Yerel Basın ve MEDYA Sektöründe; Ne Olmasını Bekliyorduk -2-

Türkiye genelinde, günlük yayın yapan yerel gazeteler, resmi giderlerini karşılayamaz bir duruma geldiğinden, kapanma ve birleşme konusunda görüşmeler olduğu ve bazı illerde, sürecin sonuçlandığına, şahit olmaktayız!

Peki, sektör neden bu duruma geldi şeklinde bir soruya, kabaca verilebilecek cevaplar, şu şekilde olacaktır!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kendilerinden başkasının varlığından rahatsız olan ve kendilerinden başkasını da gazeteci olarak kabul etmeyen, kendileri var ise sektörün ancak var olabileceği sanrılı; psikolojik ve sosyal olarak sorunlu ve sıkıntılı tipler maharetiyle, sektör ancak buraya kadar gelebilecektir!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kime gazeteci denir veya kime gazeteci denmez, kimden gazeteci olur veya kimden gazeteci olmaz, şeklinde sohbet ve tartışmalarda; birilerinin elinde bir ölçü aleti, kime dokundursalar, gazeteci olup – olmadığı noktasından bir işaret vermektedir! Tam tekmil Marksist ve Komünist bir mantık zaten bunları gerektirmektedir! Peki, böyle bir zihniyetten başkaca ne bekliyordunuz?!

Yerel basın veya medya sektöründe; Gazetecilik mesleğine, geçiyordum şeklinde hasbelkader giren ve meslek nam altında; ŞANTAJ, TEHDİT ve her türlü PİSLİĞİ yapanlar, kamu mesleği olan gazeteciliği, dürüst bir şekilde icra eden, onurlu kişilere, çamur atmak veya sektörde yok saymak için her yolu deneyenler maharetiyle, sektör ancak buralara gelecektir!

Yerel basın veya medya sektöründe; Cibilliyeti bozuk sanrılı tipler, gazetecilik mesleğini, yasal çerçevede ve onuru ile yapan bireylerden, hem rahatsız olmakta ve hem de kendileri de alan daralması yaşadıkları için cibilliyetlerinin gereği olarak, insanlık dışı her yolu denedikleri için sektör adına neler bekliyordunuz?

Gazeteci olmak için İletişim Fakültesinin herhangi bir Bölümünden lisans derecesi ile mezun olunması gerektiğini! Sosyal ya da Siyasal Bilimler alanında diplomaya sahip olup mesleğe yönelik kabiliyeti bulunan kişiler de gazetecilik yapabileceğini!

İletişim fakültesi mezunu ve Sosyal bölümlerden mesleğe kabiliyeti olanların gazetecilik mesleğini icra ettiklerini! Mimar, Ziraat fakültesi ve Arkeoloji vb. lisans mezunu kişilerin gazeteci olamayacağını!

  • Gazeteci; vatanı – milleti ve devletine bağlı, hak ve hakikat aşığı, gazetecilik nam altında başkaca işler çevirmeyen, bir başka ülke veya ülkelerin istihbarat örgütlerine; hizmetçi – UŞAK ve ülkesi ve milletini de, SATAN kişi olmadığını!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kendilerinden başkasının sektörde var olması veya bulunmasından rahatsız olan, sektöre yön verdiğini zan edenler; geçiyordum hasbelkader gazetecilik mesleğine girmiş kişiliksiz ve cibilliyeti bozuk sanrılı tipleri sektöre kazandırdığını!

Yerel basın veya medya sektöründe; Gazetecilik gibi kutsal bir kamu mesleğini; yasal ve etik ilkeler çerçevesinde yapan ve kimseden talimat almayan, mektepli ve alaylı ayrımı yapmadan, ruhunu ve kalemini satmayan, yan yollara sapmayan, hak ve hakikat aşığı, bir yerlere de uşaklık yapmayan ve sadece gazetecilik maaşı ile geçinen, sektörde ki tüm kahramanları her daim takdirle karşılar ve tebrik ettiğimizi!

  • Peki, geçiyordum veya hasbelkader gazeteci olduğunu ve sektöre kendilerince yön verdiğini zan eden, kerameti kendilerinden menkul sanrılı ve sancılı tiplerden GAZETECİ olur mu?!
  • Peki, Barmenden, Pavyoncudan, Şantajcıdan, Tehditkar, Taklacı ve Torbacıdan GAZETECİ olur mu?
  • Ya da ülkesini, yabancı istihbarat örgütlerine gammazlayan, satan ve UŞAKLIK edenlerden GAZETECİ olur mu?
  • Meslek kimliği altında yasal olmayan tehdit, şantaj ve her türlü pisliği yapan sanrılı tiplerden GAZETECİ olur mu?
  • Yerel basın veya medya sektörünün mezkur tipler ile gelebileceği son nokta burasıdır! Başka bir yere gidemez ve gidemeyecektir de!
  • Ancak ve ancak kapanmak ya da birleşmek zorunda kalacaktır!

Yerel basın veya medya sektöründe; Sektörün bulunduğu durum ve geleceği adına; mezkur sanrılı ve sancılı tiplere, alan açan; tüm siyasetçi, patron, müdür ve sektöre de yön vermesi gereken, oda ve derneklere büyük sorumluluk düştüğünü!

Böyle bir vebalin altından kalkamayacaklarını! Ya da böyle bir vebal ve tehlikenin farkında olmadıklarını, yazılarımızda her daim ifade etmeye çalıştık!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur sanrılı ve sancılı tiplere insan dahi denilemeyeceğini! Sanrılı tiplerin bir kurumda çalışmasının dahi düşünülemeyeceğini! Hem de gazetecilik gibi bir kamu mesleğinde! Bir de bu sanrılı tipleri sektöre yön vermesi gereken kurumların başına yönetici olarak getireceksiniz, öyle mi?

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur sanrılı tiplere, şeklen insan denilebileceğini! İnsan suretindeki; beyin, gönül ve ruh olarak hayvandan daha aşağı olduklarını!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Cibilliyeti bozuk sanrılı tiplerin bulunduğu bir meslek ve meslek örgütünden insanlık, devlet ve millet adına hiçbir şeyin beklenilemeyeceğini!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur tipler; Kişisel çıkar, takla, tavan, yalan, dolan, iftira, hile, oyun, tuzak, düzen, şantaj, tehdit ve ihanetten başka bir şey bilmediklerini, yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalıştık!

Tabii ki kaleme aldığımız konular – yazdıklarımız ve ifadelerimiz; ancak gözü – kulağı ve kalbi mühürlenmemiş TEMİZ insanlara erişebilecektir! KÖR – SAĞIR ve MÜHÜRLÜ olanlara doğal olarak işittiremeyiz!

Yerel Basın ve Medya Sektöründe; Ne Olmasını Bekliyorduk?!.

Türkiye genelinde, günlük yayın yapan yerel gazeteler, resmi giderlerini karşılayamaz bir duruma geldiğinden, kapanma ve birleşme konusunda, görüşmeler olduğu ve bazı illerde, sürecin sonuçlandığına, şahit olmaktayız!

Yerel Basın ve Medya sektöründe ki sorunlardan kaynaklı, 2020 yılında, üç gazetenin diğer gazeteler tarafından satın alınması ile Konya Merkezde, 11 yerel gazete yayın hayatına devam kararı alınmıştır!

Bugün de; Konya merkezde, günlük yayın yapan 11 yerel gazeteden bir tanesi hariç olmak üzere, 10 gazetenin birleşmek suretiyle, yeni iki gazete olarak yayın hayatına devam kararı aldığını, kulislerde konuşulmaktadır!

  • Yerel Basın veya Medya; ulusal basın kadar geniş çaplı olmayan, il, ilçe ve beldelerde günlük, haftalık ya da daha farklı aralıklarla çıkan, ulusal haberler yanında, bölge haberlerine daha fazla yer veren, yöresel gelişmeyi ve bölgenin sorunlarını ön planda tutmaya çalışan, Basın İlan kurumu kanunlarına göre, belli sayıda Basın personeli çalıştırmak zorunda olan, ticari bir işletme olan yayın mecrası, olarak tanımlanmaktadır!
  • Yerel Basın veya Medya; adından da anlaşılacağı üzere, bölgesindeki tüm gelişmeleri, yatırımları ve hizmetleri izleyici ve okuyucuları ile paylaşan, kamu ile kamuoyu arasında köprü vazifesi gören, sorumluluk ve tarafsızlık ilke sahibi olması gereken ticari kuruluşlardır!
  • Yerel Basın veya Medya; her ne kadar kamu adına iş yapıyor olmasına rağmen, resmi ilan ve işletme reklam gelirleri ile ayakta kalmaya ve varlığını da sürdürmeye çalışan ticari işletmelerdir! Resmi ilan ve ticari reklam gelirleri olmadan yerel medya kamu adına hizmetlerini tam ve sağlıklı olarak yerine getiremez!

Basın İlan Kurumu, kurulmasından ve resmi ilan dağıtımında yetkili olmasından sonra, basının aldığı resmi ilanlar; bir geçim kaynağından çok, maddi destek durumuna gelmiştir!

Resmi ilanlar ile bir gazetenin hayatını idame ettirmesine imkân yoktur! Resmi ilanların dağıtılmasının amacı, gazetelerin giderlerine bir nebze olsun destek olabilmektir!

Peki, sektör neden bu duruma geldi şeklinde bir soruya, kabaca verilebilecek cevaplar, şu şekilde olacaktır!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; GAZETECİLİK yapmak zorunda olduğunu! Başkaca işlere tevessül etmemeleri gerektiğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; sadece BİK gelirlerine odaklı ve masa başı ajans habercilik yayın politikası ile ayakta kalamayacağını!

YEREL Basn – Medya ve Gazeteler; Gazetecilik yapmalı, sahada olmalı, firma tanıtım haber ve özel sektör reklamları ile BİK gelirlerinde ki; eksik ya da açığı kapatmak yoluna gitmesi gerektiğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Reklam – Haber, Haber – Reklam ilişkisi ve Advertorial Reklam Haberden bihaber çalışanlar ile NAYLON bir durum ve konuma düşeceğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Naylon bir sektör, doğal olarak, NAYLON çalışanlar tarafından temsil edileceğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Naylon bir sektör ve naylon çalışanlar ile sektörün nerelere gelmesini ya da KAMU adına ne gibi HAYIRLI İŞLERE; imza atması veya vesile olmasını beklediğimizi, bir gazeteci ve iletişim uzmanı olarak, sektör ve sektördeki fikir işçilerinin geleceği adına, sürekli olarak kaleme almaya çalıştık!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; bugün için Sektör ve sektörün bu duruma gelmesine sebebiyet verenler; Kendim ettim kendim buldum şarkısını, KORO halinde ve UYUMLU bir şekilde söylemelidir!

Paris FİNANS Zirvesi: ‘Daha adil’ yeni bir finansal sistem çağrısı!

Stratejistler yeni bir dünya düzeni çerçevesinde, bir dünya savaşının eşiğinde olduğumuzu ifade etmektedir! Peki, ifade edilen savaş, konvansiyonel mi yoksa nükleer bir dünya savaşı mı olacaktır?

Yoksa PARA ve FİNANS sistemi üzerinden bir Dünya Savaşı mı? Ya da ikinci Dünya Savaşı akabinde kurulan para ve finans, Bretton Woods, sisteminin reset edilip yeni bir sistem kurma savaşı mı? Hangisi?

Geçtiğimiz Haziran aynın son günlerinde, Paris’te, Dünya finans sistematiği çerçevesinde, yeni bir finansal sistem çağrısı zirvesi yapılmıştır!

Zirveye, Uluslarası örgüt başkanları ve Afrika ülkelerinden devlet başkanları, katılım sağladı!

Paris Finans Zirvesi; BM’nin sponsor olduğu iklim zirveleri çerçevesinde bir toplantı olmadığı! G7, G20 veya herhangi bir uluslararası veya bölgesel kuruluş gibi bir çerçeve içinde bir toplantı, olmadığı!

Geçtiğimiz yıl başlatılan ve 40 ila 50 dünya liderini ve üst düzey finans yetkilisini bir araya getirmeyi başaran Cumhurbaşkanı Macron’un bir girişimi olarak kabul edildiği!

Peki, Avrupa Birliğinin en güçlü ülkelerinden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, böyle bir finans zirvesi ile nereye varmayı ve ne yapmayı hedeflemektedir?

Paris’teki Finans Zirvenin amacı; uluslararası finansal sistemi değiştirmenin gerekliliği hakkında müzakerelerde bulunmak olduğu!

Zirve; Uluslararası finansal sistemi dikkatli bir şekilde yeniden şekillendirme ihtiyacının hissedilmesi! İklim değişikliği ve onun yol açtığı felaketlerle başa çıkma konusuna odaklanmaktadır!

Zirve; gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadeleden vazgeçilmemesi. Bu nedenle, iki önceliği birlikte gerçekleştirmek için daha fazla fona ihtiyaç duyulduğu!

Zirveye paralel olarak; UNESCO binası ile Paris’teki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) arasında farklı formatlarda gerçekleştirilen otuz etkinliğe, yoğun bir katılımcı olduğu!

Fransa Cumhurbaşkanı Macron; derinleşen bölünmelere, çevresel kırılganlığa, Kovid pandemisinin sonuçlarına, dağınık ekonomik aktivitenin yeniden canlanmasına, Ukrayna’daki savaşa ve küresel finansal sistemdeki istikrarsızlığa işaret ederek, karamsar bir tablosunu çizmiştir!

Macron; Uluslararası finansal yapının başarısızlığını, Dünya Bankası ve uygulamalarını tamamen ahlaksız hale gelmiş, olarak tanımladığını! Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumların performansını kontrol eden kuralları kınamaktan çekinmediğini!

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres; dünyada açlık çeken 750 milyon insanın varlığını, “haksız finans mühendisliğini ve eşitsizliğini” kınadığı! Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin 160 milyar dolarlık özel çekme hakkına sahip olduğuna, Afrika’nın payının ise 34 milyar doları geçmediği!

Guterres; Kırılgan ekonomilere sahip ülkelerin borçlarının hafifletilmesi, sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği ile mücadele için yıllık 500 milyar dolar sağlanmasını önerdiği!

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen; çok taraflı uluslararası kurumların “yeni zorlukların üstesinden gelmek için gelişmesi ve uygun reformları gerçekleştirmesi” gerektiğini!

Yellen; ayrıca, ülkesinin yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin alacaklılarına borçlarını yeniden yapılandırma müzakerelerine katılmaları için ‘baskı’ yapacağını! Devlet fonlarının yoksullukla mücadele çabalarını durdurmadan iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunması gerektiğini!

Paris Finans Zirvesinde; dört ana ilkeyi ortaya koyan yeni bir ‘tüzük’ önerisi geldiği!

1 -) Dünyadaki hiçbir ülkenin yoksullukla mücadele ile gezegeni koruma arasında seçim yapmak zorunda kalmaması ve her iki savaşın da birlikte yapılması gerektiği!

2 -) Her ülkenin dikte veya baskı olmaksızın kendi yolunu seçme hakkına sahip olduğu! Yeni tüzüğün “her bir tarafın egemenliğine, seçimlerine ve modeline daha saygılı olması gerektiği!

3 -) Finansman ihtiyacının büyüklüğünün mali yapılardan, bölgesel ve uluslararası kuruluşlardan ve çok taraflı kalkınma bankalarından gelen tüm kaynakların seferber edilmesine yol açması gerektiği, şart koşmaktadır!

4 -) Macron; gezegenin hizmetine sunmak, yoksulluk ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin zenginliğini korumak için özel sektörü seferber etme ve gerekli fonları sağlama ihtiyacı! Bir ‘kamu finansman şoku’ yaratmak ve küresel mali sistemi daha adil ve verimli olacak şekilde yeniden formüle edilmesi gerektiği!

Uluslararası yatırım kuruluşu Black Rock CEO’su Larry Fink; Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünya için Paydaşlar, temalı mektubunda; Finans alanında 40 yıl boyunca, bir dizi finansal kriz ve zorluğa tanık oldum! 1970 ve 1980’lerin başlarındaki ani enflasyon artışları! 1997’deki Asya para krizi ve küresel finansal kriz! Bu bölümler yıllarca sürse bile, aslında hepsi kısa vadeliydi. İklim değişikliği farklı! Öngörülen etkilerin sadece bir kısmı gerçekleşse bile, bu çok daha yapısal, uzun vadeli bir kriz! Şirketler, yatırımcılar ve hükümetler sermayenin yeniden tahsisine hazırlanmalı, diyor!

Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab; Ulus Devletler bizim gündemimize uymak zorunda! BÜYÜK SIFIRLAMA gündemine uymayan Ulus Devletler; her alanda çok büyük sorunlar ile karşı karşıya kalır! BÜYÜK SIFIRLAMA ile Devletler yönetimlerini de, bize devretmeli ya da Paydaş demokrasi, diyor!.

Dünya Savaşı ve Yeni Sistem Adına; Bir DELİ Bulunamadı!


Dünya tarihini incelediğimizde, büyük kaos ve savaşlardan sonra, emperyal yönetim sistematiğine paralel, yeni bir düzen – sistem kurulmakta ve yeni bir döneme geçilmektedir!

Birinci Dünya Savaşının arka planında ki sebeplere baktığımızda, Sanayi Devrimini tamamlamış bir Avrupa için petrol ve enerji kaynaklarına şiddetle ihtiyaç vardır!

Enerji ve Petrol bölgesinde olmayan, sanayisini tamamlamış Avrupa’nın ne yapmasını beklemeliydik? Para kazanması gereken küresel finans çevreleri, enerji ve petrol kaynaklarını bir şekilde denetim ve kontrol altına alabilmek için her türlü girişimde bulunuyordu!

Küresel finans çevreleri için savaş, para demektir! Savaş; zenginlik ve çevrelerinin daha çok zenginleşmesi demektir!

Birinci dünya savaşının akabinde, finans ve sermaye olarak batmakta olan devletleri görürken, zenginliklerine daha fazla zenginlik ilave eden küresel finans çevreleri karşımıza çıkmaktadır!

Dünya emperyalist sistematiğinin yeniden tanımlanması ve aktörlerin değişmesi ihtiyacından çıkıvermiştir! Savaşın sonucunda, iki kutuplu bir dünya ortaya çıkmış, BM kurulmuş, NATO ve Varşova paktı liderleri ve üye devletlerin olduğu yeni bir sistem karşımıza çıkmıştır!

İkinci dünya Savaşının akabinde oluşan ikili sistem, 1989 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin Duvarının yıkılması ile birlikte artık tıkanmaya başlamıştır.

İkinci dünya savaşı ürünü; NATO ve Birleşmiş Milletler, dünya ve insanlığın sorunlarına çözüm üretememektedir! Dünya ve İnsanlık için Adalet ve Barış getirmesi planlanan kurumlar, sadece izleyici durumunu geçememektedir!

BM Güvenlik konseyi BEŞ daimi üyenin çıkar ve menfaatleri dışındaki hiçbir teklif ve öneri bu kurumlarda görüşmeye dahi alınamamaktadır! Böyle bir kurum, dünya ve insanlık için nasıl adalet, huzur ve barış getirebilir ki?

Yoksa Dünya ve İnsanlığın barış, huzur ve refahı için yeni bir girişim, yeni bir teklif ve öneri, hatta çözüm arayışlarında bulunmalı mı?

Dünya; yeni bir dönemeç ve makas değiştirme sürecine girmiştir. Dünyayı yönetmekte olan güçlü ve öngörüsü de yüksek birkaç lider, yeni bir dünya savaşı olmadan, milyonlarca insanın ölümleri ve çok büyük yıkımlara da sebebiyet vermeksizin, yeni sistemin nasıl ve ne şekilde kurulması gerektiğine uzun bir süre karar verememiştir!

Bu gidiş, bir dünya savaşı ya da nükleer ve başkaca bir teknolojik savaşa gebe görünmektedir! Bir önceki yazıda ifade ettiğim; Koridor Savaşları kapımızda!.

Yaşamakta olduğumuz ekonomik ve sosyal kaos bunların sadece öncüsü ve habercisidir! Tarihte her yeni dönem ve düzen, büyük bir dünya savaşı neticesinde karşımıza çıkmaktadır!

Dünya; Türk devlet aklı ve Türk devlet medeniyet ülküsüne ihtiyacı bulunmaktadır! İki bin yıllık Türk devlet yönetim tarihinde, insanlığa karşı zulüm, haksızlık ve adaletsizlik göremezsiniz!

Türk; Adalet demektir! Türk; Hakkaniyet demektir! Türk; Mazlumun yanında ve zalimin karşısında dik bir şekilde durmak demektir!

Dünya; Atlantik bölgenin ikircikli ve çıkarlarına yönelik düşünce sistematiği ve yönetim sistemi ile artık sürdürülemez hale gelmiştir!

Türk Devleti ve Türk Milleti, iki bin yıllık devlet geleneği, devlet aklı ve kadim medeniyet kodları, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül bağları ile birlikte; Atlantik ve Avrasya güçleri arasında, insanlığın barışı, huzuru ve refahı için denge ve sıklet unsuru olacaktır!

Türk Devlet Aklı, tarihi medeniyet kodları çerçevesinde; Adalet, Hakkaniyet ve mazlumların hamiliği ve insanı yaşat ki devlet yaşasın ilke ve ülküsü çerçevesinde, birlikte kalkınma projeleri ile yürümeye devam edecektir!

Yeni Dünya Düzeni; biraz sancılı olacak!

Dünya; ikinci dünya savaşından sonraki süreçte, Asya güçlerinin yeniden ekonomik, finans, nüfus, teknoloji ve askeri güç olarak ortaya çıkması ile Atlantik ve Avrasya güçleri olarak iki bloğa ayrılmıştır!

Türk Devleti, hegemonya güçler arasında, denge ve sıklet merkezi konumunda olduğunu, sürekli olarak vurguluyoruz! Dünyanın ekonomik güç dengesi, Asya bölgesine doğru kaydığını da!

Çin öncülüğünde başlatılan, bir kuşak bir yol veya tarihi İpek yolu, 65 ülkenin birlikte kalkınma ve kazanması, projesinin devreye alınması ile güçler arasındaki küresel hegemonya, varlık ve bilek güreşi başlamıştır!

Peki, Hindistan öncülüğünde ki, Bharat projesi yani tairih baharat yoluna ne demeli?

Her iki projenin de, kara – deniz – hava – demir ve dijital koridorları farklılık arz etmektedir! Her proje kendine yakın ülkeler ile yoluna devam etmek istemektedir! Doğal olarak, karşı bloğa geçenler, güçler tarafından bir şekilde cezalandırılmaktadır! Türk Devleti, Bharat yolunda bypass edilmektedir! Neden acaba?

Taraflar uzun bir dönemdir birbirlerine el ense çekmektedir! Dünya, ortalamalar ve öngörülebilirle değil, bilinmeyenler ve öngörülemeyenlerle şekilleniyor! Sıradan olanlar değil, büyük olaylar, keşifler ve olağanüstü insanlar büyük sonuçlara yol açabilir!

Dünya, yeni bir değişim ve yeni bir düzenin tam da arifesindedir! Peki, birinci ve ikinci dünya savaşları gibi sancılı mı olacak yoksa…

Büyük değişimler, göstere göstere değil, öngörülemeyen patlamalar veya oluşumlarla ortaya çıkar! Akla gelmeyen ve beklenmeyen, benzeri duyulmamış olaylar, yepyeni fikir ve teknolojiler dünyayı büyük çapta etkiliyor!

Dünya; bilmediklerimiz ve bildiklerimizden daha önemli, öngörülebilir ve öngörülemeyen nadir olaylar dünyanın da yeniden şekil almasına, yeni bir düzen ve sistematiğin de kurulmasına sebebiyet vermektedir!

Birinci ve İkinci dünya savaşlarından sonra ki yaşananlar gibi! 1990 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin Duvarının yıkılması gibi!

11 Eylül saldırıları ile yeni bir dönem ve sürece girilmesi gibi! Arap baharı ile başlayan ve yirmi iki ülkenin rejim, toprak ve liderlerinin değişmesi ve atmış adet yeni devletçiklerin ortaya çıkacak olması gibi!

Bir yol ve kuşak projesi ile 65 ülkenin birbirine bağlanması, kalkınma ve kazan kazan hamlesi gibi!

Şimdi de karşısına, Hindistan öncülüğünde başlatılan Baharat yolu projesi!

Peki, her iki projenin de arkasında ki akıl ve güç, bu güçleri savaştırmak suretiyle, dünya nüfusunu azaltma sinsi planını mı devreye almak istemektedir? Küresel sinsi ve kirli akıl, bir taş ile bir kuşu asla vurmaz! Bir taş ile daldalki tüm kuşlar avlanmak isteniyor!

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres; Çok kutuplu bir dünyanın oluşmaya başladığını! Çok kutuplu dünyanın güçlü ve etkili çok taraflı kurumlara ihtiyacı olduğunu! Yönetimin zaman içinde takılı kaldığı ve dünyanın dengesinin bozulduğunu; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve Bretton Woods sisteminin bu durumun örneklerini teşkil ediyor, diyor!

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres; Küresel finans mimarisinin de yeniden tasarlanması gerektiğini! Reformun bir ‘güç’ meselesi olduğunun farkında olduğunu ve hayallere kapılmadığını! Üye ülkeler arasında çıkar ve gündem çatışması bulunduğunu! Reformun alternatifi statüko değildir! Reformun alternatifi daha fazla bölünmedir! Ya reform ya da kopuş, diyor!

Dünya yeniden bir düzen eşiğinde ve yeniden bir sistematiğe geçmek üzeredir! Peki, bu yeni düzen ya da sistem, kanlı mı olacak yoksa kansız mı? Kansız olması konusunda bir anlaşmaya varılamadığı için tüm tedarik zincirleri sistemi tıkanmıştır!

Peki, dünya küresel güçleri böyle bir plan aşamasında ve eşiğinde bulunurken; Türk Devleti neler yapmaktadır?

İki bin yıllık devlet geleneği olan Türk Devleti ve Kadim Türk Devlet Aklı, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi, 2053 ve 2071 vizyon ve hedefleri doğrultusunda, Anadolu’da binlerce yıllık varlık ve bekası uğruna, yeni dünya düzeni ve sistematiğine matuf tüm küresel ve emperyalist projelere karşı, hazır bir konumda olduğunu düşünüyorum!

Her daim yazar ve ifade ederim! Aksi halde Anadolu’yu Dar ederler! Aksi halde Orta Asya yolu görünür!

BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları!

Son günlerde, dünyada yaşanan iklim vb. sorunlardan kaynaklı, BM ve diğer uluslararası örgütler tarafından ulus devletlere dayatılan ya da dayatılmakta olduğu, sosyal medya ve diğer medya araçları vasıtasıyla, iddia veya ifade edilen bazı yasalar hakkında, kamuoyunda tezvirat mı yapılmaktadır! Ya da eksik bilgilendirme mi vardır?

Uluslararası Toplum; Paris’te düzenlenen Yeni Küresel Finansman Paktı Zirvesi, Yeni Delhi’deki G20 toplantısı, New York’taki SKA Zirvesi ve Dubai’deki COP-28 de dahil olmak üzere, çok taraflı toplantılarda; SKA ( Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ) ihtiyaçlarına dayalı uluslararası finansal akışlarını artırmak için adım atmalıdır. Dünyanın bu fırsatı kaçırması, özellikle de en zengin ülkelerin sorumluluklarından kaçması vicdansızlık olacaktır. SKA’lar istediğimiz gelecek için bir temel olmaya devam ediyor!

Peki, insanlığın hayrına ve yararına; bir çalışma – gelişme – teknolojik üretim – proje ya da yasadan dem vuruyorsak, buna kim karşı durabilir ya da itiraz edebilir!

Ya da, hazırlanmakta olan yasa veya projeler üzerinden ulus devletler ve halklarına zarar verecek, sinsi bir plan ve kirli bir hesap var ise, neler yapmalıyız? Tabii ki böyle bir durum için de uyanık olmalı!

Eskilerin ifadesi ile efradını cami ve ağyarını da mani bir durum ve dirayette olmalı! Kendisi ve bünyesine faydalı olan şeyleri toplayan ve zararlı olan şeyleri de def eden!

Şeytan ayrıntıda gizlidir! Zehiri hiçbir zaman zehir diye sunmadıklarını da bileceğiz! Her daim uyanık olacağız!

Neymiş efendim! Zehiri altun kase içinde sunarlar, bal da onun suç ortağı olur!

Tarihte olduğu gibi Lucifer ve günümüzdeki işbirlikçi ve uşakları, yeryüzü tanrılıkları adına; insanlığı ifsat etmek ve sıratı müstakımden çevirebilmek için her yolu deneyecektir! Çünkü ruhsatı vardır!

Dün, her doğan erkek çocukları öldürdükleri gibi! Bugün de, iklim ve teknoloji üzerinden insanlığı köleleştirmek için her yolu denemekteler! Her hareketini ve hatta her düşündüğünü öğrenebilmek adına her şeyi yapacaklar!

Müslümanlar, ona göre davranacak, ona göre beslenekcek ve ona göre de duruşu ve konumunu, belirleyecek ve sabitleyecektir!

Tüm bu vb. sorun ve sıkıntılar, Müslümanlar, yüz yıllardan beridir savunma durumunda olmasından kanaklanmaktadır! Neden acaba?

Küresel bir plan – vizyon ve stratejisi olmayan kişi ve devletler, başka bir plan – vizyon ve stratejinin parçası – uşağı ve hizmetçisi olmak zorundadır!

Müslümanlar, fıtrata uygun ve emredildiği şekilde yaşamadığı için karşı tarafın iddialarına cevap yetiştirmekten vakit bulamıyor! Yani şeytan taşlamaktan ne ibadete ve ne de fikir üretmeye, vakti de mecali de kalıyor!

Yoksa, Müslüman olduğunu iddia edenler, iman ettik demekle cennete girivereceğini! Hiçbir sınav ve imtihana tabi olmayacağını mı, zan etmektedir?!

Şeytani bir akıl, Yeryüzü Tanrılıkları adına, dünya ve insnlık üzerinde; sünnetullahı bozabilmek için her yolu denemektedir!

BM ( Birleşmiş Milletler ) 2030 tarihinde ki Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Göstergeleri şu şekildedir!

1 -) Yoksulluğu her yer her yönü ile sona erdirmek. ( 2030 yılına kadar, hâlihazırda günlük 1,25 ABD Dolarından daha az gelirle yaşayanlar olarak tanımlanan aşırı yoksulluğu her yerde ve herkes için ortadan kaldırmak.)

2 -) Açlığı sona erdirmek, gıda güvenliğini sağlamak, herkesin sağlıklı ve besleyici yiyeceklere ulaşmasını sağlamak ve sürdürülebilir tarımı güçlendirmek. ( 2030 yılına kadar, açlığa son vermek ve özellikle yoksullar ve bebekler de dâhil kırılgan durumda olan insanlar başta olmak üzere herkes için yıl boyunca güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya erişim sağlamak. )

3 -) Sağlıklı yaşam koşulları korumak ve her yaşta herkes için eşit yaşam ile sağlıklı olmayı benimsemek. ( 2030 yılına kadar, küresel anne ölüm oranını 100.000 canlı doğumda 70’in altına düşürmek. )

4 -) Tüm insanlar için kapsayıcı ve iyi eğitimin sağlanması ve hayat boyu eğitim olanaklarının desteklenmek. ( 2030 yılına kadar tüm kız ve erkek çocuklarının, yerinde ve etkili eğitim çıktıları üreten ücretsiz, eşit ve kaliteli ilköğretim ve ortaöğretimi bitirmelerini sağlamak. )

5 -) Cinsiyet eşitliğini sağlamak ve tüm kadınları ve kız çocuklarının toplum içindeki yerlerini güçlü kılmak. ( Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü ayrımcılığa her yerde son vermek. )

6 -) Herkes için temiz su, güvenli ve hijyenik altyapıya ile erişiminin sağlanması. ( 2030 yılına kadar herkes için güvenilir ve karşılanabilir içme suyuna evrensel ve adil erişim sağlamak. )

7 -) Herkes düşük maliyetli, güvenilir ve süründürülebilir temiz ve modern enerjiye ulaşımı sağlanmalı. ( 2030 yılına kadar karşılanabilir, güvenilir ve modern enerji hizmetlerine evrensel erişim sağlamak.)

8 -) Devamlı, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek, verimli ve uygun çalışma koşullarını oluşturmak. ( Ulusal koşullara uygun olarak kişi başına düşen ekonomik büyümeyi sürdürmek ve özellikle en az gelişmiş ülkelerde Gayrisafi Yurtiçi Hasılada yıllık asgari %7 oranında büyüme gerçekleştirmek. )

9 -) Dayanıklı bir altyapı inşa etmek, kapsayıcı ve süründürülebilir sanayileşme ve inovasyonu desteklemek. ( Ekonomik kalkınma ve insan refahını desteklemek üzere, herkesin adil erişimine ve karşılanabilirliğe odaklanan bölgesel ve sınır ötesi altyapıyı da içeren kaliteli, güvenilir, sürdürülebilir ve dayanıklı altyapılar tesis etmek. )

10 -) Ülkeler arası ve ülke içindeki kişiler arasında eşitsizliği azaltmak. ( 2030 yılına kadar nüfusun en alt %40’lık kesiminin gelirinin ulusal ortalamadan daha yüksek bir oranda, aşamalı olarak artmasını ve sürdürülmesini sağlamak. )

11 -) Şehirleri ve insan yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir hale getirmek. ( 2030 yılına kadar, herkesin yeterli, güvenli ve karşılanabilir konuta ve temel hizmetlere erişimini sağlamak ve gecekondu alanlarını iyileştirmek. )

12 -) Sürdürülebilir üretim ve tüketimin sağlanmasının yanında gıda atıkları ve israfın durdurulmasını sağlamak. ( Gelişmiş ülkelerin önderliğinde, gelişmekte olan ülkelerin gelişme seviyesi ve kapasiteleri göz önünde bulundurularak, her ülkenin eyleme geçmesiyle Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Modellerine Yönelik 10 Yıllık Çerçeve Programını uygulamak. )

13 -) İklim değişikliği ve etkileriyle mücadele etmek için acil ve hızlı ulaşılabilir çözümler üretmek. ( Tüm ülkelerde iklim değişikliğiyle ilgili tehlikeler ile doğal afetlere karşı dayanıklılık ve uyum kapasitesini güçlendirmek. İklim değişikliğine yönelik önlemleri ulusal politikalara, stratejilere ve planlama süreçlerine dâhil etmek. )

14 -) Okyanusları, denizleri ve sualtı yaşamını korumak ve sürdürülebilir kalkınma ekseninde kullanmak. ( 2025 yılına kadar deniz atıkları ve besin maddesi kirliliği dâhil, özellikle karasal faaliyetlerden kaynaklanan her türlü deniz kirliliğini önlemek ve kayda değer miktarda azaltmak. )

15 -) Ekosistemi korumak verilen zararları gidermek ve sürdürülebilir kullanım ortamlarını sağlamak ve içinde yaşayan canlı türlerini korumak, çölleşme ile savaşmak, toprak verimliliği ve bio çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek. ( 2030 yılına kadar, uluslararası anlaşmaların getirdiği yükümlülükler doğrultusunda, özellikle ormanlar, sulak alanlar, dağlar ve kurak alanlar olmak üzere, karasal ve iç tatlı su ekosistemlerinin ve bunların hizmetlerinin korunmasını, restore edilmesini ve sürdürülebilir kullanılmasını sağlamak. )

16 -) Sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde barış içerisinde ve kapsayıcı toplumları desteklemek, herkes için adalet sağlamak, her seviyede hesap verilebilirlik ilkesine sahip verimli ve kapsayıcı kurumlar oluşturmak. ( Her yerde her türlü şiddeti ve şiddet kaynaklı ölüm oranlarını kayda değer miktarda azaltmak. Çocuklara yönelik taciz, istismar, kaçakçılık ve her türlü şiddete ve çocuk işkencesine son vermek. Ulusal ve uluslararası düzeylerde hukukun üstünlüğünü yaygınlaştırmak ve herkesin adalete eşit erişimini sağlamak. )

17 -) Sürdürülebilir kalkınma için global destek ağının canlandırılması ve hedeflerin uygulanabilirliğinin güçlendirilmesini sağlamak. ( Yurt içi vergi ve diğer gelir tahsilatı kapasitesini geliştirmek için, gelişmekte olan ülkelere uluslararası destek yolunu da içerecek şekilde, yurtiçi kaynakları harekete geçirmeyi güçlendirmek. )

Eğitim Sistemi Üzerine -2-

Ülkemizde, yıllardan beridir eğitim sisteminden tüm iktidarlar ve siyasiler şikayet ve serzenişte bulunur! Fakat yerli ve milli bir eğitim çerçevesinde adımlar da atılmaz!

Ya da eğitimin ürünü olan ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz gençlerde, yerli ve milli bilinç zaviyesinden sorunlardan dem vurulur! Peki, NEDEN?

Yoksa, iktidar – hükümet ve bakanların da, boyunu aşan, sözleşmeler ve anlaşmalar mı vardır?

Milli eğitim sistemi hakkında, eğitim sisteminin içinde bulunan tüm yöneticiler, öğretmenler ve eğitim sisteminin ürünü konumunda ki öğrenciler, sürekli olarak şikayette bulunmaktadır!

Bir yerlerde bir sorun ve arıza olduğu ifade edilir! Fakat ne ve neler olduğu konusunda ise kimse konuşmaz! Neden acaba?

Türkiye de; 1949 yılında taslağı çizilen ve 1950 yılında da yürürlüğe giren, Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, hakkında bir şeyler karalamaya çalışalım!

Milli Eğitim sistemi ve sistemin ürünü gençlikte, yerli ve milli bilinç çerçevesinde ki sorunlar, ne ve neler olduğunu hakkında, kafa yormaya ya da bir kaç kelam etmeye çalışalım!

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu veya Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, 1949 yılında, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ikili anlaşma ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden 13 Mart 1950 tarihinde geçmiş ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başlamıştır!

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, Türk ve Amerikalı üniversite mezunları, akademisyen, sanatçı ve kamu görevlilerini; eğitim, yaşam ve seyahat masraflarını kapsayan burslar ile desteklemekte ve ABD’de eğitim almak isteyen Türk öğrencilerine eğitim danışmanlığı hizmeti sunmaktadır! Türk ve Amerikan halkları arasında, eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ortak anlayış geliştirmek için kurulmuştur!

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluşmaktadır! Komisyonun Yönetim Kurulu üyeleri, Türk ve Amerikan Hükumetleri tarafından atanmakta ve bu üyeler her iki ülkeyi temsil etmektedir! Komisyonun merkez ofisi Ankara’da olup, İstanbul’da da bir irtibat ofisi bulunmaktadır.

Fulbright mezunu Türk öğrenci ve öğretim üyeleri, ABD’deki çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek, faydalı çalışmalar yapmaktadır! Türkiye’ye gelen Amerikalı akademisyenler de, çeşitli dallarda gerçekleştirdikleri araştırmalar ve aldıkları eğitim ile alanlarına önemli katkılarda bulunmaktadır!

rkiye Fulbright Eğitim Anlaşmasına uzanan yol, Truman yardımları çerçevesindeki krediler ile başlamıştır! Türkiye kredi taksitlerindeki ödemeler aksayınca, Amerika ise bu durumu fırsata çevirerek, eğitim alanında yeni bir anlaşma teklifi ile Türkiye’nin kapısını çalmıştır!

Amerika Büyük Elçiliği, 12 Şubat 1948 tarihinde Dışişleri Bakanlığına müracaat ederek, Türkiye ile Kültür Anlaşması gerçekleştirmek istediğini belirtecek ve bir proje sunacaktır! Tarih yaprakları 27 Aralık 1949’u gösterdiğinde, Türk Milli Eğitimi için Kırılma noktası olan Fulbright anlaşması imzalanmıştır!

Fulbright Anlaşması akabinde ABD, Beş yıllık kalkınma planları ve Köy Enstitüleri gibi uygulamaların kaldırılmasını talep etmiştir! Neden acaba?

Komisyon tarafından Türk Milli Eğitim sistemindeki müfredata kadar yapılan müdahaleleri de bir kenara not edelim!

Türkiye Fulbright Eğitim Anlaşmanın 1. maddesinin ilk paragrafı; Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu namı altında bir komisyon teşkil olunacak ve bu komisyon, anlaşmanın hükümleri dairesinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından temin edilen paralarla, finanse edilecek olan eğitim programının idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş bir teşekkül olarak, Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri tarafından tanınacaktır, diyor!

Bu anlaşma ile Türk milli eğitim programını bahsi geçen komisyon idare edecektir! Anlaşmanın 5. Maddesine göre, komisyon 4 Amerikalı ve 4 Türk üyeden oluşacak, Amerikan Büyük elçisi ise komisyonun fahri başkan olacaktır! Kararlar, oy çoğunluğuna göre alınacak komisyonda, oylar eşit çıkarsa, son kararı Amerikan Büyük elçisi vermektedir! Anlaşmanın 10. maddesine göre, Amerikan Dış işleri Bakanı uygun gördüğü takdirde, komisyonun her türlü kararını gözden geçirme hakkına sahipmiş!

Türk milli eğitim programı, anlaşma çerçevesinde, tamamen bahsi geçen Komisyon tarafından idare edilmektedir! Ve alınan kararlar da, eşit oy çıkarsa, Amerikan elçisinin oyu ile son karar verilmektedir!

Fulbright komisyonunun başkanlık görevini John T.McCarthy yapmaktadır! Peki, kimdir ve ne iş yapar, John T. McCharty? Uluslararası küresel finans piyasalarının önemli aktörlerinden ING Bank Türkiye Genel Müdürü! Para sihirbazı bir kişi!

rkiye Fulbright Derneği, 1992 yılında Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonunun 1950 yılında faaliyetlerine başlamasını takiben, Fulbright programından yararlanan Türk bursiyerleri ve Türkiyeyi ziyaret etmiş ABD bursiyerleri arasında, Senatör Fulbright’ın ideallerine hizmet ederek profesyonel bağları güçlendirmek amacıyla kurulmuştur!

Senatör Fulbright’ın ideallerine HİZMET etmek amacı ile ülkemizde bir dernek kurulmuştur!

Fulbright Eğitim bursu ve komisyonun kurulmasının isim babası, Senatör J.William Fulbright; Geleceğimiz yıldızlarda değil, akıllarımızda ve kalplerimizdedir! Birbirini tamamlayan yaratıcı liderlik ve çağdaş eğitim, insanoğlu için umut dolu bir geleceğe yönelik ilk gereklilikleridir!

Kırk yıl önce Amerikan Senatosu’na önerme ayrıcalığını yaşadığım uluslararası burs programı, liderliği, öğrenmeyi ve kültürler arası anlayış geliştirmeyi hedeflemiştir! Bu mütevazı programın paha biçilemez hedefleri vardır, çünkü uluslararası ilişkilerin geçmişteki içi boş ve güce dayalı sistem yerine daha medeni, akılcı ve insani temeller üzerine kurulmasını başarmıştır! Ben bu işe başladığım zaman buna inandım ve hala inanıyorum, diyor!

ABD, bazı ülkelerde; tek mermi atmadan ve asker dahi göndermeden, küresel liderlik ve hegomonyal konumunu, dünyanın her bir bölgesinde, soft – power eğitim sistemi üzerinden adam devşirme süreci, eğitim bursu vb. anlaşmalar ile başlatmış ve halen de devam etmektedir! Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim!

Eğitim Sistemi Üzerine!

Eğitim; bir millet ve devlet için olmazsa olmazlardandır. Eğitim konusuna önem vermeyen bir millet, orta ve uzun vadede, başka milletlerin esiri olmak zorunda kalacaktır. Buradaki esaret sadece silahlı veya yönetim manasında olmadığını da ifade etmek isterim.

Teknoloji ve bilim alanında geri kalan bir devlet ve millet, gelişmiş ve bilim noktasında zirveye ulaşmış bir devlet ve milletin esiri olmak zorundadır!

Teknoloji üretmeyen bir milletin sanayisi nasıl gelişebilecektir? Teknolojiye yatırım yapmayan bir millet neyi ve neleri, nasıl üretebilecektir?

Türk devlet tarihine baktığımızda, tüm dünyaya model olmuş bir eğitim ve eğitimci sistemi, bunun sonucunda da örnek bir toplum, gelişme ve devlet yönetim sistemi ile karşı karşıya kalıyoruz.

Peki, iki bin yıllık Türk devlet tarihinde eğitim ve eğitimci konusuna bu kadar önem veren, bilim adamları ile dünyaya nam salmış Türk milletinin bakiyesi, yüz yıllık Cumhuriyet, eğitim ve bilim, teknoloji araştırma ve geliştirme noktasında nerelerde olduğuna bir bakalım! Yerlerde sürünüyoruz desem birileri mutlaka alınacak ve bizlere de kızacaktır!

Bilim sadece başka milletler için mi vardır? Bilim bizim insanımıza yabancı mıdır? Son yıllarda neden bir Türk bilim adamının ismini duyamaz olduk?

Peki, Eğitim ve Öğretim nedir kabaca incelemeye çalışalım, eğitim ve öğretimi sürekli olarak birbirleri ile karıştıran bir millet olduğumuza göre!

Eğitim, Bireyin toplum yaşamında yer edinmek için edinilen bilgi, beceri ve anlayışlara denir.

Eğitim, İnsan davranışlarında bilgi, beceri, anlayış, ilgi, tavır, karakter ve önemli sayılan kişilik nitelikleri yönünden belli değişmeler sağlamak amacıyla yürütülen düzenli bir etkileşimdir.

Öğretim; eğitimin okullarda planlı programlı yapılan kısmıdır. Öğretim, belirlenmiş olan müfredatı öğrenmek ve bu aşamadan sonra da uzmanlık kazanmak anlamında kullanılır. Anaokulu ya da ilkokuldan başlayan öğretim süresi üniversiteye kadar devam eder ve bu aşamadan sonra da kişiler istedikleri öğretimi alarak hayata atılıp öğrendikleri bu öğretimleri işlerinde kullanırlar.

Eğitim, bireye yaşamış olduğu toplumda kişilik ve şahsiyet kazandırırken, öğretim ise kişinin yaşam boyu çalışacağı bir iş veya meslek edinme aşamasının uzmanlaşmaya kadar varma süreci olarak da ifade edebiliriz.

3797 sayılı yasaya göre kurulmuş olan Millî Eğitim Bakanlığı ne iş yapar? Milli Eğitim bakanlığının görev alanı ve sınırları nedir? Devlet ve millet hayrına nasıl bir birey ve vatandaş yetiştirmek için çalışmalar yürütür?

Milli Eğitim Bakanlığının görev ve yetkilerini; Türk milletinin millî, ahlakî, manevî, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, devletini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan bireylerin yetişmesi için çalışmalar yürüten bir kurumdur. Tüm bunlara ilaveten, İnsan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olmasını, izlemek ve denetim altında bulundurmak, şeklindeki ifade edebiliriz.

Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş bireyler ve vatandaşlar yetiştirmek!

Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait tüm eğitim ve öğretim hizmetlerini plânlamak, programlamak, Bilim ve teknoloji sadece Avrupalı, Amerikalı ve İman ehli olmayan kişiler tarafından araştırılmak, bulunmak, keşfedilmek ve insanlığın da hizmetine sunulmaktadır!

Son yüz yılda bilim alanında bir icat geliştiren ve bir keşif yapan İslam dünyasından bir bireyi gösterebilir misiniz? Tabii ki hayır!

Okullarımızda Türk milletinin evlatları, bu topraklar, bu millet ve bu devlet için hiçbir ideali ve hedefi olmayan akademisyen, eğitimci ve öğretmenler elinde beyinleri ve ruhları köreltilmekte ve karartılmaktadır!

Peki, üniversitelerde araştırma ve geliştirmeye önem vermesi gereken akademik dünyada yaşananlara neler demeli? Akademisyen dediklerimiz, devletin parası ile, akademik gezi veya konferans adı altında, orası senin burası benim dünya turundalar!

Akademik dünya, kendi aleminde, aşağıdan gelen öğrencilerin ne kadar yetersiz olduğundan dem vururken! Akademik dünya aşağıdan gelen fakat beğenmediği öğrencileri, yetiştiren çapsız ve hedefsiz öğretmenleri de, kendilerinin yetiştirdiklerini unutmaktadır! Aynaya bir bakmak gerekir, değil mi? Sistem karşılıklı olarak birbirini beslemektedir! Sistem birbirini yok saymak ve yok etmek üzerine bina edilmiş gibi!

Türk milletini ve geleceği emanet edeceğimiz gençliği, neden uyuttuklarını ve uyuşturduklarını bir kez daha düşünmeliyiz!

Türk Devleti ve Türk Milleti her alanda, iki bin yıllık tarihi Devlet; Kadim medeniyet ve kültür KODLARINA dönmelidir! Başkaca bir çaremiz, seçimimiz ve çıkışımız yoktur!

Eğitimcinin Eğitimi ve Uluslararası Projeden Uygulamaya Eğitim Sempozyumu!

Yeni bir Eğitim dönemi başlarken; eğitimcilerin de eğitilmesi gerektiği her platformda konuşulmaktadır!

Üniversite çerçevesinde akademisyenlerin ve akademiye öğrenci gönderen öğretmenlerin de; kendilerini hem bilimsel ve hem de insani noktada geliştirmeleri ya da eğitilmeleri gerektiği! Karşılıklı birbirlerini besleyen, orta öğretim ve akademik dünyanın birbirlerinin yok sayamayacağı!

Akademik dünyadaki kaliteli ve iyi yetişmiş akademisyenlerin yetiştirmiş olduğu öğretmenler, akademiye yetiştirip göndereceği öğrencilerin de kaliteli olacağı bir realitedir!

Konya Valilik nezaretinde, Konya Büyük Şehir Belediyesinin katkıları, Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi işbirliğinde, III. Uluslararası Projeden Uygulamaya Eğitim Sempozyumu (UPUES 2023) gerçekleştirildi!

Uluslararası Projeden Uygulamaya Eğitim Sempozyumunun üçüncüsünü tertip eden Konya Milli Eğitim İl Müdürü ve personelini, Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi rektörü ve personeli, sempozyumun görünmeyen tüm kahramanlarına teşekkür ederim!

Uluslararası Projeden Uygulamaya Eğitim Sempozyumda; Erasmus, eTwinning, TÜBİTAK, TEKNOFEST, eğitim içerikli üniversite öğrenci projeleri, kalkınma ajansları ile kamu kurum ve kuruluşlarının desteklediği eğitimle ilgili projeler, öğretimde iyi örnekler, eğitimde iyi örnekler ve projelerle ilgili araştırmaların tema olarak kabul edildiği!

554 katılımcı tarafından 225 bildiri müracaatı yapılan sempozyum, 178 bildiri sunulmaya hak kazandığı! Yüz yüze ve çevrim içi toplam 39 oturum gerçekleştirilen UPUES 2023’ün sunum ve tam metin dili, Türkçe ve İngilizce olarak belirlenmiştir!

Konya İl Milli Eğitim Müdürü Murat Yiğit; İyi bir eğitimcinin en önemli özelliğinin sürekli öğrenmesi, öğretmesi, çağını tanıması ve yaşadığı çağa dair söz söyleyecek nesiller yetiştirmesi! Bu yıl üçüncüsü düzenlenen UPUES, bu açıdan çok önemli bilgi ve tecrübe paylaşım platformu olarak eğitimcilerimize sunulmuş özel bir alan olmuştur, dedi

Sempozyum düzenleme kurulu başkanı, Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mürsel Biçer; Necmettin Erbakan Üniversitesinin başarı çıtasının uluslararası alanda yükseliş gösterdiğini ve bu başarıda kurumlar arası iş birliğinin büyük önem taşıdığını, ifade etti.

Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cem Zorlu; Bir başkent daima başkenttir, Konya’nın bu kimliğinden hareketle, her geçen gün marka değerini artıran bir şehir olduğunu! Dünyadaki genç üniversiteler arasında yapılan başarı sıralamasında, Necmettin Erbakan Üniversitesinin önemli dereceler elde ettiğini, vurguladı.

Konya Valisi Vahdettin Özkan; Uluslararası toplumun birikiminden faydalanmanın önemi ve eğitimin evrensel olduğu! Evrensel olan, hem usulde hem esasta nerede ne güzellik varsa, bütün bunları almak, toparlamak, sistematik olarak bunu eğitim sistemimizin içine giydirmek çok önemli! Eğitim, tüm sektörlerin gelişmesinde etkili bir role sahip olduğu! Devletimizin bu noktada çok önemli proje ve faaliyetleri hayata geçirdiği! Eğitimin marifet işi, bütün sektörlerin, aslında insanların gelişmesinin ana mecrası, anahtarı; bunun uzmanlarının, öncülerinin öğretmenler ve akademisyenler olduğu! Dünya bilim tarihi, dünya bilim havuzu, bunun geliştirilmesi yönünde gerçekten Anadolu’nun ayrı bir yeri, önemi olduğu! Hem hikmeti hem hükümet etmeyi kendisinde barındıran Konya’mızda bu ilmi meseleler, bilim konusu, eğitimle ilgili hem kurumsal ve kapasitenin artırılması, katkı verenlerin oluşu şehrimizin geleneğinde olduğu! Bunlar elbette ki bizim için çok önemli bir istinaf noktası, bir iftihar kaynağıdır! Bunun istinaf noktası olurken aynı zamanda günümüzde biz ne yapıyoruz, neredeyiz, geçmişte ve yatay olarak diğer ülkelerle, diğer alanlarla, diğer sektörlerle sürekli bu kalitenin olması da aynı zamanda bu çalışmaları teşvik ve tahrik edici bir unsur olduğunu! Bu sempozyumda, değişik alanlarda, değişik sektörlerde, değişik projelerden eğitim ile ilgili, eğitimin teorisi, uygulamaları ile ilgili bütün bu çalışmaları birleştirerek daha da ileri götürmek, daha iyi bir mecra oluşturmanın yolunu, yöntemini hep beraber araştırıyor ve bu arayış içerisindeyiz! Eğitim ile ilgili fiziki altyapının, eğitim teknolojilerinin iyileştirilmesi, eğitime hizmet sunan öğretmenlerin insan kaynakları noktasındaki çalışmaları, iyileştirme faaliyetlerinin stratejik hedef olarak Bakanımızın riyasetinde belirlenmiş olması; en önemlisi gerçekten eğitime yönelik, ilme yönelik bu motivasyonun sürekli diri tutulması! Bunu sağlayacak olanlar da ağırlıklı olarak siz öğretmenler; Anneler, babalar toplumun bütününün de olması kıymetli. Merak duygusu, ilme ve bu eğitime yönelik iştiyak duygusunun sürekli tahrik edilmesi! Sürdürülebilir bir düzlemde kurumsal ve bireysel olarak hedeflerinin belirlenmesi! Bu hedeflere gidecek iş merdivenlerinin oluşturulması; bunun iyi izlenmesi ve iyi değerlendirilmesi! Bu anlamda özellikle bilgi teknolojilerinin hem işin esasında hem yönteminde çok iyi uygulanması ehemmiyet arz eder, şekkinde ifade ve vurgularda bulunması; Kadim Türk Devlet Aklı ve Selçuklu Devleti ve Medeniyeti; Kadim Başkent Konya ve çağlara ışık tutan Türk medeniyet tarihi, eğitimi ve kültürü, zaviyesinden çok manidar olduğunu düşünüyorum!

Güvenlik; Ekonomi ve Ulusal güvenlik!

Güvenlik, insanın doğumundan itibaren geçirdiği, bireysel ve toplumsal evrede kullanılan bir terimdir!. Büyük ölçüde bir yaşamsal zorunluluk olarak değerlendirilmektedir!

Güvenlik ihtiyacı; İnsanoğlu için fiziksel ihtiyaçların hemen akabinde gelmektedir!

Güvenlik ile ilgili, birey ve devletler için tam güvenlik, hiçbir tehdit veya tehlikenin olmaması durumuna işaret etse de pratikte böyle bir şey mümkün değildir!

Tehdit ve tehlikelerle dolu, bireysel ve ulusal çıkarların çatıştığı bir dünyada, tam güvenlikten bahsetmek hayalci bir yaklaşımdır!

Uluslararası ilişkiler disiplini içinde önemli bir yere sahip olan ulusal güç, güvenlik anlayışının temeli sayılmaktadır!

Geleneksel güvenlik anlayışına göre, ulusal güç ve ulusal güvenlik iç içe geçmiş, birbirinden ayrı düşünülemeyen kavramlardır!

Ulusal güvenlik; devletlerin varlık ve bekasına yönelik tehditlerden uzak kalma olarak tanımlanmaktadır!

Ulusal güvenlik, bir devlet için yarar sağlayan dâhili ve harici her unsur, devlet açısından iyi, güvenliğini de tehlike altına sokacak her türlü unsur ise kötü ve tehdit olarak nitelendirilmektedir!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kaderi; beş bin yıllık devlet geleneği ve Anadolu’nun fethi ile birlikte, kuruluşundan bu günlere kadar, bulunduğu coğrafya tarafından çizilmiştir! Coğrafya, bir kader olduğuna göre!

Türkiye; Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan, boğazlara ve denizlere hâkim, çevresinde birçok medeniyeti barındıran, stratejik önemi yüksek fakat zor bir coğrafyanın getirdiği tehditler ve güçlükleri her daim yaşamış ve halen de yaşamaktadır!

Günümüzde, iç ve dış tehditlerin birlikte yükselişe geçtiği ve yeni tehdit algısının zuhur ettiği bir süreci tekrar yaşamaktayız! Dünyada yeniden bir düzen ve yeni bir denge kurulmakta olduğuna göre!

Türk Devleti; Büyük ve Güçlü Türkiye ülküsü, Nizamı Alem, Turan ve Kızıl Elma hedeflerine emin adımlarla yürümeye devam edecektir!

Türk Devleti ve Türk Milletinin iç ve dış tehditlerin birbirine geçtiği, yeni bir ulusal güvenlik stratejisinin uygulamaya geçilmesi gerektiği, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde, ortaya konmuştur!

Devlet, Milleti ile yeniden, tarihte olduğu gibi et ve tırnak olmalı, barışmalı ve kucaklaşmalı, dahili ve harici tüm tehditler bir bir devlet ve sosyal sistemden ayıklanmalıdır!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karar alıcı konumu ve devlet mekanizması, ulusal güvenlik ve ulusal güvenlik örgütlenmesi, yeniden hem inşa ve hem de ihya edilmelidir!

Türk Devlet Aklı, Varlık ve bekası adına, neleri tehdit gördüğü ve bu tehditler ile mücadele konusunda alınacak önlemler, yeniden planlamalıdır!