin detaylarını okumak, şehirde ya da ilçedeki yaşayanlar adına önemli bir haberleşme aracıdır. Birey; doğası gereği, öncelikle yaşadıkları çevrelerden, ardından da makro düzeyde memleket meselelerinden haberdar olmak ister. Bu noktada, yaşadığı şehirdeki olayları merak eden, yeni açılan işyerlerini, kamunun alt yapı ve üst yapı çalışmalarını, kamunun yapmış olduğu veya yapamadığı tüm yatırımlar ve hizmetlerini, kamuoyu adına kamuyu denetleme görevini, ya da cinayet ve hırsızlık haberlerini takip etmek isteyen birey, yerel medyadan faydalanır.

Yerel medya, yerel basın bu tip haberleri okuyucu ile buluşturarak, farkındalık yaratma anlamında çok kritik bir görev üstlenir. Yerel medya, istihdam ile ilgili tüm şehirlerdeki yerel basın organlarından yetişerek, deyim yerindeyse çekirdekten iletişim fakülteleri ve meslek liselerinden gelen mesleğe sevdalı gençlerimizi, ulusal basın sahasına çıktıklarında deneyimlerini kazanmış, iyi birer gazeteci veya medya uzmanı olarak göz doldurmaya aday meslektaşlarımızın yetiştirmekte olduğunu da söyleyebiliriz.

Yerel ve yerli  medyanın kamuoyu adına ve kamu ile kamuoyu arasındaki vazifesini de sorumluluk ve tarafsızlık ilkesi çerçevesinde yapabilmesi ve varlığını da sürdürebilmesi için resmi ilan ve reklam gelirlerine şiddetle ihtiyacı olduğunu vurgulamıştık!  Yerel ve Yerli medyanın çok önemli olduğunu ve Milli bir duruşla görev yaptığını da 15 Temmuz hain darbe ve işgal gecesinde yaşamıştık!  Aman Allah’ım neydi o gecede yaşadığımz dezenfermasyon!

Medya için asli olan Yerli ve Milli olmaktır! Yerel medya işletmeleri daha önceden gelirlerinin fazlalığı ve rahatlık hastalığı ile sektörün gelişimi ve varlığına yönelik tabii ki bazı hataları olmuştur. Bugün mezkûr hataları tekrardan zikretmenin kimseye faydası da olmayacaktır! Yani yerel medyadaki tüm çalışanlar olarak, Nasreddin hoca hikâyesinde olduğu gibi kendi bindiğimiz dalı kesmek için elimizden, dilimizden ve kalemimizden geleni de ardına koymadık!

Bugün geldiğimiz noktada ise bazı yerel medya kuruluşları ya kapanacaktır, bazı medya kuruluşları ya el değiştirecektir, ya da giderlerini çok görmeye başladıkları personelden bazılarını çıkarmak zorunda kalacaklardır! Her seçim ve seçişin bir vazgeçiş olduğu bir dünyada yaşadığımıza göre! Bu seçimlerin ve kararların hiç birisi de yerel ve yerli medyanın içine düştüğü sıkıntıyı, kötü gidişatı ve hastalığı kurtaramayacaktır! Sadece günü kurtarmaya yönelik pansuman tedavileri olarak kalacaktır!

Yerel ve Yerli  medya, sektördeki asli görevini sadece kamuoyu  adına,  kamu denetçiliği için GAZETECİLİK yapanlar VAR olmaya, BÜYÜMEYE ve GELİŞMEYE devam edecektir! Gerisi, yani başkaca düşünce ve ajandalarla yerel gazete,   yerelde medyacılık oynayan ve  yaptığını da zannedenler;  YOK olmak ve KAYBETMEK zorunda kalacaktır!  Tarihin tozlu sayfalarında yerlerini alacaklar! Doğa boşluğu asla kabul etmez! Kalın sağlıcakla…

Eleştiri Kültürünü İçselleştirebilmek!

Eleştiri; Bir kurum veya bir kuruluşun yaptığı işleri, yatırım vb. hakkında, doğru veya yanlış olduğu ile ilgili olarak, bir gazete köşesinde, bir dergide veya günümüzde artan önemi ile sosyal medya üzerinden, olumlu ve yapıcı olarak yapılan bir fikir veya düşünce beyanıdır.   Birey olarak, gezdiğimiz yerlerde, gördüklerimiz ve kamuoyundan aldığımız bilgiler çerçevesinde, kamu idaresi ve kurumlarımızın yapmış olduğu işlerle ilgili olarak, eleştirel yazılar ve haberler de yapıyoruz. Buradaki amaç, sadece kamuoyunun doğru olarak bilgilenmesi ve kurumlarımızın da yapmakta olduğu işler ve yatırımlarla ilgili, kurum körlüğü oluşmaması adına,  bir üçüncü göz olarak, yapılmakta olan işle ilgili bir fikir veya düşünce beyanıdır. Yani eleştiride hedef yapıcı olmaktır; Yıkıcı olmamaktır. Yapıcı olan her bakış açısı ve düşünce, bireylerin,  toplumların ve kurumlarımızın gelişmesine de sebebiyet verir.

Yenilikçi düşünce ortamı, eleştiri kültürünü gerektirir. Eleştirinin olmadığı yerde, yenileşmeden ve rekabetten de söz edilemez. Bu nedenle eleştirel bakış açısı gelişmenin ve geliştirmenin de anahtarı olarak kabul etmeliyiz. Aslında yaratıcılığı ve yeniliği besleyen, eleştirel bakış ve eleştiri kültürünü desteklemek gerekir. Eleştirel düşünce ve ifadeler, gözlem ve bilgiye dayalı, sonuç ve çözüm odaklı olmalıdır.  Yoksa dayanaksız,  bilgi ve belge olmaksızın yapılan eleştirinin yapıcı olmasını beklemek de safdillik olur. Bizim kültürümüz de eleştirinin esası fiile yöneliktir; Fail ile uğraşılmaz. Failin, onuru, haysiyeti ve şahsiyeti kutsaldır. Asıl olan, failin yapmakta olduğu fiile yönelik bir fikir veya düşünce beyanıdır.  Fail ve failin özelliklerine yönelik eleştiriler çoğu kez dedikodu, suçlama, şikayet, saldırı,  dışlama vb. nitelikler taşır ve bunların bizim eleştiri kültürümüzde ve medeniyetimizde yeri ve değeri yoktur.

Eleştiri kültürü öncelikle aileden başlamalı;  Birey eleştiriye açık olmayı öncelikle ailesinden öğrenmelidir. Eğitim kurumlarımız da bu eleştiri altyapısının üstüne ilaveler ve eklemeler yapmalıdır. Eleştiri kültürünün verilmesi gereken en öncelikli kurumlarımızdan birisi de üniversitelerimiz olmalıdır. Birey, eleştiriye açık olmayı, eleştiri kültürünün,  bilimin ve gelişmenin beşiği, yuvası olarak kabul ettiğimiz üniversite kurumlarımızda öğrenmeli ve içselleştirmelidir. Eleştiriye açık olmayan, bir üniversite rektörü, bir fakülte dekanı, bir bölüm başkanı, bir yüksek okul müdürü veya diğer yöneticilerin olduğu bilimin beşiği ve merkezi üniversite eğitim kurumlarımızda,  geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz, nasıl eleştiri kültürüne sahip olabilecektir. Eleştiri kültürünü içselleştirmesi gereken bir kurumda bu kavram, bu fiil neredeyse yasaklanmış, yok noktasında kabul edilmiş bir durum ve konumdadır.

Bir İletişimci ve gazeteci duyarlılığı çerçevesinde,  sürekli olarak vatandaşlarımızla ve iş adamı dostlarımızla şehrin genel durumu hakkında sohbet ediyoruz. Sohbetler genellikle de şehri idare edenler ve yapmakta oldukları işlere kadar gelmektedir. Şehri idare edenler tarafından, yapılan işler ve yatırımların yanlış olduğu veya gerçekten de yapılan bu işlerin doğruluğu, hatta gecikmiş bir yatırım veya bir iş olduğu da kamuoyundan sürekli olarak aldığımız geri bildirimlerdir.  Bir gazeteci ve iletişimci olarak bizler de bir kamu işi yapmakta olduğumuzun bilinci ile şehri yönetenlerin yapmış oldukları bu işler ve yatırımları kamuoyunun doğru ve şeffaf olarak bilgilendirmek ve aydınlatmak gibi bir görevimiz çerçevesinde,  bu bilgiler dâhilinde, bir köşe yazısı veya bir haber yapmaktayız. Yazmış olduğumuz bu  eleştirel  haber veya  köşe yazısından kaynaklı, vatandaşlarımız tarafından zannedilmesin ki tebrikler ve teşekküre boğulduğumuzu.. Kurum yöneticileri veya yandaşlarından aldığımız karşıt eleştiriler, hakarete varan ifadeler, kurum yöneticilerinin telefonlarımıza dahi bakmaması, diğer olumsuz davranış ve tutumlar da bu mesleğin bir sadakası olsa gerekir, diye düşünüyorum.

Bizim kültürümüzün ve medeniyetimizin temeli, yapılan iş ve fiille ilgili, olumlu ve yapıcı eleştiridir. Bizim kültürümüzde esas olan fiildir, fail değildir. Hz. Peygamber efendimiz bir iş yapacağı zaman, Ashab-ı Kiram hemen müdahalede bulunurlardı; Efendim, yapacağınız bu işle ilgili, kendi şahsi görüşünüz mü, yoksa bu konu hakkında Sonsuz Kudret Sahibi Hz. Allah’tan bir vahiy geldi mi, şeklinde… Hz. Peygamber efendimiz, şahsi görüşü olduğunu,  konu ile alakalı bir vahiy gelmediğini beyan ettiklerinde ise, Ashabı kiram hemen derler ki; Bu işin bu şekilde yapılması yanlış, şöyle şöyle olursa, yapılırsa daha doğru ve sonuç odaklı olacaktır, diye… Hz. Peygamber de siz kimsiniz, benden daha mı iyi bileceksiniz, ben bir peygamberim vb. ego, afra tafra yapmadan, Ashab-ı Kiramın dediği şekilde o işi yaparlardı. Acaba neden? Bizlere bu güne yönelik olarak bir şeyler mi demek istediler ki?  Günümüzün tüm yönetici, idareci ve başkanlarımıza, Hz. Peygamber efendimizin ve Ashabı kiram arasında, yapılacak olan bir işle ilgili yaşananların örnek ve rehber olabilmesi dileklerimle.

‘Reklamcı; sahanın tozunu yutan kişidir’

konya'da reklamcılık ve iletişim sektörü
Memleket Gazetesi Reklam Satış Müdürü, İletişim Uzmanı Ahmet ÜNVER; hayatını tecrübelerini, İletişim, Medya ve Reklam Sektörüne dair bilgilerini Selçuk Üniversitesi Reklamcılık Bölümü öğrencileri ile paylaştı.

—Sizin dilinizden kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Ahmet Ünver kimdir? Nasıl ”Merhaba Dünya” demiştir?

1969 Konya Akören doğumluyum. İlkokul ve ortaokulu Akören’de okudum. Konya Anadolu Ticaret Lisesi mezunuyum. Çukurova Üniversitesi Ceyhan Meslek Yüksek Okulu Pazarlama bölümünü kazandım. İki yıl öğrenim gördükten sonra dönem 3.sü olarak öğrenimimi tamamladım.1990 yılında Gıda Toptancıları Çarşısında distribütör bir firmaya muhasebeci olarak başladım. Daha sonda Satış ve Pazarlama müdürlüğü yaptım. 1993 senesinde Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi yeni açıldığı için Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümüne ne dikey geçiş yaptım. 2011 yılında yüksek lisansımı tamamladım.

  -Neden Reklamcılık desek neler söylersiniz?

İlk temel etken insanları seviyor olmam diyebilirim. Bu etkenden yola çıkarak ise reklamcılık sahada yapılması gereken,  masa başı iş olmadığı için günlük piyasa bilgilerini, piyasa ilişkilerini takip ederek ilişki yönetimine ilgi duyduğum ve benimsediğim için reklamcılık diyebilirim. Ayrıca reklam sektörü sahada bir iş olduğu için sahada etkin olmayan, içinde bulunmayan bir kimse reklamcı olamaz. Bir reklamcı; müşterisinin backgroundunu iyi analiz edebilen, müşterisini çok iyi tanıması gereken bir kişidir.

—Konya’da Reklamcılık Sektörü hakkında düşüncelerinizi ifade edebilir misiniz?

İletişim Fakültesindeki hocalarımızın reel sektörde iletişimi, reklamcılığı anlatması eleştirmesi ve geliştirmesi gerekmektedir. Bu işin Uzmanı konumundaki bir hocamızın köşe yazıları ve diğer etkinlikleri ile sektör kendine çeki düzen vereceğini düşünüyorum. İşin uzmanı konu hakkında bir şeyle söylediği için. Nasıl Tıp alanında konuşabilmek için tıp uzman olmak gerekiyorsa, İletişim konusunda da konuşabilme yetkisi bence konunun uzmanı olan hocalarımız ve İletişim Fakülteleri bu işin öncüleri olmalıdır diye düşünüyorum. Piyasada reklam veren firmalarımız bu vb. hocalarımızın açıklamalarını ve eleştirilerini beklediklerini de buradan ifade etmek isterim. Çünkü bir üçüncü göz sizin yaptığınız bir işe eleştirel bir bakış açısı getirmiş olmaktadır. Tabii yapıcı, olumlu eleştiriler. Yıkıcı ve hakaret içeren formatta olanını tasvip etmiyoruz Yapılan bir iletişim kampanyası da bu şekilde değerlendirilmiş olmaktadır.  Konya reklam sektöründe yapıcı ve olumlu kampanya eleştirisine açık olmadığımız ve sektörde bulunan herkes kendisinin en iyisi olduğunu ve en iyisini sadece kendisinin yaptığını zannettiğimiz için Konya’da reklamcılık sektörü gelişimi biraz ağır aksak da ilerlemektedir.

—Reklamcılık Bölümü son sınıf öğrencileriyiz. Sektöre atılacak bizlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Önce işinizi sevmek zorundasınız. İnsanları spor, siyaset, din, dil, ırk gibi kategorilere ayırarak farklı gözlerle bakarsanız reklamcı olamazsınız. Reklam; ticari bir iletişim olan, sanat kokan bir ikna aracıdır. Reklamcı ise imaj dünyasının sözcüsüdür. Günümüz toplumlarının oluşumuna, azımsanmayacak katkılar sunan reklam ve iletişim sektörü tüketim toplumunun motor gücünü oluşturmaktadır. Onu yönetmekte, yönlendirmekte, yeniden yapılandırmaktadır. Daha ayrıntıda söylemek gerekirse reklamcı, insanların ihtiyaçlarını karşılamakta, ihtiyaçlarını ortaya çıkmasına vesile olmakta, gelecek ile ilgili, kurgularına şekil vermelidir. Sahanın içinde bulunmanız, tanımanız gerekmektedir. Sahayı adeta koklamanız lazım. Sahadan sürekli bilgi almanız, her daim yenilikçi olmanız gerekir. Reklamcı; sahanın tozunu yutan kişidir. Dengeyi iyi gözlemlemelisiniz çünkü bu sektörde bıçak sırtınızda yürürsünüz. Siz talep eden konumunda olduğunuz için müşteriye kendinizi kabul ettirmek zorundasınız. Kimse sizin kapınızda beklemez.

—Yaptığınız işlerde sizi en çok heyecanlandıran ve hoşunuza giden iş hangisidir?

Müşteriden yazılı teşekkür aldığımız her iş bizim için asıl başarı ve keyfinin çıkartılacağı andır. Müşteri gerçekten beğenmiştir ve bunu yazılı olarak bildirmiştir. Bu çok keyifli bir andır, birden koltuklarınızın kabardığını hissedersiniz. Yapmış olduğunuz iletişim kampanyasından müşteriniz gerçekten fayda sağlamıştır.

—İletişim Fakültelerinde Reklamcılık Bölümünü tercih etmeyi düşünen bireylere önerileriniz nelerdir?

Reklamcılık bölümüne gelecek öğrencilerin öncelikle reklamı, iletişimi ve insanları sevmeleri gerekiyor. Yani işlerini sevmeleri gerekiyor çünkü hayatımıza kabaca bir baktığımızda, evet, hayatımızdaki seçimler bizleri son derece ilerisi için de etkiliyor. İş seçiminde reklamcılık, son derece keyifli, bir o kadar öğretici bir meslek aslında. Çünkü farklı farklı markalarla çalışıldığı ve bunlara bağlı farklı sektörleri inceleme şansına sahip oluyoruz, bu da bizlere entelektüel anlamda da bir bilgi birikimi sağlıyor. Bir gün belki bir ilaç firması için çalışırken, ertesi gün bir gıda firması için, bir gün bir otomotiv sektörü. Dolayısıyla hayatın her alanına dair bilgileniyor yeni şeyler öğreniyoruz. Mesleği seçmek isteyenler önce kendilerine güvenli, yaratıcı olduklarına inanıyorlarsa, iletişim becerileri güçlü ise biraz da tüketici davranışlarına yönelik olarak psikoloji ve sosyoloji alanına ilgi duyuyorlarsa, öğrenmeye açıklarsa, okumayı ve yazmayı da seviyorlarsa neden olmasın?

—Dert yanmayı seven bir milletiz. Çözüm arayıp ve bulduğumuzda onu uygulamayı da hiç sevmeyen bir topluluğuz. Reklam sektöründe en çok yakındığımız konulardan biriside nitelikli insanların azlığını hep söyleriz. Bir kişi 4 yıl bu bölümde okuyor ama sektörde iyi iş yapacak yerde olamıyor. Sizce bu sektörde insan yetiştirenler nerede hata yapıyorlar?

Mesleki hayatımızda, işin eğitimini almış ve almamış birçok profesyonelin başarıları vardır. Ama her şeyin başı eğitim. Ama nasıl bir eğitim… Günümüzün gelişen ihtiyaçları, insan profili, sektör gereksinimleri doğrultusunda buralara öğrenci yetiştiren tüm kurumlar ne kadar yeterli. Ben üniversitelerimizin önemli bir kısmının araçlara sahip olsalar bile,  saha ile yani üniversite sanayi işbirliği noktasında hocalarımızın eksik olduklarını ve bu konuya da gerçekten önem vermediklerini biliyorum, görüyorum, şahit oluyorum. Çünkü tıp doktoru nasıl tecrübe elde etmesi için ameliyatlara girmesi gerekiyorsa, bir iletişim öğrencisinin de sürekli olarak saha da olması gerektiğini düşüyorum. Bunu da tabii ki üniversite yönetimi, fakülte yönetimi ve konunun uzmanı olan iletişim hocaları başka memleketlerden buralara kadar gelen öğrencilere öncülük etmeleri gerektiğini de düşünüyorum. Ne var ki, işin profesyonelleri olan sahadaki bizler bunu biliyor ve ifade etmeye çalışıyoruz.. Ama çözüm.. Çözemiyorlar ne yazık ki. Sektörde nitelikli iş gücü, kendini nitelikli bir iş ortamında gösterebilir. Müşteri zorlar, bana öyle bir kampanya yapın ki satışlarım patlasın, ödül alayım, dergiler benden söz etsin. Ya da bunun tersi.. O yüzden fakültelerde hocaların sizleri elinizden tutup sektörün içine atması gerekir. Böyle kaygılarınız olmazsa bu sektör gelişmez. Üniversite yönetimleri ve İletişim Fakültelerinin sektörü konuşturması, sektörle sürekli temas halinde olmaları, sektörün gelişimi noktasında bir nevi moderatörlük görevini üstlenmesi gerekir ki siz iletişim öğrencilerini de ileride ki meslek hayatınızda geliştirecek faaliyetlere yönlendirmesi, donatması gerekir.