Allah Katında DİN İslam’dır.

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Ali İmran Suresi 19. Ayeti Kerime de; Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, bilmelidirler ki; Allah’ın hesabı çok çabuktur, buyurmaktadır.

  • Din-i İlahi; 1582 tarihinde, Babür İmparatoru Ekber Şah tarafından kurulan ve o bölgede hâkim olan Budizm, Cayinizm, Hristiyanlık, Hinduizm, İslam, Sihizm, Zerdüştlük (diğer adıyla Mecusi’lik) vb. dinleri birleştirmeyi ve böylece tebaasının tek bir dine inanmasını öngören yeni bir uydurma dinin adı, olduğu ifade edilmektedir!
  • Yakın tarihte, Dinler arası Diyalog şeklinde başlayan, Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudilerin birlikteliği temsil etmek, temsil edilen dinlerin özgün karakterini korumak ve insan uygarlığı ile İbrahim’i mesajlar arasında köprüler kurmak, olduğu ifade edilmektedir!
  • Din-i İlahi ve Dinler Arası Diyalog, İbrahim’i DİNLER & İbrahim Anlaşmaları ( Abraham Accords ) çerçevesinde, özellikle Müslümanlar ve dünya insanlığına, BARIŞI ve HUZURU getirecekmiş, algısı ile sunulmaktadır!
  • Allah katında DİN İslam’dır, emri ve buyruğuna rağmen; birilerinin dünyalık çıkar, sinsi ve kirli hesapları, dinlerin kaynağı ve peygamberlerin de atası Hz. İbrahim mesajları çerçevesinden, dünya insanlığına; İslam ve diğerleri olmaması gerektiğini, İslam ve AYNISI – BENZERİ, algısı verilmeye çalışılmaktadır!
  • İbrahim’i DİNLER ve İbrahim Anlaşmaları ( Abraham Accords ) barış antlaşmasından çok, İsrail ve Arap – İslam ülkeleri arasında normalleşme süreci şeklinde okumak gerekir.
  • Peki, İsrail ve Arap – İslam ülkeleri arasında NORMALLEŞME derken, İslam dünyasının İSLAM adına NE ve Nelerden vazgeçmesi ya da ne gibi TAVİZLER vermesi talep edilmektedir?

Din; hesap, taat, kulluk, mükâfat veya ceza olarak amellerin karşılığı gibi manalara gelir. İtaat edenle itaat edilen arasındaki ilişkiyi ifade etmektedir.

İtaat eden taraf itibariyle ise selamet arzusu, korkuyla ümit arasında çarpan bir kalple itaat ve emre bağlılık manası ifade eder.

DİN; Akıl sahiplerini kendi istek ve iradeleriyle iyiliğe ve mutluluğa yönlendiren, onların seçme özgürlüklerine bağlı fiillerini, uhrevî kurtuluş ve saadetleri istikametinde düzenleyen ilâhî bir kanundur.

Din; kişinin yaratılış amacına uygun bir hayat sürebilmesi ve bu amacı belirli bir disiplin içinde gerçekleştirebilmesi için kendisine yol gösteren kurallar bütününü ifade eder.

Din; bir tarafın kutsal buyruk ve egemenliğine diğer tarafın uyum ve bağlılığa dayalı ilişkileri düzenleyen bir kurumdur.

İslâm; Hz. Muhammed’in din adına bildirdiklerinin tamamını bütün varlığıyla benimsemek ve bunu ortaya koyan bir teslimiyet içinde olmak, demektir.

İslâm; teslim olmak, itaat etmek, bağlanmak, sulh ve selâmet içinde olmak, anlamlarını ifade eder.

İslâm; Allah Teâlâ’nın peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği dinî emir ve yasakların tama­mını bütün varlığıyla kabul etmek, gereğini yapmak ve bunu ortaya koyan bir teslimiyet içinde ol­maktır.

Allah’tan gelen bütün hak dinlerin ortak adı, özelde son olarak Peygamber Efendimize (s.a.s.) indirilen dinin adı, İslâm’dır. Bu dine bağlananlara da, Müslüman denilir.

Din sadece insanlar arasında değil insanlar ile Allah arasında, bir mutabakatı ifade eder. Böylece yaratanın iradesiyle yaratılmışların iradesi arasında bir uyum sağlanmış olur.

  • Bütün ilâhî dinler, Allah’ın birliği esasına dayalı olduğu için Hz. Muhammed ( sav ) efendimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile diğer peygamberlerin getirdiği dinler temelde birdir ve birleşir.
  • Hz. Muhammed ( sas) efendimize gönderilen ve getirmiş olduğu İSLAM DİNİ, öncekilerin devamı ve temelde aynı olmasına rağmen, dünyalık çıkar ve sinsi – kirli hesapları olanların TAHRİF etmesinden kaynaklı, öncekileri tasfiye eder nitelikte olduğunu da hatırlatmak gerekir!
  • Hz. Muhammed ( sav ) efendimize gönderilen ve getirmiş olduğu İSLAM DİNi haricinde başkaca bir DİN arayanların dinleri, ALLAH katında asla kabul edilmeyecektir!
  • Hz. İbrahim, ne Yahudi ve ne de Hristiyan idi. O, sadece HANİF bir MÜSLÜMAN idi, emri ve buyruğuna rağmen, başkaca bir DİN arayanlara neler demeli?
  • Hz. İbrahim, ne Yahudi ve ne de Hristiyan idi. O, sadece HANİF bir MÜSLÜMAN idi, emri ve buyruğuna rağmen, Yahudilik – Hristiyanlık ve İSLAM’I; Din-i İlahi ve Dinler Arası Diyalog, İbrahim’i DİNLER ve İbrahim Anlaşmaları algı operasyonları ile aynı potada birleştirme ve çorba bir din hareketlerine neler demeli?

İslâm dini ve İslâm ümmeti tabiri sadece Hz. Muhammed’in getirdiği din ve onun mensupları için kullanılabilir.

  • Hz. İsa’nın havarilerinin cevabı; Şahit ol ki bizler Müslümanlarız, olmuştur. ( Âl-i İmrân 3/52 )
  • Hz. İbrahim hakkında; O Hanif bir Müslümandı, buyurulması. ( Âl-i İmrân 3/67 )
  • O size daha önce de bunda da, Müslümanlar, adını verdi. ( Hac 22/78 )
  • Yoksa onlar Allah’ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde bulunan herkes isteyerek veya istemeyerek Allah’a boyun eğip teslim olmuş durumdadır ve hepsi O’na döndürülüp götürülmektedir. ( Âl-i İmrân 3/83 )
  • Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, şunu bilsin ki, aradığı din ondan asla kabul edilmeyecektir; o, ahirette de kaybedenlerden olacaktır. ( Âl-i İmrân 3/85 )

Kur’an-ı Kerîm dışındaki ilâhî kitaplarda, o kitaba tâbi olacaklar için bir din adı konmadığı, Yahudilik veya Hıristiyanlık gibi isimlendirmelerin daha sonra ortaya çıktığı ve bunların o peygamberin tâbilerine sonradan verilen adlar olduğu dikkate alınırsa; Allah katında din İslâm’dır, ifadesinin anlamı daha iyi anlaşılır.

Mûsevîlik ve İsevilik gibi isimlendirmelere kıyasla bazı Batılı yazarların İslâmiyet’i Muhammedîlik, şeklinde sınırlayıcı bir adla anmaları isabetli değildir.

Kendilerine kitap verilenler, ifadesi, Ehl-i kitap tabirinin içeriğine göre anlaşılmaktadır. İlim kelimesi ise vahiy ve apaçık deliller, şeklinde açıklanmaktadır.

Ayette, Ehl-i kitabın ancak ilim geldikten sonra ihtilâfa düştüğünün ifade edilmesi, kendilerine yeterince açık ilâhî bildirim yapıldığı ve bu açıdan hiçbir mazeretleri bulunmadığı halde, sırf kendi kusurları sebebiyle, çıkar düşüncesi ve beşerî tutkular uğruna ayrılığa düştükleri ve çatışmaya girdiklerini ifade etmek içindir.

Aralarındaki hak tanımazlık yüzünden şeklindeki gerekçeden hareketle, burada kastedilenlerin Yahudiler ve Hristiyanlar veya her ikisi olduğuna dair açıklamalar yapılmaktadır.

Yayınlayan

ahmetunver

Ahmet Ünver; İletişim Uzmanı; İletişim, Kurumsal İletişim, Halkla İlişkiler, Reklam, Marka, Marka Yönetimi, Marka İletişimi, Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir