AFAD ya da DEPREM Bakanlığı Kurulmalı!.

6 Şubat 2023 tarihinde, Kahramanmaraş ili merkez ve ON BİR çevre ilimizde yaşanılan depremler ve 23 Nisan 2025 tarihinde, Marmara Denizi açıklarındaki Kuzey Anadolu Fay Hattında meydana gelen depremler, bazı gerçekleri tekrardan yüzümüze vurmaktadır!

6 Şubat 2023 tarihinde, Kahramanmaraş ili merkez ve ON BİR çevre ilimizde yaşadığımız depremlerde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar dilerim! Allah böyle acıları bir daha yaşatmasın!

Kentsel dönüşüm Rantsal dönüşüme kurban edilmemeli! Yoksa Kentsel Dönüşüm yapısal dönüşüme kurban mı edilmektedir!

Türkiye’deki deprem kuşakları ve hangi ilerimizi kapsadığı ise şöyledir!

Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı; Van Gölü’nün kuzeyinden itibaren Erzincan, Tokat, Amasya, Gerede, Bolu, Adapazarı, İzmit Körfezi ve Marmara Denizi’nden, Saroz Körfezi’ne kadar uzanır. Bu kuşağa Kuzey Anadolu Fay Hattı da denir!

Ülkemizde depremlerin en çok görüldüğü kuşak burasıdır. İzmit, Adapazarı, Düzce, Bolu, Çankırı, Niksar, Erbaa, Erzincan, Erzurum, Pasinler bu kuşak üzerinde yer alır!

Güney Doğu Anadolu Deprem Kuşağı; Van Gölü çevresinden başlayarak Güneydoğu Torosları takip eder ve İskenderun Körfezi’ne kadar uzanır. Muş, Varto, Elazığ, Malatya, Elbistan, Kahramanmaraş, Adana, İskenderun bu kuşak üzerinde yer alır!

Batı Anadolu Deprem Kuşağı; Ege Bölgesi’nde yer alan çöküntü alanlarını kaplayan bu kuşak, Bakırçay, Gediz, Büyük Menderes ve Küçük Menderes ovaları ile Burdur, Uşak, Kütahya civarını içine alır.

Deprem Riski Az Olan Bölgeler; Bu üç fay kuşağının dışında kalan Tuz Gölü ve Konya çevresi, Antalya – Mersin arası, Ergene Havzası, Ş.Urfa ve Mardin çevresi deprem tehlikelerinin az olduğu yerlerdir!

Deprem öldürmez, ihmal ve bina öldürür gerçeği, yaşadığımız her depremde, karşımıza çıkmaktadır!

Yasa ve yönetmelikleri uygulamayan ve görmezden gelmenin faturası, hem maddi ve hem de manevi açıdan çok büyük olmaktadır!

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki depremler, hem sosyal hem bireysel travmalara ve hem de ekonomik olarak büyük hasarlara sebebiyet vermektedir!

Türkiye; 6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremde olduğu gibi İstanbul merkezli bir deprem olursa, beka sorunu ile karşı karşıya kalabilir!

Deprem ya da fay nedir? Fay kırılması ne demektir?

Yerkabuğundaki çeşitli ölçekteki kayma yüzeyleri, üzerinde deprem olan ve hareket eden iki levha ya da levhacık arasındaki ara yüzey FAY olarak adlandırılır!

Tarihsel dönemde deprem oluşturmuş, tüm faylar diri fay olarak isimlendirilir! İki milyon yıldan daha yaşlı olmayan, kesen faylar, ötelenmiş genç akarsu yatakları, ötelenmiş akarsu ve deniz şekiller, basınç sırtı ya da çöküntü gölcükleri ve uzamış sırtlar gibi genç morfolojik şekiller oluşturmuş faylar, diri faylar, olarak ifade edilmektedir!

Depremin zararlarını en aza indirebilmek için insani olarak alabileceğimiz bazı tedbir ve önlemleri, şu şekilde sıralayabiliriz!

Yerleşim alanlarını, kırıklar ve fay hattından uzak ve sağlam zeminler üzerinde kurmalı!

Alüvyal dolgulu ve gevşek yapılı zeminlere yerleşim yapılmamalı!

Depremi önceden haber verebilen sistem ve yöntemler geliştirilmeli!

Binaların yapı malzemesi ve yapı tekniği depreme dayanıklı olmalı!

Vatandaşlar deprem konusunda duyarlı hale gelmeli ve eğitilmeli!

Ülkemiz bir deprem kuşağında bulunmakta olduğunu unutmamalı!

Ülke olarak, Deprem gerçeğine göre yaşamak ve yapılar üretmek zorunda olduğumuzu her daim hatırlatmak gerekir!

Depreme karşı önceden önlem ve tedbir almak adına, dere yatağı ve zemin etüdü sağlam olmayan yumuşak toprak yerlere bina yapılmamalı!

Binalar depreme dayanıklı ve malzemeleri de deprem yönetmeliğine uygun ve kaliteli olmalı!

İskan noktasından sıkıntılı olan binalara yandaş mantığı ile oturma izni belediyeler tarafından verilmemeli!

Yasa, kanun ve yönetmeliklere uygun olmayan binalar acilen hem boşaltılmalı ve hem de yıkılmalı!

Belediyeler ve yapı denetim firmalarında; yasa, kanun ve yönetmeliklere aykırı davranan ve bunları görmezden gelmek sureti ile can ve mal kaybına sebebiyet veren, sorunlu binalara iskan veren firmalar, kişiler ve memurlar hakkında adli işlem başlatılmalı!

İnsan hayatı, bu kadar ucuz olmamalı!

Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP); Ülkemizde yaşanabilecek her tür ve ölçekteki sıkıntılarda etkin müdahale için görev alacak, kamu kurumları, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve gerçek kişileri kapsıyor!

Entegre planlama yaklaşımı ve modüler yapısıyla afet sırasındaki operasyon risklerini en aza indirecek bir sistem! Bu sistemde, daha kısa zamanda, daha geniş alanda ve daha çok hayat kurtarılmasını!

Kaynakların etkin kullanımı ile müdahale çalışmaları hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesini! Ekonomik ve sosyal kayıpların en aza indirilmesini! Kesintiye uğrayan yaşam faaliyetleri en kısa sürede normale dönecek hale gelmesi planlanmaktadır!

Türkiye Afet Müdahale Planı ile Devletin çok kısa bir sürede organize olduğu, bir kriz ve kaosa sebebiyet vermeden çözüm yolunda hızlı bir şekilde adım atılması da planlanmaktadır!

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş ili merkez ve ON BİR çevre ilimizde yaşadığımız depremler ve 23 Nisan 2025 tarihinde, Marmara Denizi merkez ve İstanbul ilimizde yaşanılan deprem ve artçılar akabinde; Ülkemizin bir Deprem Kuşağında olduğu ve Deprem gerçeği ile yaşamak gerektiği, alınması gereken yasal ve insani önlemler çerçevesinde, Türkiye Afet ve Acil Durum Müdahale Planı doğrultusunda; acil ve ivedi olarak, AFAD ya da DEPREM BAKANLIĞI kurulması gerekir!

Küresel iki EKOL ( FİLLER ) Tepinirken!

Güncel haberler arasındaki toz dumandan, küresel ve ulusal gelişmelerin arka planındaki kirli ve sinsi kurguyu, anlamakta ve yorumlamakta, sebepler ve sonuçlar arasında bağlantılar kurmakta zorlanıyoruz!

Basın ve medya, kontrollerinde olmasından duymamızı ve görmemizi istedikleri tüm haber ve görseli servis ettikleri için olabilir mi?

Dünya ve bölgemizde, küresel ve emperyalist güçlerin, kısa, orta ve uzun vadeli, kirli hesap ve çıkarları çerçevesinde, aksiyon geliştirmekte, ya geç kalıyoruz, ya da karar verirken hatalar yapabiliyoruz! Peki, Neden?

Dünyayı kontrol eden güçler böyle olmasını arzu ettikleri için olabilir mi?

İnsan beyni olaylar ve gelişmeler hakkında, bir kere karar verdiğinde, tekrardan araştırma – sorgulama ve düşünme melekesini kaybetmektedir!

Bizim gibi toplumlar, okumak ve araştırmak, derinlemesine düşünmek gibi bir yetisi olmadığından sunulan haberlere göre, kesin bir KANAAT ve İNANÇ oluşmaktadır!

Kesin bir kanat oluşunca, başkaca bir doğru var mıdır? Ya da sunulan haber ve görsel hakkında acaba vb. sorulara mahal kalmayacaktır!

Algı operasyonu olarak sunulan ve servis edilen haber ve görselin hedefi, kamuoyunda, kesin bir kanaat ve inanç oluşturmak! Düşünmeye, araştırmaya ve sorgulamaya mahal bırakmamak!

Dünya ve bölgemiz üzerinde oynanan yüz yıllık küresel kirli oyuna matuf gelişmeler hakkında karar vermeden önce araştırma yapmak zorundayız! Ne, Neden, Nasıl ve Niçin sorularına cevaplar aramalıyız!

Aksi halde bölge halkları olarak, BİR yüz yılı daha kaybederiz!

Yüz yıl önce, Osmanlı İmparatorluğunun hakim olduğu bölgelerdeki zenginlikleri ülkelerine taşımak adına, sanayi devriminden kaynaklı ihtiyaçları doğrultusunda, kirli bir oyun ve sinsi plan yapılmıştır!

Bugün de, başkaca, bir kirli plan ve sinsi hesaplar havada uçuşmaktadır!

Küresel iki EKOL ( FİLLER ) bölgemiz ve ülkemizde, işbirlikçileri üzerinden, resmen tepinmektedir! Maşa varken, ateşi neden ellerine alsınlar ki?

Küresel iki EKOL, bu topraklardaki; ETKİ ve GÜCÜ, BİR DÖNEM, biri ” IN” olurken, BAŞKA BİR DÖNEM DE, bir diğeri, ”OUT” olmak zorundadır!

Dünya Siyaseti ve Ekonomik Konjonktür, IN ve OUT olmak şartlarını belirlemektedir! Doğal olarak İÇ SİYASETİ ve EKONOMİ’Yİ de…

Bu İKİ EKOL ‘den birinde değilsek, ÇOBAN oluruz! Olan bitene sadece izleyici locasından bakarız! Ülke ve Hayatınız ile ilgili kararlar alınır, sadece izleriz!

Dünya, 1945 – 1989 arasında yaşanan SOĞUK SAVAŞ dönemlerinde olduğu gibi küresel iki EKOL arasında, yeniden parselleniyor ve şekil alıyor!

Dünyamızı parselleyen küresel ve emperyalist güçler, karşılarında ve paylaşım masasında, başka bir küresel ya da bölgesel gücü istemiyor!

Paylaşım masasında olmak için bağımsız politikalar geliştirmeye çalışan devletler, vekalet orduları üzerinden asimetrik savaş teknikleri ile engellenmeye, bertaraf edilmeye ve yıpratılmaya çalışılmaktadır!

İçeride devlet, millet ve tüm farklılıklarımızla birlikte devletin bekası ve milletin birliği adına, bir ve beraber olduğumuz müddetçe, küresel ve emperyalist güçler, bölgemizdeki kirli oyun ve sinsi planlarına erişemeyecekler!

Küresel iki EKOL arasında bu topraklardaki; BARIŞ – HUZUR ve KAMLKINMA adına, bazen DENGE politikası yürütülür!

Yaşadığımız; SOSYAL – SİYASİ ve EKONOMİK türbülansı, Küresel iki EKOL arasındaki; THE END – GAME OWER ve LOADİNG çerçevesinden okumak gerekir!

Dün paylaşımda anlaşan küresel ve emperyalist güçler, bugün hem paylaşım oranı ve hem de hegemonya zaviyesinden kavga etmektedir! Yani FİLLER hem TEPİNİYOR ve hem de TEPİŞİYOR!

Çimler eziliyor ya da insanlar ölüyor, toplumsal kaos ve ekonomiler sarsılıyor, ülkeler tarumar ediliyor mu, dediniz? Kimin umurunda ki?!

Küresel iki EKOL arasında ki HEGEMONYA savaşı; hem dünyayı, hem bölgeyi ve hem de ülkemizi, siyasi ve ekonomik olarak şekillendirecektir!

Siyasi Değişim ve akabinde restorasyon ile normalleşme süreci başlayacaktır!

Küresel iki EKOL ( FİLLER ) Tepişirken!

İki testinin çarpışması sonucunda biri mutlaka kırılacaktır! Peki, testiler çarpışmadan çözüm yolu bulanabilir mi? Çözüm bulunamaz ise çarpışma ya da çatışmanın boyutu nereye ve nerelere kadar varacaktır?

İki testinin çarpışmasından sadece testinin biri mi kırılacaktır? İki testinin çevresinde bulunan ve kümelenenler, hasar alacak mı?

İki testinin çarpışmasından iki testinin yanında, KONUM alan ya da KONUŞLANANLAR, siyasi ve ekonomik, ne kadar HASAR alacaktır?

Ya da sosyal – siyasi ve ekonomik hasarı toplumlar kaldırabilecek mi? Yoksa kimin umurunda mı?

Dünya, yeni bir değişim, denge ve düzenin arifesindedir! Peki, DENGE; birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi KANLI mı yoksa KANSIZ mı olacak?

Peki, Küresel iki EKOL yanında KONUM alan ülkelerde ki değişim, TATLI mı yoksa TATSIZ mı olacaktır?

Ya da, yeni bir DENGE; İki testinin çarpışması akabinde mi, yoksa çarpışmaya gerek kalmadan mı kurulacaktır?

İki testi nerede ve nasıl çarpışacaktır? Kendi topraklarında çarpışmayacaklarına göre!

Taraf olan ülkelerde çarpışacaklar ve bu ülkelerde; sosyal – siyasi – ekonomik olarak çok büyük bir YIKIMA sebebiyet verecektir! Anlayana! Görene! Duyana! Köre ve sağıra ne ola ki!

Dünyada meydana gelen, tüm olay ve olguların arka planında, Küresel iki EKOL arasındaki, hegemonya mücadelesini görmeden, ne olduğu ya da nereye varılmak istendiği anlaşılmayacaktır!

Aksi halde, futbol takımı tutar gibi taraf olur ve sadece alkışlamaya devam ederiz! Birileri de zaten böyle olmasını talep ediyor!

Küresel iki EKOL, hegemonya ve nüfuz olarak; her alanda ve her bölgede, kıyasıya bir bilek güreşi halindedir!

Peki, BİLEK güreşi, tepinme ve tepişmeye dönüşüverirse! Yani FİLLER TEPİNİR ve TEPİŞİRKEN kimler kimler ezilecektir?

İçeride, Küresel İki EKOL temsilci ve işbirlikçilerini tanımadan bu kavga ve bilek güreşini çözümleyemeyiz! Aksi halde, Toplum olarak; CAMBAZA Bakmaya ve KÖR Dövüşüne devam!

Küresel iki EKOL, bu topraklarda, biri, THE END ve GAME OWER zili çalarken, bir diğeri de, LOADİNG – YÜKLENİYOR olmak zorundadır!

Birinci ve ikinci dünya savaşında, YÜZ MİLYON insanın ölmesi umurlarında olmadığı gibi!

Bugün de, küresel iki EKOL yani FİLLER, emperyalist çıkarları uğruna, TEPİNİR ve TEPİŞİRKEN, daha fazla insanı öldürebilir!

Küresel iki EKOL arasında, Dünyanın Barış ve Huzuru, SOĞUK SAVAŞ benzeri Yeni bir DENGE adına, bir masa kurulamaz ise dünya halkları adına, yandı gülüm keten helva demektir! Tanrılar, SAVAŞ ve KAN istiyor gibi!

Dünya, Soğuk Savaş sürecinde olduğu gibi iki ekol arasında gel git yaşamaktadır! Doğal olarak gel git yaşayan ülke ve bölgelerde, hesap ve planda olmayan, olay ve olgular meydana gelmektedir!

Ülkemizde yaşadığımız ekonomik kaos ve siyasi türbülansı, anlayabilmek için küresel iki EKOL arasında, yeni bir DENGE çerçevesinde, ikinci Dünya Savaşı devam ederken ve akabinde kendi aralarında yapmış oldukları gizli görüşmeleri dikkatli okumak gerekir!

Aksi halde, bölgemizdeki, tüm ekonomik kaos ve siyasi türbülans, olay ve olguları, kör dövüşü olarak görmeye, okumaya, anlamaya ve yanlış yerde konum almaya devam ederiz!

Büyük değişimler, göstere göstere değil, öngörülemeyen olaylar akabinde ortaya çıkar!

Yoksa sessiz sakin ve sükûn halinde, savaşların olmadığı, kan akmadığı, insanların ölmediği, ekonomilerin sarsılmadığı bir düzlemde, toplumların kaos ve karmaşaya evirilmediği; bir DEĞİŞİM ve yeni bir DÜZEN kurulmasını mı bekliyoruz?

Akla gelmeyen ve beklenmeyen, benzeri duyulmamış olaylar, yepyeni fikir ve teknolojiler, dünyayı büyük çapta etkiliyor!

Dünya; bilmediklerimiz ve bildiklerimizden daha önemli, öngörülebilir ve öngörülemeyen nadir olaylar, dünyanın yeniden şekil almasına, yeni bir düzen, denge ve sistematiğin kurulmasına sebebiyet vermektedir!

Peki, Yeni bir DÜZEN – DENGE ve SİSTEM, dünya halklarına barış ve huzur getirebilir mi?! Yoksa KAN ve GÖZYAŞI mı getirecektir?

Dünya Ekonomisini Bekleyen Tehlike; RESESYON!

ABD Başkanı Trump, dünya devletlerine yönelik gümrük tarifeleri ve özellikle de ÇİN’E karşı daha sert ve yüksek tarife oranları açıklaması, dünya ticaretinde bir kırılma, ürün fiyatlarında artışa ve genel olarak ekonomilerde; enflasyon ve hiper-enflasyon, işsizlik – stagflasyon ve resesyona sebebiyet vereceği, uzmanlar tarafından ifade edilmektedir!

Ticaret Savaşları akabinde; dünya ekonomisinde zuhur edecek enflasyon ve hiper-enflasyon, iflaslar ve işsizlik, stagflasyon ve resesyon sonrası, ekonomilerde ki; SIFIRLAMA ve RESET ile ekonominin kuralları yeniden yazılacak ve yeni bir DİJİTAL Ekonomik DÜZEN ve SİSTEM, işaret ve göstergeleri olarak okumak gerekebilir!

İnsanlığı ve PARA hareketlerini tamamen kontrol altına alacakları, Dijital KÖLE bir düzen ve sistem, geliyor gibi!

Enflasyon; Bir Ekonomide, enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyor ise enflasyon içinde durgunluk hali var demektir! Ekonomik krizlerin başa çıkılması zor olan alanlardan birisi budur!

Enflasyon aynı zamanda malzeme, işçilik, enerji ve ulaşım gibi temel üretim girdilerindeki maliyetleri artırarak, ürünlerin üretimini, depolanmasını ve nakliyesini daha maliyetli hâle getirir!

Hiper-enflasyon; tüketiciler için fiyatların sürekli artarak alım gücünün günden güne düştüğü bir konjonktüre işaret eder! Çalışan kesim için oldukça yıkıcı olabilir ve sabit gelirler enflasyonla aynı oranda artmayabilir! Tüketiciler açısından dez-enflasyonist ortam, oldukça rahatlatıcı bir etkiye sahiptir!

Dez-enflasyon; Fiyatlar genel seviyesinde yaşanan artış hızının yavaşlaması ve böylelikle enflasyon oranlarındaki artış trendin tersine dönerek alçalmaya başlamasıdır!

Mal ve hizmet fiyatlarının genel seviyesindeki sürekli düşüşü ifade eden deflasyon ile karıştırılmamalıdır!

Dez-enflasyon sürecinde enflasyon pozitif kalmaya devam edebilir! Önceki dönemlere göre fiyat artış oranı artık daha düşük seviyelerde gerçekleşir! Yıllık enflasyonun aylar itibariyle % 10’dan, önce % 9’a, ardından da % 8’e gerilemesi tipik bir dez-enflasyon sürecidir!

Enflasyonun optimum seviyeden ( gelişmiş ülkeler için % 2 civarı ) yüksek olduğu dönemlerde düşüşe geçmesi yatırımcılar için iyi bir haber olabilir!

Böyle bir durumda, enflasyonla mücadele eden politika yapıcılar, faiz oranlarını artırmayı bırakması ya da artış oranını yavaşlatması beklentisi doğar.

Enerji ve petrol fiyatları, tüm mal ve hizmetlerin üretim ve nakliye maliyetlerini etkilediği için enflasyonun temel belirleyicilerinden biridir!

Enerji fiyatlarında yaşanan bir düşüş veya en azından bir duraklama, ürün ve hizmet fiyatlarının artış hızının da yavaşlamasını sağlar!

Daha düşük bir enflasyon oranı, geleceğe dair daha az belirsizlik demektir! Enflasyonun giderek düştüğü dez-enflasyonist bir ortama girilmesi ilk bakışta herkes için olumlu gibi görünebilir!

Sıfıra çok yakın ya da negatif enflasyon ( deflasyon ) koşulunda, tüketicilerin yeni şeyler satın almaya, eşyalarını yenilemeye yönelik fazla bir telaşı yoktur!

Fiyatların daha da düşeceğini bekleyerek satın alma kararlarını erteleyebilir! Bu durum ilk başta kulağa hoş gelse de, bunun makroekonomik sonucu resesyona girmek olacaktır! Bu yüzden enflasyon düşük seyrederken devam eden dez-enflasyon olgusu fazlasıyla can sıkıcı olabilir!

Ekonomideki durgunluk hali, resesyon olarak ifade edilir! Ekonomik durgunluğa bağlı olarak firmalar işçi çıkarmaya başlar ve işsizlik oranı artar!

Yüksek enflasyon kaçınılmaz olarak stagflasyon durumu ortaya çıkmaktadır!

Enflasyon + Resesyon + İşsizlik = Stagflasyon.

Stagflâsyonun yol açtığı sorunlar; Enflasyon ve İşsizliktir!

Bir ekonomideki makroekonomik amaç; ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesidir!

Ekonomik istikrar, tam istihdam ve fiyat istikrarının sağlanması ile mümkün olmaktadır!

Ekonomik istikrar ve ekonomi güvenliği, bir ülke için çok önemlidir! Ekonomi güvenliği, aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!

Devletler açısından; Ekonomik güvenliği temin etmeden ulusal güvenlik boyutuna geçmek zor olacaktır!

Ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyor ise ekonomide enflasyon içinde durgunluk hali var demektir! Ekonomik krizlerin başa çıkılması zor olanlarından birisi budur!

Bir ekonomide, durgunluk ve işsizlik yaşanırken enflasyonun artması, bunlara ek olarak işsizlik oranı artmaya başlaması, stagflasyon olarak ifade edilmektedir!

Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ile fiyat istikrarsızlığı ve tam istihdamın sağlanmadığı görülür!

Siyaset Kurumu ve Ekonomiye, GÜVENİ tesis etmek için her yol denenmeli!

Güven her şeyin ilacıdır! Güven olmadan istikrar temin edilemez! Siyasete güven aynı zamanda ekonomik istikrar demektir! Ekonomi güvenliği, ulusal güvenlik demektir!

Konya Valilik Hükümet ( YENİ ) Konağı, İNŞAATI, bir Başka BAHARA Kalmış!

Konya Valilik Hükümet Konağının, Eski sanayi ve Karatay sanayinin taşınması akabinde, arsa sahipleri ile yapılacak anlaşma sonrasında, yerel yönetimler tarafından yapılacak olması, bir başka baharı kaldığı, kulis bilgisini, Konya Kamuoyu ile paylaşmak isterim!

Nasıl yani diye bir soru aklınızdan ve hayalinizden geçtiğini de, duyar gibiyim!

2024 yılı Aralık ayı içinde; ülkemizde SEKSEN BİR Vilayet, her vilayetin bir Valisi ve Valilik Hükümet Konağı olduğunu, ifade eden yazılar kale almıştım!

Peki, Türkiye’de, Seksen bir Vilayet olmasına rağmen, Valilik Hükümet Konağı olmayan İl, var mıdır?

Konya Valilik Hükümet Konağının bir yıl kadar önce, ihalesi yapılmak suretiyle, TADİLAT işleri başlamış, daha sonra TADİLAT, Tarihi binanın RESTORASYONU olarak değiştirilmiş ve süreç uzamıştır!

Bakanlık, Konya Büyük Şehir Belediyesi ve Konya Valilik makamı ile yapılan protokol çerçevesinde, Tarihi binanın KENT MÜZESİ olması için YEREL yönetimlere devir edildiği, Eski Sanayi ve Karatay Sanayi bölgesinde, yirmi bin metrekarelik bir alana, Valilik Hükümet Konağı ve Valilik hizmet birimlerinin de, yerel yönetimler tarafından yapılacağı şeklinde, yerel yönetimlerin yapmış olduğu açıklamalar çerçevesinde, bir yazı kaleme almıştım!

Bugün için geldiğimiz noktada; Tarihi Konya Valilik Binasının YEREL YÖNETİMLERE Resmen devir edildiği, Yerel yönetimler tarafından VALİLİK Hükümet Konağı yapılması için bir Arsanın tahsis edileceği fakat BİNANIN Yerel yönetimler tarafından ( MALİ imkanlar çerçevesinde ) yapılamayacağı ve Konya Valiliği kendi Mali imkanları ile BİNAYI yapacağı şeklinde protokole bağlandığı, bilgisine ulaştık!

Peki, Tasarruf Tedbirleri kapsamında; Konya Valiliği, kendi mali imkanları ile Valilik Hükümet Konağını, ne kadar zamanda bitirebilir?

Normal şartlar altında, Konya Valilik Hükümet Konağını, Valilik mali imkanları ile ” BEŞ – ON Yıl ‘ arasında tamamlayabileceği, ifade edilmektedir!

Tarihi Konya Valilik Hükümet Konağının Yerel Yönetimlere BİLA BEDEL devir edildiği ve Tarihi binanın 2 ile 5 MİLYAR TL arası bir rakama, KENT MÜZESİ yapılması için Kültür ve Turizm Bakanlığına satılacağı da, kulislerde konuşulmaktadır!

Konya Valilik hizmet birimlerinin İller Bankası eski binasında çalışmalarına devam ederken, bu binanın da, Yerel Yönetimlere devir edilmiş olmasından kaynaklı, bir kaç ay sonra, KİRA BEDELİNİN gündeme gelebileceği de, kulislerde ifade edilmektedir!

Konya Valilik hizmet birimlerindeki çalışanlar; Konya İl Merkezinde farklı yerlerde olmasından kaynaklı, Tarihi Hükümet Konağındaki Restorasyon sürecinin bitmesi akabinde, hizmetlerin aksamadan devam edebilmesi adına, tarihi binaya taşınacakları günü, beklemektedir!

Konya Valilik hizmet birimleri; arsa tahsisi, plan, proje ve inşaat sürecinde, Tarihi Binanın KENT MÜZESİ olmasını ertelemek suretiyle, bu zaman diliminde, hizmetlerine Tarihi Konya Valilik binasında, devam etmesi yönünde, fikir birliği içinde oldukları da, ifade edilmektedir!

Konya Valilik Makamı; İstanbul yolu üzerinde YİKOP binasında olmasından kaynaklı, Valilik hükümet Konağının arsa tahsisi, plan, proje ve inşaat sürecinde ise Alâeddin Tepesi karşısındaki; DAR-ÜL MÜLK Sergi Sarayında, bir Kat, sadece Sayın Vali Bey kullanması için tadilat ve tefriş işlerinin başladığı, ifade edilmektedir!

Valilik hizmet birimleri, birim müdürleri ve Vali yardımcılarının aynı bina da olmadığı bir durumda, tecrit edilmiş – soyutlanmış Sayın Vali, hangi işe yetişebilir ya da hangi işleri zamanında bitirebilir?

1 -) 14 Ocak 2025 tarihli KÖŞE YAZIM; Konya Valilik Hükümet Konağı; Nereye ve Ne Zaman Taşınacak?

https://ahmetunver.com.tr/2025/01/14/konya-valilik-hukumet-konagi-nereye-ve-ne-zaman-tasinacak/

2 -) 5 Mart 2025 tarihli KÖŞE YAZIM; Konya Valilik ve B. Şehir Belediye Binası Yapılıyormuş!


https://ahmetunver.com.tr/2025/03/05/konya-valilik-ve-b-sehir-belediye-binasi-yapiliyormus/

ABD Başkanı, Dünya Ticaretini; Sarsmaya ve Sallamaya Devam Ediyor!

ABD Başkanı Trump; Dünya Ticaretini sarsmaya – sallamaya ve hatta resesyona sebebiyet veren açıklamaları akabinde, ülkemizde ve dünya kamuoyunda, dış ticarette ki tarife ve gümrük tarifeleri merak edilmeye başlanmıştır!

Peki, ABD Başkanı Trump’ın başlatmış olduğu karşılıklı Gümrük tarifelerinin arttırılması ile dünya, Ticaret Savaşlarına sahne olur mu!

Dünya Ticaret Savaşları başlar ise hangi ülkeler ne kadar ve nasıl zarar görür?

Ülkemiz bu durumdan en az zarar ile nasıl kurtulur? Ya da kriz ve tehditler ile birlikte gelen fırsatları faydaya çevirebilir miyiz?

Tarife; Uluslararası ticarete konu olacak eşyanın cins, nev’i ve niteliklerine göre sistematik bir şekilde numaralandırılarak sınıflandırıldığı ve bu eşyadan ithalatta alınması gereken gümrük vergisi oranlarını gösteren bir cetvel olarak tanımlanmaktadır!

Tarife kontenjanı (tarife kotası), bir ülkede belirli bir dönem itibarıyla gümrük vergisinde ve diğer mali yüklerde indirim yapılan ya da muafiyet sağlanan ithalatın miktar veya değerini ifade etmektedir.

Dış Ticaret; iç piyasada bulunmayan veya bulunduğu halde yüksek maliyetli olan mal ve hizmetlerin dış piyasalardan sağlanması, iç piyasada fazla olan mal ve hizmetlerin dış piyasaya transferi ile refah seviyesinin yükseltilmesi şeklinde ifade edilmektedir!

Dış ticarette nihai hedef, refah seviyesinin yükseltilmesidir! Dışarıya transferle gelir elde edilmesi ve sonuçta hayat standardının yükseltilmesi; dışarıdan transferle de içeride olmayan veya olduğu halde ihtiyaçların daha uygun şartlarda karşılanması mümkün olmaktadır!

Dış ticaret işlemleri, tamamen karşılıklı menfaate dayalı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerden oluşmaktadır!

Ülkeler, dış ticaret faaliyetlerini gerçekleştirirken “menfaat” olgusundan hareketle, ekonomileri açısından en uygun bileşimi sağlamaya yönelik çaba sarf etmektedir!

Dış ticaret faaliyeti icrasında, ülkeler, yeri ve zamanı geldiğinde, dünya ticaretini olumsuz etkileyecek şekilde hareket edebilmektedir.

Günümüzde,, ABD Başkanının gümrük tarifelerini sürekli olarak güncellemesinde olduğu gibi!
Ülkeler, kimi zaman direkt yollarla ticareti kısıtlama yoluna giderken; kimi zaman da dolaylı yollarla engelleme yolunu tercih etmektedir! Gümrük vergilerini arttırması gibi!

Dış ticaret politikasının en eski ve yaygın araçlarından birisi olan gümrük vergisi, bir malın ithali sırasında alınan vergi; “Gümrük Tarifesi” deyimi kullanılmaktadır.

Tarifeler konusunda belirleme yetkisi, her ülkenin kendisine aittir. Bazen ülkeler arası anlaşmalarla tarife belirlemesi de olmaktadır!

Dış ticaret politikasında önemli bir uygulama alanına sahip araçlardan biri olan gümrük vergisi, ülke ekonomisi önemli bir gelir kaynağıdır.

Gümrük Tarifesi; GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) kapsamındaki düzenlemeler ve GPS (Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi).

Gümrük vergilerinde hedef; Ülke işçisini yabancı ucuz işçiye karşı korumak. Yerli üreticilerin yabancı rekabete dayanmalarına imkân sağlamak için, ithal malın maliyetini, yerli üretimin maliyetine eşitlemek. Daha önce ithal edilen bazı malları yurt içinde üreterek ülkede işsizliği azaltmak. Yerli üreticileri dampinge ( yabancı bir pazarda, normal değerin ya da iç pazarda geçerli olan fiyatın altında satış yapmak ) karşı korumak.

GATT ( Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması); İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticaretin önündeki engelleri ortadan kaldırmak, tercihli ticaret anlaşmalarını önlemek ve devletlerarası ticareti liberalize etmek amacıyla 1947 yılında yapılan uluslararası ticaret anlaşması.

GATT, sayılan amaçların gerçekleştirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunmak ve yükümlülüklere uyulup uyulmadığını denetleme zorunluluğu nedeniyle, bir kuruluş kimliği kazanmıştır.

1960’lı yıllarda oldukça etkin bir işlev gören kuruluş, 1970’li yıllarda yeni korumacı eğilimlerin güçlenmesi, kotalar, çifte vergilendirme, tercihli ticaret anlaşmaları gibi yeni ticari engellerin ihdas edilmesiyle etkinliğini bir ölçüde yitirmiş ve 1990’lı yıllarda yeniden etkinlik kazanmıştır.

GATT şemsiyesi altında yürütülen ve Uruguay Turu adıyla anılan çok taraflı ticaret müzakereleri çerçevesinde 123 ülkenin katılımıyla Aralık 1993’te mutabakata varılarak, 15 Nisan 1994’te Fas’ta imzalanmış, Nihai Senet tarihin en kapsamlı ticaret anlaşmasıdır.

Bu anlaşmayla dünya ticaretinde serbestleşme öngören, uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik önemli kararlar alınmıştır.

1994’te Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) GATT’ın ( Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ) yerini almıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, savaşın galibi Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyada barış ve istikrarı sürekli kılmak amacıyla, güçlü bir uluslararası ekonomik işbirliği sisteminin kurulması yönünde yoğun bir çaba gösterilmiştir.

Bu çerçevede, ülkelerin kalkınma çabalarına yardımcı olmak, uluslararası likidite ve mali güven gibi ihtiyaçlara cevap vermek ve uluslararası ticareti serbestleştirip artırmak amacıyla yeni kurumların oluşturulması yoluna gidilmiştir.

Bretton Woods kurumları olarak bilinen Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın kurulması, mali alanda uluslararası işbirliği yönünde kurumsal altyapı oluşturulmuştur!

Uluslararası mali alanda sağlanan işbirliğinin yanı sıra, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi yönünde de benzer bir işbirliğine ihtiyaç duyulması sonucunda, 50 kadar ülkenin temsilcisi tarafından “Uluslararası Ticaret Örgütü” (International Trade Organisation – ITO) adı verilen bir uluslararası örgütün kurulması amaçlanmıştır.

ITO’nun kuruluş müzakereleri devam ederken, belirli mallar üzerinde tarife indirimlerinde bulunmak ve ITO’nun ülkelerce onaylanmasına kadar geçecek sürede bu indirimleri uygulamaya koymak amacıyla, 23 ülke Ekim 1947’de Cenevre’de geçici bir anlaşma olarak nitelendirilen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nı (GATT) imzalamıştır.

Peki, AB ( Avrupa Birliği ) üyesi olmayan Türkiye ve AB Gümrük Birliği anlaşması ne demektir?

Gümrük Birliği; taraf ülkelerin mallarının tek bir gümrük alanı içinde, her nev’i tarife ve eşdeğer vergiden muaf biçimde, serbestçe dolaşabilmeleri ve tarafların, üçüncü ülkelerden gelen ithalata yönelik olarak da aynı tarife oranlarını ve aynı ticaret politikasını uygulamaları anlamındadır. Üçüncü ülkelere yönelik olarak aynı ticaret politikaları benimsendiğinden, gümrük birliği, serbest ticaret alanlarından daha ileri bir ticari entegrasyon modelidir.

Türkiye 1 Ocak 1996 yılından itibaren Avrupa Birliği Üyesi olmayan fakat Türkiye ve AB Gümrük Birliği anlaşması olan tek ülke olduğunu da bir kenara not edelim!

Peki, AB üyesi olmayan Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihinden bu günlere Gümrük birliği anlaşmasından kaynaklı, DIŞ Ticaretin birincil hedefi Gümrüklerden kaynaklı GELİR kaleminden ne kadar GELİR elde etmiş ya da ne kadar GELİR kaybına uğramıştır?

ABD Başkanı Trump’ın başlatmış olduğu, karşılıklı Gümrük tarifelerinin arttırılması ile başlayan süreç, Ticaret Savaşları sonrasında, SIFIRLAMA ya da RESET akabinde, Bretton Woods benzeri, DİJİTAL yeni bir DÜZEN ve SİSTEM kurulacak gibi!

Orta Asya Türk Devletleri, GÜNEY KIBRIS’I Tanıması ve BÜYÜK ELÇİ Atamasını, Nasıl Okumak Gerekir?

Hamas ve İsrail arasında başlatılan planlı savaş; Çin çıkışlı ve İngiltere hedefli; Bir KUŞAK Bir YOL Projesi ve Hindistan çıkışlı – Suudi Arabistan – İsrail – Yunanistan ve Avrupa hedefli; GATEWAY – Küresel AĞ Geçidi; Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında, hegemonya savaşının yansıması olduğunu, sürekli olarak ifade etmeye çalışıyorum!

Bir KUŞAK Bir YOL Projesi ve GATEWAY – Küresel AĞ Geçidi, kurgulayan akıl arasında, her alanda ve her bölgede, bazen AÇIK ve bazen de ÖRTÜLÜ savaş halen devam etmektedir!

Bugün ise hem ticaret koridoru ve hem de gümrük tarifeleri ile küresel iki ekol ve güç arasında ki savaşın zirveye tırmandığına şahit olmaktayız!

Mackinder, Doğu Avrupa’ya hakim olan Dünyaya hakim olur, diyor!

Türkiye; Doğu Avrupa’da hem kara ve hem de deniz kuvvetleri güçlü ve İç Hilal bölgesinin de çok etkili bir ülkesidir!

Türkiye jeo-politik eksende; Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Kızıldeniz ve Balkanlar’da tarih, kültür, coğrafya ve devlet aklı ile birlikte, gönül bağları en etkili ülkelerden biridir!

Türkiye; Türk Devlet Aklı nezaretinde, jeo-politik ekseni ve Akdeniz bölgesinde kurulmaya çalışılan, tüm kirli hesap, tuzak ve sinsi planları bozmakta, kendisi ve bölgenin bekası, istikbal ve istiklal oyununu kurmaktadır!

Yeni dünya sistematiği, Türk Devleti ve Türk Dünyasının jeopolitik ekseninde kurulacaktır! Türk Devletinin bu durumu seyirci locasında izlemesi ve oturması beklenmektedir! Türk Devleti, eksenin ta kendisidir!

Türk Devleti yeni dünya sistematiğine matuf; Ankara Vizyonu ve Kriterleri çerçevesinde; jeo-politik ekseni ve Türk Dünyası – Türk Keneşi ve Türk Devletleri Birliğini kurmaktadır!

ABD Başkanı Trump; gümrük vergisi açıklamalarının ardından yaşanan küresel gerilimler; karşıt hegemonya ve emperyalist güçleri harekete geçirmektedir!

Avrupa Birliği; geçtiğimiz günlerde, Orta Asya ile yeni bir stratejik ortaklık kurarak diplomatik ilişkilerinin 30. yılını kutlamak için Özbekistan’ın Semerkant kentinde, Semerkant Zirvesi düzenlemiştir!

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde düzenlenen toplantıya; Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhammedov, AB Konseyi Başkanı Antonio Kosta ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB’ye bağlı uluslararası finans kuruluşlarının üst düzey yöneticileri katılmıştır!

Mirziyoyev, yüzyıllar boyunca Büyük İpek Yolu güzergahının kavşağında bulunan, Doğu ile Batı arasında önemli diyalog, medeniyet, diplomasi, ticaret ve kültürel alışverişin merkezi olan Semerkant’ta yapılmakta olan bu toplantının dinamik ve öngörülemez küresel süreçlerin yaşandığı ortamda gerçekleştiğini!

Günümüzde jeopolitik gerginliklerin, güvenlik zorluklarının, büyük bölgesel çatışmaların sürdürülebilir kalkınmaya yönelik, sosyal ve ekonomik tehditlerin arttığına tanık oluyoruz. Hiçbir bölgenin, geniş çaplı uluslararası işbirliği olmaksızın bu kadar karmaşık sorunları bağımsız olarak çözme kapasitesine sahip olmadığı açıktır. Bu bağlamda Orta Asya ile Avrupa Birliğinin geleneksel ortaklar olduğunu ve daha yakın işbirliğine olan talebin giderek arttığını vurgulamak isterim. Biz de Avrupa tarafı gibi uluslararası hukukun ilke ve normlarına bağlılığımızı, ifade ediyoruz!

Avrupa Konseyi Başkanı António Costa; Günümüzün uluslararası bağlamında, işleyen, kurallara dayalı çok taraflı bir düzenin önemi yadsınamaz. Bu toplantı, çok taraflı forumlarda Avrupa Birliği, Orta Asya işbirliğini daha da teşvik ederek barışçıl bir dünya ve müreffeh bir küresel düzene olan ortak bağlılığımızı pekiştirmektedir!

Costa; ortak güvenlik sorunlarına değinerek, özellikle terörizm, şiddet içeren aşırıcılık, hem Orta Asya ve hem de Avrupa’ya yayılma riski taşıyan uyuşturucu kaçakçılığı gibi çoklu tehditlere, işaret etmiştir!

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen; Stratejik konumunuz küresel ticaret yollarını ve yatırım akışlarını açabilir. Ve bu yeni yatırımlar egemenliğinizi arttıracaktır. Ekonomilerinizi güçlendirecek ve en önemlisi yeni dostluklar kuracaksınız!

Ortaklık; enerji, turizm, ticaret ve ulaşım gibi sektörlerde yeni fırsatlara yol açacağına inandığını belirterek bölge için 12 milyar euroluk bir yatırım paketi açıklıyoruz!

Avrupa Birliği ve üye devletlerden gelen yatırımları bir araya getirecek. Biz buna Avrupa Takımı yaklaşımı diyoruz. Ve Orta Asya’ya yeni bir proje hattı başlatacak. Bu gerçekten de kadim dostluğumuzda yeni bir dönemin başlangıcı olacak, diyor!

AB’nin Orta Asya yatırım paketi; Yeni paket ulaştırma (3 milyar euro), kritik hammaddeler (2,5 milyar euro), su, enerji ve iklim (6,4 milyar euro) ile dijital bağlantı alanlarındaki projeleri finanse edecek; bu projelerden bazıları Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası tarafından yeşil ışık yakılarak tahsis edilmiş durumda olduğu!

Von der Leyen; Bu hammaddeler geleceğin küresel ekonomisinin can damarı. Ancak aynı zamanda küresel oyuncular için bir çeşit bal küpü. Bazıları sadece sömürmek ve çıkarmakla ilgileniyor! Avrupa’nın teklifi farklı. Biz aynı zamanda yerel sanayilerinizi geliştirmede ortağınız olmak istiyoruz. Katma değer yerel olmalı. Bizim sicilimiz her şeyi anlatıyor, diyor!

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 550 sayılı kararı; Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’nin talebi ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından yola çıkarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Türkiye tarafından işgal altında kalan kısmında” yapılan karşılıklı “büyükelçi atamaları” ve “anayasal referandum” yapılması, Kıbrıs’ın bölünmesi için yapılan ayrılıkçı hareketler olduğu belirtilmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararın uygulanmasını yeniden talep ettiğini nitelemiş ve tüm ülkelere “ayrılıkçı hareket” ile kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmaması çağrısını tekrarlamıştır. Bu karar; on üç üye ülke tarafından kabul oyu, Pakistan tarafından karşı ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından çekimser oy kullanılarak kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 2024 yılında ki Türk Devletleri Teşkilatı toplantısında, gözlemci üye olarak kabul edilmiş olmasını, Kıbrıs Türk kesiminin uluslararası arenada tanınmasına yönelik bir adım olarak niteleyerek eleştirmiştir!

AB dış politika şefi Josep Borrell, KKTC lideri Ersin Tatar’ın Türk Devletleri Teşkilatı zirvesine katılımını “Kıbrıslı Türk ayrılıkçı oluşumunu meşrulaştırma girişimi” olarak nitelendirmiştir!

Peki, Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimini, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıması ve büyükelçi atamasını, Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatı olarak nasıl okumak gerekir?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, bu girişimleri, Türk Devletini Kuzey Kıbrıs’ta, İşgalci olarak ifade eden, BM’nin 541 ve 550. maddelerini onaylamış olmakta mıdır?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın BM Güvenlik Konseyi 541 ve 550 sayılı kararlarını onaylaması sırtımızda bir hançer olarak mı okumak gerekir?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın KIBRIS’I tanıması ve Büyükelçi ataması, Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatında bir KIRILMAYA sebebiyet verebilir mi?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın KIBRIS’I tanıması ve Büyükelçi ataması, Türkiye’nin MAVİ VATAN hedef ve planlarında bir aksamaya sebebiyet verecek midir?

Yoksa, arka planda, dünya kamuoyundan gizlenen yeni dünya düzeni ve dengesi çerçevesinde, başkaca bir kurgu ve plan mı vardır?

HUKUK ve ADALETİN olmadığı Toplum da; Sosyal BARIŞ ve HUZUR Olamaz!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Ehliyet ve Liyakat, bir kişinin, kendisine iş verilmeye uygunluk durumu, olarak tanımlanıyor! Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz ehliyet ve liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi şeklinde, ifade edilmektedir!

Ehliyet ve Liyakat, toplumda hak edenlerin devlet kademesinde yer bulması, hem kamu ve hem özel sektörde idare erkinin, kayırma olmadan, bilgi, başarı, ehliyet ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesine olanak tanımaktadır!

Ehliyet ve Liyakat ilkesinin tesisi, şeffaflık sisteminin sağlıklı işleyişi için atılması gereken adımların başında gelmektedir!

Ehliyet ve Liyakat ölçütleri sağlandığı sürece yolsuzluk, usulsüzlük ve kayırmacılık gibi suçlarla baş edebilmek mümkündür!

Ehliyet ve Liyakat sahibi kişiler, devletin çeşitli kademelerinde yer almasının sağlanması adına, ilk işe alımlarda, ehliyet ve liyakat dışı uygulamaların önünün kesilmesi gerekir!

Ehliyet ve Liyakat, Adalet, Hakkaniyet ve Nizam, devletin temelidir! Bunlar olmadan devlet, varlığını belki bir dönem fakat ilelebet devam ettiremez!

Türk; Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Adaletin olmadığı durumlarda zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz! Kısa bir süre için abad olduğunuzu zannedersiniz!

Ne hikmetse herkes Zulüm ile abad olacağını zan ediyor! Yanacaklarının farkında değiller! Kelebek gibi ATEŞE koşuyorlar! Neden acaba?

Olsun be aldırma Yaradan yardır! Sanma ki zalimin ettiği kardır! Mazlumun ahı, indirir şahı! Her şeyin bir vakti vardır!

Adaletin olmadığı toplumlarda, sosyal kaos ve karmaşa hakim olur! Adaleti temsil eden devlet memurları, hem işlerinde vatandaşa ve hem de emrindeki çalışanlara karşı adaletle hükmetmelidir!

Toplumsal barış ve huzurun temini için kamu kurumlarına personel alımı; adalet, ehliyet ve liyakat ilkesi ve özellikle kamuda, toplum adına iş yapanların bu konularda daha dikkatli olması gerektiğine şahit oluyoruz! Neden acaba?

Ehliyet ve Liyakat, iş yapmaya uygunluk ve yararlılık durumudur! İş başına getirilen yönetici işi ile ilgili bilgi ve kabiliyete sahip olması gerekir!

Devlet kademesinde ki tüm atamalarda, ehliyetsizlik ve liyakatsizlik, torpil ve nepotizm almış başını gitmektedir! Ya da böyle gelmiş ve böyle de devam edecek midir?

Yönetici ve idareciler için adalet, ehliyet, liyakat, kabiliyet, bilgi, dürüstlük ve özellikle güvenirlilik ve hesap verebilirlik, olmazsa olmazlar arasındadır!

Bir siyasinin akrabası, yakını ve torpili olması, kamu kurumunda hem iş bulmak ve hem de idareci olmak için yeter ve gerek şart olmamalı!

Emanet ve Adalet! Emanet ehline verildiği ve adalete riayet edildiği müddetçe toplumda huzur ve barış sağlanmış, ihanet ve haksızlıklar ise huzursuzlukların, kavgaların, servet ve neslin helâk olmasının baş sebepleri arasında yer almıştır!

Adalet, eşitlik ve dengeyi sağlamak demektir! Tabii ki akabinde de toplumsal huzur ve barış!

İnsanların haklarını yiyenler, kendilerini karşıdakilerden üstün, seçkin ve güçlü görerek yapar!

Denge, hakkaniyet ve adaletin olmadığı toplumlarda, sosyal barış ve huzur ortamı olmaz, sosyal karmaşa – kargaşa ve kaos hakim olacaktır! Toplum çok gergin ve patlamaya hazır bir durumda olur!

Ebu Hureyre (r.a), İş ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle, diyor! Her kim adaylar arasında, bilgisi ve hizmeti ile ehil bir kişi varken onu değil de, güç ve iktidar sahiplerine yakın, bilgi ve tecrübe olarak daha aşağı seviyede ve ehil olmayanı göreve getirecek olursa; Allah’a, Peygamberine ve Müminlere ihanet etmiş olur, diyor!

Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebu Zer (ra) ilgili, şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur, buyurmuştur!

Ancak; Hz. Peygamber (sav)’den idarecilik görevi isteyen Ebû Zer el-Gıfari’ye; Sen güçsüzsün; bu iş; idarecilik emanettir! Emanet; idarecilik, üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur, buyurmuş ve yönetici olmak isteğini kabul etmemiştir!

Sonsuz Hikmet sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 58. ayetinde; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir, buyurmaktadır!

Selçuklu Sultanı Ahmet Sencer’e sorulmuş: Devletin neden çöktü?

Büyük işleri küçük adamlara, Küçük işleri büyük adamlara verdiğimi geç anladım! Küçük adamlar büyük işleri yapamadılar! Büyük adamlar küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler! Böylece devlet düzeni bozuldu!

HUKUK ve ADALETİN olmadığı Toplumlar; GERGİN olur!

Toplum olarak, her yerde gergin ve kavgalı bir durumdayız! Kime dokunsak patlamaya hazır bomba gibi! Neden Acaba?

Ehliyet, Liyakat, Adalet, Hakkaniyet ve Nizam, devletin temelidir! Bunlar olmadan devlet, varlığını belki bir dönem fakat ilelebet devam ettiremez!

Nizam-ı Mülk Siyasetnamesinde; İşinin ehli ve gayretkeş, liyakatli ve takdire şayan, tecrübeli nice kişi atıl bırakılarak bir köşeye atılmıştır! Ne idüğü belirsiz, usul erkân bilmez, kör cahiller nice vazifeyi uhdesine almıştır! İşinin erbabı, soylu soplu, eline beline diline sahip, özellikle devlete makbul hizmetleri geçmiş, yararlıklar göstermiş ve dirayetli kimselerin bir kenarda işsiz güçsüz durması akla ziyandır, diyor!

Nizam-ı Mülk; İşinin ehli kişi, şayet işi tevdi ettiğim görevi almakta tereddüt ya da reddederse, cebren bu vazifeyi ona yüklerdim! Böylece hem mala ziyan gelmemiş hem reayanın huzuru muhafaza edilmiş olur!

Kadim TÜRK Devlet Yönetim töresi; kişilerin, siyasi, ırk, cemaat ve başkaca cahiliye taassuplardan kaynaklı bozulmuştur!

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

Adalet ve Nizam, Devletin temelidir! Adalet olmadan, bir Devlet varlığını devam ettiremez!

Kurumlar ancak Kurallar sayesinde ayakta kalır! Kuralların uygulanmadığı kurumlarda, Kaos vardır ve Adaletten bahsedilemez!

Adaletin olmadığı durum ve kurumlarda, zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz!

Adaletin olmadığı kurum ve toplumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Adaletin olmadığı, kurum ve toplumlarda, sosyal barış temin edilemez!

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır!

Devlet, adalet ile yönetilir! Devlet yönetim sistematiğinde; Ehliyet ve Liyakat, sıradan ve öylesine bir kavram değildir! Ehliyet ve Liyakat için öncelikle eğitim gerekir!

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hadis-i şeriflerde; İşinin ehli olmayana, İş ve görev tevdi edildiği, verildiği zaman, kıyameti bekleyiniz! Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin, buyrulur!

Ya Resul Allah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur, denince; verildiği zaman kıyameti bekleyin, buyurmuştur!

Emanete riayet edilmez ve Görev Ehlinden başkasına verilirse, ilim; dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse! Fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse! Kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, o zaman çeşitli belaya ya da helake maruz kalınır!

Peki, Toplum genelinde; ehliyetsiz – liyakatsiz ve kifayetsiz muhteris tiplerin her alanda iş bulduğu, işe alındığı ve üst makamlara getirilmekte olduğu konusunda bir endişe ve şüphe var mıdır?!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Bir an adâlette bulunmak, altmış yıl, nafile ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır! Neden acaba?

HUKUK ve ADALET, bir gün, HERKESE LAZIM Olacaktır!

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Hukuk ve Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

Hukuk ve Adalet, Devletin temelidir! Bir Devlet; Hukuk ve Adalet olmadan, belki bir dönem fakat sonsuza kadar varlığını devam ettiremez!

Kurumlar ancak Kurallar sayesinde ayakta kalır! Kuralların uygulanmadığı kurum toplumlarda, Kaos – Karmaşa ve Kargaşa vardır; Hukuk ve Adaletten bahsedilemez!

Hukuk ve Adaletin olmadığı kurum ve toplumlarda, kaos – kargaşa ve karmaşa hakim olur! Hukuk ve Adaletin olmadığı, kurum ve toplumlarda, sosyal barış ve huzur temin edilemez!

Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir! Müslim olduğunu iddia edenler, HUKUK – ADALET ve HAKİKATE mugayir işler ve davranışlar sergileyecek, öyle mi? Sonra da din ve İslam diyeceğiz, öyle mi?

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır! Devlet, hukuk ve adalet ile yönetilir!

Devlet ve Toplum hayatında, olmaz ise olmaz, hukuk ve adalet, kavramıdır! Hukuk ve Adalet, toplumda; güveni, sosyal barışı ve huzuru da beraberinde getirecektir! Aksi halde, sosyal adalet, toplumsal barış ve huzur temin edilemez!

Toplumsal huzur ve barışın olmadığı toplumlarda, kaos – karmaşa ve kargaşa hakim olacağına ve doğa, boşluğu, kabul etmeyeceğine göre!

Toplumsal huzur ve barış; toplumu bir arada tutan yapı taşlarının arasındaki manevi harçlarla sımsıkı birbirine tutulur! Bu da toplumda, ahlaki ve hukuki değerlerin yaşatılması, insani değerlerin yüceltilmesi ile sağlanır!

Toplumsal huzur ve barış kültürünün varlığı, toplumsal yapıların içinde var olan farklı grupların, ihtiyaç ve beklentilerinin, tüm ilişkiler üzerinden karşılanıyor olması anlamına gelmektedir!

Toplumsal huzur ve barış için sosyal adaletin inşa edilmesi gerekir! Toplumun her üyesinin aynı temel haklara ve korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu koşullara işaret eden bir adalet türüdür!

Sosyal adalet; toplum içinde yaşayan tüm fertlerin, insan olmak sıfatıyla sahip bulundukları her türlü sosyal ve ekonomik, siyasi hak ve özgürlüklerin eşitliğini temin ve emniyetini sağlamaktır!

Adalet, mülkün temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Bir an, ADALETTE bulunmak, altmış yıl, nafile ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır!

Maide Suresi 8. ayeti kerimede; Yüce Allah; Ey iman edenler! Allah için HAKKI ayakta tutun, ADALETLE şahitlik eden kimseler olun! Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi ADALETSİZ davranmaya itmesin! ADALETLİ olun; bu, takvaya daha uygundur! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır, buyurmaktadır!

Nisa suresi 135. ayeti kerimede Yüce Allah; Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa ADALETİ ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun! İnsanlar, zengin olsunlar, yoksul olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır! Öyleyse siz hislerinize uyup ADALETTEN ayrılmayın. Eğer ADALETTEN sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır, buyurmaktadır!