Türk Devleti ve Milletine İhanetin Bedeli Bellidir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, devletin  bekası ve milletin birliği adına çok ciddi kararlar ve adımlar atmıştır!. Daha önceki süreçlerde, yerli, milli ve istikbalimiz adına böyle  adımları ve kararları almanız dahi imkansız bir durumdadır!. Almak isteseniz dahi,  ehlince de malum olduğu üzere, mutlaka bir engel ile karşı karşıya kalırdınız! Devletin kılcalına kadar sızmış olan işbirlikçilerin bir bir ayıklanması ile birlikte, devletin tüm kurum ve kuruluşları devletin bekası, milletin birliği,  istiklal ve  istikbal uğruna  top yekun seferberlik mantığı ile hareket etmektedir!.

Coğrafyanın bir kader olduğunu ve Anadolu coğrafyasında yaşamanın da çok büyük zorluklarının bulunduğunu daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte,  Devlet Aklı da böyle zamanlarda zuhur ettiğine göre, tarih, coğrafya, kültür, medeniyet ve kadim Türk Devlet Aklı, yüz yıl önce bir şekilde kendisinden zorla koparılan, gönül ve kültür bağlarının olduğu bölgeler ile yeniden bağlarını güçlendirmeye başlamıştır!. Tabii ki bu hareket birilerinin de uykularını kaçırmıştır!.

Özellikle de küresel ve emperyalist güçlerin çıkarları uğruna,  tüm bu kültür ve gönül bağlarımız olan bölgelerdeki çok kullanışlı aparat ve işbirlikçilerinin!.

Libya Ulusal Mutabakat hükümeti ile, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, her iki ülke ve bölgenin barış, huzur ve bölgeden kaynaklı hakları adına,  MEB ve askeri anlaşmalar  yapması akabinde, Libya’daki darbeci General Hafter’den Türkiye’ye karşı küstah bir açıklama gelmişti!. Hafter, kadın – erkek, sivil – asker tüm Libyalılara vatanlarını ve onurlarını savunmak için Türkiye’ye karşı silahlanma çağrısı yapmıştır!. Türkiye’nin meydan okumasını kabul ediyoruz ve cihat ilan edip silahlanma çağrısı yapıyoruz!. Meselenin artık Trablus’un ‘İslamcı milislerden kurtarılması’ olmaktan çıktığını ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan ‘Libya’nın kontrolünü geri almaya çalışan bir sömürgeciye karşı’ mücadeleye dönüştüğünü, söylemiş!.  Bak sen! Bu kadar yüreğin vardı  da, daha önce neredeydin?!

Şimdi böyle bir adama veya kullanışlı ahmağa sormak gerekir! Devrik Libya Devlet Başkanı, Kaddafi’nin yanında dururken, ülke halkı da huzur  ve barış içinde yaşar bir durumda iken,   ülken parça parça edilmeye, onur dediğin şey de ayaklar altına alınmaya çalışılırken, ülkenin tüm kaynakları da küresel ve emperyalist güçler tarafından yağma edilirken, canına, malına ve  namusuna da el uzatılırken,  sen neredeydin?!  Türk,  tarihin  hiçbir anında zulüm yapmadığına göre!. Türk, sömürgeci de olmadığına göre!. Türk tarihin her bir zaman diliminde mazlumların hamisi olduğuna göre!. Türk, Adalet dağıtan ve Hakikat ehli de olduğuna göre!. Sen kime ve nereye hizmet ediyorsun!. Senin hedefin ve derdin nedir,   diye adama sorarlar! Ederin nedir, senin?! Neyin karşılığında bu efelenmelerin?! Ücretini söyle bakalım?!

Peki, Suriye devlet Başkanı Esad’a ne demeli?! Al birini vur ötekini babından!  Suriye Devlet Başkanı Beşer Esad; Türkiye halkı bizim dostumuz ve komşumuz! Ortak bir geçmişe sahibiz ve onları düşman olarak görmüyoruz!. Bu nedenle, Türkiye ve Suriye’deki terör gruplarına karşı durmak, Erdoğan’ın Suriye’yi açıkça ve resmen işgal etmiş olması ile alakalı bakış açımızı değiştirmez!.  Türk – Suriyeli evlilikleri var, aileler var!. Suriye ve Türkiye’nin ortak çıkarları var!. Türkiye’de çok sayıda Suriye kökenli insan var! Suriye’de ise çok sayıda Türk kökenli insan var!. Karşılıklı kültür alışverişi tarihe dayanıyor!. Bu nedenle onlarla bizim aramızda ciddi anlaşmazlıkların olması mantıklı değil, diyormuş!.

Şimdi bu adama ne demek gerekir! Türkçede buna verilecek cevap bulamıyorum! Kırk yıl Türk Devletinin tüm kaynakları terör örgütlerine giderken ve ülkende terör örgütlerine kucak açacaksın! Aynı terör örgütleri tarafından vatan savunmasında  elli bin şehit vereceğiz!. Adam kendi halkına bomba yağdırıyor! Adam kendi halkına zulüm ediyor! Adam kendi halkına olmadık işkenceleri yapıyor! Adam kendi halkından beş milyona yakın insan can ve namus güvenliği adına Türkiye’ye sığınıyor! Bir o kadarı da sınırlarda bekliyor! Diğer ülkelere giden halkını saymıyorum! Utanmadan sıkılmadan diyor ki, bizim Türk halkı ile bir sorunumuz yok! Yahu, arkadaş sen aklını peynir ekmek ile mi yedin, diye sorarlar?!  Halkına neden sahip çıkmıyorsun?! Bir insan evini, barkını ve  ana yurdunu, neden ve hangi şartlarda terk etmek zorunda kalır?! Sen, terk etmesi için her şeyi yapacaksın! Ondan sonra da, utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan ve pişkin bir şekilde,  benim Türk halkı ile bir sorunum yok, diyeceksin! Hadi oradan!  Başka kapıya!.

Libya’daki darbeci General Hafter ve Suriye Devlet Başkanı Esad’ın Türk Devletine yönelik açıklamaları,  1. Dünya savaşı döneminde, Osmanlı’ya ihanet eden Şerif Hüseyin denen adamı aklıma getirdi!. Peki, neler olmuştu, kabaca, izah etmeye çalışalım!. Birinci Dünya Savaşı, Anadolu coğrafyasının gördüğü en vahşi ve en kirli saldırılardan biri olup, istikbal uğrunda ki  en büyük mücadele ve vatan müdafaasının da başında gelmektedir!. Bu saldırıların oluşum temelinde itilaf devletlerinin emperyalist, sömürgeci ve yayılmacı politikaları yatarken, savaşın kaybedilmesine sebep olan en temel gerekçe de, Osmanlı’ya ait tebaanın vatanına ve devletine ihanet etmesi olarak gösterilir!. Bu ihanetlerin başında ve Osmanlı’nın Arap topraklarında yaşadığı sıkıntıların en temelinde ise  Şerif Hüseyin gelmektedir!. Birinci Dünya Savaşı’na giren zor durumdaki Osmanlıyı içten çökertmek isteyen İngilizler,  Şerif Hüseyin’in  isteği; “büyük Arap isyan” hayalini,  Lawrance’nin sağladığı finansman ile gerçekleştirmiştir!. Arap isyanı hayali için harekete geçen Şerif Hüseyin, yoldaşı Lawrance’dan aldığı altınlar ile bölgedeki halkı ayaklanmaya teşvik hareketi başlatmıştır! 1916 yılında kendini Hicaz kralı ilan eden Hüseyin, sonrasında ‘‘isyan’’ ve ‘‘Cihad’’ bildirisi yayınlayarak, ‘‘Türkler dinden çıktılar, Arapların Türklere karşı cihadı farzdır’’ diyordu!  Ne diyormuş?1 Hafter ve Esad’ın sözlerine ne kadar da benziyor!. Neden acaba?! Hüseyin, batılı, sömürgeci, zalim haçlıların İslam’a açtığı savaşta Müslümanları, Müslümanlara  kırdırmak ve vurdurmak için harekete geçmiştir!. Lawrance’in siyasi yardımları ile Hüseyin ailesi Arap coğrafyasına emir ve kral tayin edilerek, bölgede İngiliz kolonilerinin temelleri atılmış oldu!

İHANET ve Şerif Hüseyin!..

Peki, böyle bir ihanet, hem bu dünya da hem de diğer alem de cezasız kalacak mıdır?! Kişinin hanesine kar olarak yazılacak mıdır?! Tabii ki hayır!. 1. Dünya Savaşının ardından çöküş yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, savaştan sonra Arap coğrafyasındaki gücünü kaybetmiş ve bu duruma da en büyük etken ise Şerif Hüseyin ve ailesi;  her ne kadar kendileri amaçlarına ulaşarak halifeliği ilan ettilerse de, ilerleyen zamanlar onlara beklediklerinden daha da acımasız davranmış ve ilahi adalet tecelli etmiştir! Tahtını 1924 yılında Suudi Arabistan’ın şimdiki hakimi olan Suud ailesine devretmek durumunda kalan Hüseyin’in hayatı sürgün içinde geçmiştir! Hüseyin ölüm döşeğinde sayıklarken; ‘‘ Osmanlı’ya kılıç çekmemeliydim ’’ dediği ve lanete uğrama endişesi içerisinde olduğu ifade edilir!  Kendisinden sonra tahta geçen çocukları ve torunlarının hiçbiri yataklarında ve normal bir şekilde can verememiştir! Anlayana! Anlamak isteyene! Her seçim de bir vazgeçiş olduğuna göre! İnsan olarak, özellikle de devlet ve millet adına,  neyi seçtiğimiz ve nerede durduğumuz çok manidar ve  çok mühimdir!.

Yayınlayan

ahmetunver

Ahmet Ünver; İletişim Uzmanı; İletişim, Kurumsal İletişim, Halkla İlişkiler, Reklam, Marka, Marka Yönetimi, Marka İletişimi, Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir