Yüz yıl önce küresel ve emperyalist güçler, ulusal çıkar ve emperyalist hedefleri
doğrultusunda, Osmanlı İmparatorluğunun hakim olduğu yirmi dört milyon
kilometrekarelik bölgeyi bölmüş, dağıtmış, parçalamış ve yerine de, onlarca irili ufaklı ve kontrol altında tutabilecekleri devletçiklerin kurulmasına sebebiyet vermiştir!.
Peki, neredeyse altı asır boyunca, barış ve huzur içinde yaşayan halkların durumuna ne olmuştur?! Bölge halklarının durumları eskisinden daha iyiye mi gitmiştir?! Yoksa daha da kötüleşmiş midir?! Eskiyi arar bir duruma gelmişler midir?! Ya da halinden memnun mudur?! Tabii ki bu bölgelerde yaşayan her birey eski günleri özlem ve hasretle aramaktadır!
Asgari insani ihtiyaçlar olan, can, mal, nesil ve namus güvenliği yok olmuştur!. Peki neden diye bir soru hemen aklımıza gelebilir?! Çünkü Türk, Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Türk, aynı zamanda, mazlum halkların da hamisi demektir! Peki, bugün, bu bölgeler için aynı şeyleri söyleyebilir miyiz?! Tabii ki Hayır!
Vücutta bir uzvun kesilmesi ile birlikte ağrı durumu ortaya çıkabilir!. Kesilen uzuv hala yerindeymiş hissi, beraberinde yanma ve karıncalanma bulunmasına
da Fantom hissi denir!.
Fantom ağrısı ise kesilen uzuvdaki ağrılar olarak ifade edilir!. Fantom ağrısı hava değişiklikleri ve uzuv kesildikten sonra kalan parça üstüne baskı, duygusal stres ve yorgunluk gibi nedenlerle tetiklenir!. Ağrı operasyondan birkaç gün sonra başlar; bazı hastalarda zamanla azalma gösterip ortadan kalksa da bazen uzun yıllar boyunca devam edebilir!. Bu ağrın hastanın sakatlığı kabul etmemesine bağlı psikolojik kökenli bir ağrı olduğu düşünülse de yapılan araştırmalarla ağrının kaynağının tam olarak psikolojik nedenler olmadığı ortaya çıkmıştır!
Beynin ağrıyla ilgili
merkezlerinin bu ağrıyı ortaya çıkardığı düşünülmektedir!. Kolun ya da bacağın
kesilmesinden önce ilgili uzuvda uzun süre ağrı çeken hastalarda fantom ağrısı
daha yaygındır.
Eskiler, ağaç, kural gereği kökünden beslenir; ağacı dallarından
besleyemezsiniz!. Sürekli dallarından beslenen ağacın dalları kalınlaşırken
gövdesi zayıflar; zayıf olan gövde bir müddet sonra bu dalları çekemez ve
gövdeden kopmaya başlar!. Milletler de ağaca benzer! Kökü ile irtibatını
kestiğiniz zaman yok olmaya mahkumdur!. Peki, milletlerin kökü olarak kabul
edebileceğimiz değerler nelerdir? Dil birliği, din birliği, vatan birliği, toprak
birliği, coğrafya ve kader birliği, medeniyet, tarih ve milli kültürdür!
Birlikte olmanın, millet olmanın ana unsuru bu değerler, toplumun ortak değerleri olmasıdır!. Yani, Mezkûr değerler, Millet denen ağacın kökleridir! Ağacın kökleri olarak kabul ettiğimiz bu değerleri yok edersek, toplumun yıllar boyunca ortaya çıkardığı milli tarih ve milli kültürü de yok etmiş oluruz! Ağacı elbette ki dallarından besleyemezsiniz; ağaç kökünden beslenir!. Milletlerin tarihini de yok sayamazsınız! Türk tarihini de asla yok sayamaz ve bu asil millete hiçbir zaman unutturamazsınız!.
İnsan ya da toplumların düzeni, değer ve prensiplerin yıpranması, adalet ve benzeri kavramların işlerliğini yitirmesi ile bozulur!. Bir yapıyı dayanıklı kılan nasıl onun temeli ise, bir toplumu ya da işletmeyi ayakta tutanda onların dayandığı değer ve prensiplerdir!. Nasıl ki bir ağaç kökleri sayesinde ayakta kalabiliyorsa, insan ve toplumlar da bazı temel değerler üzerinde ancak ayakta kalabilir!. Ağaçların yıkılması için köklerinin topraktan sökülmesi ve dışarı çıkarılması gerekir!. Toplum ve milletleri de ağaca benzetebiliriz!. Hangi yapı olursa olsun, dış etkenlerden kaynaklı olarak yıkılmasını istemiyorsak, temelini sağlam atmalı, attığımız temeli de sürekli olarak beslemek ve korumak gerekir!
Tarih bir milletin hafızası, bir devletin haysiyeti ve geçmişle gelecek arasında kurulmuş bir hakikat köprüsüdür! Tarih yoksa hatıra yoktur, kök yoktur, hedef yoktur ve kaynak kupkurudur!. Mazideki olayların anlamlı ve objektif yorumu tarihe şuurla bakışın ispatıdır!. Tarih bütündür, parça parça anlatılamaz ve anlamlandırılamaz!. Türk tarihinin her satırı, her sayfası henüz mührü sökülmemiş birer hazinedir!. Türk milleti tarihten çekip alındığında tarih diye bir şey de kalmayacaktır!. Beka, zamanlar üstü gerçek, aslında tarihle ilgilidir!.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Tarih, Kültür, Medeniyet, Coğrafya ve Kadim Devlet Aklının yeniden devreye girmesi ile, yüz yıl önce zorla koparılan bölgelerle irtibat kurmaya ve gönül bağlarını da yeniden sağlama almaya başlamıştır!. Peki, içerideki bazı aklı evvel veya işbirlikçiler, koro halinde, şurada veya burada ne işimiz var diye bağırmasını nasıl okumalıyız?! Yüz yıl önce olduğu gibi bırakalım da, sınırlarımızda yeni kukla devletçikler mi kursunlar?! Dünya üzerinde, Türk Devleti ve Türk Milletinden başka hiçbir devlet ve millet yoktur ki, bir selam ile her bölgeye rahat bir şekilde gidebilsin! Gittiği her bölgeye de barış ve huzur getirsin!. Türk, hiçbir zaman emperyalist kaygı ve düşüncelerle bir yere gitmediğine göre!. Türk, tarihin hiçbir anında mazlumlara, zulüm de yapmadığına göre!. Küresel ve emperyalist güçler, on bin kilometre ötelerden ulusal çıkarları, kan, zulüm ve sömürü için buralara kadar geldiğine göre!. Aynı mantalite ile, yüz yıl önce, koparılan bölgelerdeki sorun, kan, zulüm, kaos ve sıkıntılar bugüne kadar bitmemiş ve hiçbir zaman da bitmeyecektir!. Dünya liderlerinin barış ve huzur adına bir derdi de olmadığına göre!. Dertleri sadece çıkarlarıdır!. Türk Devleti, yeni bir paradigma ile, yenidünya düzeni ve sistematiği paralelinde, tüm mazlum milletlerin sorumluluğunu almalı ve tarihi bağlarını yeniden kurmalı, tüm bölge halklarına da barış ve huzuru getirmelidir!. Bir asır boyunca Fantom ağrısı çeken tüm bölgeler ile bağlarını kurmalı ve pekiştirmelidir!. Aksi halde tüm bölgedeki yüz yıllık ağrı hiç bir zaman dinmeyecektir!. Dünyanın başkaca bir seçimi de kalmamıştır!.