Günümüzdeki sosyal ve siyasi gelişmeler ve olaylar hakkında insanoğlunun en büyük sıkıntısı bazı şeylerin arka planını alenen görmesi gerektiğidir! İnsan denen varlık somut olarak görmediğine kesinlikle iman etmiyor! Gaibe iman etmenin yüceliği ve büyüklüğe de buradan gelmektedir! İman başkaca nedir ki?
Sadece gördüğüne iman etmek hakiki manada iman olur mu?! Tüm peygamberlerin yaşadığı sıkıntı ve sorun zaten bu değil midir?! Yeni bilgi ve yeni duruma alışmak ve kabullenmek tabii ki insan için çok zor bir şeydir! Yeni bilgi geldiği zaman bazıları konum ve makam olarak otomatikman gözden düşecek ve kaybedecektir! Yeni bilgiyi kabullenmek ise insan için çok ağır bir imtihandır!
Onun için yeni bilgi ve yeni duruma insanoğlu her daim direnmiştir! Direndikçe de hata yapmıştır! Çünkü direnmek imanı bir zaaftır! İnsanoğlu ne diyordu?! Hani bize bir mucize getirseydin?! Hani senin yardımcın olarak bir melek neden yok?! Hadi bize gökten bir yemek indir, sonra düşünelim?!
Yani İnsan denen varlık Aklını hiç kullanmıyor! Kendisine verilmiş ve yüklenmiş bulunan tüm basiret, feraset, fehim ve akıl denen melekeleri kullanamıyor!
Hz. Peygamber; Müminin ferasetinden sakının derken, acaba ne demek istiyordu! Çevresindeki olaylara ve gelişmelere feraset zaviyesinden bakmak suretiyle hata ve zillete düşmemiş oluyordu! Aksi halde insanların büyük bir kısmı sürekli ve hüsrandadır! Veya insanların çoğu zaten ziyandadır, buyrulmaktadır! Neden?
İnsanoğlu çevresindeki tüm gelişmeleri görebilmesi, akledebilmesi, okuyabilmesi, anlayabilmesi, anlamlandırabilmesi, yorumlayabilmesi ve ona göre bir düşünce, bir duruş ve bir davranış sergileyebilmesi için öncelikli olarak biraz susmasını ve dinlemesini de bilmesi gerekir!
Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, biz insanlara konuşmak için bir ağız ve dinlemek için de iki kulak verdik, şeklinde ikazlarda bulunulmaktadır! Neden?!
Hz. Mevlana der ki; Şekil ve suret aşıkları, “Bal bulurum!” ümidiyle ayran çanağına düşen sinek gibi şekle, surete, görünüşe kapılmışlardır! Tüm bunların bugün yaşadıklarımızla ve özellikle de siyasi gelişmelerle ne alakası var dediğinize duyar gibiyim! Ak saçlı ihtiyar dostum; Hamuş ve Bişnev, dedi ve gözlerden kayboldu..
Hamuş!.. Dedi Mevlana kendisine Hamuş!… Yani Sus!… Sustuğu yerde açıldı kapılar, önüne serildi ışıltılı kelimeler, kalbi duygular… Hamuş dedi sustu Mevlana… Sustu ve kapandı karanlıklara… Karanlıklara Şems doğdu sonra. Baktı, gördü. Adına Aşk dedi… Candan özge candan öte olana… Yaprakta tohumu, damlada okyanusu gördü sonra…
Hamuş demiştim ben de kendime. Sözün bittiği yerde, noktanın konduğu yerde susturmuştum bütün kelimelerimi. Anlatmak yormuştu nazenin bedenimi… Anlaşılamamak ise en çok yüreğimi. Sustuğu yerde anlaşılmaktı belli ki bütün derdi…
…
Hamuş demiştim ben de kendime. Dün’ü dünde bırakmak adına…”şimdi yeni şeyler söylemek lazım”dı. Aşk! Demiştim sonra Aşk!… Aranan bulunmuştu… Beklenen gelmişti… Aşk vardı ve ötesi çoktan unutulmuştu!…
Hamuş demiştim ben de kendime. Sana da Şems diyecektim belki… Kör kuyulara atılmasaydın bütün karanlığına rağmen görecektin güneşi… Kapattın gözlerini, kestin attın son yanında yeşeren düşlerini… Şems olmak kolay mıydı canı canana teslim etmeden? Kendinden geçmeden aydınlanır mıydı kör karanlıklar, açılır mıydı kilit vurulmuş kapılar…
Hamuş demiştim ben de kendime. Sonra “ne olursan ol yine gel” demiştim. Önce kendine sonra kendindekine. Kendini bilmekti marifet, kendini bulmaktı meziyet… Dev aynasında değil, boy aynasında seyretmekti asıl kendini keyfiyet…
Sonra “Bişnev!” dedi Mevlana… “Dinle!..” Sonra “dinle!” demiştim ben de!… Dinle!… Hamuş ol ve dinle!.. Kendin ol dinle!… Tövbe et dinle!… Affet dinle!… Ama dinle!… İlle de dinle!…
Sath-ı müdafaada meşruiyet aramak senin neyine!… Dinle!.. Hataya bedel, günaha kefaret biçmek senin neyine!… Dinle!..Yenilen hakkı hukuku arşına endazeye, kiloya, grama, grata vurmak senin neyine!… Dinle!.. Cüceler dev, ayaklar baş olmuşsa cüceyle boy, devle güç yarışına girmek senin neyine!…
Dinle!.. Akıllar uçmuş, fikirler gitmiş, duygular yerle yeksan olmuşsa, namus, edep haya, en çok da namustan, edepten, hayadan, akıldan fikirden yoksunların eline düşmüşse konuşmak senin neyine!
Sus ve dinle!.. Hamuş (sus) ve Bişnev (dinle).. Yangın yerine bak!.. Ateşten, külden, kordan ne var elinde!.. Pervane değilsen yaklaşma sakın ateşe!… Can’ı Canan’a teslime hazır değilsen “ben Aşk’ım” deme kimseye…
…
Dinle!.. Biz dile, söze bakmayız. Gönle, hale bakarız, Edep bilenler başkadır, Canı ruhu yanmış aşıklar başka. Aşk şeriatı bütün dinlerden ayrıdır. Aşıkların şeriatı da Allah’tır, mezhebi de.
Eli boş varılmaz varılan yere, boş gelmedim Ya Rab, ben suç getirdim!
Dağlar çekemezken o ağır yükü, sırtımda iki büklüm pek güç getirdim…