Türk Siyasi hayatının her on yılda bir kırılma ve erkler arasındaki uyumsuzluk ve çatışmalarla geçtiğini sürekli olarak vurguluyoruz!. Neden? Peki, böyle bir ortamda ülkenin birliği, kalkınması ve dünya ile rekabetinden bahsedilebilir mi? Tabii ki hayır! İkinci dünya savaşından yerle bir olarak çıkmış ülkeleri bugün için yakalamamız hayal bir durumdadır!. Neden? İkinci dünya savaşına dahi girmemiş bir Türkiye neden kalkınamıyor? Neden gelişmiş ülkeler listesinde yerimizi alamıyoruz? Türk Devleti gelişmiş teknoloji ve silahları neden üretemiyor? Bu teknoloji ve silahları satın alabilmek için parasını vermiş olmamıza rağmen teslim almak için neredeyse yalvarıyoruz? Neden? Tüm bunlar neden olmaktadır? Türk Devleti ve Türk Milleti bu davranışı hak ediyor mu? Peki, bu durumdan rahatsız olan siyaset ve devlet adamları var mıdır? Yoksa böyle gelmiş böyle gider konumundalar mı?! Ya da aziz Türk Devleti ve asil Türk Milleti böyle bir muameleyi, hem hak etmiyor hem de kabul etmiyoruz durumunda olan, Türk Devlet Aklı ve kadim Türk Devlet hafızasının gereği olarak, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ve 2023- 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesinde de çareler üretmek için gaye ve dert edinen siyasetçiler de var mıdır? Tabii ki vardır! Elbette ki olacaktır! Tarihte sayısını bildiğimiz on altı Türk Devleti neden yıkılmış ve yenileri de neden kurulmuştur! Son Türk Devleti de Türkiye Cumhuriyeti olduğuna göre!.
MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasının ilk cümlelerinde; Anadolu’nun bin yıl önce ecdadımız tarafından fethi yalnızca askeri başarıların eseri değildir. Yurt olarak tuttuğumuz bu topraklar üzerinde daha istikrarlı bir yönetim sistemi, daha gelişmiş bir toplum yapısı ve daha güçlü bir devlet gerçeğini inşa etmek için asırlar boyunca mücadele verilmiştir. İnsanlık sürekli bir arayışın içindedir ve bu durum Türk milleti için de geçerlidir. Sözünü ettiğimiz arayış kimi zaman törpülenmekte, kimi zaman torpillenmekte ve kimi zaman da müessir ölçülerde tetiklenip teşvik görerek ilerleyiş hattını korumaktadır. Yönetim sistemleri ayet hükmünde değildir; ihtiyaç hâsıl olduğunda değişecek ve dönüşecektir, sözleri ve vurgularının son günlerde Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine yönelik olarak yapılmaktaki eleştiriler zaviyesinden çok dikkate değer olduğunu düşünüyorum!.
MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasının devamında, Türk siyasi hayatının bir kronoloji ve resmini çıkarmış, siyasi partiler ve Cumhuriyetimizin üç evresini de şu şekilde izah etmiştir! 1923-1946 arasındaki tek parti dönemi imparatorluk bakiyesi yeni devletimizin ilk evresidir. İkinci Dünya Savaşı’nda sonra yeniden tesis edilen uluslararası siyaset ve ekonomik düzene uyum sancılarını, buna uygun davranma sorunlarını en aza indirme konusunda çözüm yolları aranmış, böylelikle Cumhuriyet döneminin ikinci evresi olan çok partili sisteme geçiş sağlanmıştır. Ancak yönetim sistemindeki aksaklık ve tıkanmalar, erkler arasındaki tehlikeli kayma ve kopuşlar, yaşanan kavga ve gerilimler, devlet çarkının paslanmasına ve karar süreçlerinin laçkalaşmasına neden olmuştur. Darbeler, kutuplaşmalar, vesayetçi özlemler, statükocu emeller, ekonomik krizler, devlet ve toplum hayatını rehin alan istikrarsızlıklar ve parlamenter sistemle daha fazla mesafe alamayacağımız 15 Temmuz hain ve karanlık gecesinde belli olmuştur. Devletin hızlı karar alması, etkin ve verimli çalışması ve üç erk arasındaki demokratik ayrımın belirginleştirilmesi büyük bir zorunluluktur. Milli güvenliğimiz ağır baskı ve dayatmalar altında bulunuyor, iç ve dış sorunlarımız artıyor ve tırmanıyordu! Bu ortamda; Türk milleti, 16 Nisan 2017 halk oylaması ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine evet demiş ve geleceğini bu yeni sistemde görmüş ve kabullenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 16 Nisan 2017 tarihi itibari ile fiilen ve 9 Temmuz 2018’de de resmen cumhuriyetin üçüncü evresine geçmiştir, vurgu ve ifadelerinin, bugün eski kaotik ve hengameli siyasi günleri özleyen eski siyasetçi, eski devlet adamı ve bugünün de yeni parti kurma aşamasındaki siyasetçilerine hakiki manada bir Osmanlı tokadı olarak değerlendiriyorum!.
MHP Lideri Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında yapmış olduğu konuşmasına son günlerde Cumhurbaşkanlığı Hükumet sistemine yönelik eski siyasiler tarafından yapılmakta olan eleştirilere; Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi Türkiye Cumhuriyetinin yaşama azminin ve payidarlık iradesinin, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün aynen tecellisi ve tescili, ilaveten siyasi istikrarın teminatıdır. Türkiye’nin yönetim sisteminden kaynaklanan zafiyetleri son bulmuş ve nihayete ermiştir. Bu gerçeğe rağmen, sistem tartışmasını yeni baştan açmanın ne ülkeye, ne millete, ne de demokrasimize hiçbir yararı olmayacaktır. Bunlar ne istiyor? Neyi amaçlıyorlar? Koalisyonlar dönemine geri mi dönülsün? Devletteki sonuçsuz güç ve yetki mücadeleleri yeniden mi alevlensin? Bu şaşkın ve şuursuzlar nereye ulaşmayı düşünüyorlar? Karar alma mekanizmalarının çatışmasını ve çökmesini mi arzuluyorlar? Çırpınışları boşunadır; Zira Türkiye’nin geleceği Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemindedir, şeklinde cevap niteliğindeki konuşmaları ve vurgularının artık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yönetim sistemi olarak cumhuriyetin üçüncü evresi Cumhurbaşkanlığı Hükumet sisteminin devletin bekası ve milletimizin de birliği için ne kadar elzem olduğu, bölgemizdeki paylaşım savaşları ve kurulmakta olan yeni dünya düzeni çerçevesinden çok manidar olduğunu düşünüyorum!.
31 Mart yerel seçimleri ve 23 haziran tarihinde yenilenen İstanbul Büyük şehir Belediyesi başkanlık seçimlerin de AK Partinin biraz zayıflaması, eksik oy alması ve bazı büyük şehir belediye başkanlıklarını da kaybetmesi ile birlikte ülkemizde yeni parti kurulma ve sistem tartışmalarına da şahit olmaktayız!. Neden? 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte Yeni Kapı ruhu ile şahlanan Devlet, Millet, Ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte devletin bekası ve milletin birliği için 2023 vizyonu çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilmiştir! Cumhurbaşkanlığı Hükumet sisteminin olmaz ise olmazı % 50+1 oy alan bir parti ve başkanı ile devam edilmesi için güçlü iki partili bir sistem ve bu iki güçlü ana partinin de yanında yandaş partilerin olması gerektiğini de daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık! Toplumun talebi doğrultusunda ve yasal çerçevede elbette ki yeni partiler kurulacaktır! Peki, bu ülkede bazı partilerin kurulması ve iktidara taşınması da konjonktür gereği olduğu gerçeği de karşımızda dururken! Bugün ülkenin ihtiyacı yeni bir siyasi parti midir? Yoksa kurulmakta ve kurulacak olan yeni partiler, 1946 tarihinde çok partili hayata geçtiğimiz tarihten itibaren, yeni partilerin, konjonktür partilerinin ya devamı ya da öncekini dağıtma, parçalama, imha ve yok etme görevleri olduğunu da bir kenara not edelim! Şimdi sorumuzu yeniden soralım? Bugün kurulmakta olan partilerin birincil amaçları ve görevleri nedir? Siyasi hayatlarının devamı olacak mıdır? Ya da Türk Devlet Aklı tarafından kendilerine tanımlanan görevleri hitam olunca, daha öncekiler gibi, sıra kendi kendilerini de imha etmek mi olacaktır?! Bilemiyorum!. Ehline malumdur!