Siber Güvenlik ve Siber Güvenlik Bakanlığı!

Geçtiğimiz günlerde, küresel çapta birçok kullanıcı mavi ekran ile karşılaştığı! CrowdStrike’ın güncellemesinden kaynaklı internette küresel kesinti tüm dünyayı etkilediği!

Acil servisler, bankalar, havalimanları gibi birçok sektörde sistemleri etkileyen yaygın bir sorun yaşandığı! Sorunun ana nedeni olarak Azure bulut sistemindeki bir yapılandırma değişikliğinden depolama ve bilgi işlem kaynakları arasında yaşanan kesintiye işaret edilmektedir!

Hindistan, Japonya, Almanya, Avustralya, ABD ve İngiltere’de, kullanıcılar ve şirketler, bilgisayar ve elektronik sistemlerde teknik problem yaşadığını bildirmiştir!

  • Peki, Neler olmaktadır? Dijital olarak dünya sistematiğine RESET mi atılmaktadır? RESET ya da RESTART denemesi mi yapılmaktadır?

Kurum, şirket ve KOBİ penceresinden siber güvenlik kavramına baktığımızda, karşımıza ilk olarak veri ve bilgi güvenliği gelmektedir!

Kurumlar sahip oldukları bilgiyi derler, işler, satar, kiralar veya bir ürün ve değer üretmek için kullanır!

ISO 2701 kurumlar için üretilen küresel çaptaki ilk ve tek denetlenebilir bilgi güvenliği standardıdır! Kurumlar, bu standart çerçevesinde, bilgi güvenliğini sağlamak, gizli veri ve sahip oldukları en önemli varlık olan bilgiyi korumakla yükümlüdür!

Sanal alem olarak ifade edilen bu dünya, yaşantımızın her alanında yer alıyor, diğer insan ve kurumlar ile iletişimin büyük bir kısmı elektronik ortamda geçmektedir!.

Sanal alemde siber saldırı ve saldırganlara karşı kişi ve kurumlar, en değerli varlıkları bilgi ve veriyi korumak zorundadır! Aksi halde varlığını sürdürülebilir olamaz! Bu noktada, karşımıza Siber Güvenlik kavramı çıkmaktadır!.

Peki, nedir siber güvenlik? Siber güvenlik; bilişim sistemlerinde insan veya kurumlar arası kurulan iletişimin, elektronik ortamdaki verilerin güvenliği, bütünlüğü ve gizliliğinin korunması şeklinde tanımlanmaktadır!

Siber güvenlik, bilişim sistemleri ve tüm ağlar üzerinden bağlantı halindeki bir dünyanın temel taşıdır.

Dünya genelinde yapay zekâ ve robotik teknolojilerin gelişmesi, fırsatların yanında, çok büyük güvenlik zafiyetleri ve kaygılarını da beraberinde getirecektir!.

Peki, kişisel ve kurumsal veri ve bilgi korunamadığı durumda, kişi ya da kurumların başına neler gelebilir?

Siber saldırganlar, kötü niyetli hacker veya hacker grupları bu verilere izinsiz erişerek kurumlara maddi ve manevi olarak büyük zararlara sebep olabilir!

Hacker, bilişim sistemleri üzerinde uzmanlıklarını kanıtlanmış, iyi niyetli ürün, yazılım ve teknolojilerin açık ve zafiyetlerini keşfeden teknik beceri sahibi kişi ya da bir grup demektir!

KOBİ veya Şirketlerin siber saldırılara karşı korunmak için gerekli adımları şu şekilde ifade edebiliriz!

  • Güvenlik zafiyetlerine karşı sistemlerini taramak ve güncel tutmak! Bilgi güvenliği kurumun önemli bir parçası olduğunu düşünmek ve tüm iş süreçlerine entegre edilmesi!
  • Veri hırsızlığına karşı kontrol mekanizmaları geliştirmek ve ağ güvenliğinin sağlanması!
  • Olası siber saldırı ve siber suçlara karşı kurum genelinde firewall vb. güvenlik duvarı ürünlerini konuşlandırmak!. Kurum network ağ üzerindeki her türlü işlemi kayıt altına almak ve anlık olarak izlenmesi!

Devlet ve hükumetler açısından siber güvenlik; vatandaşlar, kamu kurumları, bilişim sistemleri, istihbarat, savunma, iletişim, finans ve enerji gibi kritik altyapıların, bilgisayar korsanları veya diğer devletlerin siber saldırılarına karşı korunması gelmektedir! Aksi halde çok büyük sıkıntılar yaşanır!

Günümüzdeki savaşlar artık sanal alemde ve siber saldırılar şeklinde her saniye icra edilmektedir!

Türkiye; Siber saldırılara karşı; Bilişim teknolojilerinin vazgeçilmez hale geldiği son yıllarda, kullanılan sistemlerin güvenliği konusu daha da öne çıkmaktadır;

Sürekli iletişim halinde olan bilgi sistemlerinin oluşturduğu ve siber ortam olarak adlandırılan altyapıların güvenliği ülkelerin ‘’ Politik, Askeri ve Stratejik ‘’ açıdan öncelikli olarak ele alması gereken unsurlar haline gelmiştir.

Ulusal siber güvenlik kapasitesinin arttırılmasına yönelik çalışmalar gerçekleştirmek amacıyla, Ülkemizde kurulan Siber Güvenlik Enstitüsü (SGE) faaliyetleri 1997 yılında Bilişim Sistemleri Güvenliği (BSG) Birimi adı ile TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) altında başlamıştır. 2012 yılından bu yana ise TÜBİTAK BİLGEM bünyesinde ayrı bir enstitü olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.

Siber Güvenlik Enstitüsü ( SGE); Siber güvenlik alanında araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütmekte; askeri kurumlara, kamu kurum ve kuruluşlarına ve özel sektöre çözüme yönelik projeler gerçekleştirmektedir.

Ağ Güvenliği Grubu, Güvenlik mimarilerinin tasarımı, sistemlerin güvenli kurulumu/ güvenlik testleri, risk analiz çalışmalarının gerçekleşmesi gibi alt başlıklar altında ele alınabilecek projelerle ülkemizin özellikle geleceği adına oldukça önemsenmesi gereken bilişim güvenliği alanında söz sahibi bir otorite konumuna gelmiştir.

Siber Güvenlik Enstitüsü olası riskleri de önemseyerek ülke genelinde haberleşme, enerji, finans, su gibi kritik altyapıların bilişim sistemlerini analiz ederek muhtemel tehditleri ortaya koyan raporlar hazırlamaktadır.

Günümüzde meydana gelen Siber saldırılar; Türk Devletine, bazı şeyleri hatırlatmalıdır. Böyle bir girişim ve saldırılara karşı Devlet olarak tedbirler alınmakta mı?

Olabilecek her türden siber saldırıya karşı savunma ve karşı saldırı sistemlerimiz kurulmakta mıdır?

  • Dünya Siber saldırılara maruz kalma ihtimali göz önünde bulundurmak suretiyle, Türkiye; acil ve ivedi olarak; ‘Siber Güvenlik Bakanlığını‘ kurmalı!.

Aksi halde VERİLER gidebilir! VERİ günümüzde en değerli ŞEY olduğuna göre!

Küresel ve emperyalist güçler; insanlığı, kontrol edilebilir modern köleler haline getirebilmek için VERİ – DATA yönetim ve denetim savaşı vermekte olduğunu bir kenara not edelim!

Bir Üniversiteye, Nasıl bir Kişi REKTÖR Olarak Atanmamalı?

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!

Üniversiteler; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan yetiştiren kurum demektir! Üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır!

Üniversiteler; devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir!

Üniversite yönetimleri; toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!

Üniversite yönetimleri; Toplum ve toplumun tüm katmanlarına, FİL Dişi kulelerden, her şeyi ancak biz biliyoruz edasında bilgiçlik taslamak suretiyle bir yere varamaz!

  • Aksi halde, bilim üretmeyen, araştırma – geliştirme faaliyetlerine önem vermeyen bir üniversite yönetimi ile bir DÖRT yılı daha, hem üniversite, hem şehir ve hem de ülke adına KAYIP ve HEBA olacaktır!

Üniversiteler; araştırma, geliştirme ve bilimsel çalışmalar yapması gereken kurumlardır!

Üniversiteler, ülkesine ve bulunduğu ilinin ekonomik kalkınmasına katkı sağlamalıdır!

  • At sahibine göre kişner, der eskiler! Rektör ne ise üniversite yönetimi, akademisyenler ve tüm idari kadro da aynen öyle olacaktır!

Rektör; dinamik, aktif, inovatif, pro-aktif, atılgan, girişimci, modern yönetim tekniklerine hakim, iletişim ve iletişim krizlerini de yönetebilen, kendisi ve çevresi ile barışık ise üniversite yönetimi de kurumsal olarak aynı özellikleri taşıyıp başarılı olacaktır!

Rektör, üniversitenin lideridir! Rektör yardımcıları, danışmanları ve öğretim üyelerinden bir yönetim oluşturur! Dekan ve yüksek okul müdürlerini atar ve senatoyu oluşturur! Rektör yardımcıları ve senato oluşumu ile üniversite yönetimi oluşturulur!

  • Rektör başarılı ise üniversite yönetimi ve dolayısı ile üniversite de başarılı sayılacaktır!
  • Ya da üniversitede tüm akademik ve idari kadro, kurumsal aidiyet çerçevesinde çalışır ve başarılı olur ise doğal olarak, REKTÖR ve ÜNİVERSİTE de BAŞARILI sayılacaktır!

Özel sektörde karşılığı olan öğrenciler yetiştirebilmek için başarılı, sektörü ve sahayı bilen akademisyenler istihdam etmeli! Ve bu akademisyenler, siyasi ya da başka nedenler ile küstürülmeden teşvik edilmeli!

Devletin Millete hizmet yeri olan kurum ve makamlar; oyun, oynaş ve fantezi üretme yeri değildir! Bir gün mutlaka hesabını sorarlar, hem burada, hem de diğer tarafta!

Bir Üniversiteye; Öncelikle ve özellikle, ülkenin geleceğinin emanet edileceği gençler, şehri ve ülkesi adına; bir kaygısı, dertleri ve projeleri olmayan bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Açık, şeffaf iletişim ve hesap verebilir katılımcı yönetim anlayışı sergilemeyen, kurum çalışmalarında, durumsal yönetim anlayışını önceleyen, kurumsal yönetim ve aidiyet içselleştiremeyen bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Yönetimde ikircikli tavır ve tutum içerisinde bulunan, kurumda kimseye güvenmeyen ve yönetim olarak da; herkesi, kötü ve potansiyel suçlu görecek bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Bulunduğu şehre ve şehrin tüm dinamiklerine sahip çıkamayacak; üniversite, sanayi ve toplum ile arasında köprüler kuramayan, bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; İnandıkları tüm değerler ve bu değerlerin temsilcisi konumundaki toplum önderlerine küfredenler ile YOL YÜRÜMEYİ ve YOL ARKADAŞLIĞI yapmayı tercih eden bir kişi, Rektör olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Kurumu tanımadığından kaynaklı, KARGA zihniyetli tipler ile YOL yürümeyi ve hatta bu tipleri de kendisine DANIŞMAN olarak tercih edecek bir kişi, Rektör olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Şehrin tüm dinamiklerine rağmen, Yerel siyaset ve bir Sermaye grubunun talep ve istekleri çerçevesinde, atama kararlarına imza atacak, yatırım proje ve programları hazırlayacak, bir kişi, Rektör olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Şehrin tüm dinamiklerine rağmen, Yerel Siyaset ve bir Sermaye Grubunun Emir Komuta zincirinde çalışacak; HASTANE – AVM vb. diğer YATIRIM ve PROJELERE onay verecek, bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Fakültedeki odası kadar ufku – vizyonu – hedefi ve çapı olan bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Bu günlere gelmesinde maddi ve manevi desteği olan kişi ya da Yerel dinamikler ve Bir Sermaye Grubuna; DİYET borcu olan bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; kin, nefret ve intikam ateşi ile yanıp tutuşan asalak tiplerin sufle ve etkisinde; alacağı tüm kararlar ve yapacağı tüm atamalarda; bir AGORA MEYHANESİ, bir ARENA MEYDANI ve bir KÖY KAHVESİ çalıştırır tipte; bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Bir Üniversiteye; Makam ve MARKAYA GÜÇ Katabilecek değil, Makam ve MARKADAN GÜÇ alan ve ÖZGÜVENİ de olmayan, çok kullanışlı ve emir komuta zincirinde çalışabilecek, SİLİK ve EZİK bir kişi, REKTÖR olarak atanmamalı!

Her SEÇİM, her SEÇİŞ ve her TERCİH bir VAZGEÇİŞTİR! Neleri seçtiğiniz ve Nelerden Vazgeçtiğiniz çok önemlidir!

Sonuç olarak; YOL Kazası ya da BAŞARISIZLIK olduğu durumlarda, yapılan seçiş, tercih ve seçimlere bakmak gerekir!

VAZGEÇMEK ÖZGÜRLÜK der, eskiler! Peki, Nelerden VAZ GEÇEBİLİYORSUNUZ?

1 -) 1 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak!

2 -) 4 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak – 2 –

Türk’ün Evladı! UNUTMA!.

Hz. Mevlana’nın ifade buyurduğu gibi, testinin içinde ne varsa dışına o sızar!

Tarih ve medeniyet dedikleri; sadece yakmak, yıkmak, yer altı ve yer üstü kaynakları sömürmek, yok etmek ve insan öldürmek olan bir devlet ve bir toplumdan, dünya insanlığının BARIŞ ve HUZURU adına, ne bekleyebilirsiniz?

Yok etmek, imha etmek ve insan öldürmek ile ancak var olabilirler! İnsanlık adına başkaca bildikleri bir şey yoktur! Var olmaları için insan öldürmeleri, yok etmeleri ve kaynakları da sömürmeleri gerekir!

Yakın tarihte bölgemizde sadece özgürlük adına yaşattıkları ve yaşanılanlar bu işin sadece birer göstergesi ve şahitleridir!

Bugün Gazze’de yaşananlara neler demeli? Dün doğan her çocuğu öldürenlerin nesli, Gazze’de Çocuk öldürme yarışına girmektedir! Neden Acaba?

İnsanı yaşatmak ve ihya etmek, dünyaya insanlık adına nizam vermek, dünya üzerinde sadece Türk Milletine has bir nişane ve meziyettir! Türk, insanı yaşat ki devlet yaşasın ülküsü ile insana ve cihana her daim nizam vermiştir!

Türk ibaresi, ırki bir yaklaşım asla değildir!. Türk; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi, mazlum milletler ve insanlığın her daim hamisi demektir! Türk; insanlık adına, ihya ve dirilişin öncüsü ve temsilcisidir!

Kadim Türk Devlet Aklı, tüm küresel sinsi, kirli oyun ve hesapları bir bir bozmaktadır! Yüz yıl önce zorla koparılan bölgelere barış ve huzur hiçbir zaman gelmemiştir!

Kültür, tarih, coğrafya, sosyal ve gönül bağlarının olduğu tüm bölgelerde, yeniden dirilişin ve şahlanışın tam vaktidir! Tarih, kültür, coğrafya, sosyal ve Kadim Türk Devlet Aklının sorumluluğu da böyle davranmayı gerektirir!

Hayrın içindeki şer ve şerrin içindeki hayrı aramak ve bulmak! Dünya insanlığı dün olduğu gibi, virüs ile, Türk’ün insani duruş ve medeniyet mefkuresini de arar bir duruma gelmiştir!

Aksi halde dünya insanlığına barış ve huzur asla gelmeyecektir! Dünya insanlığı, bugün barış ve huzur için Türk’ün beş bin yıllık kadim insani değerler manzumesi ve kadim medeniyetine muhtaç bir durum ve konumdadır!

Bosna Hersek kurucu devlet ve rahmetli Cumhurbaşkanı Aliya İzzet Begoviç; medeni Avrupa’nın göbeğinde, Bosna savaşında ve Sırp zulmünde yaşadıkları ve sonrasında ki tecrübeleri ışığında, Asil Türk Milletine hitaben yazmış oldukları uzunca bir mektuptan bir pasajı sizlerle paylaşmayı, tefekkür ve tezekkür etmeyi, anlamayı ve anlamlandırmayı, yorumlamayı ve idrak edebilmeyi, bugünlere yönelik dersler çıkarabilmeyi, Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim!

Ben Aliye, Aliye İzzet ( RAHMETLE ) Begoviç! Unutma, Türk’ün evladı! Sömürgeciler, bütün ilkeleri kendi menfaatleri için koyuyor ve kendi çıkarlarını korumak için denklem kuruyor!

Onların demokrasi dedikleri, hürriyet dedikleri, aidiyet dedikleri, barış ve hoş görü dedikleri ilkeler; Saray Bosna’da, Srebrenitsa’da, Mostar’da toprağın altına gömüldü! Hem de çok acı hatıralarla!

Biz, kendi çocuklarımız en azından tebessüm edebilsinler diye yaşadıklarımızı yeni nesillere anlatmıyoruz ve anlatmayacağız! Ama sen bizim yaşadıklarımızı sakin unutma!

Biz, senin kardeşin olduğumuz için öldürüldük, boğazlandık ve tecavüze uğradık! Senin hafızana sahip olduğumuz için toplu mezarlara gömüldük ve yok edildik!

Batı, Haçlı Seferlerini düzenlerken Araplara Arap demiyordu, Türk diyordu! Çanakkale’de Kürtleri boğazlarken onlara Kürt demiyordu, Türk diyordu!

Ne zaman ki onların çıkarı için yeni devletlere ihtiyaç duydu, Araba Arab demeye başladı! Seni ondan, onu senden ayırdı! Bugün de Kürt’ü senden, seni Kürt’ten ayırmak için gece ve gündüz çalışıyor!

Türk’ün Evladı! Biz Boşnak’ız ama Türk’üz de! Sen de kalbinde taşıdığım acıyı taşıdığın kadar Boşnak’sın! Utanacak tarihimiz ve saklayacak hafızamız yok!

Sırp’a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz kitabimiz, kimimiz ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk!

Birileri öyle istediği için değil, vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine karışmadık! Mezarlarını çiğnemedik, ibadethanelerini yıkmadık ve kadınlarına tecavüz etmedik, bebeklerini de boğazlamadık!

Türk’ün Evladı! Bizim korumaya çalıştığımız sancak; Yemen’de, Çanakkale’de, Filistin’de, Kırım’da, Açe’de, Türkistan’da korunmak istenen sancaktı! O, ne bir dinin, ne bir irkin, ne bir dilin, ne bir mezhebin sancağıdır!

İnsanlığın, tek başına insan olmanın temsilidir! Sömürgecilerin karşısında sakın yere düşme! Biz, Çanakkale’den sonra direnişi devam ettiren nesiliz!

Sen, direnişin değil, dirilişin nesli olacaksın! Korumak için değil, düzen kurmak için çalışacaksın!. Sen varsan, biz var olacağız! Sen ayaktaysan, biz yaşayacağız!

Ama unutma! Sömürgeciler, seni tamamen Asya’ya sürmek için planlarını adım adım işletecekler!

Bir gün sıra sana da gelecek! Seni yok etmek için bin yıldır hazırlananlar, bir gün bile durmadan çalışıyorlar!

Sen Türk’sün; Bir ırk, bir din, bir mezhep değilsin ve olamazsın! Sen var olmak zorundasın! Bu yüzden bir ve beraber olmak zorundasın!. Sömürgecilerin tezgahı ile saflara ayrışmamalısın! Türk’ün Evladı; Bizi, onların bize yaptıklarını ve sorumluluğunu sakın unutma!

Beyaz Zambaklar Ülkesinde!..

2014 yılında, eşimin rahatsızlığı sebebiyle, hızlı tren ile sürekli Ankara’ya gitmek gerekiyordu! Yine bir seyahatimizde, yanıma yeni mezun bir subay oturmuş ve küçük bir kitap okuduğu dikkatimi çekmişti!

Hayırdır, ne okuyorsunuz, dedim! Nedir, bu kitap? Beyaz Zambaklar Ülkesinde, isminde bir kitap! Yaz tatili olması münasebiyle, askeri kampa gideceklerini ve komutanlarının bu kitabı mutlaka okumalarını ve yaz kampında bu kitaptan sorular soracağını, ifade etti!

Ben de bir merak ve ilgi ile kitabı hemen temin ettim! Dikkatlice okudum. Çöp kokan ve çöplük içinde ki bir ülkenin nasıl zambaklar ülkesine ve refah toplumuna dönüştüğünü, detaylı bir şekilde izah ediyordu!

  • Üniversiteler, akademisyenler ve özellikle de, eğitim ve eğitimciler ile ilgili neden yazılar kaleme aldığımı soranlara, her daim cevabım bu kitap olmuştur!
  • Üniversite, akademisyenler ve eğitimciler önderliğinde, bir toplumun toptan harekete geçirilmek suretiyle, çöp kokan – çöpten kendini alamayan bir ülkenin – bir toplumun beyaz zambaklar, refah ve ferah ülkesine dönüşüne şahit oluyoruz!
  • Üniversiteler, asli görevleri; BAP ( Bilimsel Araştırma Projeleri ) ve uluslararası yayın, makale ve atıf almaları, Araştırma – Geliştirme – Bilim ve Teknoloji üretmesi ve Bilim – Teknoloji üreten ülkelerin kölesi durumuna düşmemek adına yazmaya devam edeceğiz!

Peki, biz neden başaramıyoruz? Ne ve neleri, nerede ve nasıl, neden yanlış yapıyoruz? Böyle gelmiş böyle devam edecek mi?

Üniversitelerde ki akademisyenler ve eğitimcilerin büyük bir kısmı, İLETİŞİME kapalı! Peki, İletişim olmadan neyi ve neleri, nasıl çözebileceksiniz? Kendisi ile sağlıklı iletişim kuramayan bir akademi, toplum ve sanayi ile nasıl iletişim kurabilecektir?

İletişim; İnsan, insanın zehrini alır diye tarif edilmektedir! Peki, bu kadar zehire bulanmış kişi ve kurumların olduğu bir dönemde, devlet ve millet adına, ne üretebilirsiniz ki?

Yoksa Deniz yıldızları hikayesinde olduğu gibi! Bak işte bunun için fark etti, demek ve diyebilmek adına, birilerine rağmen, kalem oynatmaya ve bir kaç kelam etmeye devam edeceğiz!

Üniversiteler, akademisyenler, eğitimciler ve tüm anne babaların bu kitabı bir kez daha okumasını ve eğitim kurumlarında yeniden okutulmasını ve içselleştirilmesini, ülkemizin kalkınması ve refah toplumuna erişebilmemiz adına, önemsediğimi bir kez daha vurgulamak isterim!

  • Bataklık ve kayalıklar arasında yer alan, doğal kaynak fakiri, küçük bir ülkenin ayağa kalkarak yoksulluktan kurtulması; siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan gelişmiş bir refah toplumuna dönüşmesinin hikâyesi anlatılmaktadır.
  • Ülkenin ilerlemesi; çalışma şevki ve heyecanıyla dolup taşan, bencillikten uzak insanları, yorulmak bilmeden halkın eğitimine katkıda bulunan toplum önderlerinden bahsedilmektedir!
  • Toplumsal reform ile birlikte kışlalar yeniden şekillendirilerek eğitim ve kültürel alanda insanların kendilerini geliştirebilecekleri kurumlara dönüştürülmüştür.
  • Bir devletin küllerinden doğuşuna toplumu oluşturan yapılar tek tek incelenerek şahitlik edilmektedir. Üstten alta doğru başlayan yenileşme ve iyileşme hareketi sonucunda, bataklığa saplanmış olan bir milletin kır çiçeği gibi yeniden doğuşu konu edilmiştir.
  • Değişim, ilk olarak kalplerde ve zihinlere başlamalı. Toplumdaki her birey gönlündeki ateşi yaktığında koca bir topluluk aydınlanacak ve kendi ışığında büyüyüp gelişecektir.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde; 1923 yılında Sırpça olarak basılmış ve 1928 yılında ise Türkçe ’ye çevrilmiştir. Türkiye ile birlikte pek çok ülkede büyük yankı uyandırsa da ülkemizdeki ününe Atatürk’ün kitabı okuyup beğenmesi ve müfredata konulmasını istemesiyle kavuşmuştur.

Atatürk; kitabın askeri okullarda ders programına dâhil edilmesini istemiş ve uzun yıllar boyumca zorunlu kaynak olarak okutulmuş!

1960 yılında, General Cemal Gürsel önderliğinde gerçekleşen askeri darbeden birkaç ay sonra, darbe sürecinde yer alan subayların dünya görüşü ve eğitim seviyelerini değerlendirmek üzerine anket yapılır! Sizi en çok etkileyen kitap hangisidir, sorusuna, askerlerin büyük bir kısmı; Beyaz Zambaklar Ülkesinde, cevabını vermiştir!

Birinci bölüm; Değişen ve gelişen nesillerin yeni anlayışlar, gayeler ve taleplerle geldiğinden bu yeni nesil insanlara geçerliliğini çoktan kaybetmiş yönetim şekilleri zorla dayatılamayacağı, hayatının temelini mantıklı, adil ve sağlam bir devlet yönetimi esasına göre şekillendirmek gerektiği üzerinde durulmaktadır!

İkinci bölüm; Devlet meselelerinin sadece bakanlar, krallar veya milletvekillerinin icraatlarının sonucu değil her vatandaşı ilgilendiren mesele olduğunu erkek ya da kadın, genç ya da yaşlı, şehirli ya da köylü, kas gücüyle ya da beyin gücüyle çalışan herkesin bu meseleleri düşünmesi gerektiği üzerinde durulur!

Üçüncü bölüm; Finlandiya’nın bugünkü seviyeye gelmesinde halkın çalışma enerjisi ve azmi, fakir toprağına olan bağlılık ve sevgisinin etkili olduğunu üzerinde durulur. Taşların üzerine verimli toprak dökerek, buralara ağaç ekmiş ve çiçek yetiştirilmiş! Tek düze ve kasvetli taş yığınları, bataklıklar ve ormanlar arasında yaşayan halkın sanat eserlerini andıran mimariler ortaya koymasının altında yatan başarıya vurgu yapılır!

Dördüncü bölüm; Finlandiya’nın coğrafi önemine vurgu yapılır.

Beşinci bölüm; Halk, uyuyan uykusundan uyandırılması için Finlandiyalı öğretmen, din adamı, avukat ve memur halk kitlelerinin eğitim ve kültür düzeyinin arttırılması için seferberlik ilan edilmesi gerektiğine vurgu yapılır!

Karanlık köşelerde canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım! İnsanları, aydınlatmanın ülkelerin geleceği için ne kadar önemli olduğu ortaya konulmaktadır!

Altıncı bölüm; Halkın ağır ve tehlikeli bir manevi hastalığa yakalandığı ve dinin insanların diğer insanlarla, dünyayla ve tarladaki ürünlerle bağlantıda olduğu duygusu! Böyle bir bağlantı yoksa devlet, toplum, aile ve hatta insanlık bile hayatta kalamaz! Bu devletin mevcudiyetine karşı bir tehdittir.

Kitlelerin dine karşı ilgisizliği halk için çok tehlikeli bir hastalığa dönüşebilir. Ciddiyetten uzak gençlik ve akıl fakiri liberal düşünürler; dinsizliğin özgür düşüncesinin yansıması olduğunu söylemekle büyük bir hata yapıyor.

Dinsizlik manevi fakirlik ve hastalıklı ruh halinin belirtisidir. Dinsizlik halkın sahip olduğu bütün kutsal değerlerin ölmesidir. Bunun sonucu olarak insanlar hayvani duyguların esiri olur! Maneviyatsızlık, ahlaksızlık, kaba egoizm, hırsızlık ve had safhaya varan duygusal çöküntülerin temeli olarak dine karşı ilgisizliğin sebep olduğu üzerinde durur.

Yedinci bölüm; Memurlara seslenir! Adaletsizlik konusunda başöğretmenlerin kim olduğunu biliyor musunuz? Memurlar, yasaların bekçisi olan görevliler! Onlar halka yasalara uymamayı öğretiyor!

Vatandaşların yasalara saygılı veya daha fazla derin adalet duygusuna sahip bireyler olarak yetiştirilmesi için memurların adalet sağlamadaki önemi üzerinde konu aktarılır!

Sekizinci bölüm; Finlandiyalıların Orduya; “Kışla Hayvanı” bakış açısının değiştirilmesi gerektiğinden hayatlarının en parlak döneminde askere gelen gençlerin çoğunun okuma yazma bilmeyen halk ve toplumu ilgilendiren konulardan uzak oluşunun değiştirilmesi gerektiğinden, yeni Fin ordusunun inşasına vurgu yapılır!

Dokuzuncu bölüm; Futbola ilgi duyan gençlerin eğitimlerine önem vermediklerinin ve bunun sonucunda genç neslin eğitimsiz olarak yetişeceğinden endişe edilir. Finlandiya gençlerinin diğer ülkeleri futbolla yenmemesini aynı zamanda Almanları, Fransızları ve İngilizleri beyniniz, kalbiniz ve iradenizle, bilim, ustalık, ticaret, zanaat, adil hukuk düzeni gibi alanlarda, ülke refahının arttırılması için halkın verdiği mücadelede yenmeleri gerektiği aşılanır.

Onuncu bölüm; Finlandiya halkının uyanmasına dair bütün umutlarının genç neslin iyi yetiştirilerek, eğitilmesine bağlamıştır. Çocuk aklı ve kalbi, bakımsız tarla gibi boş kalıyor çünkü oraya hiçbir iyilik tohumu saçılmamış. Kendilerine iyilik, doğruluk ve sevgiden bahsedilse de; bunlar kalıplaşmış, sıkıcı ve soğuk ifadelerle anlatılmaktadır. Onları çok iyi yedirip içirip, giydirmek yeterli değil onların zekası ve kalbinin temizliği konusunda çok az kafa yorduklarına vurgu yapılır!

On birinci bölümde; Herkese, kültür misyonerleri olarak Finlandiya’nın kalkınması için çalışması gerektiği! Bunun için gerekli olan sadece sihirli ellere, ileri görüşlü, büyük yürekli insanlara, yorulmadan çalışan kültür emekçilerine ihtiyaç olduğu mesajı verilir.

On ikinci bölüm; Ziraat, hayvancılık, tuğla yapımı kağıt ve kumaş üretimi gibi alanlarda gelişmeye önem verilmiş! Fakat milyonlarca emekçinin, beyni, kalbi, sağlığı ve hayat koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini kimse düşünmemiş ve düşünmek istememiştir!

Köylülere yapılan haksızlıklardan ve halkın büyük bölümünün eğitimsiz olması devlet eliyle yapılan kötülük olduğunu ilkel halkların fakirlik ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarının nedeni sahip oldukları topraklarının zenginliklerinden faydalanmamalarına vurgu yapılır!

On üçüncü bölüm; Kendimize ve halk kitlelerine çalışkanlık, azim ve disiplin, güçlü irade aşılayalım, bu özelliklere sahip nesiller yetiştirelim!

İnsanlığı TAM KONTROL bir Sistem Geliyor!

Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Olimpiyat Oyunları Seine Nehri’nde bir tören ile başlamıştı! Fransa’nın Olimpiyat Seremonisi, çağa dair yeni mesajlar, yeni meydan okumalarla dolu!.

  • Mahşerin Dört Atlısı; Hristiyanlıkta Kıyamet alameti olarak ortaya çıkacağına inanılmaktadır!
  • Yeni Ahit’teki -Vahiy Kitabı olarak da bilinen- Apokalips bölümüne göre; Kıyamet felaketlerini getirecek olan yedi mührün açılması ile birlikte ortaya çıkacaktır!
  • Bazı akademisyenlere göre; beyaz at ve binicisi İsa’yı, kızıl at ve binicisi kan ve savaşı, siyah at ve binicisi kıtlığı, soluk renkli at ve binicisi ise salgın hastalıkları ve ölümü sembolize etmektedir!

Macaristan Başbakanı Viktor Orban; Batı’da ahlak kalmadı. Bunu Paris Olimpiyatları’nın açılışında da gördük, diyor! Neden acaba?

İletişim teknolojisinin gelişmesi ile dünyada geçerli olan şey, data ve veri olmuştur! Data ve verinin üretilmesi, yönetilmesi ve kontrol edilmesi, toplum ve insanlık adına alınacak kararlar sürecine girmiş bulunuyoruz!

Daha önceden, tarım toplumunda, arazi ve tarlası çok olan daha değerli ve toplum tarafından sözü dinlenir ve ideğerli bir durumda bulunuyordu!

Sanayi devrimi ile birlikte, makineler ve bu makinelerin bulunduğu devasa fabrikalar değerli olmuştur! Bu toplumda, tabii ki sanayicinin sözü dinlenir ve sözleri geçerlidir!

Data ve veriyi elinde bulunduran güç, dünyanın ve insanlığın hâkimi, yöneteni, kontrol edeni ve hegemonya gücü haline gelecektir! Yeni dönemde insanlığı bekleyen en büyük tehlike burası gibi görünüyor!

Teknoloji, uzak mesafeleri yakınlaştırırken, beyin ve bilincimizin damarlarını da kısaltan ve işleyişini bozan ve yönetmeyi kestirme yoldan halleden, bir döneme evirilmesin?

  • Teknoloji esiri olurken farkında olmadan dijital köleler haline mi geliyoruz? Sosyal medya üzerinden bir ALGI Operasyonu ile şehirler ve ülkeler karıştırılmaktadır! Neden Acaba?

Teknoloji ve patronları, sözcüleri ve yaygınlaştırıcıları, insanlığı data veçhesinden sömürmeye niyet ettiklerinden kuşku yoktur!

Teknoloji üreten güç ve akıl, insanlığı, alışveriş ve ekran mahkûmu, telefon ve bilgisayar tuşlarının kullanıcısı, dijital kullanışlı kölelere dönüştürmeyi hedeflemektedir!

Dünya insanlığının ümidi ve kurtuluşu, insanlığın vicdanı konumunda ki asil Türk Milletin omuzlarındadır!

İnsanlığı modern teknolojik köleler haline getirmek isteyen ve yer kürenin tanrısı olmayı planlayan küresel güçlere; Kadim Türk Devlet Aklı, gerekeni gerektiği kadar yapmaktadır!

İnsani bir duygu olarak, korku ve panik karşısında, ümit etmek ve ümitli olmaktır! İman ehli, korku ile ümit arasında bulunur! Ümitsizlik ise imanı bir hastalıktır!

Havf, korku, reca ise ümit demektir! Kuranı Kerim ve Hadisi şeriflerde, korku ve ümit arasında bulunmaya teşvik ve tavsiye eden, hükümler vardır!

Korkunun içinde bocalamayı değil, her daim ümitli olmak tavsiye edilmektedir!

Yeryüzünde TANRICILIK oynayanlar, dünya insanlığını, sosyal medya ya da dijital teknoloji ile KÖLE bir duruma düşürebilmek adına; KORKU salmak suretiyle her yolu denemektedir!

Peki, Başarabilecekler mi? Yoksa tüm mesai ve harcadıkları milyar dolarları boşa mı gidecektir?

Havf, korku, gelecekle ilgilidir! İnsan, başına ya hoşlanmadığı bir şeyin gelmesinden, ya da arzu ettiği bir şeyi elde edememekten korkar!

Reca, Ümit, ileride meydana gelmesi arzu edilen bir şeye kalbin duyduğu ilgidir!

İnsana yakışan, Sonsuz Kudret, Rahmet ve Hikmet Sahibi Yüce Allah’a sığınmak, hayatının her bir anında da korku ve ümit halinde olmaktr!

Peki, kim veya kimler, dünya insanlığını korku ve paniğe sevk etmektedir? Yeryüzünde tanrıcılık oynamaya kalkışanların, sinsi plan ve kirli hesapları nelerdir?

Dijital takip sistemleri üzerinden her hareketi ve hatta her düşündüğü dahi bilinebilen ve kontrol edilebilen bir insanlık mı hedeflenmektedir?

Peki, iman ehli neler yapmaktadır? Dünyalık vehn peşinde midir? Dünyalık makam mevki para pul iktidar ve güç hırsı tüm manevi kanallarının kapanmasına mı vesile olmuştur?

  • Onlar; kulakları var, duymazlar! Gözleri var, görmezler! Kalpleri var, işitmezler, uyarı ve ikazları, neyi ve neleri ifade etmektedir?

Dünya insanlığı; Türk’ün insanı yaşat ki, devlet yaşasın felsefesi ve medeniyet değerlerine, muhtaç bir durumdadır!

Dünya insanlığının vicdanı konumunda ki; Türk Milletinin barış ve huzur adına; tarihi, kültürel, insani, coğrafi, sosyal, devlet aklı ve sorumlulukları vardır!

Türk; Adalet – Hakikat ve Mazlumların da hamiliği namına ve nizam-ı alem mefkûresi çerçevesinde, Seyfullah olduğuna göre!

Yokluk ve Varlık! Darlık ve Genişlik!

Dünya ve HAYAT; zıtlar – tezatlar ve karşıtlar olmadan yaşanamaz bir durum arz eder! Hayat, zıtlar olmadan yaşanmaya kalksa, sıradan bir durumda olur ve insanoğlu bu durumdan çok sıkılır, hayat çekilmez bir durumda bulunur!

Zıtlar, tezat – karşıt veya öteki ne demektir? Zıtlar neyi ifade etmektedir? Zıtlar olmadan hayatımız nasıl sıradan olabilir?

Zıtlık ve zıt olan unsurlar bir birlerini tamamlamaktadır. Karanlık ve aydınlık, gündüz ve gece, ak ve kara gibi pek çok zıt kavramlar, kendi aralarındaki zıtlığı ve birbirlerini tamamlar! Biri olmadan diğeri olmaz ve anlaşılamaz!

Her şey zıddıyla kaim olması, her şeyin zıddıyla bilinmesi, varlıkların zıddıyla bilinmesini anlamak mümkün görünmektedir. Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlar daha güzel bir uyum doğar! Her şey ve özellikle de her düzen bir çatışma sonucunda meydana gelmektedir!

Zıtlar ve tezat dediğimiz kavramlar, sosyal olaylar, siyasi düşünce ve ideolojiler; Bizim gibi ülkelerde, yıllardan beridir neden kavga ettirilmektedir?

Ülke ve millet olarak, siyaset ve sosyoekonomik tarihimizde; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyrukların netameli bir serüveni vardır!

Yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar denilince, ülkemizde, malum bir siyasi parti akıllara gelecektir!

Zaten, bu ülkede, yokluk ve kıtlık bir partiden dolayı olmaktadır!

Bu ülkede, siyaset tarihi neredeyse; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar ile müsemma olmuş, bir siyasi parti bulunmaktadır!

Yokluk ve kuyruklar denilince başkaca bir siyasi parti, var mıdır? Peki, Bugün için durum ve realite gerçekten böyle midir?

Bugün için yokluk ve kuyruklar denilince, hangi siyasi parti akıllara gelmektedir?

Peki, bu süreç ve algı operasyonu sıradan bir gelişmeler midir? Yoksa bir akıl devrede midir?

Yoksa hepsi sıradan ve spontane gelişmeler midir? Olmayacağına göre!

Peki, neler olmaktadır? Ya da hepsi küresel ve hepsi sıradan gelişmeler, öyle mi?

KABZ ( Sıkma – Daraltma ) ve BAST ( Genişlik – Ferahlamak – Refaha Ermek ) halini, kim veya kimler ve ne adına, neden yapmaktadır?

KABZ ( Sıkma ve Daraltma ) operasyonları ile SERMAYE el mi değiştirmektedir? Her siyasi iktidar kendi sermaye grubu ile gelip ve de gideceğine göre! Yeni bir siyasi iktidara yönelik yeni bir SERMAYA grubu mu oluşturulmaktadır?

Yedi yıl ıtlık ve yedi yıl da bolluk! Bolluk yıllarında şükretmeyen ve azgınlaşan toplumların elindeki nimetler alınacaktır! Dünyanın ve yaratılışın kanunu böyledir!

Kadim Akıl, ne yapmaya çalışmaktadır? Yoksa yokluklar ile müsemma malum siyasi partiye, yoklar ve kuyruklar üzerinden, KONSOLİDE operasyonu mu çekilmektedir?

Yeni bir MİLAT ve DÖENEME, hazırlık mı yapılmaktadır! Bir devir ve dönem kapanmakta olduğuna göre! Yeni bir devir başlayacağına göre!

Yeni bir MİLAT ve DÖNEM; Bolluk – Bereket – Ferahlık ve Refah dönemi olacaktır!

Türk Devleti; Kadim Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde; Kuvay-i Milliye Ruhu ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip, yeniden adalet ve güvenin tesis edildiği, yeniden ehliyet ve liyakatin öne çıktığı; devletin tüm kademelerinde, RESTORASYON süreci akabinde; yeni bir dönem ve milat başlamak üzere olduğunu düşünüyorum!

Başkaca bir çıkış yolu kalmamıştır! Kara gün kararıp kalamayacağına göre!

Bu kadar karamsar tablo ve yaşanmışlıklara rağmen, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde, bürokraside ki restorasyon akabinde, Tünelin Ucundaki IŞIK görünmektedir!

KABZ ( Sıkma ve Daraltma ) operasyonu akabinde, BAST ( Genişlik – Ferahlık ve Refaha ermek ) dönemi ve evresi başlamak üzeredir!

Dünyanın ve yaratılışın kanunu böyledir! Aksi halde insanoğlu yaratılış gereği azgınlaşacaktır! Yaratanı unutacaktır!

Küresel İki EKOL HER YERİ ATEŞE verecek!

Rusya ve Ukrayna ile başlayan süreç! Hamas ve İsrail ile yeni bir döneme evirilmiştir! İran Cumhurbaşkanın bir suikasta kurban gitmesi! Son olarak, Hamas siyasi liderinin şehit edilmesi!

Peki, devamı gelir mi? Hepsi sıradan ve spontane gelişmeler, öyle mi? Küresel iki GÜÇ ve EKOL, bölgemizde resmen tepişmektedir!

Peki, Ne zaman ve nereye kadar? Nerede ve Ne zaman son bulacaktır? Ya da bir DUR noktası olacak mıdır?

İki testinin çarpışması sonucunda biri mutlaka kırılacaktır! İki testinin çarpışmasından sadece testinin biri mi kırılacaktır?

Güncel haberler ve olaylar arasındaki toz dumandan gelişmelerin arka planındaki küresel kirli kurguyu, anlamakta ve yorumlamakta, sebepler ve sonuçlar arasında bağlantılar kurmakta zorlanıyoruz! Peki, neden?

Dünya ve bölgemizde, küresel ve emperyalist güçlerin, kısa, orta ve uzun vadeli hesapları ve çıkarları çerçevesinde, aksiyon geliştirmekte, ya geç kalıyoruz, ya da karar verirken hatalar yapabiliyoruz! Neden acaba?

Aksi halde bölge halkları olarak bir yüz yılı daha kaybedebiliriz! Yeniden bir hata daha yapma lüksümüz olamaz ve olmamalıdır!

Dünya, yeni bir değişim, denge ve yeni bir düzenin arifesindedir! Peki, DENGE; birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi KANLI ve SANCILI mı olacak? Nükleer bir dünyada, SAVAŞIN boyutlarını hayal edemiyorum!

Dünyada meydana gelen, tüm suikast, patlama, olay ve olguların arka planında, Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasındaki, hegemonya, rekabet ve mücadelesini görmeden, ne olduğu ya da nereye varılmak istenildiği anlaşılmayacaktır!

Küresel iki EKOL ve GÜÇ, hegemonya ve nüfuz, ekonomik ve askeri olarak her alanda ve her bölgede, kıyasıya bir rekabet, mücadele ve bilek güreşi halindedir!

Bir güç, askeri ve teknolojik silahları ile sahada iken, bir diğeri de günümüzün SAVAŞ ve ALGI alanı, Sosyal Medya üzerinden sokaklar karıştırılmaktadır! Şehirler ve ülkelerin güvensiz olduğu imajı ve algısı verilmektedir!

Küresel iki GÜÇ ve EKOL arasında ki mücadele ve bilek güreşi, birinci Dünya Savaşı galipleri ve ikinci Dünya Savaşının galipleri arasında geçmektedir!

Birinci dünya Savaşı sonrası, emperyalist planlar çerçevesinde, cetvel ile çizdikleri haritalar ve sınırlar, bir bir yırtılmaya ve yok hükmüne düşmeye başlamıştır!

Dünya, Soğuk Savaş sürecinde olduğu gibi iki blok arasında gel git yaşamaktadır! Doğal olarak gel git yaşayan ülke ve bölgelerde, hesap ve planda olmayan, olaylar meydana gelmektedir!

İkinci Dünya Savaşın akabinde, Birinci dünya Savaşında elde etmiş oldukları hegemonya ve nüfuz alanlarının büyük bir kısmını kaybeden emperyalist güçler, yeniden dünya sahnesinde yer alma mücadelesi olduğunu, bir kenara not edelim!

Bugün bölgemizdeki ülkelerde yaşadığımız ekonomik kaos, suikastler ve siyasi türbülansı, anlayabilmek ve yorumlayabilmek için küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında, yeni bir DENGE çerçevesinde, birbirlerine karşı salvolara şahit olmaktayız!

Aksi halde, dünya ve bölgemizdeki, tüm ekonomik kaos ve siyasi türbülans, olay ve olguları, ya kör dövüşü olarak görmeye ya da spontane meydana geldiği şeklinde; okumaya, anlamaya ve yanlış yerde konum almaya devam ederiz!

Küresel iki EKOL ve GÜÇ arasında, Dünyanın Barış ve Huzuru, SOĞUK SAVAŞ benzeri Yeni bir DENGE adına, bir masa kurulamaz ise dünya halkları adına, yandı gülüm keten helva demektir! Kurulamayacak gibi! Tanrılar, SAVAŞ ve KAN istiyor!

Büyük değişimler, göstere göstere değil, öngörülemeyen patlamalar veya oluşumlarla ortaya çıkar!

Akla gelmeyen ve beklenmeyen, benzeri duyulmamış olaylar, yepyeni fikir ve teknolojiler dünyayı büyük çapta etkiliyor!

Dünya; bilmediklerimiz ve bildiklerimizden daha önemli, öngörülebilir ve öngörülemeyen nadir olaylar dünyanın yeniden şekil almasına, yeni bir düzen ve sistematiğin kurulmasına sebebiyet vermektedir!

Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak – 2 –

Selçuk Üniversitesi yeni rektörü; Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, hocamın şahsında, öncelikle ve özellikle; üniversite, bölge ve şehrin kalkınması adına, yapacakları çalışmalar ve projelerde, kendisi ve tüm çalışma arkadaşlarına; tekrardan başarılar dilerim!

Üniversiteler; her türlü düşüncenin hür ve bağımsız olarak, kimseden çekinmeden ve korkmadan savunulduğu ve tartışıldığı yerlerdir!

Kurumlar; Kural – Kanun ve Yasa demektir! Kurumsal olarak bir kurum yönetilmediği zaman, durumsal bir yönetim şekli hakim olacaktır! Adamına ve durumuna göre!

Durumsal yönetim anlayışında, her daim, sosyal kaos – kargaşa ve karmaşa var demektir! Durumsal yönetim anlayışında, Kurumsal Aidiyetten bahsedilemez!

Devletin tüm kurumları, Durumsal bir yönetim anlayışından kurtulmalı ve Kurumsal BARIŞ – HUZUR ve AİDİYET tesis edilmesi için Kurumsal Yönetim anlayışı hakim olmalı!

  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; öncelikle ve özellikle ülkenin geleceğinin emanet edileceği gençler, şehri ve ülkesi adına; bir kaygısı, dertleri ve projeleri olmalı!
  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; açık, şeffaf ve hesap verebilir katılımcı yönetim anlayışı sergilemeli! Kurum çalışanlarında, durumsal değil, kurumsal aidiyet kavramı içselleştirilmeli!
  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; Kuruluşundan kaynaklı, hafıza – gelenek ve derinliği yok saymak! Yönetimde ikircikli tavır ve tutum içerisinde bulunmak, kurumda kimseye güvenmemek! Yönetim olarak; herkesi, kötü ve potansiyel suçlu görmek, değildir!
  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; bulunduğu şehre ve şehrin tüm dinamiklerine sahip çıkmak, kucaklamak ve üniversite, sanayi ve toplum ile arasında köprüler kurmalı!
  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; Üniversite ve sanayi işbirliği geliştirmeli ve şehrin tüm dinamikleri ile ulusal ve yerel kalkınmaya öncülük etmeli!
  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; Şehrin tüm dinamiklerine rağmen, Yerel siyaset ve bir Sermaye grubunun talep ve istekleri çerçevesinde, atama kararlarına imza atmak, yatırım projeleri ve programları hazırlamak değildir!
  • Bir Üniversiteye Rektör olmak; Şehrin tüm dinamiklerine rağmen, Yerel Siyaset ve bir Sermaye Grubunun Emir Komuta zincirinde yapılacak; HASTANE – AVM vb. diğer YATIRIM ve PROJELERE onay vermek değildir!

Duruş, kişilik ve karakter sahibi bireyler için ONUR – GURUR ve NAMUS çok önemlidir!

Devletin millete hizmet etmesi gereken tüm kurum ve makamları; DİYET ödeme yerleri, asla değildir!

Bir kez EVET demek suretiyle DİYET ödemeye başlayan ve DİYET sahiplerinin taleplerine HAYIR cevabını veremeyenler; önce tüm bedeni ve ruhunu, sonra da; temsil edilen kurumu – makamı ve son olarak da devleti, teslim edinceye kadar, süreç devam edecektir!

HAYIR diyebilmenin vermiş olduğu Özgürlüğün keyfine varamayanlar! Her istek ve talebe, EVET demenin vermiş olduğu, baskı ve eziklik altında, KUL ve KÖLE olarak yaşamaya mahkum olur!

İnsan, bir kez ölür! İnsan için mesele; adam gibi yaşamak ve adam gibi ölmektir! İnsana yakışan; ölecekse de, her gün ölmektense, bir kez, ADAM gibi ölmeyi göze almaktır!

  • Devletin Kurumları; kanun, kural, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!
  • Devletin Makamları; kimseye babasından miras kalmamış ve kimseye bu makamlar baki değildir!
  • Devletin Kurumları; birilerinin yasa ve yönetmeliklere aykırı, her türlü talep ve isteklerinin muhtarlık ofisi gibi kullanacakları, onay makamı değildir!

Açık şeffaf iletişim ve Adalet, hakkaniyet, hesap verebilirlik ve hukukun olmadığı kurumlarda, kaos – kargaşa ve karmaşa hakim olur!

Bir kurumda; dürüst – idealist ve namuslu bireyler; kötü kişiler ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, kurumlar, mutlaka batarmış!

Bu ülkede; ilerici, gerici, sağcı, solcu yoktur! Namuslu insanlar ve Namussuz insanlar vardır! Siz Namuslulardan olun! Göreceksiniz, çok kalabalık olacaksınız!

Şirket, Kurumlar ve Üniversitelerde; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey! Durumsal yönetim anlayışı, Sistemler ve Süreçler, Bilgisayarlar ve Makineler, değildir!

Şirket, Kurumlar ve Üniversitelerde; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey! Kurumsal Yönetim Anlayışı, Kurumsal Kültür – Kurumsal Davranış – Kurum Felsefesi ve Kurumsal AİDİYET; İNSANLAR ve Onların DAVRANIŞLARI akabinde gelmektedir!

Selçuk Üniversitesine yeni Rektör olarak atanan Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ; bir Baba, bir Ağabey, bir Kardeş, bir Orkestra şefi ve bir TAKIM LİDERİ edasında; geçmiş dönemde yaşanan tüm gönül kırgınlıklarına set çekmek suretiyle, üniversitede ki akademisyenler ve idari kadroyu birleştirmesi ve KUCAKLAMASI; kurumsal kültür, kurumsal aidiyet, kurumsal barış ve huzur iklimi çerçevesinde; ülke ve şehrin ekonomik ve sosyal kalkınmasına vesile olacak; üniversite, sanayi ve toplum arasında köprüler kuracak; araştırma – geliştirme – bilim ve teknoloji üretecek, SONUÇ ve BAŞARIYI getirecek çalışmalara imza atacağını düşünüyorum!

1 -) 27 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Selçuk Üniversitesi Rektörü; Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, Hayırlı Olsun!

2 -) 29 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Üniversite Yönetimi; KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan Tipler ile YOL Yürüyemez!

3 -) 1 Ağustos 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Bir Üniversiteye Rektör Olmak!

Bir Üniversiteye REKTÖR Olmak!

Selçuk Üniversitesi yeni rektörü; Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, hocamın şahsında, öncelikle ve özellikle, kendisi ve yeni kuracağı ekibe; üniversite, bölge ve şehrin kalkınması adına, yapacakları çalışmalar ve projelerde, tekrardan başarılar dilerim!

  • Üniversite ne demektir? Akademisyen ne demektir? Araştırma – Geliştirme ve Bilim ne demektir? Üniversitelerde, katılımcı ve eleştirel yönetim anlayışı ne demektir?

Üniversiteler; bulundukları ülke, şehir ve bölgenin, sosyal ve ekonomik kalkınmasına katkı sağlamak adına, araştırma – geliştirme ve bilimsel faaliyetlerin yürütüldüğü, kurumlar olarak bilinir!

Peki, Bilim ve Teknoloji üretmesi gereken kurumlar olarak bildiğimiz üniversitelerde, devlet ve millet adına neler üretilmektedir?

Bir Üniversiteye Rektör olmak; Öyle süslü laflar, içi dolmamış SLOGANLAR ve para ile satın alınan ulusal ya da uluslar arası başarı sıralaması ile olamaz!

Öncelikle, kuruma alınacak akademisyen ve personel, onun – bunun yakınlığı değil, EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı! Kurum içerisinde tüm personele karşı, Adalet ve Hakkaniyet terazisi işletilmeli!

Özelikle, AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve HESAP VEREBİLİRLİK olmalı! Aksi halde, Üniversite ve Kampus içinde, Sosyal Barış – Huzur ve Aidiyet sağlanamaz!

Akademide; yeni bir unvan alabilmek adına, yönetime yaranmak için her yolu deneyen ( atmadık taklaları kalmayan, çakma DİL belgesi ve Makale dâhil ) ve uluslar arası bir atıf ve makalesi dahi olmayan kişilerden, Devlet ve Millet adına ne bekleyebilirsiniz?

Peki, bir üniversite rektörü; üniversitesi ve fakültesine selam dahi vermeyen, derslere girmeyen akademisyenlere yönelik, neler yapmalı? Ya da neler yapabilir?

Devlet ve millet adına çalışan, dürüst ve akademisyen kimliğinin gereğini yapan bireyleri öncelikle tenzih eder ve sonra da takdir ederiz!

Akademisyen olmak, yeni unvanlar alabilmek veya akademik çalışma yapmak, yönetim tarafından, bizden ya da bizden değil, anlayışına bağlanmış durumdadır!

Doçent veya Profesör unvanları, üniversite yönetimlerine yakın kişiler için oldukça KOLAY bir hale getirilirken! Diğer kesim için deveye hendek atlatmaktan zor bir durumdadır!

Üniversitelerde, özne ve yüklemi belli, iki cümle dahi kuramayan bazı akademisyenler, başkaca bir yetenekleri olmadığı ve sadece yönetime yakın oldukları için her daim el üstündedir!

  • Üniversite yönetimleri; ülkenin sosyal ve ekonomik gelişimine katkı sağlayabilecek ve piyasada çeşitlenen iş gücüne cevap verebilecek bir plan, bir strateji ve hedefleri olmalı!
  • Üniversite yönetimleri; istihdamı artırabilecek ve artan rekabete uyum sağlayabilecek, mezun öğrenciler yetiştirebilmek gibi dertleri olmalı!
  • Üniversite yönetimleri; kampüs içinde yapılacak tüm projeler – yatırımlar ve üst düzey atamalarda, yerel siyaset ve bir sermaye grubunun emir komuta zincirinde olamaz!
  • Üniversite yönetimleri; özerk yapısı gereği, yerel siyaset ve bir sermaye grubundan emir ve talimat almadan; yapılacak tüm projeler – yatırımlar ve atamalarda; HAK – HUKUK – ADALET – EHLİYET – LİYAKAT – BİLİM ve Evrensel değerler öncelikleri ve rehberi olmalı!

Selçuk Üniversitesine yeni Rektör olarak atanan Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ; mezkur açıklamalar çerçevesinde, istişare kültürünü hem uygulaması ve hem de dikkate almak suretiyle; kin ve intikam ateşi ile yanıp tutuşanları, hem çevresinden ve hem de yeni kuracağı yönetimden uzak etmesi; yeni bir kadro kurması ve bu kadroya; sadece ağabeylik ve liderlik yapması; üniversitede BARIŞ – HUZUR ve Kurumsal AİDİYETİN yeniden neşv-ü nema bulmasına, üniversitenin Dünya ve Türkiye genelinde, akademik başarı sıralamasında, üst lige çıkmasına vesile olacağını düşünüyorum!

1 -) 27 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Selçuk Üniversitesi Rektörü; Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, Hayırlı Olsun!

2 -) 29 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Selçuk Üniversitesi Yönetimi; KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan Tipler ile YOL Yürüyemez!

KİN ve İNTİKAM ATEŞİ ile Yanıp Tutuşan Tipler ile YOL Yürünemez!

Selçuk Üniversitesi rektörlüğüne ataması yapılan, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, hocamın şahsında, öncelikle kendisi ve yeni kuracağı ekibe, üniversite ve şehrin kalkınması adına, yapacakları çalışmalar ve projelerde, tekrardan başarılar dilerim!

Rektörlük devir teslim töreninde, basına yansıyan fotoğraflar sonrası, üniversitede; KAOS – KARMAŞA ve KARŞAŞAYA mahal vermemek, Kurumsal BARIŞ ve HUZUR adına sorumluluk alan şehrin derin ağabeylerinin devreye girmesi akabinde, uzun bir sessizlik süreci olmuştur!

  • Yerel Dinamikler ve şehirdeki DERİN Ağabeyler ya da AK Saçlılar; Yarım Asırlık bir Eğitim Kurumunda; Akademik ve İdari kadro arasında, KAOS – KARMAŞA ve KARGAŞAYA Mahal vermemek ve Kurumsal BARIŞ – HUZUR ve AİDİYETİN yeniden tesis edilebilmesi adına; stratejik ve taktik kararlar öncesi, dokunuşlar yapabileceğini ya da istişare de HAYR vardır ilkesi çerçevesinde, İSTİŞARE müessesinin devreye alınacağını düşünüyorum!

Ve onlar Rablerine icabet ederler ve namazı kılarlar ve işlerini aralarında toplanıp İSTİŞARE EDERLER ve onları rızıklandırdığımız şeylerden infak ederler. ( Şûra – 38 ) 

Rektörlük devir teslim töreninde basına yansıyan fotoğrafta ki malum şahıslar, Rektör Yardımcısı olarak atanacaklarını fısıltı gazetesinde yaymak suretiyle, dolaylı olarak, kin ve nefret besledikleri bireylere, intikam mesajları vermeye çalışmaktadır! Neden ve Nasıl olabilir?

Rektörlük devir teslim töreninde basına yansıyan fotoğrafta ki malum şahıslar, toplu halde gezmek suretiyle, daha önce dekanlık görevinde bulunan bir akademisyen hocaya, PARMAK sallaması ve HESAPLAŞACAĞIZ şeklinde, tehdit ifadelerde bulunmasını nasıl izah edeceğiz? Anlayan var ise beri gelsin!

  • Peki, burası arena meydanı mı? Yoksa bir eğitim kurumu mudur?
  • Peki, burası agora meyhanesi mi? Yoksa yüksek öğretim ve bilim yuvası mıdır?
  • Peki, burası kin – nefret ve intikam hissi ile yanıp tutuşan zavallı tiplerin bulunduğu köy kahvesi mi? Yoksa ülke ve şehrin kalkınması adına, araştırma – geliştirme ve bilim üretmesi gereken bir kurum mudur? Hangisi?

Tüm bu soruların cevaplarını, Selçuk Üniversitesine yeni rektör olarak atanan, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ hocanın alacağı kararlar ve atayacağı yol arkadaşları ile verecektir!

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!

Üniversiteler; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan yetiştiren kurum demektir! Üniversiteler, üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır! Üniversiteler, devlet ve millet adına, araştırma ve geliştirme, bilim, uygulama ve kalkınma demektir!

Üniversite yönetimleri; toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!

Üniversite yönetimlerinin çevresini kuşatan, fitne – fesat ruhlu kişiler ve iletişimin ne olduğunu anlamayan ve bilmeyen bir güruh ile bir yere varılamaz!

Üniversite yönetimleri; sadece ve sadece üç beş siyasetçi veya siyaset yaptığını zanneden, yerelde ki ayak takımları ile iletişim halinde olmak zorunda, değildir!

Devletin kişilere bahşetmiş olduğu makamlar, kimseye babasından miras kalmamıştır!

Devletin makamları, kibir ve ego tatmin yerleri değildir! Devletin makamları, asil millet ve evlatlarına sadece hizmet yerleridir!

Devletin makamlarında temel olan hoş bir seda ve kalıcı eserler bırakabilmektir! Devletin makamları kimseye baki değildir!

Devletin makamlarına oturanlar, asla la-yüs-el değildir! Devletin makamlarına oturanlar, öncelikle açık, şeffaf, dürüst ve hesap verebilir olmak zorundadır!

Basının görevi de, devletin makamlarına oturanlara, kamu adına soru sormak ve cevapları da kaleme almaktır!

Üniversite yönetimleri ve tüm akademisyenler, ülkesi ve milletin geleceği ve kalkınması adına, aklı ve vicdanı hür olmalı ve göbekten bir yerlere asla bağlı ve bağımlı olmamalıdır!

Üniversiteler, araştırma – geliştirme, soru sorma ve sorgulama kültürünün öğretildiği kurumlardır!

Mesleğinin gereği olarak, hakaret içermeden ve kamu adına soru soran bireyleri, kadı veya mahkemelerde, ya da başka şekilde, sindiremez ve yıldıramazsınız! Bu sokak çıkmaz ve buradan da bir yere varamazsınız!

Bir Gazeteci ve İletişimci olarak, kamu adına, kamuoyunu aydınlatmak, kamu kurum ve kuruluşlarında ki işleyiş hakkında, kamuoyunda ki iddia, sorular ve istifhamlara cevap bulabilmek adına, soru soran beş dakika ve soru sormayan da ömür boyu aptal olur ilkesi çerçevesinde, elbette ki sorularımız olacaktır!

Devlet; kanun, kural, nizam, yönetmelik, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!

Adalet, hakkaniyet, hesap verebilirlik, kanun, kural ve hukukun olmadığı durum ve kurumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Yönetim, kaos ve karmaşaya asla mahal vermemeli!

  • Eğer bir memleket ve kurumda, namus sahipleri, en az kötü insanlar ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, o memleket ve kurumlar, mutlaka batarmış!
  • Bu ülke ve yarım asrı devirmiş bir yüksek öğretim kurumunun batmaması; kaos, karmaşa ve kargaşa ortamına mahal verilmemesi adına kalem oynatmaya ve bir kaç kelam etmeye devam edeceğiz!

Soru soran beş dakika, soru sormayan kişi de ömür boyu aptal olur ilkesi çerçevesinde, mesleki sorumluluk gereği, kamu ve kamuoyu adına, üniversiteler kuruluş kodlarına dönebilmesi için sorularımız her daim olacak ve Kamu adına olan her KONUYU ve her OLAYI – OLGUYU takip etmeye devam edeceğiz!

1 -) 27 Temmuz 2024 tarihli KÖŞE YAZIM; Selçuk Üniversitesi yeni Rektörü, Prof. Dr. Hüseyin YILMAZ, Hayırlı olsun!