Türk Milletinin 24 Haziran İmtihanı!

Türk Milletine Anadolu kapılarının açıldığı tarih olan 1071’den itibaren rahat hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü Anadolu ve Mezopotamya diyarları medeniyetin ve insanlığın neşv-ü nema bulduğu topraklardır. Anadolu tüm Dünyanın merkezi ve kavşak noktasıdır. Anadolu’nun bu özellikleri halen de devam etmektedir!  Bugün, Bir yol ve bir Kuşak projesi olan 65 ülkenin birlikte kalkınma hamlesi ve enerji koridorları ile daha da artmaktadır! Anadolu tüm yer altı ve yer üstü kaynaklarının da bol olarak bulunduğu topraklardır. Anadolu kara parçasının bu özelliklerinden dolayı 1071 tarihinden itibaren Haçlı seferleri ile başlayan saldırılar günümüzde de devam etmektedir. İlk yıllardaki bu saldırılar açıktan ve doğrudan küresel güçler kendileri gelmeye devam ederken, daha sonraki yıllarda ve özellikle de günümüzdeki saldırılar içimizdeki bizden görünümlü işbirlikçi ve taşeronlar maharetiyle olmaktadır. Haçlı seferlerinin sayıları ve tarihlerini bilen var mıdır? Çok zor!  Haçlı seferi olarak sayabileceğimiz on ikiye kadar olanıdır! Daha sonraki saldırıları da yok mu sayacağız ve görmezden mi geleceğiz? Bu saldırılar için öncelikle aksiyon, tabii ki sonra da reaksiyon geliştirmeyecek miyiz? Yüz yıllardır öngörü ve aksiyon geliştiremediğimiz için yaralar alıyoruz, yıpranıyoruz, kalkınmada gecikiyor ve bu vatan uğruna genç fidanlarımızı şehit veriyoruz!

1071 tarihinde kapılarını bu asil millete açan Anadolu diyarı ve Dünyanın her bir bölgesine, Türkler sadece Adalet ve Hakkaniyetin temsilcisi olmuşlardır. Adalet ve Hakkaniyet ölçülerinde mazlum milletlere kol kanat germişlerdir. Mazlum milletlere her daim umut olmuşlardır. Bu asil milletin tarihinin hiç bir anında sömürü ve zulüm göremezsiniz.  Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduğumuz tarihe kadar bu topraklarda hak ve batıl savaşı devam etmiştir ve halen de devam etmektedir.  Bu mübarek topraklar için yakın tarihimiz Çanakkale ve Kurtuluş savaşında İstiklal ve İstikbalimiz uğruna verdiğimiz şehitlerin sayısı belli değildir.  Allah tüm bu topraklar için düşen şehitlerimize Rahmet eylesin. Halen aynı şekilde devam etmektedir. Bu asil milleti tarihinin hiçbir cüzünde dışarıdan gelen saldırılarla yıkamamışlardır. İçerideki bizden görünen işbirlikçilerin ihanetleri ile ancak zarar verebilmişler fakat yine de yıkamamışlar, tarih sahnesinden silememişlerdir. Tarih sayfalarından Türkleri çıkardığınız vakit geriye insanlık tarihi adına hiç bir şey de kalmayacaktır.

24 Haziran tarihinde, Devlet yönetim sistemimizde köklü bir değişiklik olan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçiş ve TBMM milletvekili seçimleri olacaktır. Seçim tarihine on sekiz ay gibi bir zaman dilimi olmasına rağmen devletimizi yönetenler içeride ve dışarıdaki şartların ağırlaşması ve zorlaşmasını da dikkate almak suretiyle erken bir tarihe almışlardır. Neden? Devletimize karşı içeriden ve dışarıdan kuşatma ve çevreleme devam etmektedir. Hayat üzerinize doğru gelmekte olan tehlikelere karşılık sadece reaksiyon geliştirmekle devam edemez! Hayatta varlığınıza karşı olan tehlikelere yönelik, sadece reaksiyon geliştirmekle de kalamazsınız! Reaksiyondan önce şartlara göre öngörü ve feraset sahibi bireyler olarak tedbirler almak ve aksiyon geliştirmek zorundasınız! Aksi halde hayatiyetimizi ve varlığınızı idame ettiremezsiniz! Aksi halde Anadolu diyarında varlık gösteremezsiniz! Anadolu diyarında; Rahata, Uyuşukluğa, Dağınıklığa, Bölünmüşlüğe, Parçalanmışlığa ve Rehavete kesinlikle yer yoktur! Bir anlık rehavetin ve uyuşukluğun bedelini de çok ağır bir şekilde öderiz! Okçular tepesini terk ettiğimizde olduğu gibi!

Anadolu diyarına küresel saldırıların devam ettiğini ve günümüzde daha fazla artan öneminden kaynaklı olarak buraları kontrol ve denetimlerine almak için her yol denenmektedir. 24 Haziran erken seçimlerine küresel güçler ve içerideki işbirlikçileri zamansız ve hazırlıksız yakalanmışlardır. 15 Temmuz hain darbe kalkışmasının olduğu hain gece bu aziz devlet ve asil millet içimizdeki işbirlikçiler eliyle küresel güçlere tamamen teslim edilmek istenmiştir.  Neden? Beyni ve ruhu esir alınanlar tarafından bu millete de esareti yakıştırmak istemişlerdir! Peki devlet ve millet olarak karanlık gece ve daha sonraki süreçte neler yaptık? Bin yıllardır olduğu gibi özellikle de Çanakkale ve Kurtuluş savaşındaki İstiklal ve İstikbal Ruhu Yeni Kapıda şahlanmıştır!  İstiklal ve İstikbaline âşık olan bu asil millet; Tankın, Topun, Uçakların ve Mermilerin üzerine korkusuz bir şekilde yürümüştür. Neden? Çünkü Tarihin hiçbir cüzünde bu asil millete zincir vurulamamış, esir de alınamamıştır! 24 Haziran erken seçimlerinde son olarak 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasında erişemedikleri hedeflerine bugün ulaşabilmek için her yol denenmektedir! Gün 15 Temmuz hain gecede olduğu gibi BİR ve BERABER olmak vaktidir! Hep Birlikte Türkiye olmak zamanıdır! Tekrarı olmayacaktır!

24 Haziran Seçimleri ve Temayül!

24 Haziran seçimlerinden sonra ülkemizde yönetim, özellikle de yasama ve yürütme çerçevesinden yeni bir dönem başlayacaktır.  Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilecek ve Başbakanlık makamı da tasfiye edilecektir. Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu makamının tüm yetkileri de Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde mündemiç olacaktır. TBMM kurulduğu tarihten itibaren asli görevi olan yürütmeye yardımcı olmak ve devletin işleyişi zaviyesinden de sadece yasa çıkarmakla meşgul olacaktır. Yeni dönemde TBMM mensubu çok değerli Milletvekillerimiz de sadece yasama görevlerini yapacaklar. Yürütmenin işleyişine karışmayacaklar, herhangi bir tayin, atama, iş takibi veya ihale gibi işlerle de kendilerini meşgul etmeyeceklerdir.  24 Haziran seçimlerinden sonra oluşacak olan TBMM Teknokrat nitelikte bir meclis olması münasebetiyle de devletimizin kurucu kodlarını da dizayn eden ilk meclis gibi teknik ve uzman üyelerden, bireylerden müteşekkil olmalı, olacaktır diye düşünüyorum.

24 Haziran erken seçim tarihinin açıklanması, aday adaylarının da istifa süreci ve adaylıklarını açıklamaları,  teşkilat ve vatandaş ziyaretlerine de başlamaları ile birlikte seçim heyecanı hissetmeye başladık! 24 Haziran seçimlerini bugüne kadar yapılmış olan seçimlerden ayıran en bariz bir özelliği; Vatandaşlarımız,  Cumhurbaşkanı ve TBMM üyeleri için demokratik hakları olan OY tercihleri ayrı ayrı kullanacak olmasıdır.  Vatandaşlarımız istedikleri şekilde oylarını kullanabileceklerdir. Cumhurbaşkanı vatandaşlarımızdan %50+1 oy almak zorundadır. İlk turda bu rakamı alan bir aday olmadığı takdirde ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilecektir. TBMM üyeleri de ittifak kuran partilerin ülke ve şehir barajını geçmeleri ve her bir partinin aldıkları oy oranındaki sandalye sayılarına göre de TBMM’nin yapısı şekillenecektir.

Aday adaylarının çıkması ve seçim heyecanının da bastırması ile birlikte tüm siyasi parti teşkilatları ve aday adaylarını da aday temayül yoklaması heyecanı bastırmıştır. Siyasi parti teşkilat üyelerinin tercihleri tabii ki dikkate alınmalı,  fikirleri sorulmalı ve teşkilatların önerdiği veya tavsiye ettikleri bir adayın şehrin veya bölgenin Millet Vekili olması kadar da doğal bir şey yoktur. Teşkilat mensuplarının tanıdığı bildiği,  erişip, ulaşabildiği ve teşkilat yapısına, işleyişine de vakıf bir adayın seçilmiş olması teşkilatlar açısından da çok sevindirici ve moral veren bir gelişmedir.

Geçtiğimiz hafta sonu 27. dönem Konya Millet Vekili Aday Adayı AK Parti teşkilat temayül yoklaması yapıldı. Emeği geçen her bir bireye teşekkür ederim. Temayül yoklamasından önceki gece İL teşkilatı tarafından bazı isimlerin temayülde teşkilatlara önerildiği şeklinde bir dedikodu piyasada dolaşmaya başladı. Doğru mudur, yanlış mıdır, bilemiyoruz!  Konunun muhatapları gelişmelerin sadece bir dedikodudan ibaret olduğunu, teşkilatımıza ve çok değerli aday adaylarına da bir yerlerin zarar vermeye çalıştığını, zikredildiği şekilde bir olayın ve gelişmenin vuku bulmadığı şeklinde çıkarlar bir açıklama yapar, kamuoyu ve taraflar da rahatlar diye düşünüyorum!

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde vatandaşlarımız tarafından şöyle bir algı ve ifadeler dillendirilmeye başlanmıştır. Vatandaşlarımız,  Cumhurbaşkanı seçiminde oyum şu adaya fakat TBMM seçimlerinde ise Cumhurbaşkanının partisinden farklı bir parti veya adaya tercihimi kullanacağım şeklinde bir serzeniş ve sitemler dolaşmaya başlamıştır. Vatandaşlarımız zaviyesinden belki haklı olabilirler fakat ülkemizin içeride ve dışarıda bulunduğu tüm ağır şartları dikkate aldığımızda bu şekildeki bir davranışın bedelini devlet, millet ve vatan olarak çok ağır öderiz gibi geliyor! Kime ders vermeye çalışıyoruz! Bir parti teşkilat üyesi veya başkanı bilmeden bir yanlışı yapmış olabilir! Parti üyesi veya başkanına yapmış olduğu hatasından kaynaklı ders vermeye çalışıyoruz diye devlet ve millet olarak neyi ve neleri kaybedeceğimizi de çok iyi düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum! Telafisi olmayan bir yola girebiliriz! Askeri olmayan bir komutan savaşta başarılı olamaz! Silahı, mühimmatı ve cephanesi olmayan bir komutan savaşta zafer elde edemez! Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez kaidesince bir ve beraber olmak ve hep birlikte hareket etmek zorundayız!

İttifaktan İki Partili Sisteme!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması ile birlikte yönetimde partili bir sisteme geçilmiştir. Demokrasinin gereği de zaten partilerdir. Halk iradesinin yönetime yansıması da sandıklar vasıtasıyla olmaktadır! Ülkemizde tek partili sistem ile 1946 yılına kadar gelmiş ve daha sonra çok partili sistem ağır aksak da olsa hayata geçmeye başlamıştır. 1946 ve 1960 yılları arasında iki partili sistem var gibi görünse de tam olarak iki partili sistem olarak değerlendiremeyiz! 1960 askeri darbesinden sonra kısa bir süre yeniden tek partili dönem ve yeniden sancılarla ve inkıtalarla dolu çok partili hatta küçük parçalı siyasi dönem! Çok parçalı partili sistemden kaynaklı ve dışarıdan gelen baskılarla birlikte sürekli olarak sosyal ve ekonomik krizlerle bu ülkeye prangalar vurulmaya çalışılmıştır! Toplumun parçalanmışlığını da yansıtan çok partili sistemden kaynaklı sürekli olarak siyaseten ve toplumsal olarak kavgalarla bizleri engellemiş ve oyalamışlardır. Siyasi parti liderleri ve mensupları neyi bölüşememiştir? Kişisel ve hırslarımıza yenildiğimiz için bir yüz yılımızı neredeyse kaybettik! Bu ülke, bu vatan ve bu devlet hepimizin! Sadece devletin işleyiş ve yönetimde yöntem farklılıklarımız olabilir; bu kadar! Devlet, Ebed, Müddet ülküsü ve hedefleri olan asil bir Milletin fertleri sürekli olarak bir birleri ile çatışma ve kavgaya tutuşturulmuştur! Neden? Peki, bu şekilde ne zamana kadar ve böyle gelmiş böyle de gitmelidir? Dünyaya ve dünya halklarına medeniyeti götüren, Adalet ve Hakkaniyetin temsilcisi asil Türk milletinin evlatları ne zaman kadar bu şekilde devam edecektir? Dur noktası olmayacak mıdır? Bugün değil de Ne zamana kadar bu parçalanmışlık?

2010 yılında yapılan referandum ve daha sonraki süreçte siyasi parti liderlerimizin ülkemizde yürütme ve yasamadaki yönetimden kaynaklı aksaklıklar ve yaşanmışlıklar çerçevesinde,  acil ve ivedi olarak iki partili sisteme geçilmesi hakkındaki ifadelerine kabaca bir bakalım. MHP Lideri Devlet Bahçeli, 2010 yılındaki referandumun sonrasındaki yaptığı bir açıklamasında; “Yeni bir süreç başlamıştır. İki partili bir rejime gidilmesi için çalışma yapılıyor”  şeklinde konuşmuştur. 2011 yılında,  Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan;  iki partili sistemde parlamentolar daha etkin işliyor. Yönetiminde de istikrar söz konusu oluyor” vurgusunu yapmıştır.

Gelin şimdi de siyasi partiler ne gibi işler yapar, tek partili sistem, iki partili sistem ve çok partili sistem nedir, çalışma yöntemleri,  bulundukları ülkelerdeki hedefleri ve faydaları nelerdir gibi sorularımıza da cevaplar bulmaya çalışalım. Siyasal Partiler, belirli bir siyasal program üzerinde birleşmiş kişilerin, bu programı gerçekleştirmek için siyasal iktidarı ele geçirmek amacıyla bir araya gelerek kurdukları örgütlerdir. Partilerin siyasal iktidarı ele geçirmelerinin yolu kural olarak seçimlerdir. Partili sistemlerin sınıflandırılmasında genellikle parti sayıları esas alınmıştır. Ülkelerdeki parti sayılarına göre tek partili, iki partili ve çok partili sistemler diye ayrım yapılmıştır. Tek partili sistem, tipik bir diktatörlük sistemidir. Bu sistemde, siyasal iktidar devamlı, ya da uzunca bir süre, tek partinin elinde bulunur. Bu sistemde, resmi bir ideolojiyi savunan ve gerçekleştirmek isteyen bir parti vardır. Parti ile devlet sanki aynı organdır. Çift parti sistemi, iki büyük partiye dayanır, büyük partilerden biri iktidar, diğeri muhalefettir. Çift parti sisteminde iki büyük partinin yanında, küçük partiler de yer alabilir. Bunların siyasal yaşamda önem kazanması, ancak iki büyük partinin güçlerinin birbirine yakın olması durumunda ortaya çıkar. Çift parti sisteminde, üçüncü bir büyük partiye yer yoktur. Çok partili sistem, güçleri birbirine yakın birçok partinin bir arada bulunduğu bir sistemdir. Çeşitli görüşlerin temsiline olanak veren bu düzende, çoğu zaman hükumet oluşturmada güçlüklerle karşılaşılır ve ortak hükumet kurmak yani koalisyon yoluna gidilir, zayıf ve istikrarsız hükumetlere neden olur. Bu dönemlerde parti ve partili kaygısından kaynaklı ve kişisel hırsların da öne çıkması ile birlikte, kalkınma ve yatırımlar her daim ötelenmek zorunda kalınmıştır!

16 Nisan referandumu ile artık devlet yönetim sistemimizde yeni bir döneme girilmiştir. Yasanın yürürlüğe girme tarihi olarak Kasım 2019 olarak öngörülmüş olsa da 15 Temmuz karanlık gece yaşadıklarımız ve ülkemizin, bölgemizin bulunduğu yüz yıl öncesinde olduğu gibi zor, sıkıntılı şartlar ve paylaşım savaşları da Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi seçimlerinin erkene alınmasını zaruri kılmıştır.  Parçalı siyasi partilerle bu sistemin yürürlüğe girmesi, yürütülmesi ve yaşaması mümkün değildir. Çünkü yeni sistemde yürütmenin başı konumundaki Cumhurbaşkanının halk tarafından % 50+1 oy alması gerekmektedir. Parçalı ve çok partilerle bu oran ve rakamlara erişebilmeniz de çok zor olacaktır! Parçalı siyasi parti liderleri devletini, vatanını ve milletini de çok seviyorsa, kişisel hırs, ihtiras ve egolarından soyutlanabilmeli, bir çatı altında birleşebilmeli ve bütünleşebilmelidir. Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile ülkemizde ittifaklar neticesinde iki partili bir siyasi dönem başlamış olacaktır! Milliyetçi muhafazakar partiler bir tarafta ve sol, liberal partilerde diğer tarafta şeklinde!  ABD’deki Demokratlar ve Cumhuriyetçiler gibi! Aksi halde siyaseten var olabilmeleri de imkansız görülmektedir. Çok partili ve parçalı sistemlerde dışarıdan müdahale, denetim ve kontrol çok kolay olabilmektedir. Büyük ve kütlesel yapıları,  küresel güçlerin kontrol ve denetimleri altına alabilmeleri neredeyse imkansız denecek bir durumdadır!

Küresel Kaleler Düşerken!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren, kalkınmasının önüne geçilebilmesi, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyasında ve kadim medeniyet bölgesinde bir etki ve ilgi oluşturamaması için sürekli olarak içeride krizlerle engellenmiş ve oyalanmıştır.  Bu krizlerin detaylarına tarih sayfalarında bakabiliriz! En bariz olanları ise bireysel, şahsi ve kişisel siyasi hırslardan kaynaklı krizlerdir! Sistem kurulurken içerideki tüm yönetim erklerinin birbirleri ile sürekli olarak çatışması ve kavgaları öngörülmüştür. Erkler arasındaki kavgaların sonuç vermediği dönemlerde ise siyasi, ekonomik ve sosyal krizler küresel güçler ve işbirlikçi taşeronların imdadına yetiştirilmiştir. Türkiye ve Türklerin tarih sahnesine kadim medeniyet duruşları olan Adalet ve Hakkaniyet ilkeleri ile mazlum milletlerin umudu olarak bir daha çıkmaması için dışarıdan ve içeriden gerekli olan her türlü baskı, plan, hesap ve oyunlar devreye alınmıştır. Birey olarak biz nerede duruyoruz? Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, ne yapıyorsunuz, nereye gidiyorsunuz, düşünmeyecek misiniz, akletmeyecek misiniz, uyarı ve ikazları da çok manidar ve dikkate değerdir.

Günümüze geldiğimizde neler olmaktadır? MHP Lideri Devlet Bahçelinin mecliste grup toplantısındaki konuşmalarında erken seçim açıklamaları ve ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeleri neticesinde Cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçimlerinin 24 Haziran tarihi olarak kesinleşmiştir. Erken seçim tarihinin netleşmesi ve açıklanması sonrasındaki içeride ve dışarıdaki gelişmeler, açıklamaları nasıl değerlendirmeliyiz? Daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasi krizlerin eşiğine sevk eden, bu ülkenin ve asil milletimizin de milyarlarca dolar kaybetmesine vesile olan dışarıdaki ve içerideki işbirlikçi taşeron güçler, bugün farklı bir duruş mu sergiliyor? Tabi ki hayır!  Yüz yıllık Cumhuriyet tarihimizde, her yolu deneyen ve başarılı  olan küresel güçler ve içimizdeki taşeron işbirlikçiler, bugün de Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden bir siyasi, ekonomik ve sosyal kriz çıkarmak peşindeler!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihindeki Cumhurbaşkanı seçimlerine kabaca bir baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır.  1921 ve 1924 Anayasalarının yürürlükte olduğu dönemlerdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herhangi bir sorun yaşanmamıştır. 1961 ve 1982 Anayasalarının yürürlükte olduğu dönemlerde ise Cumhurbaşkanı seçimleri siyasi krizlere neden olmuştur. 1923 – 1961 yılları arasında yapılan 12 cumhurbaşkanı seçimlerine tek aday katılmış ve bu seçimler birinci turda tamamlanmıştır. 1966’dan sonraki altı seçimde birden çok aday çıkmıştır. Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçimleri her zaman büyük önem taşımış, bazı seçimler sırasında da siyasi krizler yaşanmıştır.  Çözüm arayışları sırasında, dört kez anayasa değişikliği gündeme gelmiş; 1973, 1980 ve 2000 seçimlerindeki değişiklik önerileri, Meclis tarafından reddedilmiştir. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimlerinde gündeme gelen Anayasa değişikliği referandumla kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminde köklü değişiklikler yapılmıştır. Cumhur başkanları, 2007 Anayasa değişikliğine kadar TBMM üyeleri tarafından seçilmiştir. 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği  ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi öngörülmüştür.  Bu yeni sistemde, halk tarafından ilk defa seçilen ve halen görevde bulunan 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar 19 kez cumhurbaşkanı seçimi yapılmıştır. Bunların 18’inde Cumhurbaşkanı Parlamento tarafından seçilmiş, 1980 yılında yapılan Cumhurbaşkanı seçimi ise sonuçsuz kalmış,  1982 yılında Kenan Evren, 1982 Anayasası’na konulan ek bir madde ile halk oylaması sonucu Cumhurbaşkanı olabilmiştir.  1923’ten günümüze 12 cumhurbaşkanı görev yapmıştır. Bunlar; Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü dört kez, Celal Bayar ise üç kez Cumhurbaşkanı olurken; Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül birer kez seçilmiş ve halen görevde bulunan 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Türkiye’de yürürlüğe giren yeni sistemdeki Cumhurbaşkanı seçimlerinde halk tarafından  %50+1 oyu alan kişi Cumhurbaşkanı olabilecektir. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi, devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına, parçalı siyasi partilerimiz ve liderlerinin de bazı feragatlerde bulunması gerekmektedir. Kişisel hırs ve ihtirasları ülkemizin selameti adına terk edebilme bireysel olgunluğuna da ihtiyacı bulunmaktadır. Bu yeni sistem bazıları kabul edemese de iki partili veya çoklu sistemin ikili bir sistem şeklinde birleşmeyi, bütünleşmeyi zorunlu kılmaktadır! Son günlerde, kişisel hırs ve ihtiraslarına yenik düşenlerin bu ikili siyasi sistemi hazmedemediklerinin sıkıntıları yaşanmaktadır. Bu ülke siyasi kavgalar, parçalanmalar, bölünmeler, kişisel ihtiras ve hırslarla bir yüz yılını kaybetmiştir. Gelecek bir yüz yılı daha kaybetmeye tahammülümüz yoktur! Gün, Feragat etme günüdür! Gün, Birlik ve Beraberlik günüdür! Gün, hırs ve ihtirasları bir kenara itmek günüdür! Gün, Çanakkale ve Kurtuluş savaşında olduğu gibi Birleşme ve Bütünleşme günüdür! Gün, 15 Temmuz hain karanlık gecede aziz devletimizin bekası ve asil milletimizin de birliği adına sokaklara indiğimiz ve Yeni kapıdaki İSTİKBAL, İSTİKRAR ve İSTİKLAL ruhumuz gibi Birleşme, Bütünleşme ve Şahlanma günüdür!

 

Siyasette BÖLEN değil, UZLAŞI Dönemi!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve asil milleti, tek partili siyasetten,  çok partili siyasi hayata geçmesinden sonraki süreçte, siyasi hayatımız da kavgalı ve parçalı bir döneme girmiştir. Bu kişisel kavgalar ve parçalı dönem tabii ki hiçbir zaman bu devlet ve milletin menfaatleri ve çıkarı için olmamıştır. Dışarıdan bir güç gelmiş ve bizleri birbirimize düşürmek, kırdırmak suretiyle parsasını toplamış ve gitmiştir. Bazen de hiç gitmemiştir! İşbirlikçileri maharetiyle bu devleti, denetim ve kontrolleri altında kalmaya devam etmiştir!  Yakın tarihimizdeki 68 olayları ve 12 Eylül darbesinden önceki süreçte yaşanan sokak olayları ve sonucunda kaybettiğimiz ekonomik değerler ve bu millete dayatılan siyasi partilere, ne demeli!  Gezi olayları ve daha sonraki süreçteki gelişmelerle bu devlete ve millete yüklenen ekonomik zararlar da iki yüz milyar doları geçmiştir! Tüm bunlar neden olmaktadır? Dünya halklarına sadece medeniyet, Adalet ve Hakkaniyet dağıtmış ve bu değerlerin de temsilcisi olmuş bir milletin tekrardan ayağa kalkmaması için tabii ki! Akıl sahiplerinin biraz düşünmesi, feraset ve basiret sahibi de olması gerekir! İnsana akıl bunun için verilmiştir!  İnsanı hayvandan fark ettiren özelliği nedir ki? Aksi halde esfeli safilin konumuna düşmez miyiz? Allah’ım bizleri içimizdeki beyinsizler ve sefihler yüzünden HELAK eder misin?

Küresel güçler ve işbirlikçileri eliyle bölgemizde, 9 Eylül ikiz kule olaylarından itibaren çok büyük bir örtülü savaş yürütülmektedir. Yirmi iki ülkenin siyasi ve fiziki sınırlarının da değişmesi gerektiği açıklamaları da bu günlere rast gelmektedir! Tesadüfî olabilir mi!  Küresel güçlerin emperyalist ve hegemonyal konumlarının devamı için bu bölgede olmak, bu bölgeyi de denetim ve kontrolleri altına almak zorundalar! Başka bir tercih ve seçimleri de yoktur! Dünya savaşları neden olmaktadır? Dünya savaşlarını çıkarmak için sudan bahaneler üreten küresel güçler ve finans çevrelerinin dünya halklarının huzuru ve selameti için mi bu kadar zahmete ve harcamaya girmektedir! Tabii ki Hayır! Tek bir dertleri vardır,  suni olarak savaş çıkardıkları ve müdahaleye de hazır bölgelerdeki zenginlikleri kendi ülkelerine taşımak!

Bölgemizde küresel güçler zaviyesinden büyük bir varlık ve beka savaşı verilmekte olduğunu sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz. On sekiz ülkenin iki yüz adet savaş gemisi Doğu Akdeniz’e neden gelmiştir? Bölgenin selameti ve huzuru için mi gelmişlerdir? Küresel güçler tarafından kurulan ve son modern silahlarla donatılan terör örgütleri de biliyorsunuz bölge halklarının sadece huzurunu temin etmek için gece gündüz çalışmaktalar!  Yedik mi! Tabii ki, Hayır! ABD Başkanı Trump durup durup askerlerimizi Suriye’den çekiyoruz, diyor, Neden? Pentagon bu açıklamalara karşılık olarak anında Hayır çekmiyoruz beyanatı neyin hesabıdır!  ABD Başkanı tüm bu açıklamaları yaparken, Suriye’nin ve bölgenin de huzuru ve selameti için Arap ve Mısır halkından müteşekkil bir ARAP ORDUSU kurmaya kalkıyor? Son günlerde, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in, Hz. Peygamber efendimizin 47. Kuşak soyundan torunu olduğunu iddia eden medyada dolaştırılan ve köpürtülen haberlere ne demeli! 1. Dünya savaşındaki aynı büyük oyunu İngilizler oynamadılar mı? Bugün bir farkı var mıdır?  Müslümanı Müslümana kırdırıp bölgede hedeflerine erişmek için her türlü PİS ve büyük bir OYUN sahne almaktadır? Ne yapıyorsun ve nerede duruyorsun? Nerede ve kimlerle berabersin? Farkında mısın ne yaptığının!  Hz. Ali efendimiz ve Muaviye arasındaki Sıffin savaşı akıl sahipleri ve biz inananlara bugüne yönelik olarak ne gibi mesajlar vermektedir?

Mezkur tüm bu gelişmelere rağmen, her bir Türk vatandaşları olarak neler yapmalıyız? Çanakkale ve Kurtuluş savaşını nasıl kazandık? Bugün yaşadıklarımızın yüz yıl önceki Kurtuluş savaşından bir farkı var mıdır? Tabii ki yoktur! Devlet ve millet olarak,  Varlık, Beka, istiklal, istikbal ve istikrar savaşını veriyoruz! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının olduğu gecede, bu milletin Çanakkale ve Kuvay-i Milliye ruhu ile karşı karşıya gelebileceklerini de hiç hesap etmediler!  Bölgemizdeki yüz yıllık tüm küresel büyük oyunlara karşılık bir ve beraber olmak dönemindeyiz!’ Bölen değil, UZLAŞI günündeyiz! Bölen değil, BİRLİK zamanındayız! Bölen değil, DİRLİK vaktindeyiz! Bölen değil, Ayrıştıran değil, KUCAKLAMA ve BİRLEŞME zamanındayız!

 

Türkiye,  Meydan Muharebesi!

Küresel güçler ve küresel finans çevreleri, iki yüz yıldan bu yana bu topraklarda,  yani Anadolu, Mezopotamya, Afrika ve Asya bölgesinde, büyük bir hesabı ve oyunu bulunmaktadır. Çünkü bu bölgeyi denetim ve kontrolüne alan bir küresel güç, Dünyadaki hegemonya konumunu ancak devam ettirebilir. Aksi halde küresel varlık noktasından geriye düşmek ve yok olmak durumunda kalacaktır! Dünyanın enerji üssü ve enerji hatlarının da geçiş ve koridor merkezi bu bölgelerdedir! Dönemin küresel güçleri ve finans çevreleri, İki yüz yıl önce bu hesaplarla Osmanlı imparatorluğu parça parça edebilmek için her türlü girişimlerde bulunmuşlardır! İçerideki işbirlikçi ve taşeronlar maharetiyle de yüz yıl önce bu hedeflerine erişmişler, koca bir imparatorluk lime lime edilmiş, her lime de bir küresel gücün güncel konumuna göre sömürüsü ve denetimine verilmiştir. Ne ala memleket! Bu nasıl bir taksimat! Bu nasıl bir dünya ve adalet sistemi! Milyonlarca İnsanın ölümleri ve kanları üzerinden bir paylaşım, bir medeniyet inşası ve bir sömürü düzeni!

Günümüze geldiğimizde ise çok farklı gelişmeler olmamaktadır! Aynı küresel güçler ve finans çevreleri hegemonya varlık ve karlılıklarını da artırabilmek için yine bölgemize, özellikle de Doğu Akdeniz’e inmişlerdir! On bin kilometre ötelerden buralara kadar bir küresel güç neden gelir? Bölgemizin refahı ve huzuru için değil tabii ki! Tek bir hedefleri vardır; bölgenin ve bölge halklarının doğal hakkı olan yer altı ve yer üstü zenginliklerini sadece kendi aralarında paylaşabilmek! Yüz yıl önce geldiklerinde anlayamamış ve okuyamamıştık! Bu hatamızın bedelini, bölge halkları ve liderleri olarak okuyamadığımız, milyonlarca insanımızın hayati ile ödemek zorunda kaldık! Allah aklı bizlere sadece düşünebilmek için vermiştir! Allah bizlere aynı hataları tekrar etmeyelim diye Akletmemizi de emretmektedir!

Türkler tarihte birçok devlet kurmuş asil bir millettir! Türklerin tarihi büyük ve kalıcı savaşlarla doludur! Dünya tarihinden Türkleri çıkardığınız vakit geriye tarih adına hiçbir şey de kalmayacaktır!  Bin yıllık yakın tarihteki Türklerin bizzat dahil ve taraf oldukları büyük ve kalıcı savaşlara kabaca bir baktığımızda; Malazgirt Savaşı, uzun yıllardır horasan erleri üzerinden Anadolu’ya keşif akınları düzenleyen Türklerin kalıcı olarak Anadolu’ya giriş yaptıkları ve yurt edindikleri bir savaştır. Ankara Savaşı;  İki büyük Türk beyinin karşı karşıya geldiği ve Beyazıt’ın Timur karşısındaki mağlubiyeti ile sona ermiştir. Anadolu’daki Osmanlı hakimiyeti on yıl kadar bozulmuş, Türk birliği gecikmiş, kişisel kompleksler, iki büyük Türk devletinin de büyük yanlışlar yapmasına sebep olmuştur. İstanbul’un fethi, şüphesiz ki tüm dünya tarihini etkilemiş bir olaydır. Bir Çağı kapatmakla kalmayıp, bin yıllık Doğu Romayı da tarihe gömen büyük bir savaştır. Çanakkale ve Kurtuluş savaşları ise bu asil millete asla esaret ve boyunduruk vurulamayacağını tescillemiştir. Bu asil millet, istikbal ve istiklaline olan aşkı ile dönemin yedi düveli ve paralı askerlerine karşılık BAĞIMSIZLIK ve KURTULUŞ mücadelesini vermiştir. Kurtuluş Savaşı, tüm dünyada büyük bir yankı uyandırmış ve sömürge devletlerinin himayesindeki birçok mazlum millet, Türk milletinin bu durumundan ilham alarak bağımsızlıkları için ayaklanmalara başlamıştır.

Bugün, bölgemizde, sınırlarımızda ve özellikle de içeride çok büyük bir meydan savaşı verilmektedir. Aslında savaşı biz veriyor gibi görünsek de, Türkiye, küresel güçlerin savaş meydanı konumundadır! Küresel güçler ve finans çevrelerinin Türkiye meydan muharebesi, on bir eylül tarihindeki simgesel ikiz kuleler ile başlamıştır! Türkiye meydan muharebesi, 15 Temmuz tarihindeki hain darbe kalkışması ile bu asil devlet ve milleti de tamamen teslim almak suretiyle bu dosya kapatılmak istenmiştir! Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti, tarihinden gelen kadim medeniyet, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül bağları ve mazlum milletlere karşı olan adalet ve hakkaniyet ölçüsü olmadan, hiçbir küresel güç bu bölgede kalıcı olarak barınamaz! Türkiye olmadan asla! Tür milleti olmadan asla başarılı olamazlar! Türk milleti olmadan bu bölgede hiçbir küresel güç kalıcı olamaz! Bunu bildikleri için de sınırlarımızdaki yığınaklar, doğu Akdeniz bölgesindeki on sekiz ülkenin iki yüz adet savaş gemisi ve özellikle de içeride büyük bir savaş vermekteyiz! Türkiye, dünya küresel güç tahterevallisinin dengesi, enerji rezervlerinin ve hatlarının geçiş ve koridor noktası,  dünyanın da bu çerçevede tam merkezi bir konumdadır! Türkiye hangi taraftayım derse onun güçlenerek kazanacağı, diğerinin ise hegemonyal konumunu da kaybedeceği bir savaş! İçeride bizi daha önceden olduğu gibi bireysel, günlük siyasi ve yerel magazinsel kısır çekişmelerle yormak ve boğmak istemekteler! Uyanık olalım! Bir ve Beraber olalım! Gelecek ve tarih bizimdir! TÜRKİYE ve TÜRKLER olmadan, dünyada ve özellikle de bölgemizde, hiçbir küresel güç, kesinlikle barınamaz, varlık gösteremez ve başarılı da olamaz! Erken seçim konusunda hiçbir şey yazmadın, dediğinizi de duyar gibiyim! Dedik ya! Dünya, küresel güç tahterevallisinin dengesi konumunda bulunan bir ülkedeki ERKEN SEÇİM elbette ki çok manidar ve çok da önemlidir!

 

 

Erken Seçim Nereden Çıktı Diyenlere!

Türkiye Cumhuriyeti Devletini, içeriden ve dış müdahaleyle, kontrol ve denetimleri altında tutmaya alışkın küresel güçler, özellikle de küresel finans çevreleri ve içerideki tipleri bizden görünümlü ve fakat çipleri dışarıdaki işbirlikçi ve taşeronlar,  sıradan vatandaşlar farkında ve idrakinde olmasa da, son dönemde saldırı ve müdahalelerini artırmaya başlamıştır. Bu saldırıların çeşidi ve türevleri de çok fazladır!  Bu devletin ve milletin birliğine yönelik her bir saldırı türü denenmektedir?   Neden? Dünyada ve özellikle de dünyanın çekim ve kontrol merkezi konumundaki Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde neler olmaktadır? Yüz yıl önceki sanayi devrimi ile birlikte motoru keşfeden güçler, motor için elzem olan petrole erişmek ve denetimleri altına da alabilmek için koca bir imparatorluğumuzu lime lime ettiler! Milyonlarca insanımızın hayatına kastettiler! Milyonlarcasının da sakat kalmasına ve kayıp olmasına! Daha sonra da dünya halklarına insan hakları ve özgürlük dersi vermeye kalktılar!  Bölge halkları tüm bu gelişmeleri okuyamadığı ve aksiyon da geliştiremediği için küresel finans çevrelerinin bölgemizdeki senaryo ve filmleri her dönemde tekrar ede gelmiştir! Türkiye Cumhuriyeti devleti içeride oluşan ve güçlenerek devam etmekte olan Türk üçgeni ile ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki, küresel güçler ve finans çevreleri tarafından oynanmakta olan, yüz yıllık hesap ve planlamalarına yönelik, yerli ve milli bir duruş sergileyen, aksiyon geliştirebilen tek ülke konumundadır!

15 Temmuz hain darbe kalkışmasının olduğu gece, ülkemiz üzerindeki hesaplar ve bu süreç ülkemizin küresel güçler ve finans çevreleri tarafından tamamen teslim alınmak suretiyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti dosyası bir daha açılmamak üzere kapatılmak istenmiştir! Yüz yıllardır verilenlerle yetinen ve kontrolleri altında olan Türkiye artık kabuğuna sığmamaktadır! Türkiye Devleti, milleti, bölgesi ve mazlum halklar adına çok ciddi riskler ve sorumluluk almaktadır! Bölgemizdeki yüz yıllardır yazılan ve yürütülmekte olan küresel senaryoları bir bir çöpe atmaktadır! Türkiye’nin yer almadığı ve içinde olmadığı bir senaryo ve film artık bölgemizde kesinlikle oynatılamaz ve çevrilemeyecektir! Sorun tam da buradadır!

Son günlerde döviz kurları üzerindeki hareketlenmeler ve operasyonlar,  ekonomin kendi kuralları ve dinamikleri içinde mi olmaktadır? Yoksa başka bir el müdahale mi etmektedir? Bu müdahaleler neden yapılmaktadır? Türk milletine ve devletine ne gibi mesajlar verilmeye çalışılmaktadır? Daha önceki yıllarda bu ülkede beş yüz milyon dolar ile ekonomik ve sosyal kriz çıkaranlar, ekonomik olarak da bu ülkeyi teslim alanlar,  günümüzde ise elli milyar dolar ile aynı etkiyi yapamamaktadır! Tabii ki bu durum adamların canlarını sıkmaktadır! Neden etki etmiyor ve neden başarılı olamıyoruz, diye hayıflanmaktalar! Türkiye ekonominin rasyo değerleri çok sağlamdır!  Devletimiz, Ekonomi güvenliği adına her türlü tedbirleri alınmaktadır! 15 Temmuz hain kalkışmanın olduğu günün ertesindeki mesai gününde döviz kurlarının patlayacağını, yukarı doğru pik yapacağını da bekleşenlerin avuçlarını yaladıkları gibi! Ekonomi güvenliği bir devlet ve millet için ulusal güvenlik kadar elzem ve çok önemlidir!

Türkiye Cumhuriyeti devletini, 15 Temmuz gecesinde teslim almayı planlayan küresel güçler ve işbirlikçiler, bu milletin milli birlik ve Çanakkale ruhu ile karşılaşabileceklerini de hiç hesap etmediler! Ülkemizdeki her bir farklılıklarımızla bu süreçte sadece vatanımıza sahip çıkmak için tüm şehirlerimizdeki meydanları doldurduk!  Türk devleti ve milletinin düşmanlarına çok güçlü bir mesaj verdik! Yeni kapıdaki şahlanan milli birlik ruhu ise bu devlet ve millet üzerinde hesap yapanlara da tarihi Osmanlı tokadı şeklinde net bir cevabımız olmuştur!

Son günlerde toplumda yüzde bir dahi karşılığı olmayan siyasi parti ve liderlerin açıklamaları ve duruşlarına neler demeli! Neler olmaktadır? Türkiye’nin içerideki sağlam temelli Türk üçgeni ve küresel, bölgesel duruşu dışarıdaki güçleri rahatsız ettiği gibi içerideki işbirlikçi ve taşeronların da uykularının kaçmasına sebebiyet vermektedir!  Neden ve Nasıl olabilir?

Türkiye’nin içerideki ekonomik ve siyasi gelişmelere, sınırlarımızda ve Akdeniz’de oynanmakta olan küresel oyuna neler diyeceğiz? Kafamızı kuma gömüp görmezden mi geleceğiz?  Akdeniz’deki, On Sekiz ülkenin, İKİ YÜZ adet savaş gemisi buralarda ne aramaktadır? Bu on sekiz ülkenin hangisi Akdeniz’e sınırı vardır? Daha önceki yazılarımda sürekli vurguladığım gibi balık tutmaya,  hatta BALİNA! Avlamaya mı gelmişlerdir? Dünya küresel güçleri ve finans çevrelerinin Varlık, hegemonya ve emperyalist savaşı bölgemizde ve özellikle de Doğu AKDENİZ’DE devam etmektedir! Görmezden mi gelelim? Aksiyon da mı geliştirmeyelim?

Türkiye Cumhuriyeti devletindeki mezkur iç siyasi gelişmeler, tartışmalar, dışarıdan ve içeriden yürütülmekte olan ekonomik saldırı ve baskılar, sınırlarımızdaki vekalet ve vesayet savaşları, son günlerde ise dozajı da artarak devam etmekte olan, Doğu Akdeniz’deki suların ısınmaya başlaması, içeride çok daha güçlü bir iktidar ve Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine ihtiyaç duymaktadır! Tüm bu siyasi, ekonomik ve çevreleme şartları altında, ülkemizi bir buçuk yıl bekletmenin ve zaman kaybetmesinin hiçbir faydası da olmayacaktır! Devlet aklı ve Türk üçgeni devreye girmiş ve gerekeni de yapmıştır!  Erken semin kararı neden alınmıştır,  bu şartlar altında seçim yapılır mı, şeklinde düşünen, düşüncesini yutkunan ve düşündüklerini de dile getirebilen ve yazıya dökenlere kabaca bir cevabımızdır!

Tahir Başkan ve 14 Yılı!

Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, geçtiğimiz günlerde,  “Büyük Düşler, Büyük İşler” konsepti çerçevesinde;  On bin kişilik belediye kadrosu, 31 ilçe belediye başkanı ve çalışma arkadaşları, belediye meclis üyeleri adına,  14 yılını anlattıkları çok güzel bir sunum yaptı. Program, Konya protokolü,  tüm meclis üyeleri ve yerel basının çok büyük bir katılım ve ilgisi ile takip edildi. Tahir Başkan, programda neredeyse iki saate yakın bir sürede, siyasete yeniden ısınıyor formatında,  on dört yıl önceki Konya hakkında genel bilgiler ve bu güne kadar yapmış oldukları ve yapamadıkları işler, yarım kalan projeleri ve tüm yatırımları da bir bir anlattı. Tahir Başkan 14 yılın sunumunu yaptıkları programdaki başarısı ve performansından dolayı da ayrıca Tebrik ederim. Programda emeği geçen öncelikle basın birimindeki dostlarımıza ve programın hazırlık aşaması ve sonrasındaki görünmeyen tüm kahramanlara da ayrıca teşekkürlerimi sunar, başarılar dilerim.

Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Akyürek, “Önemli olan, gök kubbede hoş bir seda bırakmaktır!  Hamd olsun Konya olarak bu sedayı hep birlikte bırakıyoruz. Şehrimizde taş üstüne taş koyan ve katkı yapan tüm dostlarımıza da teşekkür ederim. Konya mübarek bir şehirdir! Konya, Selçuklu payitahtı, ecdadımızın başkenti!  Konya, bu toprakların, Türk – İslam medeniyetinin de vatanı olmasında çok önemli ve pay sahibi olan bir şehirdir!  Bu şehre hizmet etmeyi nasip ettiği için Cenabı-ı Hakka hamd ediyoruz. Konya öyle bir şehirdir ki kendine ait hissetmediğine ne esrarını ve ne de sırlarını açar”  şeklindeki konuşmaları ve vurguların da çok manidar olduğunu düşünüyorum.

Yeni Büyük şehir Yasasının uygulanmaya başlandığı 2014 yılından bu yana hayata geçirdikleri yatırımları, ilçe sayısının üç iken otuz bire, hizmet ve sorumluluk alanlarının da kırk iki bin kilometrekareye yükseldiğini..  2014 yerel seçimlerinden sonra yapılan ve tamamlanma aşamasındaki ihalelerin 2,5 milyar TL ve 28 metropol ilçeye yapılan yatırım miktarının da 2 milyar TL’ye ulaştığını vurguladı. Büyük şehir yasası çıkarken, bu yasanın uygulamada başarılı olup olmayacağı noktasında Konya pilot bölge olarak seçilmiş ve TBMM’de yasanın görüşmeleri çerçevesinde çok büyük tartışmalar da olmuştur. Tahir Başkanı büyük şehir yasası çerçevesindeki çalışmaları,  projeleri, yatırımları ve performansından dolayı da tebrik eder ve başarılar dilerim.

Tahir Başkan, on dört yılda,  doksan iki adet standardı yüksek, kaliteli alt ve üst geçitle şehrimizin trafik sorununu çözmeye çalıştıklarını, Konya’ya beş yeni köprülü kavşak ve yaya üst geçidi yapımına başladıklarını da vurguladı. Konya’ya beş yüz kilometreyi aşan bisiklet yolları kazandırdıklarını ve hedeflerinin bin kilometrelik bisiklet yolu olduğunu da ifade etti.  Bu kadar alt ve üst geçit yapılmış olmasına rağmen şehrin trafiğinde bir rahatlamanın olmadığını da buradan ifade etmek isterim. Şehir trafiğinin neden rahatlamadığı noktasında sadece araç artışının arkasına sığınmanın ve siyaset yapmanın da ucuz bir savunma şekli olduğunu, yapılan projeler ve yatırımların, ya eksik planlandığı,  ya da yanlış yerlere mi konumlandırılıyor, diye sormadan geçemiyorum!  Dünya’da ve ülkemizde metropol şehirlerimizdeki nüfus artış oranına göre bir araç artışı yok mudur? Araç artış oranına göre de yeni yollar,  yeni alt geçitler, yeni üst geçitler ve yeni alternatif çıkış yolları mutlaka planlanıyor, üretiliyor ve yapılıyordur, diye düşünüyorum! Ne diyorsunuz?

Tahir Başkan, 14 yılın sunumunu yapacağı  ‘Büyük Düşler ve Büyük İşler’ konsepti çerçevesindeki program öncesi ve sonrasında, başkan beyin üç dönem kuralı gereği, bir veda konuşması mıdır,  bir daha aday olmayacağının işaretleri midir, yoksa daha yolun başındayız, yapılacak ve yarım kalan daha çok işler ve projelerimiz var, mesajını mı vermeye çalışıyor, şeklindeki kulis konuşmaları ve dedikodulara da şahit olduk! Siyaset bizim işimiz değil! Bizler iletişimci ve gazeteciyiz!  Gördüklerimizi kamuoyu ile paylaşmak ve sadece resim etmektir görevimiz! Yorum yapmak bizim işimiz değil, yorum okuyucuya aittir! Siyasete karar veren merciler bellidir! Bir şehri yönetmeye talip olan adaylar ve bu talipliler arasından da şehre layık olanı tercih noktasında karar verici siyaset mekanizması ve liderler, günü gelince gereğini yapacaklardır, diye düşünüyorum! Sadece bir gözlemimi buradan ifade etmek ve kamuoyunun kafalarındaki soru işaretlerine de bir gazeteci duyarlılığı çerçevesinde tercüman olmaya çalışalım! Daha bir kaç gün önce, Konya Büyükşehir belediyesinin 14 yılın sunumunun yapıldığı programa Konya protokolünün tamamı istisnasız bir şekilde katılırken! Hafta sonu,  3. Ana Jet üssü ve Konya Büyük şehir belediyesi öncülüğünde, Türk yıldızları ve Solo Türk gösterileri,  Konyalı vatandaşlarımızın çok yoğun katılımları ve büyük bir ilgisi ile icra edildi! Programda emeği geçen herkese ve özellikle de bu gösterinin kahramanları olan gökyüzünün semazenleri konumundaki hava pilotlarımıza çok teşekkür ederim. Geçen yıl yapılan aynı gösterilerde Konya protokolünün çok yoğun bir ilgisi ve katılımlarının da olmasına rağmen,  bu yıl bir tane dahi protokolden katılımcının olmamasını, geleceğe projeksiyon tutması açısından, siz çok değerli okuyucularımız ve Konya kamuoyunun takdirlerine, sağduyularına, yorumlarına ve değerlendirmelerine havale ediyorum!

3. Dünya Savaşı Çıkar mı?

Küresel güçler ve finans çevreleri tarafından, yaşlı dünyamız,  son günlerde yeniden bir Dünya savaşına sahne olmak üzere! Dünya Savaşı çıkar mı? Tarihteki büyük Dünya savaşlarının tamamına yakın bir kısmı, Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde cereyan etmiştir. Küresel güçler kendi aralarındaki çıkan savaşlar tamamen din ve mezhep savaşlarıdır! Neden? Küresel güçler, Dünya savaşlarını neden çıkarmaktadır? Küresel güçler,  savaşlardan ne gibi kar veya çıkarlar elde etmektedir?   Dünyamızı yönettiğini zanneden küresel güçlerin liderlerini de yöneten bir başka güç var mıdır ve bu güçler kimlerdir? Dünyada ve özellikle de Anadolu ve Mezopotamya bölgesindeki savaşlar neden olmaktadır? Dünyayı yönettiğini iddia eden küresel güçler neyi ve neleri paylaşamazlar, neden ve nasıl anlaşamazlar? Yoksa bizlerin göremediği başkaca şeyler mi olmaktadır?! Savaş olmadan bir çözüm yolu bulunamaz mıdır? Her bir Dünya savaşında minimum ELLİ MİLYON insan hayatını kaybetmekte, bir o kadarı sakat kalmakta ve kaybolmaktadır!  Küresel güçler veya bu güçlerin liderlerine GAZ veren Küresel Sermaye ve Finans çevrelerinin umurunda mı; Bu kadar insanın ölmesi, sakat kalması, kaybolması ve ülkelerin tarumar olması!  

Yüz yıl önce Dünya yine bizim bölgemizde paylaşım savaşlarına sahne olmuştur! Sanayi devriminden sonraki süreçte hammadde sıkıntısı çekmeye başlayan küresel sermaye, hammadde kaynaklarının bol olduğu Anadolu ve Mezopotamya bölgesine gözlerini dikmiştir! Küresel sermaye ve finans çevrelerinin çok kazanması ve karlarına da yeni ve büyük karlar ekleyebilmesi için tahmin edilen hammadde kaynaklarının kolay ve ucuz bir yoldan kendi ülkelerine taşınması gerekiyordu! Bunun da en kolay yolu ise sözlerini dinleyen bir devlet başkanı veya küresel bir liderin delilik yaparak, Dünya savaşını çıkarmasından geçmektedir! Gerisi zaten çorap söküğü gibi gelecektir!

2011 yılında, Küresel güçler, yine emir aldıkları küresel sermaye ve finans çevrelerinin talimatları doğrultusunda, dokuz yüz on bir kilometre sınırımız olan Suriye devletinde iç karışıklık cereyan ettirdiler! Arap Baharı ile karıştırılan ve dış müdahaleye de hazır hale getirilen Tunus, Libya ve diğer ülkelerde çok kolay bir şekilde büyük plandaki hedeflerine ulaştılar! Suriye’de hesap ve plan şaşırmış, aksamalar olmuştu! Bir şeyler planlarına göre gitmiyordu! Planda gecikmeler oluyordu! Suriye’nin bir şekilde parçalanması ve dış müdahaleye de hazır hale getirilmesi gerekiyordu! Burada kurulan ve desteklenen terör örgütlerinin de birincil hedefleri sadece budur! Küresel sermaye ve finans çevrelerinin, Suriye sınırları içinde ve özellikle de doğu Akdeniz’de rezerve olarak tespit edilen doğal gaz ve enerjiye mutlaka erişmeleri,  dostluklar bir yana fakat devletlerin çıkarlar her şeyin üstündedir felsefesi gereğince, Yeni İpek yolu projenin denizlere açılan kapısının da kontrol edilmesi gerekiyordu!  Bu erişim normal yollardan olmuyorsa, savaş son çare olarak planlanmış ve hesap edilmiştir! Son günlerde küresel güçler tarafından yaşadıklarımız,  yüz yıllık tarihi paylaşım hesabı ve planın sadece bir göstergesidir!

15 Temmuz tarihinde küresel güçler ve işbirlikçiler tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölgemizdeki yüz yıllık plan çerçevesinde tamamen teslim alınmak istenmiştir! Mezkur büyük planın çok rahat bir şekilde yürüyebilmesi ve paylaşım noktasında Türkiye’nin de saf dışı bırakılması planlanıyordu! Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile yüz yıllık büyük oyun ve plana dur demiştir! Suriye devleti üzerinden bir Dünya Savaşı çıkar mı? Küresel güçler ve finans çevreleri sadece çıkarları zaviyesinden bir anlaşma sağlanacağını ve son günlerde Dünyamızı ayağa kaldıran savaş tamtamlarının da geride ve tarihin tozlu raflarında kalacağını düşünüyorum! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Milleti, Ana Muhalefeti ve Muhalefeti ile birlikte içeride sağladığı birlik ve beraberlik, Yeni Kapıda şahlanan Milli birlik ruhu da devam ettiği sürece, bize sormadan, bizimle birlikte yürümeyen hiç bir küresel güç, bu bölgede savaş çıkaramayacak, paylaşım hesabı da yapamayacaktır! Batılıların kendi ifadesi ile yüz yıllık Uyuyan Dev uyanmıştır! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, iki bin yıllık tarihi TÜRK devlet kodlarına dönmekte ve ecdadımızın hatıraları ile dolu yirmi dört milyon kilometrekarelik bölgedeki gönül bağları ile birlikte Kızıl Elmaya doğru yürümektedir!

 

Kripto Çipler Hareketlendi!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihlerde Kurtuluş savaşından yeni çıkmış, ülkenin tüm eğitimli ve yetişmiş vatan evlatları bağımsızlık savaşlarında kaybedilmiş ve yeni kurulan devletin yönetim kademesine de görevlendirilmesi düşünülen yerli ve milli birey sayısı bir elin parmakları kadardır! Peki, ne yapılması gerekiyordur? Bu topraklarda yüz yıllardır bir beraber yaşadığımız fakat bu vatan ve millet sevdalısı olmayan yabancı isimler değiştirilmek suretiyle devlet yönetim kademelerine bir bir yerleştirilir! Bu isimleri değiştirilen aile ve kişi sayısı belli midir? Devletin resmi evraklarında beş yün bin civarında olduğu ve nüfus kayıtlarında geçmektedir! Devletimizi yüz yıldır kimlerin yönetmiş olduğunu da buradan öğrenmiş olalım! Vatandaşlarımız bizim işlerimiz neden yapılmıyor, neden olmuyor ve devlet dairelerinde muhatap bulamıyoruz şeklindeki serzeniş, sitem ve bağırmalarının aslında çok net bir açıklamasıdır!

Yeni kurulan devletin yönetim noktasındaki kodlarını da tanımlamayı unutmamışlardır; küresel güçler ve küresel finans çevreleri olan egemen aileler! Nedir peki bizim anlayamadığımız bu büyük oyun ve plan? Devletin yeni kodları tanımlanırken, tüm yönetim erkleri farklı kişilikler ve tiplerden oluşmalı, her daim çatışma ve kavga öngörülmüştür. Bu yönetim sacayaklarını, yasama, yürütme ve yargı olarak tanımladığımız gibi diğer alt kalemleri de sıralayabiliriz!  İş dünyası, medya, asker, finans çevreleri ve daha sayamadıklarımız! Bu erkler veya devletin yönetim güçleri kesinlikle bu devletin ve milletin âli menfaatleri çerçevesinde bir ve beraber hareket etmemelidir!  Çünkü devletin yönetimsel kodları buna göre tanımlanmıştır. Yani kodlara aykırı davranmak suçtur!  Bu tanıma uymayan nitelikte yerli ve milli bireyler gelmeye başladığı ve bu tanımlı kodlara da aykırı hareket etmeye başlandığı her dönemde karşımıza çok başka ve anlam veremediğimiz durumlar çıkmaktadır! Nedir bu başka durumlar? Darbeler, muhtıralar, iç karışıklıklar, ekonomik ve finans krizleri,  diğer kaos ve inkıta türevleri!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve asil millet, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının olduğu gece ve daha sonraki süreçlerde, devletin kuruluştaki   tanımlı  olan kavga ve çatışmacı kodlarına aykırı bir durum sergilemiştir. Yani devlet  erkleri ve millet  çatışmasını, kavgasını öngörenler, tam tersi bir durum ile karşı karşıya kalmışlardır!  Tabii ki bu durum canlarını sıkmaktadır; tüm küresel çevreler ve içimizdeki işbirlikçi ve taşeronları;  tipleri bizden görünümlü fakat çipleri de yine küresel çevrelerin elinde olan tipler! Devlet, milleti ile bütünleşmiş ve kapısına dayanan belayı def edebilmek için bir ve beraber hareket etmeye başlamıştır! Yeni kapıda ve daha sonraki süreçlerde bu birliktelik büyümeye, meyvelerini vermeye ve taçlanmaya da devam etmektedir!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra;  devlet, millet, ana muhalefet, muhalefeti ve diğer yönetim erkleri ile birlikte, bu aziz devletin bekası ve asil milletimizin de birliği adına, bin yıllardır vatan edindiğimiz Anadolu topraklarında, birlikte hareket edilmektedir.  Çok şükür, elhamdülillah! Bu birliktelik tabii ki bu topraklarda ve bölgemizde hesabı olan küresel güçler, küresel finans çevreleri olan egemen aileler ve içimizdeki taşeron, işbirlikçi tiplerin de büyük plan ve oyunlarını bozmaktadır. Ne yapmaları gerekiyor? Ya bu birlikteliğin parçalanması, yok edilmesi,  ya da bu birliktelikte beraber yürüyebilmek için rol kapmaya çalışacaklardır! Son günlerde güzel ülkemizde meydana gelmekte olan olaylar, patlamalar,  silahla seçilmiş kişileri vurmalar, yangınlar ve diğer tüm bu olumsuz gelişmeler, sıradan, spontane ve kendiliğinden mi olmaktadır? Dışarıdan ve içeriden hiç bir müdahale yok mudur? Küresel güçler, küresel sermaye ve egemen aileler, dünya ve bölgemiz üzerindeki hegemonyal duruşları ve emperyalist konumlarının devamı için içimizdeki tipleri bizden fakat çipleri de ağababalarının elinde olan satılık, taşeron ve işbirlikçilerini devreye sokmuşlar, harekete geçmişlerdir! Neden? Ülkemiz ve bölgemizin huzuru ve selameti adına, içeride ve dışarıdaki BİRLİKTELİĞİ parçalamak ve koparmak için!  Bu birliktelik ve ÜÇGEN kopmuyor, parçalanmıyorsa da BERABER olabilmek, burada YER alabilmek ve masadan sandalye kapabilmek için! Biraz daha dikkat! Biraz daha Uyanık olalım! Daha fazla BİR ve BERABER olmak dönemindeyiz! Tahriklere kapılmamalıyız! İstedikleri zaten tahriklere kapılmak, kaos ve iç karışıklık,  her zaman olduğu gibi! Kime yarayacaktır, çok iyi düşünmeli ve ona göre de hareket etmeliyiz!