Selçuk Üniversitesi yeni rektörü; Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, hocamın şahsında, öncelikle ve özellikle, kendisi ve yeni kuracağı ekibe; üniversite, bölge ve şehrin kalkınması adına, yapacakları çalışmalar ve projelerde, tekrardan başarılar dilerim!
Üniversite ne demektir? Akademisyen ne demektir? Araştırma – Geliştirme ve Bilim ne demektir? Üniversitelerde, katılımcı ve eleştirel yönetim anlayışı ne demektir?
Üniversiteler; bulundukları ülke, şehir ve bölgenin, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlamak adına, araştırma – geliştirme ve bilimsel faaliyetlerin yürütüldüğü, kurumlar olarak bilinir!
Peki, Bilim ve Teknoloji üretmesi gereken kurumlar olarak bildiğimiz üniversitelerde, devlet ve millet adına neler üretilmektedir?
Bir Üniversiteye Rektör olmak; Öyle süslü laflar, içi dolmamış SLOGANLAR ve para ile satın alınan ulusal ya da uluslar arası başarı sıralaması ile olamaz!
Öncelikle, kuruma alınacak akademisyen ve personel, onun – bunun yakınlığı değil, EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı! Kurum içerisinde tüm personele karşı, Adalet ve Hakkaniyet terazisi işletilmeli!
Özelikle, AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve HESAP VEREBİLİRLİK olmalı! Aksi halde, Üniversite ve Kampus içinde, Sosyal Barış – Huzur ve Aidiyet sağlanamaz!
Akademide; yeni bir unvan alabilmek adına, yönetime yaranmak için her yolu deneyen ( atmadık taklaları kalmayan, çakma DİL belgesi ve Makale dâhil ) ve uluslar arası bir atıf ve makalesi dahi olmayan kişilerden, Devlet ve Millet adına ne bekleyebilirsiniz?
Peki, bir üniversite rektörü; üniversitesi ve fakültesine selam dahi vermeyen, derslere girmeyen akademisyenlere yönelik, neler yapmalı? Ya da neler yapabilir?
Devlet ve millet adına çalışan, dürüst ve akademisyen kimliğinin gereğini yapan bireyleri öncelikle tenzih eder ve sonra da takdir ederiz!
Akademisyen olmak, yeni unvanlar alabilmek veya akademik çalışma yapmak, yönetim tarafından, bizden ya da bizden değil, anlayışına bağlanmış durumdadır!
Doçent veya Profesör unvanları, üniversite yönetimlerine yakın kişiler için oldukça KOLAY bir hale getirilirken! Diğer kesim için deveye hendek atlatmaktan zor bir durumdadır!
Üniversitelerde, özne ve yüklemi belli, iki cümle dahi kuramayan bazı akademisyenler, başkaca bir yetenekleri olmadığı ve sadece yönetime yakın oldukları için her daim el üstündedir!
Üniversite yönetimleri; ülkenin sosyal ve ekonomik gelişimine katkı sağlayabilecek ve piyasada çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek bir plan, bir strateji ve hedefleri olmalı!
Üniversite yönetimleri; istihdamı artırabilecek ve artan rekabete uyum sağlayabilecek, mezun öğrenciler yetiştirebilmek gibi dertleri olmalı!
Üniversite yönetimleri; kampüs içinde yapılacak tüm projeler – yatırımlar ve üst düzey atamalarda, yerel siyaset ve bir sermaye grubunun emir komuta zincirinde olamaz!
Üniversite yönetimleri; özerk yapısı gereği, yerel siyaset ve bir sermaye grubundan emir ve talimat almadan; yapılacak tüm projeler – yatırımlar ve atamalarda; HAK – HUKUK – ADALET – EHLİYET – LİYAKAT – BİLİM ve Evrensel değerler öncelikleri ve rehberi olmalı!
Selçuk Üniversitesine yeni Rektör olarak atanan Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ; mezkur açıklamalar çerçevesinde, istişare kültürünü hem uygulaması ve hem de dikkate almak suretiyle; kin ve intikam ateşi ile yanıp tutuşanları, hem çevresinden ve hem de yeni kuracağı yönetimden uzak etmesi; yeni bir kadro kurması ve bu kadroya; sadece ağabeylik ve liderlik yapması; üniversitede BARIŞ – HUZUR ve Kurumsal AİDİYETİN yeniden neşv-ü nema bulmasına, üniversitenin Dünya ve Türkiye genelinde, akademik başarı sıralamasında, üst lige çıkmasına vesile olacağını düşünüyorum!
1 -) 27 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Selçuk Üniversitesi Rektörü; Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, Hayırlı Olsun!
Selçuk Üniversitesi rektörlüğüne ataması yapılan, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, hocamın şahsında, öncelikle kendisi ve yeni kuracağı ekibe, üniversite ve şehrin kalkınması adına, yapacakları çalışmalar ve projelerde, tekrardan başarılar dilerim!
Rektörlük devir teslim töreninde, basına yansıyan fotoğraflar sonrası, üniversitede; KAOS – KARMAŞA ve KARŞAŞAYA mahal vermemek, Kurumsal BARIŞ ve HUZUR adına sorumluluk alan şehrin derin ağabeylerinin devreye girmesi akabinde, uzun bir sessizlik süreci olmuştur!
Yerel Dinamikler ve şehirdeki DERİN Ağabeyler ya da AK Saçlılar; Yarım Asırlık bir Eğitim Kurumunda; Akademik ve İdari kadro arasında, KAOS – KARMAŞA ve KARGAŞAYA Mahal vermemek ve Kurumsal BARIŞ – HUZUR ve AİDİYETİN yeniden tesis edilebilmesi adına; stratejik ve taktik kararlar öncesi, dokunuşlar yapabileceğini ya da istişare de HAYR vardır ilkesi çerçevesinde, İSTİŞARE müessesinin devreye alınacağını düşünüyorum!
Ve onlar Rablerine icabet ederler ve namazı kılarlar ve işlerini aralarında toplanıp İSTİŞARE EDERLER ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. ( Şûra – 38 )
Rektörlük devir teslim töreninde basına yansıyan fotoğrafta ki malum şahıslar, Rektör Yardımcısı olarak atanacaklarını fısıltı gazetesinde yaymak suretiyle, dolaylı olarak, kin ve nefret besledikleri bireylere, intikam mesajları vermeye çalışmaktadır! Neden ve Nasıl olabilir?
Rektörlük devir teslim töreninde basına yansıyan fotoğrafta ki malum şahıslar, toplu halde gezmek suretiyle, daha önce dekanlık görevinde bulunan bir akademisyen hocaya, PARMAK sallaması ve HESAPLAŞACAĞIZ şeklinde, tehdit ifadelerde bulunmasını nasıl izah edeceğiz? Anlayan var ise beri gelsin!
Peki, burası arena meydanı mı? Yoksa bir eğitim kurumu mudur?
Peki, burası agora meyhanesi mi? Yoksa yüksek öğretim ve bilim yuvası mıdır?
Peki, burası kin – nefret ve intikam hissi ile yanıp tutuşan zavallı tiplerin bulunduğu köy kahvesi mi? Yoksa ülke ve şehrin kalkınması adına, araştırma – geliştirme ve bilim üretmesi gereken bir kurum mudur? Hangisi?
Tüm bu soruların cevaplarını, Selçuk Üniversitesine yeni rektör olarak atanan, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ hocanın alacağı kararlar ve atayacağı yol arkadaşları ile verecektir!
Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!
Üniversiteler; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan yetiştiren kurum demektir! Üniversiteler, üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır! Üniversiteler, devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir!
Üniversite yönetimleri; toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!
Üniversite yönetimlerinin çevresini kuşatan, fitne – fesat ruhlu kişiler ve iletişimin ne olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir güruh ile bir yere varılamaz!
Üniversite yönetimleri; sadece ve sadece üç beş siyasetçi veya siyaset yaptığını zanneden, yerelde ki ayak takımları ile iletişim halinde olmak zorunda, değildir!
Devletin kişilere bahşetmiş olduğu makamlar, kimseye babasından miras kalmamıştır!
Devletin makamları, kibir ve ego tatmin yerleri değildir! Devletin makamları, asil millet ve evlatlarına sadece hizmet yerleridir!
Devletin makamlarında temel olan hoş bir seda ve kalıcı eserler bırakabilmektir! Devletin makamları kimseye baki değildir!
Devletin makamlarına oturanlar, asla la-yüs-el değildir! Devletin makamlarına oturanlar, öncelikle açık, şeffaf, dürüst ve hesap verebilir olmak zorundadır!
Basının görevi de, devletin makamlarına oturanlara, kamu adına soru sormak ve cevapları da kaleme almaktır!
Üniversite yönetimleri ve tüm akademisyenler, ülkesi ve milletin geleceği ve kalkınması adına, aklı ve vicdanı hür olmalı ve göbekten bir yerlere asla bağlı ve bağımlı olmamalıdır!
Üniversiteler, araştırma – geliştirme, soru sorma ve sorgulama kültürünün öğretildiği kurumlardır!
Mesleğinin gereği olarak, hakaret içermeden ve kamu adına soru soran bireyleri, kadı veya mahkemelerde, ya da başka şekilde, sindiremez ve yıldıramazsınız! Bu sokak çıkmaz ve buradan da bir yere varamazsınız!
Bir Gazeteci ve İletişimci olarak, kamu adına, kamuoyunu aydınlatmak, kamu kurum ve kuruluşlarında ki işleyiş hakkında, kamuoyunda ki iddia, sorular ve istifhamlara cevap bulabilmek adına, soru soran beş dakika ve soru sormayan da ömür boyu aptal olur ilkesi çerçevesinde, elbette ki sorularımız olacaktır!
Devlet; kanun, kural, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!
Adalet, hakkaniyet, hesap verebilirlik, kanun, kural ve hukukun olmadığı durum ve kurumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Yönetim, kaos ve karmaşaya asla mahal vermemeli!
Eğer bir memleket ve kurumda, namus sahipleri, en az kötü insanlar ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, o memleket ve kurumlar, mutlaka batarmış!
Bu ülke ve yarım asrı devirmiş bir yüksek öğretim kurumunun batmaması; kaos, karmaşa ve kargaşa ortamına mahal verilmemesi adına kalem oynatmaya ve bir kaç kelam etmeye devam edeceğiz!
Soru soran beş dakika, soru sormayan kişi de ömür boyu aptal olur ilkesi çerçevesinde, mesleki sorumluluk gereği, kamu ve kamuoyu adına, üniversiteler kuruluş kodlarına dönebilmesi için sorularımız her daim olacak ve Kamu adına olan her KONUYU ve her OLAYI – OLGUYU takip etmeye devam edeceğiz!
1 -) 27 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Selçuk Üniversitesi yeni Rektörü, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, Hayırlı olsun!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından, Selçuk Üniversitesi rektörlüğüne ataması yapılan, Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz hocamıza, akademik ve idari kadroya, yeni görevlerinin şimdiden hayırlı olmasını dilerim!
Rektörlük atama sürecinde, emeği geçen, gayret ve mücadele eden, tüm siyasi aktör, şehirde ki tüm denge gruplarına, göstermiş oldukları üstün başarıyı, şehrin ali menfaati yatırım ve diğer hizmetler için de sergilemelerini, bir gazeteci olarak talep ediyorum!
Rektörlük devir teslim töreninde, basına yansıyan resimlere takılmadan, acele karar vermeden, karamsar bir tabloya mahal vermemek için; rektör hocamızın, kuracağı rektörlük yönetimi, dekanlık ve diğer yönetim kadrosu çerçevesinde, üniversite adına, şehir adına, ülke adına ve geleceğimizin teminatı gençler adına; takdir veya eleştirilerimiz mutlaka olacaktır!
Yol ve dava arkadaşlığı çok önemlidir! Yol arkadaşları, bazen yükünüzü alır ve bazen de yük olur! Yük alan yol arkadaşları ile yürünen yol zevkli olur! Bir de, Yük olan yol arkadaşlığı var ki! Atsanız atamazsınız satsanız satamazsınız!
Rektör hocam, yeni bir yola çıkarken, kendisine her alanda; YÜK olacak, ENGEL oluşturacak, SORUNLAR çıkaracak; kin – nefret ve intikam hissi ile yanıp tutuşan kişileri çevresinden uzak etmesini!
Aksi halde kurum içinde, sosyal barış ve huzur tesis edilemez! Kaos ve Kargaşa hakim olur! Kaos ve Kargaşanın hakim olduğu durum ve kurumlarda, Barış ve Huzur tesis edilemez!
YÜKÜNÜ alacak ve YÜKÜNÜ hafifletecek, Yol ve Yolculuğun bilinci ve mesuliyetini bilen, basiret ve feraset sahibi, akademik kültüre yakışan bireyler ile yol yürümesini, Yüce Allah’tan niyaz ederim!
Aksi halde yolculuk süresince sürekli KAZALAR ile muhatap olacak! Kazalar ile uğraşmaktan yolcuğun keyfine varamayacaktır!
Millete hizmet ile dolu dolu geçecek koca bir dört yıl; hay huy, lak lak, dedikodu ve kısır çekişmeler ile heba olup gidecektir!
Kin – Nefret – Dedikodu ve İntikam hissi ile yanıp tutuşan; İNSANİ – AHLAKİ – ETİK DEĞERLER ve AKADEMİK Kültüre yakışmayacak türde faaliyetleri ile şaibeye bulaşmış; ESKİ ve EKSİ kişiler ile YOL ve YOLCULUK yürünemez!
Böyle bir YOL ve YOLCULUKTAN, YOL Arkadaşlığından; Üniversite, Şehir ve Ülke adına Hayırlar beklenilemez!
Üniversite; gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma, geliştirme ve eğitimin yapıldığı, içerisinde fakülte, yüksek okul, enstitü ve araştırma merkezlerini barındıran, ödüllendirme, derecelendirme ve diploma verme yetkisine sahip kurumlardır!
Üniversite; ne fonksiyonel ve ne de fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz!
Üniversiteler, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolünü üstlenir! Bilgi ve teknolojide yaşanan gelişmeler, üniversite ve üniversite yönetimlerini, değişim ve değişmeye zorlar!
Üniversite; günlük siyasetin dışında, özerk yapısı ve politika üstü kurumlar olarak kalmalı!
Bilim ve teknolojide gelişmiş dünya üniversiteleri, üst düzey araştırmaların yapıldığı ve evrensel anlamda, dünyanın her alanda ihtiyacı olan mesleki bilgilerin teorik ve pratik anlamda öğretildiği ve üretildiği yerlerdir!
Üniversite; bilim insanı akademisyenlerin ne dinleri, ne ırkları, ne de yaşam tarzları ile ilgilenir! Fakat, her türlü düşüncenin hür ve bağımsız olarak, kimseden çekinmeden ve korkmadan savunulduğu ve tartışıldığı yerlerdir!
Akademisyenler, idareye yakın ya da idarenin adamı kaygıları ile idarenin çevresindeki ehliyetsiz ve kifayetsiz, çapsız muhterisler tarafından mobbing ve engellenmeye muhatap olmamalı!
Üniversite; yeterli bilimsel ve saha çalışması yapılmaz, bilimsel makale yayınlanmaz, ulusal ve uluslar arası ölçekte patent alınmaz, piyasada aranan ve başarılı öğrenciler mezun olmaz ise, ülkesi ve bulunduğu şehre ekonomik katkısı da olamaz!
Üniversite yatay değil, dikey büyüme stratejisine uygun çalışmalar yapılmalı!
Üniversite kaynakları yeni ve atıl binalar için değil, piyasada aranan, başarılı ve nitelikli öğrenci, kendini geliştiren akademisyen ve idari kadro için kullanılmalı!
Üniversitenin marka değeri ve marka itibarına katkı sağlayacak, reel sektörde üniversitenin ismi ile aranan nitelikli ve başarılı öğrenciler yetiştirebilmek için araştırma ve geliştirme çalışmalarına önem verilmeli!
Üniversite; akademik dünyada başarılı hocaları takdir etmek, ödüllendirmek ve gelişime önem verilmediği, idare ve idareye yakın adamı olmadığı kaygıları ile küstürülen kurumlarda, dedikodu hastalığı boşluğu dolduracaktır!
Üniversitenin ismi ile müsemma olabilmesi, şehrine ve ülkesine, bilimsel ve ekonomik katkı sağlaması, idarenin çevresinde ki, ehliyetsiz ve liyakatsiz, çapsız muhteris ve dedikodudan başkaca bir şey üretemeyen, kifayetsiz kişi ve akademisyenlerden ivedi bir şekilde arındırılmalı!
Rektör, üniversitenin lideridir! Dinamik, aktif, inovatif, pro-aktif, atılgan, girişimci, modern yönetim tekniklerine hakim, iletişim ve iletişim krizlerini de yönetebilen, kendisi ve çevresi ile barışık ise üniversite yönetimi de kurumsal olarak aynı özellikleri taşıyıp başarılı olacaktır!
Rektör, çalışır ve gayret ederse, üniversite yönetimi, akademisyenler ve tüm personel çalışacak ve üniversite ile birlikte rektör de başarılı sayılacaktır!
Dünyada ve bölgesinde büyük ve güçlü Türkiye için, Üniversite Sanayi işbirliği stratejik çalışması ivedilikle sağlanmalı!
Rektör ve yönetim, toplum ile üniversite arasında köprüler kurabilmeli!
Yüksek Öğretimde çeşitlenen öğrenci profiline uygun, talepleri karşılayabilecek, sosyal ve ekonomik gelişime katkı sağlayabilecek, piyasaların çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek, istihdamı arttırabilecek ve artan rekabete uyum sağlayabilecek bir üniversite, üniversite yönetimi ve akademik kadro kurmalı!
Mezkur açıklamalar ve geçmiş dönemlerde yaşanan GÖNÜL KIRGINLIKLARI çerçevesinde; Kurumsal BARIŞ – HUZUR ve Kurumsal AİDİYETİN yeniden tesis edilebilmesi adına; Selçuk Üniversitesinin bir Rektör’den daha fazla; bir BABA – bir AĞABEY ve bir KARDEŞ gibi hissedecek ve davranabilecek, tüm akademisyenleri ve tüm idari kadroyu da, Birleştirecek ve KUCAKLAYABİLECEK, etik ve ahlaki değerlere sahip, BİREY’E ihtiyacı vardır!
3 Ağustos 2017 tarihli KÖŞE YAZIM; Yol ve Yol Arkadaşlığı!
Güven, bireysel ve toplumsal sağlıklı bir ilişkinin en önemli unsurudur! Güvenin olmadığı durumlarda; kaygı, tereddüt, kuşku ve şüphe var demektir! Bu durum, kişiye yanlış kararlar almaya sevk etmektedir!
Güven, yalnızca bir duygudan ibaret değildir! Güven; dürüstlük, açıklık, şeffaflık, tutarlılık, sadakat, yakınlık, bağlılık ve tahmin edilebilirlik gibi kavramdan oluşan çok kapsamlı bir olgudur!
Bireysel ve toplumsal güvenin olmadığı durum, kurum ve toplumda kaos olur! Bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz de olduğu gibi! Her şey var fakat hiçbir şey yok gibi! Ya da hiç bir şey yok fakat her şey var gibi!
Kişi, fiziksel ve duygusal olarak güvenmediği birini hayatına almak istemez! Güven, birine herhangi bir kaygı, kuşku ve tereddüt duymadan bağlanmak ve inanmaktır!
Size karşı dürüst, yakın ve destekleyici olduğuna inandığınız kişiye güvenirsiniz! Bu inancı oluşturan şey; kişinin tavır, davranış ve kişiliğiyle verdiği taahhüt ve o kişiye güvenmek sizin yaptığınız bir seçimdir!
Güven duygusu, kendimiz, karşı taraf ve ilişkiler hakkında olumlu düşünce ve duyguların oluşmasını sağlar!
Güven, ilişkilerdeki sorun ve çatışmaların çözümünü kolaylaştırır! Güven ile güvensizlik arasındaki ince çizgiyi bir kere geçtikten sonra geri dönülemez!
Yalan, aldatma, dürüst olmama ve tutarsız davranışlar, güveni geri dönülmez çizginin ötesine geçirir!
Sosyal barış, huzur, istikrar ve adaletin tesisi için hem emin ve güvenilir olmaktan dem vuracağız, hem de rotasız ve belirsiz bir minvalde, emanet ve güveni zedeleyen sözler ve davranışlar sergileyeceğiz!
Son günlerdeki döviz fiyatları ve ekonominin her alanında, bu fiyatlara bir daha bu malı satın alamayız kaygısı ile, vatandaşlar, belirsizlikten kaynaklı, güvenlik ya da güvensizlik endişeleri içinde izliyor! Neden acaba?
Döviz olarak sermayesi veya borcu olmayanların da bu kaygıları taşıması, güvenlik duygusu ve kavramın yapısına işaret ediyor!
Neredeyse devlet ve toplumların dışa bağımlı hale geldiği bir sistemde, döviz fiyatı temel ihtiyaçlar dâhil bütün ürünlerin fiyatını belirleyen asli unsura dönüşmüş durumdadır!
Döviz kurlarındaki yükseliş ve yansıması, temel ihtiyaçların fiyatlarının anormal olarak yükselmesi, geleceğe yönelik bir güven problemine şahit olmaktayız!
Peki, neden? Çözümü nedir diye bir soru aklımıza gelebilir! Siyasete ve Ekonomiye olan güveni acil ve ivedi olarak tesis etmektir!
Siyaset kurumu ve ekonomiye olan güven; Sosyal, siyasi ve ekonomik istikrarı, ulusal güvenliği de beraberinde getirecektir!
Peki, bugün siyaset kurumuna güven var mıdır? Vatandaş fiyatlar zaviyesinden yarın ne olacağından endişe duymaktadır! Neden Acaba?
Vatandaş, bugün X fiyata aldığı bir ürünü, yarın aynı fiyata alamayacağı ya da erişemeyeceğinin kaygılarını yaşamaktadır!
Peki, bu durumu nasıl ve ne ile izah edeceğiz? Ya da Sosyal, siyasi ve ekonomi literatüründe bir açıklaması ve çözümü var mıdır?
Peki, GÜVEN kavramını kaybeden bir Siyset kurumunun böyle bir durumda neler yapması beklenir?
Ekonomik istikrar ve güvenlik, ulusal güvenlik tartışmalarının temel konularından biri haline gelmiştir. Ekonomik istikrar ve güvenlik aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!
Günümüz dünyasında tehdidin nereden geldiği ve düşmanın kim olduğunun net olmaması, güvenlik tanımının muğlâklaşması, ekonomik güvenlik alanında da hissedilmektedir!
Ekonomik istikrar ve güvenlik konusunda sözün fazlasını konunun uzmanı ve ehline bırakmak evla olacaktır!
Soğuk Savaşın bitişinden itibaren siyasi ve askeri güvenlik ile ekonomi güvenlik konularının birbiriyle örtüşmeye başladığından bahsedilir!
Yeni güvenlik tehditleri olarak sunulan konuların önemli bir bölümü ekonomik istikrar ve güvenlik konuları olarak görülmektedir!
Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez! Güven, tek kullanımlıktır! Özgüven, insanı bazen uçuruma itebilir!
Hiçbir şey güvenden daha önemli değildir! Panzehire güvenilerek, zehir içilmez! Güven duygusu bir kere kaybedilir ve sonrası hep şüphedir!
Son bir kaç yıldır, gıda ve konut sektöründe yaşadığımız balon fiyatlar, ekonomi güvenliği ya da ekonomik güvensizlik; panzehire güvenmek suretiyle zehir içmişe benzer bir halimiz var gibi! Ne diyorsunuz?
Ekonomik güvensizlik, insanları; işleri ve gelecek konusunda, endişeli, gergin ve kaygılı hale getirmektedir!
TBMM çalışmalarının uzun tatile gireceği bir dönemde, Asil Milletin Vekili ve Vekil kimdir, ne iş yapar, tanımaya çalışalım!
17 Nisan Anayasa değişiklik referandum öncesi; Ülkemizde ilkokul mezunu ve 25 yaşını doldurmuş, askerlik ilişkisi bulunmayan, her Türk vatandaşı milletvekili seçilebiliyordu!
17 Nisan Anayasa değişiklik referandumu ve Cumhurbaşkanlığı Hükumet sistemi ile, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, milletvekili sayısı 600 ve seçilme yaşı da, 18 olarak belirlenmiştir!
Milletvekilleri; seçilmelerinin ardından görevlerini icra etmeye başlamadan önce TBMM Meclis kürsüsünde; Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma.. Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma.. Toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim, şeklinde yemin etmektedir!
Anayasamızda milletvekili görevleri ya da yetkileri diye bir bölüm bulunmamaktadır! Ancak milletvekili görevleri ve yetkileri meclisin görev ve yetkileri bölümünde detaylı bir şekilde ele alınmıştır!
Milletvekillerinin temel görevleri ve yetkileri; Kanun koymak, değiştirmek veya kaldırmak! Bakanlar Kurulunu ve Bakanları denetlemek! Bakanlar Kuruluna belli bazı konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek! Bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını görüşmek ve kabul etmek! Para basılmasına karar vermek! Savaş ilanına karar vermek! Milletler arası antlaşmaların onaylanmasını onaylamak! TBMM’nin üye tam sayısının beşte üçlük çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek! Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kullanmak ve görevleri yerine getirmek, şeklinde kanun ile ifade edilmektedir!
Yukarıda ana hatlarını çizmeye çalıştığım, vatandaşların oyları ile seçilen bir Milletvekili kimdir ve millet adına ne gibi işler yapmaktadır, şeklinde bir soru her daim tüm vatandaşlarımızın aklımıza takılmaktadır!
⦁ Peki, Millet ya da Asil Milletin VEKİLİ kimdir? Bir de kendi ve çevresine, oğlu ve kızına, gelini ve damadına, bir güç odağı, bir kliğe ve bir iş adamları grubuna VEKİL olan tipler, var mıdır?
⦁ Peki, asil Milletin VEKİLİ ve diğer VEKİL tiplemesi arasında ne gibi farklar bulunmaktadır?
⦁ Peki, Asil Milletin Vekili olarak meydana çıkanlar, seçildikten sonra vatandaş ile bağlarını koparmakta ve küçük bir KLİK ve bir azınlığın VEKİLİ mi olmaktadır?
⦁ Peki, Halkın içinden çıkan, halkla bir ve beraber olması gereken, halkın sorunlarını TBMM’de, Bakanlıklarda, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çözmek için çalışması ve mesai harcamasını beklenen vekil gerçekten bu şekilde mi çalışmaktadır?
TBMM’de Millet Vekili ve Asil Milletin Vekili olarak görev yapan, vatandaşın dertleri ile hemdert olanları her daim takdir ederiz!
Fakat Asil Milletin Vekili olarak meydanlara çıkıp, vatandaşın oyları ile seçilip, daha sonra küçük bir azınlık – klik – grup ve zümrenin iş takipçiliği konumuna düşen Vekilleri de, yazılarımız ve kalemimiz ile eleştirmesini de, biliriz!
Meydanlarda vatandaşın oylarını alabilmek için her yolu deneyen ve daha sonra ASİL Milletin Vekiliolmaktan sıyrılıp, bir zümre ya da bir sermaye grubunun temsilcisi ve bir KLİĞİN VEKİLİ gibi davrananları tanımaya çalışalım!
⦁ Vatandaştan kaçan ve vatandaşın sorunlarına bigane bir kişi; acaba kim ya da kimlerin vekili olabilir?
⦁ Vatandaş bir iş sürecek diye hafakanlar basan, seçim sürecinde kullanmakta olduğu ve meydanlarda 24 saat telefonunun açık olduğunu vurgulayan, Ankara’ya gidince telefon numaralarını değiştiren, bir daha nasıl olsa vatandaşa gitmeyecek bir kişi, acaba, kim ya da kimlerin Vekili olabilir?
⦁ Milletvekili seçim süreci ve daha sonraki süreçte, kendilerine sürekli destek olan ve her daim yanında bulunan, Bakanlık düzeyinde iş adamlarının işleri için canla başla koşturan; bir iş adamı grubunun, bir derneğin, bir vakfın, bir kliğin veya bir sermaye grubunun temsilcisi konumunda ki bir kişi; acaba, kim ya da kimlerin Vekili olabilir?
⦁ Sokakta gördüğü, en küçüğünden en büyüğüne kadar tüm vatandaşlardan ‘DUA’ talep eden Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı numune-i timsal almaları gerekenler, acaba kimleri kendilerine örnek almaktadır?
⦁ Asil Milletin duasını talep etmeyen ve ihtiyacı olmayanlar, acaba kim ya da kimlerin dua ve desteklerini talep etmektedir?
Yapılanları gördükçe, bazı arkadaşlardan aynı şikayet ve sitemleri duydukça, bir iletişimci ve gazeteci duyarlılığı çerçevesinde, KAMUOYU adına, sorgulamaktan kendimi alamıyorum!
16 Nisan 2017 tarihinde yapılan Anayasa değişiklik referandum süreci ile Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde; TBMM’den güvenoyu alarak kurulan bir hükumet ve Bakanlar Kurulu sistemi yerine, teknokrat nitelikli bir hükumet ve yürütme sistemi ile karşı karşıya kaldık!
Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde; Milletvekilleri asli görevleri olan sadece kanun yapmakla yükümlü olacaktır!
Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde; Vatandaş, milletvekilline işi düşmeyecek! Vatandaş, milletvekili telefonlarıma çıkmıyor, şeklinde şikayetler ve sızlanma bitecek! Vatandaş, şu işimi, şu vekil dikkate dahi almadı! Milletvekilleri, icra ile yürütme ile işleri olmayacak, derken!
Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde; Devlet ve milleti ile barışık, her daim vatandaşın yanında ve milletin içinde, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bir yürütme, bir hükumet ve bir icra var, derken!
Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde; Vatandaş derdini, sıkıntılarını her daim yanında hissettiği, kendisinden bildiği ve güvendiği, her zaman kolay bir şekilde erişebildiği, hükumet ve yürütmenin başı konumundaki; Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşabilecek, derken!
Yerleşik oligarşik bürokrasiyi aşıp, Sayın Cumhurbaşkanına erişemeyeceğine göre! Yine olan vatandaşa olmaktadır! Vatandaş dertleri ile baş başa kalmaktadır!
Vatandaş derdini anlatacak, derdini dinleyecek, derdini anlayabilecek ve dertlerine de çözüm yolları bulacak bir makama erişememektedir! Neden Acaba?
⦁ Bir yakını, oğlu, kızı, gelini ve damadını; KPSS ve diğer sınavlara girmeden tepeden inme şeklinde, ballı maaş veren bir KAMU Kurumuna işe katmak için her yolu deneyen, bir klik ve bir grubun temsilcisi VEKİL için neler demeli?
⦁ Sonra da bir KLİK ve bir GRUBUN temsilcisi, eşine ve dostuna canla başla koşturan mezkur VEKİL; vatandaşın dertlerinin sanki dinlermiş sanki çözecekmiş gibi sosyal medyadan POZ ve RESİM paylaşımlarına neler demeli?
Peki, Asil Milletin Vergileri ile BALLI maaş alan VEKİL ve BÜROKRASİ; kim ya da kimlerin işlerine canla başla koşturmaktadır? Vatandaşa ne zaman sıra gelecektir?
Peki, Vatandaşı muhatap almayan, dertlerini dikkate almayan, çözüm üretmek için kılını dahi kıpırdatmayan sadece bir kliğin temsilcisi; bir siyaset – siyasetçi ve hükümet sürdürülebilir olabilir mi? Bu kafadaki bir siyaset ve siyasetçi için ABBAS YOLCU ya da YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR demektir!
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması; ( TÜMA-2024 ) Yükseköğretim Kurulu (YÖK) istatistiklerine bağlı olarak, 2023 – 2024 öğretim yılında, lisans öğrencisi bulunan; 126’sı devlet ve 74’ü vakıf olmak üzere 200 üniversitenin öğrencileri üzerinde gerçekleştirilmiştir.
Araştırma, lisans düzeyindeki üniversite öğrencilerinden geri bildirimler toplamak sureti ile Yükseköğretim Sisteminin gelişimine katkı sağlamayı amaçlamaktadır!
Üniversite öğrencilerinin deneyim ve memnuniyetlerini anlamak, öğrenci deneyimini zenginleştirmek ve üniversiteleri daha öğrenci merkezli olmak yolunda, yol gösterici olması açısından önemli olduğu ifade edilmektedir!
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması ( TÜMA – 2024 ) Türkiye’deki üniversiteleri;
Kurumun yönetimi ve işleyişi açısından öğrencilerin taleplerini hızlı ve memnuniyet verici düzeyde karşılayabilmekte midir?
Öğrencilerin kişisel gelişimini ve gelecekteki kariyerlerini destekleyebilmekte midir, sorularına cevap aranarak öğrencilerin üniversite deneyimleri hakkında geniş bir bakış açısı sağlanmakta mıdır!
TÜMA – 2024’de veriler 2016 yılından itibaren bütün TÜMA araştırmalarında kullanılan “ Öğrenci Memnuniyet Ölçeği ” kullanılmaktadır!
Öğrenci Memnuniyet Ölçeği öğrencilerin üniversitelerini 6 alanda değerlendirmeleri amacıyla geliştirilmiştir. Ölçeği oluşturan altı alan ise şu şekildedir:
Öğrenim Deneyiminin Tatminkârlığı; Derslerin ve içeriklerinden, öğretim elemanlarının ilgisinden, sınavların geçerliğinden, öğrenci odaklı iklimden, sınıflardaki öğretme yöntem ve yaklaşımlarından memnuniyeti içermektedir!.
Yerleşke ve Yaşamının Doyuruculuğu; Yerleşke ortamının çekiciliğinde, sosyal tesisler, yurt imkânları ve kalitesinden, ulaşım rahatlığından, güvenlikten, fiziki mekânların estetik ve kullanışlılığından, yerleşkenin konumlandığı çevreden memnuniyeti içermektedir!.
Akademik Destek ve İlgi; Öğretim elemanları ve danışmanlara ulaşılabilirlikten, öğrenme güçlüğü durumlarında yardım bulabilmekten, danışmanların akademik soru ve sorunlarına duyarlılıklarından memnuniyeti içermektedir!.
Kurumun Yönetim ve İşleyişinden Memnuniyet; Öğrenci işleri, sınav programları, akademik takvim, yönetime katılım, yöneticilere erişim, yönetsel işleyişin etkililiği ve duyarlılığından memnuniyeti içermektedir!.
Öğrenme İmkân ve Kaynaklarının Zenginliği; Kütüphane, araştırma kaynakları, laboratuvarlar, merkezler, araştırma imkânları, özel çalışma alanları, akademi destek birimlerinden memnuniyeti içermektedir!.
Kişisel Gelişim ve Kariyer Desteği; Sertifikalar, kariyer ve yönlendirme, kişisel yetkinlik artırma faaliyetleri, öğrencilere yönelik kurslar, istihdam beklentisi ve desteğinden memnuniyeti içermektedir!.
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması; ( TÜMA-2024 ) sonuçlarına göre; Selçuk Üniversitesi, Türkiye Üniversiteleri Memnuniyet Araştırma Sonuçlarına göre; Genel Memnuniyet Sıralamasında Türkiye genelinde 95. sırada, Kurum Yönetimi ve İşleyişinden Memnuniyet yani tüm idari personel arasında yapılan memnuniyet araştırma sonuçlarına göre de, 140. sırada olduğunu vurgulamak isterim!
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması ( TÜMA – 2020 ) Selçuk Üniversitesi Genel Memnuniyet sıralaması 58 ve Kurum Yönetimi ve İşleyişinden Memnuniyet Sıralamasının da 62 olduğunu, hatırlatmak isterim!.
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması ( TÜMA – 2021 ) araştırma sonuçlarına göre; Üniversitelerin ‘Genel Memnuniyet’ sıralamasında, Konya’da bulunan üniversitelerin sıralaması şu şekildedir! Konya Teknik Üniversitesi – 18, KTO Karatay Üniversitesi – 63, Selçuk Üniversitesi – 87, Necmettin Erbakan Üniversitesi – 90, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi -131. sıradadır.
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması ( TÜMA – 2021 ) araştırma sonuçlarına göre; Üniversitelerin ‘Kurumun yönetim ve İşleyişinden’ Memnuniyet sıralamasında, Konya’da bulunan üniversitelerin sıralaması şu şekildedir! Konya Teknik Üniversitesi – 24, Selçuk Üniversitesi – 68, KTO Karatay Üniversitesi – 83, Necmettin Erbakan Üniversitesi – 117, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi – 142. sıradadır.
Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması ( TÜMA – 2020 – 2021 ) ve Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması; ( TÜMA-2024 ) sonuçlarına göre, Konya Üniversitelerinin MEMNUNİYET genel durumu ve özelliklede Selçuk Üniversitesinin durumunu Kamuoyunun takdirlerine sunarım.
18 Temmuz 2021 tarihli KÖŞE YAZIM; Türkiye Üniversite Memnuniyet Araştırması ve Konya Üniversiteleri!
Selçuk Üniversitesi Rektörü Metin Aksoy; yerel bir gazeteye yapmış olduğu açıklamasında; Bir idareci için görevi sürdürme isteği, iki sebeple gönlünde yer edinebilir. Bunlardan ilki insanın nefsiyle, kişisel ihtiraslarıyla ilgilidir. Kendisinden başka hiç kimseyi kendi makamına layık görmez ve tek arzusu ne olursa olsun mevcut makamında kalmaktır. Zira artık sahip olduğu makam ile kişisel itibarı eş değer olmuştur, makamsız bir hiçtir. Bu bakımdan gönlümde böyle bir istek olmasını bugüne kadarki yaşam çizgime asla yakıştıramam. İnsanın gönlünde mevcut görevinin sürmesine dair isteğin olmasının bir diğer sebebi ise kurumsal aidiyet ve makama değil, göreve aşık olmak ile açıklanabilir. Bu bakımdan benim değil ama sürekli iç içe olduğum idari personelimizin, akademisyenlerimizin ve öğrencilerimizin içimde yeşerttiği bir devam isteği olduğunu itiraf etmeliyim. Çünkü ekseriyetle bana ya da benim gıyabımda arkadaşlarıma “Metin Hoca rektör olsun” şeklinde konuştuklarını duyuyorum. Bu cümlenin bende yarattığı hissin tarifi imkânsız. Dikkat ederseniz benim şahsım değil, yönetme ve iş yapma tarzım gönüllerine girmiş. Zira en basitiyle öğrencilerimiz, eğitim olanaklarından ve kampüs şartlarından memnun, idari personelimiz çalışma koşullarından memnun, akademik personelimiz ise daha önce kendilerine karşı bir silah olarak kullanılan özlük haklarına ve kadrolarına kavuşmaları açısından memnun. Ancak ve ancak bu ilişkiyi sürdürmek, kurumsallaştırmak ve daha da ileriye taşıyabilmek için böyle bir isteğin bende mevcut olduğunu söyleyebilirim, ifade ve vurgularının, Türkiye Üniversite MEMNUNİYET araştırma sonuçlarına göre; Selçuk Üniversitesinin Genel Memnuniyet ve ‘Kurumun yönetim ve İşleyişinden’ ( İDARİ KADRO ) Memnuniyet sonuçlarını, Kamuoyunun takdirlerine sunarım!
Türk Silahlı Kuvvetlerinin ( TSK ) 20 Temmuz 1974 tarihinde, Rumların, Kıbrıslı Türklere karşı uyguladıkları zulme son vermek, Ada’ya barış ve huzur getirmek amacıyla düzenlediği Kıbrıs Barış Harekatı’nın üzerinden ELLİ yıl geçmiştir!
Türk; Adalet ehli ve Adalet dağıtan, Hakikat – Hakkaniyet ehli ve Hakkaniyet dağıtan, Mazlumların da Hamisi olduğuna göre!
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar; Bizim burada teminatımız Türk Silahlı Kuvvetleri’nin barışı korumasıdır. Aynı zamanda Türkiye’nin her türlü gücüyle Kıbrıs Türk halkının kültürel, ekonomik, siyasi varlığının burada sürmesi için destek vermesi çok önemlidir. Aksi takdirde büyük toplum, küçük toplumu yutar. Eşitlik eğer tabanda değilse, eğer ekonomik güç olarak, nüfus olarak bir yakınlığınız yoksa, biri çok üstte, biri çok altta, öyle bir federal yapının başarıyla çalışması mümkün değildir, diyor! .
20 Temmuz, Kıbrıs Türkleri için var oluş mücadelesinin önemli günlerinden biridir!
1974 harekâtına giden sürecin ilk adımları 1950’li yıllarda atılmıştır! Rumlar, Yunanistan’a katılmak için faaliyetlere girişmiş! Türkiye, Ada’da iki toplumlu Kıbrıs Devleti’nin kurulması için harekete geçmiş!
Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin yürüttüğü görüşmeler sonucunda, 1959 yılında, Türk ve Rum halklarının ortak yönetecekleri bir Kıbrıs Devleti’nin kurulması kabul edilmiştir!
Varılan mutabakata göre Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör ülke olacaktır! Kıbrıs’ta anayasal düzeni bozmaya yönelik herhangi bir girişimde, söz konusu üç devlete müdahale yetkisi verilmiştir!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, harekâtın Zürih ve Londra Antlaşması’nın 4. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunmaktadır! Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi, bu harekâtı işgal olarak değerlendirmektedir!
20 Temmuz 1974 tarihinde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 353 sayılı kararında, Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam oluştuğundan Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymakta olduğunu! Yabancı askeri müdahaleye derhal son verilmeli, diyerek harekâta karşı olduğunu belirtmiş ve ateşkese çağırmıştır!
Doğu Akdeniz’in en büyük, Akdeniz’in ise üçüncü büyük adası Kıbrıs; Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Yunanistan ve Libya’nın ortasındadır. Kıbrıs, Avrupa haritasında gösterilmesine rağmen coğrafi olarak Orta Doğu’da kabul edilmektedir.
Asya, Afrika ve Avrupa’nın merkezi bir konumundadır! Kıbrıs adasının konumu Anadolu ve Ortadoğu arasında bir durak noktası gibidir. Osmanlı Devleti’nin de adayı fetih nedeni bu gerekçeler olmuş, geçen gemilere korsanların verdiği zararlar üzerine Kıbrıs II. Selim döneminde 1571 tarihinde fethedilmiştir.
Adanın merkezi konumundan ötürü İngiltere başta sömürge yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla Kırım Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı bir antlaşma ile 1878’den itibaren geçici olarak Kıbrıs’ın yönetimini devir almıştır.
İngiltere bugün, Güney Kıbrıs Rum kesimi bölgesini adeta bir askeri uçak gemisi ve askeri üs olarak görmekte ve kullanmaktadır!
Kıbrıs, tarih boyunca Orta Doğuya açılmak isteyen küresel güçler ve emperyalist devletler için, vazgeçilmez stratejik, askeri ve ticari bir üs olarak görülmüştür.
Kıbrıs, etrafını saran bölgelere “bölgesel ve stratejik güç” olma yolunda bir açılım sağlamaktadır!
Kıbrıs; Coğrafi konumu göz önüne alınarak, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan ‘bir uçak gemisine’ benzetilen, her dönemde stratejik önem ve özelliğini korumaktadır.
Adayı elinde bulunduran bir güç, her zaman Türkiye’den Mısır’a, Lübnan’dan, İran’a kadar olan tüm bölgeyi kontrol etmektedir! Bugün için Kıbrıs adeta dünya hegemonya güç savaşı ve bilek güreşine sahne olmaktadır, diyebiliriz!
Kıbrıs, küresel dünya hegomanya güçleri için bir BEKA meselesi, konumuna gelmiştir!
İçeride bazı aklı evvel de, ne işmiz var orada – şurada ve burada diyor!
Türkiye; Lozan antlaşması ile Kıbrıs’ta İngiliz yönetimini kabul ettikten sonra Kıbrıs ile ilgili herhangi bir politika üretememiştir. Bu dönemde Kıbrıs’ı adeta yok saymış, siyasiler, Türk Devletinin Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuzun olmadığını söyleyerek, “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur” demiştir.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar; Türk Devletleri Teşkilatı’nın medya toplantılarına katıldığımda görüyorum, bunlar hep bizim soydaşlarımız. Çünkü hepimizin soyu aynı yer. Konuştuğumda gerçekten onların da hep Türkiye’ye anavatan olarak baktıklarını görmeye başladık. Çünkü dil birliği var, kültür birliği var. Ama Türkiye önde. Türkiye gerçekten her alanda önde, diyor!
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Zorlu TÖRE; NATO Kuzey Atlantik Paktına karşı TÜRK PAKTINI kuralım, ifadelerinin dünyanın yeniden bloklara ve kutuplara ayrılmaya başladığı bir dönemde çok manidar ve dikkate değer olduğunu ifade etmeliyim!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan; 6 Temmuz’da Şuşa’da gerçekleştirilen Türk Devletleri Teşkilatı Gayri resmî Zirvesi’ne KKTC’nin de katılmasına matuf; KKTC bizim nezdimizde zaten Türk Devletleri Teşkilatı’nın tam üyesi konumundadır. Bu konuda başta Azerbaycan olmak üzere onların yaklaşımı da bizimle hemen hemen aynı konuma gelmiştir, diyor!
Türk Devlet Aklı; Türk Devletleri Teşkilatı ile birlikte, TURAN – KIZIL ELMA ve NİZAM_I ALEM ülküsü ve Türk Devleti ebed müddet devam vizyonu çerçevesinde, varlık ve birliğine yönelik, içeride ve sınırlardaki tüm tehdit ve sorunlara karşı Beka zaviyesinden daha dikkatli ve teyakkuz halinde olmaya devam edecektir!
Güvenlik; dijital bir dünyada ve insanların sanal olduğu bir ortamda, her şeyi emniyet altına alabilmektir!
Peki, güvenlik sadece jeo-politik ve jeo- stratejik, askeri ya da sınırları korumaktan ibaret midir?
Ulusal güvenlik; Ekonomik, askeri, politik, sosyal ve teknolojik unsurların tamamını kapsamaktadır!
Geleneksel güvenlik anlayışına göre ulusal güvenlik; bir devletin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumak olarak tanımlanmaktadır!
Toprak bütünlüğü ve bağımsızlık kadar, ekonomik istikrar ve ekonomik bağımsızlık da önemlidir!
Ekonomik istikrar ve güvenliği tesis edemeyen ülkeler, ulusal güvenliğini de tesis edemez!
Devletler her türlü tehdide karşı, toprak bütünlüğü ve ulusal güvenliğini korumak için strateji ve taktik geliştirmek zorundadır!
Ulusal güvenlik, bir devlet ve millet için olmaz ise olmazlar arasındadır! Aksi halde, devlet ve millet varlığını sürdüremez!
Güvenliğin askeri yönü, ulusal güvenliğin tek unsuru olmamakla, önemli bir bileşenidir!
Güvenliğin askeri yönünün yanı sıra, diplomasi yönü ile toplum ve çevre, enerji ve doğal kaynaklar, ekonomi ve siber yönleri de bulunmaktadır!
Ekonomik güvenlik; Bir ülkenin refahı ve ekonomik sisteminin işleyişini tehlikeye atabilecek potansiyele sahip, ekonomisine yönelmiş tehditlerle ilgilidir!
Peki, bugün için gelişmekte olan ülkeler adına böyle bir tehdit var mıdır?
Nüfusun büyük bir bölümü temel gıda maddelerine erişim, balon konut fiyatları ve kiralar maharetiyle barınma sorunu yaşamaktadır!
Peki bir çözüm yolu var mıdır? Yoksa balon fiyatları şişirmeye birileri devam edecek midir?
Konut sektöründe, malzeme fiyatlarına gelen zamlar yüzde 300 – 500 bandında gezerken! Konut fiyatları ve kiralarda, neredeyse YİRMİ KAT bir artış gözlenmektedir! Neden acaba?
Ekonomik araçlar, ülkelerin ekonomik ve dış politikalarını etkilemede kullanılma imkânları artmıştır!
Ekonomik güvensizlik ise diğer devletlerin ekonomik araçlar üzerinden etkisine açık durumda bulunmaktır!
Ekonomik istikrar ve güvenliğe ilişkin tehditler, dış güçlerin diğer ülke ekonomisi ve ekonomik egemenlik gücünü zafiyete uğratmak ve aynı zamanda kendi dış politika veya ekonomik amaçlarına ulaşmak amacıyla, ekonomik yöntemler kullanılmak suretiyle oluşturdukları tehditleri içermektedir!
Peki, ülkemizde; on yıllardır savaş olan ülkelerde göremediğimiz döviz kuru artışı ve temel gıda ürünlerdeki fiyat artışları ve enflasyona neler demeli?
Peki, neler olmaktadır? Ya da kimler kimlere, ekonomi üzerinden ne gibi mesajlar vermektedir?
Peki, Küresel finans sisteminin içerideki uzantıları, vatandaşları birbirine düşürebilmek için konut ve gıda sektöründe ki; balon fiyatlar üzerinden nereye hizmet etmektedir?
Özellikle temel gıda maddeleri ve konut sektöründeki fiyat artışlarını, nasıl izah etmeliyiz?
Enflasyon bahane edilerek balon bir şekilde enflasyonun çok üzerinde fiyatlar şişirilmekte, ahlaki bir çözülme ve çöküntü yaşanmaktadır!
Peki, Ahlaki sorumluluğunu kaybeden ya da dünyalık çıkarlar uğruna ahlaki çözülme ve çürüme yaşayan toplumların bekası – varlığı ve birlikteliği sürdürülebilir olabilir mi?
Ekonomideki krizler, fiyat artışları, çözülme ve çöküntüyü atlatabiliriz de, toplum olarak, ahlaki çözülme ve çöküntüyü nasıl telafi edeceğiz?
Ekonomik istikrar ve güvenlik, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için hem sosyal barış ve huzur, hem de ulusal güvenliğin olmaz ise olmazlarıdır!
Siyaset ve ekonominin gündemi, çok yoğun! Takip etmekte zorlandığımız anlar olmaktadır!
Peki, Siyaset kurumu nereye evirilmektedir? Ya da, dün olduğu gibi ekonomik kriz maharetiyle, siyasi olarak yeni bir MİLAT ve dönemin eşiğinde miyiz?
Siyaset kurumuna güven kalmadığından kaynaklı, siyasi ve ekonomik istikrar yok hükmündedir!
Peki, Ekonominin ateşi böyle devam edecek midir? Yoksa düşmesi ya da düşürülmesi bir başka bahara mı bırakılmaktadır?
Sosyal, siyasi ve ekonomideki yangını, AK Saçlı İhtiyar dostum ile konuşmaya ve yorumlamaya, çalıştık!
AK Saçlı İhtiyar dostum; 2000’li yıllarda yaşanılan siyaset ve iktidar değişimin temeli, sermaye ve medyanın dizayn edilmesi, sermaye ve medyanın el değiştirmesi, sivil toplum örgütleri vasıtası ile başlatıldığını, vurguladı!
Peki, bugün yaşadığımız ekonomik KRİZ bahane edilerek, SERMAYE el mi değiştirmektedir?
Her siyasi iktidar kendi sermayesini oluşturacağına göre! Ya da her siyasi iktidar kendi sermayesi ile birlikte geleceğine göre!
AK Saçlı İhtiyar dostum; 2000’li yılların başında, Siyasal İslam temsilcisi partideki çatırdama ve partiden ayrılmalar suretiyle yeni bir partinin kurulduğu günleri, bir film şeridi gibi gözlerimin önüne serdi!
AK Saçlı İhtiyar dostum; daha sonra günümüze kadar geldi! Peki, 2000’li yılların başında ülkemizde yaşanılan sosyal, siyasi ve ekonomik kriz aynen devam ediyor mu, diye sordu?
Cevap veremedim! Ne devam ediyor ne de etmiyor, diyemedim!
AK Saçlı İhtiyar dostum; Ülke, bölgemiz, vatandaşlar ve tüm mazlum milletler adına, hayırlara vesile olacak, ne ve neler olmalı, sorularını ekledi ve gözlerden kaybolup gitti!
Bugün, ülkemizde yaşamakta olduğumuz sosyal ve ekonomik konjonktür, 2002 yılında yaşanılan ve Kasım genel seçimleri öncesinden bir farkı var mıdır? Hatta daha fazla can yakıcı olduğunu vurgulamak gerekir!
Siyasi ve ekonomik istikrar; ekonomi güvenliğini de beraberinde getirecektir! Tabii ki ulusal güvenliği de!
Ya da siyasete olan güven ve siyasette ki istikrar, aynısı ile ekonomiye de yansıyacaktır!
Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!
Küresel iki ekol, hem dünya üzerinde, hem bölgemizde ve hem de ülkemizde meydan savaşı vermektedir! Doğal olarak, bizim gibi ülkelerde ekonomiye yansıması daha ağır olacaktır!
İthalata ya da borç ekonomisine dayanan bir ekonomide KRİZ veya KAOS çıkarmak çok kolay olacaktır!
Peki, Dünyada savaş olan ülkelerde, özellikle de gıda maddelerinde fahiş fiyatlar, ekonomik kriz ya da kaos var mıdır?
Siyasi İstikrar; Ehliyet – liyakat ve adaletin devletin her kademesinde içselleştiği, döviz kurları ve mutfaktaki ateşin söndüğü, bir dönemi de beraberinde getirecektir!
Ülke ekonomisibdeki; DÖVİZ – FAİZ ve FİYAT artışları SARMALINA acilen DUR denmeli! Aksi halde bu sarmal çok canları yakacaktır!
Ya da Siyasette, Güvene dayalı siyasi bir değişim ile yeni bir MİLAT ve DÖNEM başlayacaktır!
2053 ve 2071 hedeflerindeki Büyük ve Güçlü Türkiye yolculuğuna; ehliyet ve liyakat, adalet ve hakkaniyet üzerine bina edilmesi, bürokrasideki restorasyon süreci akabinde, toplumsal barışın temin edilmesi suretiyle başlayacaktır!
Aksi halde, siyasi ve ekonomik istikrar olmadan, sosyal barış ve huzur tesis edilemez! Ekonomik istikrar ve ekonomik güvenlik olmadan, tabii ki ulusal güvenlik de sıkıntıya uğrayacaktır!
Türk Devlet Aklı; Kaos ve kaotik bir durumdan, özellikle de KAMU KAYNAKLARINDAN birilerinin beslenmesine, devlet ve milletin sıkıntıya düşmesine, izin vermeyecektir!
Muhafazakar ya da Siyasal İslami Camia; 1989 yılındaki yerel seçimler akabinde; makam, mevki, iktidar, güç, para, mal, mülk ve kadın ile tanışmıştır!
Bu tarihten sonraki süreç, devlet kadrolarına yerleşmenin, iktidar, güç, mal ve para ile de haşir neşir olmaya başlandığı bir dönem, olarak siyaset ve sosyal tarihe geçecektir!
Muhafazakar ya da Siyasal İslami Camia; bu tarihten itibaren, ülkede daha önceden birileri tarafından kurulmuş ve karşı çıkılmış, tüm getto şehirler ve getto mahalleler inşa edilmeye başlanmıştır! Neden Acaba?
AK Partinin iktidara geldiği tarihten itibaren süreç daha büyük bir ivme kazanmıştır! İktidar, güç ve parayı artık Muhafazakar ya da Siyasal İslami camia yönetir olmuştur!
Muhafazakar ya da Siyasal İslami camia, bu süreçteki dünyalık tüm sınavlarda sınıfta kalmıştır! El uzatılmayan kamu malı kalmamıştır! Kamu kurumlarına personel alımlarındaki, Ehliyet ve Liyakat, Adalet ve Hakkaniyet tarih olmuştur!
Helal ve Haramlar ne olacak, dediğinizi duyar gibiyim!
Ya da Adalet ve Hakkaniyet dediğinizi, duyar gibiyim!
Bizden olanlara dağıtıyoruz, daha ne isteniyor? Kamu işlerinde şura müessesi ise küçük bir çıkar ve menfaat grubu çerçevesinde yürütülmektedir!
Peki, bu düzen ne zamana ve nereye kadar böylece sürdürülebilir? Bir yerde durması, durdurulması ve patlaması gerekiyor mu!
Bir Belediye başkanı, maiyetinde çalışan veya başka bir kurum personeline TOKAT veya YUMRUK atacak bir duruma geldik ise, vay halimize!
Ya da bir Üniversite Rektörü, kendisinin atamış olduğu ve yıllardır beraber çalıştığı; REKTÖR YARDIMCISI veya DEKANI, yasa ve yönetmeliklerin verdiği yetki çerçevesinde, keyfim böyle istedi kim ne diyebilir ki şeklinde, görevden alırım, diyorsa! VAY ki Ne VAY halimize!
Peki, Kamu kurumlarında; şeffaflık ve hesap verebilirlik konularına neler oldu ki?
Ya da Hani hesaba çekilmeden önce kendimizi bir Mümin olarak HESABA çekecektik?
Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; dünyalık makam, mevki, güç, iktidar, para ve mal gibi nimetler konusunda; Müslüman ve İman ehline, uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır!
Enfal Suresi 28. ayeti kerimede; Ve iyi bilin ki mallarınız ve evlatlarınız bir fitneden ibarettir, Allah yanında ise azim ecirler vardır, buyurmaktadır!
Teğabun Suresi 15. ayeti kerimede; Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise Allah’ın yanındadır, buyurmaktadır!
Münafikun Suresi 9. ayeti kerimede; Ey İnananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır, buyurmaktadır!
Peki, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Müslümanlara ya da Müslüman görünümlü Münafıklara; ehliyet, liyakat ve işleri de şura müessesi ile nasıl yapılması konusunda neleri emretmektedir!
Nisa Suresi 58. ayeti kerimede; Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir, buyurmaktadır!
Şura Suresi 38. ayeti kerimede; Ve onlar ki Rableri için davete uymakta ve namazı dürüst kılmaktadırlar. Allah iman ve itaat için Peygamber tarafından yapılan davete uymaları ve dinin direği olan namazı kılmakla cemaat ve toplumu sağlam tutanların İşleri de aralarında şura’dır. İşleri, buyrukları zorbalıkla değil, aralarında danışıklı, görüşlerine başvurma iledir, buyurmaktadır!
Ali İmran suresi 159. ayeti kerimede; Sen, o zaman, sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’tan mağfiret dile. Yapacağın işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever, buyurmaktadır!
Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah Hac suresi 41. Ayeti kerimede; Müslüman olduğunu da iddia eden günümüz İslami camiaya hitaben; mal, mülk, para, kadın, güç ve iktidar sahiplerinin nasıl bir davranışta bulunmaları gerektiği konusundaki uyarı ve ikazlarına bakalım!
Onlar ki, eğer onları yeryüzünde yerleştirirsek, bir makam ve bir iktidara getirirsek, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, maruf ile emrederler, münkirden nehy ederler ve bütün işlerinin akıbeti ise Allah Teala’ya aittir, buyurmaktadır!
Peki şimdi yeniden ve tekrardan bir kez daha soralım! Allah aşkına, muhafazakar ya da Siyasal İslami camia olarak, neyi – neleri ve ne kadar muhafaza ediyor? Yoksa sadece dünyalık çıkarları mı?
Yazılarımda, sürekli olarak ifade etmeye ve vurgulamaya çalıştığım; Devletin tüm kademelerinde; Adalet, Hakkaniyet, Ehliyet ve Liyakat esasları üzerine bina edileceği, bürokraside ki Restorasyon süreci ile Yeni bir MİLAT ve Yeni bir DÖNEMİN eşiğindeyiz!
Yeni bir MİLAT ve DÖNEM; Bürokraside ki; TEMİZLİK ve RESTORASYON süreci ile başlayacaktır!