Yeni Dönemde; Ehliyet – Liyakat ve Adalet -3-

Ehliyet, Liyakat, Adalet, Hakkaniyet ve Nizam, devletin temelidir! Bunlar olmadan devlet, varlığını belki bir dönem fakat ilelebet devam ettiremez!

Türk; Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Adaletin olmadığı durumlarda zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz! Kısa bir süre için abad olduğunuzu zannedersiniz!

Adaletin olmadığı toplumlarda, sosyal kaos ve karmaşa hakim olur! Adaleti temsil eden devlet memurları, hem işlerinde vatandaşa ve hem de emrindeki çalışanlara karşı adaletle hükmetmelidir!

Devletin dini adalet, adaleti olmayan devlet dinsizdir! Din adına ve hem de Müslim olduğunu iddia edenler; EHLİYET – LİYAKAT – ADALET ve HAKİKATE mugayir işler ve davranışlar sergileyecek! Peki, bu Zulüm olarak kabul edilebilir mi?

NizamülMülk; İşinin ehli ve gayretkeş, liyakatli ve takdire şayan, tecrübeli nice kişi atıl bırakılarak bir köşeye atılmıştır! Ne idüğü belirsiz, usul erkân bilmez, kör cahiller nice vazifeyi uhdesine almıştır!. İşinin erbabı, soylu soplu, eline beline diline sahip, özellikle devlete makbul hizmetleri geçmiş, yararlıklar göstermiş ve dirayetli kimselerin bir kenarda işsiz güçsüz durması akla ziyandır, diyor!

Nizamülmülk, Din ve dünya işlerinin uyumlu yürümesi için herkesi liyakatlerince istihdam etmeleri, herkese yeterliliği ölçüşünce iş buyurmaları gerektiğini ortaya koymuştur! Devlette, liyakat ilkesinin varlığı yalnızca padişahın bu ilke çerçevesinde görevlendirme yapmasına bağlı değildir! Aynı zamanda bu görevlendirmelerin takibe alınması da büyük önem taşımaktadır! Çünkü Padişahın ve memleketin esenlik, barış ve huzuru yahut kaos ve kargaşası onlara bağlıdır, diyor!
NizamülMülk; İşinin ehli kişi, şayet işi tevdi ettiğim görevi almakta tereddüt ya da reddederse, cebren bu vazifeyi ona yüklerdim! Böylece hem mala ziyan gelmemiş hem reayanın huzuru muhafaza edilmiş olur, diyor!

Hadis-i şeriflerde; İşinin ehli olmayana, layık olmayana, İş ve görev tevdi edildiği, verildiği zaman, kıyameti bekleyiniz! Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin, buyrulur!

Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur, denince; Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin, buyurmuştur!

Emanete riayet edilmezse, zekât zorla verilirse, ilim, dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse!. Fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse! Kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, o zaman çeşitli belaya maruz kalırlar!

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır! Adalet, ağaçlara su vermektir!. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir!. Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir! Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır! Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir! Bu hal de sadece belaya ve felakete kaynak olur, buyurmaktadır!

Mekke’nin Fethinden önce Mekke’nin anahtarı Osman Bin Talha’dadır!. Kendisi Kâbe’nin temizliğini ve bakımını yapar! Bu esnada Osman Bin Talha Müslüman değildir! Peygamberimiz (asm) içeri girmek istediğinde; Hz. Ali anahtarı ondan alır ve içeri girerler! Peygamberimizin (asm) amcası Hz. Abbas Kâbe’nin anahtarının kendisine verilmesini rica eder!

Peygamberimiz (asm) anahtarı amcasına verir!. O esnada bir ayet iner!. Ayette şöyle buyrulur! Allah Teala size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar ( bizden mi diye sormadan) arasında hükmettiğiniz vakit ADALETLE hükmetmenizi emreder! (Nisa – 58)

Peygamberimiz (sas); Ey Osman! İşte Kabe’nin anahtarı! Bu gün iyilik ve vefa günüdür!. Sen cahiliye zamanında bu vazifeyi layıkıyla yaptın, inanıyorum ki şimdi daha güzel şekilde yaparsın, buyurdular ve anahtarı herkesin huzurunda ona teslim etmiştir!

Hz. Peygamber (sav) efendimizin bu büyüklüğünü, EHLİYET – LİYAKAT ve ADALET – HAKKANİYET ilkesine bağlılığını gören, Osman Bin Talha, hemen Müslüman olur!
Peki, bugünün Müslümanlarını, görüp de, Müslüman olan bir kişi var mıdır, acaba?

Yeni Dönemde; Ehliyet – Liyakat ve Adalet -2-


14 ve 28 Mayıs 2023 tarihinde ki seçimler sonucunda, TBMM’de, millet vekilleri ve Cumhurbaşkanı yemin etmesi ile göreve başlamaları, yeni kabinenin de, Cumhurbaşkanı tarafından paylaşılması akabinde; Kamuoyunda, Ehliyet ve Liyakat, Adalet ve Hakkaniyet temelli, YENİ bir DÖNEM olması arzu edilmektedir!

Toplumsal barış ve huzurun temini için kamu kurumlarına personel alımı; adalet, ehliyet ve liyakat ilkesi ve özellikle kamuda, toplum adına iş yapanların bu konularda daha dikkatli olması gerektiğine şahit oluyoruz! Neden acaba?

Ehliyet ve Liyakat, iş yapmaya uygunluk ve yararlılık durumudur! İş başına getirilen yönetici işi ile ilgili bilgi ve kabiliyete sahip olması gerekir!

Devlet kademesinde ki tüm atamalarda, ehliyetsizlik ve liyakatsizlik, torpil ve nepotizm almış başını gitmekte midir! Ya da böyle gelmiş ve böyle de devam edecek midir?

Ebu Hureyre (ra), İş ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle, diyor! Her kim adaylar arasında, bilgisi ve hizmeti ile ehil bir kişi varken onu değil de, güç ve iktidar sahiplerine yakın, bilgi ve tecrübe olarak daha aşağı seviyede ve ehil olmayanı göreve getirecek olursa; Allah’a, Peygamberine ve Müminlere ihanet etmiş olur!

Hz. Ömer (ra), bir vali, bir yönetici ya da bir bürokrat atayacağı zaman, ilk önce o kişinin göreve gelmeden önceki tüm malını saydırır ve kayıt altına aldırır! Görevden sonra da mallarını tekrar gözden geçirir, aşırı bir servet birikimi ya da şüpheli bir durum varsa, bürokratın mallarına el koydurup hazineye aktarırmış!

Hz. Öme (ra), bir gün vali ya da bürokrat olmayan Ebu Bekre’nin bir kısım mallarına el koydurmuş ve hazineye aktarmıştır! Ebu Bekre bu durumu öğrenince itiraz etmiş ve ben vali ya da bürokrat değilim! Benim mallarıma neden el koydun ey Ömer, diyor! Hz. Ömer (ra), Evet sen bürokrat değilsin fakat senin kardeşin beytülmalden sorumlu bürokrat! O, sana borç para veriyor ve sen de bununla ticaret yapıp servet biriktiriyorsun! Eğer kardeşin bu görevde olmasaydı, sen bu serveti nasıl biriktirecektin! Senin mallarına da bu yüzden el koydum, demiştir!

Hz. Ömer (ra), kamuda akraba kayırmacılığı bir yöneticinin yapabileceği en büyük ihanet ve hainlik olarak görmüştür! Küfe Valiliği için istişare ederken yanındakilerden birisi, bu makama Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ı teklif eder! Hz. Ömer (ra) adama dönüp, Allah senin canını alsın! Bilmiyor musun ki, kim daha layık biri olduğu halde bir işe akrabasını ve yakınını tayin ederse; Allah’a, Resulüne ve bütün Müslümanlara ihanet etmiş olur, dedi!

Hz. Ömer (ra), atadığı yöneticilerin halka tepeden bakması ve onlara zulmetmesine asla müsamaha göstermez! Ben yöneticileri, halka zulmetsinler, malını gasp etsinler ve namusuna göz diksinler, diye yollamıyorum! Kimin başına böyle bir şey gelirse muhakkak bana müracaat etsin! Eğer bir yanlış görür de uyarmazsanız vallahi siz de hayır yoktur! Yok, siz uyarır ve ben sizi dinlemezsem vallahi o zaman ben de hayır yoktur!

Hz. Peygamber (sav), Ebu Zer (ra) ilgili, şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur, buyurmuştur! Ancak; Hz. Peygamber (sav)’den idarecilik görevi isteyen Ebû Zer el-Gıfari’ye; Sen güçsüzsün; bu iş / idarecilik emanettir! Emanet / idarecilik, üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur, buyurmuş ve yönetici olma isteğini kabul etmemiştir!

Yönetici ve idareciler için adalet, ehliyet, liyakat, kabiliyet, bilgi, dürüstlük ve özellikle güvenirlilik ve hesap verebilirlik, olmazsa olmazlar arasındadır!

Bir siyasinin akrabası, yakını ve torpili olması, kamu kurumunda hem iş bulmak ve hem de idareci olmak için yeterli olmamalıdır!

Emanet ve Adalet! Emanet ehline verildiği ve adalete riayet edildiği müddetçe toplumda huzur ve barış sağlanmış, ihanet ve haksızlıklar ise huzursuzlukların, kavgaların, servet ve neslin helâk olmasının baş sebepleri arasında yer almıştır!

Adalet, eşitlik ve dengeyi sağlamak demektir! Tabii ki akabinde de toplumsal huzur ve barış!

İnsanların haklarını yiyenler, kendilerini karşıdakilerden üstün, seçkin ve güçlü görerek yapar!

Denge, hakkaniyet ve adaletin olmadığı toplumlarda, elbette ki sosyal barış ve huzur ortamı olmaz, sosyal karmaşa – kargaşa ve kaos hakim olacaktır!

Peki, böyle bir duruma sebebiyet veren ve Müslüman olduğunu da iddia edenler, Devlet nizamına, Allah ve Resulüne, ihanet etmiş olur mu?

Sonsuz Hikmet sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 58. ayetinde; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir, buyurmaktadır!

Yeni Dönemde; Ehliyet – Liyakat ve Adalet!

14 ve 28 Mayıs tarihinde ki; TBMM Millet Vekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri akabinde, yirmi bir yıllık bir iktidara, 85 milyon vatandaşımızın, ekonomik – siyasi ve sosyal istikrar adına, yeniden güven tazelemesi, bürokraside, yeni dönemde; metal ve mental yorulma, ehliyetsiz ve liyakatsiz atamalar konusunda, kamuoyunda bir iyileştirme olabileceği konusunda bir kanaat oluşmuştur!

28 Mayıs 2023 tarihinde ki; 2. tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve yeni açıklayacağı Bakanlar Kuruluna ve 14 Mayıs tarihinde, 28. dönem TBMM’ye seçilen tüm Millet Vekillerini Tebrik eder, Hayırlı olmasını dilerim!

Kamuoyu; 21 Yıllık iktidarın Yeni Döneminde; Bürokraside ki, tüm atamalarda; çok daha hassas davranılmasını! Bürokrasinin en üstünden en altına kadar ehliyet ve liyakat gözetilmesini! Kifayetsiz muhterislere fırsat tanınmamasını! Kerâmeti kendinden menkul isimlere makam teslim edilmemesini ve birtakım ailelerin kadrolaşmasına göz yumulmamasını, beklemektedir!

Kamuoyu; 21 Yıllık iktidarın Yeni Döneminde; Bürokraside ki, yolsuzluk iddialarının ciddiye alınmasını, iddia ve iftiralarla yıpranmış isimlerin dinlendirilmesini de, beklemektedir!

Devlet ve Toplum hayatında, olmaz ise olmaz, adalet, kavramıdır! Adalet, toplumda; güveni, sosyal barışı ve huzuru da beraberinde getirecektir! Aksi halde, sosyal adalet ve toplumsal barış temin edilemez!

Toplumsal Barışın olmadığı toplumlarda, kaos hakim olacağına göre! Doğa, boşluğu da kabul etmeyeceğine göre!

Adalet; mahkemelerde veya hukuk önünde aranmaz! Adalet, bir toplumda, sınava giren tüm kişilerin eşit şartlarda yarışması! Yine devlette görev almak isteyen bireylerin aynı kural ve yasalara tabi olması demektir!

Ehliyetsiz ve Liyakatsiz kayırmalı ya da ayrıcalıklı kadrolar ve özellikle de belediyelerdeki nama yazılı ihalelere, artık son verilmeli!

İnsanların, toplum içinde birlik ve beraberlik içinde yaşaması, barış ve huzurun sağlanması, birbirlerine olan sevgi ve saygısı, hoşgörü ve adalet ilkesi, merhamet, ifade özgürlüğü ve hürriyet telakkisi ile sağlanır!

Devlet, her vatandaşına, geçim güvencesi, sağlık, eğitim, güvenlik, ehliyet ve liyakate uygun iş ve meslek, makam ve mevki gibi temel hak ve ihtiyaçlarını sağlamakla yükümlüdür!

Toplumsal barış; toplumu bir arada tutan yapı taşlarının arasındaki manevi harçlarla sımsıkı birbirine tutulur! Bu da toplumda, ahlaki ve hukuki değerlerin yaşatılması, insani değerlerin yüceltilmesi ile sağlanır!

Toplumsal barış kültürünün varlığı, toplumsal yapıların içinde var olan farklı grupların, ihtiyaç ve beklentilerinin, tüm ilişkiler üzerinden karşılanıyor olması anlamına gelmektedir!

Toplumsal barış için sosyal adaletin inşa edilmesi gerekir! Toplumun her üyesinin aynı temel haklara ve korumaya, fırsata, yükümlülüklere ve sosyal olanaklara sahip olduğu koşullara işaret eden bir adalet türüdür!

Sosyal adalet; toplum içinde yaşayan tüm fertlerin, insan olmak sıfatıyla sahip bulundukları her türlü sosyal ve ekonomik, siyasi hak ve özgürlüklerin eşitliğini temin ve emniyetini sağlamaktır!

Adalet, mülkün temelidir! Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmayacaktır!

Devlet, yalnız adalet ile sonsuzlaşır ve adaletsizlikle yıkılır! Neymiş efendim! Fakire ekmek yoksa zengine huzur yoktur! Peki, fakirin ekmeğini, zenginler, doğrudan, devlet gücü ile çalıyorsa!

Ehliyet, Liyakat ve Adalet, birbiri ile bağlantılıdır! Ehliyet, Liyakat ve Adalet; toplumsal güven, sosyal barış ve toplumsal huzuru da beraberinde getirecektir!

Devlet, adalet ile yönetilir! Devlet yönetim sistematiğinde; Ehliyet ve Liyakat, sıradan ve öylesine bir kavram değildir! Ehliyet ve Liyakat için öncelikle eğitim gerekir!

Peki, kendi adamımız şeklinde, ehliyet ve liyakat olmadan, yapılan üst düzey atamalara, yeni dönemde son verilecek midir!

İş; ehline verilecek! İş, ehline verilmediği dönemlerde ise kıyameti bekleyeceğiz! Peki, bu kıyamet, kimin ya da kimlerin kıyameti olmalı?

Hz. Ömer (ra); Bilesin ki; Ben, Nuşirevan’dan daha az ADİL değilim!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Ben ADİL bir sultanın devrinde doğdum,

buyurmaktadır! Neden acaba?

HAYIR Bildiklerimizde ŞER olabilir -2-

İnsan ve öncelikle iman ehli bir müminin hayatı, özellikle çevresindeki gelişmeler ve olaylar hakkında, hak ve batıl, doğru ve yanlış arasındaki seçimler, tercihler, imtihan ve bu seçimler sonucundaki yaşadıkları ve tepkileri ile çerçevelidir!

Her seçiş ve seçim, bir vazgeçiş olduğuna göre! Makam – Mevki – İhale – Rant ve Dünyalıklar uğruna; Neleri seçtiğimiz ve nelerden de, vazgeçtiğimiz mühimdir!

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Şura Suresi 20. Ayetinde; Her kim ahiret ekinini (hayatını) dilerse onun için ekininde (hayatını) ziyadelik vücuda getiririz ve her kim dünya ekinini (hayatını) dilerse ona da ondan veririz. Onun için ahirette bir nasip yoktur, buyurmaktadır!

İnsan ve iman ehli mümin zevk, sefa ve sadece dünya hayatını yaşaması için mi yaratılmıştır?! Tabii ki Hayır! Yaratılış, yaşadıklarımız ve imtihan yani tercihler ve seçimlerimiz!

Mümin için imtihan ve sıkıntı olmadan, dünya hayatının bir anlamı da olmayacaktır! Bir insanın seçimleri, özellikle de doğru kararlar alabilmesi için okuması, araştırması ve akletmesi, emredilmektedir!

İnsan olmak, İman etmek, Mümin olmak, seçimler yapmak ve imtihan! Aksi halde Sonsuz Yaratıcı; insanı, esfeli safilin derekesine, düşer buyurmaktadır!

İman ehli mümine muhatap olarak gelen Kuran-ı Kerim neden Furkan olarak isimlendirilmiştir?

Furkan kavram olarak; İmanı küfürden, ihlâsı riyadan, tevhidi şirkten, hakkı batıldan, doğruyu eğriden, hayrı şerden, iyiyi kötüden, helali haramdan, temizi habisten ayıran ve gerçekleri açıklayan demektir.

Kuran ve ilâhî kitapların tamamı furkandır; hakkı batıldan ayırır ve sadece gerçekleri açıklar. İnsanın Furkan yeteneğine sahip olabilmesi, öncelikle de iman ehli bir mümin, muttaki bir kul, her anında akletmesi, haramlardan arınması ve helal üzere bir hayat yaşaması; tefekkür, tezekkür ve tefehhüm sahibi olması gerekir.

Sonsuz Kudret Sahibi Allah; Ey müminler! Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, Allah sizi Furkan sahibi yapar, size iyi ile kötüyü ayırt edici bir akletme yetisi ve anlayış verir, bu gerçeğin ta kendisidir, buyurmaktadır.

Bir padişah ve veziri arasında geçen, bizlere de hayatımızın her anında imanı noktada örnek olmasını düşündüğüm, özellikle de bazı olay ve olgular karşısında ki tutum ve seçimlerimiz, hayrın içindeki şerri ve şerrin içindeki hayrı arayıp bulabilmek ve görebilmek, basiret ve feraset sahibi olabilmek adına bir hadiseyi ve bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.

Bir vezir, her hadise ve olay karşısında; “Her şeyde vardır bir hayır vardır” der, bu inanışın insan hayatı için çok önemli bir ilke olduğuna inanırmış. Bir gün padişahın kolunda dayanılmaz bir ağrı başlamış, tedavisi için her şey yapılmış, ülkenin bütün doktorları getirilmiş, her ilaç denenmiş ama ağrı bir türlü geçmemiş. Kolun kesilmesinden başka çare kalmamıştır. Doktorlar, hastalığın ve ağrının bütün vücudu sarmaması için kolun kesilmesine karar vermişler. Padişahın kolu kesilmiş, vezir, bütün bu olup bitenler karşısında; “Her şeyde vardır bir hayır” diyormuş.

Padişah vezirine: Ey vezir kolum kesildi, sen hâlâ “Her şeyde bir hayır var” diyorsun. Hayır, bunun neresinde! Vezir yine teslimiyetle, “Padişahım bunda da bir hayır var, “diyerek cevap vermiş. Padişah, vezirinin pişkinliğine artık dayanamamış. Büyük bir öfke ile vezirin zindana atılmasını emretmiş. Yıllar geçmiş, günlerden bir gün padişah âdeti olduğu üzere ava çıkmış. Çevresiyle birlikte yamyamlar tarafından yakalanmış. Yamyamlar büyükçe bir kazanı, yaktıkları ateş üzerine koymuşlar. Kazanda pişirilme sırası padişaha gelmiş. Padişahın kolunun bir hastalık sonucu kesildiğini öğrenen yamyamlar hastalıklı et yememek için onu serbest bırakmışlar.

Padişah saraya dönerken birden zindana attırdığı vezirini hatırlamış. Veziri: “Bunda da bir hayır var“ dememiş miydi? İşte kurtulmuştu. Hayır, gerçekleşmişti, kolu kesilmemiş olsaydı, yamyamlar onu bırakır mıydı? Yaptığına bin pişman olmuş, doğruca zindana gitmiş, vezirinden özür dilemiş. Haksızlık ettiğini söylemiş, ondan helâllik istemiş.

Vezir: Padişahım üzülmeyin, her şeyde bir hayır vardır. Benim zindana atılmamda da bir hayır var, siz beni zindana atmasaydınız ben de sizinle avda olacaktım. Yamyamların midesine girecektim; “Her şeyde bir hayır var efendimiz “ demiş.

İman, mümin, imtihan, sabır, hayır ve şer; düşünmek, akletmek, isabetli kararlar verebilmek ve tercihte bulanabilmek noktasında ki; ayetlere bakalım.

Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi Yüce Allah, Kuran’ı Kerimde; Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bu ayeti kerime Rabbimizin bizi imtihan ettiğini, belalara sabır ve nimetlere şükür yapıp yapmadığımızı denediğini bildiriyor. (Bakara-216)

Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar. Bu ayette imtihan amacının müminin imanını kuvvetlendirmek, kâfirin ise azabını arttırmak olduğu bildiriliyor. (Ali İmran -141)

Yoksa siz; Allah, içinizden cihat edenleri imtihan etmeden ve yine sabredenleri de imtihan etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Ali İmran -142)

And olsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah ’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar, yapmaya değer ve azmi gerektiren işlerdendir, buyurmaktadır. (Ali imran -186)

HAYIR Bildiklerimizde ŞER olabilir!


Toplum ve birey olarak, okumadığımız ve derinlikli düşünme yeteneğimizi de geliştiremediğimiz için çevremizde gelişen olaylar hakkında çok çabuk karar veriyor ve hatalara düşebiliyoruz.

Kuranın ilk emri neden oku! Okumak ve düşünmek! Sonra da akletmek ve isabetli kararlar verebilmek! Akıl bir defa karar verdiği an düşünme ve araştırmaya son vermektedir.

Bir olay veya gelişme hakkında karar vermeden önce etraflıca araştırma yapmalı, olayın öncesi ve sonrasını, perde arkasındaki kişisel veya devlet zaviyesindeki gelişmeleri ve çıkarları da görebilmeliyiz.

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah; Neden akletmiyorsunuz, Çok az düşünüyorsunuz, Ne zaman düşüneceksiniz gibi uyarı ve ikazları da bu çerçevededir.

Hz. Peygamber efendimiz, Müminin ferasetinden sakının buyururken ne demek istiyor?! Avam ve yığınlar boyutundan tabii ki olaylara ve gelişmelere bakılmaması gerektiğini emretmektedir!

Akıl, feraset, basiret, düşünmek sonra da olumlu, doğru ve isabetli tercihte bulunabilmek ve kararlar verebilmek! İnsan ve özellikle de iman ehli Müminler için İMTİHAN zaten bu değil midir?

Toplum olarak birbirimizi bu sebepten çok kolay bir şekilde yargılayabiliyor, tekfir ve kategorize edebiliyor, hatta çok çabuk yaftalayabiliyoruz! Farkında olmadan İmanı çerçeveden günaha giriyor ve hata yapıyoruz! Dönülmez ve çıkılmaz yollara sapıyoruz! Neden ve niçin?

Okumadığımız ve düşünmediğimiz için! Okumak ve araştırmak, tefekkür ve tezekkür etmek ne demektir?

Hz. Musa ( a.s.) ve Hz. Hızır ( a.s.) Yolculuğunda, yol arkadaşlığının önemi, hayır ve şer konumunda nerede durmamız gerektiğini, acil kararlar verilmemesini, insan beyni bir karar verdiği an düşünme, tezekkür ve tefekkür kabiliyetini de yitireceği zaviyesinden bugünün aciz insanı bizlere ne gibi ibret ve dersler vermektedir. Aksi halde, İmanı konumdan ve mümin olarak hata yapabiliriz!

Bir gün Hızır (as) ile Hz. Musa yolda giderken Hızır (as) Hz. Musa’ya: Artık seninle burada ayrılıyoruz. Çünkü sen benim yaptıklarıma dayanamazsın, demiş. Hz. Musa ise: Hayır ben seninle gelmek istiyorum, Söz veriyorum yaptıkların hakkında sana hiçbir şey sormayacağım, demiş.

Böylelikle yola çıkmışlar, biraz gittikten sonra karşılarına bir gemi çıkmış. Bu gemi yoksullara aitmiş. Hızır (as) bu gemide bir delik açmış. Hz. Musa bunu görünce: Sen ne yapıyorsun, şimdi bu insanlar nasıl gidecekler, bunu neden yaptın?, demiş. Hızır (a.s.) ise, hani bana bir şey sormayacaktın. Tamam, buraya kadar artık seninle ayrılıyoruz, demiş. Hz Musa bunu duyunca: Tamam bir daha ağzımı açmayacağım, demiş. Tekrar yola koyulmuşlar. Yolda giderlerken Hızır (as) bir çocuğu öldürmüş. Musa (a.s.) iyice hiddetlenmiş: Sen ne yapıyorsun, o daha çok küçük, onu neden öldürdün, demiş. Hızır (a.s.) yine: Hani bir şey sormayacaktın, artık bu kadar yeter, seninle yollarımız burada ayrılıyor, demiş. Hz. Musa tekrar özür dileyerek bir daha yapmayacağını söylemiş. Tekrar yola koyulmuşlar ve sonunda bir köye varmışlar. O köydeki kadınlardan su ve yiyecek bir şey istemişler. Fakat kadınlar Hızır (a.s.) ile Hz. Musa’yı kovmuşlar. Buna rağmen Hızır (a.s.) köyün tam çıkışındaki yıkılmak üzere olan bir duvarı onarmış.

Hz. Musa bunu görünce tekrar bağırmaya başlamış. Ve Hızır (a.s.): Tamam bu kadar yeter sana her şeyi anlatacağım ve seninle burada ayrılacağız. Gemiyi delmemin sebebi, ileride sağlam gemileri ele geçiren korsan gemisi vardı. Gemiyi deldim ki o korsanlar gemiyi sağlam diye ele geçirmesinler. Çocuğu öldürmenin sebebi o çocuk büyüyünce inkarcı, kafir bir çocuk olacaktı ve ailesine eziyetler edecekti. Bundan dolayı küçük yaşta öldürdüm ki büyüyünce böyle olmasın. Gelelim duvarı onarmaya! O duvarın altında iki yetim çocuğa bırakılan miras var. Bu duvar zamanla yıkılacak ve artık o arsayı ekin ekmek için kullanacaklar. Bu yüzden onardım ki çocuklar büyüyene kadar idare etsin, çocuklar büyüyünce mallarını alsınlar.

Başımıza bir sıkıntı veya çok istediğimiz bir şey olmadığı vakit üzülmeyip, Rabbimizin bizim için yaptığı güzel planlar olduğunu düşünmeliyiz. Her şeyde vardır bir hayır deyip, Rabbimize tevekkül etmeli, Sonsuz Yüce Kudrete teslim olmalı ve sabretmeliyiz.

Her hayrın içinde bir şer, Her şerrin içinde bir hayır vardır demeli ve ümidimizi de yitirmemeliyiz. İman ehlince malum olduğu üzere; Mümin, ÜMİT ve KORKU arasındadır!

İman ve Ümit birlikte yürür! İnkar ehlinde ümit kesinlikle olamaz! Çünkü sıkıntılar ve dünya kalıcı değil, geçicidir. Halbuki olayların ve gelişmelerin bizim bilmediğimiz nice hikmetleri ve arka planları vardır. Bunu ancak Allah (cc) bilir.

Bize düşen ye’se kapılmadan, vardır bunda bir hayır diyerek Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a teslim olmaktır. Böyle yapmadığımız takdirde, hem Allah’a isyan etmiş, hem de kendimize imanı zaviye ve fiziksel olarak da zarar vermiş oluruz.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Akletmeyecek misiniz – Çok az Tefekkür ve Tezekkür ediyorsunuz; emir ve buyruğunda olduğu gibi yaşadığımız tüm olay – olgu – gelişmeler ve tercihlerimiz arasında ki; ŞERRİN içinde ki HAYRI ve HAYRIN içinde ki ŞERRİ, görebilecek, anlayabilecek, yorumlayabilecek ve idrak edebilecek; Basiret ve Feraset vermesini dilerim!

Aksi halde, Dolapçı Beygiri ve Mayın Eşeği gibi oradan oraya savrulur ve bocalar durur! Hata üstüne hata yapar! Hem dünya ve hem de ahiretimizi hüsrana uğratabiliriz!

Seçimlerde 85 Milyon İSTİKRAR dedi!.

14 Mayıs seçimlerinde, TBMM’de, Cumhur İttifakı çoğunluğu sağlamış ve 28 Mayıs tarihinde ki ikinci tur seçimlerde, Cumhur İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 85 milyon vatandaşımızın büyük desteği ile yeniden, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş ve GÜVEN tazelemiştir!

Güven, bireysel ve toplumsal sağlıklı bir ilişkinin en önemli unsurudur! Güven, yalnızca bir duygudan ibaret değildir!

Güven; dürüstlük, açıklık, şeffaflık, tutarlılık, sadakat, yakınlık, bağlılık ve tahmin edilebilirlik gibi kavramdan oluşan çok kapsamlı bir olgudur!

Bireysel ve toplumsal güvenin olmadığı kurum ve toplumda kaos olur! 14 ve 28 Mayıs seçim öncesi, reel piyasada, döviz kurları ve değerli metallerin fiyatlardaki volatilitede olduğu gibi!

Birey olarak; fiziksel ve duygusal olarak güvenmediği birini hayatına almak istemez! Güven, birine herhangi bir kaygı, kuşku ve tereddüt duymadan bağlanmak ve inanmaktır!

Birey kendisine dürüst, yakın ve destekleyici olduğuna inandığı kişiye güveniriz! Bu inancı oluşturan şey; kişinin tavır, davranış ve kişiliğiyle verdiği taahhüt ve o kişiye güvenmek sizin yaptığınız bir seçimdir!

Güven duygusu, kendimiz, karşı taraf ve ilişkiler hakkında olumlu düşünce ve duyguların oluşmasını sağlar! Güven, ilişkilerdeki sorun ve çatışmaların çözümünü kolaylaştırır!

Güven ile güvensizlik arasındaki ince çizgiyi bir kere geçtikten sonra geri dönülemez! Yalan, aldatma, dürüst olmama ve tutarsız davranışlar, güveni geri dönülmez çizginin ötesine geçirir!

Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez! Güven, tek kullanımlıktır! Hiçbir şey güvenden daha önemli değildir! Panzehire güvenilerek, zehir içilmez! Güven duygusu bir kere kaybedilir ve sonrası hep şüphedir!

85 milyon Türk vatandaşı, yirmi bir yıllık bir iktidara olan güvenini yeniden tazelemiş ve karşı taraftaki aktörlere de, argümanlarına da güvenememiştir!

14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrasında, Siyaset kurumuna güven tazelemesi, beraberinde, sosyal – ekonomik istikrar ve ulusal güvenliği de beraberinde getirecektir

İstikrar; Ehliyet – liyakat ve adaletin devletin her kademesinde içselleştiği, döviz kurları ve mutfaktaki ateşin söndüğü, bir dönemi de beraberinde getirecektir!

Ekonomi güvenliği, ulusal güvenlik tartışmalarının temel konularından biri haline gelmiştir. Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!

Günümüz dünyasında tehdidin nereden geldiği ve düşmanın kim olduğunun net olmaması, güvenlik tanımının muğlaklaşması, ekonomik güvenlik alanında da hissedilmektedir! Ekonomi güvenliği konusunda sözün fazlasını konunun uzmanı ve ehline bırakmak yerinde olacaktır!

Soğuk Savaşın bitişinden itibaren siyasi ve askeri güvenlik ile ekonomi güvenlik konularının birbiriyle örtüşmeye başladığından bahsedilir! Yeni güvenlik tehditleri olarak sunulan konuların önemli bir bölümü ekonomik güvenlik konuları olarak görülebilir!

14 ve 28 Mayıs seçim sonuçları; 85 milyonun yeniden İstikrar demesi; Türk ve Türkiye Yüzyılı yeni dönemde; 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerindeki Büyük ve Güçlü Türkiye yolculuğu; ehliyet ve liyakat, adalet ve hakkaniyet temeli üzerine bina edilecek ve toplumsal barış temin edilmek suretiyle başlayacaktır!

13. Cumhurbaşkanlığı Seçimleri ve Yeni bir Dönem!

Türkiye gibi ülkelerde, siyaset ve siyasetçi meydanlarda gerekeni yapar fakat Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetmeye talip olanlar; Kadim Türk Devlet Aklı tarafından çizilmiş olan Kırmızı Kitapta ki; sınır ve çerçeve içerisinde, yönetim kademesine getirilir, şeklinde uzun dönemdir, yazılar kaleme almaya çalışıyorum!

Türk Devleti; bir Norveç, bir İsveç ve Muz Cumhuriyeti olmadığını! Kadim gelenek ve kurallar çerçevesinde devlet yönetim sistematiğinin yürüdüğünü! Tabii ki, ara dönemlerde, küresel işbirlikçi ekol sızmaları, çerçevesinde inkıtalar olduğunu da bir kenara not edelim!

Kadim gelenek ve kuralların takipçisi ve yürütücüsünün de; KADİM TÜRK DEVLET AKLI ve AK Sakallılar olduğunu vurgulamaya çalışıyorum! Birileri hala yok demeye ve varlığını kabul edemese de!

Böyle bir DEVLET AKLI ve Kırmızı Kitaptan bihaber olan siyasetçiler, meydanlarda ömrünü tüketmeye mahkûmdur! Ya gelir hizaya girer; Bu asil millete hizmet eder; tarih onları yazar! Ya tarihin ve siyasetin tozlu raflarında yerini alır ya da yok olur giderler!

AK Parti Genel Başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; 1 Haziran 2022 tarihinde, TBMM’de, AK Parti grubunda yapmış olduğu bir konuşmasında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, hitaben ON Soru yöneltmiştir!

Sayın Erdoğan; Bu sorulara öyle kıvırtarak, laf çevirerek, yuvarlak sözler ederek değil, kesin, kati, net cevap vermesini bekliyorum! Şayet bu delikanlılığı yaparsa kendisini siyaseten ve tıbben mazur görmekten vazgeçip muhatap almaya başlayabiliriz, diyor!

Peki, Muhatap alacak olanlar, kim ya da kimlerdir? Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki; Devletin derin kanadının mesajları, soft bir şekilde mi iletilmektedir? Neden olmasın?

Peki, CHP kanadı, bu soruların arkasında ki, DEVLET AKLI – AK Sakallıları ve KURGUYU sorgulaması gerekirken, ne yapmıştır? Kahve dedikodusu çerçevesinde laf yetiştirmeye ve sadece gevezelik yapmıştır!

Siyaset başka bir şey! Devlet yönetimine talip olmak ve DEVLET ADAMI olmak ise başkaca bir şey olduğunu, sürekli olarak, yazılarımda ifade etmeye çalışıyorum!

Birinci soru; PKK’dan YPG’ye bölücü terör örgütünün bütün unsurlarını, DHKP-C’den TİKKO’ya, FETÖ’den DEAŞ’a tüm terör örgütlerini, siyası uzantıları, medya destekçileri, yurt dışında bağlantılarıyla birlikte en şiddetli şekilde lanetliyor mu lanetlemiyor mu?

İkinci soru; Türkiye’nin PKK ve YPG’ye karşı yürüttüğü sınır ötesi harekatlarını destekliyor mu desteklemiyor mu?

Üçüncü soru; İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği tartışmalarında bir kez daha ortaya çıkan, Batı’nın terör örgütlerine ve ülkemizin milli çıkarlarına yönelik riyakar tutumuna karşı kendi devletinin izlediği politikaların yanında mı değil mi?

Dördüncü soru; Türkiye’nin Akdeniz ve Ege’de, sınır hattından kalıcı ekonomik bölgeler oluşturma çabalarına kadar verdiği milli mücadelede, ülkesinin safında mı karşımızdakilerin safında mı?

Beşinci soru; Dünyanın salgın ve savaş sebebiyle yaşadığı krizin ekonomik boyutunun ülkemize etkilerine karşı sürdürdüğümüz mücadeleye en azından ilkesel düzeyde destek veriyor mu vermiyor mu?

Altıncı soru; Mahkeme kararları ve kurum açıklamalarıyla yalan olduğu tescillenmiş iddiaları bir kenara bırakıp, siyaseti ülkenin ve milletin adil çıkarları üzerinden yürütmeye var mı yok mu?

Yedinci soru; Siyasi stratejilerini yabancı ülke temsilcilerine hazırlatmak ve onaylatmak yerine kendi partisinin mensuplarıyla ve ülke kamuoyuyla belirlemeye yönelecek mi yönelmeyecek mi?

Sekizinci soru; Bin yıldır, kanlarımızla sulayarak, ebedi vatanımız haline getirdiğimiz bu toprakların tüm değerleri, sembolleri, birikimleri ve kazanımlarıyla asil bir devletin evladı gibi hareket etmeyi kabul ediyor mu etmiyor mu?

Dokuzuncu soru; Partisi içindeki her türden terör örgütü destekçisini, her türden hırsızı, tacizciyi, tecavüzcüyü, istismarcıyı tasfiye etmeyi düşünüyor mu düşünmüyor mu?

Onuncu soru; Yüreği yetip 2023’te cumhurbaşkanı adayı olacak mı, olmayacak mı?

Sayın Erdoğan; Bu soruları uzatmanın mümkün olduğunu, ancak bu kadarına verilecek cevaplara da razı olduklarını! Eğer bu soruların cevaplarını milletimizin huzurunda,; amasız, fakatsız, lakinsiz, samimiyetle ve açık bir şekilde verirse biraz önce de söylediğim gibi kendisiyle ilgili tutumuzu gözden geçireceğiz! Aksi takdirde ‘yalancıdan siyasetçi olmaz’ demeye, ‘yalancıdan genel başkan olmaz’ demeye, ‘gavurun kılıcını çalandan adam olmaz’ demeye, ‘kendi ülkesini başkalarına şikayet edenden vatandaş olmaz’ demeye, ‘karikatür tiplerin hezeyanlarına millet mahkum edilmez’ demeye, ‘kifayetsiz muhterislere ülke teslim edilmez’ demeye devam edeceğiz, ifadesini kullanmıştır!

14 Mayıs 2023 tarihinde ki; 13. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Millet Vekili seçim gecesi yaşananlar ve son günlerde ki olay – olgu ve tüm gelişmeler çerçevesinde, Devlet Aklı denetiminde, Devlet yönetim sistematiğine, 28 Mayıs tarihi itibariyle, yeni bir süreç ve yeni bir döneme evirilmekte olduğumuzu düşünüyorum!

Hz. Mevlana; Güzel günler sana gelmez, sen ona yürü, diyor! Neden ve Nasıl acaba? Nasıl yani dediğinizi de, duyar gibiyim!

28 Mayıs 2023 tarihinde ki; Cumhurbaşkanlığı 2. Tur Seçimleri!


14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan, 13. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ki, birinci turda, hiç bir aday yüzde 50+1 oy alamazken, TBMM’de; Millet Vekili seçimlerinde Cumhur İttifakı, seçimlere katılım sağlayan vatandaşların desteği ile çoğunluğu sağladı!.

Peki, 13. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, hiç bir adayın yüzde 50+1 alamamasını ve ikinci tur seçimlerine yönelik, Türk Devletinin dünyadaki konumu ve denge unsuru projeksiyon çerçevesinde, nasıl bir aday ve Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devletini beklemektedir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; jeo-politik ve jeo-stratejik konumu, Anadolu’da ki varlığı ve bekasına; devlet ebed müddet devam ilkesi çerçevesinde ki; duruşu, konumu ve pozisyonlara yönelik çalışmalar yapmaktadır!

Mezkur çalışmalar; dünya insanlığının barışı ve huzuru, adalet ve hakkaniyet ilkesi adına; Kadim Türk Türk Aklı ve Milli İstihbarat Teşkilatı bünyesinde yürütülmektedir!

Milli İstihbarat Teşkilatı; küresel bir idrak anlayışı ve değişimin sürekli olması gerektiği bilinciyle, küresel ve bölgesel fırsatlar ve tehditler karşısında, gerekli ön alıcı adımları atına refleksini göstermektedir!

Milli İstihbarat Teşkilatı; Türk Devletinin âli menfaatleri doğrultusunda; değişen ve dönüşen küresel ve bölgesel tehditlere ve fırsatlara karşı; karar merciinde bulunan devletin üst kademesinin doğru bilgiye zamanında ulaşmasına büyük önem vermektedir!

Türk Devletinin kadim nizam-ı alem ülküsü ve yürüyüşü çerçevesinde; Türk Devlet Aklı nezaretindeki MİT tarafından 2007 yılında hazırlanan raporu; Türk Devletinin küresel ve bölgesel sorunlardaki ÇÖZÜM NOKTASI, dünyanın SIKLET ve DENGE MERKEZİ konumu çerçevesinden; ikinci tur Cumhurbaşkanı seçimlerine matuf; takdir, değerlendirme ve yorumlarınıza bırakıyorum!

06 Ocak 2007 tarihinde; Milli İstihbarat Teşkilatı 80. kuruluş yılında; Dünyadaki tüm değerler ve ilişkiler, sistemler ve düzenler, sosyal, ekonomik, siyasi, ahlaki ve dini olarak, yeniden şekillendiği ve tanımlandığı sürece yönelik, bir projeksiyon ve rapor hazırlanmıştır!

Rapor; yaşadığımız süreç, uluslar arası sistemin kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla, mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir!

Uluslararası sistemde, istikrar hiçbir zaman uzun süre mevcudiyetini koruyamamıştır! Sistemin bir veya birden çok noktasında mutlaka bir değişim yaşanmıştır!

Gelecekte birçok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci yaşayacaktır! Bu devletler, sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dâhil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp, ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitirecektir!

Gerek ulusal güvenliğin sağlanmasında, gerekse dış ve iç politikaların yürütülmesinde, güvenlik ortamını şekillendiren yeni yöntem, aktör ve vasıtanın görünür görünmez etkisi hissedilmektedir!

Ulusal ve uluslararası düzeyde, sağlam politikalar üretebilmek ve uygulayabilmek için ulusal güvenlik ve ulus devlet yapısına yönelen tehdit ve kaynakları iyi algılayabilmek, ulusun karşı karşıya olduğu fırsat ve tehditleri öngörmek, doğru analiz edebilmek ve uygun vasıtalar ile karşı koymak zorunluluğu her zamankinden daha fazla hissedilir hale gelmiştir!

Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu ve e Orta Asya; KÜRESEL POLİTİKALARIN ve ”ROL” SAVAŞLARININ belirli açılardan yoğunlaştığı alanları oluşturduğu bir gerçektir!

Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda, 21. yüzyılda ”’ doğuya doğru genişleyen’ ” dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye’nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazanacağını göstermektedir!

Bu süreç içinde TÜRKİYE, gerek stratejik ve gerekse jeopolitik konumu; kendisini hiçbir zaman olayların akışına bırakmak ya da ”BEKLE GÖR – TAVIR AL” taktiği ile sınırlama lüksüne sahip değildir!

Uluslararası sistemi ayrıntılı ve isabetli bir tanımlamayla; taktik, stratejik ve yüksek stratejik tutumlara sahip olmak zorundadır! Yalnız savunma pozisyonunda olmak Türkiye’ye haiz şartlar nedeniyle kabul edilemez bir davranış olacaktır!

Jeo-politik ve jeo-stratejik konumu itibariyle oldukça zor bir coğrafya üzerinde bulunan TÜRKİYE için GÜÇLÜ BİR EKONOMİ, KUSURSUZ BİR DIŞ POLİTİKA ve CAYDIRICI BİR ASKERİ YAPILANMA, şeklinde adlandırabilecek, çok sağlam üç ayağa sahip olmak bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır, diyor!

28 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak olan, 13. Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde, Kadim Türk Devlet Aklı ve MİT ( Milli İstihbarat Teşkilatının), 2007 yılında hazırlamış olduğu, Türk Devletinin, küresel ve bölgesel sorunlardaki ÇÖZÜM NOKTASI, dünyanın SIKLET ve DENGE MERKEZİ konumu zaviyesinde; mezkur çerçevede yol yürüyecek, Devlet ve Millet kucaklaşmasına hizmet edecek, Devletin Bekası ve Milletin Birliğine katkı verecek; bir Cumhurbaşkanı ile Türk ve Türkiye yüzyılı yolculuğuna başlayacağını, düşünüyorum!

Cumhur – Millet ve İttifak ne demektir?

Millet olarak okumayan, araştırmayan ve sorgulamayan bir duruma geldik! Neden acaba? Bundan dolayı, bir o yana bir bu yana savruluyoruz! Varlık, duruş, karakter ve konumu sağlam olan bireyi; kim, nasıl ve ne şekilde yerinden oynatabilir? Tabii ki hiçbir şey!

Küresel ve emperyalist güçler tarafından yığınlar çok kolay bir şekilde sokak hareketleri ile yönlendirilmektedir! Küresel ve emperyalist akıl, çıkarları doğrultusunda, her türlü; sinsi plan, kirli hesap ve yüz yıllık oyunu oynamaktan çekinmeyecektir! Dünyanın yönetim sistematiği ve kuralı budur!

Millet olarak, okumadığımız için bilim, teknik, sanat ve insanlık adına hiçbir şey üretemiyoruz! Sadece tüketen bir konuma getirildik! Neden ve niçin?! İlim Çin’de de olsa, öğrenin, diyen bir dine mensup ve Peygamberine inanan, Müslüman olduğunu da iddia edenlerin haline bakar mısınız!

Okumak, araştırmak ve akletmekten ziyade, dedikodu, algı, söylem ve söylentilerle ömrümüzü tüketiyoruz! İslam’ın ilk emri, oku, diyordu! Kim okuyor? Kim araştırıyor? Kim sorguluyor? Kim yazıyor ve neyi, neden okuyoruz?!

Peki, Cumhur ne demektir? Millet ne demektir? İttifak ne demektir? Cumhur, Millet ve İttifak kavramları neyi ifade etmektedir?

İbrahim, İbranice, baba anlamına gelen “eb” ve cumhur demek olan “reham” kelimelerinden meydana gelmiştir. Arapça bir kelime olan cumhur sözlükte, herhangi bir şeyin en büyük kısmı, bir topluluğun çoğunluğu, önde gelenleri, anlamına gelir.

Ebu-l cumhur; Cumhurun Babası demektir! Hz. Peygamber efendimizin Atası, Hz. İbrahim aleyhisselamdır!

Hz. İbrahim peygamberin bir diğer vasfı da Halilurrahman olmasıdır! Halil, isminin anlamı ise, hükümdar çocuğu, kaya, demir, sert demir, dost, sadık, samimi, samimi dost ve buradaki anlamı ile Allah’ın dostu, şeklinde ifade edebiliriz!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, Kuranı Kerimde; Gerçekten Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ve İmran soyunu alemler üzerine seçkin kıldı.(3/33)

Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin tartışıyorsunuz? Oysa, Tevrat ve İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç düşünmüyor musunuz? (3/65 )

İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan, fakat o, Allah’ı bir tanıyan, dosdoğru bir Mümin ve Müslümandı, asla müşriklerden de değildi. (3/67)

Doğrusu onların İbrahim’e en yakın olanı, ona uyanlar, Peygamberler ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur.( 3/68)

De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti. Dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine. O, ortak koşanlardan değildi (6/161 )

İşte bugün sizin dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak da İslam’ı seçtim( 5/3 ), buyurmaktadır!

Cumhur; Çoğunluk, ekseriyet, umumi anlamlarına gelen bir terimdir. Genellikle İslam bilginlerinin büyük bir çoğunluğu ve genel temayülü yansıtmak için, cumhuru ulema terimi kullanılır.

Cumhur; halk, topluluk, kalabalık, halk topluluğu, heyet, takım, aynı kararı veya hükmü kabul edenler, demektir.

Cumhur; Edebiyatta, Mevlevi ve Bektaşi dergahları dışındaki tekkelerde, tekke de bulunan herkesin iştirak ederek söylediği, topluca okunan ilahilere, makamla veya topluca okunması için yazılmış, dini ve tasavvufi konulu manzumlar denmektedir.

Millet; Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında; din, dil, tarih, duygu, ülkü, kültür, örf, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu ve benzer özellikleri olan topluluk, demektir.

Osmanlı döneminde Millet sözcüğü, bir ırkın mensupları için değil bir dinin mensupları için kullanılır. İslam milletinden veya Hristiyan milletinden gibi! Yani, bir Türk ile bir Kürt Müslüman olmaları nedeni ile aynı milletten oluyordu!

Dolayısıyla Millet dini bir terimdir. Her dinden olanları bir arada yaşatıp onları idare etmektir!

Cumhur ise o milleti yöneten ulus ve otoritedir. Yani Cumhur, seçilmiş ve yöneten konumundaki; bir ulustur ve bir ırktır!

İttifak; Devlet ve milletlerin, çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelmek demektir! Kavram olarak; anlaşma, uyuşma, bağlaşma, şeklinde de ifade edebiliriz! Uyuşma, birlikte hareket etmek üzere anlaşmak ve sözleşmek! Birlikte hareket etmek üzere anlaşmak, bağlaşmak, anlaşma, bağlaşım, birleşmek, birlik ve oy birliği, olarak da izah edebiliriz!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; 14 Mayıs 2023 tarihinde ki Cumhurbaşkanlığı ve 28. dönem TBMM Millet Vekili seçimleri akabinde, yapmış olduğu açıklamasında; Türkiye’nin krize değil, kucaklaşmaya ihtiyacı vardır. Türk milletinin kutuplaşmayla geçirecek bir saniyesi bile yoktur. Bu nedenle, vakit 85 milyon Türk vatandaşımızın tek yürek olma vaktidir. Cumhur, herkestir; nitekim herkes eşittir Türkiye’dir, ifade ve vurgularının, Cumhur, Millet ve İttifak kavramları ve özellikle de Cumhurbaşkanlığı seçimleri çerçevesinde, yeniden tefekkür edilmesi gerektiğini düşünüyorum!

14 Mayıs 2023 Seçim Sonuçları ve Vatandaşın Mesajı!

14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan, 13. Cumhurbaşkanı ve 28. dönem TBMM Millet Vekili seçimlerinin, özellikle ülkemiz ve bölgemiz adına hayırlara vesile olmasını dilerim!

Seçim sonuçlarına göre, seksen beş milyon ve elli altı milyon oy kullanmaya giden vatandaşımız, 13. Cumhurbaşkanı olarak, hiç bir adaya yetki vermemiş ve seçim ikinci tura kalmasını talep etmiştir!

14 Mayıs seçimlerinin üçlü – beşli – yedili tüm koalisyonlara ve kendi partisine rağmen tek kazananı, Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmuştur!

TBMM üyesi olarak seçilen tüm millet vekillerine hayırlı olmasını, devlet ve millet adına hayırlı hizmetlere imza atmalarını dilerim!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından itibaren devlet yönetim sistematiğine, beş bin yıllık Kadim Türk Devlet Aklının tamamen hakim olduğunu!

Siyasetin başka bir şey, seçimle iktidara gelen hükümetin başkaca bir şey; Devlet Aklı, Devlet ve Devlet yönetim sistematiğinin de, bambaşka bir şey olduğunu!

Siyaset ve partiler; seçimle iktidara gelir, meydanlarda vatandaşa verdiği vaatleri, devletin imkânları çerçevesinde yerine getirebileceğini!

Bir sonraki seçimde, vatandaş tercihini başka bir siyasi parti ve liderden yana kullanabileceğini; Demokrasi dediğimiz kurum ve olgunun güzelliği de buradan kaynaklandığını, sürekli olarak, yazılarımda ifade etmeye çalışıyorum!

Peki, 14 Mayıs 2023 seçimlerinde, seksen beş milyon ve seçime katılan elli altı milyon vatandaş; böyle bir sonuç ile ne gibi mesajlar vermektedir!

Özellikle ve öncelikle, ülkenin, sosyal – siyasi – ekonomik bir kriz ve kaosa sürüklenmesine ve ötekileştiren bir dile, net olarak, tavrını izhar etmiştir!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, 2023 – 2053 ve 2071 Nizamı Âlem ülküsü; Türk Devleti ebed müddet devam, Turan ve Kızıl Elma hedefleri, Türk ve Türkiye Yüzyılı çerçevesinde, devlet – millet bütünleşmesi ve kalkınma odaklı projelerin de devamlılığına onay vermiştir!

21 yıllık iktidar ve tüm hizmetlere rağmen, ilk turda Cumhurbaşkanı olarak Sayın Erdoğan’a onay vermemesi ve süreci de ikinci tura bırakması, Cumhur İttifakına TBMM’de büyük çoğunluk vermesi, bürokraside ve devletin tüm kademesinde, ehliyetsiz ve liyakatsiz atamaların durdurulmasına ve RESTORASYON sürecine onay vermiştir!

Mevzu vatan ise gerisinin teferruat olduğunu ve Kuvay-i Milliye Ruhunu tecessüm etmek suretiyle; ülke olarak, tek yumruk olabileceği ve düşmanın kafasına yumruğu indirebileceği; her bir ferdin; vatanın bekası için elinden gelen her hizmeti verebileceği mesajını vermiştir!

Devlet ve Millet olarak; yüz yıl önce olduğu gibi yeniden KURUCU İRADE ve KURULUŞ KODLARINA dönülmesi gerektiğini!

Aksi halde, Milli BİRLİK ve BÜTÜNLÜĞÜN sağlanamayacağı, Birlik ve beraberlik olmadan, Anadolu’yu dar edeceklerini!

Devlet olmadan yaşayamaz, devletin kurumlarına hortum dayamış, LEGAL ve İLLEGAL ne kadar yapı ve kurum var ise TASFİYE olması gerektiğini!

Sosyal barış ve toplumsal uzlaşma adına; Devletin tüm kademesi ve kadrolarının da; Ehliyet ve Liyakat, Adalet ve Hakkaniyet temelli olmak zorunda olduğunu!

Devletin Bekası ve Milletin Birliğine matuf tüm girişimlere karşı dik bir şekilde duracağını! Beka ve Birlik olmaz ise olmazları arasında olduğunu!

Tüm olay – olgu ve gelişmelerin perde arkasında ki Kadim Türk Devlet Aklının KURGU ve PLANI; okumayan, anlamayan, yorumlamayan ve göremeyenler; MAGAZİN boyutu ile gününü gün edeceğini! Türk Devletinin bir Muz Cumhuriyeti ve bir Norveç – İsveç olmadığını!

Kızıl Elma -Turan ve Nizamı âlem ülküsü çerçevesinde hareket eden, Türk Devleti ve Türk Milleti, hem kendi ve hem de mazlum halklar adına, iddiaları ve hedeflerinin olduğunu!

Aziz Devlet ve Asil Millete karşı yapılan tüm HATA ve İHANETİN bedeli ve cezasının olması gerektiğini!

Türkiye’de, dış destekli, küresel ekol temsilciler devrinin kapandığını! Büyük ve Güçlü Türkiye hedefleri ve Türkiye Yüzyılı, 2023 – 2053 ve 2071 ülküsü ve vizyonuna katkı verecek, Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhunu, Cumhuriyetin yüzüncü yılında, yeniden neşv-ü nema bulması ve şahlanması için yetki ve onay vermiştir!