Güvenlik İnsani bir ihtiyaçtır!

Kurban Bayramının dördüncü günü, Konya ili Karatay ilçesi Mar- San Sanayi sitesindeki  kereste ve dekorasyon atölyesinde yangın çıkmıştı. Büyük şehir belediyesine ait 30 itfaiye aracı, 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığı’na ait araç, ilçe belediyelerin arozözleri ve Orman Bakanlığı’na bağlı helikopterle müdahale yapıldı. Yangın güçlükle kontrol altına alınırken,  müdahale sırasında 5 kişi dumandan etkilenmeleri sonucu hastaneye kaldırılmıştı. Yangında dokuz iş yeri kül olurken, 10 milyon TL’nin üzerinde bir ekonomik hasar olduğu da ifade edilmiştir.  Öncelikle yangında zarar gören tüm firmalara ve sanayi sitesine geçmiş olsun dileklerimi sunarım.

Yangının söndürülmesinin ardından çalışmalara başlayan polis ekipleri, sanayi sitesinde bulunan güvenlik kameralarını incelemeye almıştı! Görüntüleri izleyen ekipler, yangının çıktığı iş yerinden, yangın çıkmadan kısa süre önce sanayi sitesinin özel güvenlik görevlisi A.B.’nin ayrıldığını, polis, bunun üzerine A.B.’yi gözaltına almıştı. A.B. polisteki ifadesinde suçunu itiraf ettiği, yangının çıktığı iş yerindeki hızar makinesinde odun kestiğini, çıkan kıvılcımların ağaç parçalarını tutuşturduğunu, alevleri görünce de paniğe kapılıp kaçtığı, alevlerin büyümesi ve arasında kalan forkliftin de patlaması ile birlikte yangın kontrol dışına çıktığı öğrenildi. A.B.’nin yanan iş yerinden ayrıldıktan sonra polisi arayarak yangın ihbarında bulunduğu, ifadesi tamamlanan A.B.  ‘genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması’ suçundan adliyeye sevk edildiği bilgilerine şimdilik sahip bulunuyoruz. 2016 yılında aynı sitede bir yangın çıktığını ve büyümeden kontrol altına alındığı da buradan sadece hatırlatmak isterim!

Özel güvenlik şirketleri nasıl kurulur, özel güvenlik görevlilerinin yetki ve sorumluluk alanları nelerdir, kanun maddesine kabaca bir bakalım. 10.6.2004 tarihli ve 5188 sayılı yönetmelik, Özel Güvenlik Hizmetlerine dair kanunun uygulanmasına yönelik usul ve esasları düzenlemektir.   Bu Yönetmelik, 5188 sayılı Kanun kapsamında özel güvenlik şirketi  izninin verilmesi.. Özel güvenlik şirketlerine ve özel eğitim kurumlarına faaliyet izni verilmesi.. Özel güvenlik görevlilerine çalışma izni verilmesi.. Özel güvenlik eğitiminin niteliği, müfredatı, eğiticilerde ve eğitim merkezlerinde aranacak şartlar ve eğitim sonucu yeterliliğin belirlenmesi ve Özel güvenlik hizmetlerinin denetlenmesi ve diğer hususları kapsamaktadır. İçişleri Bakanlığı’nın yürütücülüğünde, her ilde valinin atayacağı bir vali yardımcısının başkanlığında, il emniyet müdürlüğü, il jandarma komutanlığı, ticaret odası ve sanayi odası başkanlığı temsilcilerinden oluşan özel güvenlik komisyonu, yetkilidir. Özel güvenlik şirketlerindeki yöneticiler, alarm izleme merkezlerinde, konut, işyeri ve tesislerin güvenliğini sağlamak amacıyla,  özel güvenlik görevlilerini emir ve komuta etme,  alınacak güvenlik tedbirlerini, bunların yerini, sırasını ve zamanını belirleme ve değiştirme yetki ve sorumluluğuna sahip olan yöneticiler ile özel güvenlik eğitim kurumlarında eğitimden sorumlu olan kişilerdir.

İnsan ihtiyaçlarını Maslow şu şekilde ifade etmektedir; Fizyolojik İhtiyaçlar, Güvenlik İhtiyaçları, Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı, Saygı İhtiyacı ve Kendini Gerçekleştirme İhtiyacı! İnsan kademeli olarak bu ihtiyaçlarından birini gerçekleştirmeden bir diğerine geçemez! Yani, Bir insan, Fiziksel ihtiyaçları olan açlık,  susuzluk ve barınma ihtiyacını gidermeden güvenlik, sevgi, saygı ve ait olma ihtiyacını karşılamayı düşünemeyecek ve böyle bir gereksinim de duymayacaktır.  Uzmanlar, insanların yaşamlarını sürdürmesi için en çok karşılanması gereken ihtiyacın fiziksel ihtiyaçlar olduğunu da bildirmektedir. İnsanlar yaşamları boyunca fiziksel ihtiyacını gidermek için çalışmak ve çaba sarf etmektedir. Fiziksel ihtiyacı gidermiş olan bireyler ise Güvenlik ihtiyacını talep etmeye başlayacaktır.

Peki, Güvenlik ihtiyacı nedir? Güvenlik ihtiyaçları, dış faktörlerden korunma ve emniyet içerisinde, yaşamak ve bulunmak demektir. Güvenlik ihtiyacı, korku ve endişeli bir durumda kalan insanın çözüm yöntemleri bulmaya ve bu durumla baş etmeye çalışması ile ortaya çıkmaktadır. Belirsiz ve güvenli olmayan durumlarda, insanın fiziksel ve psikolojik olarak da gelişimsel açıdan zarar gördüğünü de söyleyebiliriz.

Mar-San Sanayi sitesindeki işletme sahibi iş adamlarımız, fiziksel ihtiyaçlarını giderdikten sonra, sahip oldukları işletmelerinin korunması ve güvenliğinin de sağlanması için özel bir güvenlik şirketi ile karşılıklı olarak bir sözleşme imzalamışlar. İnsan ve hayatın akışı gereği çok doğal ve olması gereken şeylerdir! Peki, fiziksel ihtiyaçlarını karşılamış bir işletme sahibi güvenlik ihtiyacı hissederken, almış olduğu ücretlerle, fiziksel ihtiyaçlarını dahi karşılaması mümkün görünmeyen güvenlik görevlisi bir insan ne yapacaktır?

Firmalar ve kurumlarımız güvenlik görevlilerinin daha ucuz olması için güvenlik şirketleri ile fiyat indirimi değil de, neden almış oldukları hizmetin niteliği ve kalitesinin pazarlığı yapmamaktadır?

Bir iletişimci ve gazeteci olarak, sorulması ve sorgulanması gereken konu tam da burasıdır! Güvenlik görevlisi, çalışma saatleri çerçevesinde tabii ki fiziksel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için alternatifler üretmeye çalışmıştır. Doğal olarak ve insani bir şekilde!  Yani buradaki güvenlik görevlisi de insani olarak fiziksel ihtiyaçlarını gidermek için odun kestiğini ifade etmektedir! Kendisinin fiziksel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayan, güvenlikle ilgili bir dergi veya kaygıyı da  hissetmeyen bir güvenlik görevlisi,  nasıl bulunduğu yerin veya çalışmakta olduğu işletmelerin güvenliğini düşünebilecektir?! Tabii ki çok zor diye düşünüyorum!

Zaferler Ayı Ağustos!

Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız,

Tufanları gösteren, tarihlerin yâdıyız,

Kanla, irfanla kurduk, biz bu Cumhuriyeti,

Cehennemler kudursa, ölmez nigâhbanıyız.

Sarsılmayan azminle, çelik kalalar erir.

Şahikalar üstünde, meydan okur bu erler,

Yaklaşacak düşmana, mezar olur bu yerler,

Bağlayamaz bir kuvvet, bu kasırga milleti,

Tarihlere sorun ki bize “ Ölmez Türk ” derler.

Harbiye marşının yukarıdaki dizeleri Türk milletinin tarihindeki destansı kahramanlıkların mesajı ve özeti şeklindedir. Anadolu coğrafyasının her bir metrekaresi asil Türk milletin her bir evladının kanları ile sulanmıştır! Harbiye marşında ifade edildiği gibi ölmez Türk derler bu asil milletin her bir ferdine! Tarihi şan ve şöhretle geçmiş asil Türk milletinin mazisinde Ağustos ayının ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Bu ay asil Türk milleti için birçok defa dönüm noktası niteliğindedir. Zaferler dendiği zaman Türk milletinin tarihinde Ağustos ayı aklımıza gelir.

 Asil Türk milletinin Ağustos ayındaki zaferleri; 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, 11 Ağustos 1473 Otlukbeli Zaferi, 23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferi, 24 Ağustos 1516 Mercidabık Zaferi, 29 Ağustos 1521 Belgrad’ın Fethi, 29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi, 1 Ağustos 1571  Kıbrıs’ın Fethi, 5 Ağustos 1919 Erzurum Kongresi, , 23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Savaşının başlaması, 26 – 30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz gibi.

Asil Türk milletinin Ağustos ayındaki zaferlerden bir kaçını kabaca incelemeye çalışalım.  

26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi; Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan ile Bizans İmparatoru IV. Romen Diyojen arasında gerçekleşen bir savaştır. Alp Aslan’ın zaferi ile sonuçlanan Malazgirt Muharebesi, Asil Türk Milletine Anadolu’nun kapılarında kesin zafer sağlayan son savaş olarak bilinir.  Malazgirt Muharebesi,  şüphesiz Anadolu’nun kapılarını Türk Milletine açmakla kalmamış, aynı zamanda dünya siyasi tarihinin mecrasını da Türk Milleti lehine değiştirmiştir. Hristiyan Batı dünyası Anadolu’nun Türklerin eline geçmesini hiçbir zaman hazmedememiş ve hemen her vesile ile intikam almak istemiştir. İnsanlık ve Hristiyanlık tarihinin yüz karası Haçlı Seferleri bunun için başlatılmıştır. Batı Hristiyan dünyası korkunç hülyasını gerçekleştirmek için 26 Ağustos 1071’den başlayarak, 26 Ağustos 1922 yılına kadar tam dokuz asır Türk milleti ve Türk devletine karşı kılıç ve silah çekmiştir.

23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferi;  Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah I. İsmail arasında 23 Ağustos 1514’te, günümüzde İran sınırları içinde olan Maku şehri yakınında yer alan Çaldıran Ovasında yapılan savaş Muharebe Osmanlı Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanmıştır.

24 Ağustos 1516 Merci dabık Zaferi;  Yavuz Sultan Selim, 5 Haziran 1516’da Mısır seferine çıktı. 27 Temmuz günü Osmanlı Ordusu Mısır sınırına dayanmıştı. Mısır Sultanlığı’na bağlı Antep ve Besni kaleleri birer gün arayla teslim oldular. Ancak asıl savaş 24 Ağustos 1516’da Merci dabık’da oldu. Mısır Ordusu Osmanlıların ezici top ateşi karşısında fazla dayanamadı. Kazanılan Merci dabık zaferi sonunda Suriye’nin kapıları Osmanlılara açılmış oldu.

29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi;  Osmanlı İmparatorluğu ve Macaristan Krallığı orduları arasında meydana gelen ve Macaristan’ın büyük bölümünün Osmanlı hakimiyetine girmesiyle sonuçlanan savaştır. Osmanlı Ordusu, Macar Ordusunu hezimete uğratmıştır. Savaş iki saat kadar sürmüştür. Dünyada en kısa sürede en ağır yenilgiyle sonuçlanan savaştır.

23 Ağustos 1921 Sakarya Meydan Savaşı; Yunan ordusu, hazırlıklarını tamamladıktan sonra 23 Ağustos 1921 günü Sakarya Irmağının gerisinde bulunan Türk ordusu mevzilerine saldırıya geçtiler. Yunan saldırıları kıt’alarımız tarafından ağır kayıplar verdirilerek durduruldu. Buna rağmen takviyeli Yunan kuvvetleri önemli mevzilerimizi ele geçirerek Polatlı’ya kadar yaklaştılar. Bunun üzerine Başkomutan Mustafa Kemal yeni bir savaş taktiği ile “ Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla sulanmadıkça, terk olunmaz ” diyerek vatanın her karış toprağı için asil Türk milletine savaşmayı emrediyordu. Bu emri alan her birlik ve her asker, vatan toprağını sonuna kadar savunmaya başladı.

26 – 30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz; Kütahya’ya bağlı Dumlupınar yakınında 30 Ağustos 1922’de Türk ve Yunan orduları arasında meydana gelen savaştır. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından yönetildiği için Başkomutanlık Meydan Muharebesi olarak anılır. İstiklal Savaşının kesin bir Türk zaferiyle sonuçlanmasını sağlayan bu çarpışmanın yıl dönümü ülkemizde ulusal bir bayram olarak kutlanmaktadır. Kurtuluş Savaş’ının son evresi 26 Ağustos 1922’de Afyon Kara hisar  – Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 9 Eylül 1922’de Türk Ordu’sunun İzmir’e girmesiyle sonuçlanmıştır.

Bugün, 26 Ağustos 2018 tarihinde, Muş ile Malazgirt ilçemizde, 1071 Malazgirt zaferinin 947. Yılı Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, tüm devlet erkanı, MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli, çalışma arkadaşları ve vatandaşlarımızın da çok yoğun ilgi ve katılımları ile coşkulu bir şekilde kutlandı. Anadolu coğrafyasının günümüze kadar Türk yurdu olarak kalması için şehit olan asil Türk milletinin her bir ferdine Allah rahmet eylesin!  30 Ağustos tarihinde de aynı coşku ve yoğun bir katılım ile Büyük Taarruz Başkomutanlık meydan muharebesi Afyon ili Kocatepe’de kutlanacaktır! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malazgirt zaferinin 947. Yılı kutlamaları, asil Türk milletine Anadolu’nun kapılarının açıldığı, Türk milletinin tarih sahnesine Ben de varım dediği ve Anadolu’yu Yurt edindiği, bugün de tarih sahnesine Yeniden Diriliş ve Uyanışın işaretleri ve emareleri olacaktır, şeklinde çok veciz bir konuşma yaptılar. Daha önceki yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalıştığımız gibi Türk Devleti ve Türk Milleti tarihi iki bin yıllık devlet ve kadim medeniyet kodlarına dönmektedir! Küresel güçler ve işbirlikçilerin günümüzdeki çok bağırmaları ve her bir koldan saldırmalarının sebebi hikmeti de budur!

Son günlerdeki ekonomik saldırı, tehdit ve şantajları hangi ekonomik kural  ve  hangi iktisadi literatüre sığdırabiliriz ki?!  Türk uyanır ve dirilirse neler olacağını tarihten gelen örnekleri ile küresel güçler ve işbirlikçiler çok iyi bilmektedir! Tüm mesele bu kutlu uyanışı ve dirilişi durdurmak, ertelemek veya yüz yıllardır olduğu gibi Türk devleti ve Türk milletini de denetim ve kontrolleri altına almaya çalışmaktır! Mazlum milletler ve tüm gönül coğrafyamız Yeniden bu kutlu uyanışı ve dirilişi beklemektedir!

Türk Milleti ve Türk Devletinin kutlu uyanış ve dirilişini, 2023 Hedeflerini, 2053 ve 2071 vizyon ve yürüyüşünü, tüm küresel güçler ve işbirlikçiler Durduramayacaklar, Engelleyemeyecekler!  Ne yapsalar Boş, Başaramayacaklar! Hz. Mevlana’nın çok güzel ifade ettiği gibi; “Aç gözlülüğü, tamahkârlığı ve hırsı yüzünden, her önüne gelenin tokadını yiyene Türk demezler. Türk ona derler ki; onun korkusundan dolayı hiç bir eşkıya, bir kasabadan haraç kesmeye kalkışamasın.”

Artık, Eski Türk Devleti Yoktur!

24 Haziran seçimleri ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti yönetim sistemi zaviyesinden, tüm kurum ve kuruluşları ile yeni bir döneme geçtiğini ve milat olduğunu sürekli olarak yazılarımızda vurgulamaya ve tekrar etmeye çalışıyoruz. Yeni bir dönem ve milat derken içerideki bazı aklı evvel ve taşeron işbirlikçiler de bu durumu tabii ki tehdit olarak algıladılar! Türk Devleti ve milletinin varlığı ve bekası adına yanlış yerde duruyorsanız ve kimin adına da çalıştığınız belli değilse elbette ki sizler için bu durum mutlaka tehdit olacaktır! Durduğunuz yeri  ve kimin adına çalıştığınızı  bir sorgulayın?! Yanlış yapanın yanına artık kar kalmayacaktır! Elbette ki sistem dışına atılacaksınız! Devletin ne yapmasını bekliyordunuz? Yüz yıllardır bu topraklarda at koşturduğunuz ve asil Türk milletinin ensesinde boza pişirdiğiniz yetmedi mi? Artık Yeter! İnin bu milletin sırtından, tüm küresel güçler ve taşeron, işbirlikçiler olarak! Zaten siz inmek istemeseniz de yeni devlet yönetim sistemi ve iki bin yıllık devlet aklımız otomatik olarak sizleri hem oyun, hem de devre dışı kesinlikle bırakacaktır! Başkaca bir tercihimiz yoktur! Başkaca bir çıkış yolumuz da yoktur! Aksi halde bin yıllardır yurt edindiğimiz Anadolu coğrafyasındaki Türk Devlet ve milletinin varlık ve bekası sıkıntıya girecektir! Devlet aklı buna asla izin vermeyecektir!

24 Haziran Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile birlikte yeniden tasarlanan ve tanımlanan tüm devlet yönetimi, bütün unsurlarıyla hayata geçmeye başlamıştır. Yürütmeyi oluşturan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi, yasamayı oluşturan milletvekilleri ve partiler,  bağımsız yargıyı da dikkate aldığımızda Türkiye yeniden doğmuş gibi yeni bir sisteme geçmiştir. Bu yeni dönem ve sistem, 94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde üçüncü yeni bir evredir. Bunun birinci evresi Cumhuriyetimizin kuruluşudur. İkinci evresi çok partili hayata geçiş ve dolayısıyla parlamenter sistemin 71 yıldan beri uygulanmasına sebebiyet veren bir süreçtir. Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ise Cumhuriyetimiz ve Türk Devletinin yeni ve daha güçlü bir evresi olacaktır. Üçüncü evre, Türkiye’nin Anadolu’da ve bölgesindeki geleceğini belirleyecek, 21. yüzyılda lider ülke olmasına yol açabilecek etkinliği, kararlılığı ve azmini de ortaya koyabilecek yeni bir yönetim sistemidir.  Bu yeni sistem, iki bin yıllık Türk devleti, Osmanlı ve Selçuklu medeniyet kodlarımızdır! Bu yeni sistem, devlet kod tanımlarımızda kayıtlı bulunan, Adalet ve Hakkaniyeti esas alan, mazlum milletlerin de umudu ve tüm gönül coğrafyamız ile birlikte yürüme kararlılığı olan tarihsel bir süreçtir!  Bu sistemin hayata geçmesi 24 Haziran seçimlerinde seksen bir milyon asil Türk milletinin yoğun katılımları ile gerçekleşmiştir. Asil Türk milletinin her bir ferdine ayrı ayrı teşekkür ederim. Bu asil millet savaş meydanında kahramanca cenk etmekten, istiklal ve istikbali için de her türlü fedakârlık ve cefadan, vatanı ve kutsalları uğruna canını da feda etmekten hiçbir zaman çekinmemiştir! Anadolu coğrafyasında yaşamanın zorlukları yanında, çok ağır bedelleri vardır! Anadolu coğrafyasını yurt edinmiş asil Türk milletinin her bir evladı, kutsal değerleri, varlığı, birliği, bekası ve bağımsızlığı için her türlü bedeli tarihte ödemiş ve bugün de ödemeye her an hazır ve nazırdır! Küresel güçler ve taşeron işbirlikçiler, bu durumu kesin olarak idrak etmelidir!

Son günlerde, özellikle de son birkaç gündür döviz ve dolar kuru üzerinden Türk devleti, Türk milleti ve ekonomisine yönelik olarak yapılan saldırılara şahit olmaktayız! Yapılanları kabaca ifade edersek ekonomik bir saldırı, şantaj, tehdit ve savaştır! Çünkü bu yüzyıldaki savaşlar siber ve dijital dünya üzerinden yürütülmektedir! Iskaladığınız an zaten kaybedersiniz, tarihte olduğu gibi! Bugün böyle bir lüksünüz kesinlikle yoktur!  Daha önceden bu topraklarda bir kaşık suda fırtına koparanlar, hedeflerine erişememektedir! Dolar kuru üzerinden ekonomimizi çökertemeyenler, ikinci aşamadaki planlarında neyi ve neleri hedeflemekteler? Neyi olabilir? Gezi benzeri sosyal bir hareketlenmeyi, sokak terörü ve sosyal bir kaosu zorlamaktalar! Gerisi zaten onlar adına çorap söküğü gibi gelecektir! Böyle bir hareketlenmeye kalkışan veya alet olan kesinlikle af edilmeyecek, kökleri de tamamen kurutulacaktır! Türk devletinin varlığı, bekası ve milletimizin de birliğine karşı olabilecek, dışarıdan ve içeriden her türlü saldırı ve ihanet misli ile karşılığını görecektir! Böyle de bilinmelidir! Çünkü içerideki aparatlar bir bir temizlenmekte ve sistem dışına atılmaktadır! Daha önceki yıllarda, sistemin içindeki taşeron ve işbirlikçiler maharetiyle Türk devletinde her türlü pis ve hain emellerine çok kolay ve seri bir şekilde erişmişlerdir! Artık eski Türk devleti yok! Artık eski Türk devlet yönetim sistemindeki kullanışlı aparat ve adamlarınız da yoktur! Yeni bir devlet aklı, yerli, milli, bağımsız ve yeni bir yönetim sistemi olan Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi vardır! Sistemin her bir zerresinde,  asil Türk milletinin kendi öz evlatları bulunmaktadır! Devşirme ve taşeronlara kesinlikle yer yoktur! Hele Müslüman görünümlü Yahudi, Hristiyan ve Siyonistlere tüm kapılar tek tek kapanmaktadır! Sisteme dışarıdan dahil olan yabancı çipler artık sisteme uyum ve giriş yapamamaktadır!  Türk devleti için bam teli dediğimiz yer tam da burasıdır! Yok, efendim şu bakan giderse ekonomi düzelirmiş! Yok, efendim Cumhurbaşkanı ve şu bakanların danışmanları değiştirilirse ekonomik saldırılar son bulurmuş! Yok efendim şu şu isimler ekonomi, hazine ve maliyenin başına getirilirse ekonomimiz stabil bir duruma geçer, yabancı para akışı başlar, tüm ekonomik saldırı, tehdit ve şantajlar da son bulurmuş! Başka bir arzunuz! Anadolu’da eskilerin ifadesi ile geçti Borun pazarı sür eşeğini Niğde’ye derler!

Mesele  sadece Dolar  Kuru mu?!

Cuma günü, sabah erken saatlerde, dostlarla mutat olduğu üzere, kahvaltı yaparken bir anda döviz kurlarındaki hareketlilik gözümüze çarptı!  TV’ler ve haber siteleri son dakika olarak geçmeye başladı! Neler oluyordu?  Aman Allah’ım dolar kuru  6,5 TL’yi gösteriyordu! Bir gün önce 5,3 TL seviyesinde seyreden dolar kuru,  24 saat geçmeden bir TL artış gösteriyordu!  Bu gece itibari ile de dolar kuru 7 Tl’den işlem görmeye başlamış! Türkiye’de Darbe mi olmuştu?!  Yoksa  Türkiye Dünya Savaşına mı girmişti?!  Tabii ki Hayır! Bunların hiçbiri olmamıştı! Gezi ayaklanması, 17 -25 Aralık ve 15 Temmuz hain darbe gecesinin ertesinde  döviz ve emtia piyasalarında böyle bir hareketlilik olmamıştı! Neler oluyordu? Döviz kurları ve özellikle de dolar üzerinden Türk devletine ayar vermeye ve hizaya getirilmeye mi çalışıyordu?  Türk devleti ne gibi kararlar alıyor ve bunları yaşamak zorunda kalıyorduk!  Neler mi oluyor?  Türk Devleti ne mi yapıyor? Türk devleti sadece yerli ve millik olmak, Bağımsızlık ve İstiklal  savaşı veriyor! Anlamayan ve anlamak istemeyenlere  de tekraren duyurulur!

Tarihler 1999 yılını gösterirken, üstat ve ağabey olarak tanımladığımız bir köşe yazarı, Türk devletinin yaşamakta olduğu tüm sosyal, siyasi ve ekonomik sorunlarla boğuşurken, şöyle bir yazı kaleme almıştı.   Üstat yazısının bir buklesinde;  Aynı gemideyiz! Gemi batarsa hepimiz birlikte batacağız! Geminin sağlam kalmasına itina göstermemiz gerektiğini ileri sürenler bu güne kadar bize bu vasıtanın hangi tehlikeyle yüz yüze kaldığını hiç söylemedi. En azından şunu bilmiyoruz: Türkiye gemisinin dibi delindiği ve bu sebeple su aldığı için mi batma tehlikesi geçirmektedir,  yoksa Türkiye’nin varlığını geminin rotası iyi tespit edilemediği için kayalara çarpıp parçalanma ihtimali mi tehdit etmektedir? Eğer birincisi ise yani geminin dibi delindi ve bu sebeple de su alıyorsa, milli bir seferberlik tehlikeyi savuşturmamıza kafi gelecektir.  El birliği ederek, iş bölümü yaparak bazılarımız su boşaltmakla uğraşırken bazılarımız da deliği küçültme ve tıkama işiyle meşgul olur. Gemi mürettebatı ve yolcular su alan gemiyi yüzdürmek için dayanışmakta zorluk çekmez. Ve lakin mesele geminin rotasındaysa ve birileri kayalara çarpıp parçalanma tehlikesinden söz ediyorsa mürettebat ile yolcular arasında sağlam bir dayanışma zemini bulmak hiç kolay değil. Yolcular rotanın değişmesini talep edebilir ama bu değişikliği kendilerinin yapmaya ehil olmadığını bilebilirler. Mürettebat nerede yanlış yaptığını keşfedemediği için rotanın yanlış olmadığı inancını koruyabilir. Giderek mürettebatı, yolcuları, rotayı aynı hizaya getirememek, başlı başına bir tehlike olabilir, şeklinde devam eden tespit, teşhis ve önerilerde bulunuyordu.

Türk devleti adlı geminin sakinleri olan tüm Türk milleti olarak şuna kesin olarak inanmalı ve öylece de davranması gerekir! Türkiye adlı gemi sağ ve salimen yolculuğuna devam etmek zorundadır! İki bin yıllık devlet geleneği olan, dünyaya adalet ve hakkaniyet dağıtmış, mazlum milletlere de her daim umut olmuş Türk devleti,  devleti ebet müddet ülküsü ve ideali çerçevesindeki kızıl elmaya ulaşmak mecburiyetindedir!  Genç Türk devleti kurulduğu tarihten kısa bir süre sonra tipleri bizden fakat çipleri başkalarının yani küresel güçlerin denetimi ve elinde olanlar maharetiyle, 15 Temmuz hain darbe ve işgal gecesine kadar geldi ve dayandı! 15 Temmuz gecesinde işbirlikçiler eliyle uzaktan denetim ve yönetim tamamen bitirilmek istenmiştir! 15 Temmuz gecesinde, Türk devletinin tapusu ve anahtarı yine bizden görünümlüler tarafından ağababaları olan küresel güçlere teslim etmeyi planlamışlardır! İstiklal ve İstikbaline aşık olan asil Türk milleti bu hain planı ve kahpe hesabı Çanakkale’de olduğu gibi İman dolu göğsünde parçalamıştır! Tabii ki böyle bir duruş ve tepki beklenmiyordu! Biz bu milleti iki yüz yıldır uyutmuştuk! Biz bu milleti uyuşturmuştuk! Biz bu milletin tüm milli ve manevi değerlerini de parça parça etmiştik,  diyen tüm küresel güçler ve içimizdeki taşeron işbirlikçiler, 15 Temmuz gecesi resmen şaşkına döndüler! Bu şaşkınlık ve kudurmuşlukla da ne yapacaklarını bilemediler! Buldukları her bir malzeme ile üzerimize gelmeye başladılar! Gelecekler ve sonunda da Çanakkale’de olduğu gibi geldikleri şekilde gidecekler!

18 Şubat 1952 tarihinden itibaren, NATO üyeliği ve Soğuk Savaş bahanesiyle,  ABD, Türk devletinin tüm yönetim ve karar mekanizmalarının her bir evresinde çok etkin olmaya başlamıştır! Türk devleti, ABD’ye sormadan, danışmadan ve hatta izin almadan adım atamaz ve karar dahi alamaz hale getirilmiştir! Yani Türk devleti adlı gemi su mu alıyor! Yoksa Türk devleti adlı geminin rotasını belirleyen ve kumanda güvertesinde de kimler oturmaktadır? Türk devleti adlı gemiyi kimler yönetmektedir? 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının olduğu geceden itibaren Türk devleti, devlet yönetimindeki etkin ve yetkin noktalarda bulunan tüm taşeron işbirlikçileri bir bir temizlenmeye başlamıştır! 15 Temmuz hain darbe gecesinden sonraki günlerde, bir ABD’li yetkili, devletimiz tarafından görevden alınan üst düzey askerler için, endişeliyiz ve arkadaşlarımız görevden alınmaktadır, diyordu! Sana ne kardeşim! Sana mı soracaktık, kimi görevden alacağım ve kimi atayacağım! Tabii arkadaşlar alışmış oldukları için zorlarına gidiyordu!  15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki süreçte, 16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimlerindeki Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile birlikte, Türk devleti yönetim çerçevesinden yeni bir dönem ve hatta milat diyebileceğimiz adımları atmaya başlamıştır. Türk devleti adlı gemi tarihsel devlet kodları olan rotasına oturmaya başlamıştır! Türk devleti adlı gemi iki bin yıllık devlet ve medeniyet kodlarına dönmeye başlamıştır! Türk devleti adlı geminin maliyesi de ilk defa yerli ve milli politikalar üretmeye ve belirlemeye başlamıştır! Türk maliyesi de tüm gelir ve giderlerini,  ilk defa tek bir merkezden yönetebilir olmak kararı ve iradesini göstermiştir! Dolar neden yükseliyormuş, anladın mı şimdi?! Türk devleti döviz kuru ve dolar üzerinden,  bir Bağımsızlık, Yerli ve Milli olmak savaşını vermektedir! Sen neredesin?! Tarafını seçtin mi?! Kimin yanındasın! Hz. İbrahim’e su taşıyan karınca misali, Tarafımız neresidir?!

Hedef Türkiye!

Son günlerde döviz kuru üzerinden Türk devleti ve Türkiye ekonomisine karşı yürütülmekte olan ekonomik saldırıların hedefi nedir? Mezkur papaz veya rahip ülkemizde on altı aydır tutuklu değil midir?  Papaz ve ekonomi! Papaz ve döviz kurları!  Papaz ve ekonomik tehdit ve şantaj! Papaz ve müttefiklik ilkelerini yok saymak! Kel alaka dediğinizi de duyar gibiyim! Ben de aynen öyle düşünüyorum!  Kim veya kimler bu saldırıları yapmaktadır? Neden ve neler olmaktadır? Dünyamız ekonomik olarak batıyor mu? Dünya ekonomisi nereye gitmektedir?  Dünya üzerinde yaşamakta olan tüm insanlara yetecek kadar kaynakları sonsuz kudret sahibi yüce Allah yaratmasına rağmen; Sanki kıtlık varmış, Sanki kaynaklar tükeniyormuş gibi!  Nedir bu yaşadıklarımız? Türk ekonomisine karşı küresel güçler tarafından yapılan saldırıların arka planı nedir? Gerçekten Türk ekonomisi zor durumda mıdır? Türk devletinin ekonomik alt yapısı sağlam değil midir? Yani ekonomi güvenliği yok mudur? Bir ülke için iç güvenlik ve dış güvenlik kadar önemli olan ekonomi güvenliği tüm parametreleri sağlam ve sağlıklı olarak Türk devletinde yürütülmekte ve uygulanmakta mıdır? Bir iletişimci ve gazeteci olarak gözlemlerimize dayanarak Türk ekonomisi sağlam temeller üzerine oturmuştur. Ekonomik rasyo değerlerimiz çok yerinde ve ekonomisi de güvenliklidir. Kredi derecelendirme kuruluşlarının değerleme ve puanlarımız ile oynamasının bir geçerliliği ve anlamı da yoktur! Artık eskisi gibi bu ülkede yüz bin, iki yüz bin veya milyon dolarlar ile ne bir kriz, ne de ekonomik kaos çıkarabiliyorlar! Sorun da burasıdır! Bilmem anlatabildim mi?

Ülkemizde son dönemde döviz kurunda tabii ki hareketlenmeler olmaktadır. Peki, neden olmaktadır? Bu konuda bir izah ve açıklamanın da olması gerekmektedir! Ekonominin kendi işleyişi ve seyrindeki hareketlenmeler oluyorsa buna hiç kimsenin diyeceği bir şey olamaz! Fakat bu konuda bir devleti veya milleti dize getirme, dolaylı olarak darbe girişimleri hesap ve planları yapılıyorsa o zaman orada durmak ve uzun bir süre düşünmek gerekir! 2013 yılından itibaren örtülü ve aleni olarak saldırı altında olan ve 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması yaşamış bir ülkenin tüm fabrikaları, tüm işyerleri ve tüm bankaları ertesi günü tıkır tıkır işliyor ve her bir işyerinin de ertesi günü çalışmaya başladığı bir ortamda, siz hangi ekonomik kriz, sosyal veya ekonomik kaos, ekonomik sıkıntı veya sorundan bahsediyorsunuz? Kimi kandırıyorsunuz! Bu nasıl bir algı operasyonudur! Bu milletin aklı ile alay mı ediyorsunuz! Ekonomi dediğiniz bilim sadece sizin inhisarında mıdır? Bizler de bu bilimi öğrenmek ve uygulamak konusunda sizden daha fazla yetkili ve uzman olamaz mıyız? Ne diyorsunuz? Anlayamadım!

Türk devleti ve Türk milleti, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması gecesinden itibaren,  16 Nisan Anayasa değişiklik referandumu ve 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişi ile birlikte, devlet yönetiminin her bir alanında,  bağımsız, yerli ve milli politikalar üretmeye ve geliştirmeye başlamıştır!  Bu konuda emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarım!  Kurtuluş savaşını vermiş olan asil Türk milleti,  dışı bizden ve içi, yani çipleri dışarıdaki güçlerin kontrol ve denetiminde olan taşeron ve işbirlikçiler maharetiyle, neredeyse yüz yıldır örtülü veya dolaylı olarak yönetilmektedir! Ne ala memleket! İstiklal ve istikbaline âşık olan asil Türk milleti 15 Temmuz hain ve karanlık darbe kalkışma gecesinde yeniden ve tarihi bir kahramanlık destanı yazmıştır! Yani asil Türk milleti tarihi devlet ve medeniyet kodlarına dönmeye başlamıştır! Bu devleti ve milleti taşeronları maharetiyle yönetmeye alışkın olanlar, artık hiçbir hareketimiz ve planlarımızdan anında haberdar olamadıkları için kudurmaktadır! Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı harekâtları ve daha sayamadığımız tüm askeri operasyonları içimizdeki adamları halen olsa, bu operasyonları yapabilir ve başarılı olabilir miydik?  Sonuç alınabilir miydi? Anında haberdar oluyor ve gerekeni de yapıyorlardı! Artık eski Türkiye yok! Köprünün altından çok sular akmıştır! Eskilerin çok güzel ifade ettiği gibi, Geçti Borun pazarı sür eşeğini Niğde’ye! Anladın mı şimdi neden saldırıyorlar?! Anladın mı şimdi döviz kurları üzerinden ve ekonomik olarak  neden saldırıya geçmişlerdir?!

AK Parti iktidarları ile istikrarlı bir döneme giren Türk siyasi hayatı ve ekonomisi, tüm iş dünyasının derin bir nefes almasına,  kazançlarına yeni kazançlar eklemesine, evlerine yenilerini, araçlarına daha lüks olanlarını ve daha modern fabrikalarda üretim yapar hale gelmişlerdir! Afiyet olsun! Allah daha çok versin!  Tebrik ederiz! Başarılar dileriz!  Kimsenin ne kazancında, ne arabasında, ne evinde,  ne de malı ve mülkünde gözümüz vardır! Hayırlı mübarek olsun! Güle güle kullansın ve otursunlar! Fakat TÜRK DEVLETİ bir saldırı altında ve sıkıntı halinde bulunurken, devlet varlık ve yokluk, beka savaşı verirken, bir iş adamı olarak, 16 yıllı AK Parti iktidarları dönemindeki kazançlarından bir kısmını kaybetmeyi göze alamıyorsam, bu saldırıları,  SAVAŞI  baştan ve toptan kaybederiz! Tüm STK ve ODA başkanlarından rica ediyorum! Tüm iş adamları olan üyeleriniz kazançlarından, bu güne kadar kazandıklarından, almış olduğu evlerden, arabalardan, arsa ve tarlalardan sadece bir kısmını, bir kaçını devleti için kazançlarından kaçırmış olduğu vergileri veya  az vermiş olduğu kazançlarının vergisini bugün tam olarak verebilmelidir! Aksi halde yarın DEVLET kalmaz ise zaten külliyen ve toptan kaybedeceksin! Örnek mi, Afganistan, Irak, Libya, Suriye, Mısır, Yemen ve daha sayamadığım tüm devletleri parçalanan ülkeler, kaos ve sıkıntıda olan memleketlere sadece şöyle bir BAK, DÜŞÜN, TEFEKKÜR ve TEZEKKÜR ET!  Yarın çok geç olabilir! Hemen şimdi, acil ve ivedi olarak Bugün! Peki, İman ehli müminlere, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah;  Vallahi, Biz sizleri elbette, biraz korku ile biraz açlık ile mallardan, canlardan, mahsulâttan biraz eksiklik ile imtihan edeceğiz. Ey Peygamber, Sabredenleri müjdele, buyurmaktadır!

Devlet ve Millet Bütünleşmesi!

Geçtiğimiz Cuma günü eşimin rahatsızlığı münasebetiyle başkent Ankara’da bulunuyordum. Eşimin muayene ve kontrollerini yaptırdıktan sonra Cuma namazının yaklaşması ile ibadetimizi daha önceden planladığımız şekilde Beş tepe Millet Camisine doğru arabamızı bu istikamete çevirdik.  Beş tepe Millet camisine doğru yaklaştıkça bölgedeki araç ve insan yoğunluğu, güvenlik kontrolleri de çok etkin bir durumdaydı. Beş tepe millet camisinin avlusunda Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın hangi yoldan camiye doğru geleceğini merak eden, görmek ve selamlaşmak isteyen, güzel ülkemizin dört bir tarafından gelmiş, vatandaşlarımızın coşkusu, sevgisi ve muhabbetleri de yüzlerinden okunuyordu. Ezanı Muhammediyenin okunması ile birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın mihrabın yanındaki kapıdan Camiye giriş yaptığına şahit olduk.  Beş tepe Millet camisinin duvar ve kolonlarında ki Selçuklu yıldızı ve özellikle de Selçuklu motif süslemeleri de ayrıca dikkati çeken görüntülerdi. Namazın akabinde Sayın Cumhurbaşkanı önce caminin içindeki vatandaşlarla selamlaştı,  her zaman olduğu gibi dualarını ve memleketlerine döndüklerinde her bir vatandaşımıza selam ve dua isteklerini götürmelerini talep etti.  Caminin dışında bu merasim uzun bir süre devam etti. Sayın Cumhurbaşkanı cami dışında kendisini bekleyen vatandaşlarımızdan istek ve sıkıntıları olanları dinledi, özellikle çocuklara oyuncak ve hediyeler verdi. Beş tepe Millet camisindeki devlet millet bütünleşmesi bu manzarayı görünce,  Selçuklu ve Osmanlı dönemindeki Cuma Alayı ve Cuma selamlığı hatırıma geldi.

Osmanlı ve Selçuklu dönemindeki Cuma Alayı veya Cuma Selamlığı nedir?  Cuma Alayı ne demektir?  Cuma Alayının özelliği nedir? Kabaca incelemeye çalışalım. Osmanlı padişahlarının cuma namazlarını kılmak üzere, merasimle camiye gitmelerine Cuma Alayı veya Cuma Selamlığı adı verilirdi. Padişahlar, başta Ayasofya olmak üzere Süleymaniye, Beyazıt, Sultan Ahmet ve Eyüp Sultan gibi selâtin camilerinde, bir merasimle cuma namazlarını eda ederlerdi. Osmanlı padişahlarına Anadolu Selçuklu sultanlarından geçmiş olan bu tören, çeşitli değişiklikler geçirmiş olmakla birlikte, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına kadar uygulanmıştır.  Hükümdar – Halk bütünleşmesini sağlayan Cuma Selâmlığı, sadece merasim ve dini yönüyle değil hukuki, sosyal ve kültürel açılardan da büyük önem taşıyordu.  Caminin bahçesinde padişaha arzuhali olanlar elini havaya kaldırarak belli ederler ve Arzuhaller bir görevli tarafından toplanırdı. XVIII. yüzyıl sonlarından itibaren halkın arzuhallerini padişaha iletmesinde daha kolay bir yol benimsenmiş, cuma namazına gelen halkın şikayet ve taleplerini dile getirdikleri arzuhalleri camide saflar arasında dolaşan padişaha bağlı görevliler toplamışlardır.

Beş tepe millet camisindeki Cuma namazının kalabalık olmasının bir diğer sebebinin de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin 400 projeyi içeren 100 günlük eylem planını kamuoyuna açıklaması için Türkiye’nin dört bir tarafından gelmiş olan partili ve sivil toplum kuruluşu vatandaşlar, protokol üyelerinin de yoğunluğunun olduğuna müşahit olduk.   Sayın Cumhurbaşkanı 100 günlük eylem planı kamuoyu açıklaması toplantısında; TBMM’nin ve siyaset kurumunun iradesiyle hayata geçen yeni yönetim sistemimizin demokrasi tarihimizin zirvesini oluşturduğuna inanıyorum. Malazgirt’te özellikle kazanılan zaferle bize bu toprakları ebedi vatan olarak bırakan Sultan Alpaslan’dan başlayarak, Anadolu Selçuklu devletini kuran Süleyman Şahı, Osmangaziyi, Avrupa’nın kapılarını Osmanlı’ya açan Sultan birinci Muradı, İstanbul’u fethederek çağ kapatıp açan Fatih Sultan Mehmet Hanı, Yavuz Sultan Selim Hanı, Osmanlı’nın son döneminde izlediği usta siyasetle devleti yıllarca ayakta tutan Sultan Abdül Hamid, Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü demokrasiye geçişimizin bedelini canıyla ödeyen Adnan Menderes’i dünyanın yeniden yapılandığı kritik bir dönemde Türkiye’nin bu değişimin gerisinde kalmamasını sağlayan Turgut Özal’ı, istiklalimiz için emeği geçen ecdadımızın her birini hayırla yad ediyorum. Amacımız emaneti daha da yükseğe çıkartarak gelecek nesillere aktarmaktır. Mecliste ettiğimiz yeminle birlikte sistemin fiilen işlemeye başladığı 9 Temmuz gününden bu yana gerek şahsım, gerekse de bakanlarım yoğun bir mesai içindeler. Bir yandan yeni yönetim sisteminin mimarisini oluşturuyor ve diğer yandan projeleri programları hazırlıyoruz. Tüm bunları devlet işlerinde millete sunulan hizmetlerde en küçük aksamaya meydan vermeyecek şekilde yürütüyoruz, şeklindeki konuşmaları ve vurgularının da çok dikkate değer ve manidar olduğunu da düşünüyorum.

Türk Devleti iki bin yıllık tarihi devlet kodları ve kadim medeniyet kültürüne de dönmeye başladıkça..  Karşılarında eski Türkiyeyi özleyen küresel güçler ve işbirlikçiler, emredersiniz, başka bir arzunuz var mı diyen bir Türk devleti ve milletini de göremedikleri için son yıllarda ve özellik de son günlerde her bir koldan ve ekonomi üzerinden saldırıya geçmişlerdir!  Neden? Bir papaz üzerinden yürütülen ekonomik tehditlerin arka planı nedir? Bir papaz ve müttefiklik ilkelerine aykırı olarak yürütülmekte olan ekonomik şantaj ve tehditler!  Papaz görüntüsü altında devletimizden başkaca talep, istek ve emirler(!)  mi vardır?  Ve bu talep ve emirler(!) de Türk Devleti tarafından görmezden ve duymazdan mı gelinmektedir?! Akıl alır gibi değil! Dünyayı yöneten güçler de zaten akla değil,  toplumları algılar üzerinden yönetir, saldırıya geçer ve böylece işgal tamamlanmış olur! Bu operasyonu göremediğiniz an kaybedersiniz; Tarihte olduğu gibi!  Peki, tüm dünya devletlerine  Türkiye’ye yaptırım uygulanması gerekir taleplerine ne demeli?! Sayın Cumhurbaşkanımız 100 günlük icraat eylem planı açıklamasında,  devlet millet bütünleşmesi çerçevesinde, asil Türk milletinden bazı talepleri olmuştur. Milletin omuz ve destek vermediği hiçbir savaş kazanılamayacağına göre; Tarihin tozlu sayfaları bunların canlı örnekleri ile doludur! Asil Türk milleti kadim Anadolu topraklarında mücadele ile ancak var olmuştur! Anadolu’da mücadele olmadan var olunamaz! Anadolu’da hiçbir zaman rehavet olmaz! Bugün yine Türk milletine asil ve yüce bir görev düşmekte, devlet başkanı da asil milletinden bir talepte bulunmaktadır!  Peki, nedir Sayın Cumhurbaşkanımızın asil Türk milletinden talebi? Son yıllarda ardı ardına yaşadığımız gelişmelerin ekonomi alanındaki programlarımızı yavaşlattığı bir gerçektir. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki hadiselerin hedefinde ekonomimizin de bulunduğunu görüyoruz. Bir ekonomik savaşla karşı karşıyayız. Hiç endişe etmeyin, biz bu savaştan da galip çıkacağız. Bu tuzakları bize çok kurdular, hepsini de aştık, bunu da aşacağız.   Milletime diyorum ki, yastık altından gelin dövizlerinizi çıkartın,  dolar avrolarınızı çıkartın, altınlarınızı çıkartın ve gelin bunları TL’ye nakde dönüştürün. Yerli ve milli direnişimizi tüm dünyaya karşı ortaya koyun, şeklindeki ekonomi üzerinden devletimize yönelik yürütülmekte olan küresel güçler ve işbirlikçiler savaşına asil milletinden desteklerini talep etmektedir.

 

Türk Devleti ve Türk Milleti Olmadan, ASLA!..

Geçtiğimiz günlerde, FETÖ ve PKK terör örgütünü desteklemekten kaynaklı, ülkemizde on altı aydan beridir tutuklu bulunan ve sonra ev hapsine gönderilen, ev hapsi kararının da devamına karar veren bağımsız yargımızın, bu kararı akabinde ABD’den gelen ülkemize ve bakanlarımıza yönelik şantaj ve ekonomik tehditlere varan ifadelerine şahit olmuştuk!. Dünya nereye gidiyor? Neler oluyor? Yukarılarda bir yerlerde, bir üst akıl Türk devleti üzerinde büyük bir plan ve hesap uygulamaya ve devreye alınmaya mı çalışılıyor!  Türk devleti neler yapıyor? Dünyanın sıklet merkezi batıdan doğuya doğru yön değiştirirken Türk devleti bu noktada nasıl bir konum alıyor? Dünyamız ve özellikle de bölgemiz yeniden dizayn edilirken şimdi bu olanlar ve ifadeler ne demek oluyor? Büyük resmi görmekte bazen zorlanıyorduk! İki  Yüz yıllık süreçte, büyük resmi göremediğimiz dönemlerde devlet ve millet olarak sürekli kaybeden tarafta olduk! Artık kaybetmeye mecalimiz yoktur! Artık bugün Türk devleti ve milletinin büyük resmi görememek ve okuyamamaktan kaynaklı kaybetmek gibi bir lüksü yoktur ve olamaz! Bu yüzyılın büyük resimdeki ana karakteri ve oyuncusu, belirleyicisi artık Türk devleti ve Türk milletidir! Oynanmakta olan oyun ve tüm saldırılar da bunun içindir!

ABD Dış İşleri Bakanlığı tarafından finanse edilen, ABD’nin  başkenti Washington’da, 24 – 26 Temmuz 2018 tarihleri arasında Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumu adı altında bir toplantı tertip edilmiş! Peki, bu toplantının katılımcıları kimlerdir? Bu toplantının Türk devleti ile ne ilgisi vardır?  Bu toplantının son günlerde yaşadıklarımız ile ne gibi bir bağlantısı olabilir, dediğinizi de duyar gibiyim! Ben de aynen sizin gibi düşünüyorum! Ne alakası vardır! Hadi canım, olamaz öyle bir şey!  Tamamen komplo teorisi, diyorsunuz! Bu toplantıda alınan ve kapanış bildirgesi şeklinde deklare edilen metinde neler vardır? Bu metni kim açıklamıştır?  Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumu adı altındaki toplantıda, ABD Başkan Yardımcısı Pence, Dış işleri Bakanı Pompeo ve Türkiye’de tutuklu bulunan meşhur papaz ve rahip Brunson’ın kızı da bir konuşma yapmış!  Mezkur sempozyum tadındaki toplantıya seksen ülkeden kırktan fazla dışişleri bakanı ve çok sayıda dini lider, tarikat mensubu ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri de katılmış!  Daha ne olsun! Bundan fazlası da can sağlığı!  Papaz ve rahip Brunson’ın kızı dünyayı, Türk Devletine karşı yaptırıma davet ederken,  ABD Başkan Yardımcısı Pence,  bu daha başlangıç, dini özgürlüklerin elde edilmesi için yapılacak çalışmaları finanse edeceğiz,  demiş. Türk devletinde tutuklu bulunan papaz ve rahip Brunson’un kızı neler demiş?  Türk devletine karşı acilen yaptırımlar uygulanmalıymış! Başka bir arzunuz!  Nerede demiş? Uluslararası Dini Özgürlük Sempozyumunda söylemiş!  Özgürlük tadında demokratik yaptırımlar! Tarihte hep bu şekilde kandırmadılar mı?! Ne ala memleket! Peki, ABD Başkan Yardımcısı Pence,  neler ve ne gibi inciler döktürmüş, bir de ona kabaca bakalım! Bu daha başlangıç, dini özgürlüklerin elde edilmesi için yapılacak çalışmaları finanse edeceğiz, demiş!  Dünyanın her bir bölgesindeki aşırı dini örgütleri destekleyen kimlerdir?  Bu örgütlerin teröre karışması ve ülkeleri de dış müdahaleye hazır hale gelmesi için her türlü lojistik destekleri sağlayan devlet veya devletler hangisidir? Bu neyin özgürlüğüdür? Hangi özgürlükten bahsediyorsunuz? Anlayan var mıdır?

Son yıllarda ve özellikle de günümüzdeki ABD’de yönetiminde çok etkili olmaya başlayan Evangelistlerin temel düşüncesi, dünya üzerinde kendileri gibi olmayan ve kendileri gibi de düşünmeyenleri tamamen YOK ve İMHA etmek üzerinde kurulu ütopik bir alt yapısı bulunmaktadır! Peki Brunson denilen papaz ve rahip Evangelist midir?!  Papaz ve Rahip Bronson’un kızı neyi ve kimleri temsil etmektedir, nereye hizmet ediyor?! ABD Başkan yardımcısı ve Dış işleri bakanı da mı Evangeslittir?! Evangelist düşüncede geniş yere sahip olan Tevrat’taki Babil, günümüzdeki Bağdat şehri ve  Keldani diyarı da Irak bölgesidir. Evangelistlerin inanışlarına göre dünyanın bir gün tamamen Evangelist olması için Müslüman topraklarına da girilmesi gerekmekteymiş!  Peki, Müslüman topraklarına girilmesi gerekir derken, nasıl bir girme operasyonu olacaktır?! Afganistan, Irak ve diğer bölgelerin talan edildiği, milyonlarca insanın da öldürüldüğü şekilde mi olacaktır? Başkaca nasıl olması bekleyebiliriz ki?! Bütün Museviler bir gün  İsrail’e dönüp Evangelist olacaklar ve dünya üzerinde yeni bir dönem başlayacaktır, diyorlarmış! Peki, günümüzde, Çin önderliğinde kurulmaya çalışılan, özellikle de Türkiye, İran, Rusya’nın birlikte hareket ettiği, almış beş ülkenin büyüme, kalkınma ve kazan kazan projesinin ana güzergahı, merkezi ve sıklet noktası neresidir? Tabii ki Türkiye ve hinterlandındaki tüm bölgedir!  Anladın mı şimdi son günlerde  neden toptan saldıklarını?! Anladın mı şimdi neden çok önemlidir TÜRK Devleti ve Anadolu diyarı? Dünyanın hegemonyal bir gücü artık nereye gitmek isterse tüm bu bölgelerin anahtarı TÜRK Devleti ve Türk Milletidir? Hele siz bir de Afrika, Asya, Yakın Asya, Orta Asya ve Orta doğuda söz sahibi olmak ve buralarda bulunmak istiyorsanız? Bir de buna eski İpek yolu ve yeni Bir Yol ve Kuşak projesini de eklerseniz, Türk Devleti ve Türk Milleti olmadan tüm bu bölgelerde bir adım  dahi atamazsınız!  Neymiş efendim! Dini Özgürlük için Türk devletine yaptırımlar ve baskı uygulanması gerekiyormuş! Biz de yedik ve yuttuk! Eski Türkiyeyi özleyen tüm küresel güçler böyle tehditkar davranmakla, Türk Devletini yanlarına da almadan  hata yapmak ve kurulmakta olan  yeni dünya ve  yeni dönemde sadece kaybetmek zorunda kalacaklardır!

Ezoterim ve Evangelism!.

Son günlerde, ülkemizde, FETÖ ve PKK terör örgütü ile bağlantısı ve desteklemekten kaynaklı,  on altı aydır tutuklu bulunan bir papaz ve rahip üzerinden, müttefik olduğunu iddia eden bir devlet başkanının,  Türk devleti ve yargısına yönelik çok ağır sözlerini ve diğer yetkililer tarafından yürütülen karalama, tehdit ve ekonomik şantaj kampanyasına şahit olmaktayız! Neler oluyor?  Hedef nedir? Nereye varmak istiyorlar? Bir papaz üzerinden kopartılmaya çalışılan fırtına neyin işaret fişeğidir?  Mezkur Papaz kimdir, neyi veya neleri, kimleri temsil etmektedir? Kendilerinde bağımsız yargı olduğunu ifade edenler, Türk devletindeki yargının, bağımsız kararlar vermesi neden rahatsızlıklara sebebiyet vermektedir? Türk Devleti ve Milletine yönelik,  15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasını yapan ve arkasındaki kişilerle ilgili devletimizin teslim etmiş olduğu tüm belgeler hakkında,  ülkelerindeki bağımsız yargı işini yapmaktadır diyenlerin,  bugün için düştüğü duruma bir bakar mısınız?! Peki, kırk yıldır PKK terör örgütüne dolaylı veya doğrudan vermiş olduğunuz  destekler bir kenara koyalım, bu örgütle bağlantılı kişiler hakkında devletimizin telim etmiş olduğu tüm belgelere rağmen, aynı kişilerin   elini kolunu sallamak suretiyle ülkenizin sokaklarında cirit atmalarını  hangi hukuk ve bağımsız yargı ile nasıl izah edeceksiniz?! Artık mızrak sadece çuvala değil hiçbir yere sığmamaktadır!

Ülkemizde terör bağlantılarından dolayı tutuklu bulunan ve geçtiğimiz günlerde de bağımsız yargı tarafından sağlık sorunları sebebiyle denetimli ev hapsine gönderilen rahip – papaz Brunson kimdir,   nerelerle veya kimlerle bağlantısı bulunmaktadır? Son yılarda Dünyamızı KAN gölüne çeviren ezoterik yapı ile bağlantısı var mıdır?  Afganistan ve Irak işgalinin başlamasına, ülkelerin ve bölgemizin de  talan edilmesine  ve milyonlarca insanın da ölmesine  sebebiyet veren bu ezoterik yapı mıdır?! Bu yapı veya cemaat Evangelist ezoterik bir örgüt veya tarikat olarak mı kendilerini isimlendirmektedir?!  Evangelizmin nedir,  dünyamız ve insanlık hakkındaki hedefleri nelerdir ve Evangelistler kimlerdir?  Kabaca izah etmeye çalışalım. Kelimenin sözlük anlamı, kutsal kitaba yönelmektir. Hangi ve nasıl bir kutsal kitap olduğu da belli değildir?! Evangelism, Amerika’daki Hıristiyan toplumunun en tutucu ve radikal kanadını temsil etmektedir.  Evangelikler, Eski Ahit’in Yahudilerin Tanrı’nın Seçilmiş Halkı olduğu, Kutsal Toprakların Yahudilerin malı olduğu, Yahudilerin Mesih’in gelişi ile birlikte bir dünya egemenliğine ulaşacakları gibi kehanetleri kabul eder. Bu bakımdan bir nevi Hıristiyanlık ve Yahudiliğin karışımından meydana gelen, Protestanlığın bir alt mezhebi olan Evangelistlere Siyonist Hıristiyanlarda denilmektedir. Dünya üzerindeki hiçbir kralı tanımayan Protestanlara göre, gerçek kral olan Mesih İsa, kıyametten önce geri gelecek ve Tanrı’nın dünya üzerindeki krallığının  başına geçeceğine de inanılmaktadır!  Bunun için kendilerine inanmayanlarla savaşacak ve hepsini yok edeceklerdir.  Burası çok manidardır! Kendilerine inanmayan kişiler ve topluluklara savaşacaklar, hepsini de Yok etmeyi planlamaktalar!  Bu nasıl bir din, cemaat, tarikat  ve Tanrı anlayışıdır?!   II. Dünya Savaşı sonrası ise Nixon ile politikaya ısınmaya başlayan Evanjelist taban, beyaz Anglo Sakson – Protestan (WASP) Amerikalıları   Tanrı’nın seçtiği halk olarak tanımlayan ve tahrif edilmiş İncil kehanetlerine inanan oğul Bush döneminde Neoconlarla kol kola tekrar sahneye çıkmıştır. Bush ve Neoconlar’ın  hayata geçirmeye çalıştıkları GOP’ un (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi), Evangelist ezoterik yapının Yahudilere vaat edilmiş topraklar ve Armageddon Savaşı inançlarıyla birebir bağlantılı olduğu da dikkat çekmektedir.  Evangelist ezoterik yapı ve ülkemizdeki FETÖ benzeri yapılanmadan bir farkı var mıdır?!  Yoksa aynı yolun ve hedefin de yolcuları mıdır?!  Protestan mezhebinin, teolojisinin Amerika’ya özgü bir türü olan ve daha çok muhafazakâr beyaz Amerikalıların mensubu olduğu Evangelist ezoterik yapı, Donald Trump’ın seçmen tabanının temelini oluşturmaktadır. Başkanın çevresi bu ezoterik yapı ile ilintili tamamen kişilerle çevrelenmiştir!

Daha önceki yazılarımızda ifade etmeye çalıştığım, ülkemiz içinde, devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına oluşan,  gün be gün sağlam ve sağlıklı bir şekilde yürütülmekte olan bir üçgenden bahsetmiştim.  Devlet, millet, muhalefet ve ana muhalefet üçgeni! Aynı üçgenin bir de dünyamızda savaş olmadan ve kazan kazan ilkeleri doğrultusunda gelişme ve kalkınmanın olabileceğine inanan üç lider arasındaki mutabakattan yani dünyamıza yönelik dış halkasının olduğunu da vurgulamıştım. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Putin arasındaki sağlam ve sağlıklı bir şekilde yürümekte olan üçlü ve güçlü  lider birlikteliğini!.  ABD Başkanı Trump’ın NATO zirvesinde, İki ABD vardır ve benim başında bulunduğum ABD,  Rusya devlet Başkanı Putin ile her türlü görüşme ve anlaşmaya hazır olduğunu ifade eden açıklamalarını!.  Dünyamız, özellikle de bölgemizde ve Bir Yol – Bir Kuşak projesini de sadece kendilerinin  denetim, kontrol ve nizam vermesi gerektiğine inanan!. Kendileri gibi düşünmeyenleri de tamamen YOK etmeyi planlayan Evangelist ezoterik yapının,  mezkur birlikteliğe yönelik zarar verme veya bu bağları da koparabilmek, parçalayabilmek için yapılmakta olan her türlü tehdit, söylem, eylem,  girişim, saldırı ve kalkışmalarına da şahit olmaktayız, şeklinde düşünüyorum!  

Ezoterik Yapılar!

Osmanlı İmparatorluğunun parçalanma ve dağılma sürecine baktığımızda dış destekli olarak kurulmuş veya dış güçlerin kontrolündeki bize benzeyen ve bizden görünümlü ezoterik yapıların hain ve ihanetleri sonucunda bu konuma geldiğini görmekteyiz.  Osmanlı hemen bir gecede mi yıkılmıştır? Devlet yönetimi ve diğer kademelerde ihanet içinde olan bireyler, yapılar ve kapalı örgütler yok mudur?  Bu hainlerin soyu, sopu, nesebi, kimlikleri ve cibilliyetleri nedir? Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması akabinde ise farklı dil ve dine mensup mutlu ve huzur içinde yaşayan bir toplumdan yirmi iki ulus devlet ortaya çıkmıştır. Bugün itibari ile bünyemizden koparılmış ve gönül bağlarımız olan topluluk ve devletler ile birlikte ve beraber yürüme vakti ve zamanı gelmiştir. Türk Devleti ve Milleti olarak bünyemizden çıkmış olan yirmi iki devlet, millet ve gönül coğrafyamız ile birlikteliği ve kardeşliği kurmadan Anadolu’da varlık ve bekamızı da sağlayamayız! Tarih, Türk Devleti ve milletine kadim bir görev ve medeniyet sorumluluğunu da yeniden yüklemiştir,  bundan kaçamayız!

Yakın tarihimize kabaca baktığımızda sınır komşumuz Irak işgal edilirken içerideki Kesni Zani cemaati veya ezoterik örgütlü yapı, bu işgal ve talan girişimindeki desteği ve söylemleri hafızamızdan silinmiyor! Peki, Ezoterizm nedir? Ezoterizm, asıl gerçeklerin yalnızca anlayabilecek yetenek ve bilgide olanlara bildirilebileceği görüşü üzerine temellenen bir gizemli öğreti ve kapalı bir örgüt sistemidir! Bir devlet ve millete mensup içerideki örgütlü yapılar nasıl ihanet edebilir? Bu örgütlü yapılar, bir başka güç veya devletin ülkesini, topraklarını, işgal ve talan etmesi için el altından veya doğrudan nasıl çalışmalar yapabilir veya destek olabilir? İnsan olarak aklımızın ve havsalamızın almadığı noktalar bulunmaktadır? Tarihin tozlu sayfaları devleti ve milletine ihanet edenlerle doludur! Bir devlet ve millet için önemli olan böyle durumlardan dersler çıkarmak,  tekrardan ve yeniden bir daha aynı durumları yaşamamaktır! Devlet olmanın gereği budur; Hem de devleti ebed müddet ülküsü ve ideali olan kadim devlet geleneği Türk Devleti ve Milleti için!

Türk Devleti ve milleti 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasını neden yaşamıştır? Bize benzeyen, tipleri bizden fakat çipleri yani denetim ve kontrolleri küresel güçlerin elinde olan ezoterik bir örgüt veya yapı bu devlet ve milleti tamamen işgal ve ağababalarına da teslim etmek kalkışmasında bulunmuştur? Nasıl ve neden olabilir? Bir örgütlü yapı nasıl böyle bir ihanet durumuna gelebilir? Küresel güçler ihanetleri karşılığında bu yapılara neleri vaat etmiştir?  Bu yapılar Türk devletinde böyle gelmiş ve böylece de devam etmeli midir?

Türk Devleti ve Milleti yaşamış olduğu tüm ihanet ve darbe kalkışmaları akabinde, 16 Nisan 2017 tarihinde Anayasa değişikliği ile devlet yönetim sisteminde yeni bir sayfa açmıştır. 24 Haziran seçimlerinde 16 Nisan referandumu ile onaylanan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi artık yürürlüğe girmiştir.  Türk Devleti ve milletini yönetenler bu değişim ve dönüşüm kararlarını hızlı ve ivedi olarak neden almak zorunda kalmıştır? Çünkü içeride, bölgemizde ve sınırlarımızdaki hareketlilik, küresel hesap ve planlar acil ve ivedi olarak tedbir ve önlemler almayı da zaruri kılmıştır. Türk Devleti ve milleti, tarihten gelen devlet geleneği ve devlet aklı ile artık reaksiyon durumundan, tamamen aksiyoner bir konuma geçilmiştir. Türk devletine tokat vuranlar veya vurmayı aklından dahi geçirenler,  artık diğer yüzümüzü dönmemizi hiçbir zaman beklemeyecektir! Türk devleti, içeriden veya dışarıdan varlığına ve bekasına yönelik gelebilecek her türlü hain bir plan veya tokat gelmeden önce teyakkuz halinde olacak, tedbirini alacak ve gerekli cevabı da tarihte olduğu gibi Osmanlı Tokadı olarak tepelerine inecektir, böylece de bilinmelidir! Aksi halde Türk Devleti ve Milleti bin yıllardır yaşadığı Anadolu’da varlığını ve bekasını devam ettiremez!

Türk Devleti ve Milleti, yeni geçmiş olduğu Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile birlikte, bundan böyle devlet yönetim sisteminin tüm etkili ve yetkili makam ve kurumlarında, sivil toplum kuruluşları ve ezoterik kapalı örgütlü yapılarda,  Yahudi yanaşmaları, Hristiyan kapatmaları, Arap Siyonizm’in uşakları, İngiliz artıkları, Müslüman görünümlü Seba-taylar, Siyonistler, Yahudiler ve Hristiyanlar söz sahibi olamayacaktır.  Açık, şeffaf, hesap verebilir ve denetlenebilir konumda olmayan, küresel güçler ve ajanlarının yönlendirme ve kontrolündeki tüm kapalı yapılar ve örgütler, Türk Devleti tarafından yakinen takip edilmelidir! Anadolu, kadim Yunusların Hacı Bektaşi Velilerin ve Hz. Mevlanaların yeşerttiği kadim Türk yurdu olarak kalmaya ve anılmaya devam edecektir!  Bu topraklar,  Mazlum milletlerin umudu ve Devleti Ebed Müddet mefkuresi ve kızıl elma ülküsü olan son Türk Devletidir!

ŞERRİN İçindeki HAYRI Aramak  -2-

İnsan hayatı ve öncelikle iman ehli bir müminin ömrü,  özellikle de çevresindeki gelişmeler ve olaylar hakkında,  hak ve batıl, doğru ve yanlış arasındaki seçimler, tercihler, imtihan ve bu seçimler sonucundaki yaşadıkları ile çerçevelidir! İnsan ve iman ehli mümin zevk, sefa ve   sadece dünya hayatını yaşaması için  mi yaratılmıştır?! Tabii ki Hayır!  Yaratılış, yaşadıklarımız ve imtihan, yani tercihlerimiz ve seçimlerimiz!  Mümin için imtihan ve sıkıntılar olmadan,  dünya hayatının bir anlamı da olmayacaktır!   Bir insanın seçimleri, özellikle de doğru kararlar alabilmesi için okuması, araştırması ve akletmesi de emredilmiştir! İnsan olmak, İman etmek, Mümin olmak, seçimler yapmak ve imtihan!  Aksi halde Sonsuz Yaratıcı insanı, esfeli safilin derekesine de düşer buyurmaktadır! İman ehli mümine muhatap olarak gelen son kitap Kuran-ı Kerim neden Furkan olarak isimlendirilmiştir? Furkan kelime ve kavram olarak;  İmanı küfürden, ihlâsı riyadan, tevhidi şirkten, hakkı batıldan, doğruyu eğriden, hayrı şerden, iyiyi kötüden, helâlı haramdan, temizi habisten ayıran ve gerçekleri açıklayan demektir.  İman ehli bir mümin bu özelliklere nasıl erişebilir?  Furkan ayrıca, iman ehli mümine Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah tarafından verilen, hak ile batılı ve iyi ile kötüyü birbirinden ayırt etme yeteneği olarak da ifade edilmiştir. Kuran ve ilâhî kitapların tamamı furkandır, hakkı batıldan ayırır ve sadece gerçekleri açıklar. İnsanın Furkan yeteneğine sahip olabilmesi, öncelikle iman ehli bir mümin, muttaki bir kul, her anında ve zamanında akletmesi, tefekkür, tezekkür ve tefehhüm sahibi olması da gerekir. Sonsuz Kudret Sahibi Allah;  Ey müminler! Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, Allah sizi Furkan sahibi yapar, size iyi ile kötüyü ayırt edici bir akletme yetisi ve anlayış verir, bu gerçeğin ta kendisidir, buyurmaktadır.

Bir padişah ve veziri arasında geçen, bizlere de hayatımızın her anında imanı noktada örnek olmasını düşündüğüm, hayrın içindeki şerri ve şerrin içindeki hayrı arayıp bulabilmek ve görebilmek,  basiret ve feraset sahibi olabilmek adına bir hadiseyi ve bir hikayeyi paylaşmak istiyorum. Bir vezir her hadise ve olay karşısında, “Her şeyde vardır bir hayır vardır”  der, bu inanışın insan hayatı için çok önemli bir ilke olduğuna inanırmış. Bir gün padişahın kolunda dayanılmaz bir ağrı başlamış, tedavisi için her şey yapılmış, ülkenin bütün doktorları getirilmiş, her ilaç denenmiş ama ağrı bir türlü geçmemiş. Kolun kesilmesinden başka çare kalmamıştır. Doktorlar, hastalığın ve ağrının bütün vücudu sarmaması için kolun kesilmesine karar vermişler. Padişahın kolu kesilmiş, vezir bütün bu olup bitenler karşısında “Her şeyde vardır bir hayır” diyormuş. Padişah vezirine: Ey vezir kolum kesildi, sen hâlâ “Her şeyde bir hayır var” diyorsun. Hayır, bunun neresinde! Vezir yine teslimiyetle, “Padişahım bunda da bir hayır var, “diyerek cevap vermiş. Padişah vezirinin pişkinliğine artık dayanamamış. Büyük bir öfke ile vezirin zindana atılmasını emretmiş. Yıllar geçmiş, günlerden bir gün padişah âdeti olduğu üzere ava çıkmış. Çevresiyle birlikte yamyamlar tarafından yakalanmış. Yamyamlar büyükçe bir kazanı, yaktıkları ateş üzerine koymuşlar. Kazanda pişirilme sırası padişaha gelmiş. Padişahın kolunun bir hastalık sonucu kesildiğini öğrenen yamyamlar hastalıklı et yememek için onu serbest bırakmışlar. Padişah saraya dönerken birden zindana attırdığı vezirini hatırlamış. Veziri: “Bunda da bir hayır var“ dememiş miydi? İşte kurtulmuştu. Hayır, gerçekleşmişti, kolu kesilmemiş olsaydı, yamyamlar onu bırakır mıydı? Yaptığına bin pişman olmuş, doğruca zindana gitmiş, vezirinden özür dilemiş. Haksızlık ettiğini söylemiş, ondan helâllik istemiş. Vezir: Padişahım üzülmeyin, her şeyde bir hayır vardır. Benim zindana atılmamda da bir hayır var, siz beni zindana atmasaydınız ben de sizinle avda olacaktım. Yamyamların midesine girecektim; “Her şeyde bir hayır var efendimiz “ demiş.

İnsan, iman, mümin, imtihan, sabır, hayır ve şer,  düşünmek, akletmek ve a isabetli kararlar vermek noktasında hatırımıza gelen ayetlere kabaca bir bakalım. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. Bu ayeti kerime Rabbimizin bizi imtihan ettiğini, belalara sabır ve nimetlere şükür yapıp yapmadığımızı denediğini bildiriyor.  (Bakara-216)  Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve küfre sapanları mahvetmek için böyle yapar.  Bu ayette imtihan amacının müminin imanını kuvvetlendirmek, kâfirin ise azabını arttırmak olduğu bildiriliyor. (Ali İmran -141) Yoksa siz; Allah, içinizden cihat edenleri,  İmtihan etmeden ve yine sabredenleri de İmtihan etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?  (Ali İmran -142) And olsun, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah ’a ortak koşanlardan üzücü birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bunlar, yapmaya değer ve azmi gerektiren işlerdendir, buyurmaktadır.  (Ali imran -186)