24 Haziran seçimlerinin ülkemiz, milletimiz, mazlum milletler ve özellikle de devlet yönetim sistemimiz zaviyesinden yeni bir dönem ve milat olduğunu sürekli olarak yazılarımızda vurgulamıştık. Seçim sonuçlarının Hayırlara vesile olmasını dilerim. Cumhuriyet’in birinci safhası KURULUŞ, ikinci ve çok partili safhası KUCAKLAŞMA dönemi ve üçüncü safhası da sağlam temeller üzerine kurulan Cumhuriyet çağın gereklerine ayak uydurması ve Türkiye’nin dünyada bekasıyla kuvvetli, ebed – müddet – devlet ülküsü ve kutup başı olmasını temin edilecektir. Üçüncü dönemde, devlet yönetim sistemimizdeki tüm erkler arasında bir denge, bir uyum ve koordineli çalışma başlayacaktır. Yaşanmış olan tüm sorunlar ve sıkıntılar böyle devam edilemez diyordu! Ne yapmalı? Nasıl bir çözüm ve sistem kurulması gerekiyordu? Köklü bir değişim yapılması gerekiyordu, Fakat nasıl?! Dışarıdan ve içeriden işbirlikçilerin müdahalesine kapalı yeni bir sistem kurmak artık elzem ve aciliyet gösteriyordu. Hem de çok acil ve ivedi bir şekilde! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki 16 Nisan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi referandumu kurulması hedeflenen yeni sistem için bir kıvılcım olmuştu. Devlet yönetim sisteminde etkili ve yetkili konumda bulunan bireyler ve siyasi parti liderleri, devletimizin bekası ve milletimizin de birliği için adına, şahsi ikbal ve bazı şeylerden feragat etmek suretiyle bu yeni sistemi bir an önce hayata geçirmemiz gerekiyordu. 24 Haziran seçimlerine tüm bu aşamalardan geçerek gelmiştik!
94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde 65. Hükümet iş başında bulunuyordu. 250 yıllık ABD’de ise 45. Başkanını yeni seçmişti. Bu rakamlar dahi bizlere bir şeyler ifade etmeye çalışıyordu! Nasıl oluyordu? 94 yılda, 65 hükümet ne yapabilir ki? Neleri başarabilir ki? Her bir hükümetin kabaca ömrü 18 ay olarak görünüyordu! Bu on sekiz aylık süreçte kadro tahsisi dahi yapamayan bir hükümet, devlet ve millet için ne gibi işler yapabilir ki? Tabii ki hiçbir şey; Aynen öyle de olmuştur! 1960 ve 1980 askeri darbesi arasındaki yirmi yıllık süreçte bu ülkede yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik krizleri burada tekrardan yazmak suretiyle psikolojimizi bozmak istemiyorum. 1990 ve 2002 yılları arasındaki ekonomik ve sosyal olarak yaşadıklarımıza neler demeli? Aman Allah’ım, Neydi o günler?! Döviz kurlarındaki oynamalar, yüksek faizler, siyasi krizler ve ekonomik olarak neler yaşamadık! Küresel güçler ve işbirlikçilerin tüm bu yaşananlardaki müdahalesi, etkisi ve rolünü tabii ki görmezden gelemez ve unutmamalıyız!
94 yıllık Cumhuriyet tarihimize kabaca bir baktığımızda her on yılda neredeyse bir darbe, inkıta, muhtıra veya post – modern darbe görmekteyiz. Neler oluyordu? Tüm bu darbeler neden bu ülkede meydana geliyordu? Türk devleti ve milletinden küresel güçler ve içerideki taşeron işbirlikçiler ne istiyordu? Veya Türk Devleti onların istemediği neleri yapıyordu da tüm bunları yaşamak zorunda kalıyorduk? Ne zamana kadar bunlarla yaşamaya devam edecektik?! Devlet ve millet olarak nasıl bir çözüm ve çıkış yolu üretmeliydik? 24 Haziran tüm bunlara bir cevap niteliği de taşıyordu!
24 Haziran erken seçimlerine hazırlıksız yakalanan küresel güçler ve işbirlikçiler, ŞAHI elde edemeyeceklerini idrak edince, demokrasi kisvesi altında KALEYİ kuşatma altına alabilmek için seçim dönemi olan iki aylık süreçte her türlü hamle ve girişimlerine şahit olduk. Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız, içeride oluşan devlet, millet, muhalefet ve ana muhalefet TÜRK Üçgeni, Türk Milletinin birliği ve Türk Devletinin bekası adına KALEYİ teslim etmemek suretiyle, yüz yıl önce atalarımızın ÇANAKKALE GEÇİLEMEZ dediği gibi, 24 Haziran seçimlerinde de ŞAHLANAN TÜRK MİLLETİ, TÜRKİYE GEÇİLEMEZ demiştir.
24 Haziran seçim sonuçlarına kabaca baktığımızda; kim kaybetti, kim kazandı, hangi parti nereden az oy aldı, hangi parti nerede ve nasıl çok oy aldı! AK Partinin oyları neden düştü, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımızın oyları neden ve nasıl arttı şeklindeki magazinsel gelişmeler hakkında, seçim günü gecesinden itibaren tüm basın yayın organlarında, siyasi içerikli oturum ve programlara şahit olmaktayız. Yok, efendim listelerde şu şu isimler olduğu için oy kaybetmişlermiş! Yok, efendim az çalışmışlarmış! Yok, daha neler! Beyler, lütfen, konuyu saptırmayın ve sulandırmayın! Türk Devleti olarak, dış müdahalelere ve içeride işbirlikçilerin kontrol ve denetimine de kapalı Yeni bir dönem başlıyor; Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi! Küresel güçler ve strateji uzmanları bu bölgeyi yarım asır önce ‘Büyük Satranç tahtası’ olarak tanımlamışlardı! Satranç tahtası veya oyununda, piyonları, atı ve fili verebilirsiniz veya karşı taraf yiyebilir! Fakat bu oyundaki KALENİZ, VEZİRİNİZ ve ŞAHINIZ, YERİNDE, GÜÇLÜ ve SAĞLAM bir şekilde duruyorsa hiç KORKMAYINIZ, EMİN ve METİN OLUNUZ! Bu Oyunu Siz kazanacaksınız! Yüz yıl önce Çanakkale’de dedelerimiz ÇANAKKALE GEÇİLEMEZ dediği gibi bugün de TÜRK DEVLETİ ve TÜRK MİLLETİ, devlet, millet, ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte, Türk Devletinin BEKASI ve Milletimizin de BİRLİĞİ adına kurulmuş ve sağlama alınmış olan TÜRK ÜÇGENİ GEÇİLEMEZ ve Geçilemeyecektir!