Dünya yanıyor, hegemon ve küresel güçler, emperyalist planları çerçevesinde, yeni dünya düzeni ve sistematiği peşinde, dünyayı ve bölgemizi de tarumar etme hesaplarını yapmaktadır!
İçeride birbirimiz ile meşgul olmak, birbirimizin altını oymak, makam – mevki ve kurumlara da benim adamım gelsin, bizden olan atansın, bizden olmayan ve sözümüzü de dinlemeyecek kişiler hakkında olmadık tezviratlar ile meşgul olmak, kimin işine yarayacaktır!
Hem de yerel seçim öncesinde! Ehliyetli – Liyakatli bireyler, göz ardı edilmektedir! Siyaset ve yerel dinamikler, belediye başkanı olacak kişilerde aradıkları, kendilerine itaat edilmesi ve söz dinlemesi! Ehliyet – Liyakat ve iş üretme kapasitesine kimse bakmıyor! Neden acaba?
Özellikle de yereldeki siyasi aktör ve yerel dinamikler; tüm atamalarda, ehliyetsiz, liyakatsiz, çapsız ve kifayetsiz muhteris, kendilerine yakın ve sadece söz dinleyen adamlarını bir yerlere getirebilmek ve atamasını yaptırabilmek için her yolu denemektedir! Peki, neden?
Bu vb. durumlar, devlet ve millete, bir ihanet midir? Ya da ihanet olarak ifade edebilir miyiz?
İnsan denen varlık, hata ve nisyan ile maluldür! Fakat toplum ve devletin varlığı ve bekasına yönelik, hatalar bilinçli bir şekilde yapılıyor ise bunun adı ihanettir!
Devletin bekası ve toplum düzenini bozmaya yönelik bilinçli olarak yapılan ihanet ve hainliğin tüm toplumlardaki cezası ehlince malumdur!
Hülagü, Bağdat işgalinden sonraki bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir! Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur!
Hülagü tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete kimse icabet etmek istemez!
Bu haber, zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir ve daha sakalı bile çıkmamıştır! Daveti kabul ettiğini söyleyerek, Hülagü ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de bir horoz verilmesini ister!
Hülagü’nün şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar! Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır! Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendini tanıtır! Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler!
Hülagü, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte biri olmadığını görerek; bana göndermek için seni mi buldular! Kadıhan gayet sakin bir şekilde; görüşmek için iri yarı, boylu boslu birini istiyorsan; bir deve getirdim!
Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan; bir keçi getirdim! Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan; horoz getirdim! Üçünü de çadırın önüne bıraktım; Onlarla görüşebilirsin, der!
Hülagü, karşısındakinin sıradan biri olmadığını anlar ve şöyle otur bakalım, diyerek kendisine yer gösterir ve ilk sorusunu sorar! Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir, diye sorar!
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; Seni buraya bizim amellerimiz getirdi! Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik! Esas gayemizi unutup; makam, mevki, iktidar, güç ve mal mülk peşine düştük; zevk ve sefaya daldık! Cenabı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi, der!
Hülagü, ikinci sorusunu sorar! Peki, beni buradan kim gönderebilir? O da bize bağlı! Benliğimize dönüp, ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, mal, mülk ve mevki peşine düşmekten, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek, işte o zaman sen buralarda duramazsın, der!
Peki, bugün yaşamakta olduğumuz, HAMAS ve İsrail arasındaki savaşta ya da Filistin topraklarını yıllardır işgal eden İsrail – Filistin savaşında; Müslümanlar olarak; bölgeye bir UR gibi yerleştirilen ve her gün zulümlerini artıran, kadın – çocuk ve yaşlı demeden yüz binlerce insanı öldüren, bir devlete karşı; Benliğimize neden dönemediğimizi! Ne kadar kısa zamanda, neden toparlanamadığımızı! Allah’ın bizlere verdiği nimetlerin kıymetini neden bilemediğimizi! Zevk ve sefadan, mal, mülk ve mevki peşine düşmekten, iktidar ve güç savaşından, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan neden vazgeçemediğimi, hem akletmek ve hem de sorgulamak gerektiğini düşünüyorum!
Günümüz insanı ve özellikle de Müslümanların VEHN hali ve durumu, her şeyi ve tüm İnsani DEĞERLERİ tüketmektedir!
İsrail Devlet Başkanının bu süreçte, Arap Devlet başkanlarına karşı, sözlerine neler demeli? Neymiş Efendim! SESSİZ KALIN, Aksi halde, NE ve NELER olacaklarını, biliyorsunuz, diyor! Neden Acaba?
İnsanlık tarihine kabaca baktığımızda, yüzlerce devletin kurulup battığını görebiliriz!
Mademki, tarih, ibret ve ders alınmış olsa tekerrür etmeyeceğine göre! İnsan denen ve akıl ile mücehhez varlık, akletmek ve düşünmekle mükellef ve sorumluluk sahibidir!
Akletmeyen, düşünmeyen ve belli makamlarda da sorumluluk sahibi olması gereken insan denen varlık, toplum ve toplumun düzeni ve emniyetini de sağlamak ile görevli devletin başına, tabii ki sıkıntılar getirecek ve belalar açabilecektir!
İnsan denen varlık sorumluluk sahibi olduğu; kendi haline ve başıboş da bırakılamayacağına göre! İnsan denen ve akıl ile mücehhez varlık, olay ve gelişmelerin siyak ve sibakını, yaptığı tüm işlerin neden ve niçin olduğu ve nasıl vuku bulduğunu idrak etmek zorundadır!
İnsan denen aciz varlık, özünden ve benliğinden uzaklaşmakla, zevk – sefa peşinde koşmak, mal – mülk biriktirmek, iktidar ve güç savaşı vermek, israf ve zulüm ile uğraşmak ve birbiri ile meşgul olmak, birbirinin kuyusunu kazmakla; hem kendisi, hem toplumun ve hem de aidiyet hissettiği devletin sonunu hazırlayabilir!
Eba Müslim Horasani; Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular! Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar! Yakınlaştırılan düşman dost olmadı! Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu! Herkes düşman safında birleşince de, yıkılmaları mukadder oldu, diyor!
yıllar önce bir haberde okumuştum.Filistinli bir milletvekilin biz şu an osmanlıya iahanetin bedelini ödüyoruz demişti.acaba haklımı diye düşünüyorum
Ali Bey;
Allah Bİlir…