ABD Başkanı, Dünya Ticaretini, Sallamaya Devam Ediyor!

ABD Başkanı Trump; Dünya Ticaretini sarsmaya – sallamaya ve hatta resesyona sebebiyet veren açıklamaları akabinde, ülkemizde ve dünya kamuoyunda, dış ticarette ki tarife ve gümrük tarifeleri merak edilmeye başlanmıştır!

Peki, ABD Başkanı Trump’ın başlatmış olduğu karşılıklı Gümrük tarifelerinin arttırılması ile dünya, Ticaret Savaşlarına sahne olur mu!

Dünya Ticaret Savaşları başlar ise hangi ülkeler ne kadar ve nasıl zarar görür?

Ülkemiz bu durumdan en az zarar ile nasıl kurtulur? Ya da kriz ve tehditler ile birlikte gelen fırsatları faydaya çevirebilir miyiz?

Tarife; Uluslararası ticarete konu olacak eşyanın cins, nev’i ve niteliklerine göre sistematik bir şekilde numaralandırılarak sınıflandırıldığı ve bu eşyadan ithalatta alınması gereken gümrük vergisi oranlarını gösteren bir cetvel olarak tanımlanmaktadır!

Tarife kontenjanı (tarife kotası), bir ülkede belirli bir dönem itibarıyla gümrük vergisinde ve diğer mali yüklerde indirim yapılan ya da muafiyet sağlanan ithalatın miktar veya değerini ifade etmektedir.

Dış Ticaret; iç piyasada bulunmayan veya bulunduğu halde yüksek maliyetli olan mal ve hizmetlerin dış piyasalardan sağlanması, iç piyasada fazla olan mal ve hizmetlerin dış piyasaya transferi ile refah seviyesinin yükseltilmesi şeklinde ifade edilmektedir!

Dış ticarette nihai hedef, refah seviyesinin yükseltilmesidir! Dışarıya transferle gelir elde edilmesi ve sonuçta hayat standardının yükseltilmesi; dışarıdan transferle de içeride olmayan veya olduğu halde ihtiyaçların daha uygun şartlarda karşılanması mümkün olmaktadır!

Dış ticaret işlemleri, tamamen karşılıklı menfaate dayalı olarak gerçekleştirilen faaliyetlerden oluşmaktadır!

Ülkeler, dış ticaret faaliyetlerini gerçekleştirirken “menfaat” olgusundan hareketle, ekonomileri açısından en uygun bileşimi sağlamaya yönelik çaba sarf etmektedir!

Dış ticaret faaliyeti icrasında, ülkeler, yeri ve zamanı geldiğinde, dünya ticaretini olumsuz etkileyecek şekilde hareket edebilmektedir.

Günümüzde,, ABD Başkanının gümrük tarifelerini sürekli olarak güncellemesinde olduğu gibi!
Ülkeler, kimi zaman direkt yollarla ticareti kısıtlama yoluna giderken; kimi zaman da dolaylı yollarla engelleme yolunu tercih etmektedir! Gümrük vergilerini arttırması gibi!

Dış ticaret politikasının en eski ve yaygın araçlarından birisi olan gümrük vergisi, bir malın ithali sırasında alınan vergi; “Gümrük Tarifesi” deyimi kullanılmaktadır.

Tarifeler konusunda belirleme yetkisi, her ülkenin kendisine aittir. Bazen ülkeler arası anlaşmalarla tarife belirlemesi de olmaktadır!

Dış ticaret politikasında önemli bir uygulama alanına sahip araçlardan biri olan gümrük vergisi, ülke ekonomisi önemli bir gelir kaynağıdır.

Gümrük Tarifesi; GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) kapsamındaki düzenlemeler ve GPS (Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi).

Gümrük vergilerinde hedef; Ülke işçisini yabancı ucuz işçiye karşı korumak. Yerli üreticilerin yabancı rekabete dayanmalarına imkân sağlamak için, ithal malın maliyetini, yerli üretimin maliyetine eşitlemek. Daha önce ithal edilen bazı malları yurt içinde üreterek ülkede işsizliği azaltmak. Yerli üreticileri dampinge ( yabancı bir pazarda, normal değerin ya da iç pazarda geçerli olan fiyatın altında satış yapmak ) karşı korumak.

GATT ( Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması); İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası ticaretin önündeki engelleri ortadan kaldırmak, tercihli ticaret anlaşmalarını önlemek ve devletlerarası ticareti liberalize etmek amacıyla 1947 yılında yapılan uluslararası ticaret anlaşması.

GATT, sayılan amaçların gerçekleştirilmesine yönelik faaliyetlerde bulunmak ve yükümlülüklere uyulup uyulmadığını denetleme zorunluluğu nedeniyle, bir kuruluş kimliği kazanmıştır.

1960’lı yıllarda oldukça etkin bir işlev gören kuruluş, 1970’li yıllarda yeni korumacı eğilimlerin güçlenmesi, kotalar, çifte vergilendirme, tercihli ticaret anlaşmaları gibi yeni ticari engellerin ihdas edilmesiyle etkinliğini bir ölçüde yitirmiş ve 1990’lı yıllarda yeniden etkinlik kazanmıştır.

GATT şemsiyesi altında yürütülen ve Uruguay Turu adıyla anılan çok taraflı ticaret müzakereleri çerçevesinde 123 ülkenin katılımıyla Aralık 1993’te mutabakata varılarak, 15 Nisan 1994’te Fas’ta imzalanmış, Nihai Senet tarihin en kapsamlı ticaret anlaşmasıdır.

Bu anlaşmayla dünya ticaretinde serbestleşme öngören, uluslararası ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik önemli kararlar alınmıştır.

1994’te Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) GATT’ın ( Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ) yerini almıştır.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, savaşın galibi Kuzey Amerika ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, dünyada barış ve istikrarı sürekli kılmak amacıyla, güçlü bir uluslararası ekonomik işbirliği sisteminin kurulması yönünde yoğun bir çaba gösterilmiştir.

Bu çerçevede, ülkelerin kalkınma çabalarına yardımcı olmak, uluslararası likidite ve mali güven gibi ihtiyaçlara cevap vermek ve uluslararası ticareti serbestleştirip artırmak amacıyla yeni kurumların oluşturulması yoluna gidilmiştir.

Bretton Woods kurumları olarak bilinen Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın kurulması, mali alanda uluslararası işbirliği yönünde kurumsal altyapı oluşturulmuştur!

Uluslararası mali alanda sağlanan işbirliğinin yanı sıra, uluslararası ticaretin serbestleştirilmesi yönünde de benzer bir işbirliğine ihtiyaç duyulması sonucunda, 50 kadar ülkenin temsilcisi tarafından “Uluslararası Ticaret Örgütü” (International Trade Organisation – ITO) adı verilen bir uluslararası örgütün kurulması amaçlanmıştır.

ITO’nun kuruluş müzakereleri devam ederken, belirli mallar üzerinde tarife indirimlerinde bulunmak ve ITO’nun ülkelerce onaylanmasına kadar geçecek sürede bu indirimleri uygulamaya koymak amacıyla, 23 ülke Ekim 1947’de Cenevre’de geçici bir anlaşma olarak nitelendirilen Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması’nı (GATT) imzalamıştır.

Peki, AB ( Avrupa Birliği ) üyesi olmayan Türkiye ve AB Gümrük Birliği anlaşması ne demektir?

Gümrük Birliği; taraf ülkelerin mallarının tek bir gümrük alanı içinde, her nev’i tarife ve eşdeğer vergiden muaf biçimde, serbestçe dolaşabilmeleri ve tarafların, üçüncü ülkelerden gelen ithalata yönelik olarak da aynı tarife oranlarını ve aynı ticaret politikasını uygulamaları anlamındadır. Üçüncü ülkelere yönelik olarak aynı ticaret politikaları benimsendiğinden, gümrük birliği, serbest ticaret alanlarından daha ileri bir ticari entegrasyon modelidir.

Türkiye 1 Ocak 1996 yılından itibaren Avrupa Birliği Üyesi olmayan fakat Türkiye ve AB Gümrük Birliği anlaşması olan tek ülke olduğunu da bir kenara not edelim!

Peki, AB üyesi olmayan Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihinden bu günlere Gümrük birliği anlaşmasından kaynaklı, DIŞ Ticaretin birincil hedefi Gümrüklerden kaynaklı GELİR kaleminden ne kadar GELİR elde etmiş ya da ne kadar GELİR kaybına uğramıştır?

ABD Başkanı Trump’ın başlatmış olduğu, karşılıklı Gümrük tarifelerinin arttırılması ile başlayan süreç, Ticaret Savaşları sonrasında, SIFIRLAMA ya da RESET akabinde, Bretton Woods benzeri, DİJİTAL yeni bir DÜZEN ve SİSTEM kurulacak gibi!

Orta Asya Türk Devletleri, KIBRIS’I tanımasını, Nasıl Okumak Gerekir?

Hamas ve İsrail arasında başlatılan planlı savaş; Çin çıkışlı ve İngiltere hedefli; Bir KUŞAK Bir YOL Projesi ve Hindistan çıkışlı – Suudi Arabistan – İsrail – Yunanistan ve Avrupa hedefli; GATEWAY – Küresel AĞ Geçidi; Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında, hegemonya savaşının yansıması olduğunu, sürekli olarak ifade etmeye çalışıyorum!

Bir KUŞAK Bir YOL Projesi ve GATEWAY – Küresel AĞ Geçidi, kurgulayan akıl arasında, her alanda ve her bölgede, bazen AÇIK ve bazen de ÖRTÜLÜ savaş halen devam etmektedir!

Bugün ise hem ticaret koridoru ve hem de gümrük tarifeleri ile küresel iki ekol ve güç arasında ki savaşın zirveye tırmandığına şahit olmaktayız!

Mackinder, Doğu Avrupa’ya hakim olan Dünyaya hakim olur, diyor!

Türkiye; Doğu Avrupa’da hem kara ve hem de deniz kuvvetleri güçlü ve İç Hilal bölgesinin de çok etkili bir ülkesidir!

Türkiye jeo-politik eksende; Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika, Kızıldeniz ve Balkanlar’da tarih, kültür, coğrafya ve devlet aklı ile birlikte, gönül bağları en etkili ülkelerden biridir!

Türkiye; Türk Devlet Aklı nezaretinde, jeo-politik ekseni ve Akdeniz bölgesinde kurulmaya çalışılan, tüm kirli hesap, tuzak ve sinsi planları bozmakta, kendisi ve bölgenin bekası, istikbal ve istiklal oyununu kurmaktadır!

Yeni dünya sistematiği, Türk Devleti ve Türk Dünyasının jeopolitik ekseninde kurulacaktır! Türk Devletinin bu durumu seyirci locasında izlemesi ve oturması beklenmektedir! Türk Devleti, eksenin ta kendisidir!

Türk Devleti yeni dünya sistematiğine matuf; Ankara Vizyonu ve Kriterleri çerçevesinde; jeo-politik ekseni ve Türk Dünyası – Türk Keneşi ve Türk Devletleri Birliğini kurmaktadır!

ABD Başkanı Trump; gümrük vergisi açıklamalarının ardından yaşanan küresel gerilimler; karşıt hegemonya ve emperyalist güçleri harekete geçirmektedir!

Avrupa Birliği; geçtiğimiz günlerde, Orta Asya ile yeni bir stratejik ortaklık kurarak diplomatik ilişkilerinin 30. yılını kutlamak için Özbekistan’ın Semerkant kentinde, Semerkant Zirvesi düzenlemiştir!

Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in ev sahipliğinde düzenlenen toplantıya; Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Sadır Caparov, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman, Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhammedov, AB Konseyi Başkanı Antonio Kosta ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile AB’ye bağlı uluslararası finans kuruluşlarının üst düzey yöneticileri katılmıştır!

Mirziyoyev, yüzyıllar boyunca Büyük İpek Yolu güzergahının kavşağında bulunan, Doğu ile Batı arasında önemli diyalog, medeniyet, diplomasi, ticaret ve kültürel alışverişin merkezi olan Semerkant’ta yapılmakta olan bu toplantının dinamik ve öngörülemez küresel süreçlerin yaşandığı ortamda gerçekleştiğini!

Günümüzde jeopolitik gerginliklerin, güvenlik zorluklarının, büyük bölgesel çatışmaların sürdürülebilir kalkınmaya yönelik, sosyal ve ekonomik tehditlerin arttığına tanık oluyoruz. Hiçbir bölgenin, geniş çaplı uluslararası işbirliği olmaksızın bu kadar karmaşık sorunları bağımsız olarak çözme kapasitesine sahip olmadığı açıktır. Bu bağlamda Orta Asya ile Avrupa Birliğinin geleneksel ortaklar olduğunu ve daha yakın işbirliğine olan talebin giderek arttığını vurgulamak isterim. Biz de Avrupa tarafı gibi uluslararası hukukun ilke ve normlarına bağlılığımızı, ifade ediyoruz!

Avrupa Konseyi Başkanı António Costa; Günümüzün uluslararası bağlamında, işleyen, kurallara dayalı çok taraflı bir düzenin önemi yadsınamaz. Bu toplantı, çok taraflı forumlarda Avrupa Birliği, Orta Asya işbirliğini daha da teşvik ederek barışçıl bir dünya ve müreffeh bir küresel düzene olan ortak bağlılığımızı pekiştirmektedir!

Costa; ortak güvenlik sorunlarına değinerek, özellikle terörizm, şiddet içeren aşırıcılık, hem Orta Asya ve hem de Avrupa’ya yayılma riski taşıyan uyuşturucu kaçakçılığı gibi çoklu tehditlere, işaret etmiştir!

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen; Stratejik konumunuz küresel ticaret yollarını ve yatırım akışlarını açabilir. Ve bu yeni yatırımlar egemenliğinizi arttıracaktır. Ekonomilerinizi güçlendirecek ve en önemlisi yeni dostluklar kuracaksınız!

Ortaklık; enerji, turizm, ticaret ve ulaşım gibi sektörlerde yeni fırsatlara yol açacağına inandığını belirterek bölge için 12 milyar euroluk bir yatırım paketi açıklıyoruz!

Avrupa Birliği ve üye devletlerden gelen yatırımları bir araya getirecek. Biz buna Avrupa Takımı yaklaşımı diyoruz. Ve Orta Asya’ya yeni bir proje hattı başlatacak. Bu gerçekten de kadim dostluğumuzda yeni bir dönemin başlangıcı olacak, diyor!

AB’nin Orta Asya yatırım paketi; Yeni paket ulaştırma (3 milyar euro), kritik hammaddeler (2,5 milyar euro), su, enerji ve iklim (6,4 milyar euro) ile dijital bağlantı alanlarındaki projeleri finanse edecek; bu projelerden bazıları Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası tarafından yeşil ışık yakılarak tahsis edilmiş durumda olduğu!

Von der Leyen; Bu hammaddeler geleceğin küresel ekonomisinin can damarı. Ancak aynı zamanda küresel oyuncular için bir çeşit bal küpü. Bazıları sadece sömürmek ve çıkarmakla ilgileniyor! Avrupa’nın teklifi farklı. Biz aynı zamanda yerel sanayilerinizi geliştirmede ortağınız olmak istiyoruz. Katma değer yerel olmalı. Bizim sicilimiz her şeyi anlatıyor, diyor!

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 550 sayılı kararı; Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’nin talebi ve Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın açıklamasından yola çıkarak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Türkiye tarafından işgal altında kalan kısmında” yapılan karşılıklı “büyükelçi atamaları” ve “anayasal referandum” yapılması, Kıbrıs’ın bölünmesi için yapılan ayrılıkçı hareketler olduğu belirtilmektedir.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 541 sayılı kararın uygulanmasını yeniden talep ettiğini nitelemiş ve tüm ülkelere “ayrılıkçı hareket” ile kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmaması çağrısını tekrarlamıştır. Bu karar; on üç üye ülke tarafından kabul oyu, Pakistan tarafından karşı ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından çekimser oy kullanılarak kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 2024 yılında ki Türk Devletleri Teşkilatı toplantısında, gözlemci üye olarak kabul edilmiş olmasını, Kıbrıs Türk kesiminin uluslararası arenada tanınmasına yönelik bir adım olarak niteleyerek eleştirmiştir!

AB dış politika şefi Josep Borrell, KKTC lideri Ersin Tatar’ın Türk Devletleri Teşkilatı zirvesine katılımını “Kıbrıslı Türk ayrılıkçı oluşumunu meşrulaştırma girişimi” olarak nitelendirmiştir!

Peki, Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimini, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıması ve büyükelçi atamasını, Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatı olarak nasıl okumak gerekir?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, bu girişimleri, Türk Devletini Kuzey Kıbrıs’ta, İşgalci olarak ifade eden, BM’nin 541 ve 550. maddelerini onaylamış olmakta mıdır?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın BM Güvenlik Konseyi 541 ve 550 sayılı kararlarını onaylaması sırtımızda bir hançer olarak mı okumak gerekir?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın KIBRIS’I tanıması ve Büyükelçi ataması, Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatında bir KIRILMAYA sebebiyet verebilir mi?

Avrupa Birliği Orta Asya SEMERKANT Zirvesinde; Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın KIBRIS’I tanıması ve Büyükelçi ataması, Türkiye’nin MAVİ VATAN hedef ve planlarında bir aksamaya sebebiyet verecek midir?

Yoksa, arka planda, dünya kamuoyundan gizlenen yeni dünya düzeni ve dengesi çerçevesinde, başkaca bir kurgu ve plan mı vardır?

HUKUK ve ADALETİN olmadığı Toplum da; Sosyal BARIŞ ve HUZUR Olamaz!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Ehliyet ve Liyakat, bir kişinin, kendisine iş verilmeye uygunluk durumu, olarak tanımlanıyor! Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz ehliyet ve liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi şeklinde, ifade edilmektedir!

Ehliyet ve Liyakat, toplumda hak edenlerin devlet kademesinde yer bulması, hem kamu ve hem özel sektörde idare erkinin, kayırma olmadan, bilgi, başarı, ehliyet ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesine olanak tanımaktadır!

Ehliyet ve Liyakat ilkesinin tesisi, şeffaflık sisteminin sağlıklı işleyişi için atılması gereken adımların başında gelmektedir!

Ehliyet ve Liyakat ölçütleri sağlandığı sürece yolsuzluk, usulsüzlük ve kayırmacılık gibi suçlarla baş edebilmek mümkündür!

Ehliyet ve Liyakat sahibi kişiler, devletin çeşitli kademelerinde yer almasının sağlanması adına, ilk işe alımlarda, ehliyet ve liyakat dışı uygulamaların önünün kesilmesi gerekir!

Ehliyet ve Liyakat, Adalet, Hakkaniyet ve Nizam, devletin temelidir! Bunlar olmadan devlet, varlığını belki bir dönem fakat ilelebet devam ettiremez!

Türk; Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Adaletin olmadığı durumlarda zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz! Kısa bir süre için abad olduğunuzu zannedersiniz!

Ne hikmetse herkes Zulüm ile abad olacağını zan ediyor! Yanacaklarının farkında değiller! Kelebek gibi ATEŞE koşuyorlar! Neden acaba?

Olsun be aldırma Yaradan yardır! Sanma ki zalimin ettiği kardır! Mazlumun ahı, indirir şahı! Her şeyin bir vakti vardır!

Adaletin olmadığı toplumlarda, sosyal kaos ve karmaşa hakim olur! Adaleti temsil eden devlet memurları, hem işlerinde vatandaşa ve hem de emrindeki çalışanlara karşı adaletle hükmetmelidir!

Toplumsal barış ve huzurun temini için kamu kurumlarına personel alımı; adalet, ehliyet ve liyakat ilkesi ve özellikle kamuda, toplum adına iş yapanların bu konularda daha dikkatli olması gerektiğine şahit oluyoruz! Neden acaba?

Ehliyet ve Liyakat, iş yapmaya uygunluk ve yararlılık durumudur! İş başına getirilen yönetici işi ile ilgili bilgi ve kabiliyete sahip olması gerekir!

Devlet kademesinde ki tüm atamalarda, ehliyetsizlik ve liyakatsizlik, torpil ve nepotizm almış başını gitmektedir! Ya da böyle gelmiş ve böyle de devam edecek midir?

Yönetici ve idareciler için adalet, ehliyet, liyakat, kabiliyet, bilgi, dürüstlük ve özellikle güvenirlilik ve hesap verebilirlik, olmazsa olmazlar arasındadır!

Bir siyasinin akrabası, yakını ve torpili olması, kamu kurumunda hem iş bulmak ve hem de idareci olmak için yeter ve gerek şart olmamalı!

Emanet ve Adalet! Emanet ehline verildiği ve adalete riayet edildiği müddetçe toplumda huzur ve barış sağlanmış, ihanet ve haksızlıklar ise huzursuzlukların, kavgaların, servet ve neslin helâk olmasının baş sebepleri arasında yer almıştır!

Adalet, eşitlik ve dengeyi sağlamak demektir! Tabii ki akabinde de toplumsal huzur ve barış!

İnsanların haklarını yiyenler, kendilerini karşıdakilerden üstün, seçkin ve güçlü görerek yapar!

Denge, hakkaniyet ve adaletin olmadığı toplumlarda, sosyal barış ve huzur ortamı olmaz, sosyal karmaşa – kargaşa ve kaos hakim olacaktır! Toplum çok gergin ve patlamaya hazır bir durumda olur!

Ebu Hureyre (r.a), İş ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle, diyor! Her kim adaylar arasında, bilgisi ve hizmeti ile ehil bir kişi varken onu değil de, güç ve iktidar sahiplerine yakın, bilgi ve tecrübe olarak daha aşağı seviyede ve ehil olmayanı göreve getirecek olursa; Allah’a, Peygamberine ve Müminlere ihanet etmiş olur, diyor!

Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebu Zer (ra) ilgili, şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur, buyurmuştur!

Ancak; Hz. Peygamber (sav)’den idarecilik görevi isteyen Ebû Zer el-Gıfari’ye; Sen güçsüzsün; bu iş; idarecilik emanettir! Emanet; idarecilik, üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur, buyurmuş ve yönetici olmak isteğini kabul etmemiştir!

Sonsuz Hikmet sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 58. ayetinde; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir, buyurmaktadır!

Selçuklu Sultanı Ahmet Sencer’e sorulmuş: Devletin neden çöktü?

Büyük işleri küçük adamlara, Küçük işleri büyük adamlara verdiğimi geç anladım! Küçük adamlar büyük işleri yapamadılar! Büyük adamlar küçük işleri yapmaya tenezzül etmediler! Böylece devlet düzeni bozuldu!

HUKUK ve ADALETİN olmadığı Toplumlar; GERGİN olur!

Toplum olarak, her yerde gergin ve kavgalı bir durumdayız! Kime dokunsak patlamaya hazır bomba gibi! Neden Acaba?

Ehliyet, Liyakat, Adalet, Hakkaniyet ve Nizam, devletin temelidir! Bunlar olmadan devlet, varlığını belki bir dönem fakat ilelebet devam ettiremez!

Nizam-ı Mülk Siyasetnamesinde; İşinin ehli ve gayretkeş, liyakatli ve takdire şayan, tecrübeli nice kişi atıl bırakılarak bir köşeye atılmıştır! Ne idüğü belirsiz, usul erkân bilmez, kör cahiller nice vazifeyi uhdesine almıştır! İşinin erbabı, soylu soplu, eline beline diline sahip, özellikle devlete makbul hizmetleri geçmiş, yararlıklar göstermiş ve dirayetli kimselerin bir kenarda işsiz güçsüz durması akla ziyandır, diyor!

Nizam-ı Mülk; İşinin ehli kişi, şayet işi tevdi ettiğim görevi almakta tereddüt ya da reddederse, cebren bu vazifeyi ona yüklerdim! Böylece hem mala ziyan gelmemiş hem reayanın huzuru muhafaza edilmiş olur!

Kadim TÜRK Devlet Yönetim töresi; kişilerin, siyasi, ırk, cemaat ve başkaca cahiliye taassuplardan kaynaklı bozulmuştur!

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

Adalet ve Nizam, Devletin temelidir! Adalet olmadan, bir Devlet varlığını devam ettiremez!

Kurumlar ancak Kurallar sayesinde ayakta kalır! Kuralların uygulanmadığı kurumlarda, Kaos vardır ve Adaletten bahsedilemez!

Adaletin olmadığı durum ve kurumlarda, zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz!

Adaletin olmadığı kurum ve toplumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Adaletin olmadığı, kurum ve toplumlarda, sosyal barış temin edilemez!

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır!

Devlet, adalet ile yönetilir! Devlet yönetim sistematiğinde; Ehliyet ve Liyakat, sıradan ve öylesine bir kavram değildir! Ehliyet ve Liyakat için öncelikle eğitim gerekir!

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hadis-i şeriflerde; İşinin ehli olmayana, İş ve görev tevdi edildiği, verildiği zaman, kıyameti bekleyiniz! Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin, buyrulur!

Ya Resul Allah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur, denince; verildiği zaman kıyameti bekleyin, buyurmuştur!

Emanete riayet edilmez ve Görev Ehlinden başkasına verilirse, ilim; dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse! Fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse! Kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, o zaman çeşitli belaya ya da helake maruz kalınır!

Peki, Toplum genelinde; ehliyetsiz – liyakatsiz ve kifayetsiz muhteris tiplerin her alanda iş bulduğu, işe alındığı ve üst makamlara getirilmekte olduğu konusunda bir endişe ve şüphe var mıdır?!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Bir an adâlette bulunmak, altmış yıl, nafile ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır! Neden acaba?

HUKUK ve ADALET, bir gün, HERKESE LAZIM Olacaktır!

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Hukuk ve Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

Hukuk ve Adalet, Devletin temelidir! Bir Devlet; Hukuk ve Adalet olmadan, belki bir dönem fakat sonsuza kadar varlığını devam ettiremez!

Kurumlar ancak Kurallar sayesinde ayakta kalır! Kuralların uygulanmadığı kurum toplumlarda, Kaos – Karmaşa ve Kargaşa vardır; Hukuk ve Adaletten bahsedilemez!

Hukuk ve Adaletin olmadığı kurum ve toplumlarda, kaos – kargaşa ve karmaşa hakim olur! Hukuk ve Adaletin olmadığı, kurum ve toplumlarda, sosyal barış ve huzur temin edilemez!

Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir! Müslim olduğunu iddia edenler, HUKUK – ADALET ve HAKİKATE mugayir işler ve davranışlar sergileyecek, öyle mi? Sonra da din ve İslam diyeceğiz, öyle mi?

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır! Devlet, hukuk ve adalet ile yönetilir!

Devlet ve Toplum hayatında, olmaz ise olmaz, hukuk ve adalet, kavramıdır! Hukuk ve Adalet, toplumda; güveni, sosyal barışı ve huzuru da beraberinde getirecektir! Aksi halde, sosyal adalet, toplumsal barış ve huzur temin edilemez!

Toplumsal huzur ve barışın olmadığı toplumlarda, kaos – karmaşa ve kargaşa hakim olacağına ve doğa, boşluğu, kabul etmeyeceğine göre!

Toplumsal huzur ve barış; toplumu bir arada tutan yapı taşlarının arasındaki manevi harçlarla sımsıkı birbirine tutulur! Bu da toplumda, ahlaki ve hukuki değerlerin yaşatılması, insani değerlerin yüceltilmesi ile sağlanır!

Toplumsal huzur ve barış kültürünün varlığı, toplumsal yapıların içinde var olan farklı grupların, ihtiyaç ve beklentilerinin, tüm ilişkiler üzerinden karşılanıyor olması anlamına gelmektedir!

Toplumsal huzur ve barış için sosyal adaletin inşa edilmesi gerekir! Toplumun her üyesinin aynı temel haklara ve korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu koşullara işaret eden bir adalet türüdür!

Sosyal adalet; toplum içinde yaşayan tüm fertlerin, insan olmak sıfatıyla sahip bulundukları her türlü sosyal ve ekonomik, siyasi hak ve özgürlüklerin eşitliğini temin ve emniyetini sağlamaktır!

Adalet, mülkün temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Bir an, ADALETTE bulunmak, altmış yıl, nafile ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır!

Maide Suresi 8. ayeti kerimede; Yüce Allah; Ey iman edenler! Allah için HAKKI ayakta tutun, ADALETLE şahitlik eden kimseler olun! Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi ADALETSİZ davranmaya itmesin! ADALETLİ olun; bu, takvaya daha uygundur! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır, buyurmaktadır!

Nisa suresi 135. ayeti kerimede Yüce Allah; Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa ADALETİ ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun! İnsanlar, zengin olsunlar, yoksul olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır! Öyleyse siz hislerinize uyup ADALETTEN ayrılmayın. Eğer ADALETTEN sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır, buyurmaktadır!

Elveda; Ya Şehri Ramazan!

Ramazan; başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennem azabından kurtuluş ayıdır!

Rahmet ve Mağfirete erişebilen kurtulanlardan olabilmek dileklerimle! Müminler olarak böyle iman eder ve böylece amel ederiz!

Ramazan; Kuran, tefekkür ve paylaşma ayıdır! Hayatımızın her anında Kuran ile yaşamayı ve tefekkür halinde olmamızı gerektirir!

Dünya hayatı insan için sadece bir yarıştan ibarettir! Makam – Mevki – Güç – İktidar ve Mal biriktirme, yığma ve sayma yarışı!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; tutmuş olduğumuz oruçları, kılmış olduğumuz teravihleri, Kur’an tilavetlerini, tüm ibadetleri, sadaka, fidye, infak ve fitrelerimizi kabul eylesin!

Yüce Allah; Ramazan ayının manevi havasından ziyadesi ile istifade ettiği kullarından olmayı cümlemize nasip eylesin!

Ramazan; paylaşmanın, sevginin, huzurun, birlik ve beraberliğin tesisine imkân vermektedir!

Dünyada yaşanan kaos – karmaşa ve kargaşa, insanların umutlarını tüketmektedir!

Ramazan; aç kalmak değildir! Ramazan, ibadet mevsimi de değildir!

Ramazan, Aciz bir İnsan olarak; kendimize dönme, kendimizi ve çevremizi fark etme, tefekkür ve tezekkür etmek; Yüce Allah’ın lütfu ve inayeti karşısında insanın aciz olduğunun farkında olmaktır!

Maddi bayrama eriştiğimiz gibi Cennet Bayramı, Beratını da alan kullarından olabilmek ümidiyle!

Arife gününün en büyük özelliği, gelenek haline gelen Kabir ziyaretleridir!

Ahrete intikal etmiş; Anne, baba ve tüm akraba-ü taallukat için Dualar edilir!

İnsanoğluna, ölümü ve ahreti düşündüren ve hatırlatan, kabir ziyaretleridir!

Hz. Peygamber (sav ) efendimiz; Ölümü çokça hatırlayın! Çünkü ölümü hatırlamak, insanı; günahlardan arındırır, dünyaya karşı zahit kılar! Eğer zenginken ölümü düşünürseniz, sizi zenginliğin afetlerinden korur! Fakirken tefekkür ederseniz, hayatınızdan memnun olmanızı sağlar, buyurmaktadır!

Daha nice Ramazan aylarına, Sağlıklı bir şekilde erişebilmeyi Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah nasip eylesin!

Ramazan Bayramımız Mübarek olsun! Tüm eş – dost ve sevdiklerimizle, birlik ve beraberlik içinde, Huzur Dolu Bayramlar!

Elveda! Ya Şehri Ramazan elveda! Elveda! Ey Şehri Kuran elveda!

Elveda! Ya Şehri Ramazan elveda! Elveda! Ya Vahyi Mübarek elveda! Elveda! Ya Şehri Rahmet elveda! Elveda! Ya Mübarek Ramazan elveda! Elveda! Ya Kuran ayı elveda!

Siyaset Kurumu Kaynamaya Başladı!

Son günlerde, siyaset ve siyaset kurumunun iyiden iyiye ısınmaya başladığına şahit oluyoruz! Peki, Neler olmaktadır?

Birileri, konjonktüre göre hareket etmekte, durum ve şekil almaktadır! Yoksa yirmi yıl önce olduğu gibi bekledikleri, planladıkları, hesap ettikleri konjonktür hazır mıdır?

Ülke, yirmi yıl öncesinde olduğu gibi büyük bir değişim ve dönüşümün eşiğinde ve tarih tekerrür ediyor gibi!

Yirmi yıl önce, mevcut iktidar partisinin kurulduğu günlerde olduğu gibi devlet tıkanmış ve ekonomi de yönetilemez hale gelmiştir!

  • Peki, Ülke yönetilemez bir durum ve konumda olduğu için mi, Türk Devleti; Doğu Akdeniz, Akdeniz, Karadeniz, Libya, Suriye, Kafkaslar, Balkanlar ve Afrika’da operasyonlar yapmaktadır!
  • Türk Devleti, bölgesinde, hem kendi hakları ve hem de bölge halklarının çıkar ve hakları için mücadele vermektedir!
  • Türk Devleti, bölgesinde, tüm küresel ve emperyalist kirli tuzak ve sinsi oyunları bozmakta, Ankara Vizyonu çerçevesinde kendi oyununu kurmaktadır!
  • Türkiye gibi ülkelerde; SİYASETTE bir şeyler vuku buluyorsa, bir AKIL tarafından önceden PLANLADIĞINDAN Emin olabiliriz!

İşbirlikçiler ve ağa babaları; Devlet ve Millet olarak; Küresel EKOL Tartışmaları ile bir yüz yılı daha kaybetmemizi talep edilmektedir? Kadim Türk Devlet Aklı, böyle bir duruma, izin vermeyecektir!

Peki, tüm bu gelişmeler çerçevesinde, parti mensubiyeti ve taassubu olmadan, Türk devletinin bekası ve Türk milletinin barış ve huzuru, 2053 ve 2071 hedefleri, Kadim Türk Devlet Aklının kurgusu var mıdır?

Mevcut şartlar altında, okudukları doğru olabilir! Siyasette, iki artı iki hiçbir zaman dört etmediğine göre! Bazen üç, bazen de beş veya altı edebilir!

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde, Devleti ebed müddet devam hedefleri çerçevesinde, Devlet Aklı tanımlı görevlerinin gereği; mezkur partilerden bazıları bölen, bazıları parçalayan, bazıları da toplayan ve bazıları da çarpan etkisi görevini yapacaktır!

  • Türkiye gibi ülkelerde ki siyasette, yirmi dört saat çok uzun bir süredir! Türkiye’de siyaseti okumak ve anlayabilmek için gösterilenler ve söylenenlere değil, arka planda göremediklerimiz ve söylenmeyenlere odaklamak gerekir!
  • Hangi siyasetçi, nerede, neleri ve neden söylemiştir! Bir de, neleri söylememiştir? Neden söyleyememiştir?
  • Vatandaşa sunulan ya da gösterilenlerin arka planında, başkaca bir akıl ya da bir plan var mıdır?

Kadim Türk Devlet Aklını tüm bu süreçlerde; KURGU ve PLANA dahil etmediğimiz takdirde, her okuma ve her yorum, eksik ve yanlış olacaktır! YOK hükmünde kalacaktır!

Devlet her gün 18 yaşındadır! Devlet Aklı; Devletin bekası ve milletin birliği adına, her şeye hakim bir konumdadır!

Devlet AKLI; Devlet Yönetim sistematiğinde, Küresel Ekol temsilcilerinin etkili ve yetkili bir konum ve durumda olmasına asla izin vermeyecektir!

Devlet Aklı; Devletin bekası ve milletin birliği; Devlet ebed-müddet devam ilkesi çerçevesinde; Türk asrının başlatılabilmesi adına, başka bir akıl, başka bir strateji, başkaca taktik ve yönteme ihtiyaç vardır!

Siyaset Kurumunda NELER Oluyor?

Siyaset; insanların yaşamlarını düzene sokan, bununla ilgili genel kuralları koyan ve bu kuralları hem koruyan hem de yeri geldiğinde değiştiren faaliyetlerin tümü olarak ifade edilmektedir!

Peki, bugün siyaset kurumu ve siyasiler, vatandaşın hayatını düzene sokmak ya da kolaylaştırmak gibi bir dertleri var mıdır?

Yoksa, Siyasiler; ekonomik ve siyasi kriz üretmek suretiyle, vatandaşı her gün fakirlik ve yoksulluğa doğru itmekte midir?

Vatandaşın her gün sadece soğan ekmek yemiş olması siyasilerin umurunda mı?!

Devlet çatısı etrafında toplanan sosyal bir örgütlenme biçimi olarak bakanlar kurulu, devlet daireleri, meclis ve pek çok devlet organı tarafından şekillenmektedir!

Devlet çatısı dışında, toplumda var olan siyasal partiler ve siyasal aktörler tarafından gerçekleştirilen iktidara yönelik faaliyetlerin, bütünüdür!

Siyaset kavramının temellerini iktidara yönelik faaliyetler oluşturmaktadır! İktidar kavramının olduğu her yerde siyasetten söz edilebilir!

Siyasi iktidarın odak noktasında bir tarafta toplumu yöneten hükümet varken, diğer tarafta siyasal aktörler tarafından yürütülen siyasi faaliyetler ve halk bulunmaktadır! Bu iki taraf sürekli olarak birbiriyle siyasi anlamda iletişim halindedir!

Siyaset, toplumu yönetme sanatı olarak da iade edilebilir! Siyaset farklı çıkar gruplarını uzlaştırarak gelirleri ve serveti hakkaniyet ölçüleri içinde paylaşmak olarak görülür!

Peki, bugün vatandaş ve farklı çıkar grupları arasında, gelir ve servet paylaşımı nasıl ve hangi düzeydedir?

Siyaseti aynı toplum içinde yaşayan insanların iktidarı ele geçirmek için mücadele etme yöntemi olarak da ifade edebiliriz!

Siyaset; bir toplumda, siyasi aktörlerin kendi aralarında yürüttükleri bir iktidar mücadelesidir!

Peki, bugün yaşamakta olduğumuz siyasi mücadeleyi nasıl okumak gerekir? Böyle bir siyasi mücadele, vatandaşın hayatını kolaylaştırmakta mıdır? Yoksa gün be gün, fakirlik ve yoksulluğa doğru hızla koşmakta mı?

Siyasal iletişim; siyasi ve iletişim süreçleri arasındaki ilişkileri ele alan araştırmalardan oluşan, disiplinler arası bir akademik alan, olarak tanımlamaktadır!

Siyasal iletişim; siyasal aktörlerin belli ideolojik amaçlarını, belli gruplara, kitlelere, ülkeye ya da bloklara kabul ettirmek ve gerektiğinde eyleme dönüştürmek, uygulamaya koymak üzere çeşitli iletişim tekniklerini kullanmaları, olarak da tanımlamaktadır!

Burada, önemli olan siyasal iletişimin nasıl yapılacağı, hangi teknik ve yöntemlerin kullanılacağı ve hedef kitlelere nasıl ulaşılacağıdır!

Peki, bugün yaşamakta olduğumuz siyaset ve siyasi iletişim sürecini nasıl okumak ve yorumlamak gerekir?

İletişimin temeli; ne söylediğiniz veya ne yaptığınızdan daha çok, nasıl yaptığınız ve nasıl iletişim kurduğunuz, önemlidir!

Peki, bugün birileri nasıl bir siyasi iletişim süreci yürütmektedir?

Siyasal iletişim; insanların birbirini anlama ve anlatma biçimi olarak gören düşünce ile asıl amacının iktidarı ele geçirmek ve devlet olanaklarından yararlanmak olarak gören düşünce, birbirine zıt iki düşünce olarak ortaya çıkmaktadır!

Peki, Siyasette hedef sadece devlet gücünü ele geçirmek ve devlet olanaklarını hem kullanmak ve hem de yararlanmak için mi yapılmaktadır?

Siyasal iletişim, iktidarı ele geçirme mücadelesi ve bu kapsamda her türlü reklam ve halkla ilişkiler faaliyetlerinin yürütülmesi, olarak ifade edilmektedir!

Peki, bugün yaşadıklarımız çerçevesinde, siyasiler; toplumu kucaklayıcı mı yoksa ayrıştırıcı bir siyasi iletişim dili mi kullanmaktadır?

Siyaset, toplumsal fay hatları üzerinden ayrıştırıcı bir dil kullanmakta ve toplumsal kaos – karmaşa ve kargaşa oluşturmak suretiyle, besleneceğini hedeflemektedir? Peki, geri teperse! Ya da kontrolden çıkıverirse!

Siyaset ve siyasiler, kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı söz ve ifadelerden vazgeçmeli! Siyasette, hedefe varmak için her yol mubah ilkesinden vazgeçmeli! Aksi halde, toplumsal KAOS – KARMAŞA ve KARGAŞA yakın demektir

Medusa’nın SALI Hikayesi!

Medusa’nın Salı Hikayesi; insan denilen varlığın, zor şartlar altında, hayatta kalabilmek adına, neler yapabileceği ve insanlıktan nasıl çıkabileceğinin bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır!

Günümüzde, Ekonomik şartlar ve insanların daha çok para kazanmak ve yığmak hırsı, Medusa’nın Salından farklı bir hikaye sunmuyor!

  • Ülkemizde, son dönemdeki ekonomik şartlardan kaynaklı, özellikle KONUT – BARINMA ve GIDA sektöründe, Medusa’nın SALI hikayesi, yaşanmaktadır!
  • KONUT fiyatları ve Kiraların yükselmesinden kaynaklı, Adalet Saraylarında, hem Kira tespit ve hem de Tahliye davalarının sayısı belli değildir!
  • Konut ve İş yeri sahipleri, kira artış oranlarından kaynaklı, daha fahiş kira akabilmek adına, kiracıları neredeyse canlı canlı yemeyi planlamaktadır!

Medusa’nın Salı hikayesinde yaşanılan yamyamlıklardan bir farkı var mıdır, acaba?

Ekonomik Kriz ve Enflasyon bahane, fırsatçılıktan istifade, insanlıktan çıkmak ve ahlaken çökmek şahane!

Ekonomik Kriz ve Enflasyon bahane, haram helal demeden daha çok para kazanmak şahane!

Ekonomik Kriz ve Enflasyon bahanesi ile yasal olduğunu zan ettikleri şahane fahiş fiyatlar ile zulmedenler, bu kazançlar helal olmadığı hatırlatmak gerekir!

Bir malın değeri; üç – beş ve hatta on kat yükselmesi, nasıl bir ekonomik kavram ile izah etmeli? AÇ GÖZLÜLÜK olarak mı geçiştirmeli?

Hem ekonomik kriz ve hem de enflasyon yükselirken, AHLAKİ olarak düşmekte ve ÇÖKMEKTEYİZ!

İnsan, İnsanın kurdu ifadesi, enflasyonist ve ekonomik kriz dönemlerinde, canlı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır!

Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insan, VİCDAN ve MERHAMET duygusunu kaybedince, kriz dönemlerinde, ne kadar alçalacağına şahit olmaktayız!

VİCDAN ve MERHAMETİNİ kaybeden bir insan, YAMYAM ve yırtıcı bir Hayvandan farklı şekilde davranmayacaktır!

Ekonomik Kriz ve Enflasyon bahane; makam – mevki – güç – iktidar ve servet sahipleri, şahane çok kazanmak hırsı ile merhamet duygularının alındığı ya da yok olduğuna şahit olmaktayız!

  • Peki, Medusa’nın Salı hikayesinde yaşanılan yamyamlıktan bir farkı var mı?
  • Peki, Yeryüzündekilere merhamet etmeyenlere, gök yüzündekiler merhamet eder mi?

Hz. Şuayb aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği Eyke halkı, ticaretlerinde ahlaki kurallara dikkat etmeyip, ölçü ve tartıda, halkı kandırdıkları yani bir nevi AHLAKİ ÇÖKÜNTÜ ve FIRSATÇILIK yaptıkları için HELAK olmuştur!

Araf Suresi 155. Ayetinde; İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin, Allah’ım, buyrulmaktadır!!

  • Medusa’nın Salı Tablosu; İnsanları Yamyama Dönüştüren Bir Kazayı Anlatan, Tüyler Ürperten bir Hikayedir!

26 Eylül 1791 tarihinde doğan ve 26 Ocak 1824 tarihinde genç yaşta hayatını kaybeden Fransız ressam Théodore Géricault’ın ünlü eseri, 1818 – 1819 yılları arasında yaptığı Medusa’nın Salı orijinal adıyla Le Radeau de la Méduse isimli bir eser!

Fransız ressam Théodore Géricault tarafından resmedilen Medusa’nın Salı tablosu, sanatçının en başarılı resimlerinden biri olarak kabul edilir!

  • Medusa’nın Salı tablosu, yaşanmış ve hayatta kalanları yamyamlığa kadar sürüklemiş bir kazanın hikayesini anlatır!
  • Medusa’nın Salında hikaye edilen tabloda, kazazedeler, korkunç bir kaza sonucu hayatta kalmak için derme çatma bir salla okyanusa açılır!
  • Dalgaların yanı sıra açlıkla da boğuşan insanlar en sonunda yamyamlığa varacak kadar kötü bir durum içinde kaldıktan sonra az sayıdaki insanla beraber kıyıya ulaşır!

Medusa’nın Salı tablosunun gerçek hikayesi: Dönemin Fransa kralı XVIII. Louis’in verdiği emir üzerine dört gemiden oluşan bir ekip Senegal açıklarına gitme hazırlıklarına başlar!

Amaçları, birkaç yıl önce İngilizler tarafından ele geçirilen kolonilerini yeniden kendi yönetimleri altına almak. Gemilerin en önemlisi 47 metre uzunluğundaki La Meduse isimli bir fırkateyn.
La Meduse fırakateyninin sorumlusu yirmi beş yıldır denize açılmamış olan Hugues Duroy de Chaumareys isimli bir deniz subayı.

Gemide memurlar, askerler, bilim insanları ve koloni yerleşimcileri olmak üzere 400’den fazla yolcu vardır. Hazırlıklar tamamlanır ve La Meduse, 1816 yılının Haziran ayında Fransa’dan Afrika kıyılarına doğru yola çıkar.

La Meduse fırkateyni, önemli yolcular ve yükler taşıdığı, diğer yelkenlilerden daha hızlı yol aldığı için önden giderek Senegal kıyılarına ilk varan olmaya çalışır. Fakat kaptan Chaumareys büyük bir hata yapar; Ne haritaları inceler ve ne de subay tavsiyelerini okur!

Kaptan Chaumareys’in amacı, Banc d’Arguin olarak adlandırılan en geniş kumsala ulaşmaktır. Ancak dikkatsiz bir şekilde ilerlediği için önündeki engelleri fark edemez ve Moritanya kıyılarının yaklaşık elli kilometre açığında La Meduse karaya oturur.

Hiç beklemediği kadar sığ bir noktada karaya oturan kaptan, çaresizce gemiyi yüzdürmeye çalışır!

Birkaç gün boyunca öylece kaldıktan sonra çıkan fırtına Le Meduse gemisinin omurgasını kırar. Yolcular gemiyi terk etmeli ve hayatta kalma mücadelesinin tam ortasına atılır.

La Meduse fırkateyninde kayıklar ve kanolar vardır! 400’den fazla yolcu için bunlar yeterli değildir.

Parçalanan geminin sağlam kalan kalaslarından 20 metre uzunluğunda, 6 metre genişliğinde derme çat bir sal yapılır. 5 Temmuz günü denizciler ve askerlerden oluşan 150 kişi bu sal ile okyanusa açılır!

Kanolar ve kayıklar yardımıyla salı kıyıya çekmektedir ancak yola çıktıktan iki saat sonra bağlantı ipleri kopunca Medusa’nın Salı okyanusun ortasında küreksiz, yelkensiz tek başına kalır. Kontrolün mümkün olmadığı bu sal, Atlantik okyanusunun hırçın dalgalarında sürüklenmeye başlar.

  • Derme çatma bir salın üstünde okyanusun ortasında kalmaktan daha kötüsü, erzakları ilk günden bitmesi! Bazı yolcular bir umut kendilerini köpekbalığı dolu sulara atar ve sonları felaket olur! Birkaç gün içinde düzinelerce yolcu bu şekilde hayatını kaybeder!
  • Geride kalanlar ise uçan balık olarak adlandırılan ve salın üstüne atlayan balıklarla beslenmeye çalışır! Balıklar yok denecek kadar az olduğu için ipler, şapkalar, kemerler kemirilmeye başlar! Açlık ve susuzluk ölümcül noktaya gelince, bazı yolcular ölen arkadaşlarını yiyerek yani yamyamlık yaparak hayatta kalmaya çalışır!

La Meduse firkateyninin arkasından gelen gemiler, 17 Temmuz günü Medusa’nın Salı ile karşılaşır. 150 kişi ile başlayan yolculuktan geriye sadece 15 kişi kalmıştır!

Açlık, susuzluk ve kızgın güneş altında, sonra, kazazedelerin beşi de hayatını kaybeder. Geri kalanlar Saint – Louis’e ulaşır.

14 Eylül 1816 tarihinde yayımlanan gazetelerde, hayatta kalan isimlerden bir tanesi olan cerrah Jean Baptiste Henri Savigny’nin röportajına yer verilir ve Medusa’nın Salı’nın hikayesi anlatılır.

1819 yılında, Medusa’nın Salı adlı resmini tamamlar. Bu hikayenin anlatıldığı 1990 yapımı Le radeau de la Méduse isimli bir de sinema filmi vardır!

BASIN & MEDYA ve SİVİL TOPLUM; NEDEN Fonlanır?

Alaycı KUŞ; duyduğu her sesi taklit ( 22 KUŞ Türü ) yeteneğine sahip bir kuş türü!

Amerikan istihbaratı, Soğuk Savaş döneminde, ALAYCI KUŞ verdiği gazetecileri, Ulusal Çıkarları çerçevesinde, kullanmıştır!

Peki, Ulusal ve Yerel Basın & Medya sektöründe, Gazeteci kimlik altında, Küresel Güçlerin fonladığı ya da kullandığı, Alaycı Kuşlarını tanıyabilir miyiz?!

Yerel çerçevede, Basın & Medya sektöründe, Gazeteci kimlik altında, PARAYI Verenin düdüğü çaldığı – çaldırdığı, Alaycı KUŞ sayısı ne kadardır?

BASIN & MEDYA ve SİVİL TOPLUM dernekleri; vatandaşın talep ve önerilerini aşağıdan yukarıya doğru oluşturulması yolu ile yönetime iletilmesi anlamına gelmektedir!

BASIN & MEDYA ve SİVİL TOPLUM dernekleri; hangi küresel güçler veya büyük devletler tarafından finanse edilmekte veya yönlendirilmektedir?!

Devlet ve milletin ali menfaatleri çerçevesinde; yerel, yerli ve milli bir duruş sergileyen basın ve sivil toplum örgütlerini elbette ki tenzih ederiz!

BASIN & MEDYA ve SİVİL TOPLUM dernekleri, küresel güçler ve büyük devletler tarafından neden ve nasıl desteklenmekte ve yönlendirilmekte, olduğu da ehlince malumdur!

Peki, Fondaş medyanın ulusal yayın yapanları olduğu gibi yerel çerçevede de yerel basın medya sektöründe, fonlanmaya devam ettikleri gazete ve gazeteciler, var mıdır?!

Küresel – Emperyalist güçler ve büyük devletler; çıkarları çerçevesinde, siyasi egemenliği etki ve tesir altına almaya çalıştıkları ülkelerde, denge denetleme açısından ”Basın & Medya ve Sivil Toplum” üzerinden ”örümcek ağını” örmektedir!

Türkiye gibi ülkelerde, küresel – emperyalist güçler ve büyük devletlerin kullandıkları sivil toplum ve basın dünyasında ki sivil örümcek ağı, dernek ve vakıflara her daim şahit oluruz!. Peki, ağ, örümcek ağı ve sivil toplum örümcek ağı nedir?!

Türkiye’de ki siyasal sistemi, küresel güçler ve büyük devletlerin denge ve denetleme zaviyesinden, sivil toplum örümcek ağında ki hangi dernek ve vakıflar ile irtibat halinde oldukları veya finansal destek verdikleri de, devlet aklı tarafından kayıt altında ve takip edilmekte olduğunu, düşünüyorum!.

Ağ iki anlamda kullanılır!. Ülkeler arası ilişkilerde, iletişim ve bilişim teknolojilerinde ki gelişmelerde coğrafi mesafeler kısalırken, karşılıklı bağımlılığın yaygınlaşması ve derinleşmesi sürecini açıklamak için ağ metaforu kullanılır!

Ağ toplumu; devlet, ekonomi, kültür, sivil toplum aktörleri ve bireyler arası ilişkilerin bir network görüntüsü verdiğini söyler!

Örümcek, ağını örer ve avını bekler! Av, ağa değdiği an, artık iş işten geçmiştir! Ağın neresine değdiğinin önemi yoktur! Ağın herhangi bir yerinde olan titreşim diğer yerlere hızla yayılır oralarda kendisini hissettirir! Ağa düşen Avın kurtulma şansı yoktur! Örümcek ağı, yaygınlaşma, derinleşme ve hız temelli bir sistemdir!

  • Türkiye gibi ülkelerde; Basın & Medya ve Sivil Toplum Örgütleri; ALAYCI KUŞLAR üzerinden Ulusal çıkarları çerçevesinde; toplumu etkilemeye, yönlendirmeye ve halkla ilişkiler faaliyetleri yapmaya çalışan ve öne çıkan, ABD Kongresinde yaptıkları yardımlar ya da harcamaların hedeflerine erişme konusunda etkili olup olmadığı tartışmalarının olduğu ve hatta kapanma noktasına gelen, iki kurumu incelemeye çalışalım!

1 -) USAID; 1961’de Demokrat Başkan John F. Kennedy tarafından, dış yardımın daha iyi koordine edilmesi amacıyla kurulmuştur.

Soğuk Savaş’ta Sovyetler Birliği’nin etkisine karşı bir hamle olarak hayata geçirilen kuruluş, ABD Kongresi tarafından finanse edilmektedir.

Kongre Araştırma Servisi’nin (CRS) bu ay yayımladığı bir rapora göre, ABD dış yardımlarının yaklaşık yüzde 60’ı USAID üzerinden yönetilmektedir.

USAID bünyesinde çalışan yaklaşık 10 bin kişiden üçte ikisi yabancı ülkelerde görev yapmaktadır. Program üzerinden 130 ülkeye yardım edilmektedir! .

2023 mali yılında ABD, dünya çapında toplam 72 milyar dolar yardımda bulunmuştur! Bunun yaklaşık 43,80 milyar doları USAID bütçesinde yer almaktadır.

2 -) NED ( Ulusal Demokrasi Vakfı – NED), yurtdışında demokrasiyi teşvik etmek amacıyla 1983 yılında kurulmuş bir ABD ajansı; Bir sivil toplum kuruluşu olarak anılmakla birlikte, yarı özerk bir sivil toplum kuruluşu olarak işlev görmektedir.

  • CIA eski direktörü William Colby; “project democracy” adı altında sürdürülen USAİD ve NED operasyonlarına yönelik; CIA’ın örtülü olarak yaptıklarını bu dernekler üzerinden açıktan yapıyoruz, diyor!

NED’e ( national endowment for democracy/demokrasi için ulusal fon) bağlı olan örgütler, faaliyet yürütecekleri ülkelerde ki projeler için paraları ödemektedir! Para kaynağı doğrudan ABD hazinesi, yani devlettir. NED ise paranın kasasıdır.

NED herhangi bir “project” işine girişip para vermeden önce ABD dışişleri’ne bilgi verilmektedir!
NED yönetim kurulunun onayına sunulan tüm “project” önerilerinin bir kopyası, ABD dışişleri bakanlığı siyasi işler yardımcılığına verilecektir!

USAİD ve NED; Çıkarları çerçevesinde ki hedef ülkelerde; Basın & Medya ve Sivil toplum Örgütleri; ALAYCI KUŞLARI fonlamak suretiyle, kabaca şu faaliyetlere destek olmaktadır!

  • İktisadi ortamı denetleme! Ulusal bunalımlar yaratılması! Merkezi hükümete güvensizlik yaratma! İş adamlarını örgütleme: yerel işadamı örgütlerinin ve ilişki bürolarının kurulması! Yolsuzluk kampanyaları: “yerinden yönetim” taleplerini yükselterek, devletin egemenliğinin zayıflatılması, yolsuzluk olaylarını abartarak topluma aşağılık duygusunun yerleştirilmesi!
  • Belediye hizmetlerinin yabancı şirketlere devredilmesi: yerel yönetimi güçlendirme adı altında, toplumsal hizmetlerin “karlılık” esasına oturan şirketlere devredilmesi, su-elektrik gibi kentsel işletmelerin yabancı şirketlere devredilmesi için gerekli düşünsel alt yapının oluşturulması!
  • Ulusal iktisadın çökertilmesi için ulusal sanayileşmenin ve enerji kaynaklarının yıkıma uğratılması, toplum ile devlet arasında çatışmayı da içerecek biçimde çevreci akımların, örgütlerin desteklenmesi ve ulusal madenciliğin, doğal yakıt üretim kaynakları işletmeciliğinin ulusal egemenlik alanının dışına çıkarılması!
  • Kamuoyu oluşturucu; aydınlara, yazarlara, bilim adamlarına yönelik içerde ve dışarıda, masrafları karşılayarak, konferanslara çekmek! Katılımcılarla doğrudan ilişki içinde, ilgili ülke hakkında bilgi almak ve “düşünce” ve “örgütlenme” özgürlüğü başlığı altında yeniden yapılanma düşüncesini benimsetmek!
  • İş adamları dernekleri, sendikaların kurulması, var olanların içine bilim danışmanlarıyla sızılması! Siyasi partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşarak kadroların yönlendirilmesi! Gençliğin “düşünce özgürlüğü” ve “siyasi katılımcılık” propagandasıyla örgütlenmesi!

Peki, Basın & Medya ve Sivil Toplum Örgütlerinde, USAİD ve NED gibi kurumlar tarafından fonlanan içimizde ki, çok kullanışlı, ALAYCI KUŞLARI tanımadan ve idrak etmeden yol alınabilir mi?!

Peki, bu vb. faaliyetleri icra eden Basın & Medya ve Sivil Toplum Küresel İşbirlikçi bizden görünümlü, Tipleri bizden fakat Çipleri küresel Örümcek Ağı Örgüt ve kişileri görebiliyor ve tanıyabiliyor muyuz? Farkında mıyız?

Basın & Medya ve Sivil Toplum, Küresel İşbirlikçi, bizden görünümlü, Tipleri bizden fakat Çipleri Küresel Örümcek Ağı; Örgüt ve Kişileri; Bir haber ve bir köşe yazısı ile kimlerin nereye çalıştıklarını çözebiliriz!

Bir toplumun Basiret ve Feraset kapanınca! Doğal olarak; HAKİKATİ; Göremez, Duyamaz ve Hissedemez! Tepki de veremez! Tepki verenleri de dışlamaya ve taşlamaya devam eder!