Gülmesini Bilmeyen ‘Başkan’ Olmasın!

Toplumumuzda geçmişten ve gelenekten gelen, asık ve poker suratlı olmanın, hala bir güç ve otorite olarak kabul edilmektedir. Nasıl bir güç ve otorite ise? Nasıl bir yönetim ve yöneticilikse? Anlamakta hep zorlanmışımdır.  Günümüzde kamuya açık toplantılarda sürekli olarak şahit olduğumuz, yönetici veya başkan olarak tanımladığımız, topluma mal olmuş bireylerin, kişilerin gülmekle, gülümsemekle çok şey kaybedeceklerine olan inançlarına da müşahit olmaktayız. Gülmekle veya gülümsemekle, bulunduğu makamdan, başkanlığından, yöneticiliğinden kaynaklı olan bazı güçleri, otoritelerini ve değerlerinin gideceğine dair bir vehimle de karşı karşıya bulunuyoruz. Gülmesini bilen, Yumuşak huylu yöneticileri bazen yüksek makamlara yakıştıramadığımız dönemlerde olmuştur.

gulmek1.jpg

Dünyamızdaki teknolojik, sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik vb. gelişmeler yönetim şeklini ve biçimlerini de değişmeye zorlamıştır.  Geleneksel Yönetici, başkan veya müdür olarak tanımladığımız yönetim şeklinin;  Çevresini güden bir mantaliteye sahip, onlara karşı otoriter davrandığını.. Çalışanlarına daima bir korku aşıladığını ve sürekli olarak sadece de ben dediğini görürüz.  Suç  ve hataların  zuhur ettiği zamanlarda çevresini suçladığını ve başarılardan kaynaklı ödüllendirmelerin de kendilerine ait olduğunu..  Emredici bir dil ve üslubu tercih ettiğine de şahit olmaktayız. Modern yönetici, başkan, müdür, liderlik tipi yöneticilikte ise, Çevresine karşı yol gösterici bir zihniyete sahip,  iyi kalpli olduğunu, onları iş yapma noktasında şevk uyandırdığına şahit oluyoruz. Sürekli olarak biz dilini kullandığına, hatalar konusunda ise nasıl çözülebileceğine, çözüm yolu ve yöntemi aradığına, çevresindeki insanların da gelişmesine ve yetişmesine yardımcı olduğunu… Birlikte çalıştığı insanlarında övgüye layık olduğu inancını ve davranışlarını görmekteyiz.

gulmek2.jpg

Hz. Peygamber, yumuşak huylu, gülmesini ve tebessüm etmesini bilmeyen bir kişi olsa idi çevresinde kimler kalabilirdi? Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, Hz. Peygamber efendimize hitaben, onun şahsında ise biz kullarına; ‘Eğer sen katı kalpli, huysuz, asık suratlı, gülmesini, tebessüm etmesini bilmeyen ve yumuşak kalpli olmasaydın, muhakkak ki senin etrafında kimseleri bulamazdın, çevrende kimseler kalmazdı.’  Bu ikaz ve uyarılar çerçevesinde,  bazı makamlarda bulunan; adı ister başkan, ister yönetici, ister lider olarak isimlendirelim, neden gülmediğimiz, gülemediğimiz noktasında, gülmenin, gülümsemenin ve tebessüm etmenin kendimize, işimize, topluma, çevremize ve ülkemize verimlilik artışı noktasındaki faydaları hakkında, yaşanmış tecrübeler ışığında vücut bulmuş bazı sözleri paylaşmak istiyorum.

* Gülmek, hayatı karşına alabilmektir. Durum ne olursa olsun, dudaklarından gülümseme eksik olmasın. *  Güzel bir gülüş, karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer. * Gülmek, tebessüm etmek kana en hızlı karışan ilaçtır. İnsan mutluluktan gülmezmiş; güldüğü için Mutlu olurmuş! * Gülmek, yan etkileri olmayan yatıştırıcı bir ilaçtır. * Hayat bir ayna gibidir. Gülümserseniz o da size gülümser. * Gülmek, iki insan arasındaki en kısa mesafedir. İnsanlar için en güzel hediye, hiçbir masrafa ihtiyaç göstermeyen tatlı bir gülümseyiştir. * Gülümsemek;  sizin logonuz,  sizin karakteriniz, sizin kartvizitiniz, hayatınızdaki insanlara nasıl bir duygu yaşattığınız ise sizin MARKANIZDIR.  * Gülümsemenin, parasal değeri yoktur. Satın alınmaz, ödünç verilmez, dilenilmez, çalınmaz ama verilmedikçe de hiç alınmaz.   * Gülmek için Mutlu olmayı beklemeyiniz, belki gülmeden ölebilirsiniz.Herkesin sizi sevmesini istiyorsanız, gülümseyiniz. * Gülmesini bilen insanlar; Dünya meselelerine karşı sağduyulu, sakin kafalı, sağlam düşünceli ve kültürlü bir gözle bakabilmelerine imkân veren sihirli anahtarı ellerine geçirmiş olurlar.

Bir Çin atasözü der ki: Gülmesini bilmeyen, dükkân açmasın. İki komşu olan, biri balcı ile diğeri turşucu olan dükkân sahibinin hikâyesini herkes bilir. Balcı da çeşit çeşit ballar var ama müşterisi yoktur. Turşucu ise basit bir turşu satar ama müşteriye malı zor yetişir. Balcı bu işe şaşar ve bilge bir adama gider, durumunu anlatır. Adam gerçekten bilgedir ve der ki: Sen dükkânında bal satıyorsun ama yüzün sirke satıyor. Komşun turşu satıyor ama gülümsemesini biliyor, yüzü bal satıyor. Gülümsemek ve tebessüm etmenin hayatımızda sürekli olabilmesi dileklerimle… 

Yayınlayan

ahmetunver

Ahmet Ünver; İletişim Uzmanı; İletişim, Kurumsal İletişim, Halkla İlişkiler, Reklam, Marka, Marka Yönetimi, Marka İletişimi, Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir