Zıtların Birlikteliği!

Dünya, zıtlar olmadan yaşanamaz bir durum arz eder! Hayat, zıtlar olmadan yaşanmaya kalksa, sıradan bir durumda olur ve insanoğlu bu durumdan çok sıkılır, hayat çekilmez bir durumda bulunurdu!

İnsanın yaratılması akabinde sıratı müstakim üzerine şeytanın oturması, zıtlığı ve zıtlıkiçindeki birlikteliği ifade etmektedir!

Şeytan, müminin doğru yolu üzerinde udrmaktadır! Neden bu yol üzerindedir? Doğru yoldan çıkarmak ve saptırmak için? Çıkarabilir, saptırabilir mi? Temiz olmayan ve fıtrata uygun yaşamayanları çok kolay bir şekilde hem de!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Sadece ihlâslı ve samimi kullarımı bu yoldan ayıramayacak ve koparamayacaksın, buyurmaktadır!

Zıtlar, tezat veya öteki ne demektir? Zıtlar neyi ifade etmektedir? Zıtlar olmadan hayatımız nasıl sıradan olabilir?

Zıtlar; Nitelik ve durumları itibariyle birbirine aykırı ve birbirlerinin karşısındaki kavram ve olguları ifade eder!

Kâinat ve yaşam döngüsü zıtların birlikteliği üzerine kuruludur! Dünya ve insanlığın tüm kurgusu zıtlık ve tezat üzerinedir!

Zıtlık ve zıt olan unsurlar bir birlerini tamamlamaktadır. Bir erkek ve bir kadın olmak üzere dünyaya gönderilen, Hz. Âdem ve Havva en başta birbirlerini tamamlayan iki insandır! Sonrasında, Habil ve Kabil, iyilik ve kötülüğü sembolize etmektedir!

Karanlık ve aydınlık, gündüz ve gece, ak ve kara gibi pek çok zıt kavramlar, kendi aralarındaki zıtlığı ve birbirlerini tamamlar! Biri olmadan diğeri olmaz ve anlaşılamaz!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Kur’an-ı Kerimde, Biz her şeyi çift yarattık, ayeti ve Her şey zıddıyla bilinir ve kaimdir, zıtların birlikteliği gerçeğini ifade etmektedir!

Hayat; insanoğlu için bazen iyi, bazen kötü, bazen hasta, bazen sağlıklı, bazen mutlu, bazen mutsuz, bazen hüzünlü, bazen sevinçli olduğu durumların toplamı veya kümülâtifi diye tanımlayabiliriz!

Çünkü güzelliğin kıymetini ancak çirkinlikle anlayabiliriz. Sağlığın kıymeti de hastalık, yaşamanın değerini de ancak ölüm ile anlaşılabilir. Bu durum öylesine vazgeçilmez duruma gelmiştir; İnsanların sürekli barış halinde yaşayamayacağı gerçeğiyle toplumlar kendilerine suni düşmanlar icat etmiştir.

Her şey zıddıyla kaim olması, her şeyin zıddıyla bilinmesi, varlıkların zıddıyla bilinmesini anlamak mümkün görünmektedir. Karşıt olan şeyler bir araya gelir ve uzlaşmaz olanlar daha güzel bir uyum doğar! Her şey ve özellikle de her düzen bir çatışma sonucunda meydana gelmektedir!

Zıtlar ve tezat dediğimiz kavramlar, sosyal olaylar, siyasi düşünce ve ideolojiler; Bizim gibi ülkelerde, yıllardan beridir neden kavga ettirilmektedir?

1968 öğrenci olayları, 12 Eylül darbesinden önceki sokak hareketleri ve daha sayamadığımız sosyal hareketlenmeler neden olmuştur ve neleri anlatmaktadır?

Karşıt fikir ve görüşte olan gençler, bu ülkenin birliği ve bekası adına, bir araya gelmemeli, sürekli olarak karşıda ve kavgalı bir durumda bulunmalıdır!

Bu durum, kim veya kimlerin işine gelmektedir? Böyle bir durumdan kim veya kimler istifade etmektedir?

Eskilerin ifadesinde olduğu gibi; Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğar, neyi ve neleri anlatmaktadır?

Siyasi partiler, ideolojiler, liderler ve bunların müntesipleri kalabalıklar, bu ülkede sadece kavga etmeleri üzerine formatlanmıştır! Bu ülkenin birliği üzerine hareket etmemeleri gerekir! Sürekli olarak kavga etmesi planlanmıştır!

Zıtların birlikteliğinden mükemmel bir düzen meydana geliyorsa, bu ülkede, devletin âli menfaatleri üzerine, tüm parti ve siyasi ideolojiler bir kenara konulmak suretiyle, birlikte hareket etmek zorundadır!

Küresel ve işbirlikçilerin anlayamadığı ve kavrayamadığı, karşıt ve zıt görünen, parti ve liderlerin, bir ideal ve hedef çerçevesinde, devletin bekası ve milletimizin birliği adına, bir ve beraber hareket etmeleridir!

Yoksa eskiden olduğu gibi zıtlar ve kavgayı mı bekliyoruz? Zıtlar ve tezatların birlikte hareket etmesinden, büyük idealler çerçevesinde, mükemmel bir DÜZENİ mi?

Zıtlar ve Zıtların birlikteliğin doğan mükemmel düzeni; anlamayı, anlamlandırmayı, idrak edebilmeyi, yorumlamayı ve gelişmelerin karşısında değil, yanında ve destekçisi olabilmek dileklerimle!

Rahmet – Mağfiret ve Kurtuluş Ayı; RAMAZAN!

On bir ayın sultanı Ramazan; başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da, iman ve teslimiyet ehli için cehennem azabından kurtuluş ve Kuran ayıdır!

Rahmet, mağfiret ve cehennem azabından kurtulan kullarından olabilmek ümidiyle!

On bir ayın sultanı Ramazan; tefekkür ve tezekkür ayıdır! Hayatın her anında Kuran ile yaşamayı, tezekkür ve tefekkür halinde olmayı gerektirir!

Aksi halde dünya hayatı, insan için sadece bir yarıştan ibarettir! Mal biriktirme, mal yığma ve sayma, makam, mevki, iktidar ve güç rekabeti – yarışı!

On bir ayın sultanı Ramazan; paylaşım, ikram ve infak ayıdır! Paylaşmanın, ikramın, infakın, sevginin, huzurun, birlik ve beraberliğin tesisine imkân verir!

Dünyada yaşanan kaos, tedarik zinciri ve döviz kurlarından kaynaklı, temel gıda ve diğer ürünlerdeki fiyat artışları, insanların umutlarını tüketmektedir!

Temel gıda maddelerine dahi erişemeyen insanların olduğunu hatırlatmak isterim! Mesele böyle bir dönemde; infak ve paylaşımda bulunabilmektir!

On bir ayın sultanı Ramazan, sadece aç kalmak ve sadece ibadet mevsimi de değildir!

Ramazan, özümüze dönme, kendimizi ve çevremizi fark etme, Yüce Allah’ın kudreti, lütfu ve inayeti karşısında insanın aciz olduğunun farkında olmaktır!

On bir ayın sultanı Ramazan, tefekkür ve tezekkür ayıdır! Tefekkür kulun, hayret makamında olması demektir! Kul, aklının kavrayamadığı ilâhî sır ve hikmetler karşısında şaşırıp kalması ve istiğrak haline bürünmesidir!

İnsanın yaratılış safhaları, vücudundaki muhteşem sistemler; çevremizdeki bitkiler, hayvanlar, yeryüzü, gökyüzü, atmosfer, bunlarla temin edilen son derece hassas çevre dengesi!

On bir ayın sultanı Ramazan; Allah rızasını umarak; infak, paylaşım, yardım, hediyeleşmek ve ikramda bulunmaktır!

İnsan için dünya hayatındaki her şey bir uyanma, bir akletme, bir tefekkür ve bir tezekkür vesilesi olduğunu unutmamak gerekir! Akletmek ve tefekkür konusundaki ayetleri hatırlamak kâfi olacaktır!

On bir ayın sultanı Ramazan, Anadolu’da ve İslam beldelerinde bir başka yaşanır! Hayatın hızına bir duraklama ve yavaşlatma hareketidir!

Hayatın hızına dur diyebilmek, yavaşlatabilmek ve SUKUNET ayı ile Hayatı Yavaşlatma Hareketini devam ettirmektedir!

On bir ayın sultanı Ramazan ayında iman ehlinde bir sükûnet hali olmaktadır! On bir ay canla başla koşturulan dünyalık işler biraz yavaşlatılır! Bu ayda inananlara biraz dinlenin ve çevrenizde ki insanlara neler olup bittiğini anlamaya, anlamlandırmaya ve tefekkür durumunda kalın, mesajı vermektedir!

On bir ayın sultanı Ramazan; hayatın sadece işten, güçten, yarıştan, rekabetten, güçlü olmak, güçlü görünmek, makam, mevki ve iktidar yarışından ibaret olmadığını hatırlatmaktadır!

Hayat, sadece iş – güç değildir! Hayat, sadece koşturmaca değildir! Hayat, başka insanlarla yarış ve rekabet değildir! Hayat; makam, mevki, iktidar ve güç yarışı da değildir!

Hayat, fıtrata uygun bir şekilde, İNSAN olabilmek ve İnsan kalabilmek yarışıdır! Aksi halde zaten esfel-i safilin derekesini boylayacaktır!

Bu Ramazan ve her Ramazanı, son Ramazan ayı olduğunu idrak edebilmeyi!

On bir Ayın Sultanı bu Ramazan ayını, huzur ve huşu içinde idrak ettiği, bereketinden ziyadesi ile müstefit olduğu; başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu da cehennemden azade olan kullarından olabilmeyi, Yüce Allah’tan dilerim!

BÜYÜK RESMİ ve KURGUYU Görebilmek!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu tarihten itibaren, küresel güçler ve içimizdeki işbirlikçiler maharetiyle, zenginliğimiz olan, tüm etnik – dini ve kültürel farklılarımız ile birbirimizle uğraştırılmış ve enerjimiz içeride tüketilmeye çalışılmıştır!

Aksi halde, küresel ve emperyalist güçlerin bu ülke ve bölgemizde operasyon ve ameliyat yapmasına imkân yoktur!

Özellikle yerel çerçevede, tüm olay – olgu ve gelişmeleri değerlendirirken büyük resmi ve küresel kurguyu görmemiz ya da arka planı okumamız her daim engellenmeye çalışılmaktadır!

Büyük resmi ve küresel kurguyu görebilen, bölgemizde oynanmakta olan sinsi ve kirli oyunları idrak edebilen, öngörülerde bulunabilen, asil milletin evlatlarına, içeriden ve dışarıdan operasyon çekmelerinin sebebi hikmeti buradan kaynaklanmaktadır!

Yeni bir Dünya düzenini kurabilmeleri için içeride sürekli olarak birbirimizle uğraşmamız, birbirimizle didişmemiz talep edilmektedir. Bu küresel kirli oyuna, bilinçli olarak düşenler olduğu gibi saf bir şekilde, dünyalıklar uğruna atlayanlar da olmaktadır!

Eskilerin yaşamış olduğu tecrübeler ışığında çok güzel ifadeleri bulunmaktadır.

Okyanusları geçip derede boğulmak gibi! Büyüklerimiz tam yerinde bir deyiş ve kavram geliştirmişler!

Asil Türk Milletini, Derede boğmak için bekleşen küresel ve emperyalist güçlere ve işbirlikçilerine fırsat vermemeli! Her daim UYANIK olmalı!

Bu asil milletin evlatlarına operasyon çekmeleri için küçük meselelerde boğuşturulması ve birbirini kırması gerekmektedir! Dünyayı ve bölgesindeki gelişmeleri okumaması adına!

Dünyada ve bölgesinde, küresel kirli oyun ve gelişmeleri okuyabilen, idrak edebilen ve buna göre de öngörü ve pro-aktif bir durum ve konum belirleyen bireylerle, bu asil millet ancak bir yerlere gelebilecek, dünya ile rekabet edebilecek ve beka sorunu ile de karşılaşmayacaktır.

Aksi halde dünyalık menfaat – güç – iktidar ve makam peşinde kaybolup gideceğiz! Tercih bizimdir! Karar da bizimdir!

İçimizde bu vasıflara sahip satılık ruhlar ve işbirlikçiler mutlaka olacaktır. Olması kadar doğal bir şey yoktur! İnsanın doğası dünyalıklara meyyaldir! Önemli olan yerli ve milli ruhtaki bireylerin sayısını arttırabilmek ve onlara sahip çıkabilmektir!

Yılardır bu ülkede yaşanan en büyük sorun, bu değil midir? Yerli ve milli bir duruş sergileyenleri her zaman saf dışı bırakmak? Devlete ve yönetim sistemine kriptolar etkin olduğundan kaynaklı, bu bireylerin varlığından bihaber bir durumda kalıyoruz!

Müminlerin her zaman unutmadığı, hatırlaması gereken ve buradan da günümüze yönelik dersler alınması; Kur ’ani bir hadiseyi; Talut ve Calut kıssasını, hatırlatmak isterim! Nedir bu kıssanın özeti? Ne gibi mesajlar vermektedir? Bizlere bu günlere yönelik neler ifade etmektedir?

Talut taraftarları Calut ordusu ile savaşması için bir yerden geçmesi gerekirken, yol güzergâhında bulunan bir dereden sadece ve sadece bir yudum su içmeleri emir ve talep edilmiştir. Emir ve talebin ne olduğu idrakinde olmayanlar, yol ve yolculuğun ne olduğunu bilemeyenler, mücadele ve dik duruşa müdrik olamayanlar; kana kana bu sudan içmişler ve Calut ordusu ile karşı karşıya kaldıklarında; savaşmak arzu ve istekleri kalmamıştır! Talut’un emrine itaat eden sadece çok az sayıda samimi ve inanmış üç beş birey ile Calut ordusunun karşısında cesaretle çıkmışlar ve savaşı kazanmışlar!

İman – İnanç – Teslimiyet ve dünyalık küçücük menfaat ve çıkarlarına da meyletmemek!

Yeni Dünya düzenine, bagajı olan kişilerle hazır olabilir miyiz? Dünyalık makam – güç – iktidar ve menfaat peşinde olan kişilerle bu savaşı verebilir miyiz!

Yeni Dünya düzeni çerçevesindeki gelişmelere istinaden; Tercih ve Karar; Varlığı, Birliği ve Bekası adına bu asil milletindir!

Kabala Soyundan Gelenler!

İnsanlık tarihini incelediğimizde, ilk insanın yaratılması, çocukların doğumu ve büyümesi ile birlikte; güç, iktidar ve paylaşım savaşı karşımıza çıkmaktadır!

İnsan, dünyada neyi paylaşamıyor veya neleri bölüşemiyor? Dünyada kalma süresi insan için dün, bugün ve yarın olduğu gerçeğine rağmen! Yoksa bazı insanlar için dünya ve dünyadaki makam, mevki, güç ve iktidar, ebedi olarak kalmak yeri midir?

Nemrut ve Firavun gerçeği karşımızda ders ve ibret alabilmek için dururken! Bu kadar dünyalık talep, güç ve iktidar savaşlarına rağmen başkaca bir soru aklımıza gelmiyor!

Dünyalık makam, mevki, para, kadın, güç ve iktidar olabilmek için milyonlarca insanın ölmesine ve sakat kamasına sebebiyet verecek hesap ve oyun içinde olmaya değer midir?

Ya da dünyalık makam, mevki, para, kadın, güç ve iktidar için küresel güçler ile birlikte hareket etmeye, bölgesini ve ülkesinin de talan edilmesini, yağmalanmasına ve sömürülmesine sebebiyet verecek bir durumda işbirlikçi olmaya değecek midir?

İlk insan ve çocukları ile dünyada iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik, yaşatma ve yok etmek savaşını görmekteyiz!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, yeryüzünde bir insan yaratacağım dediği zaman! Hem de, meleklerin yeryüzünde kan akıtacak bir mahlûk mu yaratacaksın gerçeğine rağmen!

Habil, iyiliğin, güzelliğin, doğrunun ve özgürlüğün simgesiyken, Kabil, kötülüğün, çirkinliğin ve dayatmacılığın temsilcisidir! Bütün dayatmacılar için şiddette sınır yoktur! Amaçlarına ulaşmak için tıpkı Kabil gibi, kardeşlerini bile öldürebilir!

Habil ve Kabil insanlar arasındaki evrensel olan zihniyet çatışmasının, ilk insan topluluklarından başlayıp, kıyamete kadar devam edeceğini gösterir!

Aslında bu çatışma, iktidar ve güç sahibi olma, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin, yok etme ile yaşatmanın, özgürlükçü ile dayatmacının savaşıdır. Amaç sadece iktidarı ele geçirmek ve güç sahibi olmaktır!

Değerlere bağlı Habil ve değersizliği savunan Kabil tarafından öldürülür. Kabilin yolundan gidenler şiddete sırtını dayar; İyilik ve güzelliklere karşı da aklını, gönlünü ve yüzünü kapatır!

Kabil soyundan gelenler, şiddetin dozunu arttırdıkça güçlerini de büyüteceklerine inanır. İnsan için Allah’ın emrine muhalif, Kabilce çözümler yerine, Habil’ce duruş ve davranış sergilemek esas olmalıdır!

Kabil soyundan gelenler bugün karşımıza KABALA kültürü olarak çıkmaktadır! Kavram olarak Kabala ve Kabil aynı kökten gelmektedir!! Konuyu uzmanı olan dil bilimcilere bırakmak en doğrusu olacaktır!

Eski Mısır’dan Yahudiliğe devir olan öğreti, Kabala’dır. Kabala, aynı Mısır rahiplerinin sistemi gibi ezoterik, gizemli, bir öğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile ilgilenmiştir.

Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, Gizli İlmin Geleneği adlı kitabında Kabalayı şöyle tanımlar. Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu, semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur.

Kabalayı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri Die Kabalada, Kabala büyü ilişkisini şöyle vurgular. Kabala, büyünün genel teorisine bağlanır.

Kabala, bilgiye bağlı bir öğreti olmadığı gibi Yahudi Kanununun mantıklı bir açıklaması da değildir. Kabala, bazen karanlıklara dalarak, bazen de aydınlığa çıkarak, Kabilce yıkım ve çözüm için beş bin yıl boyunca yayılmıştır.

Türkiye Devleti; Kadim Medeniyet ve Devlet geleneği, Devlet Aklı nezaretinde; Orta Doğu ve satranç tahtası Avrasya bölgesinde; coğrafi, tarihi, kültürel, gönül ve dini bağları; söz dinleyen ve kontrol altında tutulabilecek bir ülke değil; tüm kirli ve sinsi tuzakları bozan, küresel ve bölgesel bir OYUNCU ve OYUN KURUCU olarak karşımıza çıkmaktadır!

Emperyalistler ve İşbirlikçiler Gelmeye Devam Edecek!

Küresel Emperyalistler, işbirlikçiler ve içimizdeki taşeronları, yeni senaryolar ve planlar üzerinden tekrar gelmektedir! Gelecekler! Gelmeden ve bu bölgeyi karıştırmadan yapamazlar!

Bu ülke ve bölgeye hâkim olmak, kanton kukla devletçiler kurmak için gelmeye devam edecekler! Peki, Ne zamana kadar ve Nerede duracaklar?

Ülkemiz ve bölgemizde, birlik ve beraberliğin tam olarak sağlandığını, algılayacakları ve görecekleri zamana kadar, her koldan gelmeye devam edecekler!

Ülke ve bölge halkları olarak parçalı ve kavgalı olmamız, küresel emperyalistler ve işbirlikçilerin işine yaramaktadır!

Taşeron ve işbirlikçileri üzerinden parçalı yapıyı körüklemek ve derinleştirmek adına sürekli çalışmaktalar.

Taşeronlar ve işbirlikçilerinin görev tanımı budur. Bu kişi ve örgütlerin kuruluş ve ortaya çıkma sebepleri sadece budur!

Ellerine verilen not ve pusulada yazılı olanları uygulamakla görevliler! Vekâlet – vesayet ve Hibrit savaşları üzerinden, bölge halkları arasında fitne ve fesat çıkarmak için gelmeye devam edecekler!

Taşeron ve İşbirlikçiler vasıtası ile bölge halkları arasındaki her türlü fitne, ağababaları ve emperyalistlerin işine yaramaktadır; Çünkü buradan beslenmekteler!

Ülkemiz ve bölgemizde oluşabilecek birlik ve beraberlik girişimlerine müdahale etmek ve fitne sokmak için her yolu ve yöntemi denemekten geri duramazlar, durmayacaklar da!

Çünkü bu ülkeyi ve bölgeyi dışarıdan orduları ile gelerek işgal etmeleri ve yönetmeleri mümkün değildir! İçeriden taşeron ve işbirlikçiler bulmak zorundalar. Tarihin tozlu sayfaları bunun örnekleri ile doludur.

Keçecizâde Fuat Paşa’nın İngiliz elçisine; Osmanlı Devletini; siz dışarıdan, biz içeriden yıkmaya çalıştığımız halde, bu devleti yıkamadık, siyasi literatüre geçen ifadelerinde olduğu gibi!

Ülke ve bölge halkları olarak; bir olmak, birlik olmak, beraberlik olmak ve kardeş olmak zorundayız!

Birlik ve beraberliğin önemine binaen; Ebu Müslim Horasani; Size düşman olanlara yaranmaya çalışır ve dostlarınızdan uzaklaşırsanız, onlar size dost olmaz fakat siz dostlarınızı kendinizden uzaklaştırırsınız; İşte o zaman düşmanlarınızın avucuna düşersiniz. Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Fakat uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Enfal suresinde; Ve Ey Müslümanlar! Onlara karşı ( düşmanlarınıza karşı ) gücünüzün yettiği her kuvvetten ve bağlı atlardan hazırlayınız. Bununla Allah Teâlâ’nın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başkalarını ki bunları siz bilmezsiniz, Allah Teâlâ bilir, korkutursunuz, buyurmaktadır!

Gücünüzün yettiği her kuvvetten, kuvvet ifadesi; güncel harp vasıtalarına şamildir; topları, tüfekleri, uçakları, otomobilleri, zırhlıları, tankları, atomları, her türlü harp vasıtalarından saldırıyı sağlayacak, düşmanı dehşete düşürecek, nakil vasıtalarından hazırlayınız, bu hususta kusur ve ihmal göstermeyiniz. Bu kuvvet ile ve bu harp vasıtalarıyla, Allah Teâlâ’nın düşmanını ve sizin düşmanınızı, korkutmuş olursunuz. Müslümanlıkta boş durmak, medenî vasıtalardan mahrum olmak, düşmanlara karşı miskince bir vaziyete düşmek kesinlikle yasaktır.

28 Şubat, KARA KIŞI, Unutalım mı?

Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonraki süreçte, karşımıza darbeler ve muhtıralar çıkmaktadır! Neden Acaba?

Bu ülkede darbeler neden olmaktadır? Darbeler olmadan yolumuza devam edemez miyiz? Peki, Darbeleri yapan güçler, neyi ve neleri hedeflemektedir?

Cumhuriyetin kurulması akabinde, işbirlikçiler maharetiyle, devleti yönetmeye ve kontrol etmeye alışmış küresel güçler, kendilerince yoldan veya kontrollerinden çıkmaya başladığı, her on yılda bir, karşımıza darbelerle çıkmaktadır! Neden Acaba?

Darbeler, askeri olduğu gibi, post modern ve sosyal, ekonomik de olabilmektedir!

Şubat ayı, baharın müjdecisi, Cemrelerin önce Havaya, sonra Suya ve daha sonra da Toprağa düşmeye başladığı tarih olarak hafızalarımızda kalmıştır!

Cemrelerim düşmesi ile havalar ısınmaya; kış bitmekte ve cıvıl cıvıl bahar mevsimi kendisini hissettirmeye başlamaktadır. Karlar erimekte, dereler çağıldamakta ve tabiat her zerresinde bir kıpırdanma ve bir canlanma başlamaktadır!

Cemreler, sadece havaya, suya ve toprağa değil, Gönüllerimize de düşmesi dileklerimle! Gönüllerimiz, bu çağda çok büyük Nasırlar kapladı! Gönül dünyamızdaki nasırlarımızın iyileşmesi ve kaybolması için gönül cemrelere ihtiyacımız var!

Peki, 28 Şubat 1997 tarihine gelinen süreçte, neler olmuştur? Hafızalarımızı bir tazeleyelim!

  • Kız öğrenciler, başörtüsü taktıkları için okullara alınmadığı, dini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzeni, korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kâğıda döküldüğü günün adı, şeklinde ifade edebiliriz!

Bu ülkenin makûs tarihi her on yılda bir darbelerle anılır konuma neden getirilmiştir? Darbeler olmadan yolumuza sağ ve salimen neden devam edemiyoruz? Birileri bu asil millet ile neden uğraşıyor? Dertleri nedir ki?

Bin yıllardır yaşamakta olduğumuz Anadolu coğrafyasında, kirli hesabı ve sinsi planları olan küresel güçler ve işbirlikçiler, yoldan ve kontrollerinden çıkmaya başladığı dönemlerde, kendilerine göre Balans ayarlarımızla oynuyor! Balans ayarları ne zamana kadar devam edecektir? Bunun bir Sonu olacak mıdır?

Peki, her on yılda, ne zaman bir darbe olacak diye beklemek ve karabasanlar görmek zorunda mıyız?

28 Şubat 1997 tarihinde, Şubat ayı cemrelerin ve baharın müjdecisi olarak hafızalarımızda kalmasını istemeyen, küresel güçler ve işbirlikçiler, post – modern bir darbe ile bu topraklarda yaşayan Anadolu insanına, kara kışı tekrardan yaşatmış ve baharın gelmesini beklerken mazlumların üzerine ve gönül dünyamıza, aniden bir KARA kış yeniden bastırmıştır!

Kara kışın kendilerine göre bin yıl sürmesini beklemiş ve ümit etmişler, ona göre, bir sistem ve düzen kurmak için her türlü girişimde bulunmaktan çekinmemişler!

Sonsuz Kudret Sahibi, inanıyorsanız güçlüsünüz kuralı gereğince, inanan kesim üzerinde, kirli ve sinsi hesap yapanların tüm hesap ve planlarını bozmuştur!

28 Şubat tarihi akabinde, Anadolu coğrafyasında, bu toprakların kahrını çeken tüm mazlum insanlara yapılan zulümleri tekrar hatırlatmakla, içimizi karartmak ve karamsar bir tablo çizmek istemiyorum.

Birileri, kirli bir hesap ve sinsi bir plan yapmış; Zulüm ve Kara günlerin bin yıl sürmesini Umut ettikleri!

28 Şubat, Aziz Türk Devleti ve Asil Türk Milleti arasında ki bağların koparılmasıa yönelik, bir harekettir! Devlet, Milleti ile barışmasın! Devlet, Milleti ile kucaklaşmasın! Millet, Devletine Düşman kesilsin!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, hesap ve plan yapanların en büyüğü olduğunu, inananlara ve müminlere göstermiş! Çok kısa bir zaman diliminde, kirli ve sinsi hesap yapanların tüm hesap ve planları berhava olmuştur!

Böyle gün ve dönemler, asil milletin tarihinde bir daha yaşanmamasını, Yüce Allah’tan niyaz ederim!

Yeni Dönem ve Yeni bir Lider!

İnsanoğlu, varoluşundan itibaren, yaşadığı her gelişme, sonsuza kadar sürecek ve yenisi gelmeyecek zannetmektedir!

Hayat durağan değildir! Sürekli bir hareket, devinim ve değişim halindedir! Hayatın kendisi bir enerjidir! Dünya hareket halindeyken enerji üretmektedir!

İnsanoğlu, elle tutamadığı ve gözle göremediğini, hem kabul etmekte ve hem de tahayyülde zorlanmaktadır!

Yeni bilgi ve değişimi kabul etmeyen, değişime direnen ve değişime ayak uyduramayanları; yeni bilgi ve teknoloji ekosisteminden ya dışlıyor ya da yok ediyor!

Nuh (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul eden ve gemisine de binip kurtulan insanlar gibi!

Musa (as)’in getirmiş olduğu yeni bilgiyi kabul edenlerin Kızıl denizi geçip yeni bilgi ile hayata yeniden başladıkları ve kabul etmeyenlerin de suda boğulup helak oldukları gibi!

Tercih ve Seçim; Sorumluluk Sahibi; akıl, basiret, feraset nimeti ve iman şerefi ile donatılmış insanoğluna kalmaktadır!

İnsanlık adına, en son ve en yeni bilgiyi getiren, Hz. Muhammed (as)’ın yaşadıkları, yeni bilgiyi kabul edenlerin durumu, insani dereceleri ve kabul etmeyen inkârcıların düşmüş olduğu durum bizlere bugün için ne gibi ibret ve dersler aktarmaktadır!

Bilgi çok ağırdır, yeni bilgiyi kabullenmek ise çok zordur! Yeni bilgiyi kabul edenlere, başkaca yeni bilgiler aktarılmakta ve yeni yeni kapılar açılmaktadır!

Hayat seçimler üzerine bina edilmiştir! Doğal olarak sonuçları da!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; sonsuz ilmi ile insanlık için faydalı olacak yeni bilgi ve teknolojiyi yaratmış, insanoğlunun keşfetmesini ve bulmasını arzu etmiştir!

Aklı olmayan, gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olmuş ve gönlü de mühürlü olan insan; yeni bilgiyi kabul etmeyecektir!

Yeni bilgi ve dönem; hazır olanlar ile birlikte başarılır! Hazır olmayanlar yolda kalır! Geçmiş toplumlar da olduğu gibi! Yeni DÖNEME, yeni bir LİDER ile hazır mıyız?

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde; Yeni Dünya Düzeni ve DENGE çerçevesinde; Büyük ve Güçlü Türkiye ve Türkiye Yüzyılı YENİ bir DÖNEME, yeni bir LİDER ile evirilmek üzeredir!

Yeni Döneme matuf, yerli ve milli lider, kim veya kimler olacaktır? Yoksa, önceden olduğu gibi Küresel Ekol temsilcisi, taşeron ve işbirlikçi mi olacaktır?

Ya da Türk Devlet Aklı nezaretinde, yerli ve milli, Kuvay-i Milliye ve Horasan geleneğinden gelen bir temsilci mi olacaktır?

Son dönemde; siyaset ve özellikle de seçim sürecinde yaşadıklarımız ve türbülansa, bir de bu zaviyeden bakmak ve okumak, daha etkili olacağını düşünüyorum!

Büyük ve Güçlü TÜRK Dünyası!

Kıyametin kopacağını bilseniz dahi, elinizdeki fidanı dikiniz, hadisi mucibince, imanın gereği, aksiyoner ve pro-aktif bir konumda her şeye hazırlıklı olmalıyız!

Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahrete çalış, hadisi ne demektir?!
Kurulacak yeni dünya düzeni; sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi değişim ve yansımalarına hazır olmalıyız!

Birileri; yaratılışları gereği; insanlığa zarar vermek, modern köle yapmak veya yok etmek için kirli hesap ve sinsi plan peşinde olacaktır!

Aksi halde Türklere Anadolu’yu dar ederler! Orta Asya bozkırlarına göndermek için bekleşenlere fırsat vermiş oluruz!

Türk Milleti ve Devleti, büyük hesap ve planın sahibine tabidir! Akıl, İzan, Basiret ve Ferasetin gereğini de yapacaktır! Hesap ve plan yapanların en hayırlısı elbette ki Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi Yüce Allah’tır!

Akıl ve Basiret sahibi birey, imanın gereği, hayrın içindeki şerri ve şerrin içindeki hayrı aramak, bulmak ve idrak etmek zorundadır! Hayrın içindeki şer ve şerrin içindeki hayır!

Kadim Türk Devlet Aklı ve Türk Devleti, küresel kirli ve sinsi plan için her türlü karşı planları hazırdır! Hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde de hayır vardır, fakat siz bilemezsiniz hükmünde olduğu gibi!

Dünya üzerinde ki Türkçe konuşan devletler, Kadim Türk Devlet Aklının denetimi ve Türk Devletinin moderatörlüğünde, ticareti ve dostluğu geliştirme adımları pekiştirmeye başlamıştır!

Türk Dünyası, 20. yüzyılın sonlarında, Türk halkları için kullanılan coğrafi ve kültürel bir kavramdır! Oldukça geniş bir coğrafya ve kültürel alanı kapsayan Türk dünyası, batıda Kosova ve Karadağ, en doğuda Moğolistan yer alır!

Türk Dünyası, Orta Asya’ya ek olarak Türkiye, Avrupa, Kafkasya, Çin ve Rusya içindeki Türk bölgeleri ile Türk diasporasını kapsar!

Türk Dünyası kavramı; bağımsız Türk Cumhuriyetleri, Özerk Türk Cumhuriyetleri ve Türk Topluluklarını kapsamaktadır!

Türk Dünyası ile eş anlamlı Türkeli kavramı, 19. ve 20. yüzyılın başlarında tüm Türk halkları için kullanılmış, coğrafi ve kültürel bir kavram olarak yer almakta ve Türklerin çoğunlukta yaşamış olduğu bölgeler için kullanılmaktadır!

Türk Dünyası içindeki ilişkilerin temel yapısı için yol gösterici bir düstur olarak kabul ediliyor!

Orta Asya ile Türkiye arasında ki güçlü bir ilişki ve işbirliğinin 21. Yüzyıldaki siyasi ve güç dengelerini değiştirebileceği ve etkileyeceği aşikârdır!

Hafızasız tarih olmaz ve tarih olmadan gelenek olmaz! Geleneksiz medeniyet olmaz ve medeniyetsiz eğitim olmaz!

Eğitim olmadan birey olmaz ve birey olmadan ulus olmaz; Türkçe Konuşan Ülkelerin birbirleri ile işbirliği, güç birliği ve uluslararası görünürlük noktasından çok manidar!

Hollanda ve Avrupa’da TÜRK Diasporası!

Diaspora kelimesinin sözlük anlamı, kelimenin kavramsal olarak tanımındaki değişikliği de ortaya koymaktadır!

Türk Dil Kurumu sözlüğünde; Herhangi bir ulusun veya inanç mensup­larının ana yurtları dışında azınlık olarak yaşadıkları yer! Herhangi bir ulusun yurdundan ayrılmış kolu, olarak ifade edilmektedir!

Konuyla ilgili literatür, Bir ulusun yurdundan ayrılmış, uzaklaşmış kolu, cümlesiyle ifade ederek formüle etse de yine aynı literatür, kavramsal olarak diasporanın tanımındaki değişiklikleri de zik­retmektedir.

Önceleri zorunlu sürgün sonucu yurdundan ayrılmış topluluklar için kullanılan diaspora kavramı, artık, göçmenler, mülteciler için de kullanılmaya başlandığı görülmek­tedir!

Dünyada, yeni bir düzen kurulmakta olduğunu ve yeni düzenin tek kutuplu veya soğuk savaş döneminde olduğu gibi iki kutuplu olması, bugün için sürdürülebilir değildir! Dünya, eski dünya değildir! Yeni kurulacak sistem ve düzen, çok kutuplu olmak zorundadır!

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, yeni kurulacak düzenin başat aktörü ve kutup başı olacaktır! Su, yolunu bulmuştur!. Su, kendi dere yatağında akmaya devam edecektir!

Beş bin yıllık kadim devlet geleneği olan Türkler, altı yüz yıl, yirmi dört milyon kilometre karelik gönül coğrafyasında, barış ve huzuru temin ederken, bulunduğu her bölgeye; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi ve mazlum milletlerin de, hamisi ve hadimi olmuştur!

Neymiş efendim! Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Somali’de, Suriye’de, Libya’da, Kıbrıs’ta ve daha adını sayamadığımız, tarih, sosyal, medeniyet, kültür aklı ve tüm mazlum coğrafyalarda ne işi varmış?

Azerbaycan İstiklal şairi Ahmed Cevad Ahundzade; Çırpınırdı Karadeniz şiirinde; Bakıp Türk’ün bayrağına, Selâm Türk’ün bayrağına, Hayran Türk’ün bayrağına, VEFALI TÜRK geldi yine, Kurban Türk’ün bayrağına ve Yol ver Türk’ün bayrağına, diyor!

Türk Devletini; Tarih, kültür, coğrafya ve gönül aklı olan tüm bölgelerde ki mazlum milletler, Türk ve Türk’ün Bayrağını saygı ve hürmetle beklemektedir! Duymamak, görmemek ve gitmemek, insani ve tarihi büyük bir sorumluluk ve vebaldir!

Türk Dünyası, 20. yüzyılın sonlarında tüm Türk halkları için kullanılan coğrafi ve kültürel bir kavramdır!. Oldukça geniş bir coğrafya ve kültürel alanı kapsayan Türk dünyası, batıda Kosova ve Karadağ, en doğuda Moğolistan yer alır!

Türk Dünyası, Orta Asya’ya ek olarak Türkiye, Avrupa, Kafkasya, Çin ve Rusya içindeki Türk bölgeleri ile Türk diasporasını kapsar!

Türk Dünyası kavramının ifade ettiği alan, tüm bağımsız Türk Cumhuriyetleri, Özerk Türk Cumhuriyetleri ve Türk Topluluklarını kapsamaktadır!

Türk Dünyası ile eş anlamlı olan Türkeli kavramı, 19. ve 20. yüzyılın başlarında tüm Türk halkları için kullanılmış, coğrafi ve kültürel bir kavram olarak yer almakta ve Türklerin çoğunlukta yaşamış olduğu bölgeler için kullanılmaktadır!

Büyük ve Güçlü Türkiye, Türkiye Yüzyılı ve Türk Dış Politikası çerçevesinde; Avrupa ve Hollanda bölgesinde; Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanlığı; Türkevi Topluluğu, Türkevi Araştırmalar Merkezi, Avrasya Sivil Toplum Forumu, Amsterdam Tartışmaları, Türkevi Yayınları ve Mesnevi Okumaları gibi alt birimlerden oluşan çalışmaları ile Türk Diasporasının öncü ismi; Veyis Güngör ve çalışma arkadaşlarını tebrik eder, başarılar dilerim!

Zorluklar, başarılar, kavgalar, mücadeleler, kayıplar, acı tatlı anılar, hatalar, değişim ve gelişmelere şahit, ortak bir tarihsel tecrübeyle dolu; Türk İş Göçünün Almanya’ya 64. ve Hollanda’ya 60. yıl dönümünü tebrik eder, nice yıllara diyorum!

Yaşadıklarımız; bir RESET Süreci midir?

Dünyada her şey değişecektir! Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır! Değişimin nasıl olacağını idrak edemeyen izan yoksunlarına bu durumu nasıl izah edebilirsiniz?

Dünyada; Sosyal, kültürel, ekonomik, teknolojik, siyasi ve özellikle de İNSANLIK olarak büyük değişimlere şahit olacağız!

Peki, küresel ve emperyalist güçler, planladıkları yöndeki değişim ve dönüşüm adına her şeyi yaparken, insanlığın vicdanı konumunda olanlar neler yapıyor? Eli kolu bağlı bekliyor mu? Ya da makam – mevki – ihale – rant – güç ve iktidar peşinde mi?

Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarından sonraki süreçte olduğu gibi! Bu defa tamamen DİJİTAL bir dünya ve Dijital Köle bir İnsanlık!

Gelecek adına planı olmayan toplumlar, planı olan ülke ve küresel güçlerin KÖLESİ olmak durumundadır!

Tarihsel süreçte, her değişim zor ve zorlu olmuştur! Milyonlarca insan ölmüş, bir o kadarı yaralanmış, şehirler ve ülkeler tarumar edilmiştir!

Bu defa insanın kendisi YOK edilmek üzeredir! Eşrefi mahlukat olarak yaratılan insanı, fıtrata aykırı bir şekilde insanlığından çıkaracaklar!

Başaramayacaklar! Ne yapsalar boş! İnsanlığı YOK etmek veya KÖLELEŞTİRMEK adına yaptıkları milyar dolar harcamayı, insanlığın hayrına yapabilseler, dünya ve dünya insanlığı, daha farklı bir durumda olurdu!

Dünya ve yerelde ki değişim ve dönüşüm nasıl olacaktır? Değişim ve dönüşümde kimler saf dışı kalacaktır? Kim veya kimler yeni sisteme dahil olacaktır? Yeni sistemde, aktör ve figüranlar ehline malumdur!

Küresel ve emperyalist güçler, nasıl bir dönüşüm veya değişim planlamaktadır? İnsanlığın hayrına mı? Yoksa İnsanlığın tamamen KÖLE olması yönünde mi?

Birileri yer yüzü Tanrılıkları adına her yolu deneyecektir! Şah damarına yakın olmak, ne düşündüğü ve neler hissettiğini dahi bilmek istiyor!

Küresel ölçekteki şeytani kurgunun doğal olarak yerel yansımaları da olacaktır!

Türkiye’de; Küresel ve emperyalist güçler, işbirlikçi ekol temsilcileri reset sürecinde yeni sistemde olmayacaktır!

Türk Devleti, yerli ve milli oyuncular ile devleti ebed müddet ülküsü yolculuğuna devam edecektir!
Kadim Türk Devlet kodları, Maturidi İslam geleneğinin temsilcileri, Anadolu diriliş ve direniş erleri yeni sistemde aktif rol alacaktır!

Dünyada yeni oyun, sistem ve düzen kurulurken, reset işlemi devreye alınırken, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan yürürlüğü konulamaz ve başarılı olunamaz!

Küresel iki EKOL ve iki GÜÇ, yeni bir DENGE adına, tüm güçleri ile sahadadır! Ya benimsin ya da Kara toprağın!

Birilerinin SİLAH üzerinden yapmaya çalıştığı düzeni, bir başkası da DİJİTAL ve SOSYAL MEDYA üzerinden kurgulamaya çalışmaktadır!

Madem ki Türkleri tarihten çıkarırsanız, insanlık tarihi adına hiçbir şey kalmayacaktır! Türk, Adalet dağıtan, hakikatin temsilcisi ve mazlum milletlerin de hem hamisi ve hem de hadimidir!

Sosyal, kültürel, tarih, coğrafya ve gönül aklı tüm bölgelerde, Kadim Türk Devlet Aklının kontrolünde, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan barış ve huzur tesis edilemez! Yüz yıldır bu bölgelere kan ve gözyaşı hakimdir!

Barış ve huzurun olmadığı toplumlarda, sosyal, siyasi ve ekonomik düzen ve güven temin edemez, gelişim ve kalkınma hamleleri sağlanamaz!

Düzen, güven, gelişim ve kalkınmanın olmadığı toplumlarda, kaos sisteme hakim olur! Kaos ortamında, hem içeriden ve hem de dışarıdan birileri tabii ki beslenecek, serpilecek ve gelişecektir!