Günümüzde bazı olaylar ve gelişmeler karşısında, karşımızdaki kişiyi çok kolay bir şekilde dinden çıktığını ya da dinsizlikle itham etmekteyiz! Neden? İnsan ve Müslüman olarak bu vebali taşıyabilir miyiz?! İnsanların günahını gördük fakat tövbesine de mi ortak oluyoruz! Nereden biliyoruz?! Karanlık gecede, kara taşın üstündeki kara karıncanın hareket ettiğini gören ve duyan Yüce Allah, tövbeleri de çokça kabul edendir!
Bin yıllardır birlikte bu topraklarda et ve tırnak olarak yaşamakta olan insanlar, dini veya siyasi bir konudaki eylem veya görüşten kaynaklı olarak birbirlerini neden inkar, tekfir ve küfür yolunu tercih etmektedir? Bu anlayış bize nereden gelmiştir?
Yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyasında Adalet ve Hakkaniyet, mazlumların hamisi ve hoş görünün de temsilcisi bir milletin torunları olarak neden bu konuma geldik? Kim veya kimler bizleri buralara düşürdü? Hedefleri nedir?
Daha dün diyebileceğimiz yakın bir zaman diliminde, Dünya halklarına her türlü kültür, medeniyet ve insani değerleri öğreten ve yerleşmesine de sebep olan asil Türk milleti bugün ilim ve fen alanında herhangi bir gelişme sağlayamamakta ve Batının üretmiş olduğu bilimin sadece kullanıcı ve tüketici konumunu da geçememektedir! Neden?
Şimdi tüm bunları neden yazıyorsun diye bir soru ile karşı karşıya kalabilirim! Yani Allah, Peygamber ve Kitap uğrunda bir seçim veya tercih konumunda değiliz! Allah şaşırtmasın!
Allah inanan kullarına her daim neden akletmiyorsunuz ve çok az düşünüyorsunuz şeklinde, ikaz ve uyarılarda bulunmaktadır! Neden? Aynı topraklarda birlikte yaşadığımız, bu vatanı da birlikte savunduğumuz, Çanakkale ve Kurtuluş savaşını da hep birlikte verdiğimiz insanların siyasi görüşleri tabii ki farklılık arz edecektir! Koyun veya Sığır sürüsü müdür, bu asil millet! Olmadığına göre!
Selçuklular döneminde, Gazali ve diğer Farisi alimlerin etkisi ile birlikte, Mutezile, ve İsmailli ve diğer başkaca yeni mezhep ve görüşler zuhur etmeye başlamıştır! Neden? Kim veya hangi güçler buna öncülük etmiştir?! Bu mezhep ve görüşler çok küçük nüans ile birlikte birbirine çok benzemektedir! Bu mezhep ve görüşlerin temel ilkeleri; Büyük günah işleyen kimse iman ile küfür arasındadır!
Tüm bu gruplar siyasal bir topluluktur! İmamlık sıra ile soya geçer, başkasının yönetimi eline alması, yasaya ve inanca aykırıdır! İmamlar yanılmaz, yaptıkları da söyledikleri de doğrudur ve tartışılmaz! İmamın tüm sözü Kuran’dır ve buyruğu tanrı buyruğudur, gibi..
Mâturîdî, böyle bir dönemde ve bu kadar ağır şartlar altında, kendisini ilme vermiş ve bütün Türk dünyasını etrafında toplayan ve kendi adıyla anılan itikadı bir mezhep kurmuştur! Türklerin din ve İslam anlayışı, dini düşünce tarihi açısından da yeni bir çığır açmıştır! Çünkü eserleriyle birlikte, akılcılık ve hoşgörü, Türk İslam anlayışının temel taşları olmuştur.
Maturidiliğin hakim olduğu kültür havzasında, bugün dahi eserleri Türk boyları arasında ezbere okunan Ahmet Ye-sevi, Hz. Mevlana, Hacı Bektaşi Veli ve Yunus Emre gibi büyük Türk mutasavvıflarının yetişmesine, Türk boylarının Hanefi – Mâturîdî din ve İslam anlayışı etrafında toplanmasına ve büyük Türk devletlerinin kurulmasına da zemin hazırlamıştır!.
Peki, Maturidiliğin temel ilke ve görüşleri nelerdir diye kabaca incelediğimizde! İnanç ilkeleri ve akaid ile ilgili en kapsamlı eseri Kitab üt-Tevhid’dir. Bu esere göre dinin öğrenilmesinde başvurulacak vasıtalar biri nakil ve diğeri de akıldır.
Nakil’den maksat Kur’an ve Sünnet’tir. Matüridî, İslam’ın evrenselliğine zarar vermeyecek biçimde, itici olmaktan çok kucaklayıcı bir yaklaşımla dini anlatır. Bu sebeple Matüridî, dinin özünü ilgilendirmeyen görüş farklılıklarını hoş görür, onların sahiplerini dinden çıkmış olarak görmez!
Akıl, bilgi kaynaklarından biri ve insana verilmiş ilahi bir emanettir! İnsanlar akılları sayesinde güzellik ve çirkinlikleri tanır, kendi üstünlüklerini de onun sayesinde anlar! Kulun kusur işlemesi aklını kullanmayışı yüzündendir! Allah’ın emirleri aklı olana ve aklını kullanan insanlara hitabendir!
Allah’ın emirlerini anlayacak akıl seviyesine sahip olmayanlar, ilahi emirlerin dışında kalır ve sorumlu olmazlar! İnancın ana ilkelerini ilgilendirmeyen ve esasa müteallik olmayan, eylem ve ibadet farklılıklarını hoşgörü ile karşılar, kelime-i şehadet getiren ve Kıble’ye yönelen herkesi mümin olarak değerlendirir! Ancak Allah-u Teala Kuran’da, sadece Allah’a ulaşmak isteyenleri de Hak Mümin ve bu insanların da tevhidi oluşturan takva sahipleri olduğunu, cennete de gireceğini açık bir dille anlatmıştır! Açık bir yalanlama ve inkarda bulunmadıkları sürece insanların ibadet ve işlerine karışılmaması gerektiğini savunur! Yani, Matüridi inanç sistematiğinde dinde zorlama yoktur, yaklaşımını esas alır!
Türk kültür havzasında ortaya çıkan ve Türklerin geneli tarafından benimsenen Maturidiliğe, asil Türk Milleti mezkur kaideler çerçevesinde daha büyük önem atfetmiştir. Bunun yanı sıra Hanefilik ve Mâturîdîlik Türk dünyası açısından etle kemik gibidir. Her Mâturîdî Hanefî, her Hanefi de Maturididir!
Selçuklu ve Osmanlının ilk döneminde Türk denilince Mâturîdî ve Hanefi olarak anlaşılıyordu. Ancak Osmanlı döneminde Gazâlî’nin sufilikle ilgili eserleri ve Cumhuriyet döneminde de, bazı grup, kişi, görüş ve eserler, Türkler arasında Hanefi – Mâturîdî kimliğinin zayıflamasında etkili olmuştur. Peki neden? Hatta İlmihal kitapları veya din görevlileri için hazırlanan el kitaplarında “fıkıhta mezhebimiz Hanefilik, itikatta Mâturîdîlik ” şeklinde bir kimlik oluşturulmaya çalışılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuyla birlikte, Selçukludan devir alınan geleneğin etkisi, yerli ve milli Türk devlet anlayışının sonucu olarak Mâturîdî din ve İslam anlayışı daha fazla ilgi görmeye başlamasına rağmen, sonraki süreçte, İmamlar yanılmaz, yaptıkları da, söyledikleri doğrudur ve tartışılmaz, imamın tüm sözü Kuran’dır ve emirleri de tanrı buyruğudur, görüş ve akımları ön plana çıkmaya başlamıştır! Neden?
Kim veya kimler bu konuda öncülük etmektedir?! Büyük oyun, büyük plan ve büyük hesaplar nelerdir?! Yeni dönem ile birlikte, Türk dünyasında ve özellikle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarında, Türk Devlet aklı ve kadim devlet geleneğimiz çerçevesinde, 2023 – 2053 ve 2071 vizyon ve hedefleri doğrultusunda, Maturidi İslam anlayışının tamamen yerleşeceği ve gelişeceği kanaatindeyim!