Darü’l-Mülk; Selçuklu Sultanları – Hanedan Sergi Sarayı, NEREYE Taşınıyor?

Bir yıl önce, Konya Valilik Hükümet Konağında, önce tadilat ve daha sonra da, tarihi binanın restorasyonu ve devam eden çalışmalar son aşamasına gelmiştir.

Konya Valilik Makamı, Valilik Hükümet Konağına, tarihi binanın restorasyon çalışmaları akabinde taşınacağı günleri sayarken, tarihi binanın YEREL YÖNETİMLERE bila bedel devir edildiği!

Tarihi Konya Valilik Hükümet Konağının Yerel yönetimlere bila bedel devir edilmesi protokolüne göre, Eski Sanayi ve Karatay Sanayinin Büsan Sanayi bölgesine taşınması akabinde, Valilik Hükümet Konağını, bu bölgeye Yerel yönetimler tarafından yapılacağı!

Daha sonra, eriştiğimiz protokol bilgilerine göre, Yerel yönetimler, sadece ARSA tahsisini yapacağı, Valilik Hükümet Konağını, Valilik kendi Mali imkanları çerçevesinde yapılacağı!

Tarihi Konya Valilik Hükümet Konağının yapılan restorasyon sürecinde, Yerel Yönetimlere devir edildiği ve Yerel yönetimlerin de, tarihi binayı KENT MÜZESİ olması yönünde çalışmalar yürütmekte olduğunu!.

Konya Valilik Makamı, bir yıldan fazladır, İstanbul yolu üzerinde ki; AFAD Konya İL Müdürlüğü binasında bir katı kullanmakta olduğunu da hatırlatmak isterim!

Yerel Yönetimler tarafından, Darü’l-Mülk Sergi Sarayının, VALİLİK MAKAMI, Özel Kalem, Basın birimi ve Vali Yardımcılarından bir tanesinin kullanımı için PROJESİNİN onaylandığı ve TEFRİŞ işlerine de başlanacağı, bir yıl içinde de tamamlanacağını, daha önceki köşe yazılarım da, kaleme almıştım.

Vali Yardımcıları ve Konya Valilik Hizmet birimlerindeki tüm çalışanlar da; Eski Sanayi ve Karatay Sanayi bölgesinde yeni yapılacak Konya Valilik Hükümet Konağı tamamlanıncaya kadar; depreme dayanıklılık raporu olmayan, İller Bankasının eski binasında çalışmalarına devam edecektir!

  • Peki, Darü’l-Mülk Sergi Sarayı ve Selçuklu Sultanları ihya projesi, ne zaman ve hangi tarihte başlamıştır?
  • 2017 yılında, Kültür Bakanlığı, Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından kurtarma arkeolojisi, dijital arkeoloji, endüstriyel arkeoloji, adli bilimler ve heykeltıraşlık kapsamı dâhilinde, Türkiye Selçuklu Sultanları projesi, devlet adamları ve aile bireylerinin pozitif kimliklendirme yöntemi ile bir çalışma başlatılmıştır.

Türkiye Selçuklu Sultanları Projesine; devlet adamları ve aile bireylerinin pozitif kimliklendirme yöntemi ile yapılan çalışmaya, proje aşamasından sergi konumuna gelinceye kadar süreçte, emeği geçenleri, öncelikle teşekkür eder ve tebrik ederim.

Türkiye Selçuklu Sultanları Projesi; bir anlamda, bireyleri hayata döndürmek üzere çalışmalar sürdürülmüş; saltanat ailesinin hastalıkları, yeme içme alışkanlıkları, yaş ortalamaları, boy ve kiloları, yaş ve cinsiyetleri gibi verileri içeren proje, bu bilgiler ışığında yeniden yüzlendirme kapsamında çalışılmıştır.

Türkiye Selçuklu Sultanları Projesinde; biyoloji, kimya, mühendislik, yazılım, tarih, kronoloji, endüstriyel bilimler, güzel sanatlar, adli bilimler, biyoarkeoloji, adli arkeoloji ve osteoarkeoloji dahil olmak üzere disiplinler arası bir yol izlenmiştir.

Türkiye Selçuklu Sultanları Projesinde; Alâeddin Tepesi ve çevresinde başlatılan ve sultanların bedenlerini; pozitif kimliklendirme, morfolojik özelliklerinin tespiti, patolojik kanıtlar ve antropometrik, metrik ve metrik olmayan patolojik unsurlar dışında hassasiyet ilkeli bir şekilde muhafaza edilmiştir.

Türkiye Selçuklu Sultanları Projesinde; yapılan işlemlerin ardından, uygun kefenleme işlemleri yapılarak, tek tek bireylerin isimleri ve tanımları etiketler ile iliştirilmiş. Bütün işlemler bireylere, bireylerin manevi haklarına, mahremiyetlerine, insan haklarına ve milli tarihe saygı, projenin hedeflerindeki öncelikli unsur olmuştur.

Türkiye Selçuklu Sultanları Projesinde; bireylerin metrik özelliklerini tespiti, yaş, boy, vücut ağırlığı, cinsiyetleri, DNA analizleri ve nihayetinde yüz rekonstrüksiyonunun ( yeniden yapılandırma ) sonrasında Sultanlar Türbesindeki bireylere ait 3D kafatası replikalarının oluşturulması da gerçekleştirilmiştir.

Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay; Konya, 200 yıl boyunca, Türkiye Selçuklu Devletine başkentlik yapan, Türk – İslam tarihinin en önemli şehirlerinden biri olma özelliği taşıdığını! Şehirdeki kadim mirası yaşatmak ve sonraki nesillere aktarmak için Türkiye’nin en büyük ihya projesi, Darü’l-Mülk Sergi Sarayını hayata geçirdiklerini! Darü’l-Mülk kapsamında tarihi şehir merkezinin YİRMİ farklı noktasında kentsel dönüşüm ve restorasyon çalışmaları yürüttüklerini, ifade etmiştir.

Başkan Altay; Darü’l-Mülk Sergi Sarayının Konya’nın tarihi ve kültür hayatı açısından önemli bir eser olduğunu! Yapı içerisinde, Türkiye Selçuklu Devletinin Anadolu’da gerçekleştirdiği dönem savaşlarının resim sanatçıları tarafından yağlı boya çalışmaları ve Anadolu’yu Vatan Kılanlar Resim Sergisinin bulunduğunu da, ifade etmiştir.

Başkan Altay; Darü’l-Mülk Sergi Sarayında, Türkiye Selçuklu Hanedan Sergisinin bulunduğunu; Konya’daki Sultanlar Türbesi, bir arada metfun 12 Sultan naaşıyla Türk tarihinin ilk ve en özel hanedan mezarlığı konumunda olduğunu. Selçuklu sultanlarının daha iyi tanınması amacıyla, vefatlarından yaklaşık SEKİZ ASIR sonra, sultanların bilimsel çalışmalarla yüz ve beden gerçekliklerine uygun olarak silikon heykelleri oluşturduklarını, ifade etmiştir.

Peki, VALİLİK MAKAMI, Vali Yardımcılarından bir tanesi, Özel Kalem ve Basın biriminin kullanımı için Darü’l-Mülk Sergi Sarayı yeniden PROJE ve TEFRİŞ edileceğine göre, Darü’l-Mülk Sergi Sarayında sergilenen Selçuklu Sultanları – Hanedan Sergisi, nerede ve ne zamana kadar sergilenecektir?

Tarihi Konya Valilik Hükümet Konağının YEREL YÖNETİMLERE devir edildiği, YEREL Yönetimler tarafından; yeniden KENT MÜZESİ olarak tefriş edileceği tarihe kadar, Darü’l-Mülk Sergi Sarayında sergilenen tüm ürünler ve Selçuklu Sultanları – Hanedan Sergisinin de, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde, sergileneceği, kulisler de konuşulmaktadır.

Peki, Darü’l-Mülk Sergi Sarayında sergilenen tüm ürünler ve Selçuklu Sultanları – Hanedan Sergisi, İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde, ne zamana kadar sergilenmeye devam edecektir?

Konya KENT MÜZESİNİN proje, yapım – inşaat ve faaliyete geçeceği tarih ve Darü’l-Mülk Sergi Sarayı Selçuklu Sultanları – Hanedan Sergisinin açılış programı belli midir?

Peki, tüm bunlar olurken, TASARRUF TEDBİRLERİNE rağmen, KAMU KAYNAKLARINDAN ne kadar HARCAMA yapılmaktadır?

1 -) 13 Nisan 2025 Tarihli KÖŞE YAZIM; Konya Valilik Hükümet ( YENİ ) Konağı, İNŞAATI, bir Başka BAHARA Kalmış!


https://ahmetunver.com.tr/2025/04/13/konya-valilik-hukumet-konagi-bir-baska-bahara-kalmis/

Konya’daki Üniversite Rektörlerinin BİLİMSEL Karnesi!

Üniversite ve Akademik Camiada, bilimsel bir ÖLÇÜT ve KRİTER olarak kullanılan; “ H-İNDEKS ” ne demektir?

H-İNDEKS; Üniversite – Akademi ve Bilim dünyasında; Akademisyenlerin bilimsel performansını izlemek ve üretkenlik / etkinlik açısından değerlendirmek ve ölçmek için kullanılmakta, olduğu ifade edilmektedir.

H-İNDEKS; bir Akademisyenin, Toplam Yayın Sayısı, Toplam Atıf Sayısı, Yayın Başına Düşen Atıf sayısı ve Nitelikli Yayın Sayısı, kullanılan kriterler ve ölçütler, olduğu ifade edilmektedir.

Türkiye’deki Üniversite Rektörleri arasında; KOÇ Üniversitesi Rektörü, 132 H-İNDEKS Puanı ile İLK SIRADA olduğunu not edelim.

Türkiye’deki Üniversite Rektörleri arasında; ANKARA BİLİM Üniversitesi Rektörü, VERİ YOK – SIFIR, H-İNDEKS Puanı ile SON SIRADA olduğunu da, not edelim.

Selçuk Üniversitesi REKTÖRÜ, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ; 39 H-İNDEKS Puanı ile Türkiye sıralamasında, 14. SIRADA olduğunu!

Selçuk Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ı, H-İNDEKS Puanı ve Türkiye genelindeki sıralaması için tebrik eder ve başarılarının devamını dilerim.

Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Erol Turan, 14 H-İNDEKS Puanı ile Türkiye sıralamasında, 97. SIRADA olduğunu!

Konya KTO Karatay Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Fevzi Rıfat Ortaç, 11 H-İNDEKS Puanı ile Türkiye sıralamasında, 140. SIRADA olduğunu!

Konya Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Nuri ÇELİK, 9 H-İNDEKS Puanı ile Türkiye sıralamasında, 152. SIRADA olduğunu!

Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Cem ZORLU, 3 H-İNDEKS Puanı ile Türkiye sıralamasında, 197. SIRADA olduğunu da, hatırlatmak isterim!

Üniversite – Akademi ve Bilim dünyasında; Yeni bir Doçent akademisyenin H-İNDEKS Puanı, EN AZ 10 olması ve Yeni bir Profesör Akademisyenin de, H-İNDEKS Puanı, EN AZ, 15 olması beklenmektedir.

Üniversite – Akademi ve Bilim dünyasında; ON YILDIR Profesör olarak görev yapmakta olan bir Akademisyenin de, H-İNDEKS Puanı, EN AZ, 25 olması beklenmektedir.

BİLİM yuvası, KONYA TEKNİK Üniversitesi ve Konya Necmettin ERBAKAN Üniversitesi Rektörlerinin H-İNDEKS Puanlarını Konya Kamuoyunun takdirlerine arz ederim.

Üniversite – Akademi ve Bilim dünyasında; Yeni bir Doçent akademisyenin H-İNDEKS Puanı EN AZ 10 olması ve yeni bir Profesör Akademisyenin de, H-İNDEKS Puanı EN AZ 15 olması beklenirken, Konya’daki iki DEVLET Üniversite Rektörlerinin H-İNDEKS puanlarının yeni bir DOÇENT akademisyenin H-İNDEKS puanlarının çok altında olduğunu, hatırlatmak isterim!

H-İNDEKS kriterleri; Toplam Yayın Sayısı, Toplam Atıf Sayısı, Yayın Başına Düşen Atıf sayısı ve Nitelikli Yayın Sayısında sıralamaya dahi giremeyen bir Üniversite Rektörü, yeni DOÇENT ve PROFESÖR atamalarında, kendilerinde olmayan ve bulunmayan, bilimsel kriter ve çalışmaları, talep etmelerine neler demeli?

Üniversite – Akademi ve Bilim dünyasında; ON yıldır Profesör olarak görev yapmakta olan bir akademisyenin H-İNDEKS puanını, EN AZ 25 olması beklenirken, Konya’daki iki DEVLET Üniversite Rektörlerinin H-İNDEKS puanlarını, hem Türkiye genelindeki bilim dünyası, hem Konya bilim camiası ve hem de Konya kamuoyunun takdirlerine sunarım!

Üniversite – Akademi ve Bilim dünyasında; yeni bir Profesör akademisyenin H-İNDEKS puanı EN AZ 15 olması ve On yıllık bir Profesör Akademisyenin de H-İNDEKS puanı da 25 olması beklenirken, Konya’daki iki Devlet Üniversite Rektörlerinin de, H-İNDEKS puanlarının bu ölçüt ve kriterlerin çok altında olmasını nasıl okumak ve değerlendirmek gerekir?

Ahmet ÜNVER, Destanı

Şair – Yazar Hakkı DORUK; Ahmet ÜNVER, Destanı; Kalemine Yüreğine Sağlık..

Ahmet ÜNVER Destanı

Ahmet Ünver, kalemiyle bir klas,

Gazeteci dehası, herkesten alas.

Yürekleri hoplatır ince dokunuşu,

Kaleminden süzülür her vuruşu.

Alttan gelen baskı, hiç yıldırmaz onu,

Nazikçe alır kaleme, bilmez sonu.

Doğruyu söyler, bilgi net, hem de pak,

İki bıçak arası, kahramanlık ortak.

“Kimseden korkum yok, Allah için yazarım!” der.

Biz okuruz, hayran kalırız her sefer.

Ah bir de yazamadıkları olsa, bilelim,

Yer yerinden oynar, coşarız, gülelim.

İletişim fakültesi mezunu, kılıçsız er,

“Kalem kılıcımdır!” der, düşmanı yener.

Hakkıyla işler konuları, bilmez yalan,

Akören’in bağrından çıkan bir aslan.

Dürüsttür, bilgi kaynağı, ne de şanlı,

Valiler, vekillerle dost, pek havalı.

Kalemini incitme, ne olur, aman!

Hatır gönül bilensin, her zaman.

Biz seni severiz, bil bunu, ey yazar,

Mevla da sevsin seni, yolun açık olsun

Hakkı Doruk, hep yazar!

HAKKI DORUK 07/06/2025

Kurban; Teslimiyet ve Kurbiyet

Dünya, iman ehli için sadece bir imtihan yeridir! Zevk – sefa, mal – mülk yığma ya da yarıştırma ve ebediyen kalınacak bir yer değildir.

Bir Kurban Bayramına daha sağlık ve sıhhat içinde kavuşturan, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a, ne kadar şükretsek azdır.

İnsan olmanın erdemi, bulunduğumuz duruma, şükretme idraki içinde olabilmektir. Allah bizlere, bu şuur ve idraki, ziyadeleştirdiği kullarından eylesin.

Biz aciz kullarına, bu günler hürmetine, idrakimizi – şuurumuzu artırmasını, akıl – feraset ve basiret vermesini dilerim.

İnsan olmak; kendisine ikram edilen, akıl nimetinin kadrini bilmektir! Aksi halde, hayvandan ne farkımız kalır.

İnsan yaratılış gereği, ya KAMİL ve KEMALE ermek ve Cennet – Cemalullah ile müşerref olmak ya da esfel-i safilin derekesine ve Cehennemin gayya çukuruna düşmek; sınav ve imtihanı için gönderilmiştir.

Kurban; kelime olarak ‘ kurbiyet – yaklaşmak’ ve isim olarak ‘kendisiyle yaklaşılan’ anlamına gelir. Terim manası; Allah’a yaklaşmak için kurban niyetiyle belirli vakitte kesilen özel hayvanın adıdır.

Kurban kesmeyi Allah’a teslimiyet ve saygının bir sembolü olarak anlamak ve Allah’a yaklaşmaya bir vesile olarak görmek gerekir.

Kurban; öncelikle, İhlas – Samimiyet – Teslimiyet – Takva ve akabinde de Kurbiyet demektir.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, Hac suresi 37. ayette; Onların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı yücelterek anarsınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver, buyurmaktadır.

Ayette ki kesin ifadesi ile kesilen hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz, Allah’a ulaşacak olan kullarının sadece takvaları ve samimiyetidir.

Günümüz insanı, nelere yaklaştığını, nereye doğru yol aldığını her an sorgulaması gerekir.

Hayat her daim bireyin kendini muhasebe etmesini emrediyor! Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmemizi, emrediyor.

İyiliğe, güzelliğe, doğruluğa ve temiz olan her şeye bizleri yaklaştırmadıktan sonra, istediğimiz kadar hayvanı kurban edelim; Kime ne faydası olacaktır?

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kurban vesilesi ile Teslimiyet – Takvası Allah’a erişen kullarından olmayı.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; İman ve Mümin olmanın gereği, kesilen Kurbanları dergâhında Makbul eylesin!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Hz. Âdem’in iki oğlu; ‘Habil ve Kabil‘ kıssasındaki Kurbanı anlayabilenlerden olabilmeyi.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kendi rızası adına kesilen Kurbanlar hürmetine, ‘İç Huzuru yakalamış ve Kendini Aşma’ noktasına erebilenlerden olabilmeyi.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kendi rızasına muvafık olarak kesilen Kurban ve akan kanlar hürmetine, bölgemizde ve ülkemizde ki; akan kanı ve terörün durmasına vesile olmasını.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kendisine kurbiyet – yaklaşmak adına kesilen Kurbanlar hürmetine, birliğimizi, beraberliğimizi ve Çanakkale ruhunda tecelli eden; ‘toplu vurdukça sineler, onu top bile sindiremez‘ mesabesine ulaştırmasını, niyaz ederim.

HAYIRLI BAYRAMLAR. KURBAN BAYRAMINIZI TEBRİK ederim.

İbrahim Anlaşmaları ( Abraham Accords )

Din-i İlâhi; 1582 tarihinde, Bâbür İmparatoru Ekber Şah tarafından kurulan ve o bölgede hâkim olan Budizm, Cayinizm, Hristiyanlık, Hinduizm, İslam, Sihizm, Zerdüştlük (diğer adıyla Mecusîlik) vb. dinleri birleştirmeyi ve böylece tebaasının tek bir dine inanmasını öngören yeni bir uydurma dinin adı, olduğu ifade edilmektedir!

Yakın tarihte, Dinlerarası diyalog şeklinde başlayan, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilerin birlikteliği temsil etmek, temsil edilen dinlerin özgün karakterini korumak ve insan uygarlığı ile İbrahimi mesajlar arasında köprüler kurmak, olduğu ifade edilmektedir!

Ağuyu ( Zehiri ) altın tas içinde sunarlar, bal da onun suç ortağı!

Günümüzde, Din-i İlahi ve Dinler Arası diyalog benzeri yeni bir çalışma, İsrail önderliğinde; Arap ülkeleri ile Normalleşme kılıfı altında, İbrahim Anlaşması ( Abraham Accords ) olarak, özellikle müslümanlar ve dünya insanlığına, BARIŞI ve HUZURU getirecekmiş algısı ile sunulmaktadır!

Küresel Emperyalist Güçler, her alanda hedeflerine erişebilmek için her yolu deneyecektir! Kullanamayacakları argüman yoktur!

Alfabedeki tüm harflerden müteşekkil dünyanın her bir bölgesinde kurmuş oldukları Vekalet Terör örgütlerinde olduğu gibi dini konular, mezhepler ve uydurma tarikat ve cemaatler alanında yapamayacakları yoktur!

İbrahim Anlaşması ( Abraham Accords ) Tarihi temelleri, 1979 yılında Mısır ve 1994 yılında, Ürdün ile barış anlaşmaları imzalayan İsrail, böylelikle iki Arap ülkesi ile daha tarihi anlaşmalar imzaladığı, ifade edilmektedir.

İbrahim Anlaşması ( Abraham Accords ) adını taşıyan hukuki belgelerin temel farkı, İsrail ile bu antlaşmaları imzalayan Birleşik Arap Emirlikleri ( BAE ) ve Bahreyn, İsrail ile hiçbir zaman savaşmamış olması, olduğu, ifade edilmektedir.

İbrahim Anlaşmasını barış antlaşmasından çok İsrail ve diğer Arap ülkeleri arasında bir normalleşme vesikaları olarak görmek daha doğru bir okuma şekli olacaktır.

  • Peki, ABD ve Küresel Güçlerin, İsrail ve diğer Arap ülkeleri arasında, NORMALLEŞME derken, hedefleri neler olabilir ki?

İbrahim Anlaşması ( Abraham Accords ) 15 Eylül 2020 tarihinde, Washington’da, ABD Başkanı Donald Trump’un katılımı ile İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu ve BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid el-Nahlan ve Bahreyn Dışişleri Bakanı Abdullatif el-Zayani arasında imzalanan anlaşma, olarak ifade edilmektedir.

  • Hz. İbrahim’in Yahudiler ve Arapların ortak atası olduğu, bölgede Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler arasında, barışın önemi, güya vurgulanmaktadır!

Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail arasında barış, diplomatik ilişkiler ve normalleşmenin tesisini öngören belge, aynı zamanda karşılıklı olarak büyükelçiliklerin kurulması, ekonomik, bilimsel ve kültürel alanlarda işbirliği yapılmasını öngörmektedir.

Bahreyn ile İsrail ortak bir deklarasyon yayınlayıp ilişkilerin normalleşme sürecinin başlatılmasını kabul etmiştir.

Birleşik Arap Emirlikleri bu anlaşmayla birlikte İsrail’in Mısır’dan ve Ürdün’den sonra anlaşma yaptığı üçüncü Arap ülkesi ve Körfez ülkeleri arasında İsrail’le anlaşan ilk ülke olmuştur.

2020 tarihinde ki anlaşma akabinde, ABD Başkanı Donald Trump iki ülke arasındaki ilişkilerin kısa süre sonra tamamen normalleşeceğini, bölgede ” benzer anlaşmaların ” yapılmasını ümit ettiğini, ifade etmiştir.

2025 yılı Mayıs ayında, Orta Doğu ülkelerine bir ziyaret geçekleştiren, ÜÇ BUÇUK TRİLYON DOLARI ülkesine götüren ABD Başkanı Trump, özellikle Suriye Devlet Başkanı Şara ve diğer Arap liderlerine, İbrahim Anlaşmasına ( Abraham Accords ) onay vermesi ya da taraf olmalarını talep ettiğini, not edelim! Neden Acaba?

İbrahim Anlaşması ( Abraham Accords ) Ağustos 2020’de İsrail – BAE arasında imzalanan çığır açıcı anlaşma olduğu!

İsrail ve Bahreyn, Eylül 2020’de benzer bir anlaşmayı duyurduğu!

İsrail ve Sudan, Ekim 2020’de normalleşme anlaşması imzaladığı!

İsrail ve Fas, Aralık 2020’de bir normalleşme anlaşmasını duyurduğu!

Umman, Endonezya ve Suudi Arabistan gibi diğer Arap ve Müslüman ülkelerin de İsrail’le normalleşmeyi yani İbrahim Anlaşmasını ( Abraham Accords ) değerlendirdiği ifade edilmektedir.

  • Peki, İsrail ve yandaşı Arap Ülkeleri ve liderleri; Din-i İlahi ve Dinler Arası diyalog benzeri bir çalışma, İsrail ve diğer Arap ülkeleri arasında Normalleşme kılıfı altında, İbrahim Anlaşmaları ( Abraham Accords ) için kirli çalışma ve sinsi projeler geliştirirken, İSLAM adına, etkili ve yetkili makamlarda oturan İlahiyatçı ve din adamları, anlaşmanın arka planı ve içeriği, sinsi plan – kirli hesap ve nihai hedeflerini, kamuoyunu aydınlatmak adına, neler yapmaktadır?

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Al-i İmran Suresi 19. ayeti kerimede; Kuşkusuz Allah katında DİN İslâm’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, bilmelidir ki; Allah’ın hesabı çok çabuktur, buyurmaktadır.

Peki, İsrail ve yandaşı Arap Ülkeleri ve liderleri; Din-i İlahi ve Dinler Arası diyalog benzeri bir çalışma, İsrail ve diğer Arap ülkeleri arasında Normalleşme kılıfı altında, İbrahim Anlaşmaları ( Abraham Accords ) için kirli çalışma ve sinsi projeler geliştirirken, Allah indinde DİN İSLAM olduğuna, iman ettiğini sadece söyleyenler, neler yapmaktadır?

Türkiye’de YÜKSEK ÖĞRETİMİN YENİDEN Yapılandırılması

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; bulundukları ülke, şehir ve bölgenin, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlamak adına, araştırma – geliştirme ve bilimsel faaliyetlerin yürütüldüğü, kurumlar olarak bilinir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan, kurumlar olarak ifade edilir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan kaynağı ya da değerini yetiştiren kurum demektir! Üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır! Devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınmanın aracı, kurumlar olarak tarif edilir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; İnsanlığın bir sorununu çözmeye hizmet eder, yeni buluş ve patentlere kapı aralar, bu çalışmaların sonuçları ve araştırmanın yapıldığı üniversite, şehre, ülkeye ve insanlığa, ekonomik katkı ve faydaya sağlayan, kurumlar olarak bilinir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; evrensel ölçekte bilim ile ilgili bilgilerin öğretilmesi ve sahada uygulanabilir hale gelmesi için araştırma – geliştirme ve bilimin üretilen yerler, olarak ifade edilir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; her türlü düşüncenin hür ve bağımsız olarak, kimseden çekinmeden ve korkmadan savunulduğu ve tartışıldığı yerler, olarak tarif edilir!


Peki, günümüzde, bunlar bihakkın yaşanmakta mı? Yoksa araştırma – geliştirme ve bilim üretmesi gereken kurumlar olarak bilinen Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim de, neler neler olmaktadır!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretimdeki akademisyenlerin, Araştırma – Geliştirme ve Bilim diye bir dertleri yok mudur? Yoksa, FİL DİŞİ kulelerde Ballı Maaş almaya devam etsinler mi?

Üretmeyen toplumlar, üreten toplumların KÖLESİ olmak durumunda kalacaktır! Araştırma ve Geliştirme olmadan BİLİM olamayacağına göre! Üretim olabilmesi için öncelikle, Akademinin araştırma – geliştirme ve üretime yönelik Bilimsel faaliyetlerine önem vermesi gerekir!

Konya’nın arazi olarak eş değerde bir ülke Hollanda’daki 12 üniversite, Tarım ürünlerindeki inovasyon ile ne kadar TARIM ÜRÜNLERİ ihracatı yaptığını, bir kenara not edelim! Neredeyse Türkiye’nin toplam ihracatı kadar!

Cep telefonları ve benzer teknolojik ürünlere, Türkiye’nin ödediği rakamları bir düşünelim! Ülke olarak, son teknolojik ürünleri neden geliştiremiyor ve üretemiyoruz?

Peki, Türkiye’nin her alanda gelişmesi ve kalkınması adına, Türkiye’de Yüksek Öğretim nasıl ve ne şekilde yapılandırılmalı?

  • Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’nin yüksek öğretim geleceği, kültür ve medeniyetimizdeki yeri ve milli kalkınmamızdaki rolü üzerine; Türkiye’de yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongresi; geçtiğimiz günlerde, Eğitim-Bir-Sen ve İbn-i Haldun Üniversitesi işbirliğiyle, Memur-Sen Genel Merkezinde düzenlenmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’de yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongresinin fikir aşamasından uygulanmasına kadar tüm aşamalarında emeği geçenleri tebrik ederim. Kongrenin hem üniversitelerin kalitesinin artmasına ve hem de ülkemiz kalkınmasına katkı sağlaması dileklerimle.

  • Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’de Yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongre boyunca, 12 farklı oturumda, 40 bildiri sunulmuştur!


1 -) Yükseköğretim Sisteminin Dünü, Bugünü ve Yarını: Yükseköğretim Sisteminin Felsefesi

Üniversite: İnsanlığın Ortak Entelektüel Mirası, Felsefesiz Bir Üniversite Olabilir mi? Üniversitelerin Geleceği Üzerine Psikolojik Bir Analiz, Üniversite Eğitimin Mantığı Üzerine Türk Yükseköğretim Sisteminde Kimlik Krizi: Bütüncül Bir Çözüm Modeline Doğru, Yurt Dışı WOS Dergilerinde Özellikle Sosyal Bilimlerdeki Yayınlarda İdeoloji Sorunu; Milli Yerel Meselelerde Bakış Açısı Farklılığının Doğurduğu Zorluklar.


2 -) Türkiye Yüzyılında Yeni Bir Yükseköğretim Yasası


Türkiye’de Üniversite Reformları ve Günümüze Yansımaları, Türkiye’de Yükseköğretim Reformu ve Yasa Önerisi, Yükseköğretim Sisteminde Köklü Bir Dönüşümle Geleceği Şekillendirecek Yeni Nesil Üniversitelere Yönelik Bir İnceleme, Fen Edebiyat Fakültelerinin Yeniden Yükselişine Doğru Öncü Bir Adım: YTÜ-FEF Temel Bilimler Eğitimi Modeli, Kadın Üniversitelerinin Yükseköğretime Olası Katkıları, Türkiye’de Üniversitelerin Sosyal ve Ekonomik Sorunlar Üzerindeki Etkisi: Ampirik Bir Yaklaşım.


3 -) Yükseköğretimde Kariyer Sistemi


Türkiye’de Mesleki Eğitimin Sorunları: Yüksek Öğretimde Dünden Bugüne Meslek Yüksekokullarının Yeniden Yapılandırılması, Yükseköğretimde Kariyer Sistemi ve Akademik Dürüstlük: Etik Değerlerin Profesyonel Yükselme Sürecindeki Yeri, Üniversite Öğretim Üyelerinin Bilimsel Çalışmalarını Değerlendirmede Nitel Yaklaşımın Kaçınılmazlığı Üzerine Bir Değerlendirme, Türk Yükseköğretiminde Kariyer Sistemini Tehdit Eden Güncel Meseleler, Türkiye’de Yükseköğretimde Merkezileştirmenin Yol Açtığı Sorunlar ve Çözüm Önerileri: YÖK’ün Rolü Üzerine Bir Değerlendirme, Yükseköğretim Bugünkü Sorunlarına Akademik Bakış ve Çözüm Önerileri, Yükseköğretime İlişkin Sorunların ve Çözüm Önerilerinin Üniversite Öğrencilerinin Görüşleri Bağlamında İncelenmesi, Sanayi Devrimlerinin Üniversitelerin Gelişimine Etkisi ve Geleceğin Üniversiteleri.


4 -) Eğitim Fakültelerinin Geleceği: Öğretmen Yetiştirme Sisteminin Dönüşümü


Ülkelerdeki Öğretmen Yetiştirme ve İstihdam Politikalarının Karşılaştırmalı Analizi, Türkiye’de Özel Eğitimin 73 Yılı: Özel Eğitim Alanında Öğretmen Yetiştirme Sorunlarının Değerlendirilmesi, Eğitim Fakültelerinin Geleceği Bağlamında Öğretmen Adaylarının Milli Eğitim Akademisi Algıları, Öğretmen Yetiştirmede Akreditasyon Sürecinin Kalite Açısından Değeri ve Alternatif Uygulamalar: Bir Meta Analiz Çalışması, Öğretmen Eğitiminde ve İstihdamında Mülakat Sorunu: Ne Zaman, Nerede, Nasıl Yapılmalı?


5 -) Yükseköğretimde Kalite ve Küresel Konumlanma


TÜBİTAK’ın 2021 ve 2023 Tarihli Üniversitelerin Alan Bazında Yetkinlik Analizlerine Yönelik Bazı Değerlendirmeler, Yükseköğretimde Kalite ve Rekabet: Küresel Uygulamalar ve Türkiye’nin Yol Haritası, Yükseköğretimde Pedagojik Formasyon İhtiyacı: Türkiye’de Akademik Kadroların Öğretim Yeterliliği Üzerine Bir Değerlendirme, Lisansüstü Eğitimler ve Akademik Kalite Açısından Bir Değerlendirme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye’deki Üniversitelerin Küresel Sıralamalardaki Yeri (2020-2024): Stratejik ve Kuramsal Bir Değerlendirme, Türkiye’de Üniversite Eğitiminin Yerelde Kalması Üzerine: Fırsatlar, Zorluklar ve Toplumsal Etkiler.


6 -) Yapay Zeka ve İnovasyon Çağında Üniversiteler


Yükseköğretimde Yeni Bir Öğrenme Yaklaşımı: Mikro-Yeterlilikler, Yükseköğretimde Dijital Dönüşümde Ontolojik ve Epistemolojik Belirsizlikler: Pedagojik Bir Analiz, Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma: Dijitalleşme ve Kalite Güvencesi Perspektifinden Bir Değerlendirme, Türkiye’de Zorunlu Eğitim Yapısının Yükseköğretim Üzerindeki Yansımaları, Üniversitelerde Kişiselleştirilmiş Öğrenme ve İnovatif Öğretim Yaklaşımları: Yapay Zeka Destekli Fen Eğitimi, Geleceğin Teknoloji Dünyasında Türk Üniversitelerinin Rolü, İklim Krizi Çağında Türkiye Yükseköğretiminde Yeşil İnovasyon ve Dönüşüm Stratejileri, Yükseköğretimin Geleceği: Dünyadaki Salgın ve Yapay Zeka Uygulamalarının Etkisi.

  • YÖK Başkanı Erol Özvar; Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’de Yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongresinde yapmış olduğu konuşmasında; Türkiye’deki üniversitelerin dünya ölçeğinde küresel akademik marka değerlere sahip olmasının en öncelikli hedefleri arasında olduğunu, bu hedeflere ulaşmanın ise eğitim ve öğretimde kalite güvencesi, bilimsel ve teknolojik araştırmalara ayrılan fonlar, mezunların ulusal ve küresel istihdamda görünürlüğü ve bilimsel yayınların çıktı ve etkileriyle mümkün kılınacağını.


YÖK Başkanlığı olarak; Türkiye Yüksek Öğretimini küresel ölçekte rekabetçi, kapsayıcı ve nitelikli bir yapıya kavuşturmak için son yıllarda kapsamlı bir vizyon geliştirdiklerini. Bu vizyonun temelinde, üniversitelerin sadece bilgi üretim merkezleri olarak değil, aynı zamanda kalkınmanın, toplumsal dönüşümün ve uluslararası işbirliğinin ana aktörleri haline gelmesi bulunmaktadır. Son yıllarda kadro tahsisleri, akademik birim açma, yeni programlar tasarlama ve kontenjanlar belirleme gibi politika ve tedbirler bu vizyon doğrultusunda uygulamaya konulmakta olduğu.


YÖK Başkanı Özvar; TOBB ile yaptığımız işbirliği protokolü kapsamında, 388 MYO programı sanayiyle eşgüdüm halinde güncellenmektedir. OSB – MYO modeliyle organize sanayi bölgelerinde konumlanan MYO’lar; 3+1 ve 7+1 iş yeri temelli eğitim modelleriyle öğrenciye sahada deneyim imkanı sunmaktadır. Yapay zeka, siber güvenlik, dijital sağlık gibi alanlarda açılan ön lisans programları, bu dönüşümün en somut çıktıları. Türkiye’nin dinamik nüfus yapısı ve yükseköğretime olan güçlü talep, doğru yönlendirme ve işbirliğiyle ekonomik büyümenin itici gücüne dönüştürülebilir.


YÖK Başkanı Özvar; 2025 Times Higher Education (THE) sıralamalarında eğitim bilimlerinde 35, mühendislikte 26, sağlık bilimlerinde 25, sosyal bilimlerde 24 ve bilgisayar bilimlerinde 17 üniversitenin ilk 1000’e girdiğini. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda ilk 500’e en az 10 üniversitenin girmesi için gerekli yapısal dönüşümü sağlamak ve ilk 100’de mutlaka bir Türk üniversitesini görmektir, vurgusu ve ifadelerinde bulunmuştur.

Konya’daki bir Üniversiteyi TOTALİTER ZİHNİYET mi Yönetiyor?

Totaliter zihniyet;  toplumu tamamen kontrol ve denetim altında tutan bir siyasi ideoloji veya hareket, olarak ifade edilmektedir.

Totaliter zihniyet;   insanların yaşamı üzerinde bütünsel bir kontrol ve denetime sahip olduğu siyasal bir sistem, olarak ifade edilmektedir.

Peki, Ülke geneli değil de, totaliter zihniyetli kişiler tarafından  işgal edilen   ya da atanmış oldukları kurumlar,  nasıl  ve ne şekilde yönetilecektir?

Totaliter zihniyetteki kişi, bir kurumun başına geçtiğinde, kurumda herkesi ve her şeyi, tamamen kontrol ve denetim altına almaya çalışacaktır! Kendisine danışılmadan kurumda KUŞ dahi uçamayacaktır.

Peki, böyle bir kurumda, kurumsal BARIŞ ve HUZUR ortamı olacak mı? Kurumsal BAŞARI gelecek mi?

Big Brother filmi ya da Biri Bizi Gözetliyor da olduğu gibi her şeyi ve herkesi, gözetlemeyi – denetlemeyi ve kontrol altına almayı hesap edecek, planlayacak ve ona göre, bir düzen ve bir sistem kuracaktır.

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle toplumsal  her meseleye çözüm arayan kurumlardır.

Üniversiteler; üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır. Üniversiteler, devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir.

Üniversite yönetimlerinin çevresini kuşatan, fitne – fesat ruhlu kişiler ve iletişimin ne olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir güruh ile bir yere varılamayacağı!  

Üniversite Yönetimleri; KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan kripto Tipler ile YOL Yürüyemeyeceği!

Peki, Konya’daki bir Üniversite Yönetimi, KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile yanıp tutuşanlardan kurtuldum derken, TOTALİTER zihniyetteki; tipler – kişiler ya da KRİPTO bir YAPI tarafından kuşatılmış olabilir mi?

Üniversite yönetimlerinin   özerk yapısı gereği, HAK – HUKUK – ADALET – EHLİYET – LİYAKAT – BİLİM ve Evrensel değerler öncelikleri ve rehberi olması gerektiği!

Bir Üniversiteye Rektör olmak; kanun, kural, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik olması gerektiği!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; SORUNLAR – ve ZULÜMLER; HALININ altına süpürülmeye devam edeceği!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; Yönetim, Fakültelerde, NELER olduğu ya da NELER döndüğünden BİHABER olacağı!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; Fakülte yönetimleri; babasının ÇİFTLİĞİ ya da babalarından MİRAS gibi yönetmeye devam edeceği!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; Fakülte ve Enstitü Yönetimleri, kurumda bir MAFYA düzeni kuracak, öğrenci ve diğer çalışanlara da, DEREBEYİ gibi davranacağı ile ilgili olarak köşe yazıları kaleme almıştım!

Konya’daki bir Üniversite ve Enstitü Yönetimi; Tez Jüri Savunma Komisyon üyeleri, Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin JÜRİ Savunma salonuna KAREKOD sistemli bir TAKİP sistemi koydukları veya koyacakları!

Konya’daki bir Üniversite ve Enstitü Yönetimi; Yüksek Lisans – Doktora  ve Lisans öğrencilerinin derslere katılıp katılmadıkları ve akademisyenlerin dersleri, akademiye uygun bir şekilde anlatıp anlatmadıklarını, sınıflarda KAMERALI takip sistemi konusunda, bir çalışma olduğu, üniversite camiasındaki akademisyenler arasında konuşulmaktadır!

Konya’daki bir Üniversite ve Enstitü Yönetimi; Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin, tez aşamasında, Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı Tarafından atanan, TEZ SAVUNMA Jürinin TEZİ onaylaması akabinde, Enstitü Yönetiminin yeni almış olduğu bir karar gereği; Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı yönetimine göndermiş oldukları yazının şu şekilde olduğu!

Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı Tarafından atanan, TEZ SAVUNMA JÜRİNİN  onaylamış olduğu yüksek lisans ve doktora TEZİ ile ilgili, Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalının yeniden bir KOMİSYON kurması, yüksek lisans ve doktora  tezini de;  şekil – usul – atıf – makale ve kaynak vb. konularla ilgili olarak yeniden incelenmesi ve BEŞ  GÜN içinde, enstitü yönetimine, bir rapor halinde sunması gerektiği, üniversite camiasındaki akademisyenler arasında konuşulmaktadır!

Peki, Enstitü Yönetimi; Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı tarafından atanan, Yüksek Lisans ve Doktora TEZ SAVUNMA JÜRİ KOMİSYONU beğenmediği ya da YETERLİ görmediğinden, yeniden bir TEZ SAVUNMA JURİ KOMİSYONU kurulması önerisini, nasıl ve ne şekilde  okumak gerekir?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyonu atanma sistemi, Türkiye genelinde hangi üniversite de, uygulanmaktadır?

Peki, Konya’daki bir Üniversite Enstitü Yönetiminin, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyonu atanma uygulamasından, YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu ) ve Yüksek Öğretim Kurulu Denetleme Kurulu Başkanlığının bilgisi, izni ve onayı dahilinde mi olmaktadır?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyonu atanma sistemi, Araştırma – Geliştirme ve Bilime, ne kadar katkısı ya da faydası olacaktır?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyon atanma sisteminin hedefi, akademisyenler arasında; öncelikle GÜVEN BUNALIMI ve KAOS – KAVGA – KARMAŞA ve KARGAŞAYA zemin hazırlamak için olabilir mi?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyon atanma sistemi, teamül noktasına gelecek olursa ve  yarın birisi de çıkar,  mevcut  Üniversite ya da Enstitü Yöneticilerinin, geçmiş tarihli, YÜKSEK LİSANS ve DOKTORA TEZİNİ aynı şekilde, yeniden bir TEZ SAVUNMA JURİ KOMİSYONU kurmak suretiyle,  incelemeye ve denetlemeye kalkar ise bu işin sonu nereye ve nerelere kadar varacaktır?

1 -) 29 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Üniversite Yönetimi; KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan Tipler ile YOL Yürüyemez!


https://ahmetunver.com.tr/2024/07/29/kin-ve-intikam-atesi-ile-yanip-tutusan-tipler-ile-yol-yurunemez/

2 -) 4 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak – 2 –


https://ahmetunver.com.tr/2024/08/04/bir-universiteye-rektor-olmak-2/

3 -) 24 Şubat 2025 tarihli KÖŞE YAZIM; PART TIME / Yarı Zamanlı, Rektörlük yapılan bir Üniversite’de, NELER OLUR?


https://ahmetunver.com.tr/2025/02/24/part-time-rektorluk-yapilan-bir-universitede-neler-olur/

DSÖ – Dünya Sağlık Asamblesi; Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık Toplantısı

Dünya Sağlık Asamblesi, Dünya Sağlık Örgütünün en üst karar organı ve üye devletlerin delegasyonları tarafından oluşturulan, DSÖ politikaları ve bütçesini belirlemektedir.

Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletlerin uluslararası halk sağlığından sorumlu uzmanlaşmış bir kuruluşu ve Merkezi İsviçre’nin Cenevre şehrinde, dünya çapında altı bölgesel ofisi ve 150 saha ofisi bulunmaktadır.

Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletlere bağlı diğer kuruluşlarla sağlık alanındaki işbirliğini geliştirmek için 19 Ekim 1950 tarih ve 6666 Sayılı Kanunla onaylanan Teknik Yardım Anlaşmasıyla çeşitli sağlık projelerini başlatmıştır.

Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye’de, Ülke Ofisi Ankara’da, İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlık Coğrafi Ayrık Ofisi İstanbul’da ve Saha Ofisi de Gaziantep olmak üzere, toplam ÜÇ temsilciliği bulunmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü; resmi görevi, dünya çapında savunmasız kişilere yardım ederken sağlık ve güvenliği teşvik etmektir.

  • Peki, Realite ya da uygulama böyle midir? Dünya Sağlık Örgütü; Dünya çapındaki savunmasız insanlara, sağlık ve güvenlik konularında neler yapmaktadır?

Dünya Sağlık Örgütü; Ülkelere teknik yardım sağlamakta, uluslararası sağlık standartlarını belirlemekte, küresel sağlık sorunları hakkında veri toplamakta ve sağlıkla ilgili bilimsel veya politika tartışmaları için bir forum görevi görmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü Anayasasında yer alan temel amacı; Tüm insanların mümkün olan en yüksek sağlık düzeyine ulaşmaları ve bu amacı gerçekleştirmek üzere, uluslararası sağlık çalışmalarının yönetimi ve eşgüdümünü sağlamaktır, diyor.

Dünya Sağlık Örgütünün en üst karar alma organı, Dünya Sağlık Asamblesinin 78. oturumu, 19 – 27 Mayıs 2025 tarihleri arasında, İsviçre’nin Cenevre kentinde; “ Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık ” temasıyla düzenlenmiştir.

  • Peki, “ Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık ” ne demektir? Dünyayı yani tüm devlet ve hükümetleri bir bütün olarak algılamakta ve tüm sağlık işlemlerinin de, tek bir merkezden yani Dünya Sağlık Örgütü tarafından sevk ve idare edilmesi mi demektir?

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi; üye devletlerden üst düzey temsilciler ile sağlık alanındaki küresel paydaşları bir araya getirerek, uluslararası sağlık ve kalkınma alanındaki yeni tehditler ile dönüşümleri ele almaktadır.

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi; kritik gündem maddelerinden biri, üç yıllık müzakereler sonucunda, DSÖ Üye Devletlerinden oluşan Hükümetler arası Müzakere Organı tarafından hazırlanan ve pandemi dönemlerinden ders çıkarılarak oluşturulan Pandemi Anlaşması olacaktır.

  • Peki, Pandemi Anlaşması ne demektir? Dünya genelinde, Pandemi zuhur edecek olursa, Pandemi Anlaşması gereği, Yerel hükümetlerin yetkilerinin tamamen Dünya Sağlık Örgütüne DEVİR edildiği için tüm işlemlerin bu merkezden sevk ve idare edilmesi mi demektir?

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi; Pandemi Anlaşmasının kabulü, DSÖ Anayasası’nın 19. Maddesi kapsamında ve COVID-19 pandemisinin neden olduğu kayıpların tekrarlanmaması adına küresel ölçekte bağlayıcılığı olan önlemler getireceği, ifade edilmektedir.

  • Peki, Pandemi Anlaşmasının gereği, COVID – 19 pandemisinin neden olduğu kayıpların tekrarlanmaması adına küresel ölçekte bağlayıcılığı olan önlemler ne demektir? Bağlayıcılığı olan önlemler, hükümetlere yönelik olan maddeler midir?

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesinde, Tartışılacak konular arasındaki ana başlıklar; Sağlık ve bakım iş gücü, Antimikrobiyal direnç, Sağlık acil durumları ve hazırlık, Çocuk felciyle mücadele, İklim değişikliği ve Sosyal bağlılık ve sağlık belirleyicileri, olacağı ifade edilmektedir.

DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, 2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi tarihi nitelikte olduğunu. Ülkeler, üç yıllık müzakerelerin ardından insanları pandemilerden daha iyi koruyacak ilk küresel anlaşmayı değerlendireceği. Pandemi Anlaşması, ülkeler arasında adil ve etkin iş birliğini güçlendirerek dünyayı daha güvenli hale getirecek, diyor.

  • Dünya Sağlık Asamblesi, Pandemi Anlaşması, Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık yaklaşımına, dünya kamuoyundan bazı eleştirilerin olduğunu da, ifade etmeliyim!
  • Dünya Sağlık Örgütüne üye hükümetlerin Pandemi vb. konularda, tüm yetkilerini Dünya Sağlık Örgütünü devir edeceği ve konu ile ilgili yerel hükümetlerin yetkilerinin olmayacağı, dünya kamuoyu ve özelliklede ülkemizde, kaygı ve eleştiriler olduğunu da, not edelim!

Dünya Sağlık Asamblesi, Pandemi Anlaşması, Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık yaklaşımı, pandemi önleme konusunda somut önlemler alınması; coğrafi olarak çeşitli araştırma ve geliştirme kapasitelerinin oluşturulması; pandemiyle ilgili sağlık ürünleri üretimi için teknoloji ve ilgili bilgi, beceri ve uzmanlığın transferinin kolaylaştırılması; yetenekli, eğitimli ve çok disiplinli ulusal ve küresel sağlık acil durum işgücünün harekete geçirilmesi; koordine edici bir finansal mekanizma kurulması; hazırlık, hazırlıklı olma ve sağlık sistemi işlevlerini ve dayanıklılığını güçlendirmek için somut önlemler alınması; küresel bir tedarik zinciri ve lojistik ağı kurulması yer almaktadır.

Dünya Sağlık Asamblesi, Pandemi Anlaşması, Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık yaklaşımı, ülkelerin kendi sınırları içerisinde halk sağlığı konularını ele alma konusundaki egemenliklerini teyit ettiği! Taslak anlaşmadaki hiçbir hükmün, DSÖ’ye ulusal yasaları veya politikaları yönlendirme, emretme, değiştirme veya reçete etme veya Devletlere seyahat yasağı veya kabulü, aşı zorunluluğu veya terapötik veya teşhis önlemleri koyma veya karantina uygulama gibi belirli eylemlerde bulunma yetkisi verdiği şeklinde yorumlanmayacağı da, hükme bağlandığı ifade edilmektedir.

YAHYA Efendi: ZULÜM Varsa DEVLET Yıkılır!

Adalet, mülkün ( Devlet ) temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Adaletin olmadığı toplumda, zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz!

Adaletin olmadığı toplumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Adaletin olmadığı, toplumlarda, sosyal barış ve huzur temin edilemez!

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır! Devlet, adalet ile yönetilir!

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

  • Kanuni Sultan Süleyman, kafasına takılan ve kendisini yoran önemli bir soru vardır. Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder.

Günün birinde, Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı, diye düşünür. Bu sorunun cevabını almak için donemin ünlü̈ Türk alimi Yahya Efendi’ye Sadrazamı gönderir.

Sadrazam; gider, soruyu sorar ve döner.

Kanuni; ne dedi, diye sorduğunda;

Sadrazam: Bir ülkede insanlar; Neme lazım dediği zaman; O ülke çökmeye yüz tutar.

Kanuni; Başka bir şey söylemedi mi.

Sadrazam: Hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.

Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü̈ alime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister. Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz, der.

Ve ünlü̈ alim Yahya Efendi, bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir.

Bu mektup, günümüzde, Topkapı Sarayında sergilenmektedir.

Peki, günümüzde, insanlar; Neme lazım ya da bana dokunmayan YILAN BİN YIL yaşasın veya her Koyun kendi bacağından asılır konumuna gelmiş olabilir mi?

  • Yahya Efendi, Mektubunda; Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de; “ neme lazım ” deyip ilgisiz kalır ve uzaklaşırsa, koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse!

Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse!

İşte o zaman devletin sonu görünür; Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir, diyor.

Peki, bugün için haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelmiş olabilir mi? Ya da tüm bunları, gören ve işitenler, “ neme lazım ” deyip ilgisiz kalmakta ve koyunları kurtlar değil de çobanlar yemekte mi?

Ya da bana dokunmayan YILAN BİN YIL yaşasın veya her Koyun kendi bacağından asılır konum ve durumuna gelmiş olabilir mi?

Peki, NEDEN? İnsanlar böyle bir duruma neden ve nasıl gelebilir ya da getirilir?

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Bir an, ADALETTE bulunmak, altmış yıl, nafile ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Maide Suresi 8. ayeti kerimede; Ey iman edenler! Allah için HAKKI ayakta tutun, ADALETLE şahitlik eden kimseler olun! Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi ADALETSİZ davranmaya itmesin! ADALETLİ olun; bu, takvaya daha uygundur! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 135. ayeti kerimede; Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa ADALETİ ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun! İnsanlar, zengin olsunlar, yoksul olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır! Öyleyse siz hislerinize uyup ADALETTEN ayrılmayın. Eğer ADALETTEN sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 58. ayetinde; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir, buyurmaktadır!

Dünyanın En Mutlu Şehirleri

İngiltere merkezli, Yaşam Kalitesi Enstitüsü, her yıl düzenli olarak yayımladığı, Mutlu Şehirler Endeksinin 2025 yılı sonuçlarını, geçtiğimiz günlerde, açıklamıştır.

Peki, Mutlu Şehir ne demektir? Mutlu Şehirde yaşayan insanlar, doğayla iç içe, sosyal ilişkileri güçlü ve gündelik yaşamı az stresli bir hayat sürdüğü ifade edilmektedir.

Peki, Türkiye gibi bir ülkedeki büyük şehirlerde yaşayan insanların sosyal ilişkileri güçlü ve gündelik yaşamı da, az stresli nasıl olacaktır?

Büyük Şehirlerde, Güvenlik – ULAŞIM ve TRAFİK başlı başına stres kaynağı olduğunu bir kenara not edelim!

Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler endeksi; şehirlerin yönetişim, sivil katılım, ekonomi, çevre bilinci, ekonomik istikrar, yerel yönetimlerin etkinliği, sağlık hizmetlerinin kalitesi, turizm potansiyeli, kültürel ve eğlence olanakları, trafik ve ulaşım gibi alanlardaki performanslarına göre değerlendirmektedir!

Peki, Kadim Başkent Konya ya da BENİM ŞEHRİM yöneticileri ve özellikle de şehirde ki Üniversiteler ve Akademisyenlerin Mutlu Şehirler Endeksinde yer alan sivil katılım, sağlık, çevre, trafik ve ulaşım konuları ya da sorunları ile ilgili neler yapmaktadır?

Şehirde ki Üniversiteler ve Akademisyenlerin Mutlu Şehirler Endeksi ve buradaki kriterler konusunda bir dertleri ve projeleri ya da akademik çalışmaları var mıdır?

Karınca hikayesinde olduğu gibi hedefe varılamasa da, kriterler ve hedefler konusunda, bir çaba ve bir gayret olması da, başarı sayılabilir!

Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Listenin zirvesinde Danimarka’nın başkenti Kopenhag yer alırken, Türkiye’den İstanbul 127. sırada, İzmir 143. sırada ve Ankara 198. sırada listeye girmeyi başarmıştır!

Yaşam Kalitesi Enstitüsü tarafından her yıl düzenli olarak yayımlanan Mutlu Şehirler Endeksi, İlk 20’de yer alan şehirler: Stockholm ( İsveç ), Taipei ( Tayvan ), Münih ( Almanya ), Rotterdam ( Hollanda ), Vancouver ( Kanada ), Viyana ( Avusturya ), Paris ( Fransa ), Helsinki ( Finlandiya ), Aalborg ( Danimarka ), Berlin ( Almanya ), New York ( ABD ), Dresden ( Almanya ), Brüksel ( Belçika ) ve Cenevre ( İsviçre ).

Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında ilk beşe giren şehirler ve özelliklerini kabaca inceleyelim.

  • Kopenhag, Danimarka; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler listesinde birinci sırada yer alan Kopenhag, kültürel zenginliği, güçlü yönetişim anlayışı ve dinamik ekonomik yapısıyla öne plana çıkmaktadır.
    Şehir, sadece modern yaşam izlerini taşımakla kalmayıp, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliğe büyük önem vermektedir!
    Kopenhag, ulaşım altyapısının % 69’u çevre dostu araçlardan oluşuyor ve şehrin ekolojik ayak izini azaltma konusunda kararlılığını göstermektedir!
    Kopenhag, mutluluğu hem bilimsel hem de kültürel bir perspektiften ele alan ve ziyaretçilerine farklı bir deneyim sunan ”Mutluluk Müzesine” ev sahipliği yapmaktadır.
  • Zürih, İsviçre; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında 993 puanla ikinci sırada yer alan, en dinamik ve huzurlu şehirlerinden biri olarak dikkat çekmektedir!
    Şehir, çevre dostu ulaşım seçenekleri ve yenilenebilir enerji projeleriyle sürdürülebilirlik konusunda öncü bir rol üstlenmektedir.
    Zürih, güçlü sağlık sistemi ve yüksek yaşam kalitesi, şehirdeki mutluluğu artıran diğer önemli faktörler arasında yer almaktadır.
    Bu özellikleri ile Zürih, sadece İsviçre’nin değil, dünyanın en mutlu şehirlerinden biri haline getirmektedir.
  • Singapur; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında, Avrupa dışından en yüksek puanı alarak 979 puanla üçüncü sırada yer alan ve Asya’nın mutluluk başkenti olarak öne çıkmaktadır.
    Şehir, dünya çapında tanınan üniversiteleri ve yüksek eğitim seviyesi, güçlü sivil katılım ve düşük işsizlik oranları ile dikkat çekmektedir.
    Singapur, dinamik ekonomik yapısı, yaşam kalitesi ve yüksek güvenlik seviyesi, şehirdeki mutluluğu artıran önemli faktörler arasında bulunmaktadır.
    Bu özellikleri, Singapur’u sadece Asya’nın değil, dünyanın en mutlu şehirlerinden biri yapmaktadır.
  • Aarhus, Danimarka; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sırlamasında dördüncü sırasındaki Aarhus, 958 puanla Danimarka’nın ikinci büyük şehri olarak öne çıkmaktadır.
    Şehir, özellikle aktif vatandaş katılımı ile dikkat çekiyor. Bireylerin toplumsal, siyasal ve yerel düzeyde karar alma süreçlerine etkin bir şekilde katılım sağlaması Aarhus’un mutluluğuna katkı sağlamaktadır.
  • Anvers, Belçika; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında beşinci sırada yer alan Anvers, 956 puanla Belçika’nın öne çıkan şehirlerinden biri olmuştur.
    Şehir, sunduğu yaşam kalitesi, güçlü ekonomik yapısı ve sosyal olanakları ile dikkat çekmektedir.
  • Seul, Güney Kore; Güney Kore’nin başkenti Seul, 942 puanla, Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Endeksinde altıncı sıraya yükselmiştir.
    Şehir, güçlü ekonomi, teknolojiye dayalı altyapı ve yüksek yaşam kalitesi ile öne çıkmaktadır.
  • Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Endeksinde, Avrupa ve dünya genelindeki şehirler; yüksek yaşam kalitesi, sürdürülebilirlik, ekonomik refah ve sosyal hizmetler ile öne çıkmaktadır.
  • Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Endeksi; Yüksek Yaşam kalitesi, sürdürülebilirlik, ekonomik refah, sosyal hizmetler ve yönetime aktif katılım konularında, Kadim Başkent Konya – BENİM ŞEHRİM yöneticileri ve şehirdeki Üniversiteler ve Akademisyenlerin söyleyecek bir sözleri, akademik bir çalışmaları ya da projeleri var mıdır?