TÜRKİYE Olmadan ASLA!..

Dünya ve özellikle Orta Doğu; Küresel ve emperyalist güçler tarafından; varlık ve hegemonya konumlarının sürdürülebilirliği ve yeniden bir paylaşım adına; kirli ve sinsi planlara sahne olmaktadır!

Küresel ve emperyalist güçler; refah ve varlıklarını, ancak paylaşım ve sömürüye borçludur! Sömürü olmadan varlıklarını sürdüremezler!

Sömürü adına, önceden, kirli plan ve sinsi hesaplar, hedef ülkelere atadıkları, taşeron işbirlikçi idareciler maharetiyle, kolay bir şekilde yürütülüyordu!

Son dönemde, hedef ülkelerde, vekalet terör örgütleri üzerinden, iç savaş ve kaos çıkarılmakta, dış müdahaleye hazır bir konuma getirilmektedir!

Küresel ve emperyalist güçler, gerekmedikçe, kendileri savaş meydanlarına inmez! Besleyip büyüttükleri, vekalet terör orduları üzerinden yürümeyi tercih eder!

Bölgemizde, küresel ve emperyalist sistem, kurmuş oldukları vekâlet terör örgütleri üzerinden yürütülen asimetrik savaş, Hamas ve İsrail bahanesi ile fiili savaşa evirilmiştir!

Peki, Vekâlet Savaşlarını; insanlık ve medeniyet adına nereye koyabiliriz?

Küresel ve emperyalist sistem; varlığının devamı adına; milyonlarca insanın ölmesi ve göç etmesinin bir anlamı olmayacaktır! Var olmaları için sadece çıkarları önemlidir!

Rusya – Ukrayna savaşında şahit olduğumuz sabotajlara, bugün de, Hamas ve İsrail savaşında görmekteyiz! Başkaca vekalet terör örgütleri, bölgenin tamamın da, devreye alınmaktadır!

Bir kuşak ve bir yol projesinin yürütücülüğü, hayata geçmesi için yol güzergâhında büyük yatırımlar yapan; 127 ülkenin dışında ki; küresel ve emperyalist güçler; Kazan Kazan PROJEYİ; varlıkları adına, bir tehdit olarak algılamaktadır!

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin ana güzergâhındaki ülkelerde meydana gelen, darbe – dış müdahaleler ve planlı vekalet savaşını nasıl okumak gerekir?

Yoksa tüm operasyonlar, yüz yıllık kirli plan ve sinsi hesap; hegemonya varlıkları çerçevesinde yapılan girişimler olabilir mi?

Hegemonya ve Varlık savaşını net bir şekilde tanımlayabilmek; olay ve olguları, taraf ve gelişmeleri, sağlıklı bir şekilde okuma yapmamıza vesile olacaktır!

Tarihi İpek yolu ve bir yol – bir kuşak projesinin ana güzergâhındaki ülkeler; kazan – kazan ilkesi çerçevesinde, birlikte kalkınma projesinin tarafları; blok ve birlik oluşturma girişimlerine sahne almaktadır!

Peki, bir yol ve bir kuşak projesinin, ana güzergâhındaki; kilit ve merkez ülkesi Türkiye içinde ve çevresindeki ülkelerde neler yaşanmaktadır?

Dünya’nın anahtar ve sıklet ülkesi konumundaki Türkiye; tamamen KONTROL altına alınmaya çalışılıyor!

Ya da KONTROL edilemiyorsa, sadece verilenlerle yetinen ve SÖZ dinleyen bir konumda olması arzu edilmektedir!

Bu plan ve taktikleri tutmayınca, ülke ve bölge üzerinde kirli hesabı olan tüm küresel ve emperyalistler birbirlerine düşmektedir!

Türk Devletini, yeni dünya sistematiğinde, kendi tarafına çekmek isteyen küresel ve emperyalist güçler, vekalet terör örgütleri üzerinden her yolu denemektedir!

Dünyanın enerji deposu konumundaki Ortadoğu ve Avrasya’nın anahtar, köprü ve merkez ülkesi Türkiye’dir! Bölgedeki zenginliklere ulaşabilmenin tek yolu, Türkiye’den geçtiğini çok iyi bilinmektedir!

Türkiye ve bölge halkları, tarihin ve coğrafyanın yüklemiş olduğu sorumluk gereği, birlikte hareket edebilirse; küresel ve emperyalist güçler; bu bölgede ameliyat da operasyon da yapamaz! Çıkarları çerçevesinde ki; yeni bir sistemi, dengeyi, düzeni ve kukla devletçikleri kuramaz!

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ve Ankara kriterleri çerçevesinde, Birleşik Türk Devletleri Teşkilatı ve TÜRK ASRININ başlangıç hareketi; Türk Diasporası ve Türkiye Yüzyılı belgesini, bu zaviyeden değerlendirmek sağlıklı olacaktır!

Dijital Cüzdan ve Dijital Kimlik Dönemi Başlıyor!

Dünya, 1980’li yıllarda kalite, 1990’lı yıllarda yeniden yapılanma, 2000’li yıllarda dijitalleşme ve 2010’lu yılların sonuna doğru dijital dönüşüm konularına odaklanmıştır!

Dijitalleşme olmadan dijital dönüşümden bahsetmek mümkün değildir! Kurum ve şirketler, yeniden yapılandırma çalışmalarının ardından iş süreçlerini, yazılım platformları aracılığı ile elektronik ortamlara taşıyarak dijitalleştirmektedir!

Yıllardır internet bankacılığı hizmeti verildiği halde, toplumun büyük bir bölümü hala bankaya giderek işlemlerini yapmaktadır! İnternet bankacılığını kullanmak, kullananlar için bankacılık sürecinde bir dijital devrim ve dönüşümdür!

Saatlik toplantılar için insanlar şehirlerarası veya ülkelerarası seyahat etmek zorunda iken, görsel ve sesli video konferansı ile hizmet veren çevrimiçi toplantılar düzenlemek daha verimli olmaktadır!

İnternet üzerinden yapılan market ve diğer alışverişlerde büyük bir artış gözlenmektedir! Dünyanın dört bir yanında, çalışanlar, evlerinde kalarak, işlerini de ofisteymiş gibi uzaktan yapabilmektedir!

Dünyanın eskisi gibi olmayacağını ve sosyal, siyasi, kültürel, ekonomik ve dijital değişimlerin olacağını, yazılarımızda her daim vurgulamaya çalışıyoruz! Peki, NELER olmaktadır?

Dijital cüzdan; Kredi ve banka kartlarının veya ön ödemeli kartların tek bir yere tanımlandığı elektronik bir sistemdir.

E-Cüzdan ile kart sahipleri kart bilgilerini güvenli bir şekilde ekleme, saklama, güncelleme ve iptal edebilmektedir. Bir bilgisayarla çevrimiçi satın alma veya bir mağazadan bir şey satın almak için bir akıllı telefon kullanma da olabilir.

Kart sahipleri ödeme sayfasında tanımlı kartlarını güvenli, kolay ve pratik bir ödeme deneyimini yaşar!

Dijital cüzdan; kart bilgilerini bulutta, kendi sistemlerinde saklayan ve genelde internet üzerinden alışverişlerde kart bilgisi girmeden ödeme yapılmasını sağlayan çözümlere verilen genel isimdir!

Bir kişinin banka hesabı dijital cüzdanla bağlantılı olabilir ve ayrıca sürücü belgesi, sağlık kartı, sadakat kartı ve diğer kimlik belgelerini telefonunda saklayabilir.

Bir dijital cüzdan hem bir yazılım hem de bilgi bileşenine sahiptir. Yazılım, kişisel bilgiler ve gerçek işlem için güvenlik ve şifreleme sağlar.

Bilgi bileşeni temel olarak kullanıcı girişi bilgilerinin bir veri tabanıdır. Bilgi, gönderim ve fatura adresi, ödeme yöntemleri ve kredi kartı numaraları, son kullanma tarihleri ve güvenlik numaraları gibi bilgileri içerir.

Çevrimiçi satın alınan mallar ve hizmet için ödemeler; bir istemci taraflı dijital cüzdan kurulum gerektirir ve kullanımı kolaydır. Yazılım yüklendikten sonra, kullanıcı tüm ilgili bilgileri girer ve dijital cüzdan kurulmuş olur!

Dijital cüzdan, kullanıcılara, bilgilerini güvenli ve doğru bir şekilde aktarma seçeneği sunar!. İşlemler, basitleştirilmiş yaklaşım, kullanılabilirlik ve müşteri için daha fazla fayda sağlar!

Dijital cüzdan genellikle ödeme kartının ayrıntılarını web sitesine geçirmediğinden, işlemlerin güvenliğini de artırabilir!

  • Peki, Yeni dönemde, insanlığı, nasıl bir dijital dünya düzeni beklemektedir?
  • Dijital takip sistemleri üzerinden her hareketi ve hatta her düşündüğü dahi bilinebilen, tespit ve kontrol edilebilen KÖLE bir insanlık mı hedeflenmektedir?
  • Yoksa, Şah damarından daha yakın olmaya ve yeryüzü Tanrılıklarını dijital olarak resmileştirmeye mi çalışmaktalar?
  • Son dönemde patlak veren küresel olay ve olguların arka planında, böyle bir hazırlığın işaret fişeklerini görür gibiyiz!

Peki, böyle bir durum ya da geleceğe doğru, iman ehli neler yapmaktadır? Dünyalık vehn peşinde midir? Dünyalık makam mevki para pul iktidar ve güç hırsı tüm manevi kanallarının kapanmasına mı vesile olmuştur?

Onlar; kulakları var, duymazlar! Gözleri var, görmezler! Kalpleri var, işitmezler, uyarı ve ikazları, bunu mu ifade etmektedir?

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Dijital LİRA – Dijital Cüzdan ve Kimlik vb. her türlü planlama ve hazırlıklarını, yeni döneme göre dizayn etmekte midir!

Türk Devleti; 2053 ve 2071 kızıl elma hedeflerine doğru adım adım ilerlemektedir!. İçerideki tüm küresel işbirlikçi ekol temsilcileri bir bir tasfiye edilecektir!

Devletin MALI DENİZ!. Yemeyen de…

Devlet ve KAMU Malı deniz, yemeyen ya Keriz ya da Domuz, ifadeleri ile bir nesil yetiştiriyorsak!

Kamu Malı ve Tüyü Bitmemiş Yetim ve Kul Hakkı Yemenin büyük bir VEBAL olduğu ilkesi ile bir nesil yetiştiremiyorsak!

Peki, hangi gruba giriyorsunuz? Devlet – Kamu Malının DENİZ ve el uzatmanın da VEBAL olduğu? Yoksa Yemeyenlerin Keriz veya Domuz olduğu mu? Hangisi?

Bir ülkede veya toplumda ve özellikle de Kamudaki; Hırsızlık – Yolsuzluk – Rüşvet ve Kamu Malına El uzatmak, sadece USULSÜZLÜK olarak ifade ediliyorsa!

Usulsüzlük kavramı yani Hırsızlık – Yolsuzluk ve Rüşvet tüm kamu çalışanları tarafından Sayıştay raporlarına geçmesine rağmen kanıksanır bir duruma gelmiş ise!

  • Kamu Görevlisi bir kişi ya da bir Kamu Kurumu il müdürü; alenen ve kayıtlara geçecek bir şekilde, Devletin Malını – Parasını Ben Yerim, diyorsa!
  • Bir başkası; Vakıflara yani DEVLETE – KAMUYA ait bir ARSANIN bir kişi ya da kişilere DEVRİ için ÜÇ – BEŞ bölge müdürünü görevden aldırıyorsa!
  • Bir başkası; Kamuya ait tarihi binanın sözleşmede ki; TADİLAT ve RESTORASYON kelime oyunları ile beş liraya yapılacak olan bir iş, Elli Liraya mal etmek suretiyle, Milyonları CEBİNE indiriyorsa!
  • Bir Üniversite Yönetimi, akademik atanma kriterlerini, kendi üniversitesindeki akademisyenler için iki DİL ve 80 puan olmak şartı koşuyorsa!
  • Aynı Üniversite Yönetimi; başka yerlerden birilerinin ehliyetsiz ve liyakatsiz oğlu ve kızını, akademisyen olarak üniversitesine almak için dil şartını sadece 55 puan olarak ilana çıkıyorsa!
  • Peki, Üniversitelerde, fakülteye gelmeyen ve derslere girmeyen fakat ballı akademisyen maaşlarını almaya devam eden akademisyenlere neler demeli?
  • Bir başkası; eşini – dostunu ve bunların ehliyetsiz ve liyakatsiz oğlunu kızını, kamu kurumları ve özellikle de bilim yuvası üniversitelere ve vatandaşa hizmet etmesi gereken belediyelere, etik kurallar, yasalar ve yönetmeliklere aykırı bir şekilde, dolduruyorsa!

Beyler! Kamu kaynaklarına bir kuruş adına dahi olsa el uzatmakla, AÇ ve Açıkta olanlar, Yatağa Aç giren çocuklar adına; öncelikle AHHH ve akabinde de VEBAL aldığınızı hatırlatmak isterim!

Beyler! Üç günlük dünya zevkleri için Almayın Mazlumun ve Gariplerin Ahını! Çıkar Aheste Aheste!.

Yiyin, efendiler yiyin; bu doyumsuz sofra sizin, Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Efendiler pek açsınız besbelli yüzünüzden; Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner bugün çatırdayan ocak!

Bugün ki mideler sağlam, bugün ki çorbalar sıcak; Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin, efendiler yiyin; bu cümbüşlü sofra sizin; Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!

Kim emanete ( KAMU MALINA ) hıyanet ederse, kıyamet günü hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir! Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir ve onlara haksızlık edilmez, buyrulmaktadır! (Ali İmran – 161 )

Bölgemiz ve Sınırlarımızda; PUSLU ve SİSLİ bir HAVA var!

Savaş; teknolojinin gelişimi ile devam eden bir kavram olmuştur! Teknoloji alanındaki yenilikler her alanda olduğu gibi askeri alanı da etkilemiştir!

İnsanoğlu; ilk savaşını doğaya karşı vermiştir! Yerleşik hayata geçilmesi ile yaşam alanlarını korumaya geçerek klasik dönem savaşların temelini atmıştır!

Devletlerin ortaya çıkması ve tarihsel gelişime uygun olarak; ok, yay, piyade, süvari ve savaş arabaları şeklinde savaş silahları gelişmiştir!

Sanayi devrimi sonrasında modern dönem savaşlar; uzun menzilli füze, hava kuvvetleri ve tank birliklerinin dahil olduğu savaş uygulamalarına dönüşmüştür!

ABD’nin 1955 – 1975 yılları arasında, Vietnam Savaşında yaklaşık 5 milyon insan hayatını kaybetmiştir! Bu savaşta ABD’nin 58 bin askeri ölmüş, ölmeden ülkelerine dönen askerlerin bir çoğu ya intihar etmiş ya da psikolojik tedavi görmüştür!

11 Eylül saldırılarını bahane eden ABD öncülüğünde, müttefik devlet askerlerinden oluşan bir ordu, Afganistan ve Irak’ı, Özgürlük (!) getirmek adına, işgal etmiştir!

2001 yılından bu günlere, Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’ye, nasıl bir Özgürlük geldiği bölge halklarının malumudur!

Küresel ve emperyalist güçler kurmuş oldukları vekalet orduları, ulusal askeri kayıp vermemek adına, milyonlarla ifade edilen insani ölümlere sebebiyet vermiş ve bölgeyi tarumar etmiştir!

Terör örgütleri, mafya, gizli servisler, özel kuvvetlerin kullanıldığı ve yumuşak güç savaşlarını ihtiva eden gayri nizami savaşlar; post – modern savaş yöntemleri içinde yerini almaktadır!

Barış ve savaş algılamalarının muğlaklaştığı, savaşan aktörlerin tespitinin güçleştiği, devlet dışı aktörlerin kullanıldığı, devletler arasında ve devletler içindeki hassasiyetlerin istismar edildiği, Vekâlet Savaşları ön plana çıkmıştır!

Hibrit savaşlarının en belirgin özelliği Vekalet savaşlarıdır! Mağdur ülke belli fakat bu ülkeyi çökertmek isteyen güçlerin kimlikleri belli değildir!

Hibrit savaşında; terör örgütleri aracılığı ile hedef ülkede kaos oluşturulur! Halkı ve polisleri hedef alan, sinsi ve haince planlanmış terör olayları uygulanır!

Bölgemizde ve Akdeniz havzasında ki ulusal çıkarları adına, küresel ve emperyalist güçler tarafından kurulan ve desteklenen vekalet örgütlerinin her gün bir operasyonuna şahit olmaktayız! Neden acaba?

Peki, bu operasyonlar vekalet terör örgütlerinin işine yaramayacağına göre; Kimlerin işine yaramaktadır? Bu vekalet terör örgütleri hangi küresel ve emperyalist güçler tarafından gazlanmakta ve desteklenmektedir? Peki, Neden?

Türkiye; Kırk yıldan fazladır, küresel ve emperyalist güçlerin lojistik destek verdikleri; PKK – YPG – SDG vb. vekalet terörü ile mücadele etmektedir! Bu mücadelede, milyarlarca dolar milli sermaye harcanmış, yüzbinlerle ifade edilene evladını, bu vatan uğruna, şehit vermiştir!

Vekâlet Savaşları; küresel, emperyalist ve bölgesel güçlerin ulusal çıkarları ve nüfuz alanlarını genişletmek için, kendi askeri unsurlarını kullanmaktan ziyade, hedef ülkelerdeki parçalanmış yapıları ve yandaşlarını cepheye sürmek suretiyle gerçekleştirdikleri operasyonlar olarak ifade edilmektedir!

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde; Anadolu’daki varlığı ve bekası uğruna, sınırlarımız ve bölgemizde, küresel ve emperyalist güçler tarafından, varlığımıza yönelik tehdit kurulan tüm vekalet unsurlarına karşı çelikten bir duvar örmüştür! Tüm sinsi plan ve kirli hesaplar berhava edilmektedir!

Türk Devleti, verilenlerle yetinen ve söz dinleyen bir konumda olması, küresel ve emperyalist güçler tarafından beklenmektedir! Yenidünya düzeni, yüz yıl önce olduğu gibi yeniden bu bölgede kurulacaktır!

Yenidünya düzeni, hem sahada ve hem de masada aktif rol alan Türk Devleti olmadan kurulamayacaktır!

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde, bağımsız politikalar geliştirmesi, bölgemizde, vekalet terör örgütleri maharetiyle operasyon yapan güçlerin zoruna gitmektedir!

Türk Devleti, bölgemizde, vekalet terör örgütlerinin varlığına ve terör devleti veya devletçiklerinin kurulmasına asla izin vermeyecektir!

Türk Devleti; Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Anadolu’daki bekası ve yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyasında; BARIŞ ve HUZUR adına, teyakkuz halinde olmak zorundadır!

Yeni DÜZEN KANLI mı Olacak? Yoksa!..

İki testinin çarpışması sonucunda biri mutlaka kırılacaktır! Peki, sorun her ne ise testiler çarpışmadan bir çözüm yolu bulanabilir mi? Çözüm bulunabilirse nasıl olmalı?! Bulunamaz ise sonuçlar nereye ve nerelere kadar varacaktır?

İki testinin çarpışmasından sadece testinin biri mi kırılacaktır! Çevresinde neler olacaktır? İki testinin çevresinde bulunanlar ne kadar hasar alacaktır? Başkaca şeyler de kırılacak mıdır? Olaylar, sadece testiler çarpışması ile bitecek midir?

Küresel ve emperyalist güçlerin Arap Baharı ile bölgeyi yeniden dizayn projesi, Türk Devletini kuşatma ve çevreleme operasyonları, vekâlet ve vesayet savaşlarının başlamasına öncülük etmiştir!

Yeni dünya düzeni; ticaret, para ve enerji üzerine kurulacaktır! Kim ya da kimlerin kontrol edeceğine göre dizayn edilecektir! Aksi halde kan gövdeyi götürecektir!

Ticaret, para ve enerji olmadan hayat sürdürülemeyeceğine göre! Ticaretin – Paranın ve enerjinin sevkiyatı ve kontrolü çok önemlidir!

Yenidünya Düzeni; kara, hava, deniz ve demir tedarik yollarının kontrolü ile şekil alacaktır! Türkiye, bu yolların merkez üssüdür!

Peki, Tedarik yolları, deniz ve kara ticaret koridorlarını yenidünya düzeninde, kim veya kimler kontrol edecektir?

Bölgemizde, hegemonya ve koridor savaşları; lojistik ve tedarik zinciri üzerinde başladığına şahit olmaktayız!

Türkiye, küresel tedarik zinciri ve koridor meydan muharebesinin tam merkezindedir!

Tedarik yolları kapanır ya da durdurulursa neler olur? Ya da ürünlerin insanlara kadar maliyeti ne kadar olacaktır?

Bugün; Dünya savaşı, tedarik zinciri ve koridor üzerine kurgulanmış olabilir mi? Neden olmasın?!

Dünya, ortalamalar ve öngörülebilirlerle değil, bilinmeyenler ve öngörülemeyenlerle şekilleniyor!


Sıradan olanlar değil, büyük olaylar, keşifler ve olağanüstü olaylar, büyük sonuçlara yol açabilir!

Büyük değişimler, göstere göstere değil, öngörülemeyen patlamalar veya oluşumlarla ortaya çıkar!

Hiç akla gelmeyen ve beklenmeyen, benzeri duyulmamış olaylar, yepyeni fikir ve teknolojiler, dünyayı büyük çapta etkiler!

Dünya; bilmediklerimiz ve bildiklerimizden daha önemli, öngörülebilir ve öngörülemeyen nadir olaylar akabinde yeniden şekil almasına, yeni bir düzen ve sistematiğin kurulmasına sebebiyet vermektedir!

Pandemi süreci, Ukrayna – Rusya ve Hamas – Filistin Savaşı; Yeni bir DENGE – DÜZEN ve SİSTEMİN göstergeleri ve işaret fişekleri olarak karşımıza çıkmaktadır!

Dünya, yeni bir değişim ve yeni bir düzenin tam da arifesindedir! Peki, birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi KANLI ve SANCILI mı olacak?

Ya da, Yeni DENGE; İki testinin çarpışması akabinde mi, yoksa çarpışmaya gerek kalmadan mı kurulacaktır?

Son günlerde, bölgemizde ve dünya genelinde yaşanılanlar, yeni dengenin sadece iki testinin çarpışması ile değil, başkaca şeylerin de devreye gireceğine işaret etmektedir!

2024; Yeni bir Takvim Yılına Girerken!

Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçip gidiyor derken, yarından itibaren takvimler yeni bir yılı göstermeye başlayacak!

İnsanoğlu ömründen bir gün ve bir yıl daha eksilmiş, tüketmiş ve yaşlanmış olacak! Ömür sermayesi her gün tükenmektedir! Tabii ki, iman ehli için ömrünü; nerede ve nasıl harcadığı çok önemlidir!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; tüm insanlara, dünyada vermiş olduğu sayılı ömrü, dünyalık makam, mevki, para ve mal biriktirmek için mi vermiştir!

Dünya denen mekan, bir geçiş güzergahı olmaktan uzak ve sanki son durakmış gibi sadece dünyalıkları yarıştırma konumuna devşirilmiştir! Haydi bakalım! Kazananı olmayan bu yarışı kimler kazanabilecektir!

Peki, Müslüman olduğunu iddia edenlere neler demeli? Dünyalık makam, mevki ve üç kuruş için neredeyse birbirini, tüketmek ve yemektedir!

Hani zenginlik, infak ile birlikte daha güzel, diyordunuz? İnfak olmadan, maddi ve manevi olarak nasıl zengin olunacaktır? İnfak ve ihsan olmadan hakiki manada nasıl Müslüman ve İman ehli olunacaktır?

Yüce Allah; yarattığı her insana belli bir ömür takdir etmiştir! Akıl nimetiyle donattığı insanı ergenlik çağından itibaren ölünceye kadar tüm yaptıklarından sorumlu tutmuştur! İnsan, İman ve Sorumluluk! Aksi halde hayvandan ne farkı olacaktır!

Bununla birlikte insanı yalnız bırakmamış, onun aklına ve gönlüne rehberlik etmek üzere; Din, Peygamber ve Kitap göndermiştir!

Bu noktada, insana ve iman ehline düşen görev hayatın her bir anını, akletmek, tefekkür ve tezekkür etmek zorundadır! Aksi halde ziyandadır! Aksi halde hüsrandadır; Hem burada hem de öbür tarafta!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Müslüman ve İman ettiğini iddia eden tüm kullarına, dünya denen mekânda ömrünü, nasıl ve nerede harcadığını sorgulayabilmek adına!

Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır, buyurmaktadır!

Dünya, her gün yeni bir kaos, yeni bir sıkıntı, yeni bir sorun, yeni bir savaş hazırlığı ve kara güne uyanmaktadır! Neden Acaba? Lucifer ve çocukları yaratılışlarının gereğini yapmaktadır!

Emperyalist ve küresel güçler, hegemonya konumlarının devamlılığı adına, İslam coğrafyasında fink atmaktadır! Varlıklarının sürdürülebilir olması için Orta Doğu, Afrika, Asya, Akdeniz ve Karadeniz’de olmak zorundalar! Aksi halde batarlar! Aksi halde tükenirler! Aksi halde Yok olurlar!

Peki, küresel güçler, tüm bu hesap ve planlarını bu bölge üzerinde yaparken, İslam dünyasında yaşayanlar, neler yapmaktadır? Sadece film gibi izlemekle mi yetiniyor? Yoksa bir aksiyon ve pro-aktif harekette bulunuyor mu? Tabi ki hayır!

İslam dünyasındakiler; sadece dünyalık makam, mevki, rahatı, konumu, rant, iktidar ve gücünü korumak, çok para biriktirmek ve saymakla ömrünü tüketmektedir!

Yerel ölçekte bir ilçe belediye başkan adaylığı için dahi anlaşamayan ve uzlaşamayan, kişilere, akla ve zihniyete ne denir ki? Peki, neden?

Adamlar yüz yıllık kirli ve sinsi plan ile bölgemizde yirmi iki ülkenin siyasi ve fiziki sınırları değişecek, diyor! Bu konuda paylaşım adına birlik sağlıyor! Birbirimizle uğraşmakla ve birbirimizin paçasından çekiştirmekle, güç ve iktidar, elimizden gitmesin, kaybolmasın derdindeyiz! Ne diyelim ki!

Beyler! Durmak yok! Aynen bu minval üzere devam ediniz! Ne diyelim! Allah, biraz Akıl, biraz Fikir, biraz MİLLİ BİLİNÇ ve ŞUUR, biraz da VATAN ve MİLLET SEVGİSİ, biraz Feraset ve biraz Basiret versin!

2024 yeni takvim yılının, dünya üzerindeki her bir insana ve özellikle de kaos ve kan gölüne dönmüş tüm İslam alemine; Barış, Huzur, Selamet, Esenlik, Kardeşlik, Birlik, Dirlik ve biraz da AKIL ve FİKİR vermesini, Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim

Hz. Mevlana, Düne ait ne varsa söylenmiş ya da söylenememiş, bıraktım hepsini orada!

Çünkü şimdi yeni şeyler söylemek lazım!

Her gün bir yerden göçmek ne iyi, Her gün bir yere konmak ne güzel.

Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş, Dünle beraber gitti cancağazım;

Ne kadar söz ve fiil varsa düne ait; Şimdi YENİ ŞEYLER SÖYLEMEK ve YENİ ŞEYLER YAPMAK LAZIM, buyurmaktadır!

Husiler ve Refah Muhafızı Operasyonu!

Yenidünya Düzeni; kara, hava, deniz ve demir tedarik yollarının kontrolü ile şekil alacaktır! Türkiye, bu yolların merkez üssüdür! Türkiye, tüm yol ve koridorların merkez üssüdür!

Peki, Tedarik yolları, deniz ve kara ticaret koridorlarını yenidünya düzeninde, kim veya kimler kontrol edecektir?

21. yüzyıl, hegemonya ve koridor savaşları; küresel lojistik ve tedarik zinciri üzerinde başladığına şahit olmaktayız!

Türkiye, tedarik zinciri ve koridor, merkez üssüdür! Türkiye, küresel tedarik zinciri ve koridor meydan muharebesinin tam merkezindedir!

İçeride ve sınırlarımızda yaşadığımız tüm operasyonlara ve terör saldırılarına, bu zaviyeden okuma yapabilirsek, devlet ve kişisel olarak, daha sağlıklı olacaktır!

Peki, tedarik yolları kapanır ya da durdurulursa neler olur? Ya da ürünlerin insanlara ne kadar maliyeti olur? Yenidünya krizi ya da savaşı, tedarik zinciri üzerine kurgulanmış olabilir mi? Neden olmasın?!

Yemenli Husiler, İsrail’in Gazze saldırılarından kaynaklı, İsrail’e yük taşıyan gemilerin, Kızıldeniz’den geçişini engellemeleri, ticaretin rotasını değiştirmesine sebebiyet vermiştir! Peki, Neden ve Neler olmaktadır?

Husiler, Babül-Mandeb Boğazı’ndaki ticari gemilere saldırdığı! Ya da engellediği, ifade edilmektedir!

Ya da küresel ve emperyalist güçler, her daim olduğu gibi başkaca kirli ve sinsi bir OYUN ve HESAP peşinde midir? Neden olmasın? Oyun için de bir Oyun olabilir mi?

Dünya genelinde ve özellikle de Orta Doğu’daki; Olay – olgu ve tüm gelişmelere, soru soran bir dakikalığına ve soru sormayan – araştırmayan da, ömür boyu aptal olarak kalacaktır, ilkesi çerçevesinde sorular sıralıyoruz!

Peki, Husiler kimdir? Kim veya kimler destek vermektedir? Yerel ölçekte bir yapı mı? Yoksa küresel ve emperyalist güçlerin diğer yapılarda olduğu gibi ulusal çıkarları çerçevesinde kullandıkları bir aparatı mı?

Dünya genelinde meydana gelen tüm olay – olgu ve gelişmelere, sadece sunulanlar çerçevesinden okuma yapmak hataya sevk edebilir!

Husiler, Babül-Mandeb Boğazı’ndaki ticari gemilere saldırması akabinde, İsrail ile bağlantılı onlarca gemi, rotasını Kızıldeniz’deki Babül-Mandeb Boğazı’ndan Afrika’nın güney ucundaki Ümit Burnu’na çevirmiştir!

Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Cape Town şehrinde yer alan ve Afrika’nın en güneybatı ucu kabul edilen Ümit Burnu, nakliye rotasını uzatması ve dalgaların oluşturduğu tehlike nedeniyle, 100 yılı aşkın süredir, ticaret gemileri tarafından kullanılmadığını hatırlatmakta fayda vardır!

Dünya deniz ticaretinin % 10’nu, petrol ve türevlerinin de % 12’sinden fazlasının geçtiği ve Ümit Burnu’na göre daha kısa bir su yolu olan Babül-Mandeb Boğazı, nakliye şirketleri tarafından tercih edilmektedir!

Asya’dan İsrail’e giden gemilerin Afrika etrafından dolanması, Süveyş Kanalı ile kıyaslandığında, 7 bin mil, yani 10 – 14 gün uzaması ve daha yüksek yakıt maliyeti demektir!

Küresel nakliye platformunun analizine göre, Çin limanlarından İsrail’e nakliye fiyatları, Kasım ayında, 1975 dolar iken, Aralık ayında 2 bin 300 doların üstüne ve bu şekilde devam ederse 10 bin dolara çıkacağı, ifade edilmektedir!

Tedarik zincirinde meydana gelen aksama ve gecikmeler, nakliye fiyatlarındaki artışlar, doğal olarak, nihai tüketici ve ara mamul fiyatlarına da yansıyacaktır!

Peki, böyle bir olay ve olgu kimlerin işine yaramaktadır? Kimler, bu işlerden zarar görmektedir?

Tüm bu yaşanılanlar çerçevesinde; ABD öncülüğünde, Husilere karşı, Uluslararası Refah Muhafızı Operasyonu, devriye oluşturma çalışmalarına karar verilmiştir!

Daha önce Özgürlük (!) götürdükleri ülkelerde olduğu gibi! Buralara da şimdi REFAH getireceklermiş! İsmi de ne güzel değil mi? Hem Refah ve hem de Muhafız! Yersen tabii ki!.

Refah Muhafızı Operasyonu; Husiler öncülüğündeki ticaret gemilerine yapılan saldırılara karşılık oluşturulan çok uluslu bir koalisyon olarak ifade edilmektedir!

Refah Muhafızı Operasyonu; Amerika Birleşik Devletleri, Birleşik Krallık, Bahreyn, Kanada, Danimarka, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve Yunanistan gibi birçok ülkeyi bir araya getirerek, Güney Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki güvenlik sorunlarına ortaklaşa çözüm getirmeyi amaçlamakta olduğu, ifade edilmektedir!

Daha önceki yıllarda, Somali açıklarında, ticari gemilere yapılan saldırılarda; Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan vb. ülkeler yer alırken, Refah Muhafızı Operasyonuna, katılımcılar arasında yer almıyor! Neden acaba?

Refah Muhafızı Operasyonu; Kızıldeniz, Bab el-Mandeb ve Aden Körfezi’ndeki deniz trafiğinin güvenliğini sağlanacağı!

Bu bölgeler, küresel ekonominin boğaz noktaları; Akdeniz’i Hint Okyanusu ve Süveyş Kanalı’nı Afrika Boynuzu ile bağlamaktadır!

Çip Teknolojisi ve ÇİP Krizi!.

Teknoloji dünyasının merkezinde bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve elektronik cihaz bulunmaktadır!

2020 yılında ortaya çıkan tedarik zinciri ve çip krizi; elektronik sektörünün daralmasına; talebi karşılayacak sayıda ürünün üretilememesine, üretimde gecikmelere ve ekonomi kurallarının dışında, ürün fiyatlarında artışa neden olmuştur!

Çip; elektronik cihazların vazgeçilmez bileşenlerinden birisidir!

Çipler, bilgi işleme ve veri depolama konusunda devrim yaparak hayatımızı büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Çip olmadan elektronik aletler bir işe yaramayacaktır!

Teknolojinin hızla gelişimini sürdürdüğü günümüzde, çipler hayatımızın merkezindeki rolü giderek artmaktadır!

Çipleri sadece bilgisayar veya akıllı telefonların içindeki küçük parçalar olarak düşünsek de, çok daha fazlasını temsil etmektedir!

Çipler, elektrik sinyallerini işlemek, depolamak veya iletmek amacıyla kullanılmaktadır!

Bir akıllı telefonun işlemcisi, uygulamaları çalıştırmak ve verileri işlemek için çipteki transistorları kullanmaktadır!

Sürekli olarak geliştirilmeye devam eden çipler, saniyede milyonlarca işlemi gerçekleştirebilmesi, modern yaşamın vazgeçilmezleri arasında başı çekiyor.

Çipler, günlük hayatın her alanında, işleri daha hızlı ve verimli hale getirmektedir! Çipler yalnızca kişisel cihazlarla sınırlı değildir!

Güvenlik kameraları, trafik kameraları ve gözetim sistemleri için kullanılan çipler, yüksek çözünürlüklü görüntüleri işlemeye ve depolamaya olanak tanımaktadır!

Endüstriyel otomasyon sistemlerindeki çipler, fabrikalarda üretim süreçlerini izlemek, kontrolleri gerçekleştirmek ve optimize etmek için kullanılmaktadır!

Yapay zekâ, nesnelerin interneti, 5G teknolojisi, artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik uygulamaları, otonom ve elektrikli otomobiller gibi son yıllarda teknoloji alanında yaşanan gelişmeler, çiplere olan ihtiyaç her zamankinden daha fazla olmaktadır!

Çip pazarının büyüklüğü, sektörde ki büyük oyuncular ve bu alana yapılması planlanan ek yatımlar ise şöyledir!

2022’de, 600 milyar dolara ulaşan yarı iletken çip endüstrisinin büyüklüğü, 2030 yılında 1 trilyon doları aşacağı tahmin edilmektedir!

Küresel ölçekte, çip geliştirme ve üretme süreci, bazı ülkelerde büyük oranda özel firmalar tarafından, bazı ülkelerde ise devlet destekli olarak gerçekleştirilmektedir!

Çip krizinin aşılması ve artan talebi karşılamak için, Güney Kore, 10 yıl içinde, 450 milyar dolarlık destek sağlayacağını açıklamıştır!

ABD, Ağustos ayında yarı iletken çiplerin ülke içinde üretilmesi ve bu alandaki bilimsel araştırmaları desteklemek için 53 milyar dolarlık bir destek yasası çıkarmıştır!

Avrupa Birliği de, çip üretim pazarındaki payını 2030’a kadar, iki kat artırmayı hedeflendiğini açıklamıştır!

Dünya üzerinde zuhur ettirilen savaşlar ve özellikle de tedarik zincirinde ki kırılmalar, çip sektörüne bağlı elektronik cihazlarda, hem daralmalara ve hem de fahiş fiyat artışlarına sebebiyet vermektedir!

Peki, son günlerde yaşanan terör saldırıları, çip ve teknoloji yatırımlarında ki tarafların, birbirlerine karşı; terör örgütleri üzerinden, el ense ve yoklama çekiyor olabilir mi?!

Bir Üniversiteyi YÖNETMEK ve REKTÖR Olabilmek – 2 –

Üniversiteler, Üniversite yönetimleri ve özellikle de akademisyenler hakkında, sürekli olarak neden yazılar kaleme alıyorsun, diyen dostlara!

Tekrar tekrar hatırlatmak babından, birileri kızsa ve alınmaya devam etse de, bilim üretmesi ve kalkınmanın öncüsü olması gereken kurumların, ülke ve şehrin kalkınması ve kuruluş kodlarına dönebilmesi adına, ısrarla yazmaya devam edeceğim!

Aksi halde, araştırma – geliştirme – bilim ve teknoloji üreten ülkelerin KÖLESİ olmaya devam ederiz!

Üniversiteler; bilim insanı akademisyenlerin ne dinleri, ne ırkları ve ne de yaşam tarzları ile ilgilenir! Sadece ve sadece ülkesi adına, ciddi projelerinin olup olmadığı ve başarılı işlerle uğraşıp uğraşmadıklarını bakmalıdır!

Üniversiteler; insanlığın bir sorununu çözmeye hizmet eder, yeni buluş ve yeni patentlere kapı aralar, bu çalışmaların sonuçları ve araştırmanın yapıldığı üniversiteye, şehre ve ülkeye, ekonomik katkı sağlamalı ve faydaya dönüşmelidir!

Üniversiteler; evrensel ölçekte bilim ile ilgili bilgilerin öğretilmesi ve sahada uygulanabilir hale gelmesi için araştırma – geliştirme ve bilimin üretilen yerlerdir!

Üniversiteler; her türlü düşüncenin hür ve bağımsız olarak, kimseden çekinmeden ve korkmadan savunulduğu ve tartışıldığı yerlerdir!

Peki, uygulamaya gelince ve özellikle de Konya Üniversitelerinde, neler ve hangi durumlar ile karşılaşılmaktadır?

Kurumlar; Kural – Kanun ve Yasa demektir! Kurumsal olarak bir kurum yönetilmediği zaman, durumsal bir yönetim şekli hakim olacaktır! Adamına ve duruma göre!

Üniversite Yönetimine yakın, kifayetsiz muhteris, ehliyetsiz – liyakatsiz ve çapsız yardakçıların kılıcı, idealist akademisyenlerin tepesinde her an sallanmaktadır? Neden acaba?

Bir üniversiteye rektör olacak akademisyen; öncelikle ve özellikle; üniversitesi, ülkenin geleceğini emanet edileceği öğrencileri, şehri ve ülkesi adına; kaygısı, dertleri ve projeleri olmalıdır!

Bir üniversiteye rektör olacak akademisyen; ehliyetsiz ve liyakatsiz, çapsız muhteris; onun adamı, şunun yakını, bilmem kimin damadı, oğlu, kızı gelini veya şuraya yakın, buraya yakın, şu partinin veya şu ekolün adamı olmamalıdır!

Bir üniversiteye rektör olacak akademisyen; açık, şeffaf ve hesap verebilir yönetim anlayışı sergilemelidir! Kurum çalışanlarında, durumsal değil, kurumsal aidiyet kavramı hem içselleştirilmeli ve hem de yerleştirebilmek için mücadele etmelidir!

Peki, realitede; siyasetin baskısı ile atanan ve siyasilerin yakınlarına, iş – aş bulmak ve rant dağıtmaktan başkaca bir iş üretemeyen, üniversite yönetimi ve rektörlerinden, devlet ve millet adına neler bekleyebiliriz?

Üniversite REKTÖRÜ; Üniversite kurullarına başkanlık etmek! Yüksek Öğretim üst kuruluşların kararlarını uygulamak! Üniversite kurullarının önerilerini incelemek, karara bağlamak ve üniversiteye bağlı kuruluşlar arasında düzenli çalışmayı sağlamak!

Üniversitenin yatırım programları, bütçe ve kadro ihtiyaçlarını, bağlı birimler ve üniversite yönetim kurulu ile senatonun görüş ve önerilerini aldıktan sonra, Yüksek Öğretim Kuruluna sunmak!

Üniversite birimleri ve her düzeyde ki personele, kontrol, gözetim ve denetim görevini sürdürmek! Kanun ve yönetmeliklerle kendisine verilen diğer görevleri, yapmaktır!

Bir Üniversiteyi yönetmek ya da REKTÖR olmak; Kuruluşundan kaynaklı, hafıza – gelenek ve derinliğin yok saymak! Yönetimde ikircikli tavır ve tutum içerisinde bulunmak ve kurumda kimseye güvenmemek! Yönetim olarak, herkesi, kötü ve potansiyel suçlu olarak görmek, değildir!

Bir Üniversiteyi yönetmek ya da REKTÖR olmak; bulunduğu şehre ve şehrin tüm dinamiklerine TEPEDEN bakmak, görmezden gelmek ve yok saymak, değildir?

Bir Üniversiteyi yönetmek ya da REKTÖR olmak; Üniversite sanayi işbirliğinin içselleştirilmesi ve şehrin dinamikleri ile ulusal ve yerel kalkınmaya öncülük etmektir!

Devlet ve Devletin Kurumları; kanun, kural, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!

Devletin makamları, kimseye babasından miras kalmamış ve kimseye de bu makamlar asla baki değildir!

Adalet, hakkaniyet, hesap verebilirlik ve hukukun olmadığı kurumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Son dönemde üniversitelerde yaşananlarda olduğu gibi!

Bir kurumda; dürüst – idealist ve namuslu bireyler; kötü kişiler ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, o kurumlar, mutlaka batarmış!

Şirket ve Kurumlarda ki, SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey; Durumsal yönetim anlayışı, Sistemler ve Süreçler, Bilgisayarlar ve Makineler, asla değildir!

Şirket ve Kurumlarda ki, SONUÇ ve BAŞARIYI getiren ŞEY; Kurumsal Yönetim Anlayışı, Kurumsal Kültür – Kurumsal Davranış – Kurum Felsefesi ve Kurumsal AİDİYET; İNSANLAR ve Onların DAVRANIŞLARI akabinde gelmektedir!

Peki, mezkur çerçevede, ülkemizdeki üniversiteler ve özelliklede şehrimizde ki üniversitelerde, ülke ve şehrin ekonomik ve sosyal kalkınmasına vesile olacak; araştırma – geliştirme – bilim ve teknoloji; SONUÇ ve BAŞARI adına, ne gibi çalışmalar vardır?! Sadece Soruyorum!

Devleti ve Milleti adına, çalışan – çabalayan, bilim üreten tüm akademisyenleri, her daim, tebrik ve takdir ettiğimizi, buradan hatırlatmak isterim!

Hz. Mevlana ve GEL Çağrısı!

Konya; her yıl olduğu gibi bu yıl da, 7 – 17 aralık tarihlerinde, esnaf ve protokolü ile ülke ve dünya üzerindeki Mevlana dostlarının coşkulu ve duygu yüklü bir ortamda, Hz. Mevlana’nın Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a – maşukuna, 750. Vuslat temalı, Vuslat yıl dönümü etkinlikleri, bugün itibari ile tamamlanmıştır! Etkinliklere katılım sağlayan konuşmacı ve dinleyenlere, tüm emeği geçenlere teşekkür ederim!

Konya; 750. Vuslat temalı Vuslat etkinlikleri, konferanslar, paneller ve söyleşilerle farklı bir atmosferin oluşmasına vesile olmaktadır! Hem maddi ve hem de manevi bir zuhurat olmaktadır!

Hz. Mevlana ‘Gel’ çağrısı neyi ifade etmektedir? Gel çağrısı ile insanlığı, neye ve nereye çağırmaktadır? Kuru bir gelmekten mi ibarettir, gel çağrısı? Gel de nasıl gelirsen gel ve geldiğin gibi de git mi! Yoksa gel fakat bu dergahtan bir hisse kap, insanlık adına ve özellikle de bireyin kendisi için bir anlam ifade edebilmesi adına! Birey ve kul olarak, bu dergaha geliş, senin de Vuslatına – İnkişafına vesile olabilir mi demektedir! Aksi halde sadece kuru bir gelmek değildir, gel çağrısı!

Hz. Mevlana’nın her platformda konuşmalarda, hem kaynak ve hem de destek olarak kullanılan; ‘’ Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol! Şefkat ve merhamette güneş gibi ol! Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol! Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol! Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol! Hoşgörülükte deniz gibi ol! Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol ’’ söylemleri bugün için bizlere neyi ve neleri ifade etmektedir?

Müslümanım diyen günümüz insanlarına; gerçekten yardım etmek konusunda akarsu gibi miyiz? Merhamette güneş gibi miyiz? Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi miyiz? Asabiyet ve sinirde ölü gibi miyiz? Alçak gönüllülükte toprak gibi miyiz? Hoşgörüde deniz gibi miyiz?

Samimi ve İhlaslı bir Müslümana yakışan şekilde, göründüğümüz ve olduğumuz gibi mi? Hangisi? Yoksa MÜNAFIK mı?

Günümüz insanları; maddi odaklı bir hayat yaşamaktan kaynaklı; bencillik ve bireysellik, düşünce dünyamızı ve hayatımızın her bir anını kuşatmıştır! Ben merkezci, rahatına düşkün ve bencil Müslümanlar olduk!

Af eder misin, Allah’ım bizleri! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri Helak eder misin; Allah’ım!

Hz. Mevlana’nın, 750. Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a – maşukuna, Vuslat etkinlikleri vesilesi ile gel çağrısına muhatap olan, hoşgörü ve huzur şehrine, bu dergaha gelen insanlar ve tüm insanlık adına; bir gelişime, bir değişime ve bir dönüşüme öncülük etmesini, yüce Allah’tan niyaz ederim.

Peki, Hz. Mevlana, Hz. Şems, Yunus ve Muhittin-i Arabi bu beldeye neden gelmiştir? Dönemin sultanı tarafından hem de sarayın içinde konaklamak kayıt ve şartı ile, özel olarak neden davet edilmiştir?

İnsani, İslami ve Türk İslam kültürü değerlerinin tüm Anadolu’da yerleşmesi, yeşermesi ve kök salması için Sultan tarafından özel olarak seçilmiş bir görev için mi gelmişler? Tabii ki çok özel, kutsal ve kutlu bir görev için görevli olarak gelmişler!

Belde-i muhayyere olan bu topraklarda, insani ve İslami sorunlar, özellikle de tolumda meydana gelen ve yayılmaya başlamış olan, toplumları da birbirine bağlayan bir kuvvet konumundaki GÜVEN müessesini yeniden tesis etmek için gelmişler! Güven müessesesi olmadan sağlıklı bir toplumu nasıl inşa edebileceğiz?

Toplumsal Barış ve Huzura, Ayrışmaya değil ve Kucaklaşmaya da, ne kadar çok ihtiyacımız olan sıkıntılı günlerden geçmekteyiz!

Hz. Mevlana’nın Vuslatı ne demektir? Vuslat kime ve nereye olmuştur? Vuslatın bizlere bugün için mesajı nelerdir? Yoksa bu mesajlar sadece 750 yıl önceki günlerde mi kalmıştır? Yani tarih mi olmuştur? Bugün için bizlere söylemek istediği bir şey yok mudur?

Bir hisse almak, anlamak ve anlamlandırmak isteyenlere! Almak ve anlayabilmek için öncelikle melekelerin açık olması gerektiğini de, hatırlatmadan geçmeyelim!

İnsan denen varlık için hayat ve ölüm gerçeği böyledir! İnsan denen varlık, bir varmış, bakmışsın bir de yoktur! Tüm mesele, gök kubbede HOŞ bir SEDA bırakabilmektir!

Ölüm ve kavuşma! Ölüm ve vuslat! Ölüm, aşk ehli için yok oluş değildir! Sonsuz sevgiliye kavuşmaktır! Ölüm ile sadece beden yok olur! Hz. Mevlana’da; Ölüm; Sonsuz Sevgiliye Kavuşmaktır ve Vuslattır!