Ekonomik KRİZ Bahane; Ahlaki Çözülme ve Fırsatçılık Şahane!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz; Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim,  buyuruyor! Ahlakın yücelmesi ve güzelleşmesi için gönderildiğini, beyan etmektedir!

Diğer bir hadisi şerifte: Nerede olursanız olun Allah’tan korkun, şayet bir kötülük yapmışsanız arkasından hemen bir iyilik yapın ki; o kötülüğü silsin ve insanlara GÜZEL AHLAK ile muamele edin,  buyurmak suretiyle,  AHLAK konusunun ehemmiyeti vurgulanmıştır!

Ahlak, huy ve karakter demektir! Kişinin huyu, karakteri toplumu ilgilendirir! İnsan sosyal bir varlık olduğu için etkileşim ve iletişim kaçınılmazdır!  Ahlak her açıdan aileyi, toplumu, cemiyeti ve devletleri, olumlu veya olumsuz etkiler!

Her dönemde, AHLAK konusu en önemli mesele olarak ele alınmış ve uzun uzun üzerinde durulmuştur! Ahlak çökerse her şey çöker; ne toplum kalır ve ne de millet!

Oportünizm veya Fırsatçılık, terimini benimsemiş kişiler, olayların sonucunda başka kişilerin karşılaşacakları sorunlara, oldukça az önem verir! Bu tip kişiler, dünyalık çıkar ve menfaatleri için en uygun yolu seçer! Hedef sadece dünya ve dünyalıklarıdır!

Ele geçmiş olan fırsatları iyi değerlendirme politikasına oportünizm, bunu uygulayan kişilere ise oportünist ya da FIRSATÇI denilir!

Şimdi, Ekonomik kriz ve döviz kurları, zamlar ve enflasyon,  Ahlak ve fırsatçılık ile günümüzde yaşadıklarımızın ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Tabii ki hiçbir alakası yoktur! Bizim ki de laf ola beri gele!

Ülkemizde ekonomik kriz ve enflasyon var diye, üç kuruşluk bir malı yüz liraya satanı mı ararsınız! Neymiş efendim; hem ekonomik kriz varmış ve hem de enflasyon uçuyormuş!

Peki, bir malın değerini, üç – beş ve hatta on kat yükselmesine, bunlar sebep midir? Yoksa insanımız AÇ gözlü mü olmuştur? Ya da enflasyon yükselirken, AHLAKEN Düşmekte ve ÇÖKMEKTE miyiz? Dünya ve dünyalıklar çok önemli! İnsan ve İnsanlık ölmüş ne çıkar!

Peki, konut fiyatlarında ki artışa, neler demeli? Pandemi başladığı dönemde, nerdeyse konut fiyatlarında, beş hatta altı kat artış olmuş! Demir fiyatları ve özellikle de inşaat malzemelerinde ki artışı bahane edenlere,  sormak gerekir?

Konut KİRA fiyatlarındaki artışa, ne demeli? Ekonomik kriz bahane edilerek, üç – beş kat kira artıran ev sahiplerini nereye koymalı? Adliyelerde SEKİZ MİLYONU aşmış durumda,  ev sahibi ve kiracı davası olduğu iddia edilmektedir! Allah; ev sahiplerine,  birazcık insaf ve birazcık vicdan nasip eylesin! Başkaca bir kelime bulamıyorum!

İnşaat demiri ve malzemelerinde, son günlerde neredeyse % 40’lar oranında düşüş olmasına rağmen,  konut fiyatları halen neden yükselmekte veya UÇMAKTADIR? Ya da AÇGÖZLÜ ve FIRSATÇILAR hala neyin peşinde ve neyi kovalamaktadır?

Peki, bu vb. durumlar için vatandaşı korumakla görevli DEVLET denilen kurum ve devletin memurları nerededir? Yoksa onlar da mı bu çarkın dişlileri olmuştur!

Ukrayna da hem savaş devam ediyor,  hem de ON MİLYON civarında insan, evinden ve barkından göç etmesine rağmen, ülkede ne ekonomik kriz var ve ne de enflasyon denilen CANAVAR uçuyor! Neredeyse yerinde saymaktadır!  Acaba neden?

Türkiye savaşa mı girmiştir? Tamam, bir ekonomik savaş hali yaşanıyor! Peki, doğrudan bir savaş hali mi vardır? Yoksa SAVAŞ, insanların AHLAKEN bozulması, çözülmesi, çürümesi ve FIRSATÇI olmasından mı kaynaklanmaktadır? Neden olmasın!

Peki, Rusya’ya neler neler demeli?  YÜZ ELLİ BİN askeri bir başka ülkenin sınırlarına yığdılar; Ülkede ne enflasyon var ve ne de ekonomik kriz! Neden acaba?

Tarihteki toplumların HELAKİ, mezkûr konular yüzünden olmuştur! Hz. Şuayb aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiği Eyke halkı,  ticaretlerinde ahlaki kurallara dikkat etmeyip, ölçü ve tartıda, halkı kandırdıkları yani bir nevi AHLAKEN ÇÖKÜNTÜ ve FIRSATÇILIK yaptıkları için HELAK olmuştur!

Araf Suresi 85. Ayetinde; Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik! Onlara şöyle dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur! Doğrusu Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir! Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın! Mal ve eşyanın değerini düşürerek insanlara haksızlık yapmayın! Yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayın! Gerçekten Mümin iseniz, sizin için hayırlı olan budur, buyurmaktadır!

Hud Suresi 84. Ayetinde;  Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik! Onlara şöyle dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir tanrı yoktur! Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın! Ben sizin helâl yoldan kazanmadığınız bol nimetler içinde yaşadığınızı görüyorum! Böyle giderse, hepinizi azabıyla çepeçevre kuşatacak bir günün gelivermesinden sizin adınıza korkuyorum, buyurmaktadır!

Araf Suresi 155. Ayetinde; İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin, Allah’ım!

Siyaset Kurumu ve Bürokrasi Arınırken!

Siyaset, siyasetin içindekiler ve siyasetin de aracılık yaptığı devlet bürokrasi toplumun aynası ve bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır!

Bir toplumda;  sorun, arıza veya sıkıntı olduğu durumda, siyaset kurumu ve siyasetin referansı ile devlet kademesine atanan bürokrasi de,  aksaklık ve yanlışlıkları gözlemekteyiz! Neden?

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde; toplumda meydana gelen ve şahlanan Yerli ve Milli Birlik – Beraberlik ve tam Bağımsızlık duygusu, siyaset kurumu ve bürokrasiye de aynen aksetmiştir!

Siyaset kurumu ve siyasetin tavassut ettiği bürokrasinin kirlendiğinden sürekli olarak serzeniş ve sitem dolu sohbetlere şahit oluyoruz! Peki, neden?

Siyaset kurumu ve bürokrasi neden kirlenmiştir? Siyaset kurumu ve bürokrasideki kirlenmeyi nasıl temizleyeceğiz? Bu kirlerden nasıl arınacağız? Arınmalı mıyız? Ya da, arınabilir miyiz? Yoksa devran böylece gelmiş aynen böyle de devam edecek midir? Edemeyeceğine göre!

Kirlenme, kavram olarak, bir Gönül ve Kalp hadisesidir! İnsan, ancak kalben kirlendiği zaman bir kirlenme duygusu içine girer!

Haram ile beslenen; Gönül – Kalbe zamanla kir kümelenmeleri oluşur! Hz. Mevlana; Göz günah işlemişse, onu su ile yıkayamazsınız! Onun kirini giderecek olan ancak gözyaşıdır, buyurmaktadır!  

Kutsal Kitabımız Kuranı Kerimde; Arınan kurtulmuştur, diyor! Peki, nasıl arınmalıyız? Arınmanın yolu ve yöntemi nedir? İnsan ve toplumlarının kıyameti veya helakinin yoğun kirlenmenin akabinde geldiği noktasında, ikaz ve uyarılarda bulunmaktadır!

Siyaset kurumu ve bürokrasi de, bir arınmaya ve temizlenme ihtiyacı olduğunu sürekli olarak ifade ediyoruz! Devletin tüm kurum ve kuruluşlarında; ‘tipi bizden fakat çipleri de küresel ve emperyalist güçlerin elinde bulunanlar’ bir bir tespit edilmekte ve bağlı bulundukları kurumlardan gönderilmekte, Devlet temizlik operasyonlarına halen devam edilmektedir! Kir ile yaşayamazsınız! Kirli kişiler ile yol alınamaz! Kir ve Kirli olanlar zamanla her yere SİRAYET eder!

Türk Devlet yönetim sistemi ve Kadim Devlet Aklı, her gün 18 yaşında ki cevvaliyet ve 70 yaşındaki akıl, erdem, irade ve tecrübeye sahiptir! Bunu unutanlar;  HATA ve İHMALLERİNE İHANETLERİNİ de ekleyecektir! Yani KİRE bulanacak ve KİR kümeleri kaplayacaktır!

DEVLET ve MİLLETE karşı yapılan HATA ve İHANETİN bedeli ehlince malumdur! Devletin malına el uzatan, tüm eller günü geldiğinde kırılır! Devletin verdiği makam – mevki ve imkân, çerçevesinde, HARAM ile KİRLENDİKLERİ ve YIĞDIKLARI veya ÇALDIKLARI tüm dünyalıklarına da el konulur! Kir ile yaşayamazsınız! Kirlerden arınmak gerekir! Aksi halde HELAK yakındır!

ESKİLER ve EKSİLER, HARAMZADE ve KİRLİ olanlar ile YENİ bir DÜZEN ve SİSTEM kurulamaz!  YENİ bir DÖNEM ve DEVİR başlayamaz! Ancak TEMİZ olanlar ile yeni bir SİSTEM ve DÜZENİ kurabilir, yeni bir DEVİR ve DÖNEMİ başlatabilirsiniz!

Kazasız ve belasız bir seçim ve devir teslim töreni akabinde; Horasan geleneğinden gelen, Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhunu temsil eden; TÜRK bir Lider ve bürokraside ki RESTORASYON süreci ile Büyük ve Güçlü Türkiye yolculuğu başlayacaktır!

Eskiler; Efradını Cami, Ağyarını mani, diyor!  Bu ifadenin anlamı; Bir şeyin tam ve mükemmel olabilmesi için gerekli, faydalı ve kullanışlı olan en ufak unsurları içine alması ve barındırması!

Bünyesine ve kendisine de gereksiz ve zararlı olan en ufak unsurları ise dışarıda bırakması anlamında kullanılan bir sözdür! Alınmaması gerekenleri dışarıda bırakan, alınması gerekli olan her şeyi de içine alan, tam ve eksiksiz, anlamındadır!

DEVLET; YENİ DÖNEME Matuf; Siyaset kurumu ve Bürokrasi de, gereken tüm önlemlerini alacaktır! EFRADINI CAMİ olanlar ile KADİM ve NİZAMI ÂLEM yolculuğuna devam edecektir!

AĞYARINI MANİ olanlar ile de, YOLLARINI ayıracak ve vakti saati geldiğinde de devletin verdiği makamlar üzerinden KİRE BULANMIŞ HARAMZADE olan mezkûr tipler ile HESAPLAŞACAKTIR! Hesaplaşma olmadan Helalleşme de olmayacaktır! Devletin hesaplaşma ve helalleşme sistemi de ehlince malumdur!.

Kabağın da bir SAHİBİ Var!

İnsan denilen varlık, yaratılış gereği, hem kemal ve hem de sefil – sefih olmak gibi bir özelliği vardır! Kemal yolundakilerin nitelikleri ve Sefihlerin yolundan gidenlerin cibilliyet ve özellikleri de ehlince malumdur!

Nemrut, Firavun ve Karun olmak yolundan gidenler; dünyalık makam, mevki, para, güç ve iktidar için yapamayacakları zulüm yoktur! 

Mezkûr tipler için HAYAT sadece bu dünyada vardır! Diğer âlem de HAYAT diye bir kavram asla yoktur! Onlar için Dünya; bir İMTİHAN yeri değil, OYUN  – OYNAŞ – EĞLENCE, KEYİF ÇATMA, CAKA satma ve HAVA atmak yeridir!

Vaktiyle Cavlak-iye tarikine mensup olmaya hazırlanan bir derviş berbere gidip:  – Vur usturayı Berber efendi, der!

…  Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar, bir tarafı bitirir ve diğer tarafa tam usturayı vuracakken, MAHALLENİN KABADAYISI içeri girer!

Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:  – Kalk bakalım KABAK, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır!

Dövene elsiz, sövene dilsiz,  olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder! Fakat KABADAYININ tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile:  KABAK AŞAĞI, KABAK YUKARI!

Nihayet tıraş biter, KABADAYI dükkândan çıkar! Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek KABADAYIYI altına alıp sürükler! Arabanın oku göğsüne saplanan KABADAYI oracıkta feci şekilde can verir! Gürültüye hızla dışarı fırlayan Berber; gördüğü manzara karşısında afallayarak dönüp dervişe bakar, sorar: – Biraz fazla olmadı mı, derviş efendi?

DERVİŞ; DÜŞÜNCELİ BİR ŞEKİLDE CEVAP VERİR: – VALLAHİ GÜCENMEDİM ONA! HAKKIMI DA HELAL ETMİŞTİM! GEL GÖR Kİ, KABAĞIN DA BİR SAHİBİ VAR. O GÜCENMİŞ OLMALI!

Eskilerin ifadesi ile Alma MAZLUMUN AHINI, Çıkar AHESTE AHESTE! Modern dünyada, ah kimin umurunda ki?! Mazlum da neymiş? Kişi; dünyalık OYUN – OYNAŞ – EĞLENCE; makam- mevki – güç – iktidar ve PARA için yapamayacağı FIRILDAK ve ZULUM kalmamış! Dünyalıkları  halledelim, diğer tarafı nasıl olsa bir şekilde SATIN alırız noktasına gelmiştir!

Hz. Mevlana; Ağaca su vermek ADALET, dikene su vermek ZULÜMDÜR! ADALET BİR NİMETİ YERİNE KOYMAK, ZULÜM İSE YERİNDEN SÖKÜP ALMAKTIR, buyurmaktadır!

Hz. Mevlânâ, burada; “adâlet” de, “zulüm” de birer tohumdur! Vakti saati gelince muhakkak yeşerecektir! Binâenaleyh, iyiler sevinsin, kötüler de korksun!  Çünkü gül diken gül derecek, rüzgâr eken de fırtına biçecektir, diyor!

Yunus Emre; Her Şeyin Bir Vakti Vardır, diyor!

Umursama dünya gelse üstüne, İçinde büyüyen bir ahın olsun!

Elbet bir gün devran döner tersine, Tahammül en büyük silahın olsun!

Boş ver hayallerin gerçek olmasın, Yeşersin yeter ki umut solmasın!

Derde talip ol ki dertli kalmasın, Garibin gözyaşı günahın olsun!

Olsun be aldırma Yaradan yardır! Sanma ki zalimin ettiği kardır!

Mazlumun ahı, indirir şahı! Her şeyin bir vakti vardır!

Hz. Peygamber (sav) efendimiz;  Bir an adâlette bulunmak,  altmış yıl, ibadetten hayırlıdır, buyurmaktadır! Neden acaba?

Eğitimden ÜRETİME Çalıştayı!

Yıllardır, ülkemizde, mesleki eğitim ve özellikle de MESLEK LİSELERİN kapanması sonrasında yaşanan tartışmalara şahit olmaktayız! Peki, Mesleki liseler neden kapatılmıştır? Mesleki liseler tekrar açılabilir mi? Veya başkaca bir formül devreye alınabilir mi? Üretmeyen toplumlar, üreten toplumların kölesi olmak zorundadır! Her öğrenci doktor, avukat, hâkim ve savcı olmak zorunda mıdır? Peki, toplumdaki diğer meslekleri kimler yapacaktır?

Her zaman ifade ederim! Yabancı ve ünlü bir mimar, oğlunun ne yapacağı ya da nasıl bir üniversite tercihi yapacağı konusunda ki bir soruya vermiş olduğu cevap çok manidar! Oğlum; İNŞAAT USTASI olacak, diyor! Nasıl olabilir diyor, tabii, bizim gibi ÜN – ŞÖHRET odaklı toplumlar!  Sizin gibi bir MİMARIN oğlu ve İnşat ustası, öyle mi?! Mutsuz olacağı bir mesleği tercih etmektense MUTLU – HUZURLU olacağı ve İŞİNİ de EN GÜZEL şekilde yapacağı bir MESLEĞİ tercih etmesi daha evladır, diyor! Bizim gibi toplumlarda, herkes OKUMALI, OKUMAYACAK olan öğrenci dahi ZORLA veya ÖZEL ÜNİVERSİTE maharetiyle OKUTMALI ve mutlaka bir KARİYER sahibi olmalıdır!

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, hafta sonu Konya’da düzenlenen; Eğitimden Üretime Tarım Çalıştayına, katıldı! Programa emeği geçen, Konya İl Milli Eğitim müdürü Seyit Ali Büyük ve çalışma ekibine öncelikle teşekkür ederim. Programın lojistik ve diğer konularda, görünmeyen kahramanı konumunda ki Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay ve çalışma ekibine de çok teşekkür ederim!

Bakan Özer; Nasıl tüm dünyada devlet, üretim ve hizmet sektöründen tedrici bir şekilde çekilmişse; Türkiye’de de devlet, üretim ve hizmet sektöründen tedrici bir şekilde çekildi! Fakat dünyada olup da, Türkiye’de olmayan bir süreç yaşandı! Bu süreçte mesleki eğitim de özel sektör tarafından devralınmaya, omuzların üzerine yüklenilmeye başlandı! Maalesef, Türkiye’de özel sektör, meslek eğitimini üzerine almak, ona katkıda bulunmak istemedi! Burası çok önemli bir nokta! Kıta Avrupa’sına bakın; özel sektörün mesleki eğitimdeki payı yüzde 50’lilerin üzerindedir. O kadar anlamlıdır ki, dedi!

Bakan Özer, konuşmasının devamında; Mesleki eğitimde kime insan kaynağı yetiştiriyoruz? Özel sektöre, iş gücü piyasasının temsilcilerine! Fakat devlet olarak eğitimi ben yapıyorum! Bir şekilde arz-talep dengesini tutturamıyorum! Öğrenci sayısını artırıyorum ama sahada o elemana ihtiyaç yok! Fazlalık veriyorum veya entegrasyonu sağlayamıyorum! Gerçekten iş gücü piyasasını talep etmiş olduğu beceride insan kaynağını yetiştirmekte güçlük çekiyorum! İşte bunun asıl başlangıç noktası, dünyanın takip etmiş olduğu modeli Türkiye’nin takip etmemiş olmasıdır! Peki, ne oldu? Akademik olarak başarılı öğrenciler ya da yükseköğretime gitmek isteyen öğrenciler, meslek liselerine gitmediler! Tıpkı imam hatiplerde olduğu gibi! Hiçbir yere yerleşemeyen öğrenciler, bir şekilde lisede okuyacak öğrenciler, homojen bir şekilde meslek liselerinde toplanmaya; bundan sonra hocalarımız derslerden verim alamamaya başladı, vurgusunu yaptı!

Eğitim ve özellikle de MESLEKİ EĞİTİM konusunda, bir köşe yazısı kaleme aldığım her dönemde, Eğitimci ve Akademisyen bir dost ağabey, yazılarıma istinaden göndermiş olduğu bir öneri ve değerlendirmesini,  mezkûr çalıştayın konusuna denk geldiği için hiçbir yerine dokunmadan takdirlerinize sunarım!

Dünya standartlarında kalkınmanın en yegâne yolu çağın teknolojilerini üretecek insan gücüne sahip olmaktan geçer!

Bunun yolu ise Meslek liselerini acilen güçlendirerek Anadolu Lisesi sınavı ile öğrenci alan, yetiştiren ve katma değer üreten kurumlar haline getirmekten geçer!

Ayrıca üniversitelerin işe yaramayan, geçici işsizlik önlemi olarak görülen bölümleri de acilen mesleki ve teknik yüksekokullara döndürülmelidir!

Bu anlamda gelecek beş yıl içinde aşağıdakiler gerçekleştiği takdirde güzel ülkem Türkiye’nin dışarıya bağımlı olmayan, kendine yeter bir ülke haline gelmesi mümkündür!

1-)  Meslek Liselerinde bilgi temelli teknolojiyi üretebilecek nesiller yetiştirilmelidir!

2-)  Mesleki ve teknik yüksekokullarda okuyan öğrenciler bu teknolojinin AR-GE kısmında çalışabilecek bilgi ve donanıma sahip olmalıdır!

3-)  Katma değer üretmeyen beton tasarımlı İnşaatlar yerine sayısal denetim araçları ve robotik teknolojilere yatırım yapılmalıdır!

4-)  Hava, uydu, uzay, okyanus teknolojilerine yatırım yapılmalıdır!

5-) Tarım, Tıp, Medikal, Enerji ve diğer teknolojilere yatırım yapılmalıdır!

6-)  Beyin göçü acilen önlenerek, yurtdışındaki yetişmiş insanlarımız motive edilerek beyin gücüne dönüştürülmelidir!

SİYASET YOL Ayrımında!

Türkiye’de siyasi partiler tarihini kabaca incelediğimizde, her on yılda aynı ekolden gelen, başka bir siyasi parti ile iktidar ve hükümet nöbet değişimi karşımıza çıkmaktadır! Peki neden? Burada Kadim bir AKIL var mıdır?

Cumhuriyetin kurulması, Cumhuriyet Halk Fırkası ve bünyesinden ayrılmak sureti ile serpilmeye çalışan diğer partiler! Ayrılan yeni partilerden biri hariç hiç biri yaşama şansı olmamıştır! Neden acaba?   Kadim bir AKIL tarafından planlı bir şekilde olabilir mi?

Cumhuriyetin kurulması akabinde ki siyasi süreç 1946 yılına kadar tek partili siyasi sistem olarak yolculuğuna devam etmiştir! Peki, neden? Hepsi sıradan hepsi spontane, öyle mi?

Tük Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet geleneği, tek partili bir sistem ile devam edemeyeceğine karar vermek sureti ile CHP içinde aynı ekolden bir partinin çıkarılması ve 1950 yılındaki seçimlerde iktidara taşınmak siyaset yolculuğuna devam etmiştir!  Burada da bir AKIL var mıdır? Yoksa öylesine gelişmeler, midir?

1960 ve 1970’li yıllarda, aynı ekolden, DP’nin devamı bir partinin çıkarılması, iktidara taşınması ve 12 Mart muhtırası ile durdurulması! 1970 ve 1980 arasında yaşananlar ve 12 Eylül askeri darbesi bir önceki on yıldan hiçbir farkı yoktur!  Bu yirmi yıllık dönemde, KÜRESEL EKOL savaşları karşımıza çıkmaktadır!

Siyasi süreç ve siyaset tıkanmaya başladığı dönemlerde, kadim Türk Devlet aklı ve kadim Türk Devlet geleneği; devletin bekası ve milletin birliği adına, aynı ekoldeki bir siyasi partinin içinden yeni bir parti çıkarmak ve iktidara taşınmak sureti ile siyaset serencamını sürdürmüştür!

Ülkemizde, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile devlet yönetimi ve siyasi partiler, yeni bir sürece evirildik! 17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile başlayan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi, iki partili bir siyaset sistemini dayatmaktadır! Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu iradeyi temsilen iki ana damar güçlü partinin yanında bunlara destek olacak olan küçük yandaş partiler!

1946 yılında Cumhuriyet Halk partisi ekolünden gelen Demokrat Patinin çıkartılması ve iktidara taşınması ile başlayan devlet yönetim ve siyaset süreci, 2001 yılında Refah parti içinden AK Partinin çıkartılması ve iktidara taşınması ile bu sürecin son bulduğunu düşünüyorum!

Artık YENİ bir DÖNEM ve DEVİR eşiğindeyiz! 2023 tarihinde Cumhuriyetin kuruluş tarihi ile Horasan geleneğinden gelen Diriliş Erleri;  Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcileri, Türk bir Lider ve tüm devlet bürokrasisinin de; ehliyet – liyakat – adalet üzerine bina edilmiş; RESTORASYON süreci akabinde,  yeniden bir kalkınma ve şahlanış başlamak üzeredir!

2016 yılında yaşadığımız hain darbe ve kalkışma süreci, Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilmesi,  Türk Devletinde;  başka bir akıl, başka bir strateji, başka taktik ve yönteme ihtiyaç duyulmaktadır! Peki, nedir bu geçiş veya değişim dediğinizi de duyar gibiyim!

Kadim Türk Devlet Aklı,  devlet yönetim sistemi ve siyaset geleneğinin, siyasal parti ve iktidar olma sürecini, yeni dönem ve yeni yönetim sistemi ile birlikte,  birilerinin bekleştiği ve ümit ettiği şekilde, AK Partinin içinden çıkması muhtemel bir veya birkaç parti ve lider ile siyaset ve hükümet yolculuğuna devam edemeyeceği kanaatindeyim!

Bugün, yeni siyaset ve yeni devlet yönetim modeli;  Kuvay-i Milliye Ruhu; Kadim Devlet ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip, iki partiden birisi ile Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde; Büyük ve Güçlü Türkiye hedefleri; 2023, 2053 ve 2071 vizyon, hedef ve yolculuğuna başlayacaktır! Aksi halde bir YÜZ YILI daha kaybederiz!

Kapadokya Bölge Seyahati -2-

Kapadokya bölge gezimizin ikinci bölümünde,  aynı bölgede ki çok önemli görülen, iki yer hakkında kabaca bilgi vermek, mutlaka gidilmesi ve görülmesi gereken yerler listesinin başına alınması gerektiği zaviyesinden, haddimizi de aşmadan, bilgi vermek istiyorum!

Sultan Sazlığı Milli Parkı, Erciyes Dağı’nın güneybatısında bulunan Develi Ovası’nın en alçak kesimlerinde yer alan Kayseri’nin en önemli doğal güzelliklerinden biridir! Kayseri merkeze 75 km uzaklıkta, Yeşilhisar – Develi ilçe sınırlarında yer alıyor!

Osmanlı İmparatorluğu döneminde sultanların av ve dinlenme yeri olmasından alan Sultan Sazlığı, jeolojik devirlerde volkanik bir dağ olan Erciyes Dağı’nın yükselmesiyle birlikte oluşan kapalı su toplama havzasının merkezinde yer almaktadır!

Tatlı su ve tuzlu su ekosistemlerini bir arada bulunduran ve Afrika ile Avrupa arasındaki iki ana kuş göçü yolunun kesişim noktasında ki Sultan Sazlığı Milli Parkı, Anadolu’nun en değerli bölgelerinden biridir!

İsmini, IV. Murat’ın 1636’da Revan Seferi’ne çıkarken burada konaklamasıyla alan Sultan Sazlığı, sahip olduğu 301 farklı kuş türü ve zengin bir bitki örtüsüyle Manyas Gölü Kuş Cenneti’nden sonra Türkiye’nin en önemli ikinci kuş cenneti özelliğini taşımaktadır!

Özellikle doğa fotoğrafçılarının yoğun rağbet gösterdiği Sultan Sazlığı Milli Parkı’nı çevreleyen dağlar, panoramik bir manzara sunuyor! Büyük bir kısmı sazlarla kaplı olan Sultan Sazlığında, milli park sahasında yaşayan 40 kuş türünün kopyasının yer aldığı bölüm ile teknolojik imkânlarla donatılan tanıtım bölümü yer alıyor!

Sultan Sazlığı Milli Parkı, Gıda – Tarım Bakanlığına bağlı olmakla birlikte, özelleştirmeden sonra bir firma tarafından işletilmektedir! Giriş kişi başı 11 TL’dir! Sazlığı gezdikten sonra, açlığımızı yatıştıralım da,  bir GÖZLEME bedeli,  50 TL demektir!  

Sazlıkta en büyük sorun,  tanıtım rehberi ve bilgilendirme levhalarının eksikliği göze çarpmaktadır! Sazlık, özelleştirmeden sonra birileri için sadece GELİR ve ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK olarak görülmekte olduğu ayan beyan bellidir!  

Tarihi Sultan Sazlığı, sazlık olmaktan çıkmış bir konumdadır!  Kuşların konaklama veya geçiş güzergâhında neredeyse kuş yok hükmündedir! Sazlıkta hayvan otladığı için MAVİ sulardan eser kalmamış ve SU yerine GÖMÜK bir görüntü ve PİS kokular çevreye yayılmaktadır! Peki, kimin umurundadır!

Peri Bacaları; Her yıl yerli ve yabancı milyonlarca turist tarafından ziyaret edilen Kapadokya‘nın en önemli özelliğinden birisidir! Kapadokya’nın eşsiz bir güzelliğe sahip vadilerinde, beldelerinde, Göreme Milli Parkı’nda, hemen hemen her yerde görenleri büyüleyen peri bacaları bulunuyor!

Peri bacaları doğal bir oluşum olarak ifade edilmektedir! Peri bacaları oluşum tarihinin 60 milyon yıl öncesine dayandığı tahmin edilmektedir!  İlk zamanlarda bir iç deniz olan Kapadokya bölgesi, çevredeki Erciyes Dağı, Hasan Dağı ve Güllü Dağ’ın milyonlarca yıl önce püskürttüğü lav ve küller bu bölgeyi kurutmaya,  bölgede lav ve külden oluşan taş yani tüf yapılar oluşmaya başlamıştır!

Bu yumuşak tüf katmanlar yine milyonlarca yıl boyunca şiddetli rüzgâr, sel ve yağmur suları ile aşınması sonucu değişmeye başlamış ve erozyonla birlikte vadilere dönüşmüştür! Üzerine mantar başlık veya şapka varmış gibi görünen konik gövdeler oluşmuştur! . Bu doğa harikası oluşumlara peri bacaları denilmektedir!

Kapadokya, aynı zamanda tarih boyunca çok sayıda uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır! Bölgenin bu yapısının avantajı kullanılarak çok sayıda kayalara oyulmuş yerleşim yerleri, evler, manastırlar, kiliseler ve yer altı şehirleri inşa edilmiştir!  Peri bacalarının çoğunun içerisi de bu şekilde konumlandırılmıştır!

Peri Bacalarının bulunduğu, Nevşehir İli ve Ürgüp ilçesinde de, tanıtım ve yönlendirme eksikliği görülmektedir!

Nevşehir ili ve diğer ilçelerden, Peri Bacalarına yönlendirme levhaları konulmalıdır!  Tur firması ile gelemeyen kişi, ilçe girişinden itibaren yönlendirme levhaları ile ziyaretini tamamlayabilmelidir! 

İlçeye girişten itibaren ören ve ziyaret yerlerini gösteren tanıtım levhaları konulabilir! Aksi halde EL YORDAMI ile bir ziyaret gerçekleştirilmektedir!

Peri Bacalarının bulunduğu tepede, detaylı bir şekilde bilgilendirme levhası da olmalıdır! Aksi halde, geldik, gördük,  sosyal medya için resim çektik ve dönüş yaptıktan başkaca bir şey olmaz!

Ziyaretin bir ANLAMI olabilmesi için BİLGİ olmalıdır! Bölgenin tarihi ve ören yerleri hakkında ki BİLGİ de bölgedeki yetkili kurumlar tarafından verilmelidir!

Yabancı turistler kendilerine verilen bilgiyi TEYİT etmek için gediklerini de bir kenara not edelim!

Kapadokya Bölgesi Seyahati -1-

Geçtiğimiz günlerde, tebdili mekânda ferahlık vardır veya seyahat ediniz, sıhhat bulunuz,  ilkesi çerçevesinde, birkaç günlüğüne Kapadokya bölgesine bir seyahatimiz oldu!  Eskilerin ifadesi ile yediğin içtiğin senin olsun, gezip gördüğün yerleri anlat, içimiz ferahlasın, zaviyesinden, gezilmesi ve görülmesi babından önemli gördüğüm, birkaç yer hakkında kabaca bilgi vermek ve gördüğüm eksiklikleri de öncelikle yetkililer ve ziyaret edecek olan dostlar ile paylaşmak isterim!

Nevşehir, Kapadokya bölgesinde bulunan Kaymaklı Yer Altı Şehri;  restore edilmek suretiyle bugüne kadar korunarak heyecan verici keşif yapmaya imkân sunuyor! Yerin derinliklerinde bambaşka bir dünya ile ziyaretçileri hem heyecanlandırıyor, hem hayrete düşürüyor ve hem de büyülüyor! Yapıldığı tarihte, her evden yer altı şehrine bir geçiş olduğu ve özellikle de 200 civarında ki yer altı şehri birbirine bir at arabası gidecek şekilde geçişler bulunmaktadır!

Kapadokya, tarih ve kültürün iç içe olduğu, eşsiz manzarasıyla ziyaretçileri büyülemektedir! Yılın her mevsiminde yerli ve yabancı turistleri ağırlayarak, tarihi ve eşsiz doğal güzelliklerini içinde barındırmaktadır!

Eski zamanlarda,  yüksek teknolojiler, gelişmiş savunma araçları olmadığından savaşlar ve korunma şekilleri de başka bir haldedir! Bu savaşlarda en iyi korunmayı sağlayacak olan yapıların başında, yeraltı şehirleri geliyor!

Bu nedenle bölgede ki 200’e yakın yeraltı şehri ve Kaymaklı 9 katlı yeraltı şehri, devasa sürgü taşlarıyla, dar ve esrarengiz koridorlarıyla günümüzde milattan önceki yüzyılları en yakından hissetmemizi sağlıyor! Kaymaklı yer altı şehri bölgedeki yer altı şehirleri arasında Nirvana olarak kabul edilmektedir! Diğerleri 3 veya dört katlı olduğu ifade edilmektedir!

Kaymaklı Yer Altı şehrine, giriş yapabilmek için öncelikle otopark ücreti ve kişi başı 75 TL ödeme yapmak gerekiyor! Yabancıların neden daha çok ziyaret etiğini anlayabilirsiniz! Bölgeyi ziyaret eden 10 kişiden ancak bir veya iki kişisi yerlidir! İçeri girdiğinizde, kendi halinize kalıyorsunuz!

Tur firmaları ile gelen ziyaretçiler, tur rehberi eşliğinde bir şeyler öğrenebiliyor! Tekil olarak ziyaret ettiğinizde, görevliye soruyorsunuz, gruplar halinde neden tanıtım yapmıyorsunuz, şeklinde sorunuzun cevabı; rehberinizi kendiniz getireceksiniz veya saati 300 -700 arasında bir ücret ile rehber kiralamanız gerekir, diyor! Peki, bunları anladık, içeride neden bilgilendirme ve tanıtım levhaları yoktur?

Bölge esnafı ile kısa bir sohbet ettiğinizde, Yer Altı şehirleri 10 yıl öncesine kadar, belediyeler tarafından işletilmekte olduğu ve gelirinin neredeyse tamamının da bölgede kaldığını ifade edilmektedir!  Bölge halkı ve esnafı özelleştirilmeden çok rahatsız! Yer Altı şehirleri ile ilgili bir sorunu çalışan personele ifade ettiğinizde, muhatabınız biz değil, Kültür ve Turizm Bakanlığına yazın, onlar ilgilensin, diyorlar! Peki, bu yerler neden özelleştirildi, o zaman! Sadece birileri ÇOK PARA kazansın diye mi?

Ihlara Vadisi, Kapadokya bölgesinin güneyinde Aksaray ili sınırları içerisinde bulunmaktadır! Ihlara Vadisi oluşumu asırlar önce Hasan Dağı’nın lav püskürterek volkanik bir katman oluşturmasıyla başlıyor! Seller, rüzgârlar ve rotası vadi olan Melendiz Çayı’yla bu volkanik katman aşınmalara uğruyor!

Yerin tabanı derin bir şekilde oyuluyor ve yer yer 120 metreyi bulan derinliğiyle, 14 kilometrelik uzunluğuyla kanyon görünümündeki Ihlara Vadisi oluşuyor.!397 basamak merdiveni inince anlaşılıyor ki, çok eski zamanlarda burada yaşamış keşişler gibi bir daha yukarı çıkmak istemiyor insan! Yorgunluktan değil, vadinin yaydığı enerjiden, içe dolan huzurdan! Dünyada, yalancı Cennette bulunuyor, sanki insanoğlu!

Aksaray Ihlara Vadisi; Kapadokya’nın büyüsü! Vadinin bulunduğu Aksaray, Hristiyanlığın doğuşunda çok önemli bir merkez konumundadır!  Kayserili Basilus, Nazianos’lu Gregorius gibi önemli mezhep kurucuları 4. Yüzyılda bölgeye gelmiş ve Yunan – Slav sistemli bir manastır hayatı kurulmuş! Mısır ve Suriye’deki manastır hayatının tam tersine, dünyayla ilişiklerini kesmeden farklı diller konuşan insanlar arasında dinlerini yaymaya çalışmıştır!

Aksaray İli Ihlara Vadisinde de Kaymaklı Yer Altı şehrinde yaşadığınız sorunların bir benzeri ile karşı karşıya kalıyorsunuz! Girişte hemen park ücreti ile soygun başlıyor!  

Vadiye giriş yine 75 TL, kişi başı! Vadiye indiğinizde kendi hailinize kalıyorsunuz! Gruplar halinde gelenler,  rehber eşliğinde tanıtım yapılabiliyor!

Bölgeyi gezmek isteyen bir TÜRK vatandaşı, mutlaka yanında TUR REHBERİ getirmek zorundadır!

Veya bölgeyi işleten firmadan bedeli karşılığında REHBER kiralamalı! Bölgedeki tüm ören ve gezi yerleri birileri milletin sırtından nasıl DAHA ÇOK PARA kazanabilir, kaygısı mı güdülmektedir!

Aksaray ve Nevşehir Belediyelerinin bölgedeki en büyük eksikliği, ÖREN YERLERİ ile ilgili yönlendirme levhalarının eksik olmasıdır!

Bölgeyi bilmeyen bir kişinin kaybolması an meselesidir!  Vatandaşa sorduğunuzda ise kendisi için kolay olan patika yolu tarif edince de ikinci bir sorun ile karşı karşıya kalıyorsunuz!

Üniversite Yönetimleri Böyle Bir Vebali Taşıyabilir mi?!..

Üniversite; Gerçekleri arayan, bilim üreten ve bilim yayan, en üst düzeyde araştırma, geliştirme ve eğitimin yapıldığı kurumdur! 

Üniversite; Fonksiyonel ve fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolü üstlenir! 

Üniversite; Günlük siyasetin dışında, özerk yapısı ve politika üstü kurumlar olmalıdır! Yoksa siyasetin tam da göbeğindeler mi? Ya da siyaset olmadan yaşayamazlar mı?! Neden olmasın?

Üniversite; Bilimsel ve saha çalışmalarının yapıldığı,  bilimsel ve uygulanabilir makalelerin yayınlandığı, ulusal ve uluslar arası ölçekte patentlerin alındığı, reel sektörde üniversite ismi ile aranan başarılı öğrencilerin mezun olduğu, ülkesi ve bulunduğu şehre; sosyal, kültürel, bilimsel ve ekonomik katkının olduğu kurumlar olarak, bilinir!

Üniversite dediğimiz kurum akademisyenler ile bir bütündür! Akademisyen; olarak tarif edeceğimiz kişi de; öncelikle; Ehliyet, Liyakat ve Adalet özellik ve nitelikleri aranmalıdır!  Ehliyetsiz – Liyakatsiz – Çapsız – Muhteris ve sadece; onun  – bunun – şunun oğlu, kızı ve gelini olmaktan başkaca bir özelliği olmayan kişiler akademisyen olarak alınmamalıdır! 

Hz. Mevlana;  Adalet; Ağaca su vermek Zulüm ise dikene su vermektir!  Adalet, bir nimeti yerine koymak, zulüm ise yerinden söküp almaktır, buyurmaktadır!

Hz. Ömer (ra); Kenar-ı Dicle’de Bir Kurt Aşırsa Koyunu, Gelir de Adl-i İlahi Sorar Ömer’den Onu, buyurmaktadır!

Peki, Adalet terazisi ve toplumda ki sorumluluk duygusunu, neden ve nasıl, kolay bir şekilde yitirebildik ve örseledik? Bu duruma gelmesine sebebiyet verenlerin bir suçu ve vebali var mıdır? Ya da olmalı mıdır? Yoksa saldım çayıra Mevla gayura mı diyeceğiz?

Dicle kenarında değil, kendilerine emanet olarak teslim edilen koyunları kim ya da kimler KURDA teslim etmektedir? Yoksa kuzuyu teslim ettiklerimiz de, koyun postunda ki KURT mu olmuştur? Bilemiyorum!

Peki, böyle bir sistem ve kurumdan BAŞARI beklenir mi? Ya da;  Adalet, sorumluluk ve kuruma AİDİYET duygusunun tam yerleşmediği kurumlardan ne bekleyebilirsiniz?

Akademisyen; Üniversitelerde veya üniversite dengi yüksek öğrenim kurumlarında ilgili uzmanlık alanında bilimsel konular üzerine çalışan, araştırmalar gerçekleştiren ve araştırmalar sonucunda eserler üreten, uzmanlık alanı kapsamında doğrudan öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren kişi olarak tarif edilebilir!

Bir Akademisyenin görev tanımını; Ders içeriklerinin planlanması ve hazırlanması çalışmalarına katılmak!  Sorumluluğu kapsamında olan derslerin tam olarak yürütülmesini sağlamak! Sınav programlarının tarih ve saatlerinin hazırlanmasına yardımcı olmak! Öğrencilerin çevre ve bölüme uyum sağlamalarına yardımcı olmak ve öğrenci danışmanlık hizmetlerine katılmak! Bilimsel araştırma ve yayınlar gerçekleştirmek! Bilimsel alanda gerçekleştirilecek ulusal ve uluslararası kongrelerin düzenlenmesine destek vermek! Danışmanlığını yürütmüş olduğu öğrenciler arasında yer alan yabancı uyruklu ve özel öğrencilerin (engelli öğrencilerin) sorunlarıyla ilgilenmek! Eğitime katılan öğrencilerin devamsızlık ve başarısızlık sebeplerini araştırarak sonuçları, beraber bölüm başkanlığına bildirmek, şeklinde açıklayabiliriz!

Akdeniz Üniversitesinde ki; öğrenci olayları ulusal ve yerel medyada anında neden gündem olmaktadır?! Basın ve medyanın bir görevi de, benzer olaylar bir daha vuku bulmaması adına, etkili ve yetkili makamlarda bulunan kişilerin yani SORUMLULUK sahibi olanların daha dikkatli olması ve önlem almasını sağlamaktır!

Peki,  Akdeniz Üniversitesinde ki ÖĞRENCİ OLAYI; tüm sosyal ve geleneksel medyada TREND TOPİC olmasına rağmen; şehrimizde; bir DEVLET ÜNİVERSİTESİNDE  Vuku bulan; ( iki öğrencinin intihar etmesi ve bir çalışanın asansöre sıkışması  sonucu ölmesi ) acaba, neden gündem olmamaktadır?!

Yoksa Akdeniz Üniversitesindekiler ÖĞRENCİ ve İNSAN; buradakiler değil midir? Tabii ki BESLEME – KALEMŞÖR ve kurumdan bir BEKLENTİSİ olan tipler; Görmeyecek – Duymayacak ve Kaleme de Alamayacaktır! Adı üstünde besleme!

Peki, Üniversite gençliğini emanet ettiğimiz; Üniversite rektörü, üniversite yönetimi, fakülte dekanı, bölüm başkanı, fakülte yönetimi, fakültede bulunan tüm akademisyenler ve özellikle de DANIŞMAN konumunda bulunan kişiler, mezkûr olayların olmaması ve önlem alınması zaviyesinden bir sorumluluğu, var mıdır ya da yok mudur?

Böyle bir olayda; insani, vicdani ve idari bir VEBAL, var mıdır ya da yok mudur?  Var ise böyle bir VEBAL nasıl taşınabilir ya da yaşanabilir?  Ya da AMAN Sen de mi diyeceğiz?!

Yoksa sadece ballı akademisyen maaşı ve ek ders ücretleri almak, bulunduğu kurum ve toplumda herkese tepeden bakmak ve caka satmak mıdır, akademisyen, demek? Sadece soruyorum!

DEVLET Asla Unutmaz!

Son dönemdeki köşe yazılarımızda; DEVLET İHMAL etmez! DEVLET sadece MÜHLET verir! DEVLET her gün 18 yaşındadır! DEVLET ve Millete yapılan İHANET ve Hatanın bedeli, ehlince malum olduğu şeklinde, ifadelerimizden bazı dostlarımız bir şey anlamadıklarını, daha açık ve seçik şekilde kaleme almam gerektiğini ve sitem dolu, geri dönüşler aldığımı! 

2015 ve 2018 yılları arasında, şehrimizde bulunan bir DEVLET üniversitesindeki; gelişmeler – olaylar ve olguları;  kamu görevi yapan bir gazeteci duyarlılığı çerçevesinde, almış olduğumuz duyumlara istinaden köşe yazıları kaleme almıştım!

Mezkur köşe yazılarımıza istinaden; BEŞLİ ÇETE olarak isimlendirilen, Akademisyen olduğu iddia edilen bir ekip tarafından olmadık hakaret ve özellikle de, normal insana dahi yakıştıramadığım,  söz ve ifadelere muhatap olduğumuzu da hatırlatmak isterim!

Bu BEŞLİ ÇETE hakkında, dönemin üniversite yönetimine, yazılarımıza istinaden, sosyal medya üzerinden yapmış oldukları HAKARETE varan ifadelerini ilettiğimizde; sadece ‘’AYIP ETMİŞLER – YAPMASALAR OLURMUŞ’’ şeklinde bir cevap aldığımızı da hatırlatmak isterim!

Peki, kamu görevi yapan bir gazeteci ve iletişimci olarak, kamu kurumundaki sorunları, kamuoyunun öğrenmesi babından yazılar kaleme alırken; böyle konulara neden giriyorsun ve ne talep ediyorsun şeklinde; BEŞLİ ÇETE ve ÜNİVERSİTE YÖNETİMİ tarafından beslenen ve kadro vb. işler bekleşen ya da aracılık eden KALEMŞÖRLERE neler demeli? Takdir ve yorumu okuyucuya bırakmak yerinde olacaktır!   

Ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz GENÇLİĞİ yetiştirsin dediğimiz akademisyen olduğunu zanneden ve insanlıktan bihaber tipleri sadece tanımanıza yardımcı olmak isterim!

2015 ve 2018 yılları arasında, şehrimizde ki bir DEVLET Üniversitesi ile ilgili yazılarımıza istinaden; HAVLAYAN ve bulundukları MAKAMLARIN da babalarından kaldığını zanneden; Ehliyetsiz –  Liyakatsiz – ÇAPSIZ –  MUHTERİS ve akademisyen olduğunu zanneden ZÜBÜK ve ASALAK TİPLER hakkında; SAVCILIK gereğini yapmaya başlamıştır!  

Öncelikle ve özellikle; DEVLETİN en tepesinden gelen tüm ARACILAR ve BASKILARA rağmen, böyle idari bir araştırma ve soruşturmanın yapılmasında DİK bir DURUŞ sergileyen ve akabinde adli makamlara gönderilme sürecini başlatan ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİ TEBRİK ederim!

Tabii ki; bulundukları makamlarda DEVLET MALINA zarar veren ve TÜYÜ BİTEMİŞ YETİM MALINA EL uzatan, ellerin mutlaka bir gün kırılabileceğini ve böyle işlere tevessül eden ve edecek olanlara da ders olması gerektiğini de bir kenara not edelim!

Yazımızın başında ifade ettiğim, akademisyen olduğunu zanneden ve insanlıktan bihaber BEŞLİ ÇETEYE neler olmuş ya da olmaktadır?

Beşli Çetenin bir üyesi; Üniversiteden ayrılmış ve başka bir şehirde ki kadrosunun bulunduğu kuruma gönderilmiştir!

Beşli Çetenin diğer üyesi hakkında; üniversite yönetimi tarafından başlatılan idari araştırma ve soruşturma akabinde, ZİMMET ve KAMU malına zarar vermekten kaynaklı yasal süreç başlatılmış ve vermiş olduğu zararın da maaşından TAZMİNİ yoluna gidilmiştir! Tazmin akabinde YARGI yolunun da açılabileceği duyumlarımız arasındadır!

Beşli Çetenin diğer üyesi hakkında; fakültede ki odasında savcılık gerekli yasal süreci başlatmış, tüm evrak ve bilgisayarına el konulmuş;  Üniversiteye giriş ve çıkışı yasal olarak engellenmiştir!

Beşli Çetenin diğer bir üyesi olan ağzından ne çıktığı, sosyal medya ve diğer mecralarda ne kaleme aldığından bihaber kişi hakkında;  TACİZ vb. suçlardan gerekli kovuşturma başlatılmış ve yasal süreç devam etmektedir!

Beşli Çete ve Üniversite yönetimi tarafından beslenen KALEMŞOR, daha sonra yeni gelen yönetim tarafından da BESLENMEK ve KALEMŞOR olmak için olmadık taklalar attıklarını ve sıraya girdiklerini hatırlatmak isterim! Kabul görmediklerini de not edelim!

Her zaman yazarçizerim! DEVLET ASLA İHMAL etmez! DEVLET sadece MÜHLET verir! Devlet YARINA bırakır fakat kimsenin yaptıklarını ASLA YANINA bırakmaz! 

DARISI diğerlerinin başına! YANİ DEVLET olduğunu zanneden ve devletin makamlarında CAKA satan ve bulunduğu yerde herkese TEPEDEN bakan, devletin malına ZARAR veren – İHANET eden ve bulundukları makamların da babalarından MİRAS kaldığını zanneden; ZÜBÜK ve ASALAK tiplere!

Dünyalıklar Ayaklarımızı Kaydırmasın!

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Araf suresi 175. Ayetinde; Öncelikle ve özellikle Hz. peygamber (sav) efendimize ve akabinde de iman ehline hitaben;  Kendisine kanıtlarımızı verdiğimiz, fakat onları bir kenara atan, bu yüzden şeytanın peşine taktığı, nihayet azgınlardan olan kişinin haberini onlara anlat!

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Araf suresi 179. Ayetinde;  Eğer biz isteseydik o kişiyi delillerimizle yüceltirdik! Fakat o dünyaya saplanıp kaldı, hevesinin peşine düştü! İşte böylesinin hali, kovsan da bıraksan da hep dilini çıkarıp soluyan köpeğin haline benzer! Ayetlerimizi yalan sayan topluluğun durumu işte böyledir! Şimdi sen bu kıssayı anlat, umulur ki iyice düşünürler, buyurmaktadır!

Bu ayetlerde şöyle bir insan tipinden bahsedilmektedir!  İnsana, Allah Teâlâ ayetlerini veriyor; tevhit dinin delillerini gösteriyor, kendi keremiyle donatıyor, ilmiyle hilafet bahşediyor, hidayet ve yücelmenin bütün yollarını, en mükemmel fırsatlarını ona ihsan ediyor! Fakat Şeytan, onu kendine uyduruyor, dünyalıklar uğruna,  sapık ve sapıtanlardan oluyor, diyor!

Allah’ın ayetleri kendilerine verildiği, gözlerine, izan ve idraklerine sunulduğu halde ondan uzaklaşan; heva – hevese tabi olan, şeytanı dost edinip Allah’ın muhafazasından kovulan herkesin durumu işte bu soluyan köpeğin durumu gibidir! Bunlar hiçbir zaman rahat yüzü görmezler, huzur nedir bilmezler, sükûnet ve karara eremezler, buyrulmaktadır!

Bu ayette; benzetmenin bütün köpeklere değil sadece soluyan köpeklere yapıldığı görülür! Allah, kendisine ilim ve din nasip ettiği bir kimseyi, insanların mallarının kirlerine bulaşmaktan zengin kılmış olur! Sonra o kimse kalkar; dünya peşine düşer, kendisini onun içine atarsa bunun durumu, aynen ihtiyaç ve zaruretten dolayı değil de sırf kötü nefsinden, adi huyundan ötürü çirkin işlere devam eden ve soluyucu köpeğin durumu gibi olur!

Belam bin Baura;  Musa aleyhisselam zamanında yaşamış!   İsmi azam duasını bilen, her duası kabul olan büyük bir âlimdir!  İlmi o derecedir ki;  sözlerini yazmak için, iki bin kişi yanında bulunur!  Şöhreti her yere yayılmıştır!  Bulunduğu Belka şehrinin valisi Belak, Hazret-i Musa’nın askerlerinin şehre girmemesi için, dua ( beddua etmesini ) etmesini ister ve ölüm ile tehdit eder! 

Belam; Musa aleyhisselamın büyük bir peygamber olduğunu böyle bir harekette bulunamayacağını söyler! Fakat şehrin ileri gelenleri; eşine çok yüklü miktarda altın – mücevher benzeri hediyeler vermek suretiyle ikna edilmiştir! Eşini çok sevdiğinden kaynaklı eşinin baskısından;  Musa aleyhisselama beddua eder!  Akabinde dili göğsüne kadar sarkıp yapışır! Musa aleyhisselamın askerleri tarafından öldürülür! Müminlere beddua ettiği için ilahi gazaba uğrar! 

Bir âlim, Allah rızasını bırakıp, ilmi vasıtasıyla sırf dünya malı elde etmeye yönelirse, bu, insanlara; çeşitli ilimlerini öğretmek ve kendisinin faziletlerini, şan ve şöhretini ortaya koymak için olmuş olur!

Soluyan köpeğin soluması hiç sona ermediği gibi hırslı olan insanın hırsı da hiç tükenmez! Köpek; kovsan da kovmasan da, yorsan da rahat bıraksan da soluduğu gibi hırslı insan da böyledir! Ona nasihatte bulunsan da bulunmasan da o sapıklığını sürdürür!

Hz. Mevlana;  Belam örneğinde olduğu gibi hiç kimsenin nefsin düşmanlığından emin olmaması ve nefsin görünmez zararlı yönlerine karşı son derece uyanık olunması uyarısında bulunmaktadır!

Hz. Mevlana; Ey gönül! İnsanların birbirleri ile didikleştikleri bu dünyada, şu yağmada, şu talanda ne gördün ki varını, yoğunu, dükkanını bırakıp ötelere gittin? Hırs örümceği gibi şu yıkık evde, tükürükle ördüğün ağda sinekleri avlamaya çalışıyorsun! Dünya nimetlerinin zevkinden, lezzetinden, verdiği sarhoşluktan ötürü hakikati göremiyorsun da, gönlünün dünya tuzağından kurtulduğunu sanıyorsun, buyurmaktadır!

Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin!