ZAMLAR! YOKLUK ve KITLIK!.

Ülke ve millet olarak, siyaset ve sosyo-ekonomik tarihimizde; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyrukların netameli bir serüveni vardır!

Yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar denilince, ülkemizde, tek bir siyasi parti akıllara gelecektir! Başka ne bekliyorduk!

Zaten, bu ülkede, yokluk ve kıtlık bir partiden dolayı olmaktadır!

Bu ülkede, siyaset tarihi neredeyse; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar ile müsemma olmuş tek bir siyasi parti bulunmaktadır!

ZAMLAR, YOKLUK ve KITLIK için bir partinin ismi yetip artmaktadır! Bu siyasi parti bir kapatılsa; belki bu ülkede ne zamlar ne yokluklar ne kıtlıklar ve ne de kuyruklar olacaktır!

Yokluk ve kuyruklar denilince başkaca bir siyasi parti, var mıdır? Bugün için durum ve realite gerçekten böyle midir?

  • Peki, ülkedeki yokluk, kıtlık ve yokluktan kuyruklara, dün ve bugün çerçevesinden kabaca bir bakalım!

Bugün için yokluk ve kuyruklar denilince, hangi siyasi parti akıllara gelmektedir? Otuz yaş civarındaki seçmen, ömründe başka bir siyasi parti görmüş müdür?

Peki, bu süreç ve algı operasyonu sıradan bir gelişmeler midir? Yoksa bir akıl devrede midir? Ya da olmalı mıdır? Yoksa hepsi sıradan ve spontane gelişmeler midir?

Dün ve bugünün mukayesesi, mezkur tablo ve açıklamalar karşısında, yorum ve karar okuyucuya ya da YOKLAR ile mücadele eden, OTUZ yaş civarında ki gençliğe kalmaktadır!

İktidara dün olduğu gibi mezkûr parti gelecek olursa, yine yeniden; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklara şahit olunacağı algısı, Kadim bir Akıl tarafından bertaraf edilmekte olduğunu düşünüyorum!

  • Bizim gibi ülkelerde, Siyasette; bir şeyler vuku buluyorsa, daha önceden bir AKIL tarafından bir yerlerde kurgulandığı ya da planlandığından emin olabiliriz!

Bir nevi; Kabz ve Bast hali! Siyasette ALGI OPERASYONU her şeydir! Görene ve anlayana! Köre değil tabii ki! Neymiş efendim! Gerçekler hiç bir şey fakat ALGI her şeydir!

Peki, bugün; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar yaşadığımız bir dönemde, iktidarda ya da hükumette özellikle de son yirmi yıldır, hangi siyasi parti bulunmaktadır?

Peki, Kadim Akıl ne yapmaya çalışmaktadır? Yoksa yokluklar ile müsemma olan malum siyasi partiye, yoklar ve kuyruklar üzerinden, seçmen kitlesi KONSOLİDE mi edilmektedir?

Türk Devleti; Kadim Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde; 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiye hedeflerine, tüm kurumlarda yeniden adalet ve güvenin tesis edildiği, devlet bürokrasisinde yeniden ehliyet ve liyakatin öne çıktığı RESTORASYON akabinde; bolluk, bereket ve refah dolu; yeni bir dönemin başlamak üzere olduğunu düşünüyorum!

Başkaca bir çıkış yolu kalmamıştır! Bu kadar karamsar tablo ve yaşanmışlıklara rağmen, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde tünelin Ucundaki IŞIK görünmektedir!

Hz. Musa ve FIRSATÇI bir Adamın Hikayesi!.

Bencil olmak ve bencillik; sadece kendi çıkarlarına, isteklerine odaklanmak ve başkalarının ihtiyaç ve duygularını önemsememek anlamına gelen bir kavramdır!

Bencillik, son dönemde, ekonomideki votalitileden kaynaklı, fırsatçılıktan istifade ayyuka çıkmıştır! Kimse başkasını düşünemez bir durumdadır! Herkes kendi güncel menfaat ve çıkarlarını düşünmektedir!

Varlıklı diyecekler ya! Zengin diyecekler ya! Malı mülkü atı arabası bilmem neleri var diyecekler ya!

Peki, İYİ İNSAN olmak nedir? Yarın, Musalla da, iyi biliriz, diyecekler mi? Yoksa ATEŞİ BOL olsun mu, diyecekler!

Kimse, vicdan ve merhamet sahibi, iyi bir insan olarak anılmak istemiyor! Ya da, kimsenin GARİP bir İnsanın Duasına iihtiyacı kalmamış! Bu dünyada kazık çakacağına göre! Ya da hiç ölmeyeceğine göre!

Aman Allah’ım! Fırsatçılıktan istifade herkes malının fiyatını normalin BEŞ – ON katına satmak ya da kiralayabilmek için var gücü ile mücadele ediyor! Neden acaba?

Beyler! Yarın bir savaş çıksa! Bir deprem olsa! Ya da Kıtlık vb. pandemi olsa! Bu kadar mal ile ya da enkaz yığını apartmanlar ile ne yapacaksınız? DUA almaya bakın! Bazılarının parası ve bazı güzel insanların da, duası paradan daha kıymetlidir!

Bencil insanlar, kendi isteklerini her şeyden önce tutar ve başkalarına zarar vermeyi umursamayabilir! Empati eksikliği ve düşüncesizlik, bencilliğin temel özellikleridir!

Bencil İnsan; bir diğerinin çukurunu kazması, kendi çıkarları uğruna karşısındakinin haklarını gasp etmesi ve kendi hariç herkesi yok saymasıdır!

Bencil İnsan; Her zaman mükemmel, haklı ve en doğru olduğuna inanmaktadır! İnsan ilişkilerinde, hep beni yani kendisini ortaya koyar! Ben haklıyım, benim dediğim olsun, ben böyle istiyorum vb. söz ve cümle kalıplarını çok sık duyarız!

  • Adamın biri Musa Aleyhisselâm’a: Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum. Tur’u Sina’ya gittiğin zaman Allah’tan iste de, benim duamı kabul etsin, diyor!

Musa Peygamber: Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de adam illâ öğrenmek istiyor!.

Musa Aleyhisselâm Tur’a çıktığı zaman Cenab-ı Allah Musa Aleyhisselâm’a: Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz, buyurmuştur!

Musa Aleyhisselâm; Tur’u Sina’dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyler! Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti. Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid olur!

Onlar aralarında şöyle konuşuyorlar!

Öküz: Yahu eşek kardeş, senin işin ne iyi, bana yazın rahat yok, kışın rahat yok. Sabah olacak çifte koşacaklar, ama sense akşama kadar rahat gezeceksin, diyor!

Eşeğin öküze nasihati şöyle olur!

Bunlar hep senin ahmaklığından! Sen sabah olunca hasta numarası yaparsın, akşamdan sahibimizin döktüğü yemi bile yemezsin. O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koşmaktan vazgeçer ve birkaç gün olsun istirahat etmiş olursun, diyor!

Bu sözler öküzün hoşuna gitmiş. Hakikaten yem yemez ve öyle aç karnına sabaha kadar yatar! Eşek ise öküzün yemlerini bile kendisi yemiştir. Tabii bunların bu konuşmalarını sahibi duymuş ve gülerek ahırdan çıkmış!

Sabah olur, adam ahıra girer ki, öküz aç. Kalkması için birkaç tekme vurdu ise de öküz hastalanmıştır.

Adam: Bu sefer de onun yerine eşeği koşalım, diyerek tarlaya götürür!

Akşama kadar eşekle çift sürer. Eşeğin emdiği süt burnundan gelmiştir. Akşam eve geldiği zaman öküz rahat rahat geviş getiriyor kendi kendine hakikaten bu iyi bir numara oldu diyor. Eşek bu işin çekilemeyecek gibi olduğunu görünce öküze başka yoldan akıl verip kurtulmak ister!

Öküz kardeş: sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak. Bugün tarlada beni gören köylüler sordular. O da zaten tembel bir öküz, şimdi de hasta oldu. Yarın kasaba vereceğim, dedi. Eğer yarın da böyle yaparsan kendini bıçağın altında bil, diyerek sabahleyin çifte gitmekten kurtulur!

Adam bunların bu konuşmalarını dinledikçe kendi kendine gülüyor ve Gördün mü ne kadar iyi bir şeymiş hayvanların dilinden anlamak, diyor!

Ertesi sabah horozla köpeğin konuşmalarına şahit olur!

Horoz: Yarın efendinin, öküzü ölecek. Sana müjdem var. İyi bir ziyafet olacak senin için, diyor!.

Adam bunu duyar duymaz hemen pazara götürüp öküzünü satar ve zarardan kurtulur!

İkinci gün olur, köpek horoza: Niye yalan söyledin? Hani ziyafet? Adam öküzü sattı kurtuldu, diyor!

Bu sefer horoz: Hiç merak etme! Öküzü sattı ama, yarın kölesi ölecek ve onun hayrına mutlaka bir yemek yedirir. Sen de artıklarından istifade etsen yeter, diyor!

Adam bunu da duymuştur! Hemen pazara çıkarıp kölesini de satar!. Köpek yine ziyafete erişememiştir!

Köpek: Horoza: Beni ne kandırıp duruyorsun, diye çıkışır!

Horoz: Ben yalan söylemem! Ziyafet var dediysem vardır! Efendimiz öküz ve köleyi satarak zarardan kurtuldu fakat yarın kendisi ölecek, işte o zaman ziyafetin büyüğü olacak, diyor!

Adam horozdan bunları duyunca etekleri tutuşur! Ne yapacağını şaşırır ve doğru Hazreti Musa’nın huzuruna çıkıp durumu anlatır!

Adam: Hakikaten ben yarın ölecek miyim? Bunun bir çaresi yok mu, diye yalvarmaya başlar!

  • Musa Aleyhisselâm: Ben sana demedim mi? Her şeye ehemmiyet vermeyeceksin, diye! Eğer sen öküzü satmasaydın, o ölecek ve belâ atlatılmış olacaktı! Ama sen onları satmakla başkalarının zarar etmesini istedin!
  • Musa Aleyhisselâm: Kendi menfaatini ve çıkarlarını düşünüp başkalarını kendisi gibi hesap etmeyenin hali budur, diyor!

Mario Draghi; Avrupa için Bir Rekabet Stratejisi, Raporu!.

Dünya, ikinci Dünya Savaşı akabinde olduğu gibi yeni bir düzen, yeni bir sistem ve SOĞUK SAVAŞ benzeri yeni bir denge arayışında olduğunu sürekli olarak yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz!

Peki, Yeni Dünya Düzeni – Sistemi ya da Dengesi nasıl ve ne şekilde kurulacaktır? Tek Kutuplu mu? İki Kutuplu mu? Yoksa Çok kutuplu mu? Hangisi?

Sovyetler Birliğinin dağılması ve iki Almanya’nın birleşmesi akabinde tek kutuplu bir ara döneme şahit olduk!

Ukrayna ve Rusya arasında çıkartılan savaş, Hamas ve İsrail arasında ki asimetrik savaş, kurulmaya çalışılan yeni bir düzen, yeni bir sistem ve yeni bir küresel denge arayışlarının göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır!

Yeni bir Düzen – Sistem ve Denge de hangi güçler var olacak? Ya da hangi güçler ligten düşecektir?
Doğal olarak birinci Dünya savaşının galipleri ve emperyalist ülkeleri, yeni bir düzen – sistem ve denge arayışında kendilerine yer bulamamaktadır!

Avrupa Birliği ve birliğin itici güçleri Almanya ve Fransa, dünyadaki küresel ve emperyalist iddialarından vazgeçinceye kadar; hem ekonomik, hem enerji ve hem de Hamas – İsrail ve Ukrayna – Rusya benzeri savaşlar artarak devam edecektir!

Avrupa’nın üreten ekonomik gücü Almanya, ikinci Dünya savaşı akabinde olduğu gibi tamamen kontrol altına alınacaktır!

Avrupa, hem enerji ve hem de güvenlik alanlarında tamamen kontrol altına alınacaktır!

Avrupa için küresel çerçevede, game-over zili çalıyor desek yanlış olmaz!

Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu; yeni bir düzen – sistem ve denge arayışındaki süreçte, ligten düşmemek ya da var olduğunu yeniden sergileyebilmek adına, arayış ve raporlar hazırlamaktadır!

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 2023 yılında, İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi; Birliğin rekabet gücünün geleceğine ilişkin bir rapor hazırlayıp, başta ekonomik zorluklar olmak üzere çözüm önerileri sunması için görevlendirmiştir!

Ursula von der Leyen, küresel çatışmaların arttığı bir dönemde AB’nin yeşillenmekte olan ekonomisini nasıl rekabetçi, Çin ve ABD’ye karşı canlı tutabileceğine dair bilgi de istemiştir!

  • İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi Raporu; “Avrupa’nın Gelecek Rekabet Gücü: Avrupa için Bir Rekabet Stratejisi” Avrupa’nın ekonomik rekabet gücünün azalmasına dair bir analiz sunmakta ve toparlanma için kilit stratejileri ortaya koymaktadır!.

1 -) Yavaşlayan Büyüme: 2000 yılından bu yana, Avrupa’nın büyümesi özellikle verimlilik açısından ABD’nin gerisinde kalmış ve bu durum hane halkı gelirleri ve yaşam standartları üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Verimlilik açığı, Avrupa’nın dijital devrimden yararlanamamasıyla ilişkilidir.

2 -) İnovasyon Açığı: Avrupa, ABD ve Çin ile olan inovasyon açığını, özellikle ileri teknolojilerde, kapatmaya odaklanmalı. Avrupa’daki dinamik, teknoloji odaklı sanayilerin eksikliği uzun vadeli verimlilik artışını engellemektedir.

3 -) Karbon Salınımını Azaltma ve Rekabet Gücü: Avrupa, iklim hedefleriyle sanayi rekabet gücünü dengeleme zorluğuyla karşı karşıyadır. Yüksek enerji maliyetleri ve özellikle Çin’den gelen yabancı kaynaklara bağımlılık bu dengeyi daha karmaşık hale getirmektedir. Raporda, doğru koordinasyon ile karbon azaltmanın büyüme için bir fırsat olabileceği belirtilmektedir.

4 -) Güvenlik ve Bağımlılıklar: Avrupa, özellikle Çin ve ABD’den gelen kritik hammaddeler ve teknolojiye olan dışa bağımlılığını azaltmalı. Bu, daha güçlü ve koordine edilmiş bir AB sanayi politikası ve dış ekonomik politika gerektirir.

5 -) Büyüme Engelleri: Rapor, bölünmüş düzenlemeler, Tek Pazar’ın yeterince kullanılmaması ve kamu harcamalarının verimsiz kullanımı gibi temel engelleri belirlemektedir. Üye Devletler arasında daha iyi bir koordinasyonun sağlanması çağrısı yapılmaktadır.

6 -) Yatırım ve Yönetişim: Avrupa, dijital ve yeşil teknolojiler, savunma ve altyapı gibi alanlarda büyümeyi geri getirebilmek için önemli ölçüde daha fazla yatırıma ihtiyaç duymaktadır. Rapor, sermaye piyasalarının entegrasyonunun ve yönetişim reformlarının daha etkin politika koordinasyonu ve azalan düzenleyici yükler için önemini vurgulamaktadır.

  • İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi raporu, Avrupa’nın rekabet stratejisinin üç temel alana odaklanması gerektiğini belirtmektedir!

1 -) İnovasyon Açığını Kapatmak; İleri teknolojilere yeniden odaklanmak: Avrupa, özellikle yapay zeka, kuantum hesaplama ve dijitalleşme gibi yeni teknolojilerde inovasyon kapasitesini önemli ölçüde artırmalıdır. AB, ABD ve Çin’in gerisinde kalmış olup, araştırmaların ticari uygulamalara dönüşmesini sağlayacak inovasyon ekosistemlerini desteklemek acil bir gerekliliktir.

Startupların büyümesini desteklemek: Avrupa, startuplar için daha dinamik bir ortam yaratmalı, düzenleyici engelleri azaltmalı, girişim sermayesine erişimi artırmalı ve yenilikçi şirketlerin AB içinde büyümesini sağlamalıdır.

Yetenek geliştirmeyi artırmak: Avrupa, rekabetçiliğini koruyabilmek için iş gücünü gelecekteki teknolojilere hazırlamalıdır. Yaşam boyu öğrenme ve yeniden eğitim programları, teknolojik ilerlemelerle birlikte sosyal kapsayıcılığı sağlamak için hayati önem taşımaktadır.

2 -) Karbon Salınımının Azaltımı ve Rekabet Gücü İçin Ortak Plan; Karbon salınımını azaltmayı sanayi büyümesi ile uyumlu hale getirmek: Strateji, temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve Avrupa şirketlerinin karşı karşıya olduğu yüksek enerji maliyetlerinin azaltılması ile karbon azaltımını bir büyüme kaynağı haline getirmeye odaklanmalıdır. Özellikle enerji yoğun sanayilerin rekabet gücünü kaybetmeden karbon azaltma hedeflerine ulaşmalarını sağlamak için koordine edilmiş bir plana ihtiyaç vardır.

Enerji geçişi ve inovasyon: AB, yenilenebilir enerji kaynaklarını büyütmeye ve enerji verimliliğini artırmaya, aynı zamanda temiz teknolojiler için kritik malzemelerin tedarik zincirini güvence altına almaya odaklanmalıdır.

Stratejik ortaklıklar: Avrupa, temiz teknoloji alanında rekabetçi kalabilmek için, Çin ile hızla artan rekabete karşı dayanıklılık geliştirmeli ve ortaklıklar kurmalıdır.

3 -) Güvenliği Artırmak ve Bağımlılıkları Azaltmak; Kritik ithalatlara bağımlılığı azaltmak: Avrupa, özellikle Çin ve diğer jeopolitik rakiplerinden gelen kritik hammaddeler, dijital teknolojiler ve enerji gibi dış kaynaklara olan bağımlılığını azaltmalıdır. AB, bu alanlarda kendi sanayi kapasitesini güçlendirmeli ve tedarik zincirlerini güvence altına alarak stratejik stoklar oluşturmalıdır.

Savunma ve güvenlik sanayilerini güçlendirmek: Artan jeopolitik risklerle birlikte AB, savunma sanayilerine yatırım yapmalı ve Avrupa’nın küresel güvenlik meselelerinde bağımsız hareket edebilme yeteneğini sağlamalıdır. Bu, ulusal savunma çabalarının koordine edilmesini ve üye ülkeler arasında sanayi standardizasyonunun artırılmasını gerektirir.

  • İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi raporunda yer alan, Avrupa’nın rekabet stratejisine ilişkin derinlemesine analiz ve öneriler, bölgenin ekonomik zorluklarını ele almak için ayrıntılı bir çerçeve sunmaktadır.

1 -) İnovasyon Açığını Kapatmak; Avrupa’nın verimlilikte geri kalması, özellikle ABD ve Çin’e kıyasla dijital devrimden yararlanamamasından kaynaklanmaktadır. Avrupa, son 50 yılda 100 milyar €’dan fazla piyasa değerine sahip bir teknoloji devi yaratamamıştır. Buna karşın ABD bu dönemde birçok trilyon dolarlık şirket yaratmıştır. Avrupa’daki startupların önemli bir kısmı, daha iyi fonlama ve daha az düzenleyici engeller nedeniyle ABD’ye taşınmaktadır.

2 -) Karbon salınımının azaltımı ve Rekabet Gücü; Avrupa’nın yüksek enerji maliyetleri, ithal fosil yakıtlara bağımlılık tarafından şiddetlenmekte ve rekabetçiliğini baltalamaktadır. Temiz enerji geçişi bir zorunluluk ve büyüme fırsatıdır, ancak bu geçiş, sanayiler ve hükümetler arasında koordinasyonu gerektirir. Avrupa temiz teknolojilerde liderdir, ancak elektrikli araçlar ve yenilenebilir enerji sistemleri gibi alanlarda Çinli rakipler tarafından geride bırakılma riski taşımaktadır.

3 -) Güvenliği Artırmak ve Bağımlılıkları Azaltmak; Avrupa, özellikle Çin ve diğer AB dışı ülkelerden gelen kritik hammaddeler ve teknolojilere oldukça bağımlıdır. Yükselen jeopolitik istikrarsızlık ve küresel ticaret dinamiklerindeki değişimler, Avrupa’nın tedarik zincirleri ve güvenlik açısından kırılganlığını artırmaktadır. Avrupa’nın savunma sanayisi, tedarik süreçlerinde birçok verimsizlik ve üye ülkeler arasında standardizasyon eksikliği ile bölünmüş durumdadır.

4 -) Büyüme Engellerini Kaldırmak; Avrupa’nın parçalanmış düzenleyici ortamı ve tutarsız ulusal politikalar inovasyonu ve büyümeyi engellemektedir. Tek Pazar, özellikle hizmetler ve dijital pazarlar gibi alanlarda tamamlanmamıştır, bu da büyüme potansiyelini ve sınır ötesi ticareti sınırlamaktadır.

Avrupa, kamu harcama gücünden tam anlamıyla yararlanmamaktadır, fonlar genellikle ulusal ve AB düzeyinde yeterli koordinasyon olmadan dağılmaktadır.

5 -) Yatırımları Finanse Etmek; Avrupa’nın dijitalleşme, karbon azaltma ve savunma hedeflerine ulaşması, İkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı’ndan bu yana görülmemiş büyük yatırımlar gerektirecektir. Özel sektör, gerekli yatırımları kamu sektörü desteği olmadan tek başına finanse edemeyecektir ve Avrupa’nın parçalanmış sermaye piyasaları yatırım akışlarını engellemektedir.

6 -) Yönetişim ve Koordinasyonu Güçlendirmek; Avrupa’nın karmaşık yönetişim yapıları ve yavaş politika oluşturma süreçleri, küresel zorluklara hızlı bir şekilde yanıt verme yeteneğini engellemektedir. AB, sanayi, ticaret ve savunma politikaları gibi alanlarda ulusal ve AB düzeyindeki çabalar arasında etkili koordinasyon mekanizmalarından yoksundur.

7 -) Sosyal Kapsayıcılığı Koruma; Avrupa’nın sosyal kapsayıcılığa bağlılığı bir güç olmuştur, ancak teknolojik bozulmalar ve azalan iş gücü gibi demografik değişimlerle zayıflayabilir. Yapay zeka ve otomasyon gibi hızlı teknolojik değişimler, düzgün yönetilmezse eşitsizliği artırabilir.

İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi raporunda; Avrupa’nın inovasyon kapasitesini köklü bir şekilde reforme etme, enerji ve savunmada stratejik özerkliğini güçlendirme ve değişen küresel ortamda rekabet edebilmek için yönetişimi iyileştirme gereğini vurgulamaktadır!

Yolun Sonu Görünüyor!

Gündem çok yoğun! Peki, bu kadar yoğunluk arasında, işinde, gücünde ve aşında bir vatandaş ne yapacaktır? Tüm bu yaşadıklarımızı, normal bir vatandaşın takip etmesi ve gelişmeler hakkında fikir yürütmesi, yorumlaması ve karar verebilmesi çok zordur!


Asil millet feraset sahibidir! Mazlumu da zalimi de çok iyi bilir; haklıyı da haksız olanı da! Bu millet, adalet ve hakikat ehlidir! Tabii ki nerede durması ve kimi de seçmesi gerektiğini de çok iyi bilir!


Tüm bu gelişmeler, bir devrin yani siyasal İslam’ın son demleridir! Birileri adına ellerinde malzeme – argümanlar alınmakta, bir dönemin bittiğinin işaret göstergeleri ve yolun sonu görünmektedir! Peki, şöyle bir soru hemen aklımıza geliyor?

Birilerinin geçim kaynağı malzemeyi kim ellerinden almaktadır?! Kim ya da kimler? Yoksa DEVLET ve Kadim Türk Devlet Aklı mıdır?

Son günlerdeki gelişmeler ve olaylar zinciri hakkında, dost meclisi sohbetleri ve yazılarımızda, bazı analiz, tespit ve öngörülerde bulunuyor, strateji geliştiriyor, akabinde bıyık altından güleni mi ararsınız, arkamızdan konuşanları mı?

Onlar; sefil, akılsız, cahil ve avam biri ile karşılaştıklarında, SELAM der geçer giderler!

Her Peygamber, kendi toplumuna, yeni bir bilgi ile geldiği zaman, dönemin ileri gelenleri her şeyi bilen ve dünyalık sahipleri, bu bilgi bize gelmeliydi ve sen kimsin diye alay ettiklerini, hatta peygamberlerini de öldürmek istediklerini de, hatırlatmadan geçmeyelim!

Bilgi ağırdır! Bilgi sorumluluk ister! Bilgi her kişi ile paylaşılmaz ve bilgiyi de her kişi taşıyamaz! Sosyal bilimler ve özellikle de toplumların gelişmesi ve değişimi üzerine, iletişimci ve sosyologlar, öngörü ve strateji geliştirir! Peki, neden?

Sosyal bilimler, fen ve matematik bilimleri gibi 2+2’nin her zaman dört ettiği bir bilim değildir! Çünkü konu insan ve toplumdur! Et, kemik, sinir ve duygulardan yaratılmıştır!

Sosyal bilimler de, 2+2 bazen dört, bazen yirmi iki ve bazen de kırk dört ettiğini unutmayalım! Nasıl olacak dediğinizi de duyar gibiyim! Yaşayıp hep birlikte göreceğiz!

Zamanın ruhu ve zaman her şeyin ilacıdır! Zamanı gelmeden çiçek açmaz ve ağaçlar da meyve veremez!

2001 ekonomik krizi ve 2002 genel seçimler öncesi sosyal – siyasi ve ekonomik şartlarda benzerlikler var mıdır?

Seçim sonuçları açıklandığında, iktidarda ki üç koalisyon partisi barajı geçememiş, TBMM dışında kalmış, daha kurulalı bir yıl geçmeyen siyasi parti ve lideri seçimi göğüslemiş TBMM’de neredeyse yüzde altmış çoğunluğu elde edecek bir siyasi başarı sağlamıştır! Peki, bu başarı ve sonuç nasıl olmuştur?

Bu ülkede, her gün TV’lerde boy gösteren ve yazılı medyanın da çok bilen gazeteci, yazar, akademisyen ve toplumbilimcilerine sormak gerekir! Şu anda yaşamakta olduğumuz sosyal ve ekonomik kriz, 2001 ekonomik kriz ve 2002 genel seçim öncesinden bir farkı var mıdır?

Medyaya yansımadığına ve haber değeri olarak görülmediğine bakmayalım! Evine ekmek götüremeyen insanımız, kutsal olan canı, haram olduğunu bile bile, kıymaktadır! Neden acaba?!

Tarihteki Türk Devletleri, sıradan ve öylesine bir şekilde kurulmuştur! Birkaç kişi bir araya gelmiş, haydi bir devlet kuralım demiş ve on altı Türk Devletini de öylesine mi kurmuştur?

Aşağıdan yukarıdan, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Sayılı günler tükendi, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Kılavuzun gereği yok, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Bak feleğin çemberinden, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR! YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

İstihbarat ve Karşı İstihbarat!

Son günlerde, Devlet başkanları düzeyinde yaşadığımız suikast vb. operasyonlar, istihbarat ve karşı istihbarat kavramlarını sorgulamamıza neden olmaktadır!

Peki, Devlet başkanı düzeyinde işlenen suikastlarda, istihbarat zafiyeti var mıdır?

Yoksa içerden bir casusluk operasyonu mu vardır?

Aksi halde bu düzeyde suikastların olması öyle kolay değildir! Peki, Suikastlar üzerinden neler olmaktadır? Kimler kimlere ne gibi mesajlar vermektedir?

Her şey zıddı ile kaim olduğuna göre! Her yerde ve her kurumda, Zıtlar üzerinden bir DENGE kurulmaktadır!

Karşıt olan şeyler ya da ZITLAR, bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlar daha güzel bir uyum doğar! Düzen bir çatışma sonucunda meydana gelmektedir!

Devlet başkanı düzeyindeki kişilerin program ve yol güzergâhını bilen sadece birkaç kişi olmasına rağmen, bu suikastlar nasıl ve neden olmaktadır?

Burada karşımıza doğal olarak bir istihbarat zafiyeti çıkmaktadır! Ya da Casusluk faaliyetleri vb. sorular, her daim aklımıza takılmaktadır!

  • İstihbarat, gelişmeler karşısında akıl yoluyla uyum sağlama, bilgiyi edinme ve tecrübeler ışığında uygulama yeteneğini ifade etmektedir.

İstihbarat, en alt düzeyde bireyin günlük yaşantısından en üst düzeyde karmaşık devlet politikalarına kadar hayatın her alanında yer almaktadır.

İstihbarat kavramı, her şeyden önce zekânın kullanılmasıyla ilgilidir. İstihbarat akıl yürütme, plan yapma, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık düşünceleri kavrama, çabuk öğrenme, tecrübelerden ders çıkarmayla ilgili zihinsel bir süreçtir.

Milli güvenliği sağlamak adına rekabetçi ve kaotik uluslararası sistemdeki mücadelede devletler sürprizlerden kaçınmak adına muhtemel gelişmeleri önceden mümkün mertebe öngörmeye çalışır!

Gelecekte ortaya çıkabilecek belirsizlikleri asgari düzeye indirmenin yolu, yeni bilgilere dair haberlerin alınmasına bağlıdır.

İstihbarat, üst düzey siyasi kararların alınması, oluşturulması ve yürütülmesinde siyasi karar alıcılara bu anlamda çok büyük etki ve katkı sağlamaktadır!

  • Peki, Son günlerde çok duyulan, sosyal medya hesaplarında paylaşılan; istihbarat, espiyonaj, kontrespiyonaj, Osint, Sigint, Humint nedir?

Espiyonaj; Casusluk faaliyetleri olarak ifade edilmektedir!

Kontrespiyonaj; istihbarata karşı koyma, istihbarat teşkilatı tarafından yapılan hasım ve düşman haber alma teşkilatlarının kendilerine karşı bilgi toplama ve elde etmelerini önleme veya elde edilecek bilgiyi manipüle etme faaliyetleridir.

OSINT, Open-Source Intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır ve açık kaynak istihbaratı anlamına gelir.

Açık kaynak verilerden bilgi toplama, değerlendirme ve analiz etme sürecini ifade eder.

Bu veriler, internet ve diğer açık kaynaklar aracılığıyla erişilebilir ve çeşitli amaçlar için kullanılabilir.

Açık Kaynak İstihbaratı, halka açık kaynaklardan veri toplayarak istihbarat elde etme metotlarından biridir. Genel olarak, Tv, Radyo, Gazete, Dergiler, Periyodik Yayınlar, Broşürler, Bildiriler, Kataloglar, Medya ve İnternet üzerinde yapılan kamu yayınlarını içermektedir, diye tanımlanıyor.

Sigint, electronic intelligence ve signals intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır, elektronik istihbarat anlamına gelir.

Elektronik istihbarat;  modern ve yüksek teknolojinin etkin kullanımına dayalı bir istihbarat türevidir! Düşman veya potansiyel tehdit unsurları tarafından kullanılan haberleşme aygıtları ve diğer elektronik cihazların yaydığı radyo dalgaları veya kablo üzerinde taşınan analog ve dijital aktarımın çeşitli yöntemlerle yakalanıp analizi sonucu gizli bilgilerin elde edilmesi tekniği, şeklinde ifade edilmektedir!

Humint, human intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır.

İnsan zekâsı, insan kaynakları ve kişiler arası temas yoluyla toplanan zekadır. Sinyal dinleme gibi daha teknik istihbarat toplama araçlarından farklıdır.

Casusluk, keşif, sorgulama veya tanık görüşmeleri dâhil olmak üzere çeşitli şekillerde yürütülebilir, diye tanımlanmaktadır!

İnsan kaynaklarından toplanan veya sağlanan bilgilerin bulunduğu istihbarat! Humint aktivitesi, insani kaynaklarla yapılan sorgulama veya konu hakkında bilgiye ulaşma kapasitesi olan kişiler ile yapılan sohbetler ile gerçekleştirilmektedir!

Taşra İlçelerde ki; FAKÜLTE ve MYO’LAR Güçlendirilmeli!.

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!

Üniversiteler; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan kaynağını yetiştiren kurum demektir! Üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır!

Üniversite yönetimleri; toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!


Üniversite yönetimleri; özerk yapısı gereği, tüm atamalarda; HAK – HUKUK – ADALET – EHLİYET– LİYAKAT – BİLİM ve Evrensel değerler öncelikleri olmalı!

Üniversite yönetimleri; AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve HESAP VEREBİLİRLİK olmalı! Aksi halde, Üniversite ve Kampus içinde, Sosyal Barış – Huzur ve Aidiyet sağlanamaz!

Üniversiteler; kalkınma adına; araştırma, geliştirme ve bilimsel çalışmalar yapması gereken kurumlardır!

Üniversiteler, ülkesine ve bulunduğu ilin ekonomik kalkınmasına katkı sağlamalı!

Üniversiteler; Özel sektörde karşılığı olan öğrenciler yetiştirebilmek için başarılı, sektörü ve sahayı bilen akademisyenler istihdam etmeli!

Kurumlar; Kural – Kanun ve Yasa demektir! Kurumsal yönetim olmadığı zaman, durumsal yönetim şekli hakim olacaktır!

Durumsal yönetim anlayışında, adalet olmadığından kaynaklı, sosyal kaos – kargaşa ve karmaşa var demektir! Durumsal yönetim anlayışında, Kurumsal Aidiyetten bahsedilemez!

Devletin Kurumları; kanun, kural, nizam, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!

Devletin Makamları; kimseye babasından miras kalmamış ve kimseye bu makamlar baki değildir!

Devletin Kurumları; birilerinin yasa ve yönetmeliklere aykırı, atama ve keyfi yer değiştirme talep ve isteklerinin yerine getirileceği, ali babanın çiftliği olarak kullanacağı bir onay makamı değildir!

Bir kurumda; dürüst – idealist ve namuslu bireyler; kötü kişiler ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, kurumlar, mutlaka batarmış!

Bu ülkede; ilerici, gerici, sağcı, solcu yoktur! Namuslu insanlar ve Namussuz insanlar vardır! Siz Namuslulardan olun! Göreceksiniz, çok kalabalık olacaksınız!

  • Üniversiteler; Taşra ilçelerde ki; Fakülte veya Meslek Yüksek Okulu kadrosunda bulunan; birilerinin; oğlu – kızı – gelini – damadı – sevgili ve eşini, Kampüs bölgesine taşıma yapacağı, Ali Babanın çiftliği değildir!
  • Üniversiteler; Birilerinin Taşra ilçelerde bulunan, oğlu – kızı – gelini – damadı – sevgili ve eşini kampüs bölgesinde ki; Fakülte veya Meslek Yüksek Okullarına taşımak yerine, Taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO güçlendirilmesi için, bu ilçelere akademisyen göndermek tercih edilmeli! Veya Taşra ilçelerdeki Meslek Yüksek Okulları kapatılmalı!
  • Taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO’ların büyük bir çoğunluğunda, yeni atanmış bilimsel derinliği ve piyasa tecrübesi olmayan öğretim görevlileri olduğunu, bir kenara not edelim!
  • Kampüs bölgesinde zaten şişkin bir akademik kadro bulunmaktadır! Taşra ilçelerdeki; Fakülte MYO’larda sadece öğretim görevlileri ile yüksek öğrenim sistemi ve yerelden kalkınma kotarılamaz!
  • Taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO’larda ki akademisyenler kampüs bölgesine taşımak suretiyle buraların zayıflatmak yerine, uzmanlık alanına göre tüm fakültelerdeki akademisyenler, her gün buralara görevlendirilmek suretiyle güçlendirilmeli ve öğrencilerin tercih edebilmesi zaviyesinden cazibe merkezi haline getirilmeli!
  • Başka şehirlerden taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO’ları tercih eden öğrenciler, akademik kadro zayıflığından kaynaklı, bir an önce bir başka şehirde ki üniversitelere kaçmanın yollarını aramaktadır!
  • Kampüs bölgesindeki Fakülte ve MYO”larda kadrosu bulunan akademisyenler, haftada bir gün taşra ilçelere görevlendirilmek suretiyle derslere girmeli, bilgi ve tecrübelerini, hem oradaki öğretim görevlileri ve hem de öğrenciler ile paylaşmalı!
  • Kampüs bölgesindeki akademisyenlerin büyük bir çoğunluğu, taşra ilçelerdeki, Fakülte ve MYO’ların varlığından dahi bihaber durumda olduğunu, hatırlatmak gerekir!
  • NOT; Daha önceden, Fakülte bünyesinde akademisyen olmadığından kaynaklı, başka fakültelerden bir akademisyen bir başka fakülteye, dekan olarak atanabiliyordu!.
  • Peki, fakülte bünyesinde akademisyen varken, başka fakültelerden bir akademisyeni başka bir fakülteye dekan atamak suretiyle; kurum bünyesinde; BARIŞ – HUZUR – ADALET ve AİDİYET tesis edilebilir mi?

Şirket, Kurumlar ve Üniversitelerde; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey; Kurumsal Yönetim Anlayışı, Kurumsal Kültür – Kurumsal Davranış – Kurum Felsefesi ve Kurumsal AİDİYET; ÇALIŞANLAR ve Onların DAVRANIŞLARI akabinde gelmektedir!

Ya da AYNI VERİLER ile Farklı SONUÇLAR beklemeye devam!

Siber Güvenlik ve Siber Güvenlik Bakanlığı!

Geçtiğimiz günlerde, küresel çapta birçok kullanıcı mavi ekran ile karşılaştığı! CrowdStrike’ın güncellemesinden kaynaklı internette küresel kesinti tüm dünyayı etkilediği!

Acil servisler, bankalar, havalimanları gibi birçok sektörde sistemleri etkileyen yaygın bir sorun yaşandığı! Sorunun ana nedeni olarak Azure bulut sistemindeki bir yapılandırma değişikliğinden depolama ve bilgi işlem kaynakları arasında yaşanan kesintiye işaret edilmektedir!

Hindistan, Japonya, Almanya, Avustralya, ABD ve İngiltere’de, kullanıcılar ve şirketler, bilgisayar ve elektronik sistemlerde teknik problem yaşadığını bildirmiştir!

  • Peki, Neler olmaktadır? Dijital olarak dünya sistematiğine RESET mi atılmaktadır? RESET ya da RESTART denemesi mi yapılmaktadır?

Kurum, şirket ve KOBİ penceresinden siber güvenlik kavramına baktığımızda, karşımıza ilk olarak veri ve bilgi güvenliği gelmektedir!

Kurumlar sahip oldukları bilgiyi derler, işler, satar, kiralar veya bir ürün ve değer üretmek için kullanır!

ISO 2701 kurumlar için üretilen küresel çaptaki ilk ve tek denetlenebilir bilgi güvenliği standardıdır! Kurumlar, bu standart çerçevesinde, bilgi güvenliğini sağlamak, gizli veri ve sahip oldukları en önemli varlık olan bilgiyi korumakla yükümlüdür!

Sanal alem olarak ifade edilen bu dünya, yaşantımızın her alanında yer alıyor, diğer insan ve kurumlar ile iletişimin büyük bir kısmı elektronik ortamda geçmektedir!.

Sanal alemde siber saldırı ve saldırganlara karşı kişi ve kurumlar, en değerli varlıkları bilgi ve veriyi korumak zorundadır! Aksi halde varlığını sürdürülebilir olamaz! Bu noktada, karşımıza Siber Güvenlik kavramı çıkmaktadır!.

Peki, nedir siber güvenlik? Siber güvenlik; bilişim sistemlerinde insan veya kurumlar arası kurulan iletişimin, elektronik ortamdaki verilerin güvenliği, bütünlüğü ve gizliliğinin korunması şeklinde tanımlanmaktadır!

Siber güvenlik, bilişim sistemleri ve tüm ağlar üzerinden bağlantı halindeki bir dünyanın temel taşıdır.

Dünya genelinde yapay zekâ ve robotik teknolojilerin gelişmesi, fırsatların yanında, çok büyük güvenlik zafiyetleri ve kaygılarını da beraberinde getirecektir!.

Peki, kişisel ve kurumsal veri ve bilgi korunamadığı durumda, kişi ya da kurumların başına neler gelebilir?

Siber saldırganlar, kötü niyetli hacker veya hacker grupları bu verilere izinsiz erişerek kurumlara maddi ve manevi olarak büyük zararlara sebep olabilir!

Hacker, bilişim sistemleri üzerinde uzmanlıklarını kanıtlanmış, iyi niyetli ürün, yazılım ve teknolojilerin açık ve zafiyetlerini keşfeden teknik beceri sahibi kişi ya da bir grup demektir!

KOBİ veya Şirketlerin siber saldırılara karşı korunmak için gerekli adımları şu şekilde ifade edebiliriz!

  • Güvenlik zafiyetlerine karşı sistemlerini taramak ve güncel tutmak! Bilgi güvenliği kurumun önemli bir parçası olduğunu düşünmek ve tüm iş süreçlerine entegre edilmesi!
  • Veri hırsızlığına karşı kontrol mekanizmaları geliştirmek ve ağ güvenliğinin sağlanması!
  • Olası siber saldırı ve siber suçlara karşı kurum genelinde firewall vb. güvenlik duvarı ürünlerini konuşlandırmak!. Kurum network ağ üzerindeki her türlü işlemi kayıt altına almak ve anlık olarak izlenmesi!

Devlet ve hükumetler açısından siber güvenlik; vatandaşlar, kamu kurumları, bilişim sistemleri, istihbarat, savunma, iletişim, finans ve enerji gibi kritik altyapıların, bilgisayar korsanları veya diğer devletlerin siber saldırılarına karşı korunması gelmektedir! Aksi halde çok büyük sıkıntılar yaşanır!

Günümüzdeki savaşlar artık sanal alemde ve siber saldırılar şeklinde her saniye icra edilmektedir!

Türkiye; Siber saldırılara karşı; Bilişim teknolojilerinin vazgeçilmez hale geldiği son yıllarda, kullanılan sistemlerin güvenliği konusu daha da öne çıkmaktadır;

Sürekli iletişim halinde olan bilgi sistemlerinin oluşturduğu ve siber ortam olarak adlandırılan altyapıların güvenliği ülkelerin ‘’ Politik, Askeri ve Stratejik ‘’ açıdan öncelikli olarak ele alması gereken unsurlar haline gelmiştir.

Ulusal siber güvenlik kapasitesinin arttırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirmek amacıyla, Ülkemizde kurulan Siber Güvenlik Enstitüsü (SGE) faaliyetleri 1997 yılında Bilişim Sistemleri Güvenliği (BSG) Birimi adı ile TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) altında başlamıştır. 2012 yılından bu yana ise TÜBİTAK BİLGEM bünyesinde ayrı bir enstitü olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Siber Güvenlik Enstitüsü ( SGE); Siber güvenlik alanında araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütmekte; askeri kurumlara, kamu kurum ve kuruluşlarına ve özel sektöre çözüme yönelik projeler gerçekleştirmektedir.

Ağ Güvenliği Grubu, Güvenlik mimarilerinin tasarımı, sistemlerin güvenli kurulumu/ güvenlik testleri, risk analiz çalışmalarının gerçekleşmesi gibi alt başlıklar altında ele alınabilecek projelerle ülkemizin özellikle geleceği adına oldukça önemsenmesi gereken bilişim güvenliği alanında söz sahibi bir otorite konumuna gelmiştir.

Siber Güvenlik Enstitüsü olası riskleri de önemseyerek ülke genelinde haberleşme, enerji, finans, su gibi kritik altyapıların bilişim sistemlerini analiz ederek muhtemel tehditleri ortaya koyan raporlar hazırlamaktadır.

Günümüzde meydana gelen Siber saldırılar; Türk Devletine, bazı şeyleri hatırlatmalıdır. Böyle bir girişim ve saldırılara karşı Devlet olarak tedbirler alınmakta mı?

Olabilecek her türden siber saldırıya karşı savunma ve karşı saldırı sistemlerimiz kurulmakta mıdır?

  • Dünya Siber saldırılara maruz kalma ihtimali göz önünde bulundurmak suretiyle, Türkiye; acil ve ivedi olarak; ‘Siber Güvenlik Başkanlığı ya da Bakanlığını‘ kurmalı!.

Aksi halde VERİLER gidebilir! VERİ günümüzde en değerli ŞEY olduğuna göre!

Küresel ve emperyalist güçler; insanlığı, kontrol edilebilir modern köleler haline getirebilmek için VERİ – DATA yönetim ve denetim savaşı vermekte olduğunu bir kenara not edelim!

Bir Üniversiteye, Nasıl bir Kişi REKTÖR Olarak Atanmamalı?

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!

Üniversiteler; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan yetiştiren kurum demektir! Üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır!

Üniversiteler; devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir!

Üniversite yönetimleri; toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!

Üniversite yönetimleri; Toplum ve toplumun tüm katmanlarına, FİL Dişi kulelerden, her şeyi ancak biz biliyoruz edasında bilgiçlik taslamak suretiyle bir yere varamaz!

  • Aksi halde, bilim üretmeyen, araştırma – geliştirme faaliyetlerine önem vermeyen bir üniversite yönetimi ile bir DÖRT yılı daha, hem üniversite, hem şehir ve hem de ülke adına KAYIP ve HEBA olacaktır!

Üniversiteler; araştırma, geliştirme ve bilimsel çalışmalar yapması gereken kurumlardır!

Üniversiteler, ülkesine ve bulunduğu ilinin ekonomik kalkınmasına katkı sağlamalıdır!

  • At sahibine göre kişner, der eskiler! Rektör ne ise üniversite yönetimi, akademisyenler ve tüm idari kadro da aynen öyle olacaktır!

Rektör; dinamik, aktif, inovatif, pro-aktif, atılgan, girişimci, modern yönetim tekniklerine hakim, iletişim ve iletişim krizlerini de yönetebilen, kendisi ve çevresi ile barışık ise üniversite yönetimi de kurumsal olarak aynı özellikleri taşıyıp başarılı olacaktır!

Rektör, üniversitenin lideridir! Rektör yardımcıları, danışmanları ve öğretim üyelerinden bir yönetim oluşturur! Dekan ve yüksek okul müdürlerini atar ve senatoyu oluşturur! Rektör yardımcıları ve senato oluşumu ile üniversite yönetimi oluşturulur!

  • Rektör başarılı ise üniversite yönetimi ve dolayısı ile üniversite de başarılı sayılacaktır!
  • Ya da üniversitede tüm akademik ve idari kadro, kurumsal aidiyet çerçevesinde çalışır ve başarılı olur ise doğal olarak, REKTÖR ve ÜNİVERSİTE de BAŞARILI sayılacaktır!

Özel sektörde karşılığı olan öğrenciler yetiştirebilmek için başarılı, sektörü ve sahayı bilen akademisyenler istihdam etmeli! Ve bu akademisyenler, siyasi ya da başka nedenler ile küstürülmeden teşvik edilmeli!

Devletin Millete hizmet yeri olan kurum ve makamlar; oyun, oynaş ve fantezi üretme yeri değildir! Bir gün mutlaka hesabını sorarlar, hem burada, hem de diğer tarafta!

Bir Üniversiteye; Öncelikle ve özellikle, ülkenin geleceğinin emanet edileceği gençler, şehri ve ülkesi adına; bir kaygısı, dertleri ve projeleri olmayan bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Açık, şeffaf iletişim ve hesap verebilir katılımcı yönetim anlayışı sergilemeyen, kurum çalışmalarında, durumsal yönetim anlayışını önceleyen, kurumsal yönetim ve aidiyet içselleştiremeyen bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Yönetimde ikircikli tavır ve tutum içerisinde bulunan, kurumda kimseye güvenmeyen ve yönetim olarak da; herkesi, kötü ve potansiyel suçlu görecek bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Bulunduğu şehre ve şehrin tüm dinamiklerine sahip çıkamayacak; üniversite, sanayi ve toplum ile arasında köprüler kuramayan, bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; İnandıkları tüm değerler ve bu değerlerin temsilcisi konumundaki toplum önderlerine küfredenler ile YOL YÜRÜMEYİ ve YOL ARKADAŞLIĞI yapmayı tercih eden bir kişi, Rektör olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Kurumu tanımadığından kaynaklı, KARGA zihniyetli tipler ile YOL yürümeyi ve hatta bu tipleri de kendisine DANIŞMAN olarak tercih edecek bir kişi, Rektör olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Şehrin tüm dinamiklerine rağmen, Yerel siyaset ve bir Sermaye grubunun talep ve istekleri çerçevesinde, atama kararlarına imza atacak, yatırım proje ve programları hazırlayacak, bir kişi, Rektör olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Şehrin tüm dinamiklerine rağmen, Yerel Siyaset ve bir Sermaye Grubunun Emir Komuta zincirinde çalışacak; HASTANE – AVM vb. diğer YATIRIM ve PROJELERE onay verecek, bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Fakültedeki odası kadar ufku – vizyonu – hedefi ve çapı olan bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Bu günlere gelmesinde maddi ve manevi desteği olan kişi ya da Yerel dinamikler ve Bir Sermaye Grubuna; DİYET borcu olan bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; kin, nefret ve intikam ateşi ile yanıp tutuşan asalak tiplerin sufle ve etkisinde; alacağı tüm kararlar ve yapacağı tüm atamalarda; bir AGORA MEYHANESİ, bir ARENA MEYDANI ve bir KÖY KAHVESİ çalıştırır tipte; bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Makam ve MARKAYA GÜÇ Katabilecek değil, Makam ve MARKADAN GÜÇ alan ve ÖZGÜVENİ de olmayan, çok kullanışlı ve emir komuta zincirinde çalışabilecek, SİLİK ve EZİK bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Her SEÇİM, her SEÇİŞ ve her TERCİH bir VAZGEÇİŞTİR! Neleri seçtiğiniz ve Nelerden Vazgeçtiğiniz çok önemlidir!

Sonuç olarak; YOL Kazası ya da BAŞARISIZLIK olduğu durumlarda, yapılan seçiş, tercih ve seçimlere bakmak gerekir!

VAZGEÇMEK ÖZGÜRLÜK der, eskiler! Peki, Nelerden VAZ GEÇEBİLİYORSUNUZ?

1 -) 1 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak!

2 -) 4 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak – 2 –

Türk’ün Evladı! UNUTMA!.

Hz. Mevlana’nın ifade buyurduğu gibi, testinin içinde ne varsa dışına o sızar!

Tarih ve medeniyet dedikleri; sadece yakmak, yıkmak, yer altı ve yer üstü kaynakları sömürmek, yok etmek ve insan öldürmek olan bir devlet ve bir toplumdan, dünya insanlığının BARIŞ ve HUZURU adına, ne bekleyebilirsiniz?

Yok etmek, imha etmek ve insan öldürmek ile ancak var olabilirler! İnsanlık adına başkaca bildikleri bir şey yoktur! Var olmaları için insan öldürmeleri, yok etmeleri ve kaynakları da sömürmeleri gerekir!

Yakın tarihte bölgemizde sadece özgürlük adına yaşattıkları ve yaşanılanlar bu işin sadece birer göstergesi ve şahitleridir!

Bugün Gazze’de yaşananlara neler demeli? Dün doğan her çocuğu öldürenlerin nesli, Gazze’de Çocuk öldürme yarışına girmektedir! Neden Acaba?

İnsanı yaşatmak ve ihya etmek, dünyaya insanlık adına nizam vermek, dünya üzerinde sadece Türk Milletine has bir nişane ve meziyettir! Türk, insanı yaşat ki devlet yaşasın ülküsü ile insana ve cihana her daim nizam vermiştir!

Türk ibaresi, ırki bir yaklaşım asla değildir!. Türk; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi, mazlum milletler ve insanlığın her daim hamisi demektir! Türk; insanlık adına, ihya ve dirilişin öncüsü ve temsilcisidir!

Kadim Türk Devlet Aklı, tüm küresel sinsi, kirli oyun ve hesapları bir bir bozmaktadır! Yüz yıl önce zorla koparılan bölgelere barış ve huzur hiçbir zaman gelmemiştir!

Kültür, tarih, coğrafya, sosyal ve gönül bağlarının olduğu tüm bölgelerde, yeniden dirilişin ve şahlanışın tam vaktidir! Tarih, kültür, coğrafya, sosyal ve Kadim Türk Devlet Aklının sorumluluğu da böyle davranmayı gerektirir!

Hayrın içindeki şer ve şerrin içindeki hayrı aramak ve bulmak! Dünya insanlığı dün olduğu gibi, virüs ile, Türk’ün insani duruş ve medeniyet mefkuresini de arar bir duruma gelmiştir!

Aksi halde dünya insanlığına barış ve huzur asla gelmeyecektir! Dünya insanlığı, bugün barış ve huzur için Türk’ün beş bin yıllık kadim insani değerler manzumesi ve kadim medeniyetine muhtaç bir durum ve konumdadır!

Bosna Hersek kurucu devlet ve rahmetli Cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç; medeni Avrupa’nın göbeğinde, Bosna savaşında ve Sırp zulmünde yaşadıkları ve sonrasında ki tecrübeleri ışığında, Asil Türk Milletine hitaben yazmış oldukları uzunca bir mektuptan bir pasajı sizlerle paylaşmayı, tefekkür ve tezekkür etmeyi, anlamayı ve anlamlandırmayı, yorumlamayı ve idrak edebilmeyi, bugünlere yönelik dersler çıkarabilmeyi, Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim!

Ben Aliye, Aliye İzzet ( RAHMETLE ) Begoviç! Unutma, Türk’ün evladı! Sömürgeciler, bütün ilkeleri kendi menfaatleri için koyuyor ve kendi çıkarlarını korumak için denklem kuruyor!

Onların demokrasi dedikleri, hürriyet dedikleri, aidiyet dedikleri, barış ve hoş görü dedikleri ilkeler; Saray Bosna’da, Srebrenitsa’da, Mostar’da toprağın altına gömüldü! Hem de çok acı hatıralarla!

Biz, kendi çocuklarımız en azından tebessüm edebilsinler diye yaşadıklarımızı yeni nesillere anlatmıyoruz ve anlatmayacağız! Ama sen bizim yaşadıklarımızı sakin unutma!

Biz, senin kardeşin olduğumuz için öldürüldük, boğazlandık ve tecavüze uğradık! Senin hafızana sahip olduğumuz için toplu mezarlara gömüldük ve yok edildik!

Batı, Haçlı Seferlerini düzenlerken Araplara Arap demiyordu, Türk diyordu! Çanakkale’de Kürtleri boğazlarken onlara Kürt demiyordu, Türk diyordu!

Ne zaman ki onların çıkarı için yeni devletlere ihtiyaç duydu, Araba Arab demeye başladı! Seni ondan, onu senden ayırdı! Bugün de Kürt’ü senden, seni Kürt’ten ayırmak için gece ve gündüz çalışıyor!

Türk’ün Evladı! Biz Boşnak’ız ama Türk’üz de! Sen de kalbinde taşıdığım acıyı taşıdığın kadar Boşnak’sın! Utanacak tarihimiz ve saklayacak hafızamız yok!

Sırp’a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz kitabimiz, kimimiz ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk!

Birileri öyle istediği için değil, vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine karışmadık! Mezarlarını çiğnemedik, ibadethanelerini yıkmadık ve kadınlarına tecavüz etmedik, bebeklerini de boğazlamadık!

Türk’ün Evladı! Bizim korumaya çalıştığımız sancak; Yemen’de, Çanakkale’de, Filistin’de, Kırım’da, Açe’de, Türkistan’da korunmak istenen sancaktı! O, ne bir dinin, ne bir irkin, ne bir dilin, ne bir mezhebin sancağıdır!

İnsanlığın, tek başına insan olmanın temsilidir! Sömürgecilerin karşısında sakın yere düşme! Biz, Çanakkale’den sonra direnişi devam ettiren nesiliz!

Sen, direnişin değil, dirilişin nesli olacaksın! Korumak için değil, düzen kurmak için çalışacaksın!. Sen varsan, biz var olacağız! Sen ayaktaysan, biz yaşayacağız!

Ama unutma! Sömürgeciler, seni tamamen Asya’ya sürmek için planlarını adım adım işletecekler!

Bir gün sıra sana da gelecek! Seni yok etmek için bin yıldır hazırlananlar, bir gün bile durmadan çalışıyorlar!

Sen Türk’sün; Bir ırk, bir din, bir mezhep değilsin ve olamazsın! Sen var olmak zorundasın! Bu yüzden bir ve beraber olmak zorundasın!. Sömürgecilerin tezgahı ile saflara ayrışmamalısın! Türk’ün Evladı; Bizi, onların bize yaptıklarını ve sorumluluğunu sakın unutma!

Beyaz Zambaklar Ülkesinde!..

2014 yılında, eşimin rahatsızlığı sebebiyle, hızlı tren ile sürekli Ankara’ya gitmek gerekiyordu! Yine bir seyahatimizde, yanıma yeni mezun bir subay oturmuş ve küçük bir kitap okuduğu dikkatimi çekmişti!

Hayırdır, ne okuyorsunuz, dedim! Nedir, bu kitap? Beyaz Zambaklar Ülkesinde, isminde bir kitap! Yaz tatili olması münasebiyle, askeri kampa gideceklerini ve komutanlarının bu kitabı mutlaka okumalarını ve yaz kampında bu kitaptan sorular soracağını, ifade etti!

Ben de bir merak ve ilgi ile kitabı hemen temin ettim! Dikkatlice okudum. Çöp kokan ve çöplük içinde ki bir ülkenin nasıl zambaklar ülkesine ve refah toplumuna dönüştüğünü, detaylı bir şekilde izah ediyordu!

  • Üniversiteler, akademisyenler ve özellikle de, eğitim ve eğitimciler ile ilgili neden yazılar kaleme aldığımı soranlara, her daim cevabım bu kitap olmuştur!
  • Üniversite, akademisyenler ve eğitimciler önderliğinde, bir toplumun toptan harekete geçirilmek suretiyle, çöp kokan – çöpten kendini alamayan bir ülkenin – bir toplumun beyaz zambaklar, refah ve ferah ülkesine dönüşüne şahit oluyoruz!
  • Üniversiteler, asli görevleri; BAP ( Bilimsel Araştırma Projeleri ) ve uluslararası yayın, makale ve atıf almaları, Araştırma – Geliştirme – Bilim ve Teknoloji üretmesi ve Bilim – Teknoloji üreten ülkelerin kölesi durumuna düşmemek adına yazmaya devam edeceğiz!

Peki, biz neden başaramıyoruz? Ne ve neleri, nerede ve nasıl, neden yanlış yapıyoruz? Böyle gelmiş böyle devam edecek mi?

Üniversitelerde ki akademisyenler ve eğitimcilerin büyük bir kısmı, İLETİŞİME kapalı! Peki, İletişim olmadan neyi ve neleri, nasıl çözebileceksiniz? Kendisi ile sağlıklı iletişim kuramayan bir akademi, toplum ve sanayi ile nasıl iletişim kurabilecektir?

İletişim; İnsan, insanın zehrini alır diye tarif edilmektedir! Peki, bu kadar zehire bulanmış kişi ve kurumların olduğu bir dönemde, devlet ve millet adına, ne üretebilirsiniz ki?

Yoksa Deniz yıldızları hikayesinde olduğu gibi! Bak işte bunun için fark etti, demek ve diyebilmek adına, birilerine rağmen, kalem oynatmaya ve bir kaç kelam etmeye devam edeceğiz!

Üniversiteler, akademisyenler, eğitimciler ve tüm anne babaların bu kitabı bir kez daha okumasını ve eğitim kurumlarında yeniden okutulmasını ve içselleştirilmesini, ülkemizin kalkınması ve refah toplumuna erişebilmemiz adına, önemsediğimi bir kez daha vurgulamak isterim!

  • Bataklık ve kayalıklar arasında yer alan, doğal kaynak fakiri, küçük bir ülkenin ayağa kalkarak yoksulluktan kurtulması; siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan gelişmiş bir refah toplumuna dönüşmesinin hikâyesi anlatılmaktadır.
  • Ülkenin ilerlemesi; çalışma şevki ve heyecanıyla dolup taşan, bencillikten uzak insanları, yorulmak bilmeden halkın eğitimine katkıda bulunan toplum önderlerinden bahsedilmektedir!
  • Toplumsal reform ile birlikte kışlalar yeniden şekillendirilerek eğitim ve kültürel alanda insanların kendilerini geliştirebilecekleri kurumlara dönüştürülmüştür.
  • Bir devletin küllerinden doğuşuna toplumu oluşturan yapılar tek tek incelenerek şahitlik edilmektedir. Üstten alta doğru başlayan yenileşme ve iyileşme hareketi sonucunda, bataklığa saplanmış olan bir milletin kır çiçeği gibi yeniden doğuşu konu edilmiştir.
  • Değişim, ilk olarak kalplerde ve zihinlere başlamalı. Toplumdaki her birey gönlündeki ateşi yaktığında koca bir topluluk aydınlanacak ve kendi ışığında büyüyüp gelişecektir.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde; 1923 yılında Sırpça olarak basılmış ve 1928 yılında ise Türkçe ’ye çevrilmiştir. Türkiye ile birlikte pek çok ülkede büyük yankı uyandırsa da ülkemizdeki ününe Atatürk’ün kitabı okuyup beğenmesi ve müfredata konulmasını istemesiyle kavuşmuştur.

Atatürk; kitabın askeri okullarda ders programına dâhil edilmesini istemiş ve uzun yıllar boyumca zorunlu kaynak olarak okutulmuş!

1960 yılında, General Cemal Gürsel önderliğinde gerçekleşen askeri darbeden birkaç ay sonra, darbe sürecinde yer alan subayların dünya görüşü ve eğitim seviyelerini değerlendirmek üzerine anket yapılır! Sizi en çok etkileyen kitap hangisidir, sorusuna, askerlerin büyük bir kısmı; Beyaz Zambaklar Ülkesinde, cevabını vermiştir!

Birinci bölüm; Değişen ve gelişen nesillerin yeni anlayışlar, gayeler ve taleplerle geldiğinden bu yeni nesil insanlara geçerliliğini çoktan kaybetmiş yönetim şekilleri zorla dayatılamayacağı, hayatının temelini mantıklı, adil ve sağlam bir devlet yönetimi esasına göre şekillendirmek gerektiği üzerinde durulmaktadır!

İkinci bölüm; Devlet meselelerinin sadece bakanlar, krallar veya milletvekillerinin icraatlarının sonucu değil her vatandaşı ilgilendiren mesele olduğunu erkek ya da kadın, genç ya da yaşlı, şehirli ya da köylü, kas gücüyle ya da beyin gücüyle çalışan herkesin bu meseleleri düşünmesi gerektiği üzerinde durulur!

Üçüncü bölüm; Finlandiya’nın bugünkü seviyeye gelmesinde halkın çalışma enerjisi ve azmi, fakir toprağına olan bağlılık ve sevgisinin etkili olduğunu üzerinde durulur. Taşların üzerine verimli toprak dökerek, buralara ağaç ekmiş ve çiçek yetiştirilmiş! Tek düze ve kasvetli taş yığınları, bataklıklar ve ormanlar arasında yaşayan halkın sanat eserlerini andıran mimariler ortaya koymasının altında yatan başarıya vurgu yapılır!

Dördüncü bölüm; Finlandiya’nın coğrafi önemine vurgu yapılır.

Beşinci bölüm; Halk, uyuyan uykusundan uyandırılması için Finlandiyalı öğretmen, din adamı, avukat ve memur halk kitlelerinin eğitim ve kültür düzeyinin arttırılması için seferberlik ilan edilmesi gerektiğine vurgu yapılır!

Karanlık köşelerde canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım! İnsanları, aydınlatmanın ülkelerin geleceği için ne kadar önemli olduğu ortaya konulmaktadır!

Altıncı bölüm; Halkın ağır ve tehlikeli bir manevi hastalığa yakalandığı ve dinin insanların diğer insanlarla, dünyayla ve tarladaki ürünlerle bağlantıda olduğu duygusu! Böyle bir bağlantı yoksa devlet, toplum, aile ve hatta insanlık bile hayatta kalamaz! Bu devletin mevcudiyetine karşı bir tehdittir.

Kitlelerin dine karşı ilgisizliği halk için çok tehlikeli bir hastalığa dönüşebilir. Ciddiyetten uzak gençlik ve akıl fakiri liberal düşünürler; dinsizliğin özgür düşüncesinin yansıması olduğunu söylemekle büyük bir hata yapıyor.

Dinsizlik manevi fakirlik ve hastalıklı ruh halinin belirtisidir. Dinsizlik halkın sahip olduğu bütün kutsal değerlerin ölmesidir. Bunun sonucu olarak insanlar hayvani duyguların esiri olur! Maneviyatsızlık, ahlaksızlık, kaba egoizm, hırsızlık ve had safhaya varan duygusal çöküntülerin temeli olarak dine karşı ilgisizliğin sebep olduğu üzerinde durur.

Yedinci bölüm; Memurlara seslenir! Adaletsizlik konusunda başöğretmenlerin kim olduğunu biliyor musunuz? Memurlar, yasaların bekçisi olan görevliler! Onlar halka yasalara uymamayı öğretiyor!

Vatandaşların yasalara saygılı veya daha fazla derin adalet duygusuna sahip bireyler olarak yetiştirilmesi için memurların adalet sağlamadaki önemi üzerinde konu aktarılır!

Sekizinci bölüm; Finlandiyalıların Orduya; “Kışla Hayvanı” bakış açısının değiştirilmesi gerektiğinden hayatlarının en parlak döneminde askere gelen gençlerin çoğunun okuma yazma bilmeyen halk ve toplumu ilgilendiren konulardan uzak oluşunun değiştirilmesi gerektiğinden, yeni Fin ordusunun inşasına vurgu yapılır!

Dokuzuncu bölüm; Futbola ilgi duyan gençlerin eğitimlerine önem vermediklerinin ve bunun sonucunda genç neslin eğitimsiz olarak yetişeceğinden endişe edilir. Finlandiya gençlerinin diğer ülkeleri futbolla yenmemesini aynı zamanda Almanları, Fransızları ve İngilizleri beyniniz, kalbiniz ve iradenizle, bilim, ustalık, ticaret, zanaat, adil hukuk düzeni gibi alanlarda, ülke refahının arttırılması için halkın verdiği mücadelede yenmeleri gerektiği aşılanır.

Onuncu bölüm; Finlandiya halkının uyanmasına dair bütün umutlarının genç neslin iyi yetiştirilerek, eğitilmesine bağlamıştır. Çocuk aklı ve kalbi, bakımsız tarla gibi boş kalıyor çünkü oraya hiçbir iyilik tohumu saçılmamış. Kendilerine iyilik, doğruluk ve sevgiden bahsedilse de; bunlar kalıplaşmış, sıkıcı ve soğuk ifadelerle anlatılmaktadır. Onları çok iyi yedirip içirip, giydirmek yeterli değil onların zekası ve kalbinin temizliği konusunda çok az kafa yorduklarına vurgu yapılır!

On birinci bölümde; Herkese, kültür misyonerleri olarak Finlandiya’nın kalkınması için çalışması gerektiği! Bunun için gerekli olan sadece sihirli ellere, ileri görüşlü, büyük yürekli insanlara, yorulmadan çalışan kültür emekçilerine ihtiyaç olduğu mesajı verilir.

On ikinci bölüm; Ziraat, hayvancılık, tuğla yapımı kağıt ve kumaş üretimi gibi alanlarda gelişmeye önem verilmiş! Fakat milyonlarca emekçinin, beyni, kalbi, sağlığı ve hayat koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini kimse düşünmemiş ve düşünmek istememiştir!

Köylülere yapılan haksızlıklardan ve halkın büyük bölümünün eğitimsiz olması devlet eliyle yapılan kötülük olduğunu ilkel halkların fakirlik ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarının nedeni sahip oldukları topraklarının zenginliklerinden faydalanmamalarına vurgu yapılır!

On üçüncü bölüm; Kendimize ve halk kitlelerine çalışkanlık, azim ve disiplin, güçlü irade aşılayalım, bu özelliklere sahip nesiller yetiştirelim!