Türkiye’de YÜKSEK ÖĞRETİMİN YENİDEN Yapılandırılması

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; bulundukları ülke, şehir ve bölgenin, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlamak adına, araştırma – geliştirme ve bilimsel faaliyetlerin yürütüldüğü, kurumlar olarak bilinir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan, kurumlar olarak ifade edilir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan kaynağı ya da değerini yetiştiren kurum demektir! Üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır! Devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınmanın aracı, kurumlar olarak tarif edilir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; İnsanlığın bir sorununu çözmeye hizmet eder, yeni buluş ve patentlere kapı aralar, bu çalışmaların sonuçları ve araştırmanın yapıldığı üniversite, şehre, ülkeye ve insanlığa, ekonomik katkı ve faydaya sağlayan, kurumlar olarak bilinir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; evrensel ölçekte bilim ile ilgili bilgilerin öğretilmesi ve sahada uygulanabilir hale gelmesi için araştırma – geliştirme ve bilimin üretilen yerler, olarak ifade edilir!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim; her türlü düşüncenin hür ve bağımsız olarak, kimseden çekinmeden ve korkmadan savunulduğu ve tartışıldığı yerler, olarak tarif edilir!


Peki, günümüzde, bunlar bihakkın yaşanmakta mı? Yoksa araştırma – geliştirme ve bilim üretmesi gereken kurumlar olarak bilinen Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretim de, neler neler olmaktadır!

Üniversite – Akademi veya Yüksek Öğretimdeki akademisyenlerin, Araştırma – Geliştirme ve Bilim diye bir dertleri yok mudur? Yoksa, FİL DİŞİ kulelerde Ballı Maaş almaya devam etsinler mi?

Üretmeyen toplumlar, üreten toplumların KÖLESİ olmak durumunda kalacaktır! Araştırma ve Geliştirme olmadan BİLİM olamayacağına göre! Üretim olabilmesi için öncelikle, Akademinin araştırma – geliştirme ve üretime yönelik Bilimsel faaliyetlerine önem vermesi gerekir!

Konya’nın arazi olarak eş değerde bir ülke Hollanda’daki 12 üniversite, Tarım ürünlerindeki inovasyon ile ne kadar TARIM ÜRÜNLERİ ihracatı yaptığını, bir kenara not edelim! Neredeyse Türkiye’nin toplam ihracatı kadar!

Cep telefonları ve benzer teknolojik ürünlere, Türkiye’nin ödediği rakamları bir düşünelim! Ülke olarak, son teknolojik ürünleri neden geliştiremiyor ve üretemiyoruz?

Peki, Türkiye’nin her alanda gelişmesi ve kalkınması adına, Türkiye’de Yüksek Öğretim nasıl ve ne şekilde yapılandırılmalı?

  • Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’nin yüksek öğretim geleceği, kültür ve medeniyetimizdeki yeri ve milli kalkınmamızdaki rolü üzerine; Türkiye’de yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongresi; geçtiğimiz günlerde, Eğitim-Bir-Sen ve İbn-i Haldun Üniversitesi işbirliğiyle, Memur-Sen Genel Merkezinde düzenlenmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’de yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongresinin fikir aşamasından uygulanmasına kadar tüm aşamalarında emeği geçenleri tebrik ederim. Kongrenin hem üniversitelerin kalitesinin artmasına ve hem de ülkemiz kalkınmasına katkı sağlaması dileklerimle.

  • Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’de Yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongre boyunca, 12 farklı oturumda, 40 bildiri sunulmuştur!


1 -) Yükseköğretim Sisteminin Dünü, Bugünü ve Yarını: Yükseköğretim Sisteminin Felsefesi

Üniversite: İnsanlığın Ortak Entelektüel Mirası, Felsefesiz Bir Üniversite Olabilir mi? Üniversitelerin Geleceği Üzerine Psikolojik Bir Analiz, Üniversite Eğitimin Mantığı Üzerine Türk Yükseköğretim Sisteminde Kimlik Krizi: Bütüncül Bir Çözüm Modeline Doğru, Yurt Dışı WOS Dergilerinde Özellikle Sosyal Bilimlerdeki Yayınlarda İdeoloji Sorunu; Milli Yerel Meselelerde Bakış Açısı Farklılığının Doğurduğu Zorluklar.


2 -) Türkiye Yüzyılında Yeni Bir Yükseköğretim Yasası


Türkiye’de Üniversite Reformları ve Günümüze Yansımaları, Türkiye’de Yükseköğretim Reformu ve Yasa Önerisi, Yükseköğretim Sisteminde Köklü Bir Dönüşümle Geleceği Şekillendirecek Yeni Nesil Üniversitelere Yönelik Bir İnceleme, Fen Edebiyat Fakültelerinin Yeniden Yükselişine Doğru Öncü Bir Adım: YTÜ-FEF Temel Bilimler Eğitimi Modeli, Kadın Üniversitelerinin Yükseköğretime Olası Katkıları, Türkiye’de Üniversitelerin Sosyal ve Ekonomik Sorunlar Üzerindeki Etkisi: Ampirik Bir Yaklaşım.


3 -) Yükseköğretimde Kariyer Sistemi


Türkiye’de Mesleki Eğitimin Sorunları: Yüksek Öğretimde Dünden Bugüne Meslek Yüksekokullarının Yeniden Yapılandırılması, Yükseköğretimde Kariyer Sistemi ve Akademik Dürüstlük: Etik Değerlerin Profesyonel Yükselme Sürecindeki Yeri, Üniversite Öğretim Üyelerinin Bilimsel Çalışmalarını Değerlendirmede Nitel Yaklaşımın Kaçınılmazlığı Üzerine Bir Değerlendirme, Türk Yükseköğretiminde Kariyer Sistemini Tehdit Eden Güncel Meseleler, Türkiye’de Yükseköğretimde Merkezileştirmenin Yol Açtığı Sorunlar ve Çözüm Önerileri: YÖK’ün Rolü Üzerine Bir Değerlendirme, Yükseköğretim Bugünkü Sorunlarına Akademik Bakış ve Çözüm Önerileri, Yükseköğretime İlişkin Sorunların ve Çözüm Önerilerinin Üniversite Öğrencilerinin Görüşleri Bağlamında İncelenmesi, Sanayi Devrimlerinin Üniversitelerin Gelişimine Etkisi ve Geleceğin Üniversiteleri.


4 -) Eğitim Fakültelerinin Geleceği: Öğretmen Yetiştirme Sisteminin Dönüşümü


Ülkelerdeki Öğretmen Yetiştirme ve İstihdam Politikalarının Karşılaştırmalı Analizi, Türkiye’de Özel Eğitimin 73 Yılı: Özel Eğitim Alanında Öğretmen Yetiştirme Sorunlarının Değerlendirilmesi, Eğitim Fakültelerinin Geleceği Bağlamında Öğretmen Adaylarının Milli Eğitim Akademisi Algıları, Öğretmen Yetiştirmede Akreditasyon Sürecinin Kalite Açısından Değeri ve Alternatif Uygulamalar: Bir Meta Analiz Çalışması, Öğretmen Eğitiminde ve İstihdamında Mülakat Sorunu: Ne Zaman, Nerede, Nasıl Yapılmalı?


5 -) Yükseköğretimde Kalite ve Küresel Konumlanma


TÜBİTAK’ın 2021 ve 2023 Tarihli Üniversitelerin Alan Bazında Yetkinlik Analizlerine Yönelik Bazı Değerlendirmeler, Yükseköğretimde Kalite ve Rekabet: Küresel Uygulamalar ve Türkiye’nin Yol Haritası, Yükseköğretimde Pedagojik Formasyon İhtiyacı: Türkiye’de Akademik Kadroların Öğretim Yeterliliği Üzerine Bir Değerlendirme, Lisansüstü Eğitimler ve Akademik Kalite Açısından Bir Değerlendirme: Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Türkiye’deki Üniversitelerin Küresel Sıralamalardaki Yeri (2020-2024): Stratejik ve Kuramsal Bir Değerlendirme, Türkiye’de Üniversite Eğitiminin Yerelde Kalması Üzerine: Fırsatlar, Zorluklar ve Toplumsal Etkiler.


6 -) Yapay Zeka ve İnovasyon Çağında Üniversiteler


Yükseköğretimde Yeni Bir Öğrenme Yaklaşımı: Mikro-Yeterlilikler, Yükseköğretimde Dijital Dönüşümde Ontolojik ve Epistemolojik Belirsizlikler: Pedagojik Bir Analiz, Yükseköğretimde Yeniden Yapılanma: Dijitalleşme ve Kalite Güvencesi Perspektifinden Bir Değerlendirme, Türkiye’de Zorunlu Eğitim Yapısının Yükseköğretim Üzerindeki Yansımaları, Üniversitelerde Kişiselleştirilmiş Öğrenme ve İnovatif Öğretim Yaklaşımları: Yapay Zeka Destekli Fen Eğitimi, Geleceğin Teknoloji Dünyasında Türk Üniversitelerinin Rolü, İklim Krizi Çağında Türkiye Yükseköğretiminde Yeşil İnovasyon ve Dönüşüm Stratejileri, Yükseköğretimin Geleceği: Dünyadaki Salgın ve Yapay Zeka Uygulamalarının Etkisi.

  • YÖK Başkanı Erol Özvar; Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli kapsamında; Türkiye’de Yüksek Öğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri Kongresinde yapmış olduğu konuşmasında; Türkiye’deki üniversitelerin dünya ölçeğinde küresel akademik marka değerlere sahip olmasının en öncelikli hedefleri arasında olduğunu, bu hedeflere ulaşmanın ise eğitim ve öğretimde kalite güvencesi, bilimsel ve teknolojik araştırmalara ayrılan fonlar, mezunların ulusal ve küresel istihdamda görünürlüğü ve bilimsel yayınların çıktı ve etkileriyle mümkün kılınacağını.


YÖK Başkanlığı olarak; Türkiye Yüksek Öğretimini küresel ölçekte rekabetçi, kapsayıcı ve nitelikli bir yapıya kavuşturmak için son yıllarda kapsamlı bir vizyon geliştirdiklerini. Bu vizyonun temelinde, üniversitelerin sadece bilgi üretim merkezleri olarak değil, aynı zamanda kalkınmanın, toplumsal dönüşümün ve uluslararası işbirliğinin ana aktörleri haline gelmesi bulunmaktadır. Son yıllarda kadro tahsisleri, akademik birim açma, yeni programlar tasarlama ve kontenjanlar belirleme gibi politika ve tedbirler bu vizyon doğrultusunda uygulamaya konulmakta olduğu.


YÖK Başkanı Özvar; TOBB ile yaptığımız işbirliği protokolü kapsamında, 388 MYO programı sanayiyle eşgüdüm halinde güncellenmektedir. OSB – MYO modeliyle organize sanayi bölgelerinde konumlanan MYO’lar; 3+1 ve 7+1 iş yeri temelli eğitim modelleriyle öğrenciye sahada deneyim imkanı sunmaktadır. Yapay zeka, siber güvenlik, dijital sağlık gibi alanlarda açılan ön lisans programları, bu dönüşümün en somut çıktıları. Türkiye’nin dinamik nüfus yapısı ve yükseköğretime olan güçlü talep, doğru yönlendirme ve işbirliğiyle ekonomik büyümenin itici gücüne dönüştürülebilir.


YÖK Başkanı Özvar; 2025 Times Higher Education (THE) sıralamalarında eğitim bilimlerinde 35, mühendislikte 26, sağlık bilimlerinde 25, sosyal bilimlerde 24 ve bilgisayar bilimlerinde 17 üniversitenin ilk 1000’e girdiğini. Hedefimiz önümüzdeki yıllarda ilk 500’e en az 10 üniversitenin girmesi için gerekli yapısal dönüşümü sağlamak ve ilk 100’de mutlaka bir Türk üniversitesini görmektir, vurgusu ve ifadelerinde bulunmuştur.

Konya’daki bir Üniversiteyi TOTALİTER ZİHNİYET mi Yönetiyor?

Totaliter zihniyet;  toplumu tamamen kontrol ve denetim altında tutan bir siyasi ideoloji veya hareket, olarak ifade edilmektedir.

Totaliter zihniyet;   insanların yaşamı üzerinde bütünsel bir kontrol ve denetime sahip olduğu siyasal bir sistem, olarak ifade edilmektedir.

Peki, Ülke geneli değil de, totaliter zihniyetli kişiler tarafından  işgal edilen   ya da atanmış oldukları kurumlar,  nasıl  ve ne şekilde yönetilecektir?

Totaliter zihniyetteki kişi, bir kurumun başına geçtiğinde, kurumda herkesi ve her şeyi, tamamen kontrol ve denetim altına almaya çalışacaktır! Kendisine danışılmadan kurumda KUŞ dahi uçamayacaktır.

Peki, böyle bir kurumda, kurumsal BARIŞ ve HUZUR ortamı olacak mı? Kurumsal BAŞARI gelecek mi?

Big Brother filmi ya da Biri Bizi Gözetliyor da olduğu gibi her şeyi ve herkesi, gözetlemeyi – denetlemeyi ve kontrol altına almayı hesap edecek, planlayacak ve ona göre, bir düzen ve bir sistem kuracaktır.

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle toplumsal  her meseleye çözüm arayan kurumlardır.

Üniversiteler; üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır. Üniversiteler, devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir.

Üniversite yönetimlerinin çevresini kuşatan, fitne – fesat ruhlu kişiler ve iletişimin ne olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir güruh ile bir yere varılamayacağı!  

Üniversite Yönetimleri; KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan kripto Tipler ile YOL Yürüyemeyeceği!

Peki, Konya’daki bir Üniversite Yönetimi, KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile yanıp tutuşanlardan kurtuldum derken, TOTALİTER zihniyetteki; tipler – kişiler ya da KRİPTO bir YAPI tarafından kuşatılmış olabilir mi?

Üniversite yönetimlerinin   özerk yapısı gereği, HAK – HUKUK – ADALET – EHLİYET – LİYAKAT – BİLİM ve Evrensel değerler öncelikleri ve rehberi olması gerektiği!

Bir Üniversiteye Rektör olmak; kanun, kural, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik olması gerektiği!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; SORUNLAR – ve ZULÜMLER; HALININ altına süpürülmeye devam edeceği!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; Yönetim, Fakültelerde, NELER olduğu ya da NELER döndüğünden BİHABER olacağı!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; Fakülte yönetimleri; babasının ÇİFTLİĞİ ya da babalarından MİRAS gibi yönetmeye devam edeceği!

PART TİME / Yarı Zamanlı, REKTÖRLÜK yapılan bir Üniversite de; Fakülte ve Enstitü Yönetimleri, kurumda bir MAFYA düzeni kuracak, öğrenci ve diğer çalışanlara da, DEREBEYİ gibi davranacağı ile ilgili olarak köşe yazıları kaleme almıştım!

Konya’daki bir Üniversite ve Enstitü Yönetimi; Tez Jüri Savunma Komisyon üyeleri, Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin JÜRİ Savunma salonuna KAREKOD sistemli bir TAKİP sistemi koydukları veya koyacakları!

Konya’daki bir Üniversite ve Enstitü Yönetimi; Yüksek Lisans – Doktora  ve Lisans öğrencilerinin derslere katılıp katılmadıkları ve akademisyenlerin dersleri, akademiye uygun bir şekilde anlatıp anlatmadıklarını, sınıflarda KAMERALI takip sistemi konusunda, bir çalışma olduğu, üniversite camiasındaki akademisyenler arasında konuşulmaktadır!

Konya’daki bir Üniversite ve Enstitü Yönetimi; Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin, tez aşamasında, Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı Tarafından atanan, TEZ SAVUNMA Jürinin TEZİ onaylaması akabinde, Enstitü Yönetiminin yeni almış olduğu bir karar gereği; Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı yönetimine göndermiş oldukları yazının şu şekilde olduğu!

Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı Tarafından atanan, TEZ SAVUNMA JÜRİNİN  onaylamış olduğu yüksek lisans ve doktora TEZİ ile ilgili, Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalının yeniden bir KOMİSYON kurması, yüksek lisans ve doktora  tezini de;  şekil – usul – atıf – makale ve kaynak vb. konularla ilgili olarak yeniden incelenmesi ve BEŞ  GÜN içinde, enstitü yönetimine, bir rapor halinde sunması gerektiği, üniversite camiasındaki akademisyenler arasında konuşulmaktadır!

Peki, Enstitü Yönetimi; Bilim Dalı veya Ana Bilim Dalı tarafından atanan, Yüksek Lisans ve Doktora TEZ SAVUNMA JÜRİ KOMİSYONU beğenmediği ya da YETERLİ görmediğinden, yeniden bir TEZ SAVUNMA JURİ KOMİSYONU kurulması önerisini, nasıl ve ne şekilde  okumak gerekir?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyonu atanma sistemi, Türkiye genelinde hangi üniversite de, uygulanmaktadır?

Peki, Konya’daki bir Üniversite Enstitü Yönetiminin, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyonu atanma uygulamasından, YÖK ( Yüksek Öğretim Kurulu ) ve Yüksek Öğretim Kurulu Denetleme Kurulu Başkanlığının bilgisi, izni ve onayı dahilinde mi olmaktadır?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyonu atanma sistemi, Araştırma – Geliştirme ve Bilime, ne kadar katkısı ya da faydası olacaktır?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyon atanma sisteminin hedefi, akademisyenler arasında; öncelikle GÜVEN BUNALIMI ve KAOS – KAVGA – KARMAŞA ve KARGAŞAYA zemin hazırlamak için olabilir mi?

Peki, Yüksek Lisans ve Doktora TEZİ, yeniden Savunma JÜRİ Komisyon atanma sistemi, teamül noktasına gelecek olursa ve  yarın birisi de çıkar,  mevcut  Üniversite ya da Enstitü Yöneticilerinin, geçmiş tarihli, YÜKSEK LİSANS ve DOKTORA TEZİNİ aynı şekilde, yeniden bir TEZ SAVUNMA JURİ KOMİSYONU kurmak suretiyle,  incelemeye ve denetlemeye kalkar ise bu işin sonu nereye ve nerelere kadar varacaktır?

1 -) 29 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Üniversite Yönetimi; KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan Tipler ile YOL Yürüyemez!


https://ahmetunver.com.tr/2024/07/29/kin-ve-intikam-atesi-ile-yanip-tutusan-tipler-ile-yol-yurunemez/

2 -) 4 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak – 2 –


https://ahmetunver.com.tr/2024/08/04/bir-universiteye-rektor-olmak-2/

3 -) 24 Şubat 2025 tarihli KÖŞE YAZIM; PART TIME / Yarı Zamanlı, Rektörlük yapılan bir Üniversite’de, NELER OLUR?


https://ahmetunver.com.tr/2025/02/24/part-time-rektorluk-yapilan-bir-universitede-neler-olur/

DSÖ – Dünya Sağlık Asamblesi; Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık Toplantısı

Dünya Sağlık Asamblesi, Dünya Sağlık Örgütünün en üst karar organı ve üye devletlerin delegasyonları tarafından oluşturulan, DSÖ politikaları ve bütçesini belirlemektedir.

Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletlerin uluslararası halk sağlığından sorumlu uzmanlaşmış bir kuruluşu ve Merkezi İsviçre’nin Cenevre şehrinde, dünya çapında altı bölgesel ofisi ve 150 saha ofisi bulunmaktadır.

Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü ve Birleşmiş Milletlere bağlı diğer kuruluşlarla sağlık alanındaki işbirliğini geliştirmek için 19 Ekim 1950 tarih ve 6666 Sayılı Kanunla onaylanan Teknik Yardım Anlaşmasıyla çeşitli sağlık projelerini başlatmıştır.

Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye’de, Ülke Ofisi Ankara’da, İnsani ve Sağlık Acil Durumlarına Hazırlık Coğrafi Ayrık Ofisi İstanbul’da ve Saha Ofisi de Gaziantep olmak üzere, toplam ÜÇ temsilciliği bulunmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü; resmi görevi, dünya çapında savunmasız kişilere yardım ederken sağlık ve güvenliği teşvik etmektir.

  • Peki, Realite ya da uygulama böyle midir? Dünya Sağlık Örgütü; Dünya çapındaki savunmasız insanlara, sağlık ve güvenlik konularında neler yapmaktadır?

Dünya Sağlık Örgütü; Ülkelere teknik yardım sağlamakta, uluslararası sağlık standartlarını belirlemekte, küresel sağlık sorunları hakkında veri toplamakta ve sağlıkla ilgili bilimsel veya politika tartışmaları için bir forum görevi görmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü Anayasasında yer alan temel amacı; Tüm insanların mümkün olan en yüksek sağlık düzeyine ulaşmaları ve bu amacı gerçekleştirmek üzere, uluslararası sağlık çalışmalarının yönetimi ve eşgüdümünü sağlamaktır, diyor.

Dünya Sağlık Örgütünün en üst karar alma organı, Dünya Sağlık Asamblesinin 78. oturumu, 19 – 27 Mayıs 2025 tarihleri arasında, İsviçre’nin Cenevre kentinde; “ Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık ” temasıyla düzenlenmiştir.

  • Peki, “ Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık ” ne demektir? Dünyayı yani tüm devlet ve hükümetleri bir bütün olarak algılamakta ve tüm sağlık işlemlerinin de, tek bir merkezden yani Dünya Sağlık Örgütü tarafından sevk ve idare edilmesi mi demektir?

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi; üye devletlerden üst düzey temsilciler ile sağlık alanındaki küresel paydaşları bir araya getirerek, uluslararası sağlık ve kalkınma alanındaki yeni tehditler ile dönüşümleri ele almaktadır.

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi; kritik gündem maddelerinden biri, üç yıllık müzakereler sonucunda, DSÖ Üye Devletlerinden oluşan Hükümetler arası Müzakere Organı tarafından hazırlanan ve pandemi dönemlerinden ders çıkarılarak oluşturulan Pandemi Anlaşması olacaktır.

  • Peki, Pandemi Anlaşması ne demektir? Dünya genelinde, Pandemi zuhur edecek olursa, Pandemi Anlaşması gereği, Yerel hükümetlerin yetkilerinin tamamen Dünya Sağlık Örgütüne DEVİR edildiği için tüm işlemlerin bu merkezden sevk ve idare edilmesi mi demektir?

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi; Pandemi Anlaşmasının kabulü, DSÖ Anayasası’nın 19. Maddesi kapsamında ve COVID-19 pandemisinin neden olduğu kayıpların tekrarlanmaması adına küresel ölçekte bağlayıcılığı olan önlemler getireceği, ifade edilmektedir.

  • Peki, Pandemi Anlaşmasının gereği, COVID – 19 pandemisinin neden olduğu kayıpların tekrarlanmaması adına küresel ölçekte bağlayıcılığı olan önlemler ne demektir? Bağlayıcılığı olan önlemler, hükümetlere yönelik olan maddeler midir?

2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesinde, Tartışılacak konular arasındaki ana başlıklar; Sağlık ve bakım iş gücü, Antimikrobiyal direnç, Sağlık acil durumları ve hazırlık, Çocuk felciyle mücadele, İklim değişikliği ve Sosyal bağlılık ve sağlık belirleyicileri, olacağı ifade edilmektedir.

DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, 2025 yılı Dünya Sağlık Asamblesi tarihi nitelikte olduğunu. Ülkeler, üç yıllık müzakerelerin ardından insanları pandemilerden daha iyi koruyacak ilk küresel anlaşmayı değerlendireceği. Pandemi Anlaşması, ülkeler arasında adil ve etkin iş birliğini güçlendirerek dünyayı daha güvenli hale getirecek, diyor.

  • Dünya Sağlık Asamblesi, Pandemi Anlaşması, Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık yaklaşımına, dünya kamuoyundan bazı eleştirilerin olduğunu da, ifade etmeliyim!
  • Dünya Sağlık Örgütüne üye hükümetlerin Pandemi vb. konularda, tüm yetkilerini Dünya Sağlık Örgütünü devir edeceği ve konu ile ilgili yerel hükümetlerin yetkilerinin olmayacağı, dünya kamuoyu ve özelliklede ülkemizde, kaygı ve eleştiriler olduğunu da, not edelim!

Dünya Sağlık Asamblesi, Pandemi Anlaşması, Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık yaklaşımı, pandemi önleme konusunda somut önlemler alınması; coğrafi olarak çeşitli araştırma ve geliştirme kapasitelerinin oluşturulması; pandemiyle ilgili sağlık ürünleri üretimi için teknoloji ve ilgili bilgi, beceri ve uzmanlığın transferinin kolaylaştırılması; yetenekli, eğitimli ve çok disiplinli ulusal ve küresel sağlık acil durum işgücünün harekete geçirilmesi; koordine edici bir finansal mekanizma kurulması; hazırlık, hazırlıklı olma ve sağlık sistemi işlevlerini ve dayanıklılığını güçlendirmek için somut önlemler alınması; küresel bir tedarik zinciri ve lojistik ağı kurulması yer almaktadır.

Dünya Sağlık Asamblesi, Pandemi Anlaşması, Tek Bir Dünya – Tek Bir Sağlık yaklaşımı, ülkelerin kendi sınırları içerisinde halk sağlığı konularını ele alma konusundaki egemenliklerini teyit ettiği! Taslak anlaşmadaki hiçbir hükmün, DSÖ’ye ulusal yasaları veya politikaları yönlendirme, emretme, değiştirme veya reçete etme veya Devletlere seyahat yasağı veya kabulü, aşı zorunluluğu veya terapötik veya teşhis önlemleri koyma veya karantina uygulama gibi belirli eylemlerde bulunma yetkisi verdiği şeklinde yorumlanmayacağı da, hükme bağlandığı ifade edilmektedir.

YAHYA Efendi: ZULÜM Varsa DEVLET Yıkılır!

Adalet, mülkün ( Devlet ) temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Adaletin olmadığı toplumda, zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz!

Adaletin olmadığı toplumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Adaletin olmadığı, toplumlarda, sosyal barış ve huzur temin edilemez!

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır! Devlet, adalet ile yönetilir!

Yeryüzü ve Gökler, Adalet sayesinde ayakta durur! Adalet, bütün erdemlerin başıdır!

  • Kanuni Sultan Süleyman, kafasına takılan ve kendisini yoran önemli bir soru vardır. Çok güçlü bir duruma getirdiği Osmanlı Devleti’nin akıbetini hayâl eder.

Günün birinde, Osmanoğulları da inişe geçer, çökmeye yüz tutar mı, diye düşünür. Bu sorunun cevabını almak için donemin ünlü̈ Türk alimi Yahya Efendi’ye Sadrazamı gönderir.

Sadrazam; gider, soruyu sorar ve döner.

Kanuni; ne dedi, diye sorduğunda;

Sadrazam: Bir ülkede insanlar; Neme lazım dediği zaman; O ülke çökmeye yüz tutar.

Kanuni; Başka bir şey söylemedi mi.

Sadrazam: Hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.

Bu cevabı uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda ünlü̈ alime mektup yazar, bunun ne anlama geldiğinin açıklanmasını ister. Çeşitli yorumlar yapıyorum, ama doğrusu nedir, onu ancak siz söylersiniz, der.

Ve ünlü̈ alim Yahya Efendi, bir mektup yazıp, Kanuni’ye gönderir.

Bu mektup, günümüzde, Topkapı Sarayında sergilenmektedir.

Peki, günümüzde, insanlar; Neme lazım ya da bana dokunmayan YILAN BİN YIL yaşasın veya her Koyun kendi bacağından asılır konumuna gelmiş olabilir mi?

  • Yahya Efendi, Mektubunda; Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelirse, işitenler de; “ neme lazım ” deyip ilgisiz kalır ve uzaklaşırsa, koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse!

Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse!

İşte o zaman devletin sonu görünür; Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve itimadı sarsılır. Asayişe itaat hissi kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder ve kaçınılmaz hale gelir, diyor.

Peki, bugün için haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk sıradan bir hale gelmiş olabilir mi? Ya da tüm bunları, gören ve işitenler, “ neme lazım ” deyip ilgisiz kalmakta ve koyunları kurtlar değil de çobanlar yemekte mi?

Ya da bana dokunmayan YILAN BİN YIL yaşasın veya her Koyun kendi bacağından asılır konum ve durumuna gelmiş olabilir mi?

Peki, NEDEN? İnsanlar böyle bir duruma neden ve nasıl gelebilir ya da getirilir?

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir! Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal; sadece belaya – felakete ve helake, sebebiyet verir, buyurmaktadır!

Hz. Mevlana; toplumda sosyal barışın, adaletin, huzurun sağlanması ancak ehliyet ve liyakate önem verilmesi, ehliyet ve liyakat sahibi insanların iş başına getirilmesiyle mümkün olabilecektir! Ehliyet ve liyakate bakılmaksızın işlerin yürütülmeye çalışılması halinde ise toplumsal düzenin işleyişinde aksaklıklar ortaya çıkacak ve sosyal düzen bozulacak, kaosa ve karmaşaya zemin hazırlayacaktır, buyurmaktadır!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Bir an, ADALETTE bulunmak, altmış yıl, nafile ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Maide Suresi 8. ayeti kerimede; Ey iman edenler! Allah için HAKKI ayakta tutun, ADALETLE şahitlik eden kimseler olun! Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi ADALETSİZ davranmaya itmesin! ADALETLİ olun; bu, takvaya daha uygundur! Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 135. ayeti kerimede; Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa ADALETİ ayakta tutun, Allah için şahitlik eden kimseler olun! İnsanlar, zengin olsunlar, yoksul olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır! Öyleyse siz hislerinize uyup ADALETTEN ayrılmayın. Eğer ADALETTEN sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 58. ayetinde; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir, buyurmaktadır!

Dünyanın En Mutlu Şehirleri

İngiltere merkezli, Yaşam Kalitesi Enstitüsü, her yıl düzenli olarak yayımladığı, Mutlu Şehirler Endeksinin 2025 yılı sonuçlarını, geçtiğimiz günlerde, açıklamıştır.

Peki, Mutlu Şehir ne demektir? Mutlu Şehirde yaşayan insanlar, doğayla iç içe, sosyal ilişkileri güçlü ve gündelik yaşamı az stresli bir hayat sürdüğü ifade edilmektedir.

Peki, Türkiye gibi bir ülkedeki büyük şehirlerde yaşayan insanların sosyal ilişkileri güçlü ve gündelik yaşamı da, az stresli nasıl olacaktır?

Büyük Şehirlerde, Güvenlik – ULAŞIM ve TRAFİK başlı başına stres kaynağı olduğunu bir kenara not edelim!

Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler endeksi; şehirlerin yönetişim, sivil katılım, ekonomi, çevre bilinci, ekonomik istikrar, yerel yönetimlerin etkinliği, sağlık hizmetlerinin kalitesi, turizm potansiyeli, kültürel ve eğlence olanakları, trafik ve ulaşım gibi alanlardaki performanslarına göre değerlendirmektedir!

Peki, Kadim Başkent Konya ya da BENİM ŞEHRİM yöneticileri ve özellikle de şehirde ki Üniversiteler ve Akademisyenlerin Mutlu Şehirler Endeksinde yer alan sivil katılım, sağlık, çevre, trafik ve ulaşım konuları ya da sorunları ile ilgili neler yapmaktadır?

Şehirde ki Üniversiteler ve Akademisyenlerin Mutlu Şehirler Endeksi ve buradaki kriterler konusunda bir dertleri ve projeleri ya da akademik çalışmaları var mıdır?

Karınca hikayesinde olduğu gibi hedefe varılamasa da, kriterler ve hedefler konusunda, bir çaba ve bir gayret olması da, başarı sayılabilir!

Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Listenin zirvesinde Danimarka’nın başkenti Kopenhag yer alırken, Türkiye’den İstanbul 127. sırada, İzmir 143. sırada ve Ankara 198. sırada listeye girmeyi başarmıştır!

Yaşam Kalitesi Enstitüsü tarafından her yıl düzenli olarak yayımlanan Mutlu Şehirler Endeksi, İlk 20’de yer alan şehirler: Stockholm ( İsveç ), Taipei ( Tayvan ), Münih ( Almanya ), Rotterdam ( Hollanda ), Vancouver ( Kanada ), Viyana ( Avusturya ), Paris ( Fransa ), Helsinki ( Finlandiya ), Aalborg ( Danimarka ), Berlin ( Almanya ), New York ( ABD ), Dresden ( Almanya ), Brüksel ( Belçika ) ve Cenevre ( İsviçre ).

Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında ilk beşe giren şehirler ve özelliklerini kabaca inceleyelim.

  • Kopenhag, Danimarka; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler listesinde birinci sırada yer alan Kopenhag, kültürel zenginliği, güçlü yönetişim anlayışı ve dinamik ekonomik yapısıyla öne plana çıkmaktadır.
    Şehir, sadece modern yaşam izlerini taşımakla kalmayıp, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirliğe büyük önem vermektedir!
    Kopenhag, ulaşım altyapısının % 69’u çevre dostu araçlardan oluşuyor ve şehrin ekolojik ayak izini azaltma konusunda kararlılığını göstermektedir!
    Kopenhag, mutluluğu hem bilimsel hem de kültürel bir perspektiften ele alan ve ziyaretçilerine farklı bir deneyim sunan ”Mutluluk Müzesine” ev sahipliği yapmaktadır.
  • Zürih, İsviçre; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında 993 puanla ikinci sırada yer alan, en dinamik ve huzurlu şehirlerinden biri olarak dikkat çekmektedir!
    Şehir, çevre dostu ulaşım seçenekleri ve yenilenebilir enerji projeleriyle sürdürülebilirlik konusunda öncü bir rol üstlenmektedir.
    Zürih, güçlü sağlık sistemi ve yüksek yaşam kalitesi, şehirdeki mutluluğu artıran diğer önemli faktörler arasında yer almaktadır.
    Bu özellikleri ile Zürih, sadece İsviçre’nin değil, dünyanın en mutlu şehirlerinden biri haline getirmektedir.
  • Singapur; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında, Avrupa dışından en yüksek puanı alarak 979 puanla üçüncü sırada yer alan ve Asya’nın mutluluk başkenti olarak öne çıkmaktadır.
    Şehir, dünya çapında tanınan üniversiteleri ve yüksek eğitim seviyesi, güçlü sivil katılım ve düşük işsizlik oranları ile dikkat çekmektedir.
    Singapur, dinamik ekonomik yapısı, yaşam kalitesi ve yüksek güvenlik seviyesi, şehirdeki mutluluğu artıran önemli faktörler arasında bulunmaktadır.
    Bu özellikleri, Singapur’u sadece Asya’nın değil, dünyanın en mutlu şehirlerinden biri yapmaktadır.
  • Aarhus, Danimarka; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sırlamasında dördüncü sırasındaki Aarhus, 958 puanla Danimarka’nın ikinci büyük şehri olarak öne çıkmaktadır.
    Şehir, özellikle aktif vatandaş katılımı ile dikkat çekiyor. Bireylerin toplumsal, siyasal ve yerel düzeyde karar alma süreçlerine etkin bir şekilde katılım sağlaması Aarhus’un mutluluğuna katkı sağlamaktadır.
  • Anvers, Belçika; Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler sıralamasında beşinci sırada yer alan Anvers, 956 puanla Belçika’nın öne çıkan şehirlerinden biri olmuştur.
    Şehir, sunduğu yaşam kalitesi, güçlü ekonomik yapısı ve sosyal olanakları ile dikkat çekmektedir.
  • Seul, Güney Kore; Güney Kore’nin başkenti Seul, 942 puanla, Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Endeksinde altıncı sıraya yükselmiştir.
    Şehir, güçlü ekonomi, teknolojiye dayalı altyapı ve yüksek yaşam kalitesi ile öne çıkmaktadır.
  • Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Endeksinde, Avrupa ve dünya genelindeki şehirler; yüksek yaşam kalitesi, sürdürülebilirlik, ekonomik refah ve sosyal hizmetler ile öne çıkmaktadır.
  • Yaşam Kalitesi Enstitüsü, Mutlu Şehirler Endeksi; Yüksek Yaşam kalitesi, sürdürülebilirlik, ekonomik refah, sosyal hizmetler ve yönetime aktif katılım konularında, Kadim Başkent Konya – BENİM ŞEHRİM yöneticileri ve şehirdeki Üniversiteler ve Akademisyenlerin söyleyecek bir sözleri, akademik bir çalışmaları ya da projeleri var mıdır?

Burada İş Var – Burada İstihdam Var Fuarı

Dünya standartlarında ” kalkınmanın yegâne yolu” çağın teknolojilerini üretecek ” insan kaynağı ya da değerine ” sahip olmaktan geçmektedir.

Kalkınmanın yegâne yolu; Meslek liseleri acilen güçlendirilmesi ve Fen Lisesi sınavı ile öğrenci alan, yetiştiren ve katma değer üreten kurumlar haline gelmekten geçmektedir.

Üniversiteler de, geçici işsizlik önlemi olarak açılan ve iş piyasasında karşılığı olmayan bölümler, acilen mesleki ve teknik yüksek okullara dönüştürülmeli.

Her okuyan öğrenci; doktor, avukat, öğretmen, mühendis, hâkim ve savcı vb. meslek sahibi olmak zorunda değildir!

Böyle bir durumda, toplumdaki diğer meslekleri kimler yapacaktır? Son dönemde, göçmenler olmasa, organize sanayilerinde ve çiftliklerde, istihdam edilecek personel bulunmamaktadır!

Ünlü bir mimar, oğlunun ne iş yapacağı konusunda, bir soruya vermiş olduğu cevap çok manidar! Oğlum; İNŞAAT USTASI olacak, diyor! Nasıl olabilir diyor, bizim gibi ŞAN – ŞÖHRET odaklı toplumlar! Sizin gibi ünlü bir MİMARIN oğlu ve İnşat ustası, öyle mi?

Ünlü Mimar, Oğlum; Mutsuz olacağı bir mesleği tercih etmektense, MUTLU – HUZURLU olacağı ve İŞİNİ de EN GÜZEL şekilde yapacağı bir MESLEĞİ tercih etmesi daha evladır, diyor!

Bizim gibi toplumlarda, herkes OKUMALI, OKUMAYACAK olan öğrenci de, ZORLA veya ÖZEL ÜNİVERSİTE maharetiyle OKUTULMALI ve mutlaka bir KARİYER sahibi olmalı!

Üretmeyen toplumlar, üreten toplumların kölesi olmak durumundadır!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın onayın akabinde, TBMM’ye sunulan ve 2024 – 2028 dönemini kapsayan 12. Kalkınma Planı kapsamında, Mesleki ve Teknik öğretim alanlarındaki öğretmen ihtiyacını karşılamak için üniversitelerle işbirliği yapılarak, Mesleki ve Teknik öğretmen yetiştirme programlarının açılması, vurgulanmıştır.

12. Kalkınma Planı kapsamında; mesleki ve teknik eğitimde özel sektörle işbirliğinin artırılması.

Mesleki ve teknik eğitim süreci, bütüncül olarak planlanması ve eğitim kademeleri arasında birbirini tamamlayıcı programlar geliştirilmesi.

Ülke sanayisinde öncelikli sektörlerde faaliyet gösteren firmalardaki eğitim merkezi altyapısından mesleki ve teknik eğitim öğrencilerinin yararlanması.

Mesleki eğitim uygulamalarının niteliğini artırmak için işletmelerde usta öğretici ve eğitici personelin meslek içi eğitim almalarına yönelik projeler geliştirilmesi.

Mesleki eğitimde teknolojinin yoğun kullanımı sağlanması, öğrenci ve eğiticilerin mesleki bilgi yanında dijital becerileri geliştirilmesi, öğretmen ve yöneticilere yönelik hizmet içi eğitimler düzenlenmesi, öğretim araç gereç ve içerikleri hazırlanması.

Mesleki ve teknik eğitim alan bireylerin iş gücü piyasasına geçişleri kolaylaştırılması.

İş gücü piyasası ile mesleki ve teknik eğitim arasındaki uyumun geliştirilmesi için gençlerin iş gücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda tercih yapmaları sağlanması.

Öncelikli sektörlerdeki mesleki ve teknik eğitime yönelimin sağlanması için burs, eğitim desteği vb. çeşitli teşvik mekanizmaları uygulanması.

Nitelikli iş gücü ihtiyacını karşılamak için program bütünlüğü esas alınarak başta OSB’lerde yer alanlar olmak üzere, meslek liseleri ile yükseköğretim kurumlarının program, yönetim, insan kaynakları, finansman ve fiziki altyapı açısından eşleştirilmesi ve koordinasyonu sağlanması, hedeflenmektedir.

12. Kalkınma Planı, Mesleki ve Teknik öğretim kapsamında; Konya Sanayi Odası tarafından Konya Valiliği, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Konya Organize Sanayi Bölgesi iş birliğiyle, sanayinin nitelikli iş gücü ihtiyacına çözüm üretmeyi ve meslek lisesi öğrencilerine doğrudan iş ve staj fırsatları sunmayı hedefleyen, MEİF’25; “ Burada İş Var – Burada İstihdam Var ” mottosuyla, Mehmet Tuza Pakpen Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde, istihdam fuarı gerçekleştirilmiştir.

MEİF’25; Burada İş Var – Burada İstihdam Var fuarının her aşamasında emeği geçen tüm paydaşlara teşekkür ederim.

MEİF’25; Burada İş Var – Burada İstihdam Var fuarı, sanayiciler ve gençler için önemli bir istihdam merkezi olduğu. Konya’daki mesleki ve teknik Anadolu liselerinde okuyan 11 ve 12. sınıf öğrenciler, fuara gelmek suretiyle, sanayicilerle buluşmakta, iş ve staj görüşmesi yapmaktadır!

Konya Sanayi Odası ve Konya Organize Sanayi Bölgesi, sanayinin öncelikli sorunlarından insan kaynağı sorununu çözmek için çalışmalar ve yatırımlar yapmaktadır! Mesleki eğitimi destekleyen projeler hayata geçirmektedir.

Geçtiğimiz yıl düzenlenen MEİF’24; Burada İş Var – Burada İstihdam Var fuarında, 4 bin 332 meslek lisesi öğrenci ve mezunu, 7 bin 549 iş görüşmesi gerçekleştirilmiştir.

MEİF’25; Burada İş Var – Burada İstihdam Var fuarı, meslek lisesi öğrencileri ve mezunları iş dünyasıyla buluşturmakta, Konya sanayisinin nitelikli insan kaynağı ihtiyacını karşılamaktadır.

MEİF’25; Burada İş Var – Burada İstihdam Var fuarında

Sanayiciler, açtıkları stantlarla firma tanıtımları yapmakta ve eleman ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Öğrenciler ve mezunlar, iş ve staj imkanları hakkında doğrudan görüşme fırsatı bulmaktadır.

İstihdam süreçleri hızlanmakta, mesleki eğitim ve istihdam bağlantısı güçlendirilmektedir.

” Lozan Kürt Enstitüsü ” İsviçre’nin Lozan Şehrinde Kuruldu!

24 Temmuz 1923 tarihinde, İsviçre’nin Lozan şehrinde imzalanan, Lozan Barış Antlaşmasına; Türkiye Büyük Millet Meclisi ( TBMM ) temsilcileri ve Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri katılmıştır.

Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve Misak- ı Milli, itilaf devletleri tarafından resmen tanındığı ve kabul edildiği; Sevr Antlaşmasın da geçersiz hale geldiği, vurgulanmaktadır.

Lozan Barış Anlaşması; 24 Temmuz 1923’te imzalanarak 1924 yılında yürürlüğe giren ve tarihin en önemli hukuki metinleri arasında ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucu anlaşması olarak kabul edilmektedir.

Lozan Barış Antlaşması ile Türkiye’nin sınırları büyük oranda çizilmiş olduğu! Osmanlı İmparatorluğu zamanında Batılı devletlere verilen ekonomik imtiyaz ve kapitülasyonlar tamamen kaldırılmıştır.

Türkiye Cumhuriyetinin teminatı olarak görülen Lozan Anlaşması’nın imzalandığı, İsviçre’nin Lozan şehrinde, geçtiğimiz günlerde; PKK, PYD ve PJAK’ın Avrupa’daki yapılanmalarının oluşturduğu ” Lozan Kürt Enstitüsü ” kuruluş deklarasyonu yayınlamıştır.

Peki, ‘Lozan Kürt Enstitüsü’ kurulması için İsviçre’nin Lozan şehri NEDEN tercih edilmiştir? Görünen ve görünmeyen hedefleri nelerdir?

Lozan Kürt Enstitüsünün Lozan’da kuruluş hamlesi; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan itibaren üniter devlet yapısı, milli egemenliği ve toplumsal bütünlüğüne yönelik, bir hareket ya da hamle olarak okunabilir mi?

Lozan Kürt Enstitünün kuruluş deklarasyonu; Lozan Kürt Enstitüsü adını, 1923 Lozan Antlaşması’ndan almakta olduğu ve bu anlaşma ile Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkı sistematik olarak reddedildiği ve Kürtler devletsiz bırakıldığı.

Peki, Kürt bir Irk mıdır? Yoksa bir Milleti mi temsil etmektedir?

MİLLET; dil, kültür ve coğrafya üzerinde şekillenen bir toplumu tanımlar.

IRK; genetik ve coğrafi etmenlerin bir araya gelmesiyle oluşan bir topluluğu tanımlamaktadır.

Bu konuda, daha detaylı araştırma ve sonuçlarını da kamuoyu ile paylaşmayı, alanında uzman tarihçilere bırakmak, doğrusu olacaktır!

Lozan Kürt Enstitüsü; bir reddetme değil, yüzleşme, yeniden inşa ve yeniden doğuş sembolü olduğu, ifade ediliyor.

Peki, Yeniden İnşa ve Yeniden doğuş derken! Daha önceki bin yıllarda, bir KÜRT MİLLETİ ve KÜRT Devleti mi varmış? Onun yeniden doğuş ve inşa mı edeceklermiş?

TÜRKLER ve KÜRTLER, tarihin her döneminde ET ve TIRNAK olmuştur.

Peki, tarihin her döneminde, ET ve TIRNAK olan insanları, kim ya da kimler ve NEDEN ayırmaya – parçalamaya ve koparmaya hatta düşman etmeye çalışmaktadır?

Küresel ve Emperyalist Güçler; Türk Milleti ve Devletinin birliğini ve dirliğini bozmak için sağ – sol, Alevi – Sünni, laik – dinci, Türk – Kürt – Laz – Çerkez vb. kamplara bölmek istediğini, bir kenara not edelim.

Bir düşünce merkezi olarak hareket edileceğinin vurgulandığı, Avrupa’da akademik özerkliğe sahip bir “ Kürt Üniversitesi ” kuruluşunun hedeflendiği.

Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde, Temmuz 2025 tarihinde; Lozan’da akademisyenler, hukukçular ve siyasetçilerin katılımıyla; Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kürtlerin Geleceği, adlı bir çalıştay düzenleyecekleri.

Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kürtlerin Geleceği çalıştayı, tarihi inkarın mekanında, özgürlük arayışının sesini ve fikri gücünü dünyaya duyuracak bir platform olacağı, ifade edilmektedir.

Küresel ve Emperyalist Güçler; Kendi Kaderini Tayin Hakkı ve Kürtlerin Geleceği mottosu ile dün olduğu gibi kirli ve sinsi bir tezgah peşinde olabilir mi? Neden olmasın ki!

Bu topraklarda, tüm farklılıkların BARIŞ ve HUZUR içinde yaşaması, birilerinin uykularını kaçırmaktadır.

Bu topraklara, BARIŞ ve HUZUR gelmesi, aynı zamanda ZENGİNLİK – REFAH ve KALKINMA demektir!

Peki, Küresel ve Emperyalist güçler, bu konuları neden kaşımaktadır? Kendi topraklarında olmayan bir konuyu kaşımak suretiyle nereye varmayı planlamaktadır?

Enstitünün temel amacı; Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını tarihi, hukuki ve siyasi açılardan korumak ve kurumsal düzeyde ve meşru yöntemlerle fikri zemini hazırlamak olduğu.

Bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde Kürtler ve Kürdistan üzerine araştırmalar yürüten bir düşünce merkezi ( Think – Tank ) olarak çalışacağı.

Lozan Kürt Enstitüsü, İsviçre’yi sadece bir merkez ve mekan olarak değil, düşünce özgürlüğü, siyasi çoğulculuk ve gelişmiş demokrasinin bir örneği olarak görmekte olduğu, ifade edilmektedir.

Peki, düşünce özgürlüğü ve gelişmiş demokrasinin temeli olarak görülen Avrupa ülkeleri ve özellikle de İsviçre, Gazze ve diğer bölgelerde ki İNSANİ konularla ilgili kılını dahi kıpırdatmaz. Peki, Neden?

Medeni Avrupa ülkeleri, Gazze vb. konularda, ÜÇ Maymunu oynamayı tercih etmektedir. Neden Acaba?

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Cumhur İttifakı’nın öncülük ettiği terörsüz Türkiye hedefine hassasiyet gösterilmesini ve bu sürece destek verilmesini. Bu süreç bir devlet politikası ve tüm yönleriyle dikkatle izlenmekte olduğu. PKK’nın silah bırakma kararı alması ve örgütün feshi, bu sürecin doğal ve beklenen bir sonucu olacağı. Bu, Türkiye’nin terörden arındırılmasına yönelik kararlılığın önemli bir göstergesi olduğunu, ifade etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Kürt sorunun çözümü noktasında; bütün engelleri aştık. Bugün yarın PKK silahları bırakacak, örgütü feshedecek. Ondan sonra da yeni bir süreç, hepimiz için yeni bir dönem başlayacak. Siyasete büyük iş düşecek. Sürecin iyi yönetilmesi konusunda, siyaseten bundan nemalanmak isteyenler olabilir, buna da hazırlıklı olmamız lazım. Bizi kolay bir süreç beklemiyor, ifade ve vurgularının, PKK’nın silah bırakması ve örgütü fesih edecek olması, iç ve dış cepheyi güçlendirmek, terörsüz Türkiye ve BARIŞ – HUZUR – REFAH ve KALKINMA hedefleri çerçevesinde, manidar olduğunu düşünüyorum.

Beklenilmeyeni Beklemeli; Yeni bir DÖNEM!.

İnsanoğlu, varoluşundan itibaren, yaşadığı her gelişme, sonsuza kadar sürecek ve yenisi gelmeyecek zan eder! Rahatlık tuzağı insanı hataya sevk eder!

Hayat durağan değildir! Sürekli bir hareket, devinim ve değişim halindedir! Hayatın kendisi bir enerjidir! Dünya hareket halindeyken enerji üretmektedir!

İnsanoğlu, elle tutamadığı ve gözle göremediğini, hem kabul etmekte ve hem de tahayyülde zorlanmaktadır!

Yeni bilgi ve değişimi kabul etmeyen, değişime direnen ve değişime ayak uyduramayanları; yeni bilgi ve teknoloji ekosistemi, ya dışlıyor ya da yok ediyor!

Nuh (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul eden ve gemisine de binip kurtulan insanlar gibi!

Musa (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul edenlerin Kızıl denizi geçip yeni bilgi ile hayata yeniden başladıkları ve kabul etmeyenlerin de suda boğulup helak oldukları gibi!

Tercih ve Seçim; Sorumluluk Sahibi; akıl, basiret, feraset nimeti ve iman şerefi ile donatılmış insanoğluna kalmaktadır!

İnsanlık adına, en son ve en yeni bilgiyi getiren, Hz. Muhammed (as)’ın yaşadıkları, yeni bilgiyi kabul edenlerin durumu, insani dereceleri ve kabul etmeyen inkârcıların düşmüş olduğu durum bizlere bugün için ne gibi ibret ve dersler aktarmaktadır!

Bilgi çok ağırdır, yeni bilgiyi kabullenmek ise çok zordur! Yeni bilgiyi kabul edenlere, başkaca yeni bilgiler aktarılmakta ve yeni yeni kapılar açılmaktadır!

Hayat seçim ve tercihler üzerine bina edilmiştir! Doğal olarak sonuçlarını da!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; sonsuz ilmi ile insanlık için faydalı olacak yeni bilgi ve teknolojiyi yaratmış, insanoğlunun keşfetmesini ve bulmasını arzu etmiştir!

Dünyalık makam – mevki – güç – iktidar – çıkar ve menfaat uğruna; Aklı olmayan, gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olmuş ve gönlü de mühürlü olan insan; yeni bilgiyi ve durumu kabul etmeyecektir!

Yeni dönem; hazır olanlar ile birlikte başarılır! Hazır olmayanlar yolda kalır! Geçmiş toplumlar da olduğu gibi! Peki, Yeni bir DÖNEME, hazır mıyız?

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Yeni Dünya Düzeni ve DENGE çerçevesinde; Büyük ve Güçlü Türkiye ve Türkiye Yüzyılı, YENİ bir DÖNEME, evirilmek üzeredir!

Siyasette, değişim ve yeni bir döneme matuf, Tipping Point; Kıvılcım Anı – Bir KVILCIM YETER ve Devrilme Noktasına, gelinmiş olabilir mi?!

Son dönemde; sosyal – ekonomik ve siyasi olarak yaşadığımız türbülansı, bir de bu zaviyeden okumak, geleceği anlamak – yorumlamak ve konum almak adına, daha etkili olacağını düşünüyorum!

ULAŞIM – TRAFİK ÇİLEYE Dönmektedir! NEDEN Acaba?

AUS – ITS, Türkiye Akıllı Ulaşım Sistemleri Derneği diye bir derneğin kurulduğu ya da varlığından haberiniz var mı?

AUS – ITS Türkiye; BİLGİ ve İLETİŞİM Teknolojilerinin geldiği son noktada; ULAŞIM ve TRAFİK sorunlarına, AKILLI ve DİJİTAL ÇÖZÜM üretmeyi planlamaktadır!

Büyük Şehirlerin en önemli sorunlarının başında ULAŞIM ve TRAFİK gelmektedir! Büyük Şehirlerde yaşayan insanlar, kolay bir şekilde, iş yerine ve iş dönüşü de, evlerine erişmeyi düşünmektedir!

Peki, günümüzde büyük şehirlerdeki ulaşım ve trafik neden bir sorun ve çile halini almaktadır?

Konunun muhatapları masa başı çözüm üretmeye çalıştıklarından dolayı mı sorunlar çözülemez duruma gelmektedir? Ya da etkili ve yetkili makamlarda oturanların ulaşım ve tarfik diye bir dert veya kaygısı yok mudur?

Konya merkez de; Dedeman Otel ve Birinci Organize, Birinci Organize ve Ankara yolu Belh Kavşağı, Karaman yolu ve Necmettin Erbakan caddesinde, sabah ve akşam saatlerinde ki; trafik yoğunluğuna nasıl bir çözüm bulmak gerekir?

Yeni caddeler açılırken yüz metreye neden lamba konulur ki? İki lamba arasındaki yoğunluktan trafik ilerleyemez duruma gelmektedir!

Yeni alt geçitler açılırken, alt geçit üzerindeki sağa ve sola dönüşler, sanki trafik kilitlensin – felç olsun der gibi proje ve uygulama yapılmaktadır! Neden Acaba?

Yeni açılan caddeler, siyasi ve rant kaygısı gözetmeden ve yüz metreye de bir lamba konulmadan yapılırsa, trafik yoğunluğu çözülebilir gibi?

Önceki dönemde uygulanan, kırmızı ışıklardaki saniye sisteminin trafik yoğunluğuna çözüm olacağı yönünde, vatandaşlar tarafından ifade edilmektedir!

Yeni açılan caddelerdeki ışık sayısının fazla olmasına gerek var mıdır? Necmettin Erbakan caddesi yeni açılmasına rağmen ışıklardan kaynaklı yoğunluktan trafik ilerlemiyor!

Peki, toplu taşıma kültürü Anadolu’da neden yerleşmiyor ve gelişemiyor? İstanbul vb. büyük şehirlerde, insanlar toplu taşımaya hiçbir gocunma hissetmeden binmekte ve kullanırken, Anadolu şehirlerinde, insanlar toplu taşımaya neden binmiyor ve kullanmıyor?

Ekonomik – Kültürel – Sosyolojik ve Psikolojik sebeplerini, bilimsel olarak araştırmak gerekir!

Toplu taşıma kullanan insanlar kendilerini kaçıncı sınıf olarak tanımlamaktadır? Konya gibi şehirlerde Tramvay vb. toplu taşıma, sadece öğrenciler tarafından tercih edilmektedir? Neden?

Toplu taşımayı kullananlar, mesafenin yakın olması fakat yolculuğun ışıklar ve trafik yoğunluğundan kaynaklı süresinden serzeniş ve şikayetleri bulunmaktadır!

Büyük Şehirlerde; Trafik sıkışıklığı, seyahat sürelerini uzatarak hayatımızın önemli bir kısmını yolda geçirmemize neden olduğu gibi ulaşımdan kaynaklı çevre kirliliği vb. çözülmesi gereken önemli sorunlara, neden olmaktadır.

Konya özelinde, Ulaşım ve Trafik ya da Toplu Taşıma konusuna kabaca baktığımızda; Ulaşım Daire başkanlığı bünyesinde, 750’ye yakın OTOBÜS olduğu ifade edilmektedir!

750 otobüsten günlük ortalama 600 adedi, sürekli olarak yolcu taşıdığı ve günde ortama 250 bin kişinin seyahat ettiği! 150 otobüs de, periyodik bakım – tamir vb. işlemlerden kaynaklı bekletildiği!

Konya merkezde, 30’a yakın bir Tramvay olduğu ve günde ortalama 200 bin kişinin de seyahat ettiği ifade edilmektedir!

750 otobüs, günlük – aylık ve yıllık yıpranma maliyeti, personel sayısı, trafikteki yoğunluğu ve çevreye saldığı karbon salınımını bir kenara not edelim!

30 tramvay, günlük – aylık ve yıllık maliyetini, personel sayısı, trafikteki yoğunluğu ve çevreye verdiği karbon salınımı da, kamuoyunun takdirine bırakıyorum!

Bu da demek oluyor ki, toplu taşımada, hem maliyet ve hem de karbon salınımı açısından, otobüs değil de, tramvay sistemine yatırım yapmak gerekmektedir!

Konya Büyük Şehir Belediyesi Ulaşım Dairesi Başkanlığı; Konya’nın 2050 ulaşım master planları çerçevesinde, ulaşım ve trafik sorunlarına çözüm üretmeyi planlamaktadır! Bugün yapılan bazı çalışmalar, bazı tiplere uçuk kaçık ve hatta ne lüzumu var şeklinde, gelebilir!

Konya Büyük Şehir Belediyesi ve merkez ilçe belediyeler ile organize ve uyumlu bir şekilde, CADDE ve SOKAK planlamaları yapılırsa, ulaşım ve trafik yoğunluğu konusunda, daha kolay çözüm ve rahatlamalar olacağını düşünüyorum!

Konya Büyük Şehir Belediyeyi, Ulaşım Daire Başkanlığı tarafından, yerli ve milli bir yazılım, akıllı ulaşım ve tüm akıllı ulaşım sistemlerini entegre edilen Dijital İkiz Teknolojisi hayata geçirmiştir!

Konya Büyükşehir Belediyesi, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı himayesinde, AUS Türkiye tarafından düzenlenen Conf – ITS’25 AUS Konferansında, “ Ulaşımda Dijital İkiz Platformu Geliştirilmesi ” projesi ile Belediyecilik Ödülüne layık görüldüğünü de hatırlatmak isterim!

Konya Büyük Şehir Belediyeyi, Ulaşım Daire Başkanlığı, Belediyecilik Ödülüne layık görülen, Ulaşımda Dijital İkiz Platformuna emeği geçen herkese teşekkür ederim!

İspanya, Portekiz, Fransa ve bazı Avrupa ülkelerinde, geçtiğimiz günlerde meydana gelen elektrik kesintileri çerçevesinde, dijital yatırımlar ve dijital dünyanın artıları kadar eksilerini de dikkate almak ve alternatif çözümler konusunda da hazırlıklı olmak gerekebilir!

AVM’ler de alış veriş yapılamadığını! Uçakların hareket edemediğini! Bankaların çalışmadığını! Ticaretin sadece NAKİT ile döndürülmeye çalışıldığını ve daha başkaca sorunları da, bir kenara not edelim!

Aksi halde, Dijital ve Akıllı sistem derken, bir TUŞ ile HAYAT ya da ULAŞIM ve TRAFİK tamamen FELÇ olabilir ya da edilebilir! Aman dikkat!

AUS – ITS Türkiye; Türkiye Akıllı Ulaşım Sistemleri Derneği; Akıllı Ulaşım Sistemleri konusunda çalışan resmi kurum ve kuruluşları, ticari firmaları, sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri, yazılım firmalarını, belediyeleri ve ilgili tüm aktörleri tek çatı altında toplayan; bu aktörlerin bir bütünlük içerisinde, birbirleri ile uyum içinde çalışan, birbirleri ile aynı dili konuşan, belirlenecek standartlar doğrultusunda ürün ve hizmet üreten, sektörün oluşmasına katkıda bulunmak amacıyla, 15 Mart 2016 tarihinde kurulmuştur!

Akıllı ulaşım sistemleri, modern şehirlerin daha verimli, sürdürülebilir ve çevre dostu bir şekilde yönetilmesi için hayati öneme sahiptir!

Akıllı ulaşım sistemleri, trafik akışını düzenleyen, toplu taşıma hizmetlerini optimize eden, çevreye duyarlı ve kullanıcı odaklı çözümler sunan teknolojik altyapıları kapsamaktadır!

Dijital İkiz Teknolojisi, ulaşım alanındaki tüm akıllı sistemleri entegre olarak yöneten, gerçek zamanlı veri analizi ve karar alma süreçlerini yönetmektedir!

Dijital İkiz Teknolojisi; ulaşım altyapısını dijital bir modelle yansıtarak mevcut sorunlara anında çözüm üretmeye ve geleceğe yönelik projeleri simüle etmesine imkan sunmaktadır!

Dijital İkiz Teknolojisi; Kriz veya afet durumlarında, hızlı müdahaleler sağlayarak şehrin ulaşım ağını her koşulda sürdürülebilir kılmaktadır!

JAMMER – Sinyal Bozucu / Kesici; KİM ya da KİMLER Kullanabilir?

Son günlerde, bir JAMMER – Sinyal Bozucu / Kesici furyasıdır gidiyor? Peki, JAMMER – Sinyal Bozucu / Kesici herkes satın alıp kullanabilir mi?

JAMMER – Sinyal Bozucu / Kesici; Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Millî İstihbarat Teşkilatı ve Sahil Güvenlik Komutanlığına kullanımı kanun ile tanımlanmıştır!

Peki, Devletin GÜVENLİK konusunda ilgili kurumların kullanımına tanımlanan JAMMER – Sinyal Bozucu / Kesici, bakkaldan sakız alır gibi herkes satın alabilir ve kullanabilir mi?

Emniyet Genel Müdürlüğü; Belediye başkanları ve Belediyeler, Jammer – Sinyal Bozucu / Kesici kullanacak, kurumlardan olmadığını, ifade etmektedir!

Kamu dışında özel firmalar veya kişiler, jammer – sinyal buzucu / kesici kullanmak için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan izin almak zorunda olduğu!

Peki, bir Belediye Başkanı ya da İş Adamı, JAMMER – Sinyal Bozucu / Kesici kullanmayı, neden talep eder? Yoksa AÇIK – SEFFAF ve HESAP VEREMEYECEĞİ işlere mi bulaşmaktadır?

Sinyal bozucu ve kesici olarak bilinen jammer, iki temel fonksiyonu bulunmaktadır!

  • Radyo sinyallerini keserek uzaktan kumanda edilerek patlatılan bombaları etkisiz hale getirmek!
  • Radyo sinyalleri ile ses ve görüntü aktarabilecek elektronik cihazları bloke etmek!

Ülke bazı konularda YOL GEÇEN HANI gibi… ANAYASA – KANUN – YASA – TÜZÜK ve YÖNETMELİKLERİN AÇIKLARINI bulan herkes, bulunduğu kurum da; ya MAFYA ya da DEREBEYİ gibi hareket ediyor! Neden Acaba?

Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle, kablosuz iletişim sistemleri hayatın her alanında kullanılmaya başlanmıştır!

İletişim kanallarını engelleyen jammer – sinyal bozucu / kesici cihazlar da yaygınlaşmaya başlamıştır! Peki, Jammer – sinyal bozucu / kesici, kim ya da kimler kullanabilir? Kullanımı için izin gerekli mi?

Kablosuz iletişim teknolojileri, modern yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir!

Akıllı telefonlardan güvenlik sistemlerine, her alanda kullanılan teknolojiler, aynı zamanda çeşitli tehditlere karşı korunma ihtiyacını da beraberinde getirmektedir! Bu noktada, jammer – sinyal bozucu / kesici cihazlar, devreye girmektedir!

Türkiye’de ve pek çok ülkede, jammer – sinyal bozucu / kesici kullanımı, yasalarla düzenlenmiştir!

Kamu kurumları özellikle askeri birlikler, emniyet, jandarma gibi güvenlik birimleri özel izinle jammer – sinyal bozucu / kesici kullanabilir!

Özel kişiler ya da özel şirketler için jammer – sinyal bozucu / kesici kullanımı yasaktır.

Jammer – Sinyal Bozucu / Kesici kullanmak için Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) veya ilgili diğer devlet kurumlarından izin almak gerekir!

İzinsiz jammer – Sinyal Bozucu / Kesici kullanmak, hem cezaî yaptırımlar hem de cihazlara el konulması gibi sonuçlanır!

Jammer – Sinyal Bozucu / Kesici kullanmak, Türk Ceza Kanunu ve Elektronik Haberleşme Kanununa göre yasal bir suçtur!

Emniyet Genel Müdürlüğü, Belediye başkanlarının jammer – Sinyal Bozucu / Kesici kullanamayacağını ve yetkisiz kullanmanın da suç olduğunu açıklamıştır!

Son günlerde, Belediye Başkanları ve diğer kişilerin Jammer – sinyal bozucu / kesici kullanımı hakkında yaşadıklarımız çerçevesinde, Emniyet Genel Müdürlüğü bir açıklama yapmıştır!

5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununun 2’nci Maddesinin 3’üncü Fıkrasında belirtilen Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik Komutanlığı ve kuruluş kanunları ile Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde belirtilen görev sahaları ile ilgili konularda olmak üzere Dışişleri Bakanlığı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü kamu düzeni ve milli güvenliği sağlamaya yönelik anayasa ve yasalardan aldıkları yetkilerden dolayı frekans bozucu – kesici – jammer, kullanabileceği!

Belediye başkanları ve belediyeler, 5809 sayılı Kanun kapsamında frekans bozucu – kesici – jammer kullanabilecek kişi, kurum ve kuruluşlar arasında olmadığı!

Yetkisiz kişi, kurum ve kuruluşlar tarafından haberleşmenin kesilmesi ve jammer kullanılması, Türk Ceza Kanununun 124’üncü Maddesi hükümlerince suç olarak tanımlandığı, ifade edilmiştir!