Kıbrıs; Türkiye’nin Ulusal Güvenliğidir!.

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve çok partili hayata geçilmesi ile birlikte Atatürk’ün 1931 yılında ifade buyurduğu ‘Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh’ ifadeleri siyasiler tarafından yanlış anlaşıldığı ve uygulamaya alındığını  düşünüyorum!. Neden diye bir soru yöneltecek olursak!  Sınır komşularımız ile tüm sorunlarda olduğu gibi özellikle de Kıbrıs konusu gündeme geldiği her dönemde Türk Devleti olarak bizim öyle bir sorunumuz yoktur şeklinde konuya  ‘kör ve sağır’ yaklaşılmıştır!

Pek, bu yaklaşım ve bakış açısı bir sorunu çözmek için doğru bir taktik midir? Sorunları örtmek ve yok saymak ile bitiyor mu? Sorunlar yüz yıllardır yerinde durmakta ve daha da büyümek sureti ile kaşımıza dağ gibi çözülemez bir boyutta gelmektedir! Kıbrıs meselesi de Türk Devleti ve Türk Milleti için bu sorunlardan bir tanesidir, şeklinde düşünüyorum! 

Kıbrıs’ın  coğrafi, stratejik, enerji kaynakları, enerji nakil hatları ve 65 ülkenin birlikte kalkınma  hamlesi olan ‘Bir Yol ve Kuşak projesi’ zaviyesinden  konumunu kabaca incelemeye çalışalım!. Doğu Akdeniz’in en büyük, Akdeniz’in ise üçüncü büyük adası Kıbrıs; Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Yunanistan ve Libya’nın ortasındadır. Kıbrıs, Avrupa haritasında gösterilmesine rağmen coğrafi olarak Orta Doğu’da kabul edilmektedir.  

Bunun yanında Asya, Afrika ve Avrupa’nın merkezi bir konumundadır!  Kıbrıs adasının konumu Anadolu ve Ortadoğu arasında bir durak noktası gibidir. Osmanlı Devleti’nin de adayı fetih nedeni bu gerekçeler olmuş, geçen gemilere korsanların verdiği zararlar üzerine Kıbrıs II. Selim döneminde 1571 tarihinde fethedilmiştir. Adanın bu merkezi konumundan ötürü İngiltere başta sömürge yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla Kırım Savaşı sonrası Osmanlı İmparatorluğu ile yaptığı bir antlaşma ile 1878’den itibaren geçici olarak Kıbrıs’ın yönetimini devir almıştır. İngiltere bugün, Güney Kıbrıs Rum kesimi bölgesini adeta bir askeri uçak gemisi ve askeri üs olarak görmekte ve kullanmaktadır!

Kıbrıs, tarih boyunca Orta Doğuya açılmak isteyen küresel güçler ve emperyalist devletler için, vazgeçilmez stratejik, askeri ve ticari bir üs olarak görülmüştür. Kıbrıs, etrafını saran bölgelere “bölgesel ve stratejik güç” olma yolunda bir açılım sağlamaktadır! Coğrafi konumu göz önüne alınarak, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan ‘bir uçak gemisine’ benzetilen, her dönemde stratejik önem ve özelliğini korumaktadır.

Adayı elinde bulunduran bir güç, her zaman Türkiye’den Mısır’a, Lübnan’dan, İran’a kadar olan tüm bölgeyi kontrol etmektedir! Bugün için Kıbrıs adeta dünya hegemonya güç savaşı ve bilek güreşine sahne olmaktadır, diyebiliriz! Hatta Kıbrıs, dünya hegomanya güçleri için bir Varlık ve Yokluk meselesi, konumuna gelmiştir!

Türkiye Lozan antlaşması ile Kıbrıs’ta İngiliz yönetimini kabul ettikten sonra Kıbrıs ile ilgili herhangi bir politika üretememiştir. Bu dönemde Kıbrıs’ı adeta yok saymış,  siyasiler, Türk Devletinin Kıbrıs sorunu diye bir sorunumuzun olmadığını söyleyerek, “Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur” demiştir. Büyük önder Atatürk; Kıbrıs, stratejik olarak ve Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından çok büyük bir önem taşımaktadır. Adadaki Türk varlığının korunması, Türkiye açısından hayati öneme sahiptir;  Kıbrıs kaybedilirse, Türkiye nefes alamaz hale gelecektir, şeklinde konuya yaklaşmaktadır!  

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, Kadim Türk Devlet Aklı,  Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve geçtiğimiz günlerde başlayan Pençe harekatlarını neden yapmaktadır?  Türk Devleti bu askeri harekatlarda tamamen Türk yapımı, yerli ve milli,  silah, mermi ve kısa, orta menzilli füzeleri de kullanmaktadır! Bu harekatlar ile Türk Devleti ve Kadim Türk Devlet Aklı, sınırlarımız boyunca küresel ve emperyalist güçler tarafından kurulmaya çalışılan kukla devletçiklere asla izin vermeyeceğini gövde gösterisi ile resmen ilan etmektedir!

Peki, Mayıs ayının ilk haftalarında, Akdeniz ve Doğu Ak denize sınırı dahi olmayan ve en az iki yüz adet savaş gemilerinin bu denizlerde  balina avlamakta olduğu bir dönemde!.  Türk Devletini çevreleyen ve üç denizde başlayan, 131 gemi, 57 uçak ve 33 helikopter katılımı ile başlatılan ve başarılı bir şekilde sonuçlanan ‘Deniz Kurdu Tatbikatına’ neler demeli? Daha önceki yıllarda siyasilerin bölgeye ve sınır komşularımız ile olan sorunlardaki yaklaşımı olan devlet olarak böyle bir sorunumuz yoktur şeklinde yaklaşan bir Türk Devleti yönetimi artık yoktur!

Kadim Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet gelenek, kültür ve hafızası canlı ve dik bir şekilde, Türk Devleti ebed müddet devam ülkü ve vizyonu çerçevesinde, varlık ve birliğimize yönelik,  içeride ve sınırlarımızdaki tüm tehdit, sıkıntı ve sorunlara karşı Beka zaviyesinden çok daha dikkatli ve teyakkuz halinde olmaya devam edecektir, diyorum!

Yayınlayan

ahmetunver

Ahmet Ünver; İletişim Uzmanı; İletişim, Kurumsal İletişim, Halkla İlişkiler, Reklam, Marka, Marka Yönetimi, Marka İletişimi, Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir