Mavi VATAN ve Akdeniz!..

Öncelikle Ege Denizi, İzmir ve Seferihisar açıklarında meydana gelen depremde, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar dilerim!.  İnsan denen varlık tüm işlerinde kendisine bahşedilen akıl nimeti ile hareket etmek zorundadır!. Özellikle kendisine bir barınak yaparken elbette ki dere yataklarından uzak durmalıdır!. Ülkemizin bir deprem kuşağında olduğu gerçeğine göre konut üretmeliyiz!. Aksi halde başına gelebileceklerden dolayı, ah – vah etmenin veya sızlanmanın hiç bir faydası olmayacaktır!. Allah; semavi ve arazi afetlerden asil milletimizi muhafaza eylesin!.. Amin!..

Mavi Vatan Türkiye’nin deniz yetki alanları demektir!. Türkiye’nin Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz’deki  deniz yetki alanı ve sınırlarını belirleyen bir kavramdır!. Türkiye’nin hak ve egemenliğini içeren deniz alanlarının bütünüdür!. Mavi Vatan, 2015 yılı  ve özellikle de 15 Temmuz hain darbe kalkışma sonrası Türkiye’nin deniz alanlarındaki aktif ve askeri güce dayalı stratejisinin temelini oluşturmaktadır!. Mavi Vatan, Türk Milletinin, deniz yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerinin korunmasıdır!

Devletlerin sürekli düşmanı ve dostu yoktur, ancak  çıkarları vardır, ilkesi çerçevesinde, Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Anadolu ve Mavi Vatan bölgesinde ki bekası ve tüm hakları,  bölgenin de barış, huzur ve istikrarı adına, kara kuvvetlerinde olduğu kadar denizlerde ve deniz kuvvetlerinde de çok güçlü olmak zorundadır!. Başkaca bir seçimi asla yoktur!.

Türk denizcilik tarihinin önemli dönüm noktalarından biri Preveze Deniz Zaferidir!. Yüz yirmi iki gemiden oluşan Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, 27 Eylül 1538 tarihinde Andrea Doria komutasındaki iki yüz atmış iki gemiden oluşan Haçlı Donanması’na Arta Körfezi’ndeki Preveze,  Adriyatik Denizi’nin Arnavutluk sahilinde, önlerinde ustalıkla manevra yaparak, taarruz etmiştir!.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, taktik baskının yarattığı sürpriz etki Andrea Doria komutasındaki birleşik Haçlı Donanmasını şaşkına çevirmiş; Haçlı Donanması panik içerisinde dağılarak, büyük kayıplarla geri çekilmek zorunda kalmıştır!. Preveze Deniz Zaferi, büyük bir şeref ve gurur abidesi olarak Türk denizcilerine ışık tutmakta ve zaferin kazanıldığı 27 Eylül tarihi,  her yıl Deniz Kuvvetleri Günü olarak coşku ve heyecanla kutlanmaktadır!.

Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması ve  Denizcilerimizin gurur abidesi Preveze Deniz Zaferi, tarihimizin en şanlı ve en görkemli zaferlerinden biridir!. Barbaros Hayrettin Paşa komutasında, büyük bir donanmaya karşı kazanılan Preveze Deniz Zaferi, Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’deki egemenliğini perçinlemiş; donanmamızın gücünü ve kabiliyetini tüm dünyaya göstermiştir!. Zafer ile Akdeniz bir Türk Gölü haline gelmiştir!. Tarih, Türk denizcilerinin hüküm sürdüğü tüm denizlerde barışın, huzurun ve adaletin hâkim olduğunu kaydetmiştir!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Son dönemde, dünyada ve özellikle Akdeniz’de yaşanan hadiselerin,  Türk Devleti olarak, her alanda olduğu gibi denizlerde de çok daha güçlü olunması gerektiğini göstermektedir!. Bugün dünyada kendi savaş gemisini milli imkanlarıyla tasarlayan, inşa eden ve idamesini gerçekleştirebilen 10 ülkeden biridir! Mavi Vatanımızı korumak, dostlarımızın emin olmasını sağlamak, haklarımıza göz dikenleri caydırmak için Deniz Kuvvetlerimizi güçlendirmeyi sürdürmekteyiz, ifade ve vurgularının, Anadolu coğrafyası ve Mavi Vatanda;  istikbal, istiklal, beka ve varlık adına, tarih, kültür, coğrafya aklı,  etki ve ilgi alanı tüm gönül coğrafyasında ki; barış, huzur ve adaletin hakim olması, mazlum milletlerin haklarının da hamiliği zaviyesinden, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki;  Türk Devletinin neleri yapması gerektiği çerçevesinden çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum!..

İki Artı Dört Kaç Eder?!..

İkinci dünya savaşı akabinde kurulan iki kutuplu veya Soğuk Savaş dönemi, sürdürülemez bir konuma geldiği için ancak 1990’lı yıllara kadar devam edebilmiştir! Sovyetler Birliğinin dağılması ve iki Almanya’nın da birleşmesi ile tek kutuplu ve sancılı bir ara dönemi geride bıraktık!. 11 Eylül 2001 tarihinde ki ikiz kule saldırılarından  sonraki süreçte, Orta Asya ve Orta Doğu’da bazı ülkelerin işgal edilmesine ve bölgemizde de Arap Baharı ile birlikte vekalet savaşlarının da neşv-ü nema bulduğuna şahit olduk!. Acaba neden?! Herhalde keyif için işgal etmemişlerdir?!

Tüm bu gelişmeler, üçüncü bir dünya savaşına girmeden yeni bir dünya düzeni, sistematiği ve dengesinin kurulmasına matuf operasyonlardır!. Peki, nasıl bir sistematik ve denge olmalıdır?! Eskiden olduğu gibi iki kutuplu  mu, tek kutuplu mu yoksa çok kutuplu mu olacaktır?! Bugün, tek kutuplu ve iki kutuplu bir sistem, dünya için  kaos demektir!. 2020 yılı başında dünyanın başına bela korona virüs ve virüs akabinde ki, yeni bir sistem arayışı ve  dünyada artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağı bir döneme işaret etmekte olduğuna şahit oluyoruz!.  Peki, yeni bir düzen veya denge nasıl kurulacaktır?! Yeni dünya sistematiği veya dengesinde Türk Devleti nerede ve nasıl konuşlanacaktır?! Dengenin kutup başı ve başat ülkesi Türk Devleti olduğu için özellikle sınırlarımız ve bölgemizde ki planlı kaosun buradan kaynaklanmakta olduğunu düşünüyorum!

Geçtiğimiz günlerde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) son lideri Mihail Gorbaçov, soğuk savaş benzeri yeni bir dengenin acil ve ivedi bir şekilde kurulması gerektiğine yönelik, dünya liderlerine bir çağrıda bulundu!. Peki, neden?! Gorbaçov neden sahne önüne çıkmıştır?! Kim veya kimler sahaya inmesi  için çağrıda bulunmuştur?! Ya da kimler için bitiş zili çalmakta olduğu için acele etmekteler?! Acele etmelerinin ecellerine hiçbir faydası olmayacaktır!. Ecel, daha da hızlanacaktır!.

3 Ekim 1990 tarihinde,  İki Artı Dört Anlaşması olarak bilinen  Almanya’nın yeniden birleşmesinin mimarı ve  yolunu açan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin son lideri Mihail Gorbaçov, anlaşmanın ve 30. Yıl dönümünde, politikacıları, ülkeler arasındaki güveni yeniden inşa etmek için hiçbir çabadan kaçınmamaya çağırmış!. Neden acaba?!  Dünyadaki pek çok şeyin endişe yarattığı bir dönemde, Avrupa’daki durumun da endişe verici olduğunu!  30 yıl önce inşa ettiğimiz şeylerin çoğu; silahsızlanma anlaşmaları, işbirliği programları ve en önemlisi güven, raydan çıkmıştır!. Şimdi güveni yeniden tesis etmek ve işbirliği yoluna geri dönmek için büyük çabalara, siyasi iradeye ve bilgeliğe ihtiyaç var, diyormuş!.  Adama sorarlar; Neden şimdi?! Dünya halkları ölürken ve dünya da yanarken neredeydin?! Gorbaçov’a bu oyunda verilen rol nedir?! Yoksa, Küresel ağababalarının sonu mu gelmektedir?!. Bilemiyorum!

Peki, adı geçen anlaşmaya kabaca bir bakalım! İki Artı Dört Antlaşması; 1990 yılında, Batı Almanya ve Doğu Almanya ile Fransa, SSCB, ABD ve Birleşik Krallık arasında müzakere edilen antlaşmanın sonucunda adı geçen dört ülke, Almanya’daki tüm haklarından vazgeçtiği ve iki Almanya’da birleşerek bağımsız bir devlet olmuştur! Peki, bu tarihe kadar Almanya bağımsız bir devlet değil midir?! Mezkur devletlerin, Almanya’dan ne gibi hakları bulunmaktadır?! Berlin Duvarının yıkılmasından sonra, iki Almanya’nın yeniden birleşmesi, ancak o zamanki Sovyetler Birliği, Amerika, Fransa ve Büyük Britanya’nın rızası alınabildiği için mümkün olmuştur!.

İkinci Dünya savaşı akabinde kurulan ancak 1990 yılına kadar devam edebilen iki kutuplu dünya sistemi veya Soğuk Savaş dengesi, iki Almanya’nın birleşmesi akabinde yeni bir sürece evrilmiştir!. Birinci ve İkinci dünya Savaşının galiplerini, her iki süreçte de ulusal çıkarları çerçevesinde yeni bir denge kurmak için sahnede görüyoruz!. Fakat bugün için kurulmakta olan yeni bir dünya düzeni veya dengesinde bazı devletlerin sahada ve masada olamadıklarına şahit oluyoruz!.

İkinci Dünya Savaşından sonraki dengenin üçlüsü ve İki artı Dört anlaşmasının mimarı dörtlüden, düşenler olmaktadır!. Yeni dörtlünün baş aktörü Türk Devletini sahnede görüyoruz!. Dünya tarihinden Türk Milletini çıkardığımız vakit geriye insanlık tarihi adına da hiçbir şey kalmayacağını kendileri ifade etmektedir!.  Beş bin yıllık Kadim Devlet hafızası ve tarih, sosyal, kültür, coğrafya, gönül ve devlet aklı denetiminde ki  Türk Devleti, hem sahada, hem  de masada, devleti ebed müddet devam ülküsüne ve yeni dünya düzeni ve dengesine matuf, bağımsız politikalar ve operasyonlar yapmaktadır!. Tabii ki böyle bir durum eski Türk Devletini karşılarında bekleşen küresel güçler, büyük devletler ve içerideki işbirlikçi ekol temsilcilerine çok büyük sıkıntı vermektedir!. Yani onlara göre Çok oluyoruz!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma tarihine kadar içerideki işbirlikçi ekol temsilciler mahareti ile kontrol edilen veya engellenen Türk Devleti, artık yenidünya sistematiği ve dengesinin olmaz ise olmazıdır! Yakın tarihte ki, iki artı dört anlaşmasının mimarı devletlerden bazıları, yenidünya dengesinde ve masada olmadıkları için, İslam’ın temsilcisi, Allah’ın kılıcı Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de  temsil makamı,  Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsına ve Müslümanların tüm kutsal değerlerine  yönelik hakaret ve saldırılara, bu zaviyeden bakmanın etkili ve gelişmeleri de kavramak çerçevesinden  faydalı olduğunu düşünüyorum!.  

Enerji ve 3. Dünya Savaşı!..

Geçmişte insanoğlu, kendisine yardımcı kuvvet olarak,  çevresinde ki hayvanlardan faydalanmıştır!. Daha sonra suyun taşıyıcı ve rüzgârın itici gücünden de yararlanan insanoğlu, yelkenli gemi ve yel değirmenlerini yapmıştır! Ancak rüzgâr ve akarsu gücünden dünyanın her kesiminde aynı oranda yararlanma olanağı olmadığından enerji kaynaklarının kullanımı sınırlı olmuştur!.

Günümüzde hayatımızın önemli bir parçası haline gelmiş olan ve  neredeyse tüm cihazların da  çalışması için enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır!. Bilgisayar, TV, telefon, araba, mikrodalga fırın ve hayatımızın ayrılmaz parçaları haline gelmiş daha pek çok teknolojik alet, ancak onlara enerji sağlayabildiğimiz takdirde hayatımızı kolaylaştırabilir! Özellikle elektrik enerjisi günlük hayatımızda önemli bir yer kaplıyor olsa da enerjiyi sadece elektrik olarak düşünmek  doğru  bir bakış açısı değildir!.

Enerji; çevremizde olup biten her şeyin hareket etmesi veya meydana gelmesini mümkün kılan şeydir!. Eğer bugün arabalar hareket ediyor, evimiz ısınıyor, fabrikalar üretim yapabiliyor, çiçekler açıyor ve güneş içimizi de ısıtabiliyorsa, nedeni enerjidir!.  Enerji maddelerin iş yapabilme yeteneğine verilen isimdir!. Günümüzde en yaygın olarak tanımlanmış enerji türleri; Mekanik enerji, Elektrik enerjisi, Nükleer enerji,  Kimyasal enerji,  Manyetik enerji, Isı enerjisi, Işık enerjisi ve Ses enerjisi olarak sıralayabiliriz! Enerji Kaynaklarını da; Rüzgâr Enerjisi, Güneş Enerjisi, Jeotermal Enerji ve Nükleer Enerji şeklinde ifade edebiliriz.

Tarihte, endüstri kuruluşlarının kurulmasında kontrol edilebilen akarsuların çevreleri tercih edilmiş ve bunlardan yararlanılmıştır!. İnsan, hayvan ve bitkilerden sağlanan enerji, yüzyıllar boyunca dünya da kullanılan enerji kaynağının temelini oluşturmuştur! Şüphesiz bunlara, o dönemdeki bilgi ve teknik imkânlar çerçevesinde yararlanıldığı bir realitedir!.  

Peki, enerjinin bulunması ve hayatımıza kattığı değişim ve dönüşüme kabaca bir bakalım!. Dünya enerji ekonomisinde ki gelişmeler, 18. yüzyıl ortasında kömür ve demirin işbirliği ile gerçekleşen Sanayi Devrimi ile başlamıştır!. Bu yüzyılın sonlarına doğru maden kömürü, hem ısı ve  hem de enerji kaynağı olarak büyük önem kazanmıştır!. Sanayi Devriminin başlamasında önemli rolü olan enerji kaynağı, aynı zamanda endüstrinin coğrafi dağılışını da etkilemiştir!.

19. yüzyılın ikinci yarısında türbin ve dinamonun buluşu ile enerji çeşitleri arasına yeni bir enerji türü olan  kömür katılmıştır!. Bununla birlikte o zamana kadar kontrol altına alınamayan büyük akarsu kaynaklarından elektrik üretiminde yararlanılmaya başlanmış ve akarsular günümüzde ki önemini kazanmıştır!.

20. yüzyılın başında enerji ekonomisine yeni bir enerji kaynağı olarak petrol girmiştir! Petrol; Petrokimya endüstrisinin aranan önemli bir hammaddesi olmuştur!.  20. yüzyılın başında ise doğalgaz, özellikle ısınma ve mutfaklarda kullanılmaya başlamıştır!. Daha sonra termik santraller başta olmak üzere kullanım alanı genişlemiştir!. 20. yüzyılın ortalarına doğru, nükleer enerji elektrik üretiminde ve bazı özel kullanım alanlarında büyük önem kazanmıştır!.

Enerjinin insan hayatında ki yeri ve önemi, mezkur açıklamalar çerçevesinde ayan beyan meydanda iken, dünyada ki savaşlara veya hegemonya düzenine bir de bu zaviyeden bakmak faydalı olduğunu mülahaza ediyorum!. Günümüzde bazı ülkeler enerjiye erişemediği takdirde, vatandaşları donacak, fabrikaları kapanacak  ve tüm ülke de karanlıklar içinde kalacaktır!.  

Bugün,  askeri, teknolojik ve ekonomik gücü üstün olan küresel güçler ve büyük devletler, dünyanın her bir bölgesindeki enerjiye erişmek, kontrol edebilmek veya nakil hatlarını dahi denetim altına alabilmek adına her yol denenmektedir! Ya enerjiye erişmeli, ya kontrol etmeli, ya da enerjinin tüm nakil hatları denetim altına alınmalıdır!. Acaba neden?! Dün, kömür ve  petrol için verilen savaşlar, bugün de tüm enerji kaynaklarının kontrolü veya enerji nakil hatları için verilmektedir!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti çerçevesinden enerji alanında ki gelişmelere kabaca baktığımızda, yıllık, elli milyar dolar gibi bütçe rakamını, enerjiye harcayan bir ülke karşımızda durmaktadır!.  Ülke olarak, daha önceki yıllarda uzun vadeli yapılan enerji anlaşmalarından kaynaklı olarak,  spot piyasada ki fiyatların çok üzerinde bir fiyata enerji temin edilmektedir!. Neden acaba?!

Şimdi şöyle bir soru aklımıza gelebilir?! Geçmişte, yirmi veya otuz yıllık, fiyatı sabit enerji alım  anlaşmalarını, kimler ve neden  yapmış olabilir?! Bilemiyorum!. Vatandaş zaviyesinden de dünyada ki  enerjiyi  en pahalıya kullanan ülke olduğumuz, şeklinde tabii ki sızlama ve şikayetler!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde, Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Türk Devleti, tüm alanlarda olduğu gibi enerji çeşitliliğinde de, yerli ve milli araştırma ve sismik gemileri ile kendi MEB sahalarına inmiş, yeni petrol ve gaz keşifleri ile de,  yeni dünya düzeni ve sistematiğine matuf tüm küresel kirli plan ve hesapları bozmuş, bağımsız politikalar sergilemekle, devleti ebed müddet devam ülküsü ve  2023 – 2053 ve 2071 hedeflerine emin adımlarla  ilerlemektedir!. Tabii ki böyle bir durum, duruş ve gelişme, dışarıda ki ağababalar ve içeride ki tüm işbirlikçi ekol temsilcilerini rahatsız etmektedir!. Daha çok sıkıntı yaşayacak ve rahatsız olmaya da devam edecekler!.. Yoksa Akdeniz’de ki kırk ülkenin savaş gemilerinin bu bölgedeki kaliteli balık veya balina avlamak için geldiklerini mi düşünüyoruz?! Neden olmasın?!

Kontrol Dışı Dünya ve Türk Devlet Aklı -2-

Yazar, Kontrol dışı dünya tanımlamasını çok ağır bir başlık olarak ortaya atmıştır! Dünyanın küresel güçler veya  büyük devletler tarafından kontrol ve denetim altında tutulmasını hedeflemektedir!. Büyük devletler  ve küresel  güçler,  mutlak kontrol peşinde koşarken, diğer güçler de bu sistemin içinde kendi çapları ve ulusal çıkarları çerçevesinde yer alabilmek için mücadele etmektedir!. Neden acaba?! Bugün yaşadıklarımıza ne kadar da benziyor!

Avusturya ve İsveç gibi devletçikler, Türk Devleti, Suriye ve Akdeniz’de ne işi var, diyormuş!. Bak sen?! Peki, kim adına bu efelenmeler! Eski Türk Devletini karşılarında bekleştikleri için Dış İşleri Bakanımızın verdiği cevap tabii ki zorlarına gidecektir!. Avusturya ve İsveç’in Akdeniz ve Libya’da sınırları, var da biz mi bilmiyoruz! Ya da, Dünya haritası mı değişti de haberimiz yoktur?! Dünyada ki tüm işlerde bir rekabetin olduğunu ya da ulusal çıkarların her daim ön planda olduğunu,  görmek gerekir!

Uluslar arası ilişkiler düzeni büyük ve küçük devletlerarasında bir oyun olduğunu ve ulusal çıkarlar doğrultusunda kazanmak isteyen küresel güçler ve büyük devletler, kontrol mekanizmaları ile mutlak  sonuç peşinde koşmaktadır!.  Dünyanın her bir bölgesindeki kaos ve karışıklığın arka planına bakmak, nasıl bir oyun oynandığını anlamak için  yeterli olacaktır!.

Devletlerin açık örgütleri ve gizli örgütleri, yer altı ve yerüstü sivil, siyasi ve ekonomik güç merkezleri bu oyunun içinde yer alarak sonuca varmaya çalışır!  Tam da günümüzde olduğu gibi!.. Böyle bir oyun oynandığını, büyük devletler ya da küresel güçler, açık ve gizli potansiyelin tamamını kullanarak dünyayı bütünü ile denetim veya kontrol altına almak için  çalışmakta olduğunu da idrak etmek gerekir!.  Yoksa bir virüs bahanesi ile dünya bu kadar sıkıntıyı neden çekmektedir?! Ya da bir virüs ile sosyal, siyasi, ekonomik  ve kültürel değişim nasıl olacaktır?!

Küresel liderlik yarışında rakiplerini geride bırakarak süper güç konumuna geçebilmeyi başarmış olan ABD,  soğuk savaş sonrasında bu  konumu daha da güçlendirerek sürdürme eğilimli olduğu açıklık kazanmıştır!. Soğuk savaş döneminde  kullanılan komünizm korkusu, yeni dönemde sahneden çekildiği için dini, mezhebi, sosyal, siyasal, kültürel ve etnik kimlik benzeri terör ve sıcak çatışma yöntemleri, dünya halklarının önüne konulmaya çalışılmaktadır!. Neden acaba?!

Soğuk Savaş döneminde, kutupların askeri örgütleri ile dünyada bir denge ve güvenlik de sağlanabiliyordu! Bu denge ortadan kalktığı için, güvenlik örgütü olduğunu ileri süren askeri örgütler, çıkarları uğruna üçüncü dünya ülkelerini işgal ederek, milyonlarca insanın ölümü ya da ülke zenginliklerinin yağma edilmesine yol açarak insanlık açısından ciddi bir güvensizlik ortamı oluşturmaktadır!. Mazlum milletlerin Adalet dağıtan ve Hakikat ehli Türkleri neden bekleştiğini şimdi  anladık mı?!

Özellikle son yıllarda ki vekalet savaşları ve işgaller, emperyalistlerin dünyayı yeniden kontrol altına alma girişimlerinin bariz örnekleri olarak öne çıkmaktadır!. Dünyayı yeniden kontrol peşinde koşanlar, insanlığın geleceğini tehlikeye sürüklediğine de şahit olmaktayız!. Dünyayı yeniden kontrol altına almaktan ziyade, dünya insanlığını  kurtarmakta olduğun, barış ve huzur gelecek diyenlerin, saldırı ve işgallerinden tüm dünya insanlığını da artık kurtarmak gerekir!.

Dünyanın tam anlamı ile kontrol edilebilmesi ve her türlü tehditten uzak güvenlikli bir ortama kavuşturulabilmesi için yeni bir uluslar arası örgütlenme modeline gereksinim bulunmaktadır!. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın her daim ifade buyurduğu; Dünya, Beş’ten büyüktür vurguları, dünya insanlığının barışı, huzuru ve istikrarı adına  artık  hayata geçmek zorundadır!. Birleşmiş Milletlerin yetersiz kaldığı,  emperyalist devletler ve küresel güçlerin  uluslararası kuruluşun kararlarını dinlemediği bir ortamda, dünya ve dünya insanlığının güvenliği için yeni bir uluslararası kuruluşa ihtiyaç  vardır!.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ki konuşmasında;   Hazreti Mevlana; Adaleti, hakları ve ödevleri gerektiği gibi paylaştırarak herkese hakkını vermek, olarak ifade ettiğini ve bugün dünyada, ne hakların, ne de sorumlulukların gerektiği gibi paylaşıldığının ortada olduğunu! Adaletsizlik istikrarsızlığı, güç mücadelelerini krizleri ve israfı beraberinde getirmektedir!. Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek, ifade ve vurgularının, yeni dünya sistematiği ve yeni dünya dengesi zaviyesinden;  kaos, kan, gözyaşı, yıkım, yağma  ve istikrarsızlıklarla dolu kontrol altında ki dünya heveslilerine, Adalet dağıtan, Hakikat  ehli ve Mazlum milletlerin de hamisi, Kadim Türk Devlet Aklı, Türk Devlet  geleneği ve Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde bir cevap olduğunu düşünüyorum!.

Türk Devlet Aklı ve Kontrol Dışı Dünya -1-

25 Aralık 1991 tarihinde, Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından, Sovyetler Birliğini teşkil eden Cumhuriyetlerin bağımsızlığını kazanmaları ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin dağılması üzerine, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık Danışmanı Zbignew Brzezinsky, bundan sonra ki aşamada, dünyanın artık kontrol altına alınmasının imkansızlığını, Kontrol Dışı Dünya kitabında, gündeme getirmiştir! Yazar mezkur  kitabında, Dünyanın denetim ve kontrollerinden nasıl ve neden çıkmakta olduğunun  kaygılarını ve gerekçelerini konu edinmektedir!.  Neden acaba?!.

Yazar, Soğuk Savaş sonrası; yıllarca komünizm baskısı altında yaşamak zorunda kalan dünya ülkelerinin, özgür bir ortam arayışı içine girerken, dünyanın kontrol edilmesinin mümkün olamayacağını!. Soğuk savaş sonrası yeni dönemde geçmişte tarihin tozlu raflarında ki sıcak çatışma konuları, yeniden insanlığın önüne büyük bir şekilde  geleceğini vurguluyor!. Soğuk savaşın sona erdirilmesi ile sıcak olaylarla geçecek yeni bir döneme sürüklendiğini de ifade ediyor! 2001 tarihinde ki İkiz Kule saldırıları ve akabinde bölgemizde başlayan işgal girişimleri, Arap Baharı ile başlayan ve sınırlarımızda ki asimetrik ve vekalet orduları üzerinden kukla devletçik kurma operasyonlarına,  sıcak gelişmeler olarak,   kabaca bakmak kafi olacaktır!.

Sosyalist bloğun çöküşünden sonra geçen çeyrek yüzyıllık sürede, dünya kontrol edilemez bir duruma gelmiştir!. Neden?! Soğuk Savaş sonrası, Sovyetler Birliğinin dağılması ve iki Almanya’nın birleşmesi akabinde, ABD ve Rusya merkezi kutuplar olmadığı için kutup içindeki her devlet dünya haritası üzerinde yerini bağımsız şekilde belirleyerek, sahip olduğu jeopolitik konumundan kaynaklı, normal bir şekilde,  ulusal çıkarları doğrultusunda hareket etmeye başlaşmıştır!. Bu durum elbette ki birilerinin canını sıkmaktadır!.

Burada Türk Devletini özellikle zikretmek ve dikkate almak gerekir!. Yirmi dört milyon kilometrekarelik, devlet, tarih, sosyal, kültür aklı ve gönül coğrafyasında, mazlum  milletler adına, barış, huzur ve istikrar için çalışmalara başlamıştır!. Her seçiş bir vazgeçiş olduğuna göre!. Türk Devleti, Türk Devlet Aklı ve Kadim Devlet geleneği çerçevesinde, yerli, milli ve bağımsız politikalar seçmeye ve sergilemeye başlamıştır!. Aksi halde neyi seçeceğimiz veya içerideki işbirlikçi ekol temsilcileri  tarafından nelerin seçilmesi gerektiği de  karşımızda ayan beyan durmaktadır!.

Soğuk Savaş döneminde, devletlerin üzerinde ki kutup baskısı kalkınca, en küçüğünden  en büyüklerine kadar, bütün devletler geleceğe dönük olarak kendi bağımsız geleceklerini aramaya başlamıştır!. Soğuk Savaş benzeri yeni bir dünya düzeni ve denge de kurulamadığı için eski kutup başı ülkeler tabii ki bu gelişme ve durumdan çok rahatsız olmaktadır!. Türk Devletinin, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki; Turan Birliği ve Kızıl Elma Ülküsü, Türk Keneşi ve Türk Konseyi girişimleri ve Türkiye Eksenini bir kenara not edelim!.

İnsanlık tarihi, korku ve baskı düzenlerinin geçiciliğini, insanlık ve devletlerin de  bağımsızlık yönünde zincirleri kırma doğrultusunda özgürlükçü arayışlara girmiştir!. Soğuk Savaş döneminde ki kutup devletler ve yardakçı  devletçikler, böyle bir durumdan tabii ki çok sıkıntı çekmekte ve rahatsızlık duymaktadır!.  Varlıkları ve yaşamaları da böyle duruma bağlı olduğu için olabilir mi?! Bugün, Akdeniz, Libya, Suriye, Kafkaslar ve Balkanlar konusunda, Türk Devletine yönelik, küresel ve emperyalist güçler ve yardakçılarından akla ziyan hezeyan açıklamalara kabaca bakmak, kontrol dışı dünya veya Türkiye çerçevesinde, olayları anlamak ve yorumlamak zaviyesinden kafi olacaktır!.  

İki kutuplu dünya düzeni, sosyalist sistemin çöküşü üzerine, Amerika Birleşik Devletlerinin tek hegemonya güç olarak yoluna devam etmeye çalıştığına ve iki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünya düzenine geçişin dünya devletlerine dayatıldığı bir dönemi yaşadık! Bugün için de yeni bir dünya düzen, yeni bir  sistem ve yeni bir denge de kurulamadığı için sorunlar ve kaos  her gün büyümektedir!.  

ABD küresel bir güç haline geldikten sonra, her alanda güçlü kontrol mekanizmalarını oluşturmaya yönelmiştir!. Büyük devletler arasındaki geçmişten gelen çekişme ve çatışmaların öne çıkmaları, ABD’nin istediği küresel hegemonya düzenini oluşturmak ve kontrol mekanizmalarını sürdürebilmekte zorluk çekmektedir! Bugün için yenidünya sistematiği ve düzeni, çok kutuplu olmak zorundadır!. Tek veya iki kutuplu bir dünya sürdürülemez!. Çok kutuplu yeni dünya sistematiğinin de, sıklet ve denge ülkesi Türkiyedir!. Türk Devleti olmadan yeni dünya düzeni, yeni dünya dengesi ve sistematiği kurulamaz ve devam ettirilemez!.

Devlet Aklı ve Fatih Sondaj Gemisi!..

Türk Devleti, geçtiğimiz aylarda, Karadeniz Ereğli’si açıklarında, Üç sondaj ve iki sismik araştırma Türk gemileri yerli ve milli imkanlar ile çalışmalarına başlamıştır!. Karadeniz Ereğli’si açıklarında ki araştırma  bölgesi; TUNA BLOĞU olarak ifade edilirken; Batı Karadeniz’de, Türkiye,  Romanya ve Bulgaristan’ın Münhasır Ekonomik Bölgelerinin oluşturduğu alandır!. Birileri, Yerli, Milli  ve Bağımsız olmaktan mı dem vuruyordu!.

Karadeniz Tuna bölgesinde, Ağustos ayında tespit edilen ve kamuoyuna açıklanan, 320 milyar metreküp doğal gaz keşfinden sonra, bugünlerde yeni keşiflerin  olduğu, araştırma ve sondaj çalışmalarının halen devam ettiği  ve yakın bir tarihte tespit edilen keşiflerin kamuoyu  ile paylaşılması  beklenmektedir!.  Karadeniz Ereğli’si açıklarında ki  TUNA BLOĞU bölgesi ve diğer bölgelerde ki sismik araştırma ve sondaj çalışmalarına  devam eden, yerli ve milli,  Fatih Sondaj gemisini betimlemeye  çalışalım!.

Fatih Sondaj Gemisi, Sekiz katlı altıncı nesil teknolojiye sahip dünyanın ilk beş gemisinden biridir!. 12 bin metre derinlikte arama yapabiliyor!. İki yüzden fazla personelin çalıştığı gemide; lokantadan, yemekhaneye, hastaneden sinemaya her türlü yaşam alanı bulunmaktadır!. Yeni  Nesil teknolojiye sahip dünyanın ilk beş  gemisi içinde yer alan Türkiye’nin ilk yerli sondaj gemisi FATİH,  Kadim Türk Devlet Aklının anlamlı bir planlaması ile 15 Temmuz hain FETÖ darbe ve işgal girişiminin engellenmesinin  dördüncü yıl dönümünde Karadeniz açıklarında  sondaj yapmaya başlamıştır!.  Neden acaba?! 15 Temmuz  sondaj ve araştırma  için neden seçilmiştir?! Deniz Kuvvetlerinde yıllarca engel çıkaran, küresel güçler ve yerel işbirlikçilerine,  Türk Devlet Aklı, Osmanlı tokadı babında mesaj mı vermektedir?! Neden olmasın?!

Fatih Sondaj Gemisi, 229 metre uzunluğunda ve 36 metre genişliğinde ve sondaj kulesinin deniz yüzeyinden yüksekliği 103 metredir!. Çift kule sistemi sayesinde sondaja devam ederken aynı anda muhafaza borularını indirilebiliyor!. Çift kule sistemi operasyon süresinin kısalmasını sağlıyor!.  Dinamik pozisyonlama sistemi sayesinde altı metre dalga boyuna ve 90 km / saat rüzgâr hızına kadar pozisyonunu koruyor!. Toplam 45 bin kW gücünde sekiz jeneratörle bir ilçenin günlük elektriğini üretebiliyor!.

Fatih Sondaj Gemisi, Sıfır atık sistemleri sayesinde kuyudan gelen sondaj kesintilerini denizde atık oluşturmadan karaya taşıyabiliyor!. Çevre dostu gemi sınıfında ve sondaj sırasında kuyudan gelebilecek ani gaz çıkışlarını kontrol altına alabilen, yedi farklı emniyet vanasından oluşan kontrol sistemi bulunuyor!. Sondaj Kontrol Kabini’nde ana ve yardımcı kuleler ile sondaj faaliyetleri yapılıyor!. Kuyu başı emniyet sisteminin kontrol edilmesine de imkân sağlanıyor!.

Fatih Sondaj Gemisi, Wireline Unit cihazı ile kuyudaki gözeneklilik, geçirgenlik ve hidrokarbon potansiyeli tespit edebiliyor!. Sondaj sırasında cihaz ile kuyu logu alınarak bir nevi kuyunun röntgeni çekiliyor!. Gemide biri ithal biri yerli üretim iki adet uzaktan kumandalı su altı robotu bulunuyor!. Deniz tabanında yapılan kontroller, yeraltının çekilen röntgen ve MR’ları bilgisayar üssünü andıran operasyon odasında inceleniyor!. Kuyu açmak için kullanılan yirmi iki metre uzunluğundaki borular vinçlerle orta bölümde yer alan havuzdan denizin dibine doğru monte ediliyor!.

Fatih Sondaj Gemisinde yerlileştirme çalışmaları hızla devam ediyor!. Gemi kaptanı  ve Sondaj Operasyon Yöneticileri  Türk personel görev yapıyor!. Güney Kore’de 2011 yılında  inşa edilen FATİH Sondaj Gemisi, 2017 tarihinde Türk Devleti tarafından satın alınmıştır!. Sondaj ekipmanları, kuyu kontrol sistemleri, dinamik pozisyonlama sistemleri, gemi iticileri ve gemi jeneratörlerine varıncaya kadar tüm teknik aksamı yenilenen FATİH  Sondaj Gemisi, yenilenme sürecinden sonra Türkiye’nin yerli ve milli  ilk sondaj gemisi olmuştur!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Ülkemizin menfaatlerini sadece 780 bin kilometre kare vatan toprağında değil, üç tarafımızda çevrili olan Mavi Vatan hattında da gözetiyor ve koruyoruz, ifade ve vurgularının, Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Türkiye Cumhuriyeti Devletinin,  kurulmakta olan yenidünya düzeni zaviyesinden yerli ve milli imkanlarla; İstikbal,  İstiklal,  Beka, Varlık ve Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde,  çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum!.

Türk Devleti ve Türkiye Ekseni!..

Türk sosyal yapısında aile, yani toplumun çekirdeği, saygı ve sevgi gibi kavramlarla birbirine bağlı ve güçlü kalmıştır!. Aile de töre hâkimdir!.  Sistemin en güçlü yanı ailedir!. Son dönemlerde aile yapımıza yönelik saldırı ve tehditleri de bir kenara not edelim!. Tarihte kurulmuş her Türk devleti dağılma sürecinde aileye yani çekirdeğe kadar sürekli bölünmüş fakat bu bölünme çekirdekte durmuştur!. Her yeni Türk devleti kurulurken aileler birleşerek sülaleleri, sülaleler birleşerek boyları ve  boylar da birleştiğinde yeni bir Türk devletini oluşturmuştur!.

Dünya tarihinde, Türk devletinin olmadığı bir dönem yaşanmamıştır!. Zaten, dünya tarihinden Türkleri çıkardığınız vakit, insanlık tarihi adına, geriye hiçbir şey de kalmayacaktır!. Türk Milleti, sadece Türkiye’den ibaret değildir!. Turan fikrini yüzyıllardır ayakta tutan Türklerin birbirine olan bağları ve sevgisidir!.  Türkiye boyu, Kazakistan boyu, Azerbaycan boyu, Kırgızistan boyu, Özbekistan boyu ve diğer boyların da bir araya gelerek oluşturduğu birleştirici devletin adı Turandır!. 

Kırım Türkü rahmetli İsmail Gaspıralı‘ya göre, Turan; Dilde, Fikirde ve İşte Birlik, olarak ifade eder!.  Ziya Gökalp, Turan’ı;  Vatan ne Türkiye’dir, Türklere ne Türkistan, Vatan büyük ve müebbet bir ülke, şeklinde ifade etmektedir!  

Peki, Türk tarihinde ayrı bir önemi ve yeri olan, Zeytin Dalı harekatında Afrin’e giden  bir askerimizin ifadesi ile yeniden gündeme oturan, Kızıl Elma nedir?! Kızıl Elma, Türk mitolojisinde Türkler için ülküler veya düşleri simgeleyen bir ifadedir! Türk Milleti için Kızıl Elma, ulaşılması ve fetih edilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hâkimiyeti idealini ve  kimi zaman da Türk birliği idealini ifade etmektedir! Kızıl Elma ülküsünde, din, dil, tarih ve kültür birliğini görmekteyiz!. Kızıl, Türk kültüründe genellikle kıymetli sayılan bir renk! Elma ise mistik bir yanı bulunan; bolluk, bereket, şifa kaynağı olarak görülen bir meyvedir!  

Türk Devleti ebed müddet devam ülküsü, Turan ve Kızıl Elma hedefleri, çerçevesinde Türk Keneşi kurulmuştur!. Türk Konseyi veya Türk Keneşi, Türkçe Konuşan Devletlerin Devlet Başkanları Zirveleri, sonucunda, ortaya çıkan ortak siyasi irade üzerine;  Türk dili konuşan ülkeler arasında kapsamlı işbirliğini teşvik etmek amacı ile uluslararası bir örgüt olarak 2009 yılında kurulmuştur!. Türk Konseyi’nin kurucu üyeleri, Birleşmiş Milletler Antlaşmasının amaçları ve ilkelerinin yanı sıra uluslararası hukukun diğer evrensel olarak tanınan ilkelerini benimsemiştir!. Barış ve güvenliğin korunması ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesine ilişkin uluslararası normlar, Türk Konseyi çatısı altında yürütülecek işbirliğinin zeminini oluşturmaktadır!.  

Türk Konseyi veya Türk Keneşine; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’nin kurucu üye olduğu, zirve ve etkinliklere Özbekistan ve Türkmenistan aktif olarak katılıyor!. Macaristan ise gözlemci üye statüsü ile etkinlikler de aktif olarak yer alıyor!. Türk Keneşinin temel amacı; dış politika, ekonomi, ulaşım, gümrük, turizm, eğitim, medya, gençlik ve spor dâhil birçok alanda işbirliğini geliştirmek!. Türk devletleri arasında daha derin ilişkileri hedeflemek, Avrasya bölgesinde ve İslam dünyasında, özellikle de Orta Asya ve Kafkaslarda uluslararası işbirliğini geliştirmek, bölgede barış ve istikrarın güçlendirilmesi, işbirliğinin artırılması ve ortak kalkınma potansiyelinin ortaya çıkarılmasına yönelik dış politika çalışmalarına ağırlık veriyor!.

Türk Konseyi veya Türk Keneşi; Üye devletlerin yaklaşık 5 milyon kilometrekarelik toprak üzerindeki varlığı ve Türk Dili Konuşan devletler arasında kapsamlı işbirliğini derinleştirmek, bölgesel ve küresel, barış ve istikrara katkıda bulunmak! Üye ülkeler, demokrasi, insan haklarına saygı, hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişim gibi temel ilkelere bağlılıklarını ifade etmişlerdir! Türk Konseyi kapsamında ki işbirliği, üye ülkeler arasındaki ortak tarih,  ortak kültür, ortak kimlik ve Türk dili konuşan halkların dil birliğinden kaynaklanan dayanışma temelinde inşa edilmektedir! 

Türk Devletinin ebed müddet devam ülküsü, Turan ve Kızıl Elma hedefleri, Türk Keneşi  ve Türkiye Ekseni; 2023 – 2053 ve 2071 vizyonu,  dünya devleri ile rekabet edebilen  küresel bir güç merkezi haline gelmesi hedeflenmektedir!.

Yeni dünya düzeninde, Türk Keneşi ve Türkiye Ekseni; Balkanlar; Bosna, Makedonya ve Arnavutluk!. Kafkasya; Azerbaycan, Gürcistan ve Nahcivan!. Ortadoğu;  Filistin – Gazze, Kuzey Kıbrıs ve Katar!.  Afrika; Tunus, Libya, Mali, Nijer, Sudan, Somalı ve Cibuti!. Yakın Asya; Türki Devletleri, Pakistan, Afganistan, Malezya ve Endonezya, barış, huzur, kalkınma  ve istikrar bölgesi olarak, Türk Devletinin  hedefleri arasındadır!. 

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki Türk Devletinin, Türk Keneşi ve Türkiye Ekseninde, son günlerde,  küresel ve emperyalist güçler tarafından çıkan veya çıkartılan, arıza ve kaosa bir de bu zaviyeden bakmanın, tüm gelişmeleri ve olayları da anlamak ve yorumlamak zaviyesinden daha etkili olacağını  düşünüyorum!.

Bio – Güvenlik!..

Devlet,  millet ve tüm insanlık  için vazgeçilmezler arasında ki; siber güvenlik, gıda güvenliği ve bio – güvenlik, Korona virüsün başladığı tarihten itibaren, dünyamızda daha fazla  önem ve aciliyet kesbettiğine bir kez daha şahit olduk!. Siber güvenlik ve gıda güvenliği konularına daha önceki yazılarımızda değinmiştik!. Peki, bio – güvelik nedir?.

Bio – güvenlik; Trans –  genik ürünlerin olası risklerinin değerlendirilmesi ve kontrol altına alınması, modern bio – teknolojinin insan sağlığı ve çevreye zarar vermeden uygulanmasını sağlamak için alınması gereken politik ve işlevsel önlemlerin tümü olarak tanımlanmıştır!

Genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların ve bunlara ait ürünlerin kısa ve uzun vadede insan sağlığı ve çevreye ne gibi etkilerinin olacağı tam olarak bilinmemektedir!.

Herhangi bir trans – genik canlı veya ürünün kullanıma sunulmadan önce olası risklerinin değerlendirilmesi ve diğer ülkelere ihraç edilmeden önce ithalatçı ülkelerin onayının alınması zorunlu hâle getirilmiştir!.

Genetiği değiştirilmiş organizma ürünlerin yararlarının yanı sıra insan sağlığını olumsuz etkileyecek zararları veya risklerinin olduğu da düşünülmektedir. Genetiği değiştirilmiş organizmaların insanlarda birçok alerjik reaksiyona sebep olduğu görülmüştür!.

Yapılan bir çalışma da alerjik özelliği olduğu bilinen Brezilya fındığından alınan bir gen, besin içeriğini zenginleştirmesi için soya fasulyesine aktarılmıştır!. Ancak bu genin sentezlediği proteinin Brezilya fındığındaki alerjik proteinlerden biri olduğu ortaya çıkmış ve trans – genik soya fasulyesi geliştirilmesine son verilmiştir!

Genetiği değiştirilmiş organizmalar hakkında ki bir diğer konu da gen aktarımının başarılı olduğu organizmaları seçmek için işaretleyici gen olarak kullanılan dirençli genlerin aktarılmak istenen asıl genle birlikte kullanılmasıdır!.

Ancak bu genlerin hastalık yapan mikroorganizmalara geçmesi durumunda ortaya çıkacak enfeksiyonların kontrol altına alınması zorlaşacaktır!.

Trans – genik, bitki üretiminde kullanılan genlerin doğaya yayılması durumunda ekolojik dengeleri bozarak büyük bir tehlike oluşturacağı düşünülmektedir!.

Genetik yapısı değiştirilmiş besinlerin toksik olabileceği, bağışıklık sistemi bozuklukları ile virütik enfeksiyonlara yatkınlık oluşturabileceği belirtilmiştir!.

Zararlı böceklere karşı dirençli mısırla beslenen fareler üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda akyuvar sayılarında, böbrek ağırlıklarında ve albümin / globülin oranlarında önemli değişmelerin olduğu görülmüştür!.

Türkiye’de bio – güvenlik, insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünler ile ilgili faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılması, olarak tanımlanmıştır!.

Bu çerçevede, 24 Mayıs 2000 tarihinde, Türkiye dahil olmak üzere 130 ülke, genetiği değiştirilmiş organizmalı ürünleri, riskli kabul eden Bio – Güvenlik Protokolünü imzalamıştır! Protokolün yürürlüğe girmesi ile herhangi bir trans – genik canlı çevreye salımı gerçekleştirilmeden önce tam bir risk değerlendirmeye alınacak, bir başka ülkeye üretim ve doğrudan çevreye salım amacıyla ihraç edilmeden önce ithalatçı ülkenin önceden onayı alınacaktır!. Tüketim veya işleme amacıyla ihracı yapılacak olan trans – genik canlı ve ürünler hakkında, takas mekanizması vasıtasıyla önceden bilgilendirme sağlanacaktır!. Protokole taraf olan her ülke kendi iç mevzuatında, trans – genik canlıların kontrolü için gerekli yasal, kurumsal ve idari tedbirleri almak ve idame ettirmekle yükümlüdür!.

Devlet Aklı ve Divan-ı Âli

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurtuluş savaşı akabinde ki,  kuruluş temel ve esaslarını kabaca incelediğimizde, Kadim Türk Devlet Aklı ve  Anadolu Selçuklu Devlet kodlarını, sembol, işaret, logo  ve yönetim sistematiğini görmekteyiz!. Birilerinin bu sistemi neden ifsat etmek istemesi de ayrı bir yazı konusudur!. Peki, bugün yaşamakta olduğumuz devletin her kademesinde ki yönetimsel değişim ve dönüşümü nasıl okumak ve anlamlandırmak gerekir?!. İkinci dünya savaşı akabinde kurulan yeni dünya sistematiğinde Türkiye’ye işbirlikçiler mahareti ile biçilen rol gereği, içeride erkler veya ekoller çatışması üzerine kurulu bir düzen tasarlanmıştır!. Türk Devleti ve Türk Milletinin ali menfaatleri çerçevesinde erkler veya ekollerden birinin yerli ve milli  bir karar alması veya yürürlüğe konması diğer erkler tarafından  durdurulmak veya engellenmek üzerine bina edilmiştir!. Nasıl olabilir böyle bir şey, diye bir soru aklımıza gelebilir!

Türkiye, 2. Dünya savaşına dahi girmemiş bir ülke olmasına rağmen, savaşa girmiş, yerle yeksan  olmuş ve  savaştan mağlup olarak  çıkmış  ülkelerin, savaşın akabinde ki  yirmi – otuz yıl sonra kalkınma ve gelişme zaviyesinden  çok gerilerde kalınmasını nasıl izah edebiliriz?! Akla, bilime  ve mantığa uygun mudur?! Bir akıl bunu izah etmesi gerekir?! İçeride ki işbirlikçi  erk veya ekol kavgaları, iktidar ve güç devşirmeleri ile ülkenin enerjisi ve milli serveti heba edilmiştir!. Artık yeter!.  Şimdi aklı evvelin biri bir soru daha yöneltebilir! Hangi ekoller  diye?!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasından 15 Temmuz 2016 tarihli hain darbe ve işgal kalkışmasına kadar bu topraklarda yaşanmış tüm darbe ve muhtıraların arka veçhesine kabaca bakmak, hangi ekol veya ekoller olduğu zaviyesinden yeterli olacaktır! Aman Allah’ım ne günlerdi! Her on yılda bir darbe, post- modern darbe, muhtıra, e -muhtıra ve inkıtalar!. Kadim Türk Devlet Aklı, Türk Devletinin Anadolu’da binlerce yıllık varlık ve bekası adına,  içeride ki erk veya ekoller çatışması ve kavgaları ile istikrar ve istiklal adına bir yere varılamayacağı kaygıları, Cumhurbaşkanlığı hükumet yönetim sistemine geçişi hızlandırmıştır!. Devlette yerli ve milli olmayan erk veya ekol hegemonya veya iktidar dönemi artık sona ermektedir!. Şimdi anladık mı içerideki siyasi kavgaların gerekçesini!…

Devlet dediğiniz kurum, varlık ve bekasına yönelik, içeriden ve dışarıdan tüm tehditlere karşı teyakkuz halinde olmak zorundadır!.  Bekle gör politikaları veya birileri ne der  şeklinde,  devlet idare ve idame edilemez!. Aksi halde bağımlı, kukla, yönetilen, yönlendirilen ve kontrol edilen bir ülke olursunuz!. Bağımsız olamaz, yerli ve milli politikalar üretemez ve geliştiremez!. Bölgenin, barış, huzur ve istikrarına da katkısı olamaz!. Türk Devleti, 2023 – 2053 ve 2071 vizyonu, Turan Birliği  ve Türk Ülküsü Kızıl Elma hedeflerine erişemez!.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; Milli güvenliğimizin sağlam esaslara bağlanmasının yanında, iç huzur ve istikrar ortamının kökleşmesi için bilhassa Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminin bütün kurum ve kuralları ile yerleşmesi temel gündem olmalıdır!  Bu maksatla yeni hükumet sistemi, Parlamenter Sistemin bütün kamburlarından, bütün bağlarından ve bütün engellerinden ayıklanmalı ve arındırılmalıdır!. Özellikle Başkanlık Sistemi ile yönetilen ülkelerde yargının en üst organı olarak Yüce Mahkeme veya Yüksek Mahkemeler yer almaktadır!.  Buna karşılık Parlamenter Sistemle yönetilen ülkelerde ise Anayasa Mahkemeleri bulunmaktadır!.Ülkemizde tarihi nitelikli bir yönetim reformu yapılmış, egemenliğin yegane sahibi aziz Türk Milleti, 16 Nisan 2017 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Hükumet Yönetim Sistemini tercih etmiş ve Parlamenter Sistem dönemi kapanmıştır!. Anti demokratik girişimlerin önü yine bu hükumet sistemi ile kesilmektedir! Türkiye’nin demokratikleşme sürecini hızlandıran Cumhurbaşkanlığı Hükumet Yönetim  Sistemi ile çelişmeyecek demokratik, etkin, adil, tartışmaların odağı olmaktan çıkarılmış bir Yüce Mahkeme, deyim yerinde ise bir Divan-ı Ali kurulması Türkiye’nin gücüne güç katacaktır!. Siyaset kurumunun görevi, yaşanan karanlık dönemlerin muhasebesi ile geleceğin Türk asırları ve Türk nesillerinin ihtiyaçlarını tespit etmek, kudretli devlet inşası için gerekli demokratik adımları ve atılımları sür’atle hayata geçirmektir!.  Geçmişin hüzünlü ve kaotik dönemlerinden hukuken, fiilen, fikren ve ruhen kurtuluş bu şekilde sağlanacaktır, ifade ve vurgularının, devlet sistematiğinde ki yaşanmışlıklar çerçevesinde, yeni dünya sistematiğinde ki denge ülke ve  yerli, milli ve bağımsız  Türk Devleti ülküsü  hedeflerine, Kadim Türk Devlet Aklının her daim teyakkuz halinde olduğunun göstergeleri olduğunu düşünüyorum!.

Peki, İki bin üç yüz yıllık bir Devlet geleneği ve hafızası olan Türk Devlet yönetim sisteminde ki varlığı  da çok eskilere dayanan, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçelinin de vurguladığı  Divan-ı Ali nedir?! 1876 Kanuni Esasi 31. maddesine göre, gerek duyulduğu zamanlarda ve padişah iradesi ile Divanı Ali toplanır!. Padişah ve devlet aleyhinde suç işleyen bakanlar ile Mahkeme-i Temyiz (Yargıtay) Reis ve Azalarının yargılanması için dokuz üyeli Daire-i İthamiye (Savcılık) ve yirmi bir üyeli Divan-ı Hüküm adlı iki kısımdan kurulu, Divanı-ı Âli adlı müstakil bir mahkeme olarak öngörülmüştür! 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu; görevleri dolayısı ile işledikleri suçlardan dolayı, icra vekillerini, bakanları, Şurayı Devlet (Danıştay) ile Temyiz Mahkemesi, Yargıtay Reis ve Azalarını, Cumhuriyet Baş Müddei umumisini, Cumhuriyet Başsavcısını, yargılaması için Divan-ı Ali”yi yeniden düzenlemiştir! 1961 ve 1982 Anayasaları, Yüce Divanı müstakil bir mahkeme olarak kurmamış, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmasını öngörmüştür! Anadolu Selçuklu Devletinde, bütün memleket işlerinin yürütüldüğü Büyük Divana, Divan-ı Âli ve Divan-ı Saltanat denilmektedir!.

İki DEVLET, TEK MİLLET!..

Ermenistan 12 Temmuz 2020 tarihinde Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine başlattığı ve 27 Eylül tarihinde de yeniden  sivil yerleşim bölgelerine yönelik saldırıları, dikkatlerin Akdeniz, Doğu Akdeniz ve Libya’dan Kafkaslara çevrilmesine sebebiyet vermiştir!. Neden acaba?!  Ermenistan tarafından Dağlık Karabağ bölgesinde 1993 yılından bugünlere kadar yapılan katliam ve zulümleri unutmadık ve asla unutmayacağız!.  

Türkiye’nin ‘Bir Millet İki Devlet‘ şiarı ve Azerbaycan’a desteği tamdır!. Azerbaycan nasıl isterse, o şekilde yanında olacaktır!. Realite, yeni dünya sistematiği çerçevesinde, bölge üzerinde kirli ve sinsi  hesabı olan tüm emperyalist güç ve ülkelerin kışkırtma ve  manipülasyonlarına şahit olmaktayız!.

Suriye, Libya, Akdeniz ve Doğu Akdeniz’de bükemedikleri Türk Devletini, yedi  düvel, maşa, piyon ve mahallede ki  sokak köpekleri  mahareti ile  açmaya çalıştıkları  yedi cepheden geliyor ve durdurmaya çalışacaklar!. Artık karşılarında verilenler ile yetinen veya emir bekleyen bir Türk Devleti  yoktur!. Türk Devleti, yeni dünya sistematiğinin ana aktörü olarak masadadır!. Tüm yaşananlar da  bunun sadece birer tezahürüdür!.

Peki, Ermenistan tarafından Azerbaycan’a saldırılar neden başlamıştır?!.Yoksa Ermenistan oyuna mı gelmektedir?! Ya da yeni dünya sistematiğinde, arıza çıkaran kullanışlı aparatlar, ağababaları tarafından bir bahane ile,  her bölgede olduğu gibi Kafkaslarda da  bölgenin  asıl sahipleri Türklere geri mi verilecektir?! Neden olmasın?! Dünya barışı, huzuru ve istikrarı adına böyle bir durum artık  zarurettir!.  Dünyanın istikrarı adına başkaca bir seçimleri kalmamıştır!. Aksi halde ateş evlerinde ve sokaklarında  onları da yakacaktır!.

Peki, neden Azerbaycan diye bir soruya verilebilecek cevaplar ise şöyledir!. Azerbaycan’ın Tovuz İlinden TANAP Boru hattı, enerji hatları ve Çin – Avrupa tren yolu hattı geçmektedir! Tovuz İpek Yolu üzerindedir!.  Türkiye‘nin, Orta Doğu ve Kuzey Afrika‘da (MENA) olduğu gibi, Karadeniz, Kafkaslar, Hazar ve Orta Asya jeopolitiğinde nüfuz alanları ABD, Rusya, Avrupa ve Çin ile çakışmaktadır! Türk Devleti, kendisi ve bölge halklarının çıkar ve hakları için hem sahada ve hem de masada olmaya devam edecektir!. Varlık ve Beka adına başkaca bir tercihi yoktur!.

Azerbaycan – Gürcistan – Türkiye koridorunun, enerji ve taşımacılık yollarının yakınında ki Tovuz bölgesinde yaşanan istikrarsızlık doğrudan Bakü – Tiflis – Ceyhan petrol boru hattını, Güney Gaz Doğalgaz Boru Hattı ve Bakü – Tiflis – Kars demiryolunu etkileyebilecek güçtedir!. Şimdi anladık mı Ermenistan denen kukla bir devletçiğin yüz yıl önce  neden  bu bölgeye  konuşlandırıldığını!.

Bölge, Türkiye’nin Orta Asya’ya açıldığı, Hazar petrol ve doğal gazını Türkiye ve dünyaya taşıyan enerji ve taşımacılık hatlarının bulunduğu koridordur! Ermenistan’ın dışlandığı bu projeler bir taraftan Azerbaycan – Gürcistan – Türkiyeyi birleştirirken, Güney Kafkasya’nın dünyaya çıkış projeleri ve  diğer taraftan Azerbaycan ekonomisinin can damarıdır!. Türkmenistan ve arkasında ki güçlerin hedefinde Türkiye ve Azerbaycan’ı birleştiren projelere zarar vermek olduğu da aşikardır!.

1993 yılında Haydar Aliyev; “ Biz Türkiye ile bir millet iki dövletik ” sözü adeta atasözü haline gelmiştir!. Ancak bu sözün patenti genel kanının aksine Ebulfez Elçibey’e aittir!. Elçibey 1992 yılında Ankara’da dönemin cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’A hitaben yaptığı konuşmada; “ İki kardeşin yan yana, ayrı ayrı devletler kurduğu nerede görülmüştür. Azerbaycan ve Türkiye olarak en kısa zamanda birleşmelidir, biz bir millet, iki devletiz! Azerbaycan ve Türkiye dost değildir! Dostluk, birbirini sonradan tanıyanlar arasında kurulur. Bizler kardeşiz, demiştir!.

Tarihçi ve Yazar Prof. Dr. İlber Ortaylı; İki devlet, bir millet, en güzel tabir!. Bu kadar geniş coğrafyada bir devlet olmaz!. Olursa işler ters gider!. İki devlettir fakat bir millettir!. Bu doğru kullanılmıştır!. Siyasi sahada, milletlerarası ilişkilerde dostluk iki ayrı millet, iki ayrı halk arasında olur!. Bu gibi dostluklarda siyasi seçim söz konusudur!. Hâlbuki kardeş ilişkilerinde böyle bir şey yoktur! Kardeşinizi sevip sevmemeniz mühim değildir!. Kardeşinizi seçemezsiniz onu Allah seçer, tarih seçer!. Orada sadece itaat söz konusudur ve aradaki ilişkiler de ona göre kurulur, diyor!.

İki devlet bir millet, aynı can aynı kandan,

Karanlık aydınlanır güneş doğunca tandan.

Seve seve geçeriz bu yolda biz de candan,

Bir olmak, iri olmak, diri olmak tek erek,

Açmış ağzını bekler zehir kusan engerek.

Balyoz gibi vurmaya tek yumruk olmak gerek,

Kırım, Kafkas ağlarsa, Tatar, Karabağ ağlar,

Uygur, Balkar, Dağıstan, Altay karalar bağlar.

Bu yarışta bayrağı yere düşürmez sağlar,

Kazakistan, Türkmen’i, Özbek’le Kırgızistan,

Yavru vatan Kıbrıs’ım, kardeşimdir Türkistan.

Azeri dediğimiz Türk’tür Türkün özüdür,

Turana giden yolda Türk’ün iki gözüdür. ( Mahir Başpınar )