Dünyada her yüz yılda yeni bir sistem ve yeni bir düzen kurulma aşamasında olduğunu sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz!. Her yüz yılda büyük bir dünya savaşı veya doğa olayları akabinde yeni bir sistem ve düzenin kurulduğuna da şahit oluyoruz!. Neden? Peki, günümüzdeki yeni bir düzen ve sistem normal bir şekilde mi kurulacaktır? Yeni bir düzen ve sistemin kurulması için neler gereklidir?! Yeni bir düzen ve sistematik için elbette ki büyük bir dünya savaşına ihtiyaç vardır! Her yeni düzen de olduğu gibi bugün de yeni bir düzen ve sistematiğin getireceği, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal değişimler de mutlaka olacaktır!.
Bugün, bazı ülkeler teknolojik ve askeri olarak çok ileri bir konumda olduğu için yeni bir dünya düzeni için bir dünya savaşında verilecek zayiatın hangi boyutlarda olabileceğini hesap dahi edilemiyor! Devlet büyüklerimiz de virüs mücadelesinde sürekli olarak, küresel bir salgın, küresel bir saldırı ve küresel bir savaş altında olduğumuzu da vurgulamaktadır!. Neden?
Devlet ve millet dediğimiz kurumlar, varlık, birlik ve bekalarına yönelik bir saldırı karşısında neler yapmalıdır?! Savaş veya mücadeleye sadece devleti idare edenler mi katılmalıdır?! Bir ülkede savaşa sadece birkaç kişi mi katılır?! Böyle bir mücadele veya savaşı kazanabilir misiniz?! Tabii ki çok zordur!. Yoksa devlet ve millet, yek vücut ve top yekun bir şekilde, milli birlik ruhu ile mi hareket etmelidir?! Tabii ki milli birlik ve milli seferberlik ruhu, milli bilinç ve milli şuur ile top yekun ve yekvücut davranılması gerekir! Aksi halde parça parça oluruz! Aksi halde bu mücadeleyi kazanamayız! Aksi halde dün olduğu gibi kopardıkları her bir parça üzerinde yüz yıldır olduğu gibi tepinmeye ve tepişmeye devam ederler! Ne diyorsunuz?!
İman ehli için önder ve rehber olan Hz. Peygamberin hayatı, devletin bekası ve milletin birliğine yönelik bir saldırı ve tecavüz karşısında, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, Kuranı Kerimde neler emrediyor, kabaca incelemeye çalışalım!.
Onlar, o münafıklardır ki, kendileri savaşa çıkmayıp evde oturmaları yetmiyor gibi, bir de kalkıp bilgiçlik taslayarak, savaşta şehit olan arkadaşları hakkında: Sözümüze kulak verselerdi böyle öldürülmezlerdi, derler. De ki: Eğer, iddianızda tutarlı iseniz, haydi elinizden geliyorsa kendinizi ölümün elinden kurtarın bakalım! ( Ali İmran – 168 )
Yine dediler ki: Ya Musa! O zorbalar orada oldukları müddetçe biz asla oraya giremeyiz. Haydi, sen Rabbin ile git, ikiniz onlarla savaşın, biz işte burada oturuyoruz! ( Maide – 24 )
Savaşa çıkmayıp Allah’ın Resulünden ayrılarak ve muhalefet ederek geride kalanlar, oturmalarından memnun olup sevince gark oldular. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat etmekten hoşlanmayıp bu sıcakta sefere çıkmayın, dediler. De ki: Cehennem ateşi, bundan da sıcak! Ona nasıl dayanacaksınız? Keşke bunu bir bilip anlasalardı! ( Tevbe – 81 )
Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından başlatılan, Biz Bize Yeteriz Türkiye’m temalı Milli Dayanışma Kampanyası akabinde birileri tarafından yürütülen karalama propagandası ve bu sıkıntılı süreçte, özellikle de sanayi ve iş yerlerinin kapalı olduğu, açılmadığı bir dönemde, devlet milletine para vereceği, yardım edeceği yerde, devlet milletinden yardım istiyor, hatta biraz daha ileri gitmek ve hadlerini de aşmak sureti ile devlet, milletinden dileniyor şeklinde paylaşım ve haberlere şahit olduk!. Peki, bu paylaşım ve haberleri nasıl okumamız gerekiyor?! Bazı aklı evvel ve çok aydın, aklını ve ruhunu kiraya vermiş bir güruh ise neler neler diyor! Oradan veya şuradan yardım talep edelim dediğiniz kurum, kapımızı yardım için çalmayan ülkelerden biri de Türkiye, diyor! Neden acaba?!
Efendim, oradan, buradan veya şuradan neden borç veya yardım talep etmiyor muşuz?! Dedik ya aklı evvel! Veya aklı ve ruhu kiralık, diye! Talep ettiğiniz bu parayı veya yardımı, kara kaşımıza, bizleri de çok sevdikleri için ve sadece Allah rızası için mi verecekler?! Öyle mi sanıyoruz?! Yoksa Devlet ve Milletimizi uzunca bir dönem daha kontrol, yönetim ve denetim altına mı alsınlar! Ya da diğer yardım talep eden ülkelere koştukları ağır şartlar da olduğu gibi asil milletin öz malı olan ülkemizin yer altı kaynaklarına mı çöksünler! Asil milletin geleceğini, biraz sıkıntı çekmemek ve bugün için sadece birazcık rahat edelim diye satalım, diyorsunuz! Öyle mi?!
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşında yediden yetmişe bu asil millet cepheye neden koşmuştur?! Belli bir yaşın üzerindeki nineler ve çocuk yaştakiler dahi neden cepheye gitmiştir?! Elinde avucunda neyi var, neyi yok ise her şeyini devletin kurtulması ve milletin birliği, istiklal ve istikbal uğrunda neden vermiştir?! Devlet, bugün, devletin bekası ve milletin birliği için asil milletin her bir ferdini cepheye çağırmak yerine, elinde, avucunda ve kasasındaki fazlasından olanları da devlet eli ile, sadece olmayan insanımız ile paylaşılmasını talep etmektedir!.
Devlet, 2002 tarihinden bugüne kat kat yığdıkları mal, mülk, şişkin banka hesaplarındaki para ve malikanelerine de dokunmadan sadece zekat, sadaka ve hayırlarına istemektedir! Peki, Devlet, çok mu şey istiyor?! Tabii ki hayır!. Aksi halde, Sağlık çalışanları haricinde ki seksen milyonun her bir ferdi bu savaşı ve mücadeleyi iliklerine kadar nasıl hissedecek?!. Elbette ki devlet olarak bu milletin her bir ferdinin çorbada birazcık dahi olsa tuzunun bulunması doğru ve yerinde bir karar olduğunu, düşünüyorum!.
Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, paylaşmak ve infak hakkında, Kuranı Kerimde inanan Müslümanlara neler emrediyor!
Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin. Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır!. ( Bakara – 267 )
Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir! ( Al-i İmran – 92 )
İman etmiş kullarıma söyle: Alış verişin ve dostluğun olmadığı o gün gelmezden evvel, dosdoğru namazı kılsınlar ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak etsinler!. ( İbrahim – 31 )