Akademinin Hali Pür Melali!

Üniversitelerin açılma dönemi olduğu şu günlerde, yüksek öğretimin nasıl olacağı tartışmaları halen devam ederken, uzaktan mı yoksa yüz yüze mi – ya da hibrit şeklinde, üniversitelerde ki akademik camia, uzaktan veya online eğitim konusunda resmen dökülmektedir!

Online eğitime bazı bölümlerde kısmen,  bazı bölümlerde ise tamamen geçilmesi zaruret gibi görünüyor! Bazı bölümlerde hem online hem de yüz yüze eğitim olmalıdır! Akademi dünyası, her alanda,  online eğitime kendilerini hazırlamak zorundadır!

Üniversite;  aklı,  fikri ve vicdanı hür bireylerin,  kalıp, ön yargı ve dogmalardan arınmış bir şekilde, doğruyu bulma, analiz etme ve eleştirel bir şekilde irdeleme yeteneklerini pekiştirdikleri eğitim kurumlarıdır!

Üniversite;  araştırma, bilim ve teknolojinin filizlendiği ve geliştiği kurumlardır!  Yeni bilgilerin üretildiği, yeni bakış açılarının geliştiği, farklı eğitim almış ve farklı uzmanlık kazanmış kişilerin ortak projeler geliştirdikleri kurumlardır!  

Üniversite; eleştirel bakış açısının geliştirildiği, sorgulama,  irdeleme ve anlamanın öneminin vurgulandığı kurumlardır!  Soru sorma ve test etme,  sorgulama ve farklı bakış açıları ve farklı yönlerden bakarak irdeleme- sorgulama ve bir çıkarıma varılan kurumlardır.

Peki, Bir Üniversite düşünelim ve akademisyenlerin tamamı; REKTÖR, REKTÖR YARDIMCILARI,  GENEL SEKRETER ve tüm YÖNETİM KADROSU ile hem kendi ve hem de fakültedeki sorunlarını görüşmek ve başkaca konuları da istişare edebilmek için RANDEVU sırasında AYLARCA beklesinler!  Üniversite ve BİLİMDEN mi bahsediyoruz?

Bir Üniversite düşünelim ve akademisyenlerin tamamı; REKTÖR, REKTÖR YARDIMCILARI, GENEL SEKRETER ve tüm YÖNETİM KADROSU ile akademik ve başkaca konuları istişare edebilmek için makama çıkma ve görüşme BAHTİYARLIĞINA ERİŞMİŞ;   üç  –  beş kişi olmanın verdiği GURUR ile FAKÜLTESİNDE KASILA KASILA dolaşabilsin! Ne diyorsunuz?

Akademisyen ne demektir? Üniversite ne demektir?  Araştırma, Geliştirme ve Bilim ne demektir? Katılımcı yönetim anlayışından mı dem vuruyorduk?

Bir Üniversiteyi yönetmek;  Öyle süslü laflar ve içi dolmamış SLOGANLAR ile maalesef olmuyor! Öncelikle, kuruma alınan personelde, onun – bunun yakını olmak değil,  EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı, kurum içerisinde tüm personele karşı da ADALET terazisi işletilmelidir!

Akabinde AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve sonra da HESAP VEREBİLİRLİK olmalıdır! Aksi halde Üniversite ve Kampus içinde Sosyal Barışı ve Huzuru sağlayamazsınız!

Akademik dünyada,  yeni bir unvan veya titr alabilmek için yönetim kadrosuna karşı  her yolu deneyen ( atmadık taklaları kalmayan, çakma DİL belgesi ve Makale dâhil )  ve uluslar arası bir atıf ve makalesi dahi olmayan kişilerden, Devlet ve Millet adına ne bekleyebilirsiniz?

Neymiş efendim! YÖK, üniversite yönetimlerine hitaben göndermiş olduğu bir yazısında,  doçentlik sınavına girecek olan tüm profesörlere, SAHTE MAKALE YAZAN ve bunları da akademik dosyasına koyan akademisyenlere dikkat edin, diyormuş!

YÖK Başkanlığı, SAHTE DİL BELGESİ ve SAHTE MAKALE ile DOÇENT veya PROFESÖR olanların akademik unvanları İPTAL ET bakalım, bir daha oluyor mu? Sonra da AKADEMİK CAMİADA ki TACİZ, CİNAYET ve başkaca insanlık dışı ilişkileri konuşuyoruz!

Adamlar zaten AHLAKEN BİTMİŞ!  İşleri güçleri para, makam, mevki ve kadın olmuştur! Devleti ve milleti adına çalışan ve çabalayan, dürüst ve akademisyen kimliğinin gereğini yapan bireyleri tabii ki tenzih ederiz!   

Üniversitelerde, akademisyen olmak veya akademik çalışma yapmak, bizden ya da bizden değil, anlayışına bağlanmış durumdadır! 

Ehliyet ve liyakat sahibi, başarılı, kaliteli bireyler, üniversite yönetimlerinde ki bu anlayıştan kaynaklı özel sektör veya yurt dışına giderek akademik çalışmalarına başka ülkelerde devam etmektedir! 

Ya da akademik dairenin dışına itilerek yok sayılmaktadır! Böyle bir yapı ve durumdan kaynaklı, üniversitelerde, özne ve yüklemi belli olan iki cümle dahi kuramayan akademisyenler,  başkaca bir yetenekleri olmadığı için, yönetime yakın olmaktan kaynaklı her daim el üstündedir!

PANKOBİRLİK Genel Kurulu ve Recep Konuk!

2017 yılındaki PANKOBİRLİK genel kurul öncesi yapmış olduğu bir açıklamasında; PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk;  Bizim kurumumuz, ülkedeki imkânların yok edilmesi anlamında görev ifa eden bir kurum değildir!  Ülkeyi ve çiftçimizi büyüten, geliştiren bir kurumdur! Ülkemizin Dünya ölçeğindeki iddialarının yanında olan bir kurumdur! Bu ülke çok güçlü olmak zorundadır;  Biz de bu gücün oluşmasına birey ve kurum olarak katkı vereceğiz!  Bu gücü aşındıran değil, ona kuvvet ve takviye veren bir kurum olacağız! Bu güne kadar başardık, bundan sonra da başaracağız! Bu kurumun ve ülkemizin geleceğinden taviz veremeyiz! Recep Konuk olarak bu kurumdan ayrılmaya hazırım, benim böyle bir sorunum yok, fakat kurum, şu için an buna çok hazır değil; üreticilerimiz buna hazır değil, çiftçi kardeşlerimiz buna hazır değil, ifade ve vurguları akabinde, Konya kamuoyundan gelen yoğun baskılar neticesinde, tekrar başkanlığa adaylığını açıklamıştı!

PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, 27 Ekim 2021 tarihinde yapılacak genel kurulda,  2017 yılında olduğu gibi tekrar aday olmayacağını ve başkanlık görevini bırakacağını,  22 yıllık nöbeti bu genel kurulda bir arkadaşına devredeceğini! 22 yılın sonunda emanetin sahiplerinden yürekten bir hayır duası alabilirsem en büyük mutluluğum olacak! Konya Şeker,  22 yılda ovaya diktiğimiz fabrikalar ve üretim tesisleriyle bana güvenenlere kol kanat germeye, Konya’nın dört bir tarafındaki ortaklarımızı, kooperatifimizin kanatları altına almaya çalıştım! 27 Ekim 2021 tarihinde ben de artık 46.000 ortağımız gibi o kanadın altındaki yerime geçeceğim! Yani seçilen değil, seçen olacağım! Emaneti alan değil, veren olacağım! Rıza isteyeceğim ve oy istemeyeceğim! Bu genel kurulda inşallah bizim kooperatifimiz herkesin gıpta ile izleyeceği bir nöbet değişimi yaşayacak, ifade ve vurgularının çok manidar olduğunu düşünüyorum!

PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, neden yeniden aday olmayacağının üç sebebi olduğunu da ekledi! Biri kendimle,  diğer ikisi yine bu kuruma olan hassasiyetim ile ilgilidir! Sağlığımda, bu kurumun kendi ayakları üstünde hedefine doğru hızından bir şey kaybetmeden yürümeye devam ettiğini görmek istiyorum! Bunu sağlığımda görmeliyim ki, rehberliğe ihtiyaç olursa yolu tarif edebileyim, yol-iz bulmada yardımcı olabileyim!   Kurumlarda insanlar gibidir;  Doğar, büyür ve yaşlanır! Kurumların gençlik iksiri yenilenmedir!  Bu yenilenmeye sadece çağa ayak uydurma değil, insan kaynağını yenileme de dâhildir!  22 yıllık emeğin sonunda asla dayanamayacağım husus bu kurumun benimle birlikte yaşlanmasıdır! Benim neslim emanetçi olarak beni seçti, bu nesilde yeni emanetçisini bulmalı ki o büyüme devam etsin! Her insanın iş hayatından ayrı bir aile hayatı, ait olduğu ya da parçası olduğu, cemiyete karşı sorumluluklarından başka ailesine karşı da mesuliyetleri vardır! Terazinin bir kefesine üç evladımın geleceği için ayırmam gereken zamanı, diğer kefesine 46.000 ortağımızın evladının geleceği için ayrılması gereken zamanı koydum!  46.000 ortağımızın evlatlarının kefesi ağır bastı ve fedakârlığı evlatlarım için ayırmam gereken zamandan yaptım! 22 yıl önce gençtim ve üç evladımdan kıstığım zamanı telafi edebilirdim! Şimdi 65 yaşındayım; evlatlarımı büyütemedim fakat torunlarımı büyütmek istiyorum, şeklinde neden aday olmayacağının kendi zaviyesinden gerekçelerini de kamuoyu ile paylaştı!

PANKOBİRLİK başkanlığı için Recep Konuk’un aday olmayacağı açıklaması akabinde, Konya kamuoyunda,  dedikodu ve söylentilere şahit olduk!  Recep başkanın, aday olmayacağım açıklaması sonrasında,  basından ve sosyal medyadan takip edebildiğim kadar,  beşten fazla aday kamuoyunda konuşulmaktadır!  Her bir adaya başarılar dilerim! Her aday ve onları destekleyenlerin kendilerine göre hesap, plan, gerekçe ve tabii ki kurum adına projeleri vardır! Fakat DEVLET, böyle devasa bir kurumun yereldeki siyasetin OYUN sahası olmasına asla müsaade etmeyeceğini de hatırlatmak isterim!

Peki, Recep Konuk,  tekrar aday olmalı mıdır? Yoksa artık yeter demeli midir?   Buraya kadar, yoruldum ve köşeme çekilmek, torunlarımı sevmek ve emekli hayatı yaşamak istiyorum,  demeli midir? Görevi, nöbeti bir başka çiftçi dostu arkadaşına, artık devir etmeli midir?  Zarar eden bir firmayı, devasa bir kurum haline getirdiği yerden daha güçlü ve azimli bir şekilde,  2023 – 2053 ve 2071 büyük Türkiye hedefleri çerçevesinde, Torku ve Konya Şeker’in büyümeye devam etmesi adına ONURSAL BAŞKAN olarak kalmalı mıdır?  

Ya da, yıllardır birlikte büyüdükleri ve yol yürüdükleri,   22 yıl önceki başkan adaylık çalışma süreci ve sonrasında ki devir teslim tarihinden itibaren birlikte çalıştığı, kurumun bu günlere gelmesinde büyük emekleri olan,  kurumun tüm birimlerinde yöneticilik, idarecilik, genel müdürlük yapmış ve halen aktif yönetim kurulu üyesi;  güvendiği dostu,  dava adamı ve arkadaşı olan adaya görevi devir etmeli midir?  Bir gazeteci, iletişimci ve  gözlemlerime dayanak,  Recep Konuk; kabaca ifade etmeye çalıştığım,  PANKOBİRLİK Başkan adayına görevi devir edeceğini düşünüyorum!

Covid ve Dijital bir Dünya!

COVID-19 pandemisinden sonra, hayatın normale dönme aşamalarını kapsayan yeni sürece şirket ve kurumlar, yenilik üreterek veya önlemler alarak uyum sağlamaya çalışmaktadır!  Planlı yapılandırılmış önlemler ile günlük yaşam ve iş hayatı, dijital yeni normali belirlenmektedir! Kurum ve şirketler, ya süreçlerini dijital yeni normale uyarlamak ya da evden çalışarak devam edecektir!

2020 yılı, kurum ve şirketler için zorlu bir yıl olmuştur!  Ekonomik zorlukların yaşandığı, esneklik ve otomasyon, kurum ve şirketler için daha önemli hale gelmektedir! Kurum ve şirketler, yönetim ve üretim süreçlerinde,  yeni çözümlere ihtiyaç duymaktadır!  Bu çerçevede, otomasyon ve dijitalleşme,  şirket, kurum ve bireyler için önemi artmaya devam etmektedir!

Kurum ve şirketler, ürün, hizmet ve verimli süreçlere yönelik artan kalite taleplerinin yanı sıra, nitelikli iş gücü sıkıntısı ile karşı karşıya kalmaktadır! Aynı zamanda maliyetlerin azaltılması, iş yerinde çalışan sağlığı ve güvenliğinin de garanti altına alınması söz konusudur! Pandemi döneminde, dar alanlarda çalışabilen ve son teknolojiye sahip robotlar, her büyüklükteki şirkete esnek üretim ve üretimin de devam etmesine imkân sağlamaktadır!

Dijitalleşme ve otomasyon COVID-19 ile hız kazanmıştır! COVID-19, hem geleceğin çalışma biçimleri, hem de dijitalleşme ve otomasyon alanlarındaki gelişmelere ivme kazandırmaktadır! Makro ve mikro trendler, yeni teknolojilerin kullanımı, büyüyen e-ticaret ve sürdürülebilirlik konularında önemli bilgiler vermektedir!

COVID-19, kurum ve şirketlerdeki otomasyon ve dijital değişikliklerin hızlı gerçekleşmesini sağladığı ve bazı sektörlerdeki dijitalleşme çalışmalarını da birkaç yıl ileri taşıdığı üzerinde durulmaktadır!

Dünya, 1980’li yıllarda kalite, 1990’lı yıllarda yeniden yapılanma, 2000’li yıllarda dijitalleşme ve 2010’lu yılların sonuna doğru dijital dönüşüm konularına  odaklanmıştır!

Dijitalleşme olmadan dijital dönüşümden bahsetmek mümkün değildir! Kurum ve şirketler, yeniden yapılandırma çalışmalarının ardından iş süreçlerini, yazılım platformları aracılığı ile elektronik ortamlara taşıyarak dijitalleştirmektedir!

Yıllardır internet bankacılığı hizmeti verildiği halde, toplumun büyük bir bölümü hala bankaya giderek işlemlerini yapmaktadır! İnternet bankacılığını kullanmak, kullananlar için bankacılık sürecinde bir dijital devrim ve dönüşümdür!  Birileri bu imkân ellerinden alınsa, bankacılık hizmetlerinin kullanımı anlamında,  dünyanın sonu gibi bir durum olacağı kabul edilmektedir!

Saatlik toplantılar için insanlar şehirlerarası veya ülkelerarası seyahat etmek zorunda iken, görsel ve sesli video konferansı ile hizmet veren çevrimiçi toplantılar düzenlemek daha verimli olmaktadır! Bu platformlar kullanılarak çocuklar, aileleri ile birlikte,  evlerinde çevrimiçi eğitimlerine devam etmektedir!

Eğitim ve toplantılar için teknolojik imkanları kullanmak dijital bir dönüşümdür!  Pandemi döneminde İnternet üzerinden yapılan market ve diğer alışverişlerde büyük bir artış gözlenmektedir! Bu anlamda İnternet alışverişlerinde büyük bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır! Yaşadığımız bu zorlu pandemi döneminde, dünyanın dört bir yanında,  çalışanlar, evlerinde kalarak,  işlerini de ofisteymiş gibi uzaktan yapabilmektedir!

Olmaya Devlet Cihanda Bir Nefes Sıhhat gibi…

Dostlar! Haftada iki gün olarak devam ettiğimiz köşe yazılarımıza, rahatsızlığımdan kaynaklı kırk günlük bir aranın ardından, Yeniden Merhaba! İyi ki Varsınız! Hastaneye yatış ve taburcu olduğum süreçte ( evde tedavi ve istirahat halen devam ediyor )   arayan, soran, merak eden ve dualarını esirgemeyen tüm dostlarımızdan Allah razı olsun! Allah tüm hasta kullarına acil şifalar ihsan eylesin! Amin! Amin! Amin!

Kanuni Sultan Süleyman, Birey için sağlık ve sağlıklı olmayı; Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi, şeklinde ifade buyurmaktadır!

Dünya Sağlık Örgütü, Sağlığı ve sağlıklı olmayı şu şekilde tanımlar! Sağlık, sadece hastalık ve sakatlık halinin olmayışı değil, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik halidir!

Hastalık ise doku ve hücrelerde yapısal ve fonksiyonel olarak normal olmayan değişikliklerin yarattığı durum, şeklinde ifade edilmektedir!

Sağlık Hizmetleri de sağlığın korunması, geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi, tedavisi ve sakatlıkların sınırlandırılması için yapılan planlı çalışmaların tümü olarak ifade ediliyor!

Hafif bir ağrı şeklinde kendini hissettiren ve çalıştığım gazetenin yazı işleri müdürü Erhan beye, kendimi iyi hissetmediğimi ve işe gelemeyeceğimi ifade ettiğimde, malum hastalık olabilir,  hastaneye gitsen iyi olur, dediğini unutamam! 

Birkaç gün sona kendimi biraz iyi hissettiğimden kaynaklı işyerine gittim fakat iş yerinde kafamı kaldıramıyorum ve çok kötüyüm!  Akşam eve,  eczacı dostumuz geldi ve çok kötü bir durumda olduğumu ifade etti! Bir serum taktı ve tabii ki biraz rahatladık! Bu işlemler birkaç gün bu şekilde devam etti, geçici bir rahatlama ve akabinde yeniden eski hale dönüş!

Tabii ki bu işlemler yapılırken eczacı dostum, sürekli olarak, Ahmet abi, hastaneye gitmemiz gerekir, durumumda iyi yönde bir gelişme olmadığı, şeklinde sürekli olarak ikaz ediyordu! 6 Eylül günü tekrar geldiğinde,  oksijenin seviyesinin normal sınırın çok altına düştüğünü görünce, ivedi olarak hastaneleri aradı ve Farabi Hastanesi yoğun bakım ünitesinde boş yer olduğu bilgisini alınca,  112 acili aradı ve Farabi Hastanesi yoğun bakım ünitesine naklimiz gerçekleşti!

6 Eylül ve 10 Eylül tarihleri arasında Farabi Hastanesi Yoğun bakım ünitesinde,  misafir eden yoğun bakım ünitesinde görevli tüm personele teşekkür ederim!  Allah onlardan razı olsun!

Farabi Hastanesinde, 10 Eylül ve 21 Eylül tarihleri arasında misafir kaldığımız, 6. Kat tüm personellerine,  gecenin ilerleyen saatlerinde, eşime ivedi olarak müdahale eden acilde görevli doktor ve Kalp Damar Cerrahi Doktoru Hatem ARI, hastaneye giriş sürecimizden taburcu olduğumuz an ve daha sonra da ilgi ve alakası eksik olmayan, Anestezi & Reanimasyon Uzmanı, Uzm. Dr. Handan Kozan BARDAKÇI hanımefendiye,  göstermiş oldukları insani ve mesleki duyarlılıktan dolayı,  çok teşekkür eder, başarılar dilerim! Allah hepsinden razı olsun!

Zerzevan Kalesi ve Anadolu!.

Diyarbakır’da bir süredir başkaca hareketlilik vardır! Neden acaba? Özel uçakların biri inip biri kalkıyor! Bak sen! Dünyayı yöneten Rothschild ve Rockefeller ailelerinin 3. kuşak temsilcileri, BM yetkilileri ve büyükelçilerin yer aldığı pek çok isim, Zerzevan Kalesi ve kalenin altındaki gizli Mithras Tapınağı’nı görmek için kente geliyormuş! Ne diyelim; Adamlar bu toprakları çok seviyor!

National Geographic gibi belgesel kanallarının ilgi odağı olan Diyarbakır’daki Mithras Tapınağı’nda çekim için Oscar ödüllü aktör Morgan Freeman izin talebinde bulunmuş fakat koronavirüs salgını sebebiyle tehir etmek zorunda kalmıştır! 

Neymiş efendim! 1800 yıl önce inşa edilen tapınağın yeri rastgele seçilmemiş!. Mithrasçıların tümü, astronom uzay bilimci. Duvarlarda Mithras’ın 7 aşamasının simgesi ve her biri Merkür’den Satürn’e bir gezegeni sembolize ediyormuş!

Diyarbakır’ın Çınar ilçesindeki Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu tarafından inşa edilmiş. 2014’te başlatılan arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmalarının 4. yılında, dünyadaki son Mithras Tapınağı’nın keşfedilmesi, ezoterik dünyanın dikkatinin buraya yönelmesine sebep olmuştur! Neden acaba? Neymiş efendim; Ezoterikçiler devrede!

Zerzevan Kalesi, Roma İmparatorluğu döneminde sınır garnizonu olarak kullanılmıştır! Diyarbakır’daki en önemli Doğu Roma eserlerinden kabul edilen kale, 2020’de Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmiştir!

Zerzevan Kalesi ve kalenin içerisinde yer alan Mithraeum (Mithras Tapınağı); Asur Dönemi’nde (M.Ö. 882-611) Kinabu olarak adlandırılan bir kalenin var olduğu ileri sürülmektedir! Pers Dönemi’nde (M.Ö. 550-331) Kral Yolu üzerinde bulunan yerleşim alanının yol güvenliğinin sağlanması amacıyla kullanılmış olduğu düşünülmektedir!

Zerzevan Kalesi askeri yerleşimi, yer altı ve yerüstü yapıları ile dünyanın en iyi korunmuş Roma garnizonlarından ve insanlığın kültürel gelişimini oluşturan farklı kültürel,  inanç evrelerine ait izleri bir arada taşımaktadır!  Pagan ve Hıristiyan Roma’ya ait mimari yapılar döneminin bütün özelliklerini ve teknolojik gelişmelerini yansıtmaktadır!  

Hint-Pers kökenli,  Mithras güneş tanrısıdır ve kültü güneşe tapınmaya dayanır! Ayrıca ışığın, savaşın, adaletin ve inancın da simgesidir! Öğretisi dünyanın yaratılışı üzerine ve evreni kontrol eden tanrı olarak da bilinir! Mithras gizem dini Romanın egemen olduğu bütün topraklarda özellikle asker, aristokrat ve tüccarlar arasında oldukça yaygındır! M.S. 2. ve 3. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nda etkili olmuş, M.S. 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yayılmasıyla birlikte yasaklanmıştır!

Neymiş efendim! Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar değerlidir! Ya da Anadolu Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir kara parçasıdır! Yoksa mezkûr çalışmalar ile Anadolu bizim mi demek istiyorlar? Anadolu, İnsanlığın ikinci defa yaratılması olarak kabul edilen Nuh Tufanı ile Türklere miras kalmıştır! Türkler Anadolu’ya başka bir yerden gelmemiştir! Türkler, Rumeli olarak bilinen bu beldeyi Anadolu’ya çevirmek, İslamlaştırmak,   Adalet ve Hakikat dağıtmak, mazlum milletlere de hami olmak için rahmani  güç tarafından yerleştirilmiştir!

DAEŞ/Horasan ve Afganistan!.

İnsanı yaratan Sonsuz Hikmet sahibi Yüce Allah, yaratmada ki hikmete binaen,  tez, antitez ve sentez üzerine bina etmiştir! İnsan denilen eşrefi mahlûkat ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi bir tez, şeytan ise anti-tez olarak karşısına çıkmaktadır! Peki, sentez nedir? Yoksa insan ve şeytanın kavgası sonsuza kadar devam edecek midir?

İnsan denilen varlık, eşrefi mahlûkat olmak tarafını seçmekle, insani kâmil olabileceği gibi nefsine ve şeytana tabi olmakla da esfel-i safilin olmak meyli ile mücehhez bir şekilde yaratılmıştır! Seçim ve tercih yaratılmış olan insana aittir! Her seçim, bir vazgeçiş olduğuna göre!  İnsan denilen varlık neyi seçiyor? İnsanı kâmil olmayı mı yoksa esfel-i safilin olmayı mı?

İnsan ve dünyanın yaratılmasında ki tez, anti-tez ve sentez hikmetini iman ehli son yüzyılda idrak edememiştir! Dünya insanlığına ilim, bilim ve fendeki buluş ve keşifleri ile faydalı olan Müslümanlar, son yüzyılda ilim, bilim ve fenden, fersah fersah uzaklaşmış ya da planlı olarak uzaklaştırılmıştır! Neden acaba?

Dünyada meydana gelen hiçbir olay tez, anti-tez ve sentez üçlüsü olmadan vuku bulamaz! Tezlerini ortaya atanlar, akabinde de anti-tezlerini geliştirmektedir! Tabii ki sonuca taalluk edecek sentez kimin ya da kimlerin işine yarayacaktır! Tez ve Anti-tezi geliştiren güçlerin!

Sovyetler Birliği’nin çöküşü ve soğuk savaş döneminin sona ermesiyle birlikte, yeni küresel düzenin ne olacağı hakkında farklı görüşler ortaya atılmıştır!  Bu görüşlerin belli başlıları; Yeni Dünya Düzeni, Tarihin Sonu, Yeni Orta Çağ, Devletlerin Amipleşmesi ve Kaos görüşleridir! Samuel P. Huntington’un savunduğu Medeniyetler Çatışması Tezi, en iddialı görüş olarak büyük yankı uyandırmıştır!

ABD’lisiyaset bilimci Samuel Huntigton, Medeniyetler çatışması tezindenne anladığını şu cümlelerle izahediyor! Batı’nın dünyadaki hâkimiyeti fikri, dini ve ahlaki mükemmelliğine değil, organize şiddet uygulayabilmesine bağlıdır! 

ABD’li siyasetçi Samuel Huntington, Batı’nın refah içinde yaşaması için, yeni kaos planı çerçevesinde muhtemel terör tarlalarını Çin ve başka potansiyel ülkelere ihraç edecekler, diyor! Neymiş efendim! Refah içinde yaşayabilmek için muhtemel terör tarlaları potansiyel tehlike ya da engel olarak gördükleri ülkelere ihraç dilecekmiş!

Son günlerde,  ABD askeri güçlerini Afganistan ve Irak bölgesinden çekeceğini iddia etmesi ile bölgede ve dünyada çok farklı gelişmelere ve başkaca operasyonlara şahit olmaktayız! Neden acaba?

Adamlar, tezlerini ortaya koydukları anda, karşısına anti-tezlerini de üretmektedir!  Tabii ki tez ve anti-tez kendisine ait olan güç veya aklın, sentez ile buradan beslenmesi, semirmesi ve güçlenmesi gerekecektir!

Neymiş efendim! Batı’nın dünyadaki hâkimiyet fikri, dini ve ahlaki mükemmelliğine değil, organize şiddet uygulayabilmesine bağlıdır! Peki, böyle bir şiddet neden ve ne adına yapılmaktadır!  Tabii ki dünyayı çok kolay bir şekilde sömürebilmek ve ülkelerinin de refah içinde yaşayabilmesi için!

CIA eski başkanı  Gina Haspel; Çin’in, Afrika, Latin Amerika, Pasifik Adaları, Güney Asya gibi yerlerde etkilerini genişletme çabalarını çok yakından takip ediyoruz, ifadelerini mezkur çerçevede okumak ve yorumlamak daha etkili olacaktır!

Afganistan Kabil havalimanında geçtiğimiz günlerde meydana gelen patlama akabinde açıklama yapan, ABD Başkanı Biden;  Bunun bedelini ödeyecekler, onları avlayacağız! Bunu asla unutmayacağız! Bizi terör saldırıları durdurmayacak! Bu militanları çok güçlü şekilde vuracağız! ABD buna boyun eğmeyecek! Saldırı emri veren DEAŞ liderinin yerlerini biliyoruz!  Herhangi bir DEAŞ tehdidi geldiğinde karşılığını gerektiği gibi vereceğiz! Amerika bundan etkilenmeyecek ve güvenimiz tam bir şekilde kurtarabildiğimiz! Amerikalı ve Afgan müttefikleri oradan tahliye edeceğiz, diyormuş!

Afganistan’dan ABD askerlerinin çekilme süreci ve Kabil havalimanında meydana gelen patlama sonrası açıklamalar, 11 Eylül 2001 saldırılarını hatırlatmıştır! Yenidünya düzeni adına, Dünya yeni bir döneme ve sürece girmektedir! Patlamayı vakit kaybetmeden DEAŞ/Horasan kolu tarafından üstlenilmiş olması, çok manidar!

Rum elinin Anadolu olarak Türkleşmesi ve İslamlaşma sürecinde ki Horasan Erleri/Erenlerine karşı küresel ve emperyalist bir algı operasyonuna şahit olmaktayız! Neden acaba? Birkaç yıl öncesine kadar Irak ve Suriye’de gördüğümüz DAEŞ, artık dünyanın her bir bölgesinde, başkaca isimler altında ve organize şiddeti görmeye başlayacağız, demektir!

Horasan Erleri/Erenlerinden konu açılınca;  Rahmetli Erol Güngör hoca;  Nerede evliya kabri varsa orası Türk toprağıdır! Evliyası olmayan yerde Türk de yok demektir, diyor!

Casus Yazılım ve İzleme & Dinleme!

Birey olarak şunu bilmekte fayda vardır! Aklımıza gelebilecek her nesne yani akıllı telefon, bilgisayar, ev sistemleri, temizleme robotları, dekoder, buz dolabı ve akıllı televizyonlar ne varsa takip edilebilir ve izlenebilir! Nasıl yani dediğinizi de duyar gibiyim!

İşlerimizi kolaylaştırması için evimize aldığımız tüm teknolojik ürünler bulunduğu ortam ile ilgili üreticisi ya da bağlı olduğu bir istihbarat birimine veri aktarmaktadır!

Casus yazılımlar ile ziyaret edilen web siteleri, indirilen dosyalar, konum,  akıllı telefon, e-postalar, rehber, ödeme bilgileri ve hatta hesapların şifrelerini izleyebilir! Şimdi, bu kadar bilgiyi ne yapacaklar, dediğinizi de duyar gibiyim!

Casus yazılımlar, kişinin etkinliklerini izleyip raporlamak ve bir üçüncü tarafa bilgi vermek için bilgisayar ya da telefonuna gizlice bulaşan yazılım olarak ifade edilebilir!  

Casus yazılım, genellikle kendini işletim sistemine bağlayarak, sinsi ve gizli bir şekilde, bellekte yerleşik bir program gibi arka planda çalışarak yapar! Bazen kendini masum bir dosya ve işletim sisteminin hayati bir parçasıymış gibi gösterir!

Casus yazılım, görünüşte meşru programlara eklenmiş olarak gelebilir! Yine de hileli indirme işlemlerine eklenmiş halde veya kimlik avı saldırısı yoluyla gelmesi de olasıdır!

Casus yazılım, kişiyi izlemek için başka biri tarafından kasıtlı olarak kurulabilir! Telefonun ekran kilidini kullanmamız gerektiği nedenlerinden biri budur! Cihazı yetkisiz erişime açık bırakmamalıdır!

Casus yazılım,  yüklediğimiz bir program veya uygulamayla birlikte gelebilir! Genellikle indirme yöneticileri, kayıt defteri temizleyicileri gibi faydalı bir yazılım kılığına girmiş programlar aracılığıyla indirilir! Bazen, video oyunları ile birlikte gelir!

Casus yazılım, kimlik avı yoluyla yayılabilir! Tıklandığında casus programı indiren bağlantı içeren e-postalar gönderebilir! Sahte bir web sitesi aracılığıyla bulaşabilir! Saygın bir kuruluşa aitmiş gibi görünen ancak gerçekte sahte ve bağlantıları casus yazılımı indirmeye veya tarayıcıya yüklemeye başlayacak bir web sitesi gibi!

Suç işleyen kişilerin tedirgin olması doğaldır! İşinde ve aşında bir vatandaşın dinleniyor veya takip ediliyor muyum gibi bir algısı olmamalıdır! Takip edildiği ya da izlendiğini düşünenler genellikle şüpheli  durumdaki kişilerdir!  

Devlet vatandaşın özel yazışma veya konuşmaları ile ilgilenmez! Devletin başkaca işi mi yoktur! Fakat bir kişi terörist ya da ülkesine ihanet edecek durumda, devlete ve kamu düzenine karşı bir faaliyeti, konuşması veya paylaşımı varsa, tabii ki dinlenir, takip edilir ve incelenir! Normal olan da budur!  

Devlet durup dururken vatandaşın Whatsapp ya da diğer sosyal medya bağlantılarında neler yazdığı ya da paylaştığına bakmaz ve takip etmez!

Devlet, vatandaşın ailevi ya da özel yatak odası ilişkilerini takip etmez! Ne zaman, kişi devlet ve milletine karşı ihanet ya da hainlik veya sosyal düzeni bozma peşinde olduğu takdirde takibe girmesi, izlenmesi ve devlet olmanın gereği olarak önlem alınması kadar doğal bir şey yoktur!

Devlet sistematiğinde, kişi saldım çayıra Mevla gayura bir hayat yaşayamaz! Devlet, varlığı ve toplumun huzuru ve barışı adına, şüphelendiği her bir vatandaşı takip ve izlemeye almak zorundadır! Aksi halde toplumsal barış ve huzuru temin edemez! Aksi halde küresel ve emperyalist güçlerin kontrolündeki kişilerin neler yapabileceğini de öğrenemez ve önlem alamaz!  Peki, bölgemizdeki ülke ve toplumlar neden ve nasıl karıştırılmakta ve bu ülkelere neden ve nasıl çökülmektedir?

Hz. Ömer; Ehliyet, Liyakat ve Siyasi Etik!

Toplumsal barış ve huzurun temini  için kamu kurumlarına personel alımı; adalet, ehliyet, liyakat ilkesi ve özellikle de kamunun önünde toplum adına iş yapanların mezkur konularda daha dikkatli olması gerektiğine şahit oluyoruz! Neden acaba?

Ehliyet ve liyakat, iş yapmaya uygunluk ve yararlılık durumudur! İş başına getirilen yönetici işi ile ilgili bilgi ve kabiliyete sahip olması gerekir! Son dönemde devlet kademesinde ki tüm atamalarda torpil ve nepotizm almış başını gitmektedir!

Ebu Hureyre (ra), İş ehil olmayana verildiğinde kıyameti bekle, diyor! Her kim adaylar arasında, bilgisi ve hizmeti ile ehil bir kişi varken onu değil de, güç ve iktidar sahiplerine yakın, bilgi ve tecrübe olarak daha aşağı seviyede ve ehil olmayanı göreve getirecek olursa; Allah’a, Peygamberine ve Müminlere ihanet etmiş olur!

Hz. Ömer (ra),  bir vali, bir yönetici ya da bir bürokrat atayacağı zaman, ilk önce o kişinin göreve gelmeden önceki tüm malını saydırır ve kayıt altına aldırır! Görevden sonra da mallarını tekrar gözden geçirir, aşırı bir servet birikimi ya da şüpheli bir durum varsa, bürokratın mallarına el koydurup hazineye aktarırmış!

Hz. Öme (ra),  bir gün vali ya da bürokrat olmayan Ebu Bekre’nin bir kısım mallarına el koydurmuş ve hazineye aktarmıştır!  Ebu Bekre bu durumu öğrenince itiraz etmiş ve ben vali ya da bürokrat değilim! Benim mallarıma neden el koydun ey Ömer,  diyor!  Hz. Ömer (ra),  Evet sen bürokrat değilsin fakat senin kardeşin beytülmalden sorumlu bürokrat! O, sana borç para veriyor ve sen de bununla ticaret yapıp servet biriktiriyorsun! Eğer kardeşin bu görevde olmasaydı, sen bu serveti nasıl biriktirecektin! Senin mallarına da bu yüzden el koydum, demiştir!

Hz. Ömer (ra), kamuda akraba kayırmacılığı bir yöneticinin yapabileceği en büyük ihanet ve hainlik olarak görmüştür! Küfe Valiliği için istişare ederken yanındakilerden birisi, bu makama Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ı teklif eder!  Hz. Ömer (ra) adama dönüp, Allah senin canını alsın! Bilmiyor musun ki, kim daha layık biri olduğu halde bir işe akrabasını ve yakınını tayin ederse; Allah’a, Resulüne ve bütün Müslümanlara ihanet etmiş olur,  dedi!

Hz. Ömer (ra) atadığı yöneticilerin halka tepeden bakması ve onlara zulmetmesine asla müsamaha göstermez! Ben yöneticileri, halka zulmetsinler, malını gasp etsinler ve namusuna göz diksinler, diye yollamıyorum! Kimin başına böyle bir şey gelirse muhakkak bana müracaat etsin! Eğer bir yanlış görür de uyarmazsanız vallahi siz de hayır yoktur! Yok, siz uyarır ve ben sizi dinlemezsem vallahi o zaman ben de hayır yoktur!

Hz. Peygamber (sav), Ebu Zer (ra) ilgili, şu gök kubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebu Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur, buyurmuştur! Ancak; Hz. Peygamber (sav)’den idarecilik görevi isteyen Ebû Zer el-Gıfari’ye, Sen güçsüzsün; bu iş / idarecilik emanettir! Emanet / idarecilik, üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur, buyurmuş ve yönetici olma isteğini kabul etmemiştir!

Yönetici ve idareciler için adalet, ehliyet, liyakat, kabiliyet, bilgi, dürüstlük ve özellikle güvenirlilik olmazsa olmaz şartlar olmalıdır! Peki, günümüzde böyle midir? Bir siyasinin akrabası, yakını ve torpili olması, kamu kurumunda hem iş bulmak ve hem de idareci olmak için yeterlidir! Bir kamu kurumunda memur olabilmek için sınavlara aylarca çalışan gençler ne olacak diyorsunuz? Bir siyasetçi torpili aramaya veya akrabası olmaya çalışmaları daha kestirme bir yol olacaktır!

Sonsuz Hikmet sahibi Yüce Allah, Nisa suresi 58. ayetinde; Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder! Allah size ne güzel öğütler veriyor! Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir, buyurmaktadır!

Emanet ve adalet! Emanet ehline verildiği ve adalete riayet edildiği müddetçe toplumda huzur ve barış sağlanmış, ihanet ve haksızlıklar ise huzursuzlukların, kavgaların, servet ve neslin helâk olmasının baş sebepleri arasında yer almıştır!

Adalet, eşitlik ve dengeyi sağlamak demektir! Tabii ki akabinde de toplumsal huzur ve barış! İnsanların haklarını yiyenler, kendilerini karşıdakilerden üstün, seçkin ve güçlü görerek yapar!  

Adaletin gerçekleşmesi, adil uygulayıcılar yanında,  kimin neye lâyık, kimin neyi hak ettiği konusunda doğru, hakkaniyete uygun, dengeli bilgi ve ölçülere sahip olmaya bağlıdır! İnsanı ve kâinatı yaratan Allah, mizanı koymuştur! Mizan, maddî ve manevi alanlarda denge, hakkaniyet ve adalet ölçüsü, demektir! 

Peki, günümüzde, denge, hakkaniyet ve adalet nerede kalmıştır? Denge, hakkaniyet ve adaletin olmadığı toplumlarda elbette ki sosyal barış ve huzur ortamı olmaz, sosyal karmaşa ve kaos hakim olacaktır! Peki, böyle bir duruma sebebiyet veren ve Müslüman olduğunu da iddia edenler, Allah ve Resulüne ihanet etmiş oluyor mudur?

BlockChain / Blok Zincir Teknolojisi – 2-

Türkçeye blok zinciri olarak geçen Blockchain teknolojisinin temeli, 1990’lı yılların başında kriptografi uzmanları Stuart Haber ve Scott Stornetta tarafından yapılan çalışmalarda atılmıştır.

Günümüzde blok zincir teknoloji sayesinde eskiden insanların kontrolünde ki pek çok süreç artık çok daha risksiz ve şeffaftır.  Blockchain teknolojisi internetin doğuşundan bugüne inovatif icat olarak nitelendiren otoriteler bulunmaktadır.

Blockchain, şifrelenmiş işlem takibini sağlayan dağıtık yapıdaki bir veritabanı sistemidir. Para transferlerinde her adım bir bloğu oluşturur. Göndericinin adı, gönderilen tutar gibi bilgilerden her biri bir bloktur. Transfer işlemi esnasında oluşturulan bu bloklar şifrelenir, asla değiştirilemez ve kırılamaz hale getirilir.

Blockchain, bir veritabanı türüdür. Kripto para ile birlikte karşımıza çıkan bu terim, sistemi değiştirmeyi, hacklemeyi veya aldatmayı zor veya imkânsız hale getiren bir bilgi kaydetme sistemidir. Blok üzerindeki bilgiler sadece üzerlerinde belirtilen alıcı ve satıcı tarafından işlenebilir.

Blockchain teknolojisi bireysel kullanıcılara dijital kimlik üzerinde kontrol imkânı sağlar. Blockchain sadece kripto paraların üretiminde değil birçok farklı alanda saklama, yönetme ve depolama gibi işlemler için kullanılır.

Blockchain sadece finans sektörü ile sınırlı kalmamakta, dijital teknolojinin sunduğu imkân işletmeler tarafından da fırsata dönüştürülmektedir. Blockchain teknolojisinin dördüncü sanayi devriminin merkezinde yer aldığı öne sürülmektedir.

Blockchain’in getirdiği fırsatlar; finans, sağlık, bilim, sanayi gibi farklı sektör ve alanlarda hayatımızı kolaylaştırıp, iş yapma şekillerini değiştiriyor.

Bir blok zinciri,  blok zincirindeki tüm bilgisayar sistemleri ağında çoğaltılan ve dağıtılan işlemlerin dijital bir defteridir. Zincirdeki her blok bir dizi işlem içerir ve blok zincirinde her yeni işlem gerçekleştiğinde, bu işlemin bir kaydı her katılımcının defterine eklenir.

Blockchain, operasyonlarını bir bilgisayar ağına yayarak, Bitcoin ve diğer kripto para birimlerinin merkezi bir otoriteye ihtiyaç duymadan çalışmasına izin verir.

Blockchain ağındaki işlemler, binlerce bilgisayardan oluşan bir ağ tarafından onaylanır. Bu, doğrulama sürecindeki neredeyse tüm insan katılımını ortadan kaldırarak daha az insan hatası ve doğru bilgi kaydı ile sonuçlanır.  Blockchain, üçüncü taraf doğrulama ihtiyacını ve bununla birlikte bunların maliyetlerini ortadan kaldırır.

Blockchain, herhangi bir bilgiyi merkezi bir yerde saklamaz. Blok zinciri kopyalanır ve bir bilgisayar ağına yayılır. Blok zincirine yeni bir blok eklendiğinde, ağdaki her bilgisayar, değişikliği yansıtmak için blok zincirini günceller.

Blockchain teknolojisi bilgi kayıt zincirinin hem erişilebilir ve hem de bozulamaz. Blokları bozabilmek için milyarlarca kopyası olan kayıt defterindeki tüm blokların değiştirilmesi gerekmektedir. Böyle bir müdahalenin yapılabilmesi neredeyse imkânsızdır.

Pandemi dönemince daha fazla kullanmaya başladığımız dijital sistem, dünyayı yönetenler ya da paranın tanrıları tarafından yetersiz kabul edilmektedir! Çünkü dünya üzerindeki her bir kişinin tüm para hareketlerine tamamen erişilemiyor!

Blockchain teknolojisi, Lucifer çocuklarına, insan denilen varlığın hayatının her safhasını gözetleme ve müdahale imkânı mı vermektedir! Artık biri, bizi gözetlemiyor! Birileri, bizim her an yanı başımızda ve her şeyimizi kontrol etmek istiyor! Yaptıklarımız, duygu ve düşüncelerimiz dâhil olmak üzere! Yoksa Şah damarımızdan daha yakın Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah ile kendilerini yeryüzünün tanrısı olarak görenler, şah damarımıza erişmeye mi çalışmaktadır?

İnsanlık; Sonsuz Kudret ile kendilerini yeryüzünün Tanrısı kabul edenler arasında gel git yaşamaktadır! Ya Sonsuz Kudrete teslim olacak ya da Lucifer çocuklarına! Tercih, hem eşrefi mahlukat ve hem de yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak yaratılmış insanlığa aittir!

BlockChain / Blok Zincir Teknolojisi -1-

Tarihte, arazi ve fabrika değerli iken, 21. yüzyılın en değerli hazinesi bilgidir! Bilgiye dönüşümde veriler toplanmakta ve sıralanarak özetlenmekte ve manüel ya da bilgisayarla işlenip enformasyona dönüştürülerek anlam kazanmaktadır!

Günümüzde her alanda veri toplanmakta, bu verilerin güvenli bir şekilde depolanması ve yönetilebilme ihtiyacı doğmaktadır! Dosyalar halinde saklama yöntemiyle başlanan veri depolama günümüzde büyük sistemlerin kullanıldığı bir ortama dönüşmüştür!

Sosyal medya başta olmak üzere milyonlarca veri üreten alanların oluşmasıyla yeni veritabanı yaklaşımlarına ihtiyaç duyulmaktadır! Bu yaklaşımların gelişiminde performans, güvenlik ve denetim başlıkları önemli yer tutmaktadır!

Geleneksel veritabanı yönetim sistemlerinin avantaj ve dezavantajları görülmektedir!  Kötü niyetli kişilerin saldırı yöntemleri her geçen gün değişmekte ve güvenli olarak bilinen sistemlerin açıkları ortaya çıkmaktadır!

Son yıllarda popülerliğini artıran kripto para birimi, Bitcoin ile birlikte altyapısını oluşturan Blok zincir sistemi veri yönetimi alanında teknoloji sektöründe yerini almaktadır!

Güvenli bir veritabanı sistemi iddiasıyla başta finans sektörü olmak üzere birçok alanda yaygınlaşmaya başlamıştır! Blok zincir sisteminin getirdiği yenilik ve avantaj, veritabanı konusunda yeni bir yaklaşım arayışında olan veri sahipleri için önem arz etmektedir.

Blok zincir, dağıtık ve paylaşılan, şifrelenmiş ve geri dönüşü olmayan ve bozulmayan bir bilgi deposudur. Blok zincir, ağ yardımı ile sistemi kullananlar arasındaki işlemlerin tümünü doğrulayarak saklayan bir sistemdir.

Blok zincir sisteminde işlemler blok halinde tutulur ve bloklar birbirine bağlanarak zincir oluşturulur. Belli kurallar çerçevesinde oluşturulan bloklar sisteme yazılmaktadır. Daha sonra blok tüm dağıtık kayıt defterlerine yayılır ve eklenir.

Bir işlem gerçekleştiğinde mevcut ağ üzerinden yayınlanır ve şifreleme algoritmaları ile  işlem doğrulanarak blok oluşturulur. Her blok birbirine zincirlenerek eklenmeye devam eder. Böylece başka biri onları hiçbir zaman değiştiremez.

Sistemdeki her bir kullanıcı bir düğümü ifade eder. Sisteme katılan her düğüm, kendi başına bir blok zinciri kopyasına, kayıt defterine,  bir başka deyişle veritabanına sahiptir. Bu defter bir uçtan uca protokolü kullanılarak diğer düğümlerle senkronize edilir. Bir düğüm başarısız olur veya işlevini durdurursa, kalan düğümler arızalı yerin yokluğunda tüm işlem ayrıntılarını muhafaza eder.

Birden fazla tarafın bulunduğu Blok zinciri sisteminde, sisteme eklenmesi istenen herhangi bir işlemin doğrulanabilmesi için genel kabul görmüş kurallara uygunluğunun kontrol edilmesi gerekmektedir.

Kontrol süreci ve sonunda işlemin geçerli olduğu konusunda fikir birliğine varılmasına mutabakat adı verilmektedir. Mutabakat kontrol işlemi sistem içerisinde gerçekleştirilebileceği gibi güvenli dış bir unsur tarafından da yapılabilir. Eğer mutabakat sistem içerisinde sağlanırsa kayıt defterine sahip her düğümün bu işlemin geçerliliği için fikir birliği oluşması gerekmektedir. Mutabakat sağlandığında işlem doğrulanmış olur ve işlem kayıt defterine eklenir. Bu yaklaşıma  “mutabakat yapısı” adı verilmektedir.