Türk Devleti, Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk Diasporası!.

İkinci Dünya Savaşından sonraki süreçte, soğuk Savaş ya da DENGE konsepti çerçevesinde, savaşın galipleri tarafından iki kutuplu bir düzen planlanmış, Sovyetler Birliğinin dağılması ile Tek Kutuplu ara bir dönem ve 11 Eylül saldırıları akabinde ise yenidünya düzenine matuf, ABD’nin Asya bölgesindeki operasyonları ve bölgeye konuşlanmaya başladığına şahit oluyoruz!

ABD, keyfi olarak mı, Asya bölgesine yerleşmeye çalışmaktadır? Yoksa ABD hegomanya konumunu devam ettirebilmesi için Asya’da olmak zorunda mıdır! Ya da başkaca bir küresel güç varlığına yönelik saldırıya mı geçmiştir?

Yüz Yıllık strateji çerçevesindeki kirli plan ve sinsi hesap işlemektedir! Avrasya bölgesinde insanlık tarihinin hiç bir döneminde bağı ve bağlantısı olmayan devletlerin başkaca ne gibi hesabı olabilir ki?

Türk Milletinin Asya bölgesindeki varlığı insanlık tarihi kadar eski, kültür ve gönül bağları ile bu bölgelerde yüzlerce devlet kurmuştur!

Tükler olmadan bu bölgelerde bir Barış ve Huzuru tesis edemezler! Sadece yakar ve yıkarlar! Bu bölgelerde, Barış ve Huzur olmadan da kazançlarına kazanç sağlayamazlar!

Türkler, dünya ana karasına Asya’dan dağılmıştır! Asya bölgesinin her bir karesinde asil Türk Milletinin insanlık, medeniyet, kültür izleri ve gönül bağları, halen ayakta durmaktadır!

Türk Diasporası, Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk Ortak Alfabesinin ilan edilmesi akabinde ivme kazanmaya başlamıştır! Devamı da gelecektir!

Mackinder, 1900’lü yılların başlarında yazmış olduğu Kara Hakimiyet Teorisine göre; Avrasya’nın iç kısımlarını dünya siyasetinin coğrafi merkezi ve bu bölgenin denetiminin dünya hakimiyeti açısından belirleyici bir öneme sahip olduğunun altını çizmiştir!

Doğu Avrupa’ya hakim olan Dünya Merkez Bölgesini kontrol eder. Merkez Bölgesine hakim olan Dünya Adasını yani Avrasya ve Afrika’yı kontrol eder, diyor!

Doğu Avrupa’yı kontrol eden Dünya Merkez bölgesini kontrol eder ifadelerine, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş zaviyesinden de okuma yapmak gerekir! Avrupa tamamen kontrol altına alınacaktır!

Mackinder, Merkez Bölgesi çevresinde Almanya, Avusturya, Türkiye, Hindistan ve Çin’i kapsayan İç Hilal, İngiltere, Afrika, Avustralya, Japonya, ABD ve Kanadayı içine alan Dış Hilal bölgesi olarak belirlemiştir!

Amerikan eski siyaset bilimcisi, starejist ve devlet adamı Zbigniew Brzezinski; Avrasya; Büyük Satranç Tahtası eserinin ana teması; “ Avrasya bölgesine hakim olan dünyaya hakim olur ” şeklindedir!

Avrasya bölgesinin sıklet ve merkez ülkesi, Türkiye olduğuna göre! Ya da anahtar millet Türkler olduğuna göre! Türk Diasporası, salim bir şekilde yoluna devam etmektedir!

Dünya hakimiyeti zaviyesinden; Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve Hindistan’ı büyük ve etkin Jeo-stratejik oyuncu, Ukrayna, Azerbaycan, Güney Kore, Türkiye ve İran’ı Jeo-politik mihver, olarak tanımlıyor. Türkiye ve İran aynı zamanda sınırlı çapta Jeo-stratejik oyuncu, olarak nitelendiriyor!

Asya ve Kafkasya, soğuk savaş sonrasında, küresel egemenlik mücadelesinin oynandığı, zengin enerji kaynaklarına ulaşmak, kontrol etmek ve jeo- stratejik önemi ile dikkat çekmektedir.

Günümüzde bu alanda yoğun bir hakimiyet mücadelesi verilmekte ve her geçen gün bölge ile alakası olmayan yeni aktörler bu mücadeleye dahil olmaktadır. Peki, neden?

Kuşkusuz bu mücadelenin önemli aktörleri; ABD, Rusya, İngiltere-Çin ve Türki’yedir!
Yeni dünya düzenin kutup başı ülkeleri bunlar olacaktır!

Türk Devleti ve Türkler; Avrasya anakarasında; eksen, merkez, denge, oyun kurucu ve sıklet konumundadır!

Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Ortak Alfabesi ve Türk Diasporasını, bir de bu zaviyeden okumak gerekir!

Türk Devleti; içerideki sosyal, ekonomik ve siyasi kaostan kaynaklı, 1990’ların başında yakalamış olduğu Asya ve Kafkasya’nın lideri olma şansını kullanamamıştır!

Türk Devleti; Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet hafızasının kontrol ve yönlendirmesi ile Devlet, Millet, Ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte, 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesinde bir ve beraber hareket etmek zorundadır!

Türk Devleti ve Türk Diasporası; tarihi, kültürü, dini, gönül ve sosyal bağları ile her dönemde Asya bölgesinde daha etkin olabilme kapasitesine sahip, tek ülkedir!

Türk Devleti, hükumetler üstü ve hangi siyasal görüşü benimsemiş olursa olsun, Türk dış politikasının Asya önceliğine halel gelmemesi, Türk Devleti merkez ve eksen olmanın vermiş olduğu jeo-starajik ve jeo-kültürel konumu, Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk Diasporası çerçevesinde, tarihi ve gönül bağları ile geleceğin güçlü devleti olmaya namzettir!

Çevremizde ya da bölgemizdeki vekalet savaşlarına bir de bu çerçeveden okuma yapmak, olay ve olguları sağlıklı bir şekilde algılamamıza vesile olacaktır!

Dünyanın ekonomik ve siyasi güç dengeleri Asya bölgesine doğru kaydığına göre! Daha önceki yazılarımızda sürekli olarak Türk Devletinin tarihi Kadim Türk Devlet kodlarına dönmekte olduğunu vurgulamıştık!

Türk Devleti; denge, eksen ve merkez konumundan kaynaklı; milli ve bağımsız politikalar geliştirmesi, Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet geleneği denetimindeki Türk Diasporası; kurulacak yeni dünya düzeni ve yeni dünya sistematiğinin başat aktörü olacaktır!

Dünya Sistemi ve Türk Devlet Aklı!.

Dünya Sistem teorisine göre Türk Devleti uzun bir dönem çevre ülke olarak ifade edilirken, Türk Devlet Aklının yeniden aktif bir şekilde devreye girmesi ve yerli – milli ve bağımsız politikalar üretmesi ile yarı çevre ve merkeze aday bir ülke olarak tanımlanmaya başlanmıştır!

Türk Devletinin çevre ülke olması sonsuza kadar devam edecek midir? Çevre ve yarı çevre ülkelerin merkez ülkeler tarafından kontrol ve denetim altında olduğunu unutmayalım!

Çevre ülkeler merkez ülkelerin her alanda kaynak temin noktasıdır! Hatta çevre ülkelerdeki sosyal ve ekonomik krizlerin arka planında merkez ülkelerin, eli ve kolu bulunmaktadır!

Türk Devletinde yaşamış olduğumuz tüm darbe ve kalkışmaların arka planında merkez devletlerin ulusal çıkar çatışmaları bulunmaktadır!

Son dönemde, toplumsal fayları patlama ve infial meydana getirecek boyutta ki olay ve olgulara mezkur zaviyeden okumak yapmak daha sağlıklı olacaktır! Aksi halde Birlik – Beraberlik ve Toplumsal Barışı temin edemeyiz!

Türk Devleti çevre ülke konumundan merkez olmaya aday her girişiminde, merkez ülkeler tarafından bir şekilde durdurulmaktadır!

Dünya sistem teorisi nedir? Merkez, çevre ve yarı çevre ülke ne demektir? Merkez veya çevre ülke sonsuza kadar aynı yerinde kalacak mıdır? Hiçbir değişim olmayacak mıdır? Ya da Merkez ülkelerin üstünlükleri sonsuza kadar aynen devam edecek midir?

Dünya Sistemi Teorisine göre dünyada merkez, çevre ve yarı – çevre ülkeler vardır. Bu teoriye göre merkez ve çevre ülkeler arasında belirli iş bölümleri bulunmaktadır!.

Çevre ülkelerin bu iş bölümündeki rolü, merkez ülkelere ham madde ve hem de ucuz iş gücü temin etmesidir!. İleri teknolojiye sahip olan merkez ülkeler ise ileri düzeyde ürünler üretmektedir!

Çevre ülkeler ürünlerini ucuz fiyatlardan satmak zorunda iken, merkez ülkeler yüksek fiyatlardan satmak zorundadır! Neden? Yarı çevre ise; merkeze göre çevre, çevreye göre ise merkez konumundaki ülkelerdir!

Dünya sistem teorisinden yola çıkarak, merkez, çevre ve yarı çevre ülkeler arasında nasıl bir ilişki ve bağ bulunmaktadır? Bu bağ, bağımlılık veya bağlantıyı nasıl açıklamalıyız?

Bağımlılık Teorisi, 1960’lı yıllarda ortaya çıkmış ve doğu ülkelerin geri kalmışlığı, batılı ülkelerin geçirdiği tarihsel aşamalardan geçmemesi ve bilimsel – teknolojik gelişmelerden yoksun olması ile açıklamaya çalışılan ve modernleşme teorisine tepki olarak doğmuştur!

Batı dışı toplumların sömürge ya da yarı sömürge olarak batılı devletlerin müdahalesi altındaki iç savaşlar, darbeler vb. sorunlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır!

Bu ülkelerdeki siyasi istikrarsızlıkların sebebi, dış müdahalelerden kaynaklanan ve içeride, tek bir ekonomik ve kültürel yapıya sahip olamamalarından kaynaklanmaktadır!

Çevre ülkelerde, Devletin bekası ve Milletin Birliği adına ekonomik ve kültürel tek bir yapı neden sağlanamıyor? Gelişmiş ülkelerin zenginliklerinin temel nedeni ise gelişmemiş ülkeleri sömürmeleridir!.

Bağımlılık ilişkisi sürdükçe, çevre ülkelerin kalkınması, gelişmesi ve zenginleşmesi mümkün değildir!. Çevre ülkelerin bu bağımlılıktan kurtulmasının yolu merkez ülkeler ile olan ilişkilerini tamamen sonlandırmaktan geçmektedir!

Siyasi, ekonomik ve kültürel alanda merkezden kopmanın gerçekleşmesi gerekmektedir!. Böyle bir şey de söz konusu değildir! Dünyadan soyutlanmış bir ülke varlığını devam ettirebilir mi?

Türk Devleti; Türk Devlet Aklı, Kadim Türk Devlet hafızası ve Türk Devlet kodlarının gereği olarak, Devlet, Millet, Ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte çevre ülke konumu ile devam edilemeyeceğinin öngörülmesi neticesinde, yarı çevre ya da merkez ülke olmak için yerli, mili ve bağımsız politikalar üretmek için neler yapılması gerektiği konusunda çalışmalar yürütmektedir!

Bu durum hem içeride ki işbirlikçileri ve hem de ağababalarını rahatsız etmektedir!

Aksi halde Türk devleti beka ve varlığını devam ettiremeyecektir! Bu çalışmaların merkez ülkeler tarafından öğrenilmesi ile birlikte devletimize karşı yapılan sosyal, kültürel, ekonomik ve her türlü saldırıya şahit olmaktayız!

Merkez ülkelerin çevre ülkelerdeki çıkarları her şeyin üzerindedir! Akdeniz, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs açıklarında yaşananları nasıl izah etmeliyiz? Akdeniz’de yaşananlara yönelik, merkez ve bu merkez ülkelere yandaş yarı çevre ülkelerin akla ziyan açıklamalarını ne ile açıklayabiliriz?

Akdeniz ve Kıbrıs açıklarındaki hidro-karbon ve diğer enerji kaynaklarındaki haklarımız için Türk Devleti tarafından gönderilen arama ve sondaj gemileri akabinde merkez ve yandaşlarından gelen tehdit ve çığırtkanlıklar da aynı minvaldeki girişimlerdir!

  • Türk Devleti, Türk Devlet Aklı denetiminde, Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk Diasporası çerçevesinde, merkez ülkeler zaviyesinden öngörülemez işler yapmaktadır!

Türk Devleti, Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet kodlarının gereği, yerli, milli ve bağımsız politikalar üretmekle, Türk Devletinin bekası ve milletin birliği adına, Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde, merkez ülke olarak 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesindeki politikaları, Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk Diasporası çerçevesinde; Turan – Kızıl Elma ve Nizam-ı Alem yolculuğuna devam edecektir!

Türk Dünyası Ortak Alfabesi ve Türk Diasporası!

Türk Dil Kurumu ve Uluslararası Türk Akademisi iş birliğinde, Türk Devletleri Teşkilatının uhdesinde düzenlenen, Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu Üçüncü Toplantısı, 9 – 11 Eylül 2024 tarihlerinde, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de, yapıldı!

Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu; Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yapılan toplantıda üzerinde anlaşılan Ortak Türk Alfabesine ilişkin bildiri yayımlamıştır!

Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, 34 harften oluşan Ortak Türk Alfabesi önerisi üzerinde uzlaşmıştır!

Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu, 34 harften oluşan Ortak Türk Alfabesi açıklanması akabinde; Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Dünyası ve Türkiye Yüzyılı çerçevesinde, Türk Diasporasına yönelik toplantı ve sempozyumlar da, yapılmaya başlanmıştır!

  • Türkiye Yüzyılında, I. Uluslararası Türk Diasporası Sempozyumu, 14 – 16 Ekim 2024 tarihleri arasında, Erzincan Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesinde yapılacak!

Sempozyum, Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi ev sahipliğinde; Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı işbirliğiyle, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Ersin TATAR, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Dr. Cevdet YILMAZ, Türk Devletleri Teşkilatı Aksakallılar Konseyi Başkanı Sayın Binali YILDIRIM da katılacaktır!

Sempozyumda, Türk Diasporası; göç ve göçmenlik, medya, diplomasi, STK, lobicilik, yumuşak güç, İslamafobi, tarih, kültür, sanat, eğitim, diaspora, ticaret, uluslararası ilişkiler, ekonomi, ilahiyat, hukuk gibi temalar ile Türkiye’nin onur meselesi olan Kıbrıs konusu da ele alınacaktır!

Türkiye Yüzyılında, I. Uluslararası Türk Diasporası Sempozyumunun hazırlanmasında emeği geçenlere ve katılımcılara şimdiden teşekkür eder, sempozyumun Türk Dünyası ve Türk Diasporası adına hayırlara vesile olmasını dilerim!

Fütürist Alvin Toffler; Eğer bir stratejiye sahip değilsen, başka birinin stratejisinin bir parçası olursun, diyor!.

  • Peki, Diaspora ne demektir? Türk Diasporası nedir? Yıllardan beridir başkaca ülke ve milletlere ait sandığımız bu kavramı kabaca izah etmeye çalışalım!

Diaspora kelimesinin sözlük anlamı, kelimenin kavramsal olarak tanımındaki değişikliği de ortaya koymaktadır!

Türk Dil Kurumu sözlüğünde Diaspora; Herhangi bir ulusun veya inanç mensup­larının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları yer! Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu, olarak ifade edilmektedir!

Konuyla ilgili literatür, Bir ulusun yurdundan ayrılmış, uzaklaşmış kolu, cümlesiyle ifade ederek formüle etse de yine aynı literatür, kavramsal olarak diasporanın tanımındaki değişiklikleri de zik­retmektedir.

Önceleri zorunlu sürgün sonucu yurdundan ayrılmış topluluklar için kullanılan diaspora kavramı, artık, göçmenler, mülteciler için de kullanılmaya başlandığı görülmek­tedir!

Dünyada, yeni bir düzen kurulmakta olduğunu ve yeni düzenin tek kutuplu veya soğuk savaş döneminde olduğu gibi iki kutuplu olması, bugün için sürdürülebilir değildir! Dünya, eski dünya değildir! Yeni kurulacak sistem ve düzen, çok kutuplu olmak zorundadır!

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, yeni kurulacak düzenin başat aktörü ve kutup başı olacaktır! Su, yolunu bulmuştur! Su, kendi dere yatağında akmaya devam edecektir!

Beş bin yıllık kadim devlet geleneği olan Türkler, altı yüz yıl, yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyasında, barış ve huzuru temin ederken, bulunduğu her bölgeye; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi ve mazlum milletlerin de, hamisi ve hadimi olmuştur!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Somali’de, Suriye’de, Libya’da, Kıbrıs’ta ve daha adını sayamadığımız, tarih, sosyal, medeniyet, kültür aklı ve tüm mazlum coğrafyalarda ne işi varmış?

Azerbaycan İstiklal şairi Ahmed Cevad Ahundzade; Çırpınırdı Karadeniz şiirinde; Bakıp Türk’ün bayrağına, Selâm Türk’ün bayrağına, Hayran Türk’ün bayrağına, VEFALI TÜRK geldi yine, Kurban Türk’ün bayrağına ve Yol ver Türk’ün bayrağına, diyor!

Türk Devletini; Tarih, kültür, coğrafya ve gönül aklı olan tüm bölgelerde ki mazlum milletler, Türk ve Türk’ün Bayrağını saygı ve hürmetle beklemektedir! Duymamak, görmemek ve gitmemek, insani ve tarihi büyük bir sorumluluk ve vebaldir!

Türk Dünyası, 20. yüzyılın sonlarında tüm Türk halkları için kullanılan coğrafi ve kültürel bir kavramdır!. Oldukça geniş bir coğrafya ve kültürel alanı kapsayan Türk dünyası, batıda Kosova ve Karadağ, en doğuda Moğolistan yer alır!

Türk Dünyası, Orta Asya’ya ek olarak Türkiye, Avrupa, Kafkasya, Çin ve Rusya içindeki Türk bölgeleri ile Türk diasporasını kapsamaktadır!

Türk Dünyası kavramının ifade ettiği alan, tüm bağımsız Türk Cumhuriyetleri, Özerk Türk Cumhuriyetleri ve Türk Topluluklarını da kapsamaktadır!

Türk Dünyası ile eş anlamlı olan Türkeli kavramı, 19. ve 20. yüzyılın başlarında tüm Türk halkları için kullanılmış, coğrafi ve kültürel bir kavram olarak yer almakta ve Türklerin çoğunlukta yaşamış olduğu bölgeler için kullanılmaktadır!

Orta Asya ile Türkiye arasında ki güçlü bir ilişki ve işbirliğinin 21. Yüzyıldaki siyasi ve güç dengelerini değiştirebileceği ve etkileyeceği de aşikâr!

Fantom kuramı gereğince, ana parça ile kopan ya da koparılan parça arasında bağ kurulamadığı takdirde, kopan parçalara, barış – huzur ve istikrar gelmeyecektir!

  • TÜRK; Adalet dağıtan ve Adaletin temsilcisi, Hakikat Ehli ve Hakikatin temsilcisi, Mazlumların da HAMİSİ demektir!

Hafızasız tarih olmaz ve tarih olmadan gelenek olmaz! Geleneksiz medeniyet olmaz ve medeniyetsiz eğitim olmaz! Eğitim olmadan birey olmaz ve birey olmadan ulus olmaz!

Türk Devletleri Teşkilatı ve Türkçe Konuşan Ülkelerin birbirleri ile işbirliği, güç birliği ve uluslararası görünürlük noktasından, Ortak Alfabe ve Türk Dünyasına matuf Diaspora çalışmalarının, küresel yeni bir düzen ve denge arayışları ya da savaşlarının olduğu bir dönemde, manidar olduğunu düşünüyorum!

Yeni bir MİLAT; Nuh’un Gemisi Kalkıyor!

İnsan denen varlık, neden veya niçin korkar? Ya da insan denen varlık, neden endişeye kapılır ve panikler? İnsan denen varlık, bulunduğu halden bir başka hal veya duruma geçme ihtimaline karşı; korku ve endişe, şüphe ve paniklemeye başlar!

İnsan denilen varlık; bulunduğu konum ve durumdan bir başka durum ve konuma geçme korkusu! Aslında buna kaybetme korkusu da diyebiliriz!

Yeni bir durumun zuhur etmesi, yeni bir bilginin ortaya çıkması ile birlikte, kaybedeceği; makam, mevki, para, pul, güç, dünyalıklar veya iktidardan kaynaklı, endişe, korku ve panikleme hali! Bugün olduğu gibi!

İnsan denilen varlık, her an tapınmakta olduğu, dünyalık makam, mevki, iktidar ve güç durumundan kaynaklı, her daim Firavun, Nemrut ve Ebu Cehil durum ve konumuna düşer! Bu durum da gazabı İlahiyi celb eder!

İnsan denen aciz varlık, bazen bilinçli olarak, bazen de farkında olmadan, hata yapar ve hataya sevk edilir!

  • Peki, iman ettiğini iddia eden bir Müslümana, yeni bir peygamber de gelmeyeceğine göre, kim veya hangi güç, yanlış yolda olduğunu veya hata yaptığını hatırlatacak, ikaz edecek veya uyaracaktır!

Sonsuz İlim ve Hikmet Sahibi ve her şeyi yaratan, gözeten ve kuşatan Yüce Allah; tüm ilim ve bilimin kulları vasıtası ile yine kullarının istifadesine sunulması yönünde keşfedilmesini murat etmiştir!

Bugün de yeni teknoloji, bilim ve ilmin ışığındaki yeni keşifler akabinde, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal yeni bir değişim ve dönüşümün eşiğinde olduğumuzu düşünüyorum!.

İnsanlığa, yeni bir bilgi ile Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah tarafından gönderilen peygamberler tarihine kabaca baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır!

İlk peygamber Hz. Adem ve son peygamber Hz. Muhammed’e (a.s.m.) gelinceye kadar arada birçok peygamber gelip geçmiştir!

Kuvvetli bir rivayete göre, peygamberlerin sayısı 124 bin, diğer bir rivayete göre ise 224 bin kadardır! Sayıları yine de Allah indinde ve Allah bilir! Bunlardan sadece 25 tanesinin ismi Kuran’da geçmektedir!

Her peygamber, kendi kavmine, Sonsuz İlim ve Hikmet sahibi Yüce Allah’tan günün şartlarında yeni bir bilgi ile gelmiştir! Zulüm ve azgınlıkta ileri giden zalimlere dur demek için!

Yeni bilgiyi dönemin güçleri ya da ağniyası tarafından kabullenmek tabii ki çok zordur! Tabii ki yeni gelen bilgi ile iktidar ve güçlerinin yerle yeksan olması demektir!.

Yeni gelen bilgiyi getiren peygambere karşı her daim dönemin iktidar ve güç sahipleri, direnmiş ve direndikçe de azgınlıklarını artmıştır! Böylece tarih sahnesinden silinip gitmiş ve helak olmuşlar!

Her yeni bilgi ya da yeni bir milat birilerinin yükselmesine ve birilerinin de tarihin tozlu raflarında yeribi almasına sebebiyet vermiştir!

Kuran-ı Kerimde, ismi geçen peygamberlerden, Nuh (a.s) durumunu incelemeye çalışalım! Her peygamber, geldiği kavimde bir meslek ve bilginin de aynı zamanda uzmanı ve ustası konumunda bulunuyordu! Kimi demirci, kimi marangoz ve kimi de ticaret erbabı gibi!

Hz. Nuh (a.s) zengin ve varlıklı kavmi ile uzun ve çetin bir imtihanı olmuştur! Kavmi onu sapkınlıkla suçlamış ve Hz. Allah, Nuh’a (a.s) dikilmiş ve yetişmiş olan ağaçları kesip gemi yapımında kullanmasını emretmiştir!

Hz. Nuh; Gemi yapımı tamamlandığında, Hz. Allah, ailesinden ve halkından inananlar ile birlikte her canlıdan bir çifti gemiye almasını emretmiş!

Ve yolculuk başlamıştır! Kırk gün yağmur yağmış! Seller yeryüzünde taşmadık, aşmadık, yıkmadık ve yok etmedik bir yer bırakmamıştır!

Hz. Nuh ve gemidekiler dışında, yeryüzünde bulunanların hepsi tufanda boğulup helak olmuştur!

Hz. Nuh’un gemisi, hiç durmadan altı ay su üzerinde dağlar gibi dalgalar arasında akarak dünyanın her tarafını dolaşmış! Büyük tufandan sonra, gemi Cudi Dağı’nın eteklerine ulaşmıştır!

Hz. Nuh’un (a.s) Allah’ın emri ile gemiyi yapması, tandırın kaynaması ve inananlar ile birlikte, altı aylık çetin bir yolculuğun başlaması; yeryüzünde, seller ve taşkınlar ile Gemiye binmeyen her canlıının suda boğulması, geminin Cudi eteklerine yanaşması ve Gemiye binenler ile yeni bir HAYAT – yeni bir DÖNEM ve yeni bir MİLAT başlamıştır!

Yeni bir MİLAT – DÖNEM ve DEVİR öylesine ve kolay bir şekilde olmamıştır! Kolay bir değişim ve Milat başlamasını beklemek safdillik olacaktır! Ya da bulundukları konumun vermiş olduğu güç ve iktidar kaybına karşı, güçlü bir direnç! Peki, bu direnç ve direnme fayda verecek midir?

Bugün de, siyasette, Kadim Türk Devlet Aklı kontrolünde; yeni bir MİLAT – yeni bir DEVİR ve yeni bir DÖNEMİN eşiğindeyiz!

Peki, Yeni bir DÖNEM – DEVİR ve MİLAT kim ya da kimler ile başlayacaktır? Bu Gemiye kimler binecek ve kimler de tarih olup silinip gidecektir?

Kadim Türk Devlet Aklı kurgusu çerçevesinde ve Kurucu iki Ana Damar Partinin kontrolünde, Yeni bir DÖNEM – MİLAT – SÜREÇ ve DEVİR başlamak üzere!

ZAMLAR! YOKLUK ve KITLIK!.

Ülke ve millet olarak, siyaset ve sosyo-ekonomik tarihimizde; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyrukların netameli bir serüveni vardır!

Yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar denilince, ülkemizde, tek bir siyasi parti akıllara gelecektir! Başka ne bekliyorduk!

Zaten, bu ülkede, yokluk ve kıtlık bir partiden dolayı olmaktadır!

Bu ülkede, siyaset tarihi neredeyse; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar ile müsemma olmuş tek bir siyasi parti bulunmaktadır!

ZAMLAR, YOKLUK ve KITLIK için bir partinin ismi yetip artmaktadır! Bu siyasi parti bir kapatılsa; belki bu ülkede ne zamlar ne yokluklar ne kıtlıklar ve ne de kuyruklar olacaktır!

Yokluk ve kuyruklar denilince başkaca bir siyasi parti, var mıdır? Bugün için durum ve realite gerçekten böyle midir?

  • Peki, ülkedeki yokluk, kıtlık ve yokluktan kuyruklara, dün ve bugün çerçevesinden kabaca bir bakalım!

Bugün için yokluk ve kuyruklar denilince, hangi siyasi parti akıllara gelmektedir? Otuz yaş civarındaki seçmen, ömründe başka bir siyasi parti görmüş müdür?

Peki, bu süreç ve algı operasyonu sıradan bir gelişmeler midir? Yoksa bir akıl devrede midir? Ya da olmalı mıdır? Yoksa hepsi sıradan ve spontane gelişmeler midir?

Dün ve bugünün mukayesesi, mezkur tablo ve açıklamalar karşısında, yorum ve karar okuyucuya ya da YOKLAR ile mücadele eden, OTUZ yaş civarında ki gençliğe kalmaktadır!

İktidara dün olduğu gibi mezkûr parti gelecek olursa, yine yeniden; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklara şahit olunacağı algısı, Kadim bir Akıl tarafından bertaraf edilmekte olduğunu düşünüyorum!

  • Bizim gibi ülkelerde, Siyasette; bir şeyler vuku buluyorsa, daha önceden bir AKIL tarafından bir yerlerde kurgulandığı ya da planlandığından emin olabiliriz!

Bir nevi; Kabz ve Bast hali! Siyasette ALGI OPERASYONU her şeydir! Görene ve anlayana! Köre değil tabii ki! Neymiş efendim! Gerçekler hiç bir şey fakat ALGI her şeydir!

Peki, bugün; yokluk, kıtlık ve yokluktan kaynaklı kuyruklar yaşadığımız bir dönemde, iktidarda ya da hükumette özellikle de son yirmi yıldır, hangi siyasi parti bulunmaktadır?

Peki, Kadim Akıl ne yapmaya çalışmaktadır? Yoksa yokluklar ile müsemma olan malum siyasi partiye, yoklar ve kuyruklar üzerinden, seçmen kitlesi KONSOLİDE mi edilmektedir?

Türk Devleti; Kadim Türk Devlet Aklının denetim ve kontrolünde; 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiye hedeflerine, tüm kurumlarda yeniden adalet ve güvenin tesis edildiği, devlet bürokrasisinde yeniden ehliyet ve liyakatin öne çıktığı RESTORASYON akabinde; bolluk, bereket ve refah dolu; yeni bir dönemin başlamak üzere olduğunu düşünüyorum!

Başkaca bir çıkış yolu kalmamıştır! Bu kadar karamsar tablo ve yaşanmışlıklara rağmen, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde tünelin Ucundaki IŞIK görünmektedir!

Hz. Musa ve FIRSATÇI bir Adamın Hikayesi!.

Bencil olmak ve bencillik; sadece kendi çıkarlarına, isteklerine odaklanmak ve başkalarının ihtiyaç ve duygularını önemsememek anlamına gelen bir kavramdır!

Bencillik, son dönemde, ekonomideki votalitileden kaynaklı, fırsatçılıktan istifade ayyuka çıkmıştır! Kimse başkasını düşünemez bir durumdadır! Herkes kendi güncel menfaat ve çıkarlarını düşünmektedir!

Varlıklı diyecekler ya! Zengin diyecekler ya! Malı mülkü atı arabası bilmem neleri var diyecekler ya!

Peki, İYİ İNSAN olmak nedir? Yarın, Musalla da, iyi biliriz, diyecekler mi? Yoksa ATEŞİ BOL olsun mu, diyecekler!

Kimse, vicdan ve merhamet sahibi, iyi bir insan olarak anılmak istemiyor! Ya da, kimsenin GARİP bir İnsanın Duasına iihtiyacı kalmamış! Bu dünyada kazık çakacağına göre! Ya da hiç ölmeyeceğine göre!

Aman Allah’ım! Fırsatçılıktan istifade herkes malının fiyatını normalin BEŞ – ON katına satmak ya da kiralayabilmek için var gücü ile mücadele ediyor! Neden acaba?

Beyler! Yarın bir savaş çıksa! Bir deprem olsa! Ya da Kıtlık vb. pandemi olsa! Bu kadar mal ile ya da enkaz yığını apartmanlar ile ne yapacaksınız? DUA almaya bakın! Bazılarının parası ve bazı güzel insanların da, duası paradan daha kıymetlidir!

Bencil insanlar, kendi isteklerini her şeyden önce tutar ve başkalarına zarar vermeyi umursamayabilir! Empati eksikliği ve düşüncesizlik, bencilliğin temel özellikleridir!

Bencil İnsan; bir diğerinin çukurunu kazması, kendi çıkarları uğruna karşısındakinin haklarını gasp etmesi ve kendi hariç herkesi yok saymasıdır!

Bencil İnsan; Her zaman mükemmel, haklı ve en doğru olduğuna inanmaktadır! İnsan ilişkilerinde, hep beni yani kendisini ortaya koyar! Ben haklıyım, benim dediğim olsun, ben böyle istiyorum vb. söz ve cümle kalıplarını çok sık duyarız!

  • Adamın biri Musa Aleyhisselâm’a: Ya Musa, ben bütün hayvanların dilinden anlamak istiyorum. Tur’u Sina’ya gittiğin zaman Allah’tan iste de, benim duamı kabul etsin, diyor!

Musa Peygamber: Her şeyi bilmek iyi olmaz. Senin hayvanların dilinden anlamaman daha iyidir. Bu sevdadan vazgeç, dediyse de adam illâ öğrenmek istiyor!.

Musa Aleyhisselâm Tur’a çıktığı zaman Cenab-ı Allah Musa Aleyhisselâm’a: Ya Musa! O kulumun duasını kabul ettim, bundan sonra bütün hayvanların dilinden anlayacak. Yalnız her şeye ehemmiyet vermesin, sonra onun için iyi olmaz, buyurmuştur!

Musa Aleyhisselâm; Tur’u Sina’dan geldikten sonra durumu bildirip her şeyle fazla ilgilenmemesini söyler! Kendisine selâhiyet verilen adam, akşam ahıra hayvanlarını yemlemeye girmişti. Orada eşekle öküzün konuşmalarına şâhid olur!

Onlar aralarında şöyle konuşuyorlar!

Öküz: Yahu eşek kardeş, senin işin ne iyi, bana yazın rahat yok, kışın rahat yok. Sabah olacak çifte koşacaklar, ama sense akşama kadar rahat gezeceksin, diyor!

Eşeğin öküze nasihati şöyle olur!

Bunlar hep senin ahmaklığından! Sen sabah olunca hasta numarası yaparsın, akşamdan sahibimizin döktüğü yemi bile yemezsin. O da sabahleyin seni bu haliyle görünce çifte koşmaktan vazgeçer ve birkaç gün olsun istirahat etmiş olursun, diyor!

Bu sözler öküzün hoşuna gitmiş. Hakikaten yem yemez ve öyle aç karnına sabaha kadar yatar! Eşek ise öküzün yemlerini bile kendisi yemiştir. Tabii bunların bu konuşmalarını sahibi duymuş ve gülerek ahırdan çıkmış!

Sabah olur, adam ahıra girer ki, öküz aç. Kalkması için birkaç tekme vurdu ise de öküz hastalanmıştır.

Adam: Bu sefer de onun yerine eşeği koşalım, diyerek tarlaya götürür!

Akşama kadar eşekle çift sürer. Eşeğin emdiği süt burnundan gelmiştir. Akşam eve geldiği zaman öküz rahat rahat geviş getiriyor kendi kendine hakikaten bu iyi bir numara oldu diyor. Eşek bu işin çekilemeyecek gibi olduğunu görünce öküze başka yoldan akıl verip kurtulmak ister!

Öküz kardeş: sen böyle yatarsan sahibimiz seni satacak. Bugün tarlada beni gören köylüler sordular. O da zaten tembel bir öküz, şimdi de hasta oldu. Yarın kasaba vereceğim, dedi. Eğer yarın da böyle yaparsan kendini bıçağın altında bil, diyerek sabahleyin çifte gitmekten kurtulur!

Adam bunların bu konuşmalarını dinledikçe kendi kendine gülüyor ve Gördün mü ne kadar iyi bir şeymiş hayvanların dilinden anlamak, diyor!

Ertesi sabah horozla köpeğin konuşmalarına şahit olur!

Horoz: Yarın efendinin, öküzü ölecek. Sana müjdem var. İyi bir ziyafet olacak senin için, diyor!.

Adam bunu duyar duymaz hemen pazara götürüp öküzünü satar ve zarardan kurtulur!

İkinci gün olur, köpek horoza: Niye yalan söyledin? Hani ziyafet? Adam öküzü sattı kurtuldu, diyor!

Bu sefer horoz: Hiç merak etme! Öküzü sattı ama, yarın kölesi ölecek ve onun hayrına mutlaka bir yemek yedirir. Sen de artıklarından istifade etsen yeter, diyor!

Adam bunu da duymuştur! Hemen pazara çıkarıp kölesini de satar!. Köpek yine ziyafete erişememiştir!

Köpek: Horoza: Beni ne kandırıp duruyorsun, diye çıkışır!

Horoz: Ben yalan söylemem! Ziyafet var dediysem vardır! Efendimiz öküz ve köleyi satarak zarardan kurtuldu fakat yarın kendisi ölecek, işte o zaman ziyafetin büyüğü olacak, diyor!

Adam horozdan bunları duyunca etekleri tutuşur! Ne yapacağını şaşırır ve doğru Hazreti Musa’nın huzuruna çıkıp durumu anlatır!

Adam: Hakikaten ben yarın ölecek miyim? Bunun bir çaresi yok mu, diye yalvarmaya başlar!

  • Musa Aleyhisselâm: Ben sana demedim mi? Her şeye ehemmiyet vermeyeceksin, diye! Eğer sen öküzü satmasaydın, o ölecek ve belâ atlatılmış olacaktı! Ama sen onları satmakla başkalarının zarar etmesini istedin!
  • Musa Aleyhisselâm: Kendi menfaatini ve çıkarlarını düşünüp başkalarını kendisi gibi hesap etmeyenin hali budur, diyor!

Mario Draghi; Avrupa için Bir Rekabet Stratejisi, Raporu!.

Dünya, ikinci Dünya Savaşı akabinde olduğu gibi yeni bir düzen, yeni bir sistem ve SOĞUK SAVAŞ benzeri yeni bir denge arayışında olduğunu sürekli olarak yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz!

Peki, Yeni Dünya Düzeni – Sistemi ya da Dengesi nasıl ve ne şekilde kurulacaktır? Tek Kutuplu mu? İki Kutuplu mu? Yoksa Çok kutuplu mu? Hangisi?

Sovyetler Birliğinin dağılması ve iki Almanya’nın birleşmesi akabinde tek kutuplu bir ara döneme şahit olduk!

Ukrayna ve Rusya arasında çıkartılan savaş, Hamas ve İsrail arasında ki asimetrik savaş, kurulmaya çalışılan yeni bir düzen, yeni bir sistem ve yeni bir küresel denge arayışlarının göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır!

Yeni bir Düzen – Sistem ve Denge de hangi güçler var olacak? Ya da hangi güçler ligten düşecektir?
Doğal olarak birinci Dünya savaşının galipleri ve emperyalist ülkeleri, yeni bir düzen – sistem ve denge arayışında kendilerine yer bulamamaktadır!

Avrupa Birliği ve birliğin itici güçleri Almanya ve Fransa, dünyadaki küresel ve emperyalist iddialarından vazgeçinceye kadar; hem ekonomik, hem enerji ve hem de Hamas – İsrail ve Ukrayna – Rusya benzeri savaşlar artarak devam edecektir!

Avrupa’nın üreten ekonomik gücü Almanya, ikinci Dünya savaşı akabinde olduğu gibi tamamen kontrol altına alınacaktır!

Avrupa, hem enerji ve hem de güvenlik alanlarında tamamen kontrol altına alınacaktır!

Avrupa için küresel çerçevede, game-over zili çalıyor desek yanlış olmaz!

Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu; yeni bir düzen – sistem ve denge arayışındaki süreçte, ligten düşmemek ya da var olduğunu yeniden sergileyebilmek adına, arayış ve raporlar hazırlamaktadır!

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 2023 yılında, İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi; Birliğin rekabet gücünün geleceğine ilişkin bir rapor hazırlayıp, başta ekonomik zorluklar olmak üzere çözüm önerileri sunması için görevlendirmiştir!

Ursula von der Leyen, küresel çatışmaların arttığı bir dönemde AB’nin yeşillenmekte olan ekonomisini nasıl rekabetçi, Çin ve ABD’ye karşı canlı tutabileceğine dair bilgi de istemiştir!

  • İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi Raporu; “Avrupa’nın Gelecek Rekabet Gücü: Avrupa için Bir Rekabet Stratejisi” Avrupa’nın ekonomik rekabet gücünün azalmasına dair bir analiz sunmakta ve toparlanma için kilit stratejileri ortaya koymaktadır!.

1 -) Yavaşlayan Büyüme: 2000 yılından bu yana, Avrupa’nın büyümesi özellikle verimlilik açısından ABD’nin gerisinde kalmış ve bu durum hane halkı gelirleri ve yaşam standartları üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Verimlilik açığı, Avrupa’nın dijital devrimden yararlanamamasıyla ilişkilidir.

2 -) İnovasyon Açığı: Avrupa, ABD ve Çin ile olan inovasyon açığını, özellikle ileri teknolojilerde, kapatmaya odaklanmalı. Avrupa’daki dinamik, teknoloji odaklı sanayilerin eksikliği uzun vadeli verimlilik artışını engellemektedir.

3 -) Karbon Salınımını Azaltma ve Rekabet Gücü: Avrupa, iklim hedefleriyle sanayi rekabet gücünü dengeleme zorluğuyla karşı karşıyadır. Yüksek enerji maliyetleri ve özellikle Çin’den gelen yabancı kaynaklara bağımlılık bu dengeyi daha karmaşık hale getirmektedir. Raporda, doğru koordinasyon ile karbon azaltmanın büyüme için bir fırsat olabileceği belirtilmektedir.

4 -) Güvenlik ve Bağımlılıklar: Avrupa, özellikle Çin ve ABD’den gelen kritik hammaddeler ve teknolojiye olan dışa bağımlılığını azaltmalı. Bu, daha güçlü ve koordine edilmiş bir AB sanayi politikası ve dış ekonomik politika gerektirir.

5 -) Büyüme Engelleri: Rapor, bölünmüş düzenlemeler, Tek Pazar’ın yeterince kullanılmaması ve kamu harcamalarının verimsiz kullanımı gibi temel engelleri belirlemektedir. Üye Devletler arasında daha iyi bir koordinasyonun sağlanması çağrısı yapılmaktadır.

6 -) Yatırım ve Yönetişim: Avrupa, dijital ve yeşil teknolojiler, savunma ve altyapı gibi alanlarda büyümeyi geri getirebilmek için önemli ölçüde daha fazla yatırıma ihtiyaç duymaktadır. Rapor, sermaye piyasalarının entegrasyonunun ve yönetişim reformlarının daha etkin politika koordinasyonu ve azalan düzenleyici yükler için önemini vurgulamaktadır.

  • İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi raporu, Avrupa’nın rekabet stratejisinin üç temel alana odaklanması gerektiğini belirtmektedir!

1 -) İnovasyon Açığını Kapatmak; İleri teknolojilere yeniden odaklanmak: Avrupa, özellikle yapay zeka, kuantum hesaplama ve dijitalleşme gibi yeni teknolojilerde inovasyon kapasitesini önemli ölçüde artırmalıdır. AB, ABD ve Çin’in gerisinde kalmış olup, araştırmaların ticari uygulamalara dönüşmesini sağlayacak inovasyon ekosistemlerini desteklemek acil bir gerekliliktir.

Startupların büyümesini desteklemek: Avrupa, startuplar için daha dinamik bir ortam yaratmalı, düzenleyici engelleri azaltmalı, girişim sermayesine erişimi artırmalı ve yenilikçi şirketlerin AB içinde büyümesini sağlamalıdır.

Yetenek geliştirmeyi artırmak: Avrupa, rekabetçiliğini koruyabilmek için iş gücünü gelecekteki teknolojilere hazırlamalıdır. Yaşam boyu öğrenme ve yeniden eğitim programları, teknolojik ilerlemelerle birlikte sosyal kapsayıcılığı sağlamak için hayati önem taşımaktadır.

2 -) Karbon Salınımının Azaltımı ve Rekabet Gücü İçin Ortak Plan; Karbon salınımını azaltmayı sanayi büyümesi ile uyumlu hale getirmek: Strateji, temiz teknolojilerin geliştirilmesi ve Avrupa şirketlerinin karşı karşıya olduğu yüksek enerji maliyetlerinin azaltılması ile karbon azaltımını bir büyüme kaynağı haline getirmeye odaklanmalıdır. Özellikle enerji yoğun sanayilerin rekabet gücünü kaybetmeden karbon azaltma hedeflerine ulaşmalarını sağlamak için koordine edilmiş bir plana ihtiyaç vardır.

Enerji geçişi ve inovasyon: AB, yenilenebilir enerji kaynaklarını büyütmeye ve enerji verimliliğini artırmaya, aynı zamanda temiz teknolojiler için kritik malzemelerin tedarik zincirini güvence altına almaya odaklanmalıdır.

Stratejik ortaklıklar: Avrupa, temiz teknoloji alanında rekabetçi kalabilmek için, Çin ile hızla artan rekabete karşı dayanıklılık geliştirmeli ve ortaklıklar kurmalıdır.

3 -) Güvenliği Artırmak ve Bağımlılıkları Azaltmak; Kritik ithalatlara bağımlılığı azaltmak: Avrupa, özellikle Çin ve diğer jeopolitik rakiplerinden gelen kritik hammaddeler, dijital teknolojiler ve enerji gibi dış kaynaklara olan bağımlılığını azaltmalıdır. AB, bu alanlarda kendi sanayi kapasitesini güçlendirmeli ve tedarik zincirlerini güvence altına alarak stratejik stoklar oluşturmalıdır.

Savunma ve güvenlik sanayilerini güçlendirmek: Artan jeopolitik risklerle birlikte AB, savunma sanayilerine yatırım yapmalı ve Avrupa’nın küresel güvenlik meselelerinde bağımsız hareket edebilme yeteneğini sağlamalıdır. Bu, ulusal savunma çabalarının koordine edilmesini ve üye ülkeler arasında sanayi standardizasyonunun artırılmasını gerektirir.

  • İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi raporunda yer alan, Avrupa’nın rekabet stratejisine ilişkin derinlemesine analiz ve öneriler, bölgenin ekonomik zorluklarını ele almak için ayrıntılı bir çerçeve sunmaktadır.

1 -) İnovasyon Açığını Kapatmak; Avrupa’nın verimlilikte geri kalması, özellikle ABD ve Çin’e kıyasla dijital devrimden yararlanamamasından kaynaklanmaktadır. Avrupa, son 50 yılda 100 milyar €’dan fazla piyasa değerine sahip bir teknoloji devi yaratamamıştır. Buna karşın ABD bu dönemde birçok trilyon dolarlık şirket yaratmıştır. Avrupa’daki startupların önemli bir kısmı, daha iyi fonlama ve daha az düzenleyici engeller nedeniyle ABD’ye taşınmaktadır.

2 -) Karbon salınımının azaltımı ve Rekabet Gücü; Avrupa’nın yüksek enerji maliyetleri, ithal fosil yakıtlara bağımlılık tarafından şiddetlenmekte ve rekabetçiliğini baltalamaktadır. Temiz enerji geçişi bir zorunluluk ve büyüme fırsatıdır, ancak bu geçiş, sanayiler ve hükümetler arasında koordinasyonu gerektirir. Avrupa temiz teknolojilerde liderdir, ancak elektrikli araçlar ve yenilenebilir enerji sistemleri gibi alanlarda Çinli rakipler tarafından geride bırakılma riski taşımaktadır.

3 -) Güvenliği Artırmak ve Bağımlılıkları Azaltmak; Avrupa, özellikle Çin ve diğer AB dışı ülkelerden gelen kritik hammaddeler ve teknolojilere oldukça bağımlıdır. Yükselen jeopolitik istikrarsızlık ve küresel ticaret dinamiklerindeki değişimler, Avrupa’nın tedarik zincirleri ve güvenlik açısından kırılganlığını artırmaktadır. Avrupa’nın savunma sanayisi, tedarik süreçlerinde birçok verimsizlik ve üye ülkeler arasında standardizasyon eksikliği ile bölünmüş durumdadır.

4 -) Büyüme Engellerini Kaldırmak; Avrupa’nın parçalanmış düzenleyici ortamı ve tutarsız ulusal politikalar inovasyonu ve büyümeyi engellemektedir. Tek Pazar, özellikle hizmetler ve dijital pazarlar gibi alanlarda tamamlanmamıştır, bu da büyüme potansiyelini ve sınır ötesi ticareti sınırlamaktadır.

Avrupa, kamu harcama gücünden tam anlamıyla yararlanmamaktadır, fonlar genellikle ulusal ve AB düzeyinde yeterli koordinasyon olmadan dağılmaktadır.

5 -) Yatırımları Finanse Etmek; Avrupa’nın dijitalleşme, karbon azaltma ve savunma hedeflerine ulaşması, İkinci Dünya Savaşı sonrası Marshall Planı’ndan bu yana görülmemiş büyük yatırımlar gerektirecektir. Özel sektör, gerekli yatırımları kamu sektörü desteği olmadan tek başına finanse edemeyecektir ve Avrupa’nın parçalanmış sermaye piyasaları yatırım akışlarını engellemektedir.

6 -) Yönetişim ve Koordinasyonu Güçlendirmek; Avrupa’nın karmaşık yönetişim yapıları ve yavaş politika oluşturma süreçleri, küresel zorluklara hızlı bir şekilde yanıt verme yeteneğini engellemektedir. AB, sanayi, ticaret ve savunma politikaları gibi alanlarda ulusal ve AB düzeyindeki çabalar arasında etkili koordinasyon mekanizmalarından yoksundur.

7 -) Sosyal Kapsayıcılığı Koruma; Avrupa’nın sosyal kapsayıcılığa bağlılığı bir güç olmuştur, ancak teknolojik bozulmalar ve azalan iş gücü gibi demografik değişimlerle zayıflayabilir. Yapay zeka ve otomasyon gibi hızlı teknolojik değişimler, düzgün yönetilmezse eşitsizliği artırabilir.

İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) eski Başkanı Mario Draghi raporunda; Avrupa’nın inovasyon kapasitesini köklü bir şekilde reforme etme, enerji ve savunmada stratejik özerkliğini güçlendirme ve değişen küresel ortamda rekabet edebilmek için yönetişimi iyileştirme gereğini vurgulamaktadır!

Yolun Sonu Görünüyor!

Gündem çok yoğun! Peki, bu kadar yoğunluk arasında, işinde, gücünde ve aşında bir vatandaş ne yapacaktır? Tüm bu yaşadıklarımızı, normal bir vatandaşın takip etmesi ve gelişmeler hakkında fikir yürütmesi, yorumlaması ve karar verebilmesi çok zordur!


Asil millet feraset sahibidir! Mazlumu da zalimi de çok iyi bilir; haklıyı da haksız olanı da! Bu millet, adalet ve hakikat ehlidir! Tabii ki nerede durması ve kimi de seçmesi gerektiğini de çok iyi bilir!


Tüm bu gelişmeler, bir devrin yani siyasal İslam’ın son demleridir! Birileri adına ellerinde malzeme – argümanlar alınmakta, bir dönemin bittiğinin işaret göstergeleri ve yolun sonu görünmektedir! Peki, şöyle bir soru hemen aklımıza geliyor?

Birilerinin geçim kaynağı malzemeyi kim ellerinden almaktadır?! Kim ya da kimler? Yoksa DEVLET ve Kadim Türk Devlet Aklı mıdır?

Son günlerdeki gelişmeler ve olaylar zinciri hakkında, dost meclisi sohbetleri ve yazılarımızda, bazı analiz, tespit ve öngörülerde bulunuyor, strateji geliştiriyor, akabinde bıyık altından güleni mi ararsınız, arkamızdan konuşanları mı?

Onlar; sefil, akılsız, cahil ve avam biri ile karşılaştıklarında, SELAM der geçer giderler!

Her Peygamber, kendi toplumuna, yeni bir bilgi ile geldiği zaman, dönemin ileri gelenleri her şeyi bilen ve dünyalık sahipleri, bu bilgi bize gelmeliydi ve sen kimsin diye alay ettiklerini, hatta peygamberlerini de öldürmek istediklerini de, hatırlatmadan geçmeyelim!

Bilgi ağırdır! Bilgi sorumluluk ister! Bilgi her kişi ile paylaşılmaz ve bilgiyi de her kişi taşıyamaz! Sosyal bilimler ve özellikle de toplumların gelişmesi ve değişimi üzerine, iletişimci ve sosyologlar, öngörü ve strateji geliştirir! Peki, neden?

Sosyal bilimler, fen ve matematik bilimleri gibi 2+2’nin her zaman dört ettiği bir bilim değildir! Çünkü konu insan ve toplumdur! Et, kemik, sinir ve duygulardan yaratılmıştır!

Sosyal bilimler de, 2+2 bazen dört, bazen yirmi iki ve bazen de kırk dört ettiğini unutmayalım! Nasıl olacak dediğinizi de duyar gibiyim! Yaşayıp hep birlikte göreceğiz!

Zamanın ruhu ve zaman her şeyin ilacıdır! Zamanı gelmeden çiçek açmaz ve ağaçlar da meyve veremez!

2001 ekonomik krizi ve 2002 genel seçimler öncesi sosyal – siyasi ve ekonomik şartlarda benzerlikler var mıdır?

Seçim sonuçları açıklandığında, iktidarda ki üç koalisyon partisi barajı geçememiş, TBMM dışında kalmış, daha kurulalı bir yıl geçmeyen siyasi parti ve lideri seçimi göğüslemiş TBMM’de neredeyse yüzde altmış çoğunluğu elde edecek bir siyasi başarı sağlamıştır! Peki, bu başarı ve sonuç nasıl olmuştur?

Bu ülkede, her gün TV’lerde boy gösteren ve yazılı medyanın da çok bilen gazeteci, yazar, akademisyen ve toplumbilimcilerine sormak gerekir! Şu anda yaşamakta olduğumuz sosyal ve ekonomik kriz, 2001 ekonomik kriz ve 2002 genel seçim öncesinden bir farkı var mıdır?

Medyaya yansımadığına ve haber değeri olarak görülmediğine bakmayalım! Evine ekmek götüremeyen insanımız, kutsal olan canı, haram olduğunu bile bile, kıymaktadır! Neden acaba?!

Tarihteki Türk Devletleri, sıradan ve öylesine bir şekilde kurulmuştur! Birkaç kişi bir araya gelmiş, haydi bir devlet kuralım demiş ve on altı Türk Devletini de öylesine mi kurmuştur?

Aşağıdan yukarıdan, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Sayılı günler tükendi, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Kılavuzun gereği yok, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
Bak feleğin çemberinden, YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!
YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR! YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR!

İstihbarat ve Karşı İstihbarat!

Son günlerde, Devlet başkanları düzeyinde yaşadığımız suikast vb. operasyonlar, istihbarat ve karşı istihbarat kavramlarını sorgulamamıza neden olmaktadır!

Peki, Devlet başkanı düzeyinde işlenen suikastlarda, istihbarat zafiyeti var mıdır?

Yoksa içerden bir casusluk operasyonu mu vardır?

Aksi halde bu düzeyde suikastların olması öyle kolay değildir! Peki, Suikastlar üzerinden neler olmaktadır? Kimler kimlere ne gibi mesajlar vermektedir?

Her şey zıddı ile kaim olduğuna göre! Her yerde ve her kurumda, Zıtlar üzerinden bir DENGE kurulmaktadır!

Karşıt olan şeyler ya da ZITLAR, bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlar daha güzel bir uyum doğar! Düzen bir çatışma sonucunda meydana gelmektedir!

Devlet başkanı düzeyindeki kişilerin program ve yol güzergâhını bilen sadece birkaç kişi olmasına rağmen, bu suikastlar nasıl ve neden olmaktadır?

Burada karşımıza doğal olarak bir istihbarat zafiyeti çıkmaktadır! Ya da Casusluk faaliyetleri vb. sorular, her daim aklımıza takılmaktadır!

  • İstihbarat, gelişmeler karşısında akıl yoluyla uyum sağlama, bilgiyi edinme ve tecrübeler ışığında uygulama yeteneğini ifade etmektedir.

İstihbarat, en alt düzeyde bireyin günlük yaşantısından en üst düzeyde karmaşık devlet politikalarına kadar hayatın her alanında yer almaktadır.

İstihbarat kavramı, her şeyden önce zekânın kullanılmasıyla ilgilidir. İstihbarat akıl yürütme, plan yapma, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık düşünceleri kavrama, çabuk öğrenme, tecrübelerden ders çıkarmayla ilgili zihinsel bir süreçtir.

Milli güvenliği sağlamak adına rekabetçi ve kaotik uluslararası sistemdeki mücadelede devletler sürprizlerden kaçınmak adına muhtemel gelişmeleri önceden mümkün mertebe öngörmeye çalışır!

Gelecekte ortaya çıkabilecek belirsizlikleri asgari düzeye indirmenin yolu, yeni bilgilere dair haberlerin alınmasına bağlıdır.

İstihbarat, üst düzey siyasi kararların alınması, oluşturulması ve yürütülmesinde siyasi karar alıcılara bu anlamda çok büyük etki ve katkı sağlamaktadır!

  • Peki, Son günlerde çok duyulan, sosyal medya hesaplarında paylaşılan; istihbarat, espiyonaj, kontrespiyonaj, Osint, Sigint, Humint nedir?

Espiyonaj; Casusluk faaliyetleri olarak ifade edilmektedir!

Kontrespiyonaj; istihbarata karşı koyma, istihbarat teşkilatı tarafından yapılan hasım ve düşman haber alma teşkilatlarının kendilerine karşı bilgi toplama ve elde etmelerini önleme veya elde edilecek bilgiyi manipüle etme faaliyetleridir.

OSINT, Open-Source Intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır ve açık kaynak istihbaratı anlamına gelir.

Açık kaynak verilerden bilgi toplama, değerlendirme ve analiz etme sürecini ifade eder.

Bu veriler, internet ve diğer açık kaynaklar aracılığıyla erişilebilir ve çeşitli amaçlar için kullanılabilir.

Açık Kaynak İstihbaratı, halka açık kaynaklardan veri toplayarak istihbarat elde etme metotlarından biridir. Genel olarak, Tv, Radyo, Gazete, Dergiler, Periyodik Yayınlar, Broşürler, Bildiriler, Kataloglar, Medya ve İnternet üzerinde yapılan kamu yayınlarını içermektedir, diye tanımlanıyor.

Sigint, electronic intelligence ve signals intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır, elektronik istihbarat anlamına gelir.

Elektronik istihbarat;  modern ve yüksek teknolojinin etkin kullanımına dayalı bir istihbarat türevidir! Düşman veya potansiyel tehdit unsurları tarafından kullanılan haberleşme aygıtları ve diğer elektronik cihazların yaydığı radyo dalgaları veya kablo üzerinde taşınan analog ve dijital aktarımın çeşitli yöntemlerle yakalanıp analizi sonucu gizli bilgilerin elde edilmesi tekniği, şeklinde ifade edilmektedir!

Humint, human intelligence, kelimelerinin kısaltılmasıdır.

İnsan zekâsı, insan kaynakları ve kişiler arası temas yoluyla toplanan zekadır. Sinyal dinleme gibi daha teknik istihbarat toplama araçlarından farklıdır.

Casusluk, keşif, sorgulama veya tanık görüşmeleri dâhil olmak üzere çeşitli şekillerde yürütülebilir, diye tanımlanmaktadır!

İnsan kaynaklarından toplanan veya sağlanan bilgilerin bulunduğu istihbarat! Humint aktivitesi, insani kaynaklarla yapılan sorgulama veya konu hakkında bilgiye ulaşma kapasitesi olan kişiler ile yapılan sohbetler ile gerçekleştirilmektedir!

Taşra İlçelerde ki; FAKÜLTE ve MYO’LAR Güçlendirilmeli!.

Üniversiteler; ülkenin ihtiyaç duyduğu insan gücünü yetiştiren, kaynak ve kadrosuyla bilim ve teknoloji üreten, araştırmaları teşvik eden, toplumsal gelişmelere öncülük yapan ve bilimsel yöntemlerle her meseleye çözüm arayan kurumlardır!

Üniversiteler; bilgi üreten ve bilgiyi kullanabilecek insan kaynağını yetiştiren kurum demektir! Üretilen bilginin topluma yayılmasını sağlamaktır!

Üniversite yönetimleri; toplum ve şehrin tüm dinamikleri ile ilişkili ve bağlantılı olmak zorundadır!


Üniversite yönetimleri; özerk yapısı gereği, tüm atamalarda; HAK – HUKUK – ADALET – EHLİYET– LİYAKAT – BİLİM ve Evrensel değerler öncelikleri olmalı!

Üniversite yönetimleri; AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve HESAP VEREBİLİRLİK olmalı! Aksi halde, Üniversite ve Kampus içinde, Sosyal Barış – Huzur ve Aidiyet sağlanamaz!

Üniversiteler; kalkınma adına; araştırma, geliştirme ve bilimsel çalışmalar yapması gereken kurumlardır!

Üniversiteler, ülkesine ve bulunduğu ilin ekonomik kalkınmasına katkı sağlamalı!

Üniversiteler; Özel sektörde karşılığı olan öğrenciler yetiştirebilmek için başarılı, sektörü ve sahayı bilen akademisyenler istihdam etmeli!

Kurumlar; Kural – Kanun ve Yasa demektir! Kurumsal yönetim olmadığı zaman, durumsal yönetim şekli hakim olacaktır!

Durumsal yönetim anlayışında, adalet olmadığından kaynaklı, sosyal kaos – kargaşa ve karmaşa var demektir! Durumsal yönetim anlayışında, Kurumsal Aidiyetten bahsedilemez!

Devletin Kurumları; kanun, kural, nizam, adalet, hukuk ve hesap verebilirlik demektir!

Devletin Makamları; kimseye babasından miras kalmamış ve kimseye bu makamlar baki değildir!

Devletin Kurumları; birilerinin yasa ve yönetmeliklere aykırı, atama ve keyfi yer değiştirme talep ve isteklerinin yerine getirileceği, ali babanın çiftliği olarak kullanacağı bir onay makamı değildir!

Bir kurumda; dürüst – idealist ve namuslu bireyler; kötü kişiler ve fesatçılar kadar, sabırlı ve cesur olmazsa, kurumlar, mutlaka batarmış!

Bu ülkede; ilerici, gerici, sağcı, solcu yoktur! Namuslu insanlar ve Namussuz insanlar vardır! Siz Namuslulardan olun! Göreceksiniz, çok kalabalık olacaksınız!

  • Üniversiteler; Taşra ilçelerde ki; Fakülte veya Meslek Yüksek Okulu kadrosunda bulunan; birilerinin; oğlu – kızı – gelini – damadı – sevgili ve eşini, Kampüs bölgesine taşıma yapacağı, Ali Babanın çiftliği değildir!
  • Üniversiteler; Birilerinin Taşra ilçelerde bulunan, oğlu – kızı – gelini – damadı – sevgili ve eşini kampüs bölgesinde ki; Fakülte veya Meslek Yüksek Okullarına taşımak yerine, Taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO güçlendirilmesi için, bu ilçelere akademisyen göndermek tercih edilmeli! Veya Taşra ilçelerdeki Meslek Yüksek Okulları kapatılmalı!
  • Taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO’ların büyük bir çoğunluğunda, yeni atanmış bilimsel derinliği ve piyasa tecrübesi olmayan öğretim görevlileri olduğunu, bir kenara not edelim!
  • Kampüs bölgesinde zaten şişkin bir akademik kadro bulunmaktadır! Taşra ilçelerdeki; Fakülte MYO’larda sadece öğretim görevlileri ile yüksek öğrenim sistemi ve yerelden kalkınma kotarılamaz!
  • Taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO’larda ki akademisyenler kampüs bölgesine taşımak suretiyle buraların zayıflatmak yerine, uzmanlık alanına göre tüm fakültelerdeki akademisyenler, her gün buralara görevlendirilmek suretiyle güçlendirilmeli ve öğrencilerin tercih edebilmesi zaviyesinden cazibe merkezi haline getirilmeli!
  • Başka şehirlerden taşra ilçelerdeki Fakülte ve MYO’ları tercih eden öğrenciler, akademik kadro zayıflığından kaynaklı, bir an önce bir başka şehirde ki üniversitelere kaçmanın yollarını aramaktadır!
  • Kampüs bölgesindeki Fakülte ve MYO”larda kadrosu bulunan akademisyenler, haftada bir gün taşra ilçelere görevlendirilmek suretiyle derslere girmeli, bilgi ve tecrübelerini, hem oradaki öğretim görevlileri ve hem de öğrenciler ile paylaşmalı!
  • Kampüs bölgesindeki akademisyenlerin büyük bir çoğunluğu, taşra ilçelerdeki, Fakülte ve MYO’ların varlığından dahi bihaber durumda olduğunu, hatırlatmak gerekir!
  • NOT; Daha önceden, Fakülte bünyesinde akademisyen olmadığından kaynaklı, başka fakültelerden bir akademisyen bir başka fakülteye, dekan olarak atanabiliyordu!.
  • Peki, fakülte bünyesinde akademisyen varken, başka fakültelerden bir akademisyeni başka bir fakülteye dekan atamak suretiyle; kurum bünyesinde; BARIŞ – HUZUR – ADALET ve AİDİYET tesis edilebilir mi?

Şirket, Kurumlar ve Üniversitelerde; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey; Kurumsal Yönetim Anlayışı, Kurumsal Kültür – Kurumsal Davranış – Kurum Felsefesi ve Kurumsal AİDİYET; ÇALIŞANLAR ve Onların DAVRANIŞLARI akabinde gelmektedir!

Ya da AYNI VERİLER ile Farklı SONUÇLAR beklemeye devam!