OYUNCU mu,  Yoksa, FİGÜRAN Mı?!

Dünyayı yöneten, küresel ve emperyalist güçler ve finansörleri konumunda ki küresel sitem; Türkiye’yi Avrasya’nın anahtarı olarak tanımlamaktadır!  

Avrasya bölgesi;  Ortadoğu’dan başlayan,  Asya ve Orta Asya; Dünyanın en büyük enerji deposu,  en büyük kara ve nüfus parçası,  dünyanın güç savaşında satranç tahtası olarak ifade etmekteler!

Satranç tahtasına hâkim olan devlet veya sistem, dünyanın hegemonyal olarak,  üstünlüğünü sürdürmeye devam edecektir! 

Afganistan ve Irak işgalleri; bölgemizde devam etmekte olan vesayet ve vekâlet savaşları, satranç tahtasına hâkimiyet kurma girişimlerinin sergilenmesinden başkaca bir şey değildir!

Dünyadaki tüm olaylar, beş yüz yıl boyunca, bölgesel egemenlik için birbirleriyle savaşan, küresel iktidar peşindeki Avrasyalı güçler ve halklar tarafından belirlenmiştir!

Hem ekonomik girişimler ve hem de yeraltı zenginlikleri bakımından dünyanın fiziksel zenginliklerinin de büyük bir oranı, Avrasya bölgesindedir! 

Avrasya, dünya GSMH ’sının  % 60’ına ve bilinen enerji kaynaklarının dörtte üçüne sahiptir!

Avrasya’nın gücü ABD’yi gölgede bırakmasına rağmen, Avrasya’da siyasi bütünlük oluşturulamaması nedeniyle, Amerika bu boşluktan doğal olarak yararlanmaktadır!

Avrasya aynı zamanda dünyanın siyasal olarak en iddialı ve dinamik devletlerinin bulunduğu yerdir! Amerika Birleşik Devletlerinden sonra dünyanın en büyük altı ekonomisi ve en büyük altı silah alıcısı da Avrasya’da bulunmaktadır!

Dünyanın biri hariç resmi olarak bilinen tüm nükleer güçleri ve de gizli nükleer güçlerinin tümü Avrasya’da bulunmaktadır! Bölgesel hegemonya ve küresel etki heveslisi olan, dünyanın en kalabalık nüfuslu iki devleti de Avrasyalıdır!

Amerikan önceliğinin bütün potansiyel siyasi ve ekonomik meydan okuyucuları Avrasyalıdır! Avrasya üzerinde birden fazla oyuncunun hâkimiyet kurmasından kaynaklı ‘Büyük Satranç Tahtasına’ benzetilmiştir! Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan büyük ve etkin oyunculardır!

Avrasya bölgesini Büyük Satranç tahtası olarak tanımlayan, dünyanın küresel oyuncu devletleri ve küresel emperyalist sistem, Türk Devletini bu oyunda,  şöyle veya böyle etkin olabilecek bir devlet ve millet olarak yer vermişler!

Ne zaman ki Devlet olarak Avrasya satranç tahtasında yenilebilecek bir taş değil,  bir oyuncu olarak kendimizi konumlandırmaya başladık; Başımıza gelmedik bela ve musibetler kalmadı!  

Türkiye Devleti; Kadim Medeniyet ve Devlet geleneği ile Orta doğu ve satranç tahtası Avrasya bölgesinde; coğrafi, tarihi, kültürel, gönül ve dini bağları;  söz dinleyen ve kontrol altında tutulabilecek bir ülkesi değil; küresel kirli ve sinsi tuzakları bozan, küresel ve bölgesel bir OYUNCU ve OYUN KURUCU olarak karşımıza çıkmaktadır!

Dünya da; SOĞUK SAVAŞ benzeri,  yeni bir DENGE ve SİTEM aramalarının sürdüğü bir dönemde; geçtiğimiz günlerde sona eren, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün iki gün süren devlet başkanları zirve toplantısına, bu çerçevede bakmak ve okuma yapmanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum!

Yeni Dönemde TÜRKİYE’Yİ Neler Bekliyor?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; yönetim sistematiğine; Tarihi Türk Devlet Kodları ve Kadim Türk Devlet Aklı, tamamen hâkim bir durumdadır!

Devlet Aklı yönetim sistematiğinde; siyasi parti ve lidere göre, başlatılmış proje veya yatırımlar ve dış politikada bir değişim olacağını, artık düşünmüyorum!

Eskilerin ifadesi ile KIRMIZI KAPLI DEFTER devrededir!  Beş bin yıllık Kadim TÜRK DEVLET geleneği olan millet ve devlet nizamında, böyle bir gelişmeyi yok sayacağız ya da görmezden geleceğiz,  öyle mi?

Türk Devleti, bir MUZ Cumhuriyeti olmadığına göre! Türkiye,  dünyada bir iddiası ve KIZILELMA ülküsü olmayan; bir İsveç veya Norveç olmadığına göre!

Devlet Aklı kontrol ve denetiminde ki; tüm proje ve yatırımlar, parti veya hükümet odaklı olmaksızın; tamamen kaldığı yerden harfiyen devam edecektir! Devlet Aklı, her duruma hâkimdir! Devlet; kişi ve siyasilere baki değildir!

Devlet Aklı;  Devlet yönetim sistematiğinde; EKOL ve İŞBİRLİKÇİ kavgalarına artık asla izin vermeyecektir! Aksi halde bir yüz yılı daha kaybederiz!

Bir siyasi ve idari değişim olursa, devletin yarım kalan veya devam etmekte olan tüm proje ve yatırımları, ne olacak diye soran dostlara, cevaben!

Yeni dönem;  Anadolu, Selçuklu ve Kuvay-i Milliye ruhu devlet kodlarının devlet sistematiğine tamamen hâkim olduğu,  bürokraside ki; Ehliyet ve Liyakat temeli üzerine bina edişmiş  RESTORASYON akabinde; yeniden bir diriliş ve şahlanış; kurucu irade temsilcileri ile yeni bir başlangıç olacaktır!

Yeni Dönem; Devlete hortum dayamış, LEGAL ve İLLEGAL ne kadar kişi, yapı ve kurum var ise TASFİYE olmak zorundadır!

Yeni DÖNEM; Ehliyet, Liyakat ve Kifayet, ADALET ve Hakkaniyet üzerine BİNA edilecektir!

Yeni Dönemin tüm göstergeleri ayan beyan her yerde, her kurumda ve her alanda görülmektedir! Tabii ki görene! KÖRE ne!

Yeni Dönem; Anadolu diyarı ve tüm İslam beldelerinin,  Türk ve İslam olarak mayalanmasında emeği geçen,  Hanefi – Ye’sevi ve Maturidi İslam geleneği yeniden bu topraklarda şahlanacaktır!

Yeni Dönem; Türk milletinin İslam, Kuran ve Hadisler; rehber, önder ve ışığında; insanlığın hayrına medeniyet eserleri, icatları, buluşları, ürettikleri kültürel eserler ve keşifleri ile yeniden kucaklaşacaktır!

Kadim Türk Devlet Aklının varlığını, devlet yönetim sisteminde ki nüfuzunu görmek ve anlamak istemeyen gafillere diyecek bir sözümüz, olmayacaktır!  Neymiş efendim! Lafın fazlası APTALA söylenirmiş!

Peki, Türklerin beş bin yıllık kadim devlet tarihinde, resmi kayıtlardaki on altı TÜRK devleti öylesine ve sıradan bir gelişme olarak mı kurulmuştur!

Hem 2023’den sonra; GÜÇLÜ ve BÜYÜK TÜRK Devletini inşa edeceğiz, diyeceğiz! Hem de ESKİ ve EKSİ kişi ve kurallar ile yürümeye devam edeceğiz, öyle mi? ESKİ ve EKSİ kişi ve kurallar ile YENİ bir DÖNEM ve DÜZEN kurulamaz!

Devlet Adamı Kimdir?

Şeyh Edebali; Altı Yüz yıl, İnsanı Yaşat ki, Devlet Yaşasın, ilkeleri çerçevesinde ki; Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Beye, nasihatlerinde şöyle ifade buyurmaktadır!

Ey Oğul!   Şunu da unutma! İNSANI YAŞAT ki; DEVLET YAŞASIN!  Zümrüt-ü Anka’nı iyi seç ki, Kaf Dağı sana yakın olsun! Peki, Zümrüd-ü Anka ve Kaf Dağı, neresidir?

Siyaset meydanlarda yapılır! Siyaset adamı ve özelliklede siyasi parti başkanı,  karizmatik ve liderlik özellikleri olmalıdır! Siyaset adamı, seçimi kazandıktan sonra siyasetçi kimliğini bir kenara bırakmalı ve artık devlet adamı olmalıdır!

Devlet dediğimiz kurumda, birlik ve beraberlik adına,  süreklilik esastır! Devletin bekası adına, değişmez kurallar bütünü vardır! Her siyasi parti veya siyasetçiye göre, devletin değişmez ve değiştirilemez politika ve kurallarında, esneklik olamaz!

Siyasetçi, devletin bekası ve milletin birliği adına, belirli politika ve kurallara uymak zorundadır! Uymadığı durumlarda, neler olduğunu tarihin tozlu raflarından okuyabiliriz!

Devlet ve millete hizmet etmesi için göreve başlayan; amir, müdür ve daha sayamadığımız devletin tüm memurları;  onun, bunun, şunun adamı veya şu siyasetçinin yakını ve kontrolünde gibi ifadelere şahit olmaktayız! Neden acaba?

Devletin amiri veya müdürü, savcısı ve hâkimi,  neden birisi veya birilerinin yakını veya adamı olmak zorundadır? Yoksa bu kişilerin maaşını ifade edildiği gibi adamı oldukları beyler mi ödemektedir?

Devletin memuru, kimsenin adamı olmak zorunda değildir! Devletin amiri de memuru da devlet ve millet için çalışmak ve hizmet etmek zorundadır! Devletin memuru, kişi ya da belirli zümrelere hizmet etmesi için atanmamıştır! Devletin amiri de memuru da; Milletin ödediği vergiler ile maaşını aldığını unutmamalıdır!

Son dönemde, medyaya yansıyan haber ve olgular çerçevesinde, devlet kademesi ve bürokraside en büyük eksiklik; DEVLET ADAMI kıtlığı olduğu ayan beyan görülmektedir!

Kaht-ı rical; ehliyet ve liyakat sahibi,  yetişmiş ve eğitimli insan kıtlığı, demektir! Ancak deyimin birebir Türkçe karşılığı böyle olsa da, devlet yönetiminde; ehliyet ve liyakat isteyen alanlarda; kültür, bilgi ve birikimiyle yetişmiş, kalifiye insanın bulunamaması, durumunu anlatır!

Peki, DEVLET ADAMI veya KAHT-I RİCAL kimdir, neleri yapar ve neleri de yapmamalıdır? Devlet Adamını, neredeyse mumla arar olduk!

Devlet Adamı; siyasetten geldiği gömleğini çıkaran, devlet gömleğini giyen ve onun kurallarına uyandır!

Devlet Adamı; görevine başlarken ettiği yemine sadık kalandır!

Devlet Adamı; yasalara ve yargıya saygılı olandır!

Devlet Adamı; devlet ve milleti yaşatmak için vardır!

Devlet Adamı; devletten beslenen, semiren ve yaşayan değildir!

Devlet Adamı; bir zümre veya gruba değil, sadece vatandaşa hizmet eder!

Devlet Adamı; siyasi yandaş ve nepotizme hizmet etmez!

Devlet Adamı; devletin memurunu sadece ehliyet ve liyakate göre atar, yandaş ve sadakate göre değil!

Devlet Adamı; hak ve adalete dayanır,  devletin tüm kanun ve kurallarına biat eder!

Devlet Adamı; adaletin olmadığı yerde zulmün olacağını ve zulüm ile de abad olunmayacağını bilmelidir!

Devlet Adamı; ilim, bilim, evrensel değerler ve devletin kuralları ile konuşur!

Devlet Adamı; vicdana hitap eder, cüzdan ve dünyalık kişisel çıkarlar ile iştigal etmez!

Devlet Adamı; kendini,  devlet ve milletin hizmetine adar!

Devlet Adamı; yaptığı işlerden kaynaklı,  vatandaştan itaat ve minnet beklemez!

Türk Devleti Olmadan, bir DÜZEN, Kurulamaz!

Küresel ve emperyalist güçler, çıkarları çerçevesinde, yüz yıl önce cetvelle çizdikleri sınırlar ve kurdukları düzen çatırdamaktadır!

Mekânın sahibi olmadan, bu bölgelerde, yeni bir DÜZEN ve SİSTEM asla kurulamaz!

Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Afrika ve Asya bölgelerinin abisi, hamisi ve sahibi de Türk Devleti ve Türk Milletidir! Her ne kadar ifade etmekte çekinseler de!

Birinci ve İkinci dünya savaşlarının çıkması için her yolu deneyen ve bu savaşlardaki taraflara, hem borç para veren ve hem de silah satın almalarını sağlayan küresel finans güçleri,  servetlerine servet eklemiştir!

Kurdukları düzende, her türlü kazanıyorlar! Yıkıyor kazanıyorlar! Yıktıktan sonra inşa ederken bir kez daha kazanç elde ediyorlar!

Sistem kandan besleniyor! Başkaca bildikleri bir şey yok! Medeniyet olarak ifade buyurdukları düzen budur!

Demokrasi ve özgürlük getirmek istedikleri ülkelerin haline bakmak kâfi olacaktır!

11 Eylül 2001 tarihinden itibaren Dünya ve özellikle de bölgemiz üzerinden yeni bir dizayn ve sistem kurulması yönünde çalışmalar yürütülmektedir!  Artık eski düzen yürütülemiyor!

Akabinde ki Arap Baharı da işin sosu ya da tuzu biberi olmuştur! Yenidünya düzeni ve sistematiği, Suriye’de tıkanmış ve kör düğüme dönüşmüştür!

Arap Baharı, Orta- Doğu Baharı ve Türk Baharı ile ülke ve bölgeleri,  ulusal çıkarlarına matuf,  dizayn etmeye çalışanlar,  kendi BAHARLARI ya da KIŞLARI ile baş başa kaldılar!

Eskiler ne güzel ifade buyurmuş! Men, dakka dukka! NE EKERSEN ONU BİÇERSİN! İki yüz yıldır; SÖMÜRÜ – YIKIM – KAN ve GÖZYAŞI ekenler, aynı KAN ve GÖZYAŞINDA BOĞULMAYA mahkûm olacaktır! Dünyanın düzeni böyle!

Türk Devlet Aklı denetiminde, milli ve bağımsız politikalar sergileyen Türkiye Cumhuriyeti Devletine, gözdağı vermek ve önceden olduğu gibi söz dinler, bir konuma gelmesini için bölgemizde kurdukları, vekâlet ordularını da hatırlatmak isterim!

Watson Enstitüsü ile Brown Üniversitesi’nin ortak çalışmasına göre, Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül 2001 yılından bu yana; bölgemizdeki ulusal çıkarları uğruna, kurmuş oldukları vekâlet ve vesayet ordularına harcadıkları parayı resmi yoldan ifşa ediyor!

İkinci Dünya savaşının galip tarafı ve yarım yüz yıl dünyamızı yöneten güçler; Türk Devleti olmadan;  Orta Doğu, Asya, Afrika ve Avrasya’da bir adım atamayacaklarını geç de olsa idrak ettiler!

Yenidünya düzeni ve uluslararası sistem, çoklu denge paradigmasına doğru ilerlemektedir! Yeni çoklu dengenin de sıklet ve merkez ülkesi, Türk Devletidir!

Yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyasına hâkim Türk Devleti ve Türk Devlet Aklı olmadan hareket edemezler!

Sadece milyonlarca insanın ölümüne, ülkelerin tarumar edilmesine ve KAN – GÖZYAŞI – YIKIM ve SÖMÜRÜ ile elde ettikleri,  bol rakamları harcamak zorunda kalırlar!

Yüz yıl önce, İNŞA ettikleri SİSTEM ve DÜZEN, TÜRKLER ve TÜRLERİN nüfuz alanı bölgeler, parçalanmak sureti ile kurulmuştur!

Hem Dünya insanlık tarihinden TÜRKLERİ çıkarırsanız, TARİH diye bir şey kalmaz diyecekler!

Hem de TÜRKLER olmadan, yeni bir DÜZEN inşa etmeye çalışacaklar, öyle mi?

TÜRK, Dünyanın asli unsurudur! Dünya kara parçası üzerinde, TÜRKÜN olmadığı ve hüküm sürmediği bir kara parçasını gösteremezler!

Türk, bir ırk yaklaşımı asla değildir! Türk; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi ve Mazlum milletlerin de hamisi demektir! Türk, insanlık adına, ihya ve dirilişin öncüsü ve temsilcisidir!

Kadim Türk Devlet Aklı!..

Devlet ve Derin devlet nedir? Türk Devlet Aklı nedir?  Ya da derin devlet diye bir devlet var mıdır?  

Kadim Türk Devlet Aklı, hafızası ve geleneği nedir? Böyle bir şey veya durum, gerçekten var mıdır? Devlet Aklı da neymiş?  

15 Temmuz hain karanlık geceyi baz aldığımızda, devlet yönetim kademesi, devletin işleyişi, devletin refleksi ve reaksiyonu, aksiyoner ve pro-aktif bir konum ve duruma geçişini nasıl okumalıyız? 

Yirmi dört milyon kilometre karelik, tarih ve gönül coğrafyamıza Türk milleti olmadan girilemeyeceği ve gidilemeyeceğini tüm küresel ve emperyalist güçler idrak etmiştir!

15 Temmuz hain karanlık geceden itibaren,  devlet yönetimindeki, bagaj ve sızıntılar tek tek temizlendiği için olabilir mi?

Derin Devlet ve Devlet Aklı, başkaca şeyler ve çok farklı kavramlar olduğunu ifade etmiştik! 

Devlet Aklı ve Derin Devlet, kavramlarının birbiri ile karıştırılmaması gerektiğini de vurgulamıştık!

Derin Devlet, devlet içerisinde aktörleri, klikleri ve etkinlikleri dönemsel olarak değişen, tek parça olmayan, çeşitli kanatları olan ve çoğu kez istihbarat, iş adamı, mafya, siyasetçi ve bürokratların bir araya gelerek oluşturduğu devlet içindeki güç odaklarıdır! 

Mezkûr güç odakları dönemsel olarak belli küresel ve emperyalist güçlere yakın olmaktadır! Bu ekiplerin güçleri ve yapılar içinde öne çıkan kişiler dönemsel olarak da değişmektedir! 

Peki, Devletin içindeki milli bilinç, milli ruh, yerli ve milli bağımsız politikalar üreten milli bir kanat var mıdır?  Bu damar kim veya kimlerden oluşmakta ve ne adına hareket etmektedir? Bu milli damarı vatandaş,  tanıyabilir veya görebilir mi? Aktörleri kim veya kimlerdir?

Devlet Aklı, Derin Devletin çok ötesinde,  Milli Stratejik bir Üst Akıldır! Tek bir hedefi ve ülküsü; Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi ile hareket edilmesi!

Devlet Aklının birincil önceliği; Devletin varlığı, bekası ve Milletin birliğidir!

Devlet Aklı, iki bin üç yüz yıllık bir devlet geleneği ve hafızası olan Türk Devletinde, devlet kademesinde, hiçbir beklentisi olmayan ve varlığını bu hedef çerçevesinde sürdüren,  AK Sakallılar olarak tarif edebileceğimiz Milli stratejik bir üst zekâdır!

Devlet Aklı için asıl ve kutsal olan, Devlet ve Milletin varlığı ve bekasıdır! Ve bu varlık ve beka uğruna, vatandaşlar,  büyük stratejiye göre, sosyal ve ekonomik olarak sıkıntı çekeceklerse çeker!

Devlet Aklında, duygusallığa kesinlikle yer yoktur! Aksi halde bu coğrafyada var olamazsınız!

Coğrafya, bir kader olduğuna göre! Devlet Aklı;  gönül, coğrafya, tarih, kültür ve medeniyet aklı ile birlikte hareket etmek zorundadır!

Peki, Türk Devleti ve Türk Milletinin, GÖNÜL – COĞRAFYA – TARİH – KÜLTÜR ve MEDENİYET Aklının sınırları neresidir? Ya da bir sınırı ve hududu var mıdır?

Yoksa yüz yıldır olduğu gibi Anadolu’ya coğrafyasına hapis olduğumuz ve tüm gönül coğrafyamıza bağ kurmamızı ve kafamızı kaldırmamızı istemeyen, küresel ve emperyalist güçler; içerideki işbirlikçi ekol temsilcileri, oyuncakları ellerinden alındığı ve karar mekanizmalarında olmadıkları için çok sesleri çıkıyor olabilir mi?

Devlet SIRLARINA Erişemeyecekler!

Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal; Türkiye hala kalkınamamışsa, bunun en büyük sebebi; Batı’nın içimizden çok kolay adam satın alabilmesidir, ifadelerinin çok manidar olduğunu düşünüyorum!

Devlet Aklı nezaretindeki Tük Devleti; ekonomik, siyasi, askeri ve teknolojik devletin tüm sırları, projeleri, yatırım ve hamlelerine, küresel ve emperyalist güçler, siyasette ki;  işbirlikçi ekol temsilcileri vasıtası ile artık  erişemeyecekler! 

Devletin hiçbir biriminde,  özellikle de parti ve siyasetçi kimlik nam altında;  TBMM başkanvekili ve TBMM alt komisyonlar da; küresel ve emperyalist güçlerin işbirlikçi ekol temsilcilerine, asla yer olmayacaktır!

Anayasa ve siyasi partiler kanununa göre, siyasi partiler neleri yapar ve neleri yapamaz, hangi durumlarda kapatma ile karşı karşıya kalabilir?

Siyasi Partiler Kanunu; siyasi partilerin kurulmaları, teşkilatlanmaları, faaliyetleri, görev, yetki ve sorumlulukları, mal edinimleri ile gelir ve giderleri, denetlenmeleri kapanma ve kapatılmalarıyla ilgili hükümleri kapsar!

Siyasi partiler; Anayasa ve kanunlara uygun olarak, Devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır!

Siyasi partiler;  Anayasanın hiçbir hükmünü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlayamaz!

Siyasi partiler; Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı Devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamaz!

Siyasi partiler; Bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık amacını güdemez ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamaz!

Siyasi partiler; Herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamaz!

Daha önce kurulmuş Türk devletlerine ait topluma mal olmuş bayrak, amblem ve flamalar da siyasi partilerce kullanılamaz! Kurulacak bir siyasi parti, Anayasa Mahkemesince kapatılan siyasi partilerin devamı olduklarını beyan edemez ve böyle bir iddiada bulunamaz!

Türk Devletinin istikbal ve istiklal ekseninde ki; Turan ve Kızıl Elma yolculuğuna halel getirebilecek bir girişim ve oluşuma,  Kadim Türk Devlet Aklı, asla izin verilmeyecektir!

Olay ve olgulara; parti ve siyaset çerçevesinde değil, DEVLET zaviyeden baktığımız ve okuduğumuzda; tüm gelişmeleri; anlamak, yorumlamak ve karar almak konumunda olmak, daha kolay olacaktır!

Aksi halde, farkında olmadan hata yapabilir ve yanlış tarafta konum alabiliriz!

Erken SEÇİM Olur mu?

Son günlerde; ekonomik ve özellikle siyasi haber gündemi çok yoğun! Gündemin yoğunluğundan kafamızı kaldıramıyoruz,  desek yanlış olmaz! Okumak, anlamak, yorumlamak ve karar vermekte zorlanıyoruz? Peki, neler oluyor?  

Gündemin yoğunluğundan ve son dönemde alınan, sosyal – ekonomik ve siyasi kararları okumalarımız çerçevesinde, bir erken seçimi işaret eder gibi! Peki, tüm bu göstergeler bir seçimi işaret etmesine rağmen,  ülkenin bir erken seçime ihtiyacı var mıdır?

Önceki dönemlerde, kamuoyuna yansıyan mezkûr olay – olgu ve haberler ile hükümetlerin düştüğünü veya erken seçim kararlarının da alındığını, bir kenara not edelim!

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda, Cumhur İttifakının adayı uzun zaman önce beyan edilmiştir! Fakat Millet İttifakının Cumhurbaşkanı adayı belli değildir! Yoksa aday bulunamıyor mudur? Ya da,  aday var,  taraflar mutabakata vardı ve yıpratılmaması adına, Kadim bir AKIL tarafından perdelenmekte midir? Neden olmasın?

Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı; tüm EKOL temsilcilerinin onayına sunulmuş ve taraflarca kabul görmüş olabilir mi? 

Kamuoyunda seslendirilen tüm adayların, gerçek adayın yıpratılmaması adına,  TAVŞAN ve PERDELEME görevini yapmakta olduğunu!

Millet İttifakının Cumhurbaşkanı ADAYI zaviyesinden, Kadim Türk Devlet Aklının 2023 – 2053 ve 2071 hedef ve kurgusunu okumalarım çerçevesinde; tüm EKOL temsilcilerinin, MUTABAKAT ve ONAYININ alındığını, düşünüyorum!

Sadece, vakti ve saati bekleniyordur, hem yıpratılmaması ve hem de kamuoyu ile paylaşabilmek için!

Vakit tamam olabilir mi? Haydi, Abbas vakit tamam! Akşam diyordun işte oldu akşam!

Aksi halde içeride BİRLİĞİ sağlayamayız! Eskiden olduğu gibi EKOL çatışmalarından başımızı kaldıramayız! Dışarıda OPERASYON yapabilmek için içeride SAĞLAM olmak ve durmak gerektir! Türkiye gibi ülkelerde, EKOL temsilcilerini yok sayamazsınız!

Hem de,  Ukrayna savaşı üzerinden, SOĞUK SAVAŞ benzeri bir DENGENİN kurulmakta olduğu günümüzde!

Bir erken ya da baskın seçim kapımıza dayandığı takdirde, bu kararı kim ya da kimler alabilecektir?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Yönetim Siteminde, iki kurum, seçim kararı alabilir! Bunlardan biri;  TBMM ve diğeri de Cumhurbaşkanlığı makamıdır!

Birinci yöntem; TBMM, Cumhurbaşkanını fesih etmek sureti ile bir erken ya da baskın seçime gidilebilir!

Böyle bir karar akabinde, önceki seçimlerde olduğu gibi Cumhurbaşkanı; MAĞDUR – MAZLUM olarak tekrardan sahne alabilecektir! 

Diğer yöntem; Cumhurbaşkanının TBMM’yi fesih etmesidir!

Böyle bir durumda, hem Cumhurbaşkanı, hem Cumhurbaşkanlığı makamı ve hem de ülkemizin itibarının dünya kamuoyunda düşürülmesine; Kadim Türk Devlet Aklının buna izin vereceğini düşünmüyorum! Türkiye’de;  İktidar ve hükümet yönetim sisteminde; Siyasal İslam hikâyesi, dönemi ve devri kapanmıştır!

Yine siyaset ve devletin önümüzde ki;  elli yıllık kurgusunu okumalarım çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı makamı, erken ya da baskın bir seçim kararını alabilir fakat Cumhurbaşkanı;  sağlık veya başkaca sebeplerden; seçime girmez ya da giremez!

Adalet ve Ehliyet, Liyakat ve Hakikat temelli;  devletin stratejik politika ve yatırımlarında hiçbir değişikliğe mahal vermeden;  Kuvay-i Milliye Ruhu  – Kurucu İrade Temsilcisi ve Selçuklu Türk Devlet Kodlarına hâkim; TÜRK bir LİDER ile 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri çerçevesinde ki; SEÇİM ve bürokraside ki RESTORASYON akabinde,  yeni bir dönem başlamak üzere, olduğu kanaatindeyim!

Enflasyon ve Resesyon!

Döviz kurlarında ve market raflarında ki, temel gıda maddelerine yansıyan fiyat artışları,  yüzde yüzün üzerinde olduğunu görmekteyiz!  

Ülkemizde resmi enflasyon rakamları % 80 olarak ifade edilmiş olsa da, reel piyasada bazı ürünlerde ki fiyat artışı neredeyse % 500’lere yaklaşmış durumdadır! Peki, neler oluyor? Acaba birileri servetlerine servet eklendiğini mi zannediyor?

Dünyada savaşa giren ülkelerde böyle bir fiyat artışı yok iken, ülkemizde neler olmaktadır? İnsan insanın kurdu hikâyesi devrede midir? Ya da siyaset ve değişim adına, başka bir plan mı işlemektedir? DEĞİŞİM kolay olmaz! Her DEĞİŞİM biraz SANCILI olur!

Bir ülkede, sosyal barış – güven ve ulusal güvenlik olmadıktan sonra fiyatları her gün şişirenler, ya da fahiş fiyat peşinde koşan çıkarcılar,  çok yüksek fiyatlı mal ve ürünleri ne yapacaktır?

Enflasyon; mal ve hizmet fiyatlarında görülen artış ve ulusal paranın alım gücünde devam eden bir azalma olarak tanımlanır!

Ülkemizde, konut sektöründe,  bir yıl içinde ki artış, hiçbir ekonomik kural ve teoriye uygun olmadığına şahit olmaktayız!

Ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyor ise ekonomide enflasyon içinde durgunluk hali var demektir! Ekonomik krizlerin başa çıkılması zor olanlarından birisi budur!

Ekonomideki durgunluk hali, resesyon olarak ifade edilir!  Ekonomik durgunluğa bağlı olarak firmalar işçi çıkarmaya başlar ve işsizlik oranı artar,  yüksek enflasyon kaçınılmaz olarak stagflasyon durumu ortaya çıkmaktadır! 

2022 yılının son günleri bazı ülkeler için böyle bir durum ve sona doğru gidişi işaret ediyor! Yarım asra yakın enflasyon denen olguyu tanımayan ve bilmeyen ülke ve halkların enflasyon ile nasıl mücadele ettiklerine de şahit olmaktayız!

 Enflasyon + Resesyon + İşsizlik = Stagflasyon.

Bir ekonomide, durgunluk ve işsizlik yaşanırken enflasyonun artması, bunlara ek olarak işsizlik oranı artmaya başlaması, stagflasyon olarak ifade edilmektedir! 

Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ile fiyat istikrarsızlığı ve tam istihdamın sağlanmadığı görülür! 

Stagflâsyonun yol açtığı sorunlar; Enflasyon ve İşsizliktir!

Bir ekonomideki makroekonomik amaç, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesidir!

Ekonomik istikrar, tam istihdam ve fiyat istikrarının sağlanması ile mümkün olmaktadır!

Ekonomik istikrar ve ekonomi güvenliği çok önemlidir! Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!

Peki, döviz kurlarındaki yükseliş ve temel gıda maddelerindeki fahiş fiyat artışı, vatandaşların gelirlerinde mezkûr artışa paralel bir yükselişin olmadığı zaman diliminde, vatandaş geçimini nasıl sağlayacaktır?

Ya da hayatını nasıl idame ettirebilecektir? Temel gıda maddelerine nasıl erişebilecektir? Yoksa sefalete mi terk edilecektir? DUR noktası neresidir? Ya da olacak mıdır? Çıkış yolu var mıdır?

Siyaset kurumu ve Ekonomiye, GÜVENİ tesis etmek için her yol denenmelidir! Güven her şeyin ilacıdır! Güven olmadan istikrar temin edilemez! Siyasete güven aynı zamanda ekonomik istikrar demektir! Ekonomik güven de,  ulusal güvenlik demektir!

Seyahat Ediniz! Sıhhat Bulunuz!

Hz. Peygamber (sav) Efendimiz;  Seyahat ediniz, sıhhat bulunuz veya Tebdil-i mekânda, ferahlık vardır, sözleri, sürekli sabit bir yerde kalmayın, hicret edin, buyurmaktadır!  Bu önerilerin, günümüzde ne kadar geçerli bir ihtiyaç olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir!  

Büyük şehirlerin yaşam şartları ve teknolojik gelişmelerin getirdikleri,  insanları, stres denilen çağın hastalığı ile tehdit etmektedir! Bu hastalıktan kurtulmanın en önemli ilacı da seyahat olmaktadır!  

Tarihe, kültüre ve dini değerlere yapılacak seyahat, bireyin sıhhatine vesile olacaktır! Tarihte yaşamış abide şahsiyet, manevi lider ve önderlerin yaşadıkları mekânları ziyaret; tarihi kültürel bilgileri tazelememize ve medeniyetimizin temel taşlarını, bugünlere taşımamıza vesile olmaktadır!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Rum Suresi 42. Ayetinde; De ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da, öncekilerin akıbeti nice oldu bir bakın! Onların çoğu şirke sapmış kimselerdi, buyurmaktadır!  

Hz. Peygamber (sav)  efendimizin mezkûr önerileri çerçevesinde, geçtiğimiz hafta, Bolu ve Ankara ili civarındaki, doğa harikası yerlere seyahatimiz oldu! Eskilerin ifadesi ile yiyip içtiklerin senin olsun, gezip gördüğün yerleri anlat da bizler de tecrübe kazanalım,  ilkesi çerçevesinde, yaşadıklarımızı, sizler ile paylaşmak istiyorum! 

Öncelikle, ülkemizde, ticari ahlak denilen kavramın tam yerleşmemiş olduğuna şahit olmaktayız! Seyahat edilen yerde ki esnaf,  tamamen fırsatçı ve çıkarcı bir durumdadır! Gelen yerli veya yabancı kişi,  bir daha gelmez mantığı ile olmadık fiyatlar talep edilmektedir!  Neden acaba? Bu ülkede enflasyon ve fiyat artışı yok, sadece ahlaki çöküntü var sözlerine, üzülerek de olsa,  bir kez daha şahit oluyoruz!

Bolu ili civarında ki seyahat edilen doğa harikası yerlerde, en büyük sorun, hijyen ve temizlik! Hem de virüsün kol geldiği bir dönemde!  Gezilen yere giriş için bir ücret talep edilmesi, çok doğal! İnsani ihtiyaçları gidermek için kondurulmuş mekânlarda, temizlik harici her şeyi görebilirsiniz! Kalabalık ortamlarda normal temizlik şartlarını sağlayamadıktan sonra; insanları, doğa harikası yerlere neden davet edersiniz ki? Bölgenin belediye başkanı ve diğer kamu görevlileri,  ne zamandan ne zamana bu bölgelere ziyaret eder veya denetim yapar ki?

Doğa harikası bir yerde, abdest ve diğer ihtiyaçlarınız için girdiğiniz cami ve şadırvan bölümünde şahit olduklarımıza neler demeli? Bir tuvalet kâğıdı ve havlu koymak çok zor olmasa gerekir! Giderlerin durumunu yazmak dahi istemem!

Ankara ili Kahraman Kazan ilçesinde, namaz için durduğumuz camii de yaşadıklarımız Bolu ili doğa harikası mekândan hiçbir farkı yoktur! İlçenin müftüsü ve caminin görevlisi ne iş yapar ki? Temizlik imandandır diyen bir dini temsil eden mekânda şahit olduklarımızı ifade edecek kelime bulamıyorum!

Peki, Hacı Bayramı Veli hazretlerinin türbesinde, şahit olduklarımıza neler demeli? Abdest için girdiğinizde, havlu ve sabun olmadığını ifade ettiğimiz görevli, sabah bu saatlerde değiştirme olmuyor, öğleye doğru değişim yapılıyor, onun için sabun ve havlu yoktur, diyor! Pes doğrusu! Demek ki neymiş, temizlik için daha şartlar oluşmamış!

Son olarak kaldığımız bir yerde yaşadıklarımızı da ifade etmeden geçmeyelim! Ankara’da,  bir sendikanın genel merkezinde ki dostumuzun tavassutu maharetiyle, oligarşik BÜROKRAT kişilerin işlettiği ve ismi ile müsemma, bir gece konaklama için reserve işlemini tamamladık!

Bolu ilinden geldiğimiz ve vakit biraz geçtiğinden kaynaklı, akşam yemeğini yedikten sonra, istirahat etmek için terbiye ve edep yoksunu, insanlıktan bihaber, ismi ve çalışanları ile müsemma, eski Türkiye kalıntısı, oligarşi BÜROKRAT kişilerden müteşekkil yerde, yaşadıklarımız tam bir facia!

Geç geldiğiniz için SENDİKA genel merkezi tarafından reserve edilen klimalı odayı başkasına sattık! Ve size de; çatı katında, kliması olmayan ve havasız bir oda kaldı, diyor! Tabii sağlık durumumuzdan kaynaklı bu odayı kabul etmedik! Peki, bu davranışı nasıl izah edebilirsiniz? Bu hareket kime karşı yapılmıştır?

Neymiş efendim!  Her insan kendine yakışanı yapar! Çünkü kalite, asla tesadüf değildir!

Bir işletme ve işletmeyi işleten kişilerde; özellikle ve öncelikle TİCARİ Ahlak olmalıdır! Ticaretin resmi kuralları yanında, insani kuralları da olmalıdır! Peki, Ticari ahlak olmayan bir işletme ve çalışanlardan, İNSANİ ve AHLAKİ bir davranış beklemek, tabii ki safdil bir durum olacaktır!

Tüm yaptıklarına karşı; bu davranış şekliniz;  hem ticari, hem insani ve hem de ahlaki değil dediğimizde; KALMASAYDINIZ – ZORLA mı KALDINIZ, diyor,  insanlıktan nasibi olmayan oligarşi BÜROKRAT çalışanlar!

Peki, Mezkûr işletme ve kişilere karşı vatandaşı korumakla görevli;  Kanun ve kurallar çerçevesinde denetim ve kontrol görevlerini yapması gereken; fildişi kulelerde oturan ve aldıkları ballı maaşları da beğenmeyen kamu kurum ve kuruluşlarında ki personel ne iş yapar?

Allah, akıl – fikir versin! Allah birazcık İNSAN olabilmeyi nasip eylesin! İNSAN olmak zor bir zanaat! Her gördüğümüz, insan suretindeki kişilerin; aklen,  ruhen,  zihnen ve fiil olarak İNSAN olmadığına bir kez daha şahit olduk!

Neymiş efendim!  Bu memlekette sağcı ve solcu, ilerici ve gerici yoktur, namuslu ve namussuzlar vardır!

Peki, ne kadar namuslusunuz? Ya da namusunuzun, değeri ve ederi ne kadardır? Namusu ve Ederi, aldıkları, PARA ve İBAN kadar olan kişilerle bir yere varamazsınız!

Gündemi ve Günceli Okuyabilmek!

Kişisel yeteneklerin ön plana çıktığı günümüzde, birey, gereksinimlerini gidermek, duygu ve düşüncelerini başkaları ile paylaşmak, mesaj vermek ve dengeli biçimde yaşayabilmek için toplumdaki diğer kişilerle iletişim kurmak zorundadır!

Kişiler arası iletişimin en temel öğesi dilin etkin kullanımı, hem kişilerin toplum içinde diğer kişilerle iyi bir iletişim kurması ve hem de temel dil becerileri olarak kabul edilen okuma, yazma, dinleme, konuşma, anlama, yorumlama ve eyleme geçme becerilerinin gelişmesine olanak sağlar!

Okuduğunu ya da dinlediğini anlamayan,  düşünce ve duygularını sözlü veya yazılı olarak;  doğru, açık ve anlaşılır bir şekilde ifade edemeyen kişi, yanlış yorumlarda ve hatta yanlış eylemlerde bulunabilir!

Yazıya geçirilmiş veya sözcüklere dökülmüş ya da kodlanmış kelime, kavram, cümle, görsel gösterge, işaret, paragraf veya metinlere; bunları algısal birtakım işlemlerden geçirerek belleğe yerleştirme, bilinçli olarak yeniden aktif olarak anlama, anlamlandırma, yorumlama ve eyleme geçme işlemidir!

Birey, okuma ve okuduğunu anlama sürecine tam anlamıyla bir işlerlik kazandırılabilmesi için, görsel gösterge, işaret ve cümlelere kadar devam eden anlam bağıntılarının iyi bir şekilde özümsemesi, anlamlandırması, yorumlaması ve metinden bir sonuç çıkarması beklenir!

Medya; toplum ve özellikle çocukların fiziksel, psikolojik, bilişsel ve sosyal gelişimleri üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri olduğu iddia edilmektedir!

Normal bir vatandaş, günde ortalama üç ile beş bin arasında, görsel ve işitsel mesaja maruz kaldığını bir kenara not edelim!

Medyada bu kadar mesaja muhatap olan bir kişi; haber veya mesajların yalan, yanlı ve yönlendirme olup olmadığını nasıl ayıklayacaktır?

Medya iletilerinin kendine özgü yapısı, dili, şifresi, kodları, işaret, görsel gösterge ve eşik bekçilerinin de hangi küresel ve emperyalist güçlerin adamı olduğu ve kimler tarafından yönlendirildiği ve beslendiği ya da kullanıldığını da unutmamak gerekir!

Medyada ki haber ve mesajların hedefi nedir? Nereye varılmak istenmektedir? Kim veya kimler, medya üzerinden savaş vermektedir?

Aksi halde mesajları ve gündemi okuyamamaktan kaynaklı, hata yaparız! Aksi halde, devlet ve millete karşı yanlış yerde konum alabiliriz!

Bilinçli olarak, devlete karşı yapılan hainlik ve ihanetin gereğini devlet yapacaktır? Peki,  farkında olmadan ve gaflet halindeki hainlik ve ihanete neler demeli?

Yüz yıl önce yalan, yanlı ve sahte haberler ile Osmanlı İmparatorluğunun nasıl parça parça edildiğini hatırlatmak isterim!

Yakın tarihte bölgemizde; Demokrasi ve Özgürlük getireceğini iddia edenler; Irak, Libya ve Suriye gibi ülkeleri, etki ajanları maharetiyle, sahte haberler ile nasıl karıştırıldığını, vatandaşın birbirine nasıl kırdırıldığını ve kaos ortamından kimlerin beslendiğini ya da ülkeye çökmeye çalıştığını da, unutmayalım!

Malcolm X; Eğer dikkat etmezseniz medya, mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri de sevmenize sebep olur, diyor!