15 Temmuz, hain darbe ve işgal girişimi sonrası, parti teşkilatları, kamu personeli ve terörün finansmanı noktasındaki iş adamlarına yönelik tasfiyeler ve operasyonlar, kamuoyundan çok takdir görmese ve beğenilmese de, devlet aklı, devlet yönetimi ve sürekliliği çerçevesinde, olması gerektiği kadarı ile devam etmektedir. Darbenin taraftarı ve finansmanı noktasında bulunan siyasilere, özellikle de AK Parti teşkilatlarına yönelik olan tasfiyeler yeterli olmadığı şeklinde hayıflanmalar yok da değil. Terörün taraftarı ve finansmanı noktasında sadece üç beş memur, üç beş taşeron çalışan ve üç beş alt düzey iş adamları mı var? Kamu kurumlarındaki üst düzey yöneticiler ve onları destekleyen, onları bulundukları makamlara taşıyan siyasiler ve parti teşkilat mensupları neredeler? Bir yapıya yönelik, 40 yıl zaman zarfında, sızma şeklinde yerleştikleri kurumlardan ve devlet kademesinden, toptancı mantığı ile elbette ki tek bir operasyon ile temizleyemezsiniz. Devlet aklı ve yönetim şekli böyle bir girişime ve operasyona da asla izin vermez. Her şeyin zamanı, saati ve sırası vardır…
15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi sonrasında, siyasi parti teşkilatları, özellikle de AK Parti teşkilatlarında, hain darbe ve işgal girişimi taraftarlarının bulunduğu, hatta darbeye darbe dahi demeyen bireylerin varlığından bahsedilmektedir. Bu vb. düşünce ve kanaatte bulunan tüm parti üyesi ve teşkilat mensuplarının; Tasfiye edilmesi gerekmekte midir? Elbette ki ülkenin selameti, birliği ve normalleşmesi adına, acilen ve ivedilikle tasfiye edilmelidir. Sayın Cumhurbaşkanımızın, 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimine yönelik;’’ Her kim ki, 15 Temmuz’a âmâsız, fakatsız darbe diyebiliyorsa ve lanetleyemiyorsa, o da darbe girişiminin bir parçasıdır, en azından gönüllü bir destekçisidir. Böyle bir yanlışın içine düşenler şehitlerimize ve gazilerimize, milletimizin tamamına hesap vermekten kurtulamayacaktır.
Dere geçerken at değiştirilmez. Allah, Allah! Neden değiştirilmez ki? Normal şartlar altında, yapılabilecek işler ve alınabilecek tüm kararlar, kervan devam ederken, işler normal rutininde seyrederken, neden değişikliğe gidilmez ki? Sakıncaları neler olabilir ki? Anlamakta ve algılamakta zorlandığımız ne ve neler olabilir ki? Atalarımız yılların vermiş olduğu acı tecrübeler ışığında neden böyle bir sözü kullanmak zorunluluğu hissetmişlerdir? Burada ifade edilmek istenen ana fikir şöyledir diye düşünüyorum; Yürütmekte olduğumuz bir işin, bir ortaklığın veya bir projenin, tam ortasındayken, yaptığımız işi sıkıntıya düşürecek, akamete sebebiyet verebilecek, bir metot, bir araç, bir birey ve bir yöntem değişimlerinden uzak durmalıyız. Aksini yaparsak işi, projeyi tamamlayamadan zarar görebilir. Bu tip faaliyetler için uygun bir zaman ve zemin kollanmalı, değişimler tam zamanında ve zemininde yapılmalıdır. Acele ile karar vermek başarıyı engelleyebilir. Aksi halde başımıza olumsuz durumlar ve sonuçlar gelebilir. Böyle bir hareket, düşmanlarınızı, rakiplerinizi, özellikle de kurumunuz ve ülkeniz üzerinde hesabı olan tüm emperyalistleri ve taşeronlarını, çok memnun edecektir. Olan olduktan sonra; ‘bad-el harab-ül basra – Basra Harap olduktan sonra’ çareler ve taktikler düşünmek ve üretmek faydasızdır. Her şey, her karar zamanına, zeminine ve gereğine göre yapılmalıdır, diye düşünüyorum.
Emperyalistler, taşeronları ve içerideki işbirlikçileri; Bölgemize ve ülkemize yönelik, 100 yıllık beklemekte ve bekletilmekte olan, parçalama ve bölme operasyonlarının olduğu bir dönemde, içeride, evin içinde olan sorunlarla ve bireylerle meşgul olamazsınız. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte ülke olarak büyüme ve gelişme stratejileri geliştirmemek adına, hep içeride, kendi kurmuş oldukları taşeron örgütlerle, bu ülkeyi ve milleti oyaladılar, enerjisini tükettiler. Dün adı ‘ Hoybun’ olan çetenin – örgütün adı, bugün karşımıza PKK olarak çıkmaktadır. Daha nice eski örgütler, bugün karşımıza başka başka isimler altında çıkmaktadır. Bizler bunu millet olarak hiçbir zaman anlayamadık ve çözümleyemedik. Yarın bir başka taşeron, vesayet ve vekâlet örgütü ile karşımıza tekraren çıkacaklar. Ülkemizin ve bölgemizin sakin olmasını beklemek de safdillik olur. Ne zaman ki ‘Bir ve Beraber’ olduğumuzu anlayıncaya kadar…
Evde yangın varken, evin tavanındaki ‘Fareler’ ile meşgul olamazsınız. Öncelik ve aciliyet, evdeki yangını söndürmektir. 63 ülkenin askerleri, bölgemizdeki paylaşım savaşı için kapımıza dayandığı bir zaman diliminde ve savaş gemilerinin Ak Denizde cirit attığı bir dönemde, AK Parti milletvekilleri, teşkilat üyeleri ve diğer devlet kademelerindeki tasfiyelerle uğraşmak, büyük planı ve projeyi görememektir. Enerjimizi 100 yıllardır olduğu gibi yine içeriye çevirmek ve bitirme planlamaları… Bu yönde alacağınız her karar, bu plana, üst aklın stratejilerine sadece hizmet edecektir. Eskilerin çok güzel ‘ Dere geçerken tabii ki at değiştirilmez’ ifadelerinde olduğu gibi. Dereyi geçelim, sükûnete erelim, ülke ve bölge olarak, normalleşelim… Elbette ki almamız gereken, ülkenin refahı, selameti, birliği, dirliği ve normalleşmesi adına, tüm kararlar ve atılması gereken her türlü adımlar atılacaktır. Devlet kademesi ve parti teşkilatlarında tasfiye edilmesi gereken tüm hain noktasında bulunan herkes, bir bir alınacak ve tasfiye edilecektir, şeklinde düşünüyorum.