Cumhur İttifakına Neden Saldırılıyor?

31 Mart mahalli seçim tarihi yaklaştıkça, içeride kurulmuş ve sağlama alınmış bulunan, Türk Üçgenine yönelik saldırılara şahit olmaktayız! Peki, Neden?  İçerideki bu birliktelik, küresel, emperyalist ve bölgesel güçler tarafından sınırlarımızda yürütülmekte olan kukla devletçikler kurma girişimlerine karşı Yerli, Milli ve Vakur bir duruştur! Türk devletinin kurulduğu tarihten itibaren içeride birlik sağlanmaması adına  içeriden ve dışarıdan her türlü saldırı, girişim ve beyanatları görmekteyiz! Ülkemizde, 1960 ihtilalı ile başlayan ve 2000’li yıllara kadar devam eden  kaotik  süreç, içeride siyasi birliktelik sağlama alınmış olsa idi, tüm bu yaşananların  gerçekleşme ihtimali yok denecek kadar azdır! İçerideki  milli birlik, milli şuur ve milli duruş çok önemlidir! Aksi halde siyasi istikrarsızlık akabinde sosyal ve ekonomik istikrarsızlığı da tetikleyecektir! Gerisi zaten küresel ve emperyalist güçlerin tam da arzu ettiği bir  ortam! Türk devletinin sınırları içerisinde ülkemiz çıkarları adına her türlü kavgayı  kendi içimizde verebiliriz! Fakat beka ve varlığımıza yönelik saldırılarda, seksen milyon tek yürek ve tek yumruk olmasını da bilmeliyiz! Aksi halde bölgemizdeki parçalanan  devlet, millet ve ülkeler gibi olabiliriz!

ABD’nin derin Dışişleri Bakanlarından Condoleezza Rice, Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu 2003 yılında, Washington Post Gazetesi’ne yazdığı makalede, Ortadoğu  ve bölgemizde, küresel ve emperyalist güçler tarafından yürütmekte oldukları  büyük oyun ve planı; Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da bulunan  YİRMİ İKİ devletin rejimleri, sınırları ve haritaları değişecek, Türkiye de bunların içinde, diyordu!. Ne diyormuş! Ortadoğu bölgesindeki Yirmi iki ülkenin rejimleri, sınırları ve haritaları değişecekmiş!

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Cumhur İttifakında kimse kalkıp da çizdiğimiz çizginin dışına çıkamaz. Cumhur İttifakı’nın gereği ne ise tüm arkadaşlarımız ve teşkilatlarımız buna uymalıdır. Uymayanlar olursa kusura bakmasınlar, kendilerini istirahata davet ederiz. Bu uzun bir yolculuk ve bu uzun yolculukta birbirimizi kıramayız ve birbirimizle dayanışma içerisinde olacağız. Cumhur İttifakının asıl gayesi seçim kazanmak değil, ülkemizin istikbal ve istiklalini garantiye almaktır. Bu ittifak özünde ortak dertlerin ve ortak hassasiyetlerin neşv- ü nema verdiği milli mutabakat ittifakıdır, vurgularının çok manidar olduğu kanaatindeyim.

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Cumhur İttifakı hakkında,  parti teşkilatına göndermiş olduğu seçim genelgesinde; MHP, 4 Mayıs 2018 tarihinde imza altına alınan Cumhur İttifakı Protokolü’ne sadık ve bağlıdır. Bu ittifak sıradan bir birliktelik ve siyasi dürtülere teslim olmuş bir yapı, küçük hesaplara tamah eden kaygan ve kaypak bir ortaklık değildir. Cumhur İttifakı’nın saygınlığını zedeleyecek her türlü söz ve davranıştan kaçınılacaktır. Partimizi karalamaya, siyasi tutumunu sulandırmaya ve adaylarımızı yıpratmaya kasten teşebbüs edenler hakkında adli ve hukuki müracaatlar hızlı şekilde gerçekleştirilecektir, ifadeleri de çok dikkati caliptir.

Bugün, dünya ve özellikle de bölgemiz üzerinde, yüz yıl önce olduğu gibi  yeni bir sistematik,  yeni bir dizayn ve  yeni bir paylaşım  masası kurulmaktadır! Dün, Sykes – Picot üzerinden kurmuş oldukları  paylaşım masasında anlaşan tüm küresel ve emperyalist güçler, bugün kavga etmektedir!  Neden?  Paylaşım kavgasının tam da merkez üssü Türkiye’dir! Türk devleti olmadan masa kurulamamaktadır! Türk Devletine, son dönemdeki devlet yetkililerinin ziyaretçi akınının sebebi hikmeti nedir? Son günlerde içeriden birileri tarafından  saçma sapan ve akla ziyan  açıklamalar   neyin nesidir? Tüm bu gelişmeler çerçevesinde, daha önceki yazılarımızda vurguladığımız Türk Üçgeni ve daha sonradan vücut bulan Cumhur İttifakını zedelemek ve parçalamak için içeriden ve dışarıdan  yapılan yazılı ve sözlü açıklamalara ne demeli? Laf ola beri gele türünden beyanatlar mıdır? Yoksa  çok derin ve sinsi bir gayeleri  ve hedefleri de var mıdır? Tabii ki vardır! Küresel güçler ve işbirlikçileri hiçbir şeyi boş yere yapmamaktadır! Yapılamakta  olan her şey, yüz yıllık büyük bir plan, bir oyun  ve büyük bir hesabın dışa vurumudur!

 

Konya Teknik Üniversitesinde YER Sorunu!

Geçtiğimiz günlerde, Konya Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Babür Özçelik, yerel bir gazeteye, üniversitenin  yer belirsizliği konsepti çerçevesinde vermiş olduğu bir demecinde,  eğitim devam ederken, hem dünya standartlarında eğitim verecek bir üniversite, hem de öğrencinin refahını sağlayacak bir kampus arazisi belirlemek için çalışmalarının olduğunu vurgulamıştır! Rektör hoca, Konya Teknik Üniversitenin ilk olarak Organize Sanayi bölgesinde olabileceğini, ikinci olarak da Meram Dutlu kırı mevkisinde bir yere  baktıklarını da ifade etmiştir! Organize Sanayi bölgesindeki arazide su çıktığını ve zeminin de sağlam olmadığı yönündeki raporlar çerçevesinde başka bir yer konusunda beş kişilik bir komisyon kurduklarını da ifadelerine eklemiştir! 
 
2016 yılı Ocak ayı Konya  İl Koordinasyon Kurulu Toplantısında, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Şahin, kente yeni bir üniversitenin kazandırılması için öneri sunduklarını ve adının da  mutlaka Konya Teknik Üniversitesi olacağını vurgulamıştır!  Rektör Mustafa Şahin, Doksan  bin öğrencinin yaklaşık  Yirmi bini teknik fakültelerde okuyan öğrenci olduğu,  bu proje sayesinde Konya sanayisinin ihtiyacı olan bilimsel alt yapıyı Selçuk Üniversitesinin birikimi ile buluşturmayı amaçladıklarını ve   Konya sanayisinin ihtiyacı olan bilimsel birikimi sanayinin ayağına götürmeyi planlıyoruz, şeklinde vurgularda bulunmuştur.
 
16 Mayıs 2017 tarihli köşe yazımızda,  Üniversite Sanayi işbirliği çerçevesinde, Konya Teknik Üniversitenin alt yapısını oluşturabilmek adına, Organize Sanayi bölgesinde bir arsa tahsisi,  Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatları doğrultusunda, Selçuk Üniversitesi bünyesinde Sanayi Kampus Alanının kurulabilmesi için şehrimizdeki tüm siyasiler,  Konya Valiliği, Konya Büyükşehir Belediye Başkanı ve diğer paydaşların çok önemli destekleri olmuştur.  Şehirlerin gelişiminde, Üniversite  Sanayi işbirliğinin önemi gerçekten çok büyüktür. Selçuk Üniversitesi Sanayi Kampus alanı ve tahsis edilen arsa,  Konya Teknik Üniversitesinin alt yapısına matuf olarak hayata geçecektir; başkaca bir saik kesinlikle yoktur!  Konya Sanayisinin bilimsel altyapısını oluşturmak ve üniversite sanayi işbirliğini geliştirebilmek adına, sanayi bölgesi içerisinde yeni bir kampus oluşturulması ve bu yeni kampusta,  halen eğitimlerine  Selçuk Üniversitesi bünyesinde devam eden yaklaşık Yirmi bin öğrencisi bulunan Mühendislik Fakültesi, Mimarlık Fakültesi ve Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu, 8 Mayıs 2018 tarih ve 30425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış olan 7141 sayılı kanunun yedinci maddesiyle 2809 sayılı kanuna eklenen Ek Madde – 179 ile kuruluşu tamamlanmış olan Konya Teknik Üniversitesine de devir olmuştur.
 
Konya Teknik Üniversitesinin alt yapısını oluşturmak adına, Konya ili, Selçuklu İlçesi, Dikilitaş Mahallesindeki bazı taşınmazlar ve üzerindeki varlıkların ”Selçuk Üniversitesi Sanayi Kampus Sahası” olarak kullanılması ve tahsis nedeninin tapu siciline şerh edilmesi kaydıyla 4046 sayılı kanunun 2/i maddesine istinaden, bila bedel Maliye Hazinesine devredilmesine ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun (ÖYK)  28 Aralık 2016 tarihli kararıyla, toplamda  Beş adadan oluşan yaklaşık 900 Bin metrekare taşınmazların Selçuk Üniversitesi’ne tahsis işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu karar Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından 10.02.2017 tarihinde Selçuk üniversitesi rektörlüğüne de bildirilmiştir.
 
Tüm bu gelişmeler ve mezkur açıklamalar muvacehesinde, konunun tarafları ve  yetkililere  de şimdi sormak gerekir? Özelleştirme İdaresi Başkanlığının  28 Aralık 2016 tarihli kararıyla,  Organize Sanayi bölgesindeki mezkur arsayı hangi amaçla Selçuk Üniversitesine devir etmiştir?  Özelleştirme İdaresi tarafından Selçuk Üniversitesine devir edilen mezkur  arsa, Konya Teknik Üniversitenin alt yapısı olması maksatla verildi ise  Konya Teknik Üniversitesine devri neden yapılamamaktadır? Konya Teknik Üniversitenin kurulmasına yönelik çalışmalar yürütülürken,  Konya Necmettin Erbakan Üniversitesinde olduğu gibi bir YOL kazasına mahal verilmemesi konusunda da tüm  yetkilileri uyarmıştık! Teknik Üniversite olarak çıkılan hedef,  sosyal bir üniversiteye doğru mu evirilmektedir? Yani aynı sonuca mı çıkıyoruz? Teknik Üniversite konusunda,  Eyvah ki yine Konya  hüsran ve yine Konya kara günlere mi kaldı?! Organize Sanayi bölgesinde olmayan bir Teknik Üniversite, Konya Sanayisinin ihtiyacı olan bilimsel alt yapı ve bilimsel birikimi sanayicinin ayağına nasıl götürebilecektir? Organize Sanayi bölgesinde olmayan bir Teknik Üniversite kime, kimlere  ve neye hizmet edecektir? Teknik Üniversite için YER  konusunda, Meram veya bir başka  bölgedeki arsa çalışmaları neden yürütülmektedir? Mademki; Bu bölgenin Zemin Etüdü sağlam değil ve su çıkmaktadır, milyon dolar değerindeki fabrikalar ve kamu binaları halen bu bölgeye neden yapılmaktadır?! Derinden bir yerlerden  RANT kokusu, RANT  dağıtımı ve RANT paylaşımı geliyor gibi?! NE diyorsunuz?!
 

Yeniden Merhaba…

2013 yılı Mart ayında yayın hayatına yeniden başlama sürecinde çok büyük emeğimiz ve katkımız bulunan fakat gazetecilik serencamı şehrimizdeki eski bir yayın kuruluşlu Anadolu’da Bugün gazetesindeki haber ve köşe yazılarımıza, Memleket  gazetesindeki üç yıllık Yazı İşleri ve Köşe yazarlığı ayrılığımızdan sonra, çok değerli dost ve okuyucularımızla yeniden buluşuyoruz. Yerelde gazetecilik çok zor ve biraz da meşakkatlidir! Yereldeki gazeteci ve gazeteciliğin kıymetini bilmeyenlere de buradan duyurulur! Bir yerden ve özellikle de acı ve tatlı ile anıları paylaşmakta olduğunuz dostlardan  ve kurumdan ayrılmak zordur! Hem de yerel çerçevede bu süreçleri suhuletle ve dostane bir şekilde, insani çerçevede, kırmadan ve dökmeden yönetebilmek ise çok daha zor ve biraz da sıkıntılıdır!  Hayat zaten bu değil midir?!  İnsan için imtihan dediğiniz şey  başkaca ne  olabilir ki?! Eğer Hayat imtihandan ibaret ise! Değilse, hayat birilerine göre,  bir elinde cımbız, bir elinde ayna çal çal oyna!  Bu süreçte beğeni, destek ve yorumları ile bizleri onurlandıran ve gazeteci, iletişimci ve köşe yazarının da yazı yazmasına ve kalem oynatmasına da vesile olan herkese teşekkürü bir borç bilirim. Bugün, şair Metin Başol’un bir şiiri ile tüm dost ve okurlarımıza ‘Yeniden Merhaba’ demek istiyorum! MERHABA!

Sabaha… Aydınlığa…

Yepyeni bir Güne…        

Dostlara…

Dostluklara..

Yepyeni Umutlarla, Hayata Merhaba…

Yine, yeniden, yepyeni güzellikleriyle,

Merhaba Hayat..

Merhaba, merhaba…

Her sabah yeniden doğan güneş,

İçimdeki hiç sönmeyen ateş,

Merhaba fırından yeni çıkan sıcacık ekmek,

Merhaba bakkal amca,

Yolda okula koşan çocuklar,

İşe yetişme telaşındaki…

Durakta bekleşen insanlar,

Simitçi çocuk telaşlı,

Gazete satan delikanlı,

Yaşlı teyze,

Konu komşu merhaba!.

Merhaba ağaçta açan çiçek,

Başaktaki tomurcuk,

Bir günlük koca bir ömürlerine kanat açan kelebekler,

Özgürce kanat çırpan güvercinler,

Yağan yağmur, esen rüzgâr,

Masmavi gökyüzü, bembeyaz bulutlar,

Merhaba yaşama Sevincim,

İkinci baharım,  Merhaba…

Uzatma dakikalarım,

İkinci Şansım,

Yepyeni Aşkım,

Merhaba..  Merhaba…

Yeniden Merhaba…                                                                                                                              

 

 

Yeni bir Takvim Yılına Girerken!

Günler, haftalar geçip gidiyor derken, yarından itibaren takvimler yeni bir yılı göstermeye başlayacak! İnsanoğlu ömründen bir gün ve bir yıl daha eksilmiş, tükenmiş ve yaşlanmış olacağız! Ömür sermayemiz her gün tükenmektedir! Tabii ki nerede ve nasıl harcadığımız çok önemli! Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah,  tüm insanlara, dünyada vermiş olduğu sayılı ömrü, dünyalık makam, mevki, para ve mal biriktirmek için mi vermiştir! Peki, Müslüman olduğunu iddia eden bizlere neler demeli?  Dünyalık makam, mevki ve üç kuruş için neredeyse birbirimizi tüketmekte ve yemekteyiz! Hani zenginlik, infak ile birlikte daha güzeldi? İnfak olmadan nasıl zengin olabileceğiz? İnfak ve ihsan olmadan hakiki manada nasıl Müslüman ve İman ehli olabileceğiz?  Her Cuma hutbede imamlar,  cami cemaatine hitaben, ihsan ve infak ayetlerini boşuna mı okumaktadır? Ne zaman akledeceğiz? Akletmeden cennete nasıl gireceğiz! Akletmeden hakiki manada Müslüman ve Mümin de olamayız!

Yüce Allah yarattığı her insana belli bir ömür takdir etmiştir. Akıl nimetiyle donattığı insanı ergenlik çağından itibaren ölünceye kadar tüm yaptıklarından da sorumlu tutmuştur. Bununla birlikte insanı yalnız bırakmamış, onun aklına ve gönlüne rehberlik etmek üzere de Peygamber ve Kitap göndermiştir. İşte bu noktada insana ve iman ehline düşen görev hayatın her bir anını, akletmek,  tefekkür ve tezekkür etmek, düşünmek ve değerlendirmek zorundadır!  Aksi halde ziyandadır! Aksi halde hüsrandadır; Hem burada hem de öbür tarafta!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, özellikle Müslüman ve İman ettiğini iddia eden biz kullarına, dünya denen mekânda ömrümüzü nasıl ve nerede harcadığımızı her an sorgulayabilmek adına; Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır, buyurmaktadır!  

Dünyamız her gün yeni bir kaos, yeni bir sıkıntı,  yeni bir sorun, yeni bir savaş hazırlığı ve kara güne uyanmaktadır! Neden?  Emperyalist ve küresel güçler, hegemonya konumlarının devamlılığı adına, İslam coğrafyasında fink atmaktadır! Bu güçler, varlıklarının sürdürülebilir olması için mutlaka Orta Doğu, Afrika, Asya, Akdeniz ve Karadeniz de olmak zorundalar!  Aksi halde batarlar! Aksi halde tükenirler! Aksi halde Yok olurlar! Peki, küresel güçler, tüm bu hesap ve planlarını bu bölge üzerinde yaparken, İslam dünyasında yaşayan bizler neler yapıyoruz? Sadece film gibi izlemekle mi yetiniyoruz? Yoksa bir aksiyonda bulunuyor muyuz? Tabi ki hayır! İslam dünyasındaki her bir kişi, sadece dünyalık makam, mevki, rahatı, konumu, rant, iktidar ve gücünü korumak, çok para biriktirmek ve saymakla ömrünü tüketmektedir! Ne ala memleket!  Daha ne olsun ki? Ne bekliyordunuz ki? Yerel ölçekte bir ilçe belediye başkan adaylığı için dahi anlaşamayan ve uzlaşamayan,  kişilere, akla ve zihniyete ne denir? Adamlar yüz yıllık bir plan ile bu bölgede yirmi iki ülkenin siyasi ve fiziki sınırları değişecek diyor,  bu konuda paylaşım adına birlik sağlıyor ve anlaşıyor, bizler halen birbirimizle uğraşmakla ve birbirimizin paçasından çekiştirmekle,  güç ve iktidarımız aman elimizden gitmesin,  kaybolmasın derdindeyiz! Beyler! Durmak yok! Aynen bu minval üzere devam ediniz! Ne diyelim! Allah,  biraz Akıl, biraz Fikir,  biraz MİLLİ BİLİNÇ ve ŞUUR, biraz da VATAN ve MİLLET SEVGİSİ, biraz Feraset ve biraz Basiret versin! ÂMİN!

2019 yeni takvim yılının,  dünya üzerindeki her bir bireye ve özellikle de kaos ve kan gölüne dönmüş olan tüm İslam alemine, Barış, Huzur, Selamet, Esenlik, Kardeşlik, Birlik, Dirlik ve biraz da AKIL ve FİKİR getirmesini ve vermesini, Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim!

Hz. Mevlana ne diyor! Düne ait ne varsa söylenmiş yada söylenememiş, bıraktım hepsini orada..  Çünkü şimdi yeni şeyler söylemek lazım! Her gün bir yerden göçmek,  Ne iyi, Her gün bir yere, Konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan, Akmak ne hoş! Dünle beraber, Gitti cancağızım, Ne kadar söz ve iş varsa, Düne ait; Şimdi yeni şeyler, SÖYLEMEK ve YAPMAK lazım!

31 Mart 2019 Projeksiyonu!

31 Mart 2019 mahalli seçimlerine doğru yol alırken, tüm partilerdeki aday belirleme süreçleri biraz heyecanlı, bol beklentili ve bir o kadar da hengâmeli geçmektedir.  Aslında buradaki beklenti, heyecan, kavga ve hengâmenin sadece iktidar partisinde cereyan etmekte olduğunu da ifade etmeliyiz! Neden? Tabii ki yerelde iktidar olmanın vermiş olduğu güç ve muktedir olma yarışı veya savaşı! Yani konum ve mevzi kaybetme veya kazanma durumu; adını siz nasıl koyarsanız! Vatan, Millet ve Sakarya dediğinizi de duyar gibiyim! Benmerkezci bir çerçeveden makam, mevki,  iktidar ve güç sahibi olduktan sonra, gerisi yani tüm değerler boş mantığındaki kişilerle siyaset yapılmaktadır! Siyaset kurumu ve devlet yönetim kademesindeki tüm kurumlara ehliyet ve liyakat sahibi bireyleri acil ve ivedi olarak mutlaka kazandırmalıyız! Aksi halde mi? Devlet ve Millet olarak dünya ile rekabet edemeyiz, çökeriz, batarız ve kaybederiz!

31 Mart seçimlerinde AK Parti cephesindeki aday belirleme süreçleri, temayül yoklaması,   alan araştırmaları ve bölgelerdeki kanaat önderlerinin adaylara yönelik vermiş oldukları olumlu veya olumsuz referanslar çerçevesinde yürüyor desek yanlış olmaz!  Peki, bu süreçte,  il başkanı, il ve ilçe teşkilatları, mevcut belediye başkanları, bölge milletvekilleri ve genel merkez teşkilatının bir talep veya önerisi olmayacak mıdır? Tabii ki olacaktır! İşte tam da kavganın ve dananın kuyruğunun kopmakta olduğu yer burası!  Yereldeki güç, çıkar, menfaat, denge ve paylaşım grupları elbette ki kendi adayı, kendisinin kontrol ve denetimindeki bir kişinin aday ve başkan olmasını isteyecektir!  Bundan da doğal bir şey olmamalıdır! Siyaset başka ne için yapılmaktadır?!  Ehliyet ve liyakat dediğinizi de duyar gibiyim!  Artık bu kavramları bir müddet sonra tarihin tozlu sayfaları ve sahaflardaki raflarda arayacağız! Siyasette bu yaşananlar normal midir? Tabii ki normaldir! Önemli olan bu süreçleri kavga ve gürültüye mahal vermeden evin içinde suhuletle çözebilmektir! Şehirlerde bu süreçleri yöneten ve yön veren dünyalık bir derdi ve hedefi olmayan bir ABİ de olmadığına göre!  Tüm bu süreçteki görüşmeler ve tartışmalar,  kol kırılır yen içinde kalmalı,  zaviyesinden yürütülmelidir! Aksi halde hizmet bekleyen vatandaşları ve yığınları seçim meydanlarında ikna edemezsiniz! Seçim sonuçlarında da hüsrana uğrayabilirsiniz!

31 Mart mahalli seçimlerinin ülkemiz, bölgemiz, Ortadoğu, Afrika,  Asya, Akdeniz ve Kara denizdeki hegemonyal emperyalist ve küresel güçler tarafından yürütülmekte olan paylaşım ve kurulmakta olan yenidünya düzeni çerçevesinden, Türk Devleti, Türk Milleti ve mazlum coğrafyalar adına çok manidar olduğunu düşünüyorum. Neden? MHP Lideri Devlet Bahçeli; 31 Mart mahalli seçim sonuçları, dileğim odur ki, Cumhur ittifakı lehine gelişsin! Mahalli idareler seçimlerinde Cumhur ittifakı en fazla oyu alan ittifak şeklinde algılansın! Bu olduğu takdirde 1 Nisan günü Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mahalli idareler seçimleriyle beslenmiş şekilde Türkiye’nin gündeminde bulunan temel sorunlarını çözmeye muktedir bir siyasi ortam oluşsun! Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 2023 hedeflerine yol alacaksa, Ortadoğu’da da barışı sağlayacak gücü almasını istiyorum. Bu güç alındığı takdirde Türk Devleti diğer ülkeler nezdinde daha güçlü olacaktır. 1 Nisan’da Amerika’dan Çin’e tebrik telefonları yağabilir, şeklinde değerlendirmeler ve vurgularda bulunmaktadır!

Dünya mazlum milletlerinin umudu Türk Devleti ve Türk milletinin 31 Mart mahalli seçimleri,   küresel ve emperyalist güçler tarafından bölgemizde yürütülmekte olan büyük satranç tahtası, büyük hesaplaşma, büyük oyun, yüz yıllık büyük paylaşım ve yeni bir dünya sistematiği zaviyesinden, asil bir milletin evlatları olarak,  fert fert daha uyanık, daha fazla bir ve beraber olmamız, daha fazla kenetlenmemiz gereken bir dönemde neler yapıyoruz? Yüz yıl önceki dünyalık makam, mevki, iktidar, para ve güç peşindekiler gibi aziz Devlet ve Vatanımızdan olmayalım! Aman dikkat!  Aksi halde hesabını çok zor veririz!
Usta Şair Sezai Karakoç ne diyor:

Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak! 
Hâlbuki Biz sussak tarih susmayacak!
Tarih sussa hakikat susmayacak!.

Onlar sanıyorlar ki,bizden kurtulsalar mesele kalmayacak!.

Halbuki; Bizden kurtulsalar vicdan azabından kurtulamayacaklar!.

Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar!.

Tarihin azabından kurtulsalar,
Allah’ın azabından kurtulamayacaklar!. 

 

Cumhur İttifak Ruhunu Bozma Girişimleri!

Dünyamız,  her yüz yılda yeni bir dünya düzeni ve yeni bir dünya sistematiği ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum tabii ki küresel emperyalist güçler ve küresel finans çevrelerinin paylaşımdaki durum ve konumlarına göre çok kolay bir şekilde gerçekleşmektedir. Bugün ise daha önceki kurulan sistematik ve paylaşımdaki aktörler artık anlaşma sağlayamamaktadır! Önceki yazılarımızda Türk Devleti önceliği ve liderliğinde, dünya sistematiği için kurulmuş olan bir üçgenden dem vurmuştuk! Bu üç lider veya devlet, yenidünya düzeni için çok büyük bir risk ve sorumluluk almış, kavga, işgal, insani ölümler ve yıkımlar olmadan yenidünya düzeni kurulması için var güçleri ile çalışmaktadır! Tabii ki küresel ve bölgesel aktörlerden bu durumdan memnun olmayan ve bu birlikteliği bozmak için her türlü girişim ve saldırılarda bulunacaktır! Başarabilirler mi? Hiç sanmıyorum!

Yeni bir dünya düzeninin kurulabilmesi için ülkenizde, evinizin içinde bazı çalışmalar,  devlet aklının devrede olduğu bir dizi gizli anlaşmalar ve birlikte kurulmuş bazı girişimlerde bulunmanız gerekmektedir! Daha önceki yazılarımızda, bu durum ve gelişmeyi Türk üçgeni olarak isimlendirmiş ve konu hakkında yazı kaleme almıştık! Türk Üçgeni, Türk devleti ve Türk milletinin birlik, beraberlik, varlık ve bekası için kurulmuş ve oluşturulmuştur!  İçeride oluşan bu birlik, liderler bazındaki görüşmelerin akabinde kurumsal bir kimlik ve duruş olarak karşımıza Cumhur İttifakı olarak çıkmış, tanımlanmış ve yoluna da salimen devam etmektedir! Türkiye geneli ve yereldeki bazı siyasi aktörler tarafından Cumhur İttifakına yönelik, doğrudan veya dolaylı açıklamalara, saldırılara ve girişimlere neler demeli? Cumhur İttifakının ruhuna zarar verebilecek karşı açıklamalarda bulunanlar neler yaptıklarının farkında mıdır? Yoksa laf ola beri gele türünden açıklamalar mıdır? Tabii ki hiç sanmıyorum! Ulusal ve yerel ölçekte ki bir siyasetçi Devlet aklından bihaber olabilir mi? Devlet aklının işleyişini okumaktan aciz kalabalık yığın veya sürü olabilir mi? Bilemiyorum! Ak Saçlı ihtiyar dostum, bunlar,  kime, kimlere ve neye hizmet ettiğinin farkında olmayan bir zavallı olabilir mi, dedi! Tabii ki mümkün değildir! Ak saçlı ihtiyar dostum ilaveten,  bu tipler ne yaptıklarının önünü, arkasını ve sonuçlarını da çok iyi bilen kurt politikacılardır!

Cumhur İttifakına yönelik ulusal ve yerel düzeydeki açıklamalara karşılık, MHP Lideri Devlet Bahçeli, Türkiye’nin önünü kesmeye çalışanların sükûtu hayale uğradığını ve pes etmelerini bekleyenlerin zamanla elenmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile Türkiye’nin yeniden doğrulduğunu, Cumhur İttifakı’nın doğumu ve dik duruşuyla beka düzeyindeki tehditlere karşı muazzam bir irade gösterilmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk bütçesinin muteber ve muhterem bir çoğunlukla kabulü memnuniyet vericidir. Milliyetçi Hareket Partisi hem Cumhur İttifakı,  hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemin varlığına bağlılığından dolayı, Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanmış, müstesna bir irade tecelli etmiş, Cumhur İttifakı’nın muazzez dayanışması Türkiye’ye mühür vurmuştur, ifadelerinin de çok manidar ve dikkate değer olduğu kanaatindeyim!

MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı TBMM Genel Kurulunda yapmış oldukları konuşmalarında; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mimarı şüphesiz Cumhur İttifakı’dır. Cumhur ittifakı; millî bekayı esas alan ahlakî ve siyasî uzlaşmanın bir mahsulüdür. Cumhur İttifakı, Türkiye’nin güvenlik zırhıdır, milli birlik ve dayanışma şuurudur ve bu çerçevede sürdürülecek tarihi bir birlikteliktir. Cumhur İttifakı, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Milletini ilelebet yaşatma iradesidir. Cumhur İttifakı, milletimizden aldığı destek sayesinde, azim ve kararlılıkla Lider Ülke Türk Devletini inşa etmenin yanı sıra, Türk dünyasının, İslam âleminin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye’yi, küresel bir güç haline getirecek,  2053 ve 2071 vizyonunun alt yapısını adım adım oluşturacaktır. Gelecek Türk asrı ve geleceğin gücü Türkiye’dir, değerlendirmelerinin de, Cumhur İttifakının ne olduğunu anlamayan ve anlamaktan da aciz ulusal ve yerel ölçekteki siyasetçilere duyurulur!

Sevgili!  En sevgili! Ey sevgili!
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır!
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir Nazar vardır!
O şarkıya özenip söylenecek Mısralar vardır!
Sakın kader deme kaderin üstünde bir Kader vardır!
NE YAPSALAR BOŞ, GÖKLERDEN GELEN BİR KARAR VARDIR!
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir Mimar vardır!
Yanmışsam külümden yapılan bir Hisar vardır!
Yenilgi yenilgi büyüyen bir Zafer vardır!
SIRLARIN SIRRINA ERMEK İÇİN SENDE ANAHTAR VARDIR!
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir Damar vardır!
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir Çınar vardır!

 

 

Kartlar Yeniden Karıldı!.

17 Aralık tarihinde, Devlet erkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımları ile Hz. Mevlana’nın Sonsuz Yaratıcıya kavuşması ve Şeb-i Arus’un 745. Selam Vakti temalı, Vuslat yıl dönümü etkinliği çok büyük bir coşku ile anıldı.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu geceki hitaplarında; Bize düşen görev, medeniyetimizin Üç tasavvuru; kalbi selimi, zevki selimi ve aklı selimi, kendi tarihimizde ve kendi geçmişimizde aramak, bulmak, yeniden yorumlamak ve geleceğe taşımaktır, ifadelerinin de çok manidar olduğunu düşünüyorum!

Yüce Allah, 745. Selam Vakti temalı programdaki tüm katılımcı ve izleyicilere Hz. Mevlanayı sadece anmakla değil, onun felsefesini anlamak ve anlamlandırmayı, hayatımızın her bir safhasına da uygulamayı nasip etmesini niyaz ederim. Hz. Mevlana sadece anılmakla anlaşılmaz! Hz. Mevlana’nın felsefesi duru bir idrak, irfan ve yaşamakla ancak anlaşılabilir!  Alemlere Rahmet,  Hz. Peygamber efendimizin yaşayan bir Kuran olduğu gibi!

Hz. Mevlanayı anma etkinlik ve program haftası her yıl olduğu gibi bu yıl da bilet yok, yer yok ve etkinliklerde salon boş şeklinde sohbet ve serzenişlerle şahit olmaktayız! Neden? Hz. Mevlanayı anma etkinliklerinde üstün bir çalışma, gayret ve başarı sergileyen İl Kültür müdürü ve personeline de teşekkürlerimi sunarım.

Peki, 17 Aralık gecesi yaşanan bilet yokluğu ve salonun hali pür melaline ne demeli?  Salonu doldurmak için sonradan yapılan atraksiyonlara ne demeli?! Ak saçlı ihtiyar dostum,  anma etkinliklerinin ruhuna uygun bir şekilde törenlerin her gün olduğu gibi son gün de Mevlana Kültür merkezinde yapılması daha uygun olacaktır, dedi!

17 Aralık tarihinde tüm devlet erkanı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Konya’daki ziyaretleri hakkında, Ak saçlı ihtiyar dost ile sohbetimiz, Konya’da artık siyaseten bazı şeyler eskisi gibi olmayacak! Medyada ve meydanlarda siyaseten görmekte olduğumuz bazı aktörler oyuncu olmaktan çıkabilir, oyun dışına ve özellikle de figüran konumuna geçebilir!

Teknik direktör veya oyun kurucu konumundaki devlet aklı, yeni aktörleri oyuna dahil edebilir ve yereldeki oyuna başrol aktör ve yan aktörler de tamamen değişebilir, şeklinde bazı yorum ve tespitlerde bulundu. Ak saçlı ihtiyar dostuma, nereden çıktı şimdi bunlar, hem de mahalli seçimler öncesi ve ne alakası var dediğimde, bir sade kahve söyle, sakin bir şekilde anlatayım, dedi!

Ak saçlı ihtiyar dostum, mademki, Hz. Mevlana’nın 745. Vuslat yıl dönümündeyiz! Hz. Mevlana, 1200’lü yıllardaki yaşanmışlıkları çerçevesinde ve böyle bir durumda ne gibi ifadeler, öneriler ve tespitlerde bulunmuş, kabaca inceleyelim, dedi!

Hz. Mevlana; Sen Hazret-i İsa’yı bırakmışsın da, onun bindiği eşeği beslemişsin, onu geliştirmişsin. Ey eşek huylu gafil! Bil ki irfan, Hz. İsa’nın nasibidir. Eşeğin, yani bedenin nasibi değildir. Eşeğin iniltisini duyarsın da, ona acırsın; bilmezsin ki, o eşek sana eşeklik ediyor! Sakın ha, eşeği kendi keyfine bırakma, yularını elinden salıverme. Çünkü o, yola değil, çayır tarafına gitmek ister. Sen bir an gaflete düşer de, nefis eşeğinin yularını bırakacak olursan, o çayırlığa yol alır gider. Eşek, hakikat yolunun düşmanıdır. Nefsani arzular çayırının sarhoşudur. O ne kadar çok sürücülerini,  üstüne binenleri yere vurmuştur, öldürmüştür, diyor!

Ak saçlı ihtiyar dostum, Hz. Mevlana’nın Hz. İsa (as.) ve eşek hikayenin devamında, Devlet aklını anlamayan, bilemeyen, okuyamayan ve devlet aklının iletişim mekanizmalarının da nasıl işlediğinden bihaber, yereldeki tüm aktör ve oyuncular mutlaka oyun dışı kalmak zorunda kalacaktır, dedi.

Devlet aklının ne olduğu ve nasıl işlediği, iletişim sistematiği de zaten ehlince malumdur! Yani Ehline açıktır! Yığınların devlet aklı ile ilgili bir hesabı, ilgisi ve bilgisi olamaz! Devlet aklının işleyişi ve sistematiğinin de yığınlarla bir işi olmaz! Adı üstünde ya yığındır, ya da sürü! Yığınlar ve sürü sadece bir çoban ile yönetilir ve güdülür! Ak saçlı dostumun son sözü kahvenin telvesi gibi dibe çökmüştü; Artık, SELÇUKLU KADİM BAŞKENTİ KONYA; Uğur İbrahim Altay’a, Uğur İbrahim ise KONYA’ya EMANETTİR!..

Hazreti Mevlana buyuruyor ki; Her gün bir yerden göçmek ne iyi, Her gün bir yere konmak ne güzel! Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoş! Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni ŞEYLER söylemek lazım!

Sayın Cumhurbaşkanım!

Hz. Mevlana’nın Vuslat ve Sonsuz Yaratıcıya kavuşması Şeb-i Arû’sun 745. ‘Selam Vakti’ temalı, Mevlana’yı anma ve onun felsefesini de anlama ve anlamlandırma programına hoş geldiniz! Siz geliyorsunuz diye, Konya merkez belediyelerinde, neredeyse bir haftadır hummalı bir çalışma, sizin geliş, gidiş ve ziyaret güzergâhınızdaki şehrin tüm sokakları, park ve bahçeleri büyük hız ve acele bir telaşla temizlik çalışmaları, yeni ağaçlar ve çiçek ekimi yapıldı!

Yani siz gelmeseniz bu çalışmalar ve hizmetler, belki adam sendecilikle angarya mantığında yapılacak! Yani vatandaş, bu hizmetleri bir lütuf olarak almaya devam edecek! Geldiniz ve ne iyi ettiniz! Hoş geldiniz, Safalar getirdiniz! Müjdelerle, yatırım açılışları ve 28 taşra ilçe belediye başkan adayımızı açıklamak için geldiniz!

Merkez ilçe belediye başkan adaylarının bugün açıklanacağını düşünmüyorum! Neden diye sorarsanız? Şehirdeki güçler arasındaki kavga şiddetli bir şekilde halen devam ettiği için! Adayların açıklanması ile birlikte şehirdeki güç, çıkar, denge ve paylaşım grupları arasındaki iktidar, mevzi ve konum kavga ve sürtüşmesi durulacak mıdır? Hiç sanmıyorum! Belki de daha da artarak devam edecektir! Adaylıklarını açıklayacağınız tüm belediye başkanlarımıza ve beldelerine şimdiden hayırlar getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ederim.

Sayın Cumhurbaşkanım! 31 Mart mahalli seçim tarihinin açıklanması ile birlikte hoşgörü, huzur ve sükun şehri Mevlana diyarındaki Güç, Denge, Çıkar ve Paylaşım gruplarının, şehirdeki rant ve iktidar konumlarının devamlılığı adına,  benim adamım ve benim kontrol – denetimindeki kişi aday olsun şeklinde, çok büyük bir tazyik, entrika, ayak oyunu ve baskılarına maruz kaldınız!

Türkiye’nin 81 vilayeti ve ilçelerinde bu kadar zorlandığınızı ve sıkıntıya girdiğinizi düşünmüyorum! Ben onlar adına, dünyadaki bu kadar sorun arasında,  sizlere vermiş olduğumuz büyük sıkıntıdan dolayı çok özür dilerim!

Çünkü burası, Belde-i Muhayyere! Çünkü burası, Kadim Başkent! Çünkü burası Kadim Selçuklu Türk şehri! Çünkü burası, dönemin sultanı tarafından, sarayı ve şehri kuşatmış olan altın kasedeki akrepler ve fitne – fesatçılara karşı, Belh’den Hz. Mevlana ve İspanya’dan Endülüs’ün de zirvede olduğu bir dönemde Muhittin-i Arabî hazretlerinin davet edildiği bir Rum diyarıdır!

Sayın Cumhurbaşkanım! Türkiye’nin 81 vilayeti ve özellikle de Mevlana diyarındaki tüm belediye başkan ve yöneticileri, taşradaki devletin tüm çalışanları, kerametleri kendinden menkul, egosu şişmiş, vatandaşa tepeden bakan, vatandaşa randevu vermekten korkan ve kaçınan, ehliyetsiz ve liyakatsiz, kifayetsiz muhterisler ordusu ile karşı karşıyayız!

Asil Türk Milletinin Gönüllerine gireceğiz demiştiniz? Hangi gönüllere?! Tabii ki kendilerini o makamlara taşıyan güçlerin gözüne ve gönlüne! Bu onun oğlu ve kızı, şu bunun kızı ve damadı, şu bilmem kimin yeğeni, kişiliksiz ve şahsiyetsiz kişiler ve yöneticilerle Türk Devleti bir yere gelemez!

Dünyanın yapay zekâyı konuştuğu ve kullanmakta olduğu, uzay komutanlığını kurmayı planladığı, sizin de Uzay Ajansının kurulumunu açıkladığınız şu günlerde, bu tiplerle Türk Devleti ve Türk Milleti bir yere varamaz! Savunma sanayinde yapılmakta olan çok güzel yatırımlar, üretimler, çalışmalar ve gelişmeleri de ehliyetsiz ve liyakatsiz,  milli ruhtan yoksun kişilere mi emanet edeceğiz? Vatandaşa  eziyet edebilmek için bugün git yarın gel zihniyetinin yeniden  canlandırılmaya başlandığı bir Türk Devleti, küresel, bölgesel ve emperyalist güçlerle nasıl  rekabet edebilecek?! 

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının akabinde,  devletimizin tüm kurum ve kuruluşları ile birlikte, yeniden yapılandırılması için bir fırsat olduğunu, sürekli olarak yazılarımızda vurgulamaya ve kaleme almaya çalıyoruz!  Yapılanları tabii ki takdirle karşılıyoruz fakat yine de bazı şeylerin eksik ve aksak bir şekilde yapılmakta olduğunu da düşünüyorum!

Sayın Cumhurbaşkanım! Gel diyor, Hz. Mevlana! Ne olursan ol yine gel, lakin elin boş gelme! Gel diyor, Hz. Mevlana! Utancınla gel, mahcubiyetinle gel, hüznünle gel ve tövbenle gel! Başın önünde,  yaşın gözünde ve umudun özünde gel! Kalbin eğik, ruhun bükük ve nefsin dökük gel! Gel ve diyor, Hz. Mevlana!  Müslüman ol, İnsan ol,  adam ol,  âdem ol ve MÜMİN OL!  Gel diyor, Hz. Mevlana!  Lakin geldiğin gibi gitme ve geldiğin halde kalma; Değiş, Dönüş ve Geliş, diyor!

Sayın Cumhurbaşkanım! Makam, mevki ve iktidar gücünü elinde bulundurmaya başlayan muhafazakar camia, iki tehlike ile karşı karşıya kalmıştır!  Biri dünyevileşmek ve diğeri de adaletle hükmetmek!  Adaletle hükmetmenin gereği, işi Ehline ve Liyakat sahibi olana vermektir! Ehliyet ve liyakat sahibi olmayanların devlet kurumlarına yerleşmeleri sonucu toplumda büyük bir güven kaybı oluşmakta ve adalet kurumu da zedelenmektedir! Ahbap çavuş ilişkilerin çok yoğun olarak yaşandığı tam da şu günlerde!

Bir devlet kurumuna sade bir vatandaş olarak işiniz düşsün ne demek istediğimi ancak o zaman anlayabiliriz! Aracı ve tavassut bir kişi olmadan vatandaşın işi nasıl savsaklanıyor,  bugün git yarın gel nasıl çok rahat bir şekilde deniyor, bir görün!  Sadece bir örnekle, İmar affında vatandaşın yaşadığı sıkıntılar için ilgili kamu kurum personeli ve yöneticiler,  Recep Tayyip Erdoğan bize mi sordu bu kanunu çıkarırken, diyen bir zihniyet, bir ego ve devletin de sahibi edası, bir adam sendecilik mantığındaki çalışanlar güruhu ile karşı karşıya bulunuyoruz!

Sayın Cumhurbaşkanım! Sizlerin de çok iyi bildiği, Ehliyet ve Liyakatin önemine binaen,  bir menkıbeyi izninizle paylaşmak istiyorum!

Mekke’nin fethinden önce Mekke’nin anahtarı Osman Bin Talha’dadır. Kendisi Kâbe’nin temizliği ve bakımını yapmaktadır. Hz. Peygamber (a.s.m.) Kâbe’ye girmek isteyince, Hz. Ali (r.a) anahtarı ondan alır ve içeri girer. Hz. Peygamber efendimizin (a.s.m.) amcası Hz. Abbas, Kâbe’nin anahtarını kendisine verilmesini rica eder.

Hz. Peygamber efendimiz (a.s.m.)  anahtarı alır ve amcasına verir. O esnada bir ayet iner ve ayette; ‘’Haberiniz olsun ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında da hükmettiğiniz vakit adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah size en güzel şekilde öğüt veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitir ve her şeyi hakkıyla bilir. Görüldüğü üzere Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, işi ehline ve liyakat sahibi olana vermemizi emrediyor! (Nisa,58)’’

Bunun üzerine Hz. Peygamber anahtarı henüz Müslüman olmayan Osman Bin Talha’ya geri verir. Hz. Peygamber (a.s.m.), Ey Osman! İşte Kâbe’nin anahtarı! Bugün iyilik ve vefa günüdür. Sen cahiliye zamanında bu vazifeyi layıkıyla yaptın, inanıyorum ki bundan sonra da daha güzel bir şekilde yaparsın, buyurdular ve anahtarı herkesin huzurunda ona teslim etti.  Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde; İşi ehliyet ve liyakat sahibi olmayana, tevdi edildiği, verildiği, zaman, KIYAMETİ bekleyiniz,  buyurmaktadır!

Türkleri Nasıl Durdurabiliriz?!

Dostlarla siyaset ve güncel konular hakkında sohbet ederken, bir piri fani veya bir AK Saçlı, daraldığımız an ve çıkılmaz olarak tanımlamaya başladığımız noktalarda, konuya Hızır gibi yetişiyor! Yine, dostlarla sohbet konumuz bugün yaşamakta olduğumuz, şehirdeki güç, denge, çıkar ve paylaşım gruplarının kısır siyasi çekişmeler, yereldeki bel altı ve ayak oyunlarının bolca olduğu konulara gelip dayanıyor! Yerel siyasette bu kadar kısır siyasi çekişmeler neden yaşanmaktadır? Yerelde yaşamakta olduğumuz siyasi çekişme ve kısır döngüyü simülasyon edip ulusala yaysak ülkemizde acaba neler olur? Bir düşünelim! Kafamızı iki elimizin arasına alıp bir kez daha düşünelim ve tefekkür edelim! Asil Türk milleti ve aziz Türk devleti yüz yıllarını böyle bireysel kısır siyasi çekişmeler yüzünden kaybetmedi mi? Daha ne zamana kadar böyle devam edecek?! Ne zaman akıllanacağız? Ne zaman düşüneceğiz? Küresel güçler ve küresel devletler, Akdeniz, Doğu Akdeniz, Kara deniz, Asya, Avrasya, Ortadoğu ve Afrika bölgesindeki paylaşımlar için yüzlerce savaş gemilerini bölgeye yığınak yaptığı, hesap ve büyük oyunlarının dozajını artırdığı bir dönemde! Biz neler yapıyoruz?

Dedik ya, dostlarla bugünlerdeki sohbet konuları genelde ülke gündemi, ekonomik sıkıntılar, döviz kurları, para, emtia fiyatları, karşılıksız çek ve senetler, ulusal ve özellikle de yereldeki siyaset olmaktadır! Aday adayları ve ilçe belediye başkanlıkları için kimlerin aday olarak açıklanacağı! Ne olacak bu ülkenin hali? Ne olacak bu milletin hali? Ne olacak Konya’mızın hali? Hangi aday adayı aday olarak hangi ilçemize açıklanacak? Beldeyi Muhayyere’de yaşadıklarımıza bir bakar mısınız? 31 Mart 2019 mahalli seçim tarihi açıklandığı tarihten itibaren aday adayları, pardon Piyonlar üzerinden, şehirdeki güç, çıkar, denge ve paylaşım grupları tarafından yürütülmekte olan bir Vezir çıkarma girişimleri, derin siyaset ve bel altı vuruşlarının da bol olduğu siyasi çekişmelere şahit olmaktayız? Peki neden? Sohbet konusu derinleştikçe ve çıkılmaz bir sokağa girmeye başladığımız an, AK Saçlı ihtiyar dost yine yetişti! Beyler! Asil Türk devleti ve milletini ancak içerideki kısır çekişmeler, taht ve güç kavgaları, kadın, para ve iktidar ile yıkabilirsiniz, dedi! Türk Devleti ve Türk Milletini başka türlü parçalayamaz ve başka türlü yıkamazsınız! Neden böyle diyorsun, nedir bunun gerekçesi ve neye dayandırıyorsun derseniz, sakin olun oturun şöyle, bir sade kahve söyleyin de, anlatayım, dedi!

Çin, bugün oldu gibi tarihte de güçlü bir imparatorluk olarak karşımızda durmaktadır! Fakat çok iri cüsseli büyük bir imparatorluk olan Çin, Türk akıncılarını durduramamıştır! Türk akınlarından hayatları neredeye kararmaya yüz tutmuştur! Ne yapalım ne edelim derken; Çözüm olarak, meşhur ve dünyanın yedi harikasından biri, uzaydan da göründüğü iddia edilen, Çin seddini inşa etmeye karar vermişler! Bilmem şu kadar bin kilometre uzunluğunda ve şu kadar metre genişliğinde, şu kadar metre yükseklikte ve şu kadar bin yılda tamamlandığı, şu kadar insanın çalıştığı ifade edilen, Çin seddinin yapımından sonra Türk akınlarını durdurabilmişler midir? Tabii ki hayır! Yine o dönemdeki bir piri fani, Çin hükümdarına der ki; Türk akınlarını bu şekilde durdurmanız, mümkün değildir, demiş! Peki, ne yapalım der, Çin imparatoru! Piri fani, Türkleri ancak kadınlar üzerinden oyalayabilir, ancak kendi kendileri ve birbirleri ile meşgul eder hale gelirseniz, belki başarılı olabilirsiniz, demiş! Saraya ve şehzadelere eş olarak seçilmiş Çinli özel ve güzel kızları gelin olarak vermeliyiz, demiş ve kaybolmuş! Sonuç ne mi olmuş! Çin imparatoru rahat etmiş, Türk akınları durmuş, Türk boylarının birlik, beraberlik ve dirikleri dağılmış, bir bir parçalanmıştır! Tabii ki yeni bir devlet kuruluna kadar!

Belde-i Muhayyere, huzur ve sükûn şehri Konya, Mevlana diyarında bugün yaşadıklarımıza neler demeli? Ak Saçlı ihtiyar dost, Çinli kadın konusunun devamında, Asil Türk milletinin arasında fitne ve fesat çıkarmak için para, güç, iktidar, makam, mevki, rant, ihale ve belediye başkanlıklarını da ilaveten not ederseniz, ne demek istediğimiz biraz daha net anlaşılacaktır, dedi! Dönemin sultanı tarafından özel olarak davet edilen ve sarayda konuk edilen, sarayı ve şehri de kuşatmış olan fitne ve fesatçılara karşı Hz Mevlana, “”Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” derken bugüne yönelik bizlere ve özellikle de tüm Konyalılara ne demek istemiş olabilir! İslam ve mümin olmanın temeli samimiyet ve ihlâs olmasına rağmen, münafıklık alameti olan ne göründüğü gibi, ne de olduğu gibi görünen insanlara ve Müslüman’ım diyenlere uyarı ve ikazlarda bulunaktadır! Var mıdır bugün yaşananlardan bir farkı! Tabii ki yoktur! Para için, kadın için, güç için, iktidar için, rant ve ihale için tüm insani, tüm İslami ve İmanı değerler ayaklar altına alınmakta ve yok hükmüne getirilmektedir! Beyler! Değer mi üç günlük dünya için tüm değerleri ve her şeyi ama her şeyi ayaklar altına almaya! Bir daha düşünün derim! Yine de siz bilirsiniz! Hem burada, hem de öbür tarafta cezası ve bedeli çok ağır olur! Dostane, bizden hatırlatması!

Payitahtta Entrika Bitmez!

Geçtiğimiz günlerde, Ak Saçlı ihtiyar bir dost ile sohbet ederken, konu Konya’da dönmekte olan dolaplar, siyasi entrikalar ve ayak oyunlarına geldi dayandı! Konya’daki ayak oyunları ve siyasi entrikalar neden hiç bitmiyordu? Nasıl ve neden olabilir? Siyasi entrikalar her daim artarak devam ediyordu; hem de her seçim öncesi dönemde! Huzur ve sükûn şehri olarak tanımladığımız Konya’da yaşamakta olduğumuz siyasi entrikaları anlamakta, algılamakta ve yorumlamakta zorlandığımız anlar sürekli oluyor! Fakat seçim öncesi ve seçim dönemlerinde ise daha bir başka oluyor, entrikaların şiddeti ve boyutu! Peki, neden? Ak saçlı ihtiyar, bilgi ve tecrübesini konuşturmakta mahir olduğu üzere, cevabı da hemen eklemişti! Yaşadığımız şehir bir Payitaht olduğuna göre; Payitahtta yaşamanın tabii ki bir bedeli olacaktır! Entrika zaviyesinden Payitaht ile diğer şehirleri kıyas dahi edemezsiniz! Payitahtta kavga, ayak oyunları, saray kavgaları ve entrika hiç bitmez! Payitahttaki saray entrikaları da bitmez! Sürekli olarak neden sızlanıyor ve şikâyet ediyorsunuz, deyiverdi!

Peki, Entrika ne demektir? Entrika, kelime ve kavram olarak, bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma, oyun, dolap, düzen, dalavere, desise ve hile olarak ifade edebiliriz! Tabii burada ifade edilmeye çalışılan entrika, herhangi bir işi bozmak veya sağlamak için girilen her türlü hile, dolap, oyun ve dalavere! Peki, bir de işin içine siyaset, rant, güç, iktidar, makam, mevki, çıkar, paylaşım, para ve kadın girerse, entrikanın boyutunu, şiddetini ve artçılarını da tarif etmekte zorlanabiliriz! Tam da bugün kadim şehrimizde yaşamakta olduğumuz siyasi entrika ve ayak oyunları gibi! Ne diyorsunuz?

31 Mart mahalli seçimlerine doğru yol alırken, aday adayları meydanlarda boy göstermeye başladı! Bazı büyük şehir ve il adayları netleşiyor ve akabinde de kamuoyuna açıklanıyor! Şehrimizde de Büyük Şehir Belediye başkan adayı Uğur İbrahim Altay, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı! İsmi açıklanan adaylara şimdiden, başarı dileklerimizi sunar ve hayırlı, mübarek olsun! Allah, bu asil millete ve aziz devlete hayırlı hizmetler ve çalışmalar yapmayı nasip eylesin! Şehrimizdeki merkez ve taşra ilçe adaylarının da en kısa zamanda açıklanması kamuoyu tarafından heyecanla bekleniyor! Şehirdeki, güç, çıkar, denge ve paylaşım grupları bu süreçte adaylarını, pardon piyonlarını, bir bir siyasi arenaya sürdüler! Peki neden? Çünkü kimse bulunduğu güç, iktidar ve rantı kaybetmek istemiyor? İktidar, güç ve paradan destek ve kuvvet alanlar tabii ki bu durum, bu konum ve makamlara tapınacaktır! Varlıkları ve yaşamaları için ancak ve ancak iktidar olmaları ve gücün de ellerinde olması kaçınılmazdır! Aksi halde bir hiç olduklarının kendileri de farkındalar! Vatandaşa, hizmet ve çalışma dediğinizi de duyar gibiyim! Ne hizmeti! Ne çalışması! Kendilerini bu yüce makama taşıyan ağabeylerine hizmet etmek varken, vatandaş ne oluyormuş, vatandaş da kim oluyormuş! Onun için şehrimizdeki çıkar, denge, güç ve paylaşım grupları son bir hareketle var güçleri ile ilçe belediyeler için saldırıyorlar! Dışarıdan kontrol ve denetimleri dışındaki bir Vezir oyuna dâhil olmasın diye her türlü ayak oyunu ve siyasi entrikalara şahit olmaktayız! Kimse şehirdeki konum, iktidar, mevzi ve gücünü kaybetmek istemiyor! Çünkü, Güç ve İktidar VAR olmak demektir! Aksi halde bir HİÇ ve YOKLAR!

Tarihi kaynakları kabaca incelediğimizde, tarihte bu şehirdeki yani payitahttaki entrika ve ayak oyunlarına karşı, bir şekilde dur diyebilmek ve önlem alabilmek için dönemin sultanı tarafından, Hz. Mevlana ve ailesi Belh’den bu şehre neden davet edilmiştir? Hz. Mevlana, herhalde turistik bir seyahat ve gezi için kadim şehir payitahtta gelmemiştir! Tabii ki bir misyon ve vazife tamamlamak için Sultan tarafından payitahtta özel olarak davet edilmiştir! Peki, bu kadim şehir payitahtta yıllarca yaşamış, bu günlerde de İrtihali ve Yüce Yaratıcıya kavuşması Şeb-i Arus’un 745. yıl dönümünde, yüzlerce beyit ve kitaplar yazmış Hz Mevlana; Konya, şehir olarak altın bir kâse, fakat içinde akrepler dolaşır, tespit ve ifadeleri öylesine ve gelişi güzel mi söylenmiştir! Konya, bir Altın kâse ne demektir? Akrepler neyi ifade etmektedir?! Arka planı ve yaşanmışlıkları da var mıdır? Bugün için bizim almamız gereken tecrübe ve dersler var mıdır? Tabii ki olmalıdır! Tarihten ibret ve ders alınmadığı için tekerrür etmiyor mu?! Allah, biz kullarına, öncelikle akıl, basiret ve feraset vesin! Daha sonra da şuurumuzu, idrakimizi, muhakeme yetimizi ve fehimimizi artırsın! Âmin!