Toplum ve özellikle de birey olarak okumadığımız ve derinlikli düşünme yeteneğimizi de geliştiremediğimiz için çevremizde gelişen olaylar hakkında çok çabuk karar veriyor ve hatalara da düşebiliyoruz. Kuranın ilk emri neden oku! Okumak ve düşünmek! Sonra da akletmek ve isabetli kararlar verebilmek! Akıl bir defa karar verdiği an düşünme ve araştırmaya son vermektedir. Bir olay veya gelişme hakkında karar vermeden önce etraflıca araştırma yapmalı, olayın öncesi ve sonrasını, perde arkasındaki kişisel veya devlet zaviyesindeki gelişmeleri ve çıkarları da görebilmeliyiz. Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah; Neden akletmiyorsunuz, Çok az düşünüyorsunuz, Ne zaman düşüneceksiniz gibi uyarı ve ikazları da bu çerçevededir. Hz. Peygamber efendimiz, Müminin ferasetinden sakının buyururken ne demek istiyor?! Avam ve yığınlar boyutundan tabii ki olaylara ve gelişmelere bakılmaması gerektiğini emretmektedir! Akıl, feraset, basiret, düşünmek sonra da olumlu, doğru ve isabetli kararlar verebilmek! İnsan ve özellikle de iman ehli Müminler için İMTİHAN zaten bu değil midir?! Toplum olarak birbirimizi bu sebepten çok kolay bir şekilde yargılayabiliyor, tekfir ve kategorize edebiliyor, hatta çok çabuk yaftalayabiliyoruz! Farkında olmadan da İmani çerçeveden günaha giriyor ve hata yapıyoruz! Dönülmez ve çıkılmaz yollara sapıyoruz! Neden ve niçin? Okumadığımız ve düşünmediğimiz için! Okumak ve araştırmak, tefekkür ve tezekkür etmek ne demektir?!
Peki, Musa ( a.s.) ve Hızır ( a.s.) Yolculuğunda, yol arkadaşlığının önemi, hayır ve şer konumunda nerede durmamız gerektiğini, acil kararlar verilmemesini, insan beyni bir karar verdiği an düşünme, tezekkür ve tefekkür kabiliyetini de yitireceği zaviyesinden bugünün aciz insanı olan bizlere ne gibi örnek ve dersler vermektedir. Aksi halde İmanı konumdan ve mümin olarak hata yapabiliriz! Bir gün Hızır (as) ile Hz. Musa yolda giderken Hızır (as) Hz. Musa’ya: Artık seninle burada ayrılıyoruz. Çünkü sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, demiş. Hz. Musa ise: Hayır ben seninle gelmek istiyorum, Söz veriyorum yaptıkların hakkında sana hiçbir şey sormayacağım, demiş. Böylelikle yola çıkmışlar, biraz gittikten sonra karşılarına bir gemi çıkmış. Bu gemi yoksullara aitmiş. Hızır (as) bu gemide bir delik açmış. Hz. Musa bunu görünce: Sen ne yapıyorsun, şimdi bu insanlar nasıl gidecekler, bunu neden yaptın?, demiş. Hızır (a.s.) ise, hani bana bir şey sormayacaktın. Tamam, buraya kadar artık seninle ayrılıyoruz, demiş. Hz Musa bunu duyunca: Tamam bir daha ağzımı açmayacağım, demiş. Tekrar yola koyulmuşlar. Yolda giderlerken Hızır (as) bir çocuğu öldürmüş. Musa (a.s.) iyice hiddetlenmiş: Sen ne yapıyorsun, o daha çok küçük, onu neden öldürdün, demiş. Hızır (a.s.) yine: Hani bir şey sormayacaktın, artık bu kadar yeter, seninle yollarımız burada ayrılıyor, demiş. Hz. Musa tekrar özür dileyerek bir daha yapmayacağını söylemiş. Tekrar yola koyulmuşlar ve sonunda bir köye varmışlar. O köydeki kadınlardan su ve yiyecek bir şey istemişler. Fakat kadınlar Hızır (a.s.) ile Hz. Musa’yı kovmuşlar. Buna rağmen Hızır (a.s.) köyün tam çıkışındaki yıkılmak üzere olan bir duvarı onarmış. Hz. Musa bunu görünce tekrar bağırmaya başlamış. Ve Hızır (a.s.): Tamam bu kadar yeter sana her şeyi anlatacağım ve seninle burada ayrılacağız. Gemiyi delmemin sebebi, ileride sağlam gemileri ele geçiren korsan gemisi vardı. Gemiyi deldim ki o korsanlar gemiyi sağlam diye ele geçirmesinler. Çocuğu öldürmenin sebebi o çocuk büyüyünce inkarcı, kafir bir çocuk olacaktı ve ailesine eziyetler edecekti. Bundan dolayı küçük yaşta öldürdüm ki büyüyünce böyle olmasın. Gelelim duvarı onarmaya… O duvarın altında iki yetim çocuğa bırakılan miras var. Bu duvar zamanla yıkılacak ve artık o arsayı ekin ekmek için kullanacaklar. Bu yüzden onardım ki çocuklar büyüyene kadar idare etsin, çocuklar büyüyünce mallarını alsınlar.
Başımıza bir sıkıntı veya çok istediğimiz bir şey olmadığı vakit üzülmeyip, Rabbimizin bizim için yaptığı güzel planlar olduğunu düşünmeliyiz. Her şeyde vardır bir hayır deyip, Rabbimize tevekkül etmeli, Sonsuz Yüce Kudrete teslim olmalı ve sabretmeliyiz. Elbette ki sabrımızın karşılığını bir gün alacağımızı da unutmamalıyız. Her hayrın içinde bir şer, Her şerrin içinde bir hayır vardır demeli ve ümidimizi de yitirmemeliyiz. İman ehlince malum olduğu üzere, Mümin, ÜMİT ve KORKU arasındadır! İman ve Ümit birlikte yürür! İnkar ehlinde ümit kesinlikle olamaz! Çünkü sıkıntılar ve dünya kalıcı değil, geçicidir. Halbuki olayların ve gelişmelerin bizim bilmediğimiz nice hikmetleri ve arka planları vardır. Bunu ancak Allah (cc) bilir. Bize düşen ye’se kapılmadan, vardır bunda bir hayır diyerek Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a teslim olmaktır. Böyle yapmadığımız takdirde, hem Allah’a isyan etmiş, hem de kendimize imanı zaviye ve fiziksel olarak da zarar vermiş oluruz. Başınıza bir musibet geldiğinde; İsyan etsek, bağırsak, çağırsak ve ortalığı da birbirine katıp karıştırsak ne faydası var. Hiç! Başımıza gelen sorun ve belayı savamadığınız gibi İmanımıza, İmtihanda olduğumuza, kendimize ve çevremize zarar vermiş oluruz. Allah muhafaza eylesin!