Zaman takvimini geriye saralım ve on yedi yıl önceki üçlü koalisyon günlerini, 2002 tarihindeki erken seçim kararını ve bugünleri de hep birlikte okumaya ve dersler çıkarmaya çalışalım! 2001 tarihindeki Anayasa kitapçık süreci ile başlayan, ekonomik ve siyasi kriz artık kontrol edilemez ve durdurulamaz bir noktaya gelmişti! Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’in sağlık sorunları bahanesi ile hakkında neredeyse her gün bir haber gündemi meşgul ediyordu! Peki neden? Bu haberler kim veya kimler tarafından ve neden kamuoyunda sürekli olarak köpürtülmeye çalışıyordu?! Birileri, bu haberler ile nereye varmayı planlıyordu? Hem de, ABD ve küresel güçler tarafından, 9 Eylül 2001 ikiz kule krizi ile birlikte başlayan bölgemiz üzerindeki küresel plan adım adım işletilmeye çalışılırken! İçeride de siyaset ve toplum yeniden dizayn ediliyorken! 2001 ve 2002 tarihindeki tüm bu yaşadıklarımızı nasıl okumamız ve öngörülerde bulunmak gerekiyordu? Bugün, yine ABD ve yandaşları, Akdeniz’e savaş gemileri ve filolarını bir bir yığarken, dünya yeniden bir paylaşım savaşına doğru sürüklenirken ve Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den parçalar kopartılmak sureti ile bir Kürt Devleti projesi için yirmi bin tır silah ve vekalet orduları üzerinden askeri yığınak devam ederken! Peki, bugün siyasetteki gelişmeleri nasıl okumalıyız?! Tüm bu gelişmelere yönelik, kadim Türk Devlet Aklı ve kadim Türk Devlet geleneği seyirci konumunda mı kalmalıdır? Ya da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve bekasına yönelik tüm tehditlere yönelik strateji, taktik, öngörü, önlem ve tedbirlerini de sıralamalı mıdır? Hangisi?!
Geçtiğimiz günlerde, 31 Mart 2019 yerel seçim sürecinde, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, 2001 ve 2002 tarihindeki mezkur sosyal, siyasal ve ekonomik kriz hakkında, rahmetli Başbakan Bülent Ecevit başkanlığındaki Bakanlar Kurulu toplantısında geçen bir konuşmayı zikretmişti. Ecevit, toplantı esnasında, ekonomik ve sosyal krizin çözümüne yönelik; ne, nasıl ve neler yapmalıyız, şeklindeki sorusuna, dönemin Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş’in, efendim; yeni bir senaryo ihtiyacı vardır, şeklinde cevap verdiğini vurgulamıştı! Bugün siyasette, içeriden ve dışarıdan birileri de yeni bir senaryo peşinde midir? Bu senaryonun direksiyonunda hangi küresel güçler bulunmaktadır? Bu senaryonun içerideki işbirlikçileri de kimlerdir? MHP Lideri, toplantı esnasında, bu yeni senaryo nedir, nasıl bir senaryo olacaktır ve bu senaryo kim veya kimler tarafından yürürlüğe konulacaktır, diye sorguladığını da vurgulamıştı! Ve ilaveten, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, yanında bulunan, dönemin Başbakan yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Hüsamettin Özkan’a bu toplantıyı dağıtması gerektiğini ve Özkan’ın da Başbakana dönerek, efendim Genel Kurmay Başkanı ile randevusunun olduğunu ve toplantıyı ivedi olarak dağıtmak gerektiğini söylediğini ve toplantının da hemen dağıtıldığını ifade ettiler! Şimdi bunları neden yazıyorsun? Yirmi sene önce yaşadıklarımızın bugün ile ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Bizim gibi toplumlar, tarih okumadığı ve bizlere de şanlı tarihimiz sadece bir hikaye olarak anlatılmaya çalışıldığı için, tabii ki birileri bize kızacak ve de küsecektir! Çünkü bugün yaşanan her şeyin arka planı tarihte saklı ve tarihte yaşanmışlıkları da vardır! Yeter ki tarihten ders ve ibret almasını bilelim! Hiç sorun değil! Küsen ve kızan arkadaşlar da bizim dostumuz olarak kalmaya devam edecektir!
31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarına kabaca baktığımızda, iktidar partisi olan AK Parti, Ankara, İzmir ve İstanbul gibi bazı büyük şehirlerde belediye başkanlıklarını kaybetmiş olmasına rağmen, belediye meclislerinde çoğunluğu elinde bulundurmaktadır! Peki, bu şekilde sağlıklı bir belediye yönetimi ve hizmetler sürdürülebilir mi? Vatandaşlar ve toplumun ihtiyaçlarına çözüm üretilebilir mi? Ya da kadim Türk Devlet geleneği olan tüm vatandaşlara yönelik Adalet ve Hakkaniyet sağlanabilir mi? Tabii ki olabilir dediğinizi duyar gibiyim fakat bu şekilde demokratik ve sağlıklı bir hizmet ve yönetim anlayışının da olamayacağını buradan ifade etmek isterim!
Şimdi tekrardan, 2002 tarihine geri dönelim ve tarihte yaşadıklarımızı bugün için yeniden okumaya başlayalım! İktidar partisi DSP içindeki huzursuz çevrelerde homurdanmalar artmaya, eski bakan ve milletvekilleri yeni bir oluşum için hazırlık yapmaya ve yeni parti çalışmalarına başlamıştır! Peki, bugün yaşamakta olduğumuz siyasi krizden bir farkı var mıdır? AK Parti içindeki trenden inenler ve de çok rahatsız olanlar, ya yeni bir oluşum, ya da AK Parti içinde yeniden devam edebilmek için çalışmalar yürütmekte midir? Yani Devlet, paralel devlet ile meşgul edilirken, paralel parti çalışmalarının önüne geçilememiş midir? Ya da Paralel partinin hedefi nedir? Tüm bunlar, 2002 tarihindeki koalisyon hükumetinin lideri rahmetli Başbakan Ecevit ve DSP’nin yaşadıklarından bir farkı var mıdır? DSP içinden 64 adet milletvekili istifa ederek, 2002 yılı Temmuz ayı içinde İsmail Cem başkanlığındaki Yeni Türkiye Partisine katılmak sureti ile yeni partinin kuruluş dilekçesini teslim etmiştir! Akabinde ise, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Ağustos ayı içinde erken seçime gidilmesi gerektiğini vurgulamış ve TBMM tarafından 3 Kasım 2002 tarihinde erken genel seçim kararı alınmıştır! Peki, 3 Kasım 2002 tarihindeki erken genel seçim sonuçlarında neler olmuştur? Seçime giderken iktidarda bulunan koalisyon partilerden hiç birisi barajı aşamamış ve TBMM dışında kalmıştır! Yani ne demek istiyorsun? Eeee ne olacak şimdi dediğinizi de duyar gibiyim! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, 16 Nisan 2017 tarihindeki referandum öncesi Anayasa değişikliği sürecinde çalışmalarını yürüten, AK Parti İstanbul Milletvekili ve bugünün TBMM başkanı, Anayasadaki geçici madde olan 3 Kasım 2019 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri yenilenecektir, ibaresi neden kaldırılmamış ve de neden değiştirilmemiştir, sadece soruyorum?!