Türk Üçgeni Nedir? -1-

Dünya ve özellikle de bölgemiz; Ön Asya, Orta doğu ve tüm Afrika bölgesi, yüz yıl önce olduğu gibi küresel sistem tarafından yeniden bir dizayn ve paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır. Bu savaşlar günümüzde tabii ki doğrudan olamamaktadır! Küresel güçler, bu savaşı, kurmuş oldukları vekâlet ve vesayet terör örgütleri üzerinden yürütmekteler!

Küresel sistem, yüz yıl önceki plan ve yeniden bir haritalama girişimlerine günümüzde çok kolay bir şekilde hedeflerine ulaşamayacaktır. Bölgesinde, tarihi, kültürü, kadim medeniyeti, dini ve sosyolojik bağlarını yeniden hatırlayan ve buralardaki vatandaşlarımızla da gönül bağlarını çok hızlı bir şekilde harekete geçiren, meyvelerini de toplamaya başlayan bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti bulunmaktadır.

Küresel sistem, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kendi adamları maharetiyle yönetmeye alışık olduğu için kontrol veya denetimlerinden çıkmaya başladığı dönemlerde, yine içerideki işbirlikçileri eliyle sürekli olarak darbeler ve muhtıralarla yine bu aziz devlet ve asil milletin yönetimini kendi inisiyatiflerine almışlardır! Son yıllarda bu girişimlerin de arttığına şahit olmaktayız!

Gezi Olayları ile başlayan, bu hain plan ve süreç, son olarak 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimlerinin bu milletin iman dolu göğsüne ve dik duruşuna çarpması ile akamete uğratılmasını sonuçlandırmıştır. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimlerinin akabinde, bu asil millet;  devleti, ana muhalefeti ve muhalefeti ile bu devletin bekası ve milletimizin birliği için bir ve beraber hareket etmeye başlamış, son olarak da Yeni Kapıdaki birlik ve beraberlik ruhu, bir nevi içeride oluşturulan ‘Türk Üçgeni’ olarak isimlendirilmiş ve taçlandırılmıştır. Son günlerde, Türk üçgeninin, Dünyamız ve bölgemizin selameti açısından, küresel ölçekteki başkaca türevlerine de şahit olmaktayız!

Peki, Türk Üçgeni ne demektir? Türk üçgeninin tarihi süreci nereden gelmektedir? Türk Üçgeni;  Kare mekanlı bir tabanı kubbe ile kapatmak için kullanılan bir mimari tekniktir. Bu tekniği daha çok, Selçuklu dönemi eserlerinde görürüz. Kare kesitli bir yapının tepesini içten teğet kubbe ile kapatırken, kenarda kalan boşlukları eğimli üçgen şeklinde rendelemek suretiyle köşelerde sıfırlayarak uygulanır. Bina cephesine karşıdan bakıldığında yarım sekizgen üstüne kubbe gibi bir form görülür.  Türk mimarisinde dört köşe plandan kubbeye geçiş, üçgen tromplarla (köşe binisi) sağlanmıştır. Bu köşe binilerine mimaride “Türk üçgeni” denilmektedir. Türk üçgenini, günümüzde,  devletimiz ve milletimizin iç güvenliğini sağlayan, güvenlik kurumumuz, Polis teşkilatımızın logosu ve ambleminde müşahhas olarak görürüz!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti,  Afrika ve Orta Doğu’daki hamleleriyle,  Kızıldeniz, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’nda stratejik bir üçgen oluşturmuştur!  Somali’deki Anadolu Kışlası ve Katar’daki TSK üslerin ardından, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın talebiyle, Sevakin Adası da Türkiye’ye tahsis edilmiş oldu.  Afrika’daki temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir’den Kızıldeniz kıyısında oldukça kötü halde olan Sevakin Adası’nın iyileştirilmesi için Türkiye Cumhuriyeti Devletine tahsis edilmesini talep etti!  Sudan devlet başkanı El Beşir ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteğine ‘tamam’ diyerek olumlu yanıt vermiş ve Sevakin Adası 94 yıl sonra tekrardan Türkiye Cumhuriyeti Devletine tahsis edildi.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ana muhalefeti ve muhalefeti ile birlikte, bu devletin bekası ve milletimizin de birliği adına, oluşturmuş oldukları ‘’Birlik veya Türk Üçgenine’’ karşılık, içeriden ve dışarıdan çok büyük saldırılara şahit olmaktayız. Neden ve nasıl olabilir?! Devletimizin sınırları dâhilinde, son günlerdeki siyaset arenasına yeni çıkan siyasi parti ve birlikler,  sıradan gelişmeler midir? Son günlerde, devletimizin çok acil ve önemli konularında açıklama yapmaktan çekinen, görmezden ve duymazdan gelenler, bugün öylesine mi açıklama ve karşı itirazlarda bulunmaktadır? Tüm bunlar günlük sıradan ve olağan siyasi gelişmeler midir? Yoksa Devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına, içeride oluşturulmuş olan;   Devleti, ana muhalefeti ve muhalefeti ile birlikteki ‘Türk Üçgeninde’  bir çatlak ve bir kaos meydana getirme girişimleri midir, tüm bu yaşadıklarımız? Sen ne zannediyordun ki?

Tarih Yaprakları Düşerken!

İnsanoğlu, doğumundan itibaren hep bir meşguliyet içinde bulunmaktadır. İnsanın bu meşguliyeti, hem kendisi, hem de toplum için bazen olumlu ve faydalı olsa da, bazen boş, gereksiz, faydasız, anlamsız ve malayani şeyler de olabilmektedir.  İnsanın yaratılışı, faydalı ve faydasız şeylerin seçimi ve ameliyesi olarak da bu fani âleme gönderilmemiş midir? Yoksa İnsan için ve özellikle de İman ehli Müslümanlar için bu Âlem ve bu geçici Dünya, sadece bir Oyun ve oynaştan mı ibarettir?  İnsan, boş ve kuru bir meşguliyet çerçevesinde günlerini de bir birini kovalamaktadır. İnsanoğlunun Dünyaya gelişinin bir anlam ve hesabı da olacaktır! Kendisine verilen sayılı ve belirli bir günü olan ömründe yapmış olduğu seçimleri ile baş başa kalacak ve bu seçimleri çerçevesinde de hesaba çekilecektir.!

Bugün, Müslüman birey ve kul için eski bir yılın bitip,  yeni bir takvim yılının başlamasından başkaca bir anlam ve önemi de yoktur. Müslümanın yılbaşı Hicri takvime göre,  Muharrem ayı ile başlar! Müslüman bireyin bu yeni takvim değişikliğine yükleyebileceği değişik ve başkaca bir anlam ve manası da yoktur!

Yeni takvim yılına girmek birey ve insan için yitirilen ve geçen yılın bir hesabını ve muhasebesini yapmaya da vesile olmasıdır. Birey, bir önceki yılda yapılması gerekenleri yapmış ve neleri de yapmadığının bir envanterini çıkarması demektir. İnsan her gün bir gelişim ve değişim zaviyesinde bulunmalıdır. Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) efendimizin de her daim iman ehlinin kulaklarında küpe olması gereken şu ifadeleri çok manidar değil midir? İki günü müsavi olan zarardadır.! Ne demektir, iki günü eşit veya müsavi olan insan!? İnsanın bu geçici alemde bulunması ve sürekli olarak kendisini de bir gelişim ve değişime tabi tutması demek değil midir? Günler bir birini sadece aynı ve benzeri olarak mı kovalamalıdır? Bir değişim ve gelişme de olmalı mıdır? Hz. Peygamber ile tanışmadan, buluşmadan önceki sahabenin halinde olduğu gibi! İnsan için, mümin için her bir günü, Hz. Peygamber efendimiz ile bir ve beraber olduktan sonra, gökteki yıldızlar mesabesine de erişebilmektir, iki günü müsavi olmayan!  İman ehlinin günleri, sadece dünyalıklarını yığdığı, biriktirdiği ve saydığı günler de değildir! Kendisi için ne gibi güzel hasletlere eriştiği ve sahip olabildiğidir tüm mesele!

2017 yılı bitip ve yeni takvim yılı 2018’in bu ilk gününde,  tüm insanlık için, özellikle de dünyanın her bir bölgesindeki mazlum milletler için, Savaşların olmadığı, bir damla petrol için kanların dökülmediği, Barış, Huzur, Selamet, Esenlik ve Sağlık getirmesini, Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim. Tabii ki bireyin bu güzelliklere erişebilmesi için öncelikle bu yönde bir niyetinin olması ve fiil olarak da çalışması, gayret etmesi gerekmektedir! Sadece kuru bir dilek ve temennilerle bu hedef ve ideallere erişilemez!  Sadece dilek ve temennilerle olabilseydi, dünyanın yaratıldığı tarihten itibaren güllük ve gülistanlık içinde bulunması da gerekmez miydi? Dünya denen yerde, Güzellik ve Çirkinlik, Savaş ve Barış, Düşmanlık ve Kardeşlik, İyilik ve Kötülük, Zulüm ve Affetmek gibi hasletler olmadan yaşanması da mümkün değildir! Bu yönde olan her bir birey de olacaktır ve bu seçimleri ve tercihleri karşılığında da hesaba çekileceklerdir! Dünya sadece bir oyun, oynaş ve eğlenceden ibaret değildir! Bir hesabı ve de kitabı da mutlaka olacaktır, tüm yaptığımız ve işlediğimiz,  güzellikler ve kötülüklerin!

 

Yeni bir Dünya Kurulurken!

Yaşlı dünyamız, Küresel sistem veya düveli muazzama olarak tanımladığımız devletlerin, varlık ve hegemonyal konumlarının sürdürülebilirliği adına, her yüz yılda, yeni emperyal hedef ve hesapları çerçevesinde, yeniden bir paylaşım ve düzen kurmak için girişim ve planlara sahne olmaktadır. Bu hesaplar, çok eski zamanlarda, hedef ülkelere atadıkları kendi idareciler maharetiyle çok kolay bir şekilde yürütülüyordu! Son dönemde ise yine hedef ülkelerde, vekalet ve vesayet terör örgütleri üzerinden, iç savaş ve kaos çıkarılmakta, bu ülkeler de dış müdahaleye hazır bir konuma getirilmektedir! Dış müdahale demek, zaten, dolaylı bir şekilde hedef ülkelere konmak, konuşlanması olarak da ifade edebiliriz! Bölgemizde son yıllarda küresel sistemin kendi kurmuş oldukları terör örgütleri üzerinden yürütülen, asimetrik savaş neden yapılmaktadır? Bu savaşı nasıl kavramsallaştırabiliriz? Bu savaşı demokrasi, insanlık ve medeniyet adına nereye koyabiliriz? Bir anlamı da var mıdır? Küresel sistem varlığının devamı ve sömürü sistemi adına milyonlarca insanın ölmesinin, diğer bölgelere göç etmesinin de hiç bir anlamı olmayacaktır! Sadece çıkarları vardır ve önemlidir!

Dünya üzerindeki paylaşımcı, kazan kazan mantaliteli ve 65 ülkenin de birlikte kalkınabilmesi için bir akıl veya bir sistem, dünyanın ucundan, diğer bir bölgesine, gemiler veya diğer çok maliyetli taşıma sistemlerine alternatif olarak,  daha kolay ve ucuz bir şekilde mal transferi ve taşımacılığı için yeni bir proje olan, tarihi eski ipek yolunu,  yeni bir kuşak ve bir yol projesi olarak hayata geçirmek için hazırlıklar ve çalışmalara başlanmıştır. Bir kuşak ve bir yol projesinin akıl ve yürütücülüğünü yapan, hayata geçmesi için de yol güzergâhında çok büyük çalışmalar, yatırımlar ve sıkıntılara göğüs geren, bu 65 ülkenin dışında kalanlar, kendileri ve emperyalist varlıkları adına çok büyük bir tehdit olarak algılamaktadır! Bir yol ve bir kuşak projensin ana güzergâhındaki ülkelerde meydana gelen, son 15 yıl içerisindeki darbeler ve dış müdahaleler neden oluyor, anladın mı? Bu darbe ve dış müdahaleler sıradan olaylar mıdır?  Tüm bu saldırı ve operasyonlar, yüz yıllık plan, hesap ve hegemonya varlıkları çerçevesinde yapılan girişimlerdir!

ABD başkanı Trump’ın Kudüs çıkışı ve akabinde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkalığında İslam İşbirliği Örgütünü İstanbul’da acil olarak toplantıya çağırması! Bu toplantıda alınan Kudüs kararını da, Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna taşıması ve buradaki oylama, tüm dünya halklarına ve bizlere, dünya üzerinde yaşanmakta olan bir gerçeği, büyük güçler adına da büyük gerilim,  varlık ve yokluk savaşını ifade etmektedir. Bu savaşın adı nedir? Bu nasıl bir savaştır? Kimler taraf, kimle karşı taraftadır? Savaşın adını net bir şekilde tanımlayabilirsek, olayları, tarafları ve gelişmeleri de daha net bir şekilde okuyabiliriz!  Bin yıllık tarihi İpek yolu,  yeni Bir yol ve bir kuşak projesinin ana güzergahındaki birlikte kalkınma projesinin 65 ülkesi bir blok ve birlik oluşturma girişimlerine de sahne almaktadır! Bir yol ve bir kuşak projesinin karşı tarafında kimler veya hangi güçlü ülkeler bulunmaktadır? Bu birlikte kalkınma projesini de engelleme veya tamamen de kontrol ve denetimlerine almaya çalışan güç veya güçler kimlerdir? Bilmem anlatabildim mi?

Tarihi İpek yolu ve 65 ülkenin birlikte kalınması için planlanan,  Yeni Bir yol ve bir kuşak projesinin, ana güzergah ve merkez ülkesi, Anadolu diyarı Türkiye içinde ve çevresindeki ülkelerde neler yaşanmaktadır? Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  yıllardır unutulan, selam dahi verilmeyen gönül coğrafyamızdaki ülkeleri ve halklarını, neden ziyaret etmekte ve buralarda çok güzel ticari ve diğer anlaşmalara imza atmaktadır? Dün, Irak’ta, Suriye’de ne işimiz var diyenleri hatırlıyorsunuz, değil mi? Anladın mı şimdi neden Afrika’da’yız? Anladın mı şimdi neden dünyanın diğer bir ucundayız? Anladın mı şimdi neden bu ülkenin içinde yeni siyasi partiler ve liderler üretilmekte ve piyasaya sürülmektedir? Tarihi İpek yolu ve 65 ülkenin de birlikte kazan ve kalkınma projesi olan, yeni bir yol ve bir kuşak projesi istikrarlı ve güçlü bir Türkiye olmadan hayata geçmesi mümkün değildir! Anadolu diyarı, güzel ülkemizdeki ekonomi üzerinden ve terör saldırıları neden sadece bizim çevremizdeki ülkelerde ve bize yönelik olduğunu da kavrayabildin mi?  Bizler, tüm Türkiye vatandaşları olarak bir ve beraber, hep birlikte kardeş ve Türkiye olabilirsek, küresel güçler ve düveli muazzama,  bize sormadan, bilgimiz olmadan ve danışmadan, bu bölgede hiçbir operasyon yapamaz ve kendisine göre yeni bir dünya da kuramazlar! Anladın mı şimdi içeride ve bölgemizdeki meydana gelen tüm ekonomik ve terör saldırılarını?! Sıradan ve spontane olan  gelişmeler midir, tüm bunlar?! Hiç sanmıyorum!

 

Orta Doğu, Yeniden,  Paylaşıma Tabi Tutulurken!

Osmanlı İmparatorluğu sanayileşme ve gelişme hamlelerinde, dönemin devletleri ile rekabette geri kalması ve askeri olarak da zayıflaması,  yine dönemin güçlü devletleri ve düveli muazzama diye isimlendirdiklerimiz, Osmanlı kara parçası üzerindeki tüm zenginliklere erişebilmek ve ülkelerine de aktarabilmek için her türlü girişim, hesap ve saldırı planını gerçekleştirmişlerdir. Bu saldırı planlarını da tabii ki tek başlarına ve sadece kendileri yapmamıştır! Her daim olduğu gibi içeriden işbirlikçiler böyle günler için hazır bir şekilde bekletilmiş ve zamanı gelince de sahaya sürülmüştür!  ABD Başkanı Trump’ın Kudüs ile ilgili açıklamalarının hemen ertesinde, bölgemizdeki uşak ve kukla devletler, anında devreye girmiş,  Türkiye Cumhuriyeti devletinin kadim tarihi,  kültürü ve Cumhurbaşkanımıza yönelik olarak saçmalıklarla dolu saldırıya geçmişlerdir. Bu saldırı ve açıklamalar spontane gelişmeler midir? Yoksa yüz yıllık planın ve hesapların tıkır tıkır işlemesi için yapılan güncel ayarlamalar mıdır?  Tabii ki bilemiyoruz! Tarih bunları da yazacaktır! Yüz yıl önceki yaşanmış gerçekleri de buraya kadar saklayabildikleri, tarihimizi ve kahramanlarını da yeni yeni öğrenmeye başladığımız gibi!

Birleşik Arap Emirlikleri isimli bir devlet veya adı üstünde emirlik, kimin veya kimlerin emrinde, emir kulu ise tabii ki bilemiyoruz!  Hizmet ettikleri yere ve güçlere bakılırsa, kimlerin kulu ve köpeği oldukları da aşikardır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi öncesi, bu aziz devlet ve asil milletimize karşı hainlik yapanlara vermiş oldukları yüklü miktarlardaki parasal destekleri de bir kenara not ediyor ve millet olarak da hiçbir zaman unutmuyoruz!  Birleşik Arap Emirlikleri Dış İşleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Fahrettin Paşa ile ilgili olarak yapmış olduğu paylaşım ve hezeyan dolu ifadelerine, siyasiler ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da çok büyük tepkisine sebebiyet vermiştir! Dış işleri bakanı, paylaşımında şu ifadelere yer veriyor; “1916 yılında Türk Fahri Paşa’nın Medinetü’l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam’dan İstanbul’a “Seferberlik” ilan ederek,  Medine’deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan’ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu.”   Kukla devlet Bakanının yapmış olduğu bu saçmalık, cehalet dolu açıklaması ve buna karşılık gelen tepkiler, Medine Müdafaası kahramanı ve Türk Kaplanı olarak bilinen ve tarihe geçen, Osmanlı generali Fahrettin Paşanın hayatının gündeme gelmesine! Askerleri ile birlikte kazanmış oldukları başarılar, zaferler ve bugüne kadar da tarih kitaplarımızda hiçbir zaman da yer alamayan, okutulmayan gerçeklerin gün yüzüne çıkmasına! Bu aziz devlet ve mübarek vatan için toprağa düşmüş, isimleri unutulmuş binlerce vatan evladımızın da yâd edilmesinde de vesile olmuştur. Allah bu vatan için toprağa düşmüş tüm şehit ve geçmişlerimize Rahmet eylesin!

Peki, kimdir,  bu Medine Kahramanı, Fahrettin Paşa! Petrol sevdası ve dünyaya egemen olma hayalleri, İngilizlerin gözlerini Orta Doğu ve Medine’ye dikmesine neden olmuştur! İngiliz Ajanı Arabistanlı Lawrence, Suudi Arabistan’daki aşiretleri emirlik ve hilafet vaatleriyle kandırarak, Osmanlıya karşı ayaklanmalarına vesile olmuştur!   İngilizlerin desteğinde isyana girişen Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demir yolu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlatmıştır!  5- 6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırsalar da Fahrettin Paşa’nın almış olduğu tedbirler sayesinde başarısız olarak geri çekilmek zorunda kaldılar!  İngiliz uşakları Hicaz demir yoluna döşedikleri mayınları patlatarak Medine’ye ulaşımını engellemiş ve yardımların ulaşmamasıyla askerlerimizin cephaneleri tükenmiş, yemek sıkıntısı ve hastalıklar başlamıştı! Yemek sıkıntısının ciddi seviyelere çıktığı günlerde bir gün kılınan öğle namazının akabinde, hava kararmış ve bir çekirge fırtınası çıkmıştır! Çekirge fırtınası durduktan sonra Fahrettin Paşa, kürsüye çıkmış ve askerlerine şu müjdeyi vermiştir! Çekirgenin serçeden farkı yoktur, helaldir, temizdir ve askerlerim yiyebilirsiniz, bu bir mucizedir diyerek güçlü ve ayakta kalmanın yollarını tavsiye ve emir buyurmuştur! Tüm kuşatmalara rağmen Medine direniyor;  iki yıl yedi ay süren Medine Müdafaası sonrası, Fahrettin Paşa;  ‘Medine Müdafii’, ‘Türk Kaplanı’ ve “Çöl Kaplanı’ unvanı ile anılmasına vesile olmuştur!  Medine Kuşatmasından sonra, savaş esiri olarak önce 27 Ocak 1919 tarihinde Mısır, daha sonra da 5 Ağustos 1919 tarihinde Malta’ya sürgün edilmiştir!  9 Kasım 1921 tarihinde,  TBMM tarafından Kabil Büyük elçiliği’ne atanmış ve Türk – Afgan dostluğunun gelişmesinde çok önemli etkisi olmuştur! 1936 yılında korgeneral rütbesinde ordudan emekli olmuş ve 22 Kasım 1948 tarihinde vefat etmiştir.

ABD Başkanı Trump’ın Kudüs ve Orta doğuyu barut fıçısına çevirecek benzeri açıklamaları, küresel güçlerin de bölgemizdeki uşak ve emirliklerinin, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kadim medeniyet tarihi ve Sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik hezeyanlarla dolu açıklamalarını nasıl değerlendirmemiz gerekmektedir? Bu açıklamalar neyin ve nelerin dışa vurumudur? Küresel güçler veya günümüzün düveli muazzama olarak ifade ettiklerimizin, bölgemizdeki çıkarları zaviyesinden, bir sorun teşkil etmekte, kendileri veya uşakları maharetiyle saldırıya geçmişlerdir!  Türkiye Cumhuriyeti devleti, kadim medeniyeti, tarihi, kültürü, dini ve sosyolojik bağları,  gönül coğrafyasını hatırlaması ve buralarla dostluk ilişkilerini geliştirmesi, bölgemizi yüz yıllardır sömüren emperyalist güçlerin işine gelmemektedir! Sayın Cumhurbaşkanımızın her platformda ifade ettikleri,  bu asil milletin ve hassaten de Gönül Coğrafyamızdaki yüz yıllardır unuttuğumuz veya unutturulan kadim bağlarımızı canlı tutmakla Gönüllere girmeliyiz, açıklamaları, bölgemizdeki uşaklar, emirlikler ve ağababalarını çok rahatsız etmekte ve sıkıntıya da sokmaktadır! Anladın mı şimdi, maşaların  Fahrettin Paşa hezeyanlarını?! Anladın mı şimdi nereden çıktı bu Kudüs açıklamaları?! Bu günlerde küresel güçler ve bölgemizdeki uşaklarından buna benzer daha çok hezeyan dolu saçmalıklarına da şahit olabiliriz! Sadece Uyanık olalım! Sadece Bir ve Beraber olalım! Sadece biraz Aklımızı kullanalım! Sadece biraz Feraset sahibi olalım! Tüm bunlar bizde olduğu takdirde Başaramayacaklar,  Hedeflerine Ulaşamayacaklar, bizi Parçalayamayacaklar! Bölgemizdeki parça parça ettikleri, yine bu parçalanmış devletlerin tarihi tüm kaynak ve hatıratlarını da maşalar ve uşakları vasıtasıyla da nereye taşıdıklarını,  devlet ve milletlerin durumu ve konumuna bu asil milleti; Düşüremeyecekler,  Getiremeyecekler!

Basın İlan Kurumu Dijitale Dönüşüyor!

Basın İlan Kurumu, ismi ile müsemma,  reklam ve ilan işlemlerini düzenleyen, yarı resmi bir devlet kurumudur. Ulusal ve yerel ölçekteki yayın yapmakta olan tüm gazeteler için resmi ilan veren kurumlar ile anlaşmalar düzenler ve bunların dağıtımını da organize eder. Son günlerde teknolojinin gelişmesi ile yerel ve ulusal yayın yapan gazetelere ilan dağıtım ve servis işlemlerini de tamamen internet ortamında yürütmeye çalışmaktadır.  Basın İlan Kurumu, teknolojinin gelişimi işe birlikte çalışma ekibi olan tüm medya çalışanlarına yönelik olarak, eğitim programları, yazılım çalışmaları, seminer ve diğer benzeri programlar tertip etmektedir.  Kurumun tertip etmekte olduğu bu seminer programları ile geleneksel medyanın öneminin azalacağına veya yok olacağına dair olan öngörüye karşılık bir tedbir alıyor desek de yanlış olmaz! Burada emeği geçen Basın İlan Kurumunun tüm idari birim ve teknik personeline de takdir ve teşekkürlerimi sunarım.

Medya nedir, geleneksel medya ve yeni medya kavramlarını kabaca incelemeye çalışalım! Bilgi ve içeriğin insan topluluklarına aynı anda aktarılmasını sağlayan tüm görsel ve işitsel araçlara medya denir.  İnsanlar, medya vasıtası ile tüm dünyada yaşanan gelişmelerden ve üretilen bilgiden haberdar olur. Hızla gelişen teknoloji sayesinde çeşitlenen iletişim araçları ile birlikte, asırlardır kullanılan yazılı ve görsel medya araçları geleneksel olarak adlandırılmasına sebep olmuştur.  Geleneksel olarak kabul edilen medya araçlarının içerisinde;  gazete, dergi, radyo ve televizyon gibi medya organları bulunur.  İnternet bağlantısı olan,  çevrim içi herhangi bir akıllı cihazla  (Bilgisayar, Akıllı Telefon, Tablet)  yer ve mekandan bağımsız olarak erişilebilen sanal ortamı da yeni medya olarak isimlendiriyoruz.

Yeni medyanın kullanıcılarına sağladığı faydalara şöyle bir baktığımızda; Yeni medya tamamen dijital bir alan olup, ortamda bulunanlara yüksek iletişim ile etkileşim olanağı sunar! Yeni medya internet alt yapısını kullanması nedeniyle geleneksel medyaya göre oldukça farklıdır! Yeni medyada maliyetler düşüktür! Yeni medya çift kanallıdır! Yeni medya kullanıcıları yapılan bir habere ya da reklama anında yorum yapabilir! Yeni medyada reklamları istediğiniz hedef kitleye rahatlıkla ulaştırabilmeniz mümkündür! Yeni medyada yaptığınız hataları hızla telafi edebiliriz! Hatalı bir haber mi yaptık, geleneksel medya olduğu gibi bu hatayı düzeltmeniz için ertesi günü beklemeniz gerekmez, anında düzeltme yapabiliriz! Dünya’da yaşanan gelişmelerden anlık olarak haberdar olabiliriz.

Türkiye’de ki yeni medya alışkanlıkları raporuna kabaca bir baktığımızda ise Türkiye’de 48 milyon internet ve 70,91 milyon mobil hat kullanıcısı bulunuyor. İnternet kullanıcı sayısı bir önceki yıla göre 2 milyon artış göstermektedir. Dijital içeriğe ulaşımda, yüzde 75 akıllı telefon, yüzde 51 bilgisayar, yüzde 17 tablet,  yüzde 5 internet bağlantısı olan TV’ler tercih edilmektedir. Ülkemizde, günlük sosyal medya  kullanım ortalaması 3 saat 1 dakikadır.   Kullanılan sosyal medya siteleri;  Youtube, facebook, instagram, twitter, linkedin.  En çok kullandığımız mesajlaşma uygulamaları ise Whats App, FB Messenger, Skype.  Akıllı cihazlarımıza, Whats App, Face book, FB Messenger, Instagram ve Snapchat uygulamalarını da indiriyoruz.

Türkiye geneli internet ve mobil hat kullanım raporlarını dikkat aldığımızda, özellikle de geleneksel medya olarak yerel medyanın hayatta kalabilmesi ve devamlılığını sürdürebilmesi için internet siteleri ve dijitale, daha ağırlık ve önem verilmesi gerekmektedir. Yerel medyadaki haber sitelerinin günlük içerik yüklemesi ve haber güncellenmesi, internet sitelerinin günlük tıklanma oranları ve sitelere de erişimlerin arttırılması için gerekli altyapı çalışmalarına hız vermelidir. Basın İlan Kurumu, geleneksel medya reklamları yanında,  kurumsal firmaların ülkemizin en ücra köşedeki bir hedef kitlesine ve kullanıcısına daha kolay bir şekilde erişim sağlayabilmesi için, özel sektör kurumsal firmalar ile dijital reklamcılık ve internet reklamları alanında bir yazılım çalışması ve anlaşma içerisine de girmiştir. Yerel ölçekte,  bu yeni duruma hazır olan geleneksel medya kurumları ve haber sitelerinin reklam alanları ve reklam konusunda biraz daha rahatlama sağlayacağı kanaatindeyim. Basın ilan kurumuna, yerel medya ve geleneksel medya haber sitelerimizin daha uzun soluklu olarak bu ülkeye ve millete hizmet edebilmeleri noktasında almış oldukları böyle bir  karar ve çalışmalarından dolayı teşekkürlerimi sunar, başarılar dilerim.

Anadolu, Emperyalizme, Asla Geçit Vermez!

Anadolu toprakları,  Dünya üzerindeki en fazla savaş, varlık ve yokluk arasındaki gel git mücadelesi ve durumlarının yaşandığı bir kara parçasıdır.  Anadolu ve hinterlant bölgesindeki topraklar, dünya üzerinde tespit edilmiş rezervi en fazla petrol ve enerji deposudur! Anadolu toprakları semavi dinlerin ve tüm peygamberlerin, Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah tarafından gönderildiği bir bölgenin de adıdır! Anadolu toprakları veya bu bölgenin insanları neden bu savaşı vermektedir?  Verilen bu savaş veya mücadelenin anlamı nedir? Neden ve niçin yani? Savaş vermeden yaşanamaz mıdır, bu topraklarda? Anadolu toprakları ve insanları emperyalizme, kukla yönetime ve mandacılığa hiçbir zaman geçit vermediği için yaşanmaktadır, tüm bu savaşlar! Bu savaşlar bazen doğrudan, bazen de örtülü bir şekilde, vesayet ve vekâlet örgütleri üzerinden yürütülmektedir, bu topraklarda! Sen hala anlayamadın mı? Zaten bu topraklardaki işbirlikçi birey ve taşeron grupların, yerli ve milli bir duruşa sahip olmalarını ve tüm bu olanları da anlamalarını, karşı bir anlayışa sahip olmalarını beklemek de hayal olur!

Geçtiğimiz günlerde, ABD başkanı Trump, Kudüs’ün İsrail’in başkenti ve elçiliklerini de buraya taşıyacaklarına yönelik bir açıklama yaptı.  Bu açıklama ile bölgenin barut fıçısına döneceğini tabii ki de bizden daha iyi biliyor ve öngörüyorlardı! Akabinde İmanı bir duruşa sahip olan İslam ülke liderleri anında karşı açıklama ve bu kararın uygulanamayacağına dair bildirilerine şahit olduk. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı sıfatı ile üye ülke liderlerini İstanbul’da acil olarak toplantıya çağırdı.  İstanbul’daki toplantıya 56 üye ülkeden, 16’sı lider düzeyinde olmak üzere ve 32’si de danışman seviyesinde bir katılım gerçekleşti! Toplantının ve kapanış bildirgesinin çok detaylarına girmeden, Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğuna dair deklarasyona ve bu kararı da Birleşmiş milletler güvenlik konseyine taşıyacaklarına müşahit olduk.

ABD başkanı Trump, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması gerektiğine yönelik olan bu açıklamayı, böyle bir dönemde neden yapmış olabilir? Argo ifadesi ile delidir, ne yapsa yeridir mi diyeceğiz! Olabilir mi böyle bir şey! Dünyanın jandarması olan küresel bir devletin başkanı böyle bir şey yapacak!   Yok, efendim iç siyasette çok sıkıştığı için yapmış mı, diyeceğiz! Daha neler, neler! Adamlar yüz yıllık, iki yüz yıllık plan ile bu bölgeyi dizayn etmeyi hesap edecekler, günlük veya anlık bir çıkış, bir hareket, bir taktik veya stratejik bir açıklama yapacaklar, öyle mi?  Biz de inandık zaten bu küresel yalana?  Irak’ı da kimyasal silah olduğu için ve vatandaşlarına da özgülük getirmek için işgal etmişlerdi! Öyle değil mi?! Ben mi yanlış hatırlıyorum! ABD eski dış işleri bakanı bayan neler söylemişti!  Bu bölgede yani Anadolu ve Orta doğu coğrafyasındaki 22 ülkenin siyasi ve idari haritaları kesinlikle değişecektir! Bu da mı yalan! Bu değişim kanlı mı olacaktır, kansız mı? Sizce, hangisi! Yaşanan sıkıntıların sebebi hikmeti de budur!

ABD başkanı Trump, yandaşı ve destekçisi küresel oyuncu ve güçler, Kudüs açıklaması ile neyi ve neleri hedeflemektedir? İslam alemini, mezhepsel parçalanmışlığı,  kukla yönetim ve işbirlikçi kuklalar iktidarda bulunurken, dini ve imanı noktada bir test ve sınava mı tabi tutmaktadır, Kudüs çıkışlarında!  Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleri ile İslam ülke liderleri ve halkları için de bir turnusol konumundadır, Kudüs duruşu! Neden? Hz. Muhammed (s.a.v.) son Peygamber olması münasebetiyle,  Hz. Kuranı kerimde de detaylı bir şekilde iman ehline bildirdiği; Miraç yolculuğunun ilk durak yeri Kudüs ve Mescidi Aksadır.  Burada,  o güne kadar gelmiş olan tüm peygamberler, künye ve sıfatları ile Hz. Peygamber efendimize kendilerini takdim eder ve daha sonra da Peygamber efendimizin İmametinde hep birlikte bu kutsal belde ve mübarek camide iki rekât namaz kılınır.  Küresel güçler ve özellikle de İsrail devleti,  bu beldede ne yapmak istiyorlar? Neyi ve neleri, hangi tarihi gerçekleri yok etmek istemekteler?  Kudüs ve Mescidi Aksa, kuru bir bina, taş toprak yığınından mı ibarettir? Sen öyle mi zannediyordun? Küresel güçler senin de böyle düşündüğünü ve davrandığını, imanı zaaf içinde olduğunu bildiği için yapıyor tüm bu saldırıları, girişimleri ve yıkımlarını! Hala mı anlayamadın?!

Anadolu toprakları ve bu beldenin insanları, dünya üzerinde nerede bir mazlum varsa ve zulüm, sömürü, adaletsizlik ve emperyalizmin olduğu her yere ulaşmak ve gerekeni de yapmak için canını vermekten kaçmamıştır. 100 yıl önce Kurtuluş savaşı ve Çanakkale’de olduğu gibi! 15 Temmuz hain işgal ve küresel sisteme de, bu devleti ve milleti teslim etmeye çalışanlara karşı, onurlu ve dik bir duruş sergilediği gibi! Dün Arakanda, Yemen’de ve daha sayamadığımız her bir mazlumun olduğu beldelere gücünü, yardımseverliğini ve şefkatini götürdüğü gibi! Bugün de Kudüs ve Mescidi Aksa yanmaktadır!   Kudüs, emperyalizm pençesi, zulmü, yok etme girişimleri ve sömürüsü altındadır! Anadolu insanı,  imanın gereği olarak, bu saldırılara asla geçit vermeyecek, mazlumun derdi ile hem dert olacaktır! Sen ne zannediyordun ki, tüm Türkiye’de yapılmakta olan, Kudüs ve Mescidi Aksa temalı, coşkulu ve bir o kadar da hüzün dolu, vatandaşlarımızın   yoğun katılımlarının olduğu meydan toplantısı ve çalışmaları!

 

Mevlana’nın GEL Çağrısı!

Konya,  tüm vatandaşlarımız, esnafı ve protokolü ile  birlikte, ülkemiz ve dünya üzerindeki Mevlana dostlarının  coşkulu ve duygu yüklü bir  ortamdaki,  Hz. Mevlana’nın Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a yani maşukuna, 744. Vuslat yıl dönümü  etkinliklerinin son günlerindeyiz. Şehrimizde,  744. Vuslat etkinlikleri,   konferanslar, paneller ve söyleşilerle  farklı bir atmosferin de oluşmasına vesile olmaktadır. Hz. Mevlana’nın Vuslatı ne demektir? Vuslat kime ve nereye olmuştur? Vuslatın bizlere bugün için mesajı nelerdir.? Yoksa bu mesajlar sadece 744 yıl önceki günlerde mi kalmıştır? Yani tarih mi olmuştur? Bugün için bizlere söylemek istediği hiçbir şey yok mudur? Tabi ki olması gerekir! Almak, anlamak ve anlamlandırmak isteyenlere!

Hz. Mevlananın mesnevisi ve diğer kitaplarındaki söylemleri ve beyitlerinden bir kaçı üzerinde bugüne yönelik olarak neler  ifade etmektedir, kabaca bir değerlendirmeye çalışalım! Hz. Mevlana ‘Gel’ çağrısı  neyi ifade etmektedir.? Gel çağrısı ile tüm insanlığı neye, nereye ve nasıl bir şekilde çağırmaktadır? Kuru bir gelmekten mi ibarettir,  gel çağrısı? Gel de nasıl gelirsen gel ve geldiğin gibi de git mi! Yoksa gel fakat bu dergahtan bir hisse kap, insanlık adına  ve özellikle de bireyin kendisi için  bir anlam ifade edebilsin midir? Birey ve kul  olarak  bu  dergaha gelişin  senin de Vuslatına vesile olabilir mi denektedir; Hz. Mevlana! Aksi halde sadece kuru bir gelmek değildir, bu gel çağrısı!

İslam alemi ve birey olarak müslümanların genel durumuna baktığımızda,  tüm insanlığa muhatap olarak gelen, son Kitap Kuranı Kerim’in ayetleri, hükümleri, kuralları    ve son Peygamber Hz. Muhammed ( s.a.v.) hadisi şeriflerinin  açıklaması ve  derlemesi şeklinde değerlendirebileceğimiz, Hz. Mevlananın sözleri ve beyitlerini anlamak, anlamladırmak, yorumlamak ve hayatımıza da uygulamaktan çok uzak bir konumda bulunuyoruz! Çünkü İslam dini sadece söylemden ibaret değildir! Eyleme geçmeyen hiçbir söylemin karşı tarafta bir anlamı da olmayacaktır! İslam alemi eylem noktasında bulunamadığı için çok sıkıntıı günler yaşamaktadır! İslam alemi ve bireyler olarak, İslamın kural ve kaidelerini anlama ve yaşama uygulamada sadece  söyem noktasında bulunduğu için zor ve bir o kadar da sıkıntılı günler yaşamaktadır. Böyle gelmiş böyle de gitmeli midir? Yoksa iki günü birbirine eşit olan ziyandadır, hadisi şerifinin muhatabı kimlerdir? Herhalde günümüz müslümanları olmasa gerekir! Muhatabı bizlere ise mutlak  bir gelişme ve değişim de olması gerekirdi!

Hz. Mevlana 800 yıl önceki sözleri ve her platformda konuşmalarımıza da destek olarak kullandığımız; ‘’Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol, Şefkat ve merhamette güneş gibi ol, Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, Hoşgörülükte deniz gibi ol, Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol’’ söylemleri bugün için  bizlere neyi ifade etmektedir. Müslümanım diyen bizler, gerçekten yardım etmek konusunda akarsu gibi miyiz?! Merhamette güneş gibi miyiz?! Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi miyiz?! Asabiyet ve sinirde ölü gibi miyiz?! Alçak gönüllülükte toprak gibi miyiz?! Hoşgörüde deniz gibi miyiz?! Gerçekten de samimi bir Müslümana yakışan şekilde göründüğümüz gibi mi veya  olduğumuz gibi miyiz?! Hangisi?! Bence biraz ağır kaçacak ve dostlarımızı kızdıracağımı da  biliyorum  fakat hiç birisi günümüz Müslümanım diyen bizler de olmayan ve bulunmayan hal ve davranışlar! Bu sebeplerden dolayı hep sorun ve sıkıntılarla boğuşuyoruz! Avrupa kaynaklı, bencillik ve bireysellik kapladı, düşünce dünyamızı ve hayatımızın her bir anını! Ben merkezci, rahatına düşkün ve bencil Müslümanlar olduk; Affeder misin Allah’ı bizleri! İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri Helak eder misin; Allah’ım!

Hz. Mevlana’nın, 744.  Sonsuz kudret sahibi yüce Allah’a  yani maşukuna, Vuslat etkinlikleri vesilesi ile gel çağrısına muhatap olan, hoşgörü ve huzur şehrine, bu dergaha gelen tüm bireyler olarak,  öncelikle kendimiz ve tüm insanlık adına bir gelişime, bir değişime ve bir dönüşüme de öncülük etmesini sonsuz kudret sahibi yüce Allah’tan niyaz ederim. Aksi halde bu etkinliklerin  öncesi ve sonrasında sadece sayısal ve görse  rakamları ile kendimizi avutmaktan başkaca bir yere gidemeyiz!

 

İslam Alemi Neden Savunmada!

İslam âlemi ve  fert fert Müslümanların genel  durumuna kabaca bir baktığımızda, gerçekten çok sıkıntılı, zor bir süreç ve günlerde  yaşıyoruz!  Acaba neden?  İslam âlemi neden çok sıkıntılı, bir o kadar da mağdur  ve mazlum bir konumda bulunuyor? Bu sorularımızın bir karşılığı ve cevaplarının da  tabii ki olması gerekiyor. Hiçbir sorunun  askıda ve havada kalmaması  için neler yapmalıyız?  Her bir Müslüman  bu sorularımıza muhatap mıdır, yoksa kendimizi bu soruların muhatabı olmaktan uzak  mı tutacağız?  İmanın gerekleri ve karşılığı  olarak tabii ki muhatabız! İman yoksa istediğini yap! Sana zaten bu konuda karışan da olamaz ki! Dünyanın keyfini sür! Ye, İç, Eğlen, Oynaş,  Gezmene ve Keyfine Bak! Bu dünya senin! Ahiret, diğer âlem veya sonsuz dünya mı dediniz? Tercih bizim! Bu dünya mı, ahiret – sonsuz dünya mı? Hangisi?

Son günlerde, Dünya Müslümanları ve bölgemizin de kaos ve barut fıçısına dönmesine vesile olacak,  ABD başkanı Trump tarafından yapılan  Kudüs açıklamaları, Hz. Peygamber  efendimiz dönemindeki, Hayber vakası, savaşı veya dersi  aklıma geldi. Hayber’de neler olmuştu,  dönemin dindar ve zengin Yahudileri neler yapmışlardı, bugüne yönelik Müslümanım diyen bizlere de neler ifade etmektedir! Hayber; Şam ve Medine yolu üzerinde Medine’nin 151 km kuzeyinde, Yahudilerin yaşadığı şehir ve İbranice de  kale anlamına gelen bir kelimedir.  Hz. Peygamber efendimiz  döneminde,  fitnenin merkezi olan Hayber, Yahudilerin en güçlü karargâhlarından biri konumunda bulunuyordu. Müslümanlara savaş açan Mekkeli müşrikleri sürekli olarak  destekleyen Hayberli  zengin Yahudilerdi. Bu sebeple, Hz. Peygamber, 628 yılında fethi imkânsız denilen,  Hayber Kalesi’ni kuşatmak üzere,  1600 kişilik ordusuyla Medine’den yola çıktı. Sabah uyandıklarında İslam ordusunu karşısında gören Hayberli  zengin Yahudiler hemen Kaleye saklandı.  Kalelerine sığınan Yahudiler,  yiyecek ve içecek stokları ile Peygamber efendimizin gitmesini bekliyordu. Hayber ismi gibi  kaleleri sağlam, yüksek bir yerde bulunduğu için,  ok atsan geri dönüyor, taş atsan yetişmiyor,   Hayber yıkılmıyor ve  fethedilemiyordu.  Günlerce bekledi,  İslam ordusu ve Hz. Peygamber efendimiz,  fakat  Yahudiler kalelerinden çıkmıyordu.  Müslümanların  yiyecek ve içecek stoku tükenmek üzere, moralleri de bitmek üzereydi, ama nafile! Bu uzun bekleyişten sonra  Hz. Peygamber efendimiz bir strateji geliştirdi ve zengin  Hayberli Yahudilere ait olan  Hurma ağaçları  kesilecek ve  ekonomisi, servetleri devrilecek, gelecekleri, dünyalıkları köklerinden kazınacaktı.  Çünkü Yahudiler  için para, servet, makam, mevki,  zenginlik her şey demekti! Hurma ağaçları kesildikçe Yahudiler kahroluyor ve  hurma ağaçları  kesildikten sonra Hayber’de kalmanın da bir anlamı olmayacaktı. Hayberli Yahudiler, Hz. Peygamber efendimiz ile anlaşma yoluna gittiler ve taşıyabilecekleri kadar yükle  başkentleri olan Hayber’i terk edeceklerdi.

Kudüs’ün zaptı veya  fethi ile ilgili olarak,   Haçlı seferleri  veya başka isimler adı  altında birçok defalar saldırı ve kuşatma girişimleri olmuştur.  1192 tarihindeki Kudüs fatihi  Selahaddin Eyyubi,  Kudüs’ü fethetmek için ordusunun hazır  olmasına rağmen neden yedi yıl beklediniz, şeklindeki bir soruya vermiş olduğu cevap,  bugün bizler için ve özellikle de Müslümanım diyen her bir  İman ehli bireyler  için ibretler, mesajlar ve dersler yüklüdür. Ne diyor Kudüs fatihi;  Ordularımızın  savaşmak için hazır olması yeterli değildir, tüm vatandaşlarımızın da, aklen,  fikren, ruhen ve fiil olarak da  bu fetih için hazır olduğunu görmek istedim! Tabii ki bu sesi duymak ve  almak isteyene! Hayatın her bir anı mesajlarla doludur;  İman ehli  tüm Görmek, Duymak ve Fehim etmek isteyenlere! 9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs tekrardan bir Haçlı zihniyeti  ile  zapt eden İngiliz General Allenby, Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubi’nin kabrinin başına varır ve  neler zırvalamıştır; Kalk Selahaddin! Biz yine geldik! Şeklinde olmuştur. Tarih sadece hikayelerle dolu değildir. Tarih milletler için ibretler ve derslerle de doludur!  Müslümanlar tarihlerinden  100 yıllardır ders ve ibret almayı unuttukları için  bugün zor ve sıkıntılı günler yaşamaktadır!

9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’ü zapt eden ve 1946 yılında  da İsrail işgal devletini kuran güçler, bugün de başka bir hesap  ve plan çerçevesinde   başkent  olması için karanlık bir adım atmışlardır. Bu adımı atanlar bu bölgede ve dünyada,  kaos ve silahların patlayacağını hesap etmedi veya düşünmediler mi? Tabii ki hesap ettiler! Peki, neye ve nasıl güvendiler, bu girişimde bulunurken! Müslümanların dünyaya ve dünyalıklara olan bağlılık ve bağımlığına! Hz. Peygamber efendimiz  döneminde, Hayber’i fethedemeyen Müslümanlar, Yahudilerin dünya ve dünya malı olan zenginliklerinin kaynağı hurma ağaçlarının kesileceğini işitmeleri karşılığında, savaşmaktan vazgeçmeleri ve Hayber’i de terk etmek zorunda kalmışlardı. Bugünün Müslümanları da dünya  zevkleri, evleri, köşkleri, makamları, mevkileri ve dünyalık rahatları karşılığında! Savaşmayı, dik durmayı, imanın gereği olan duruşumuzu kaybettiğimiz! Strateji, aksiyon ve pro-aktif bir konumda da olamadığımız! Sürekli olarak karşıt güçlerin aksiyonlarına da  reaksiyon konumunda bulunduğumuz ve  mazlum, ezilen, kaybedenler saflarında yer almak ve savunmada kalmak durumunda bulunuyoruz! 

 

Konya, Gelişime Açık, Kadim bir Başkent!

Geçtiğimiz günlerde, Konya Sivil Toplum Platformu tarafından,  aylık olarak mutad bir şekilde tertip edilen ve Konya’da faaliyet gösteren STK yönetici ve üyelerinin de yoğun bir katılımlarının olduğu, ‘bir Konu, bir Konuk’  temalı,  sohbet ve istişare formatındaki programa, Konya Valisi Sayın Yakup Canbolat beyefendi konuşmacı olarak misafir oldu. Konya Sivil Toplum Platformu başkan ve icra heyetine, şehrimiz adına uhdelerine almış oldukları sorumluk ve vazifelerinden dolayı başarı dileklerimi ve tebriklerimi sunarım.  Programa ev sahipliği yapan ve ikramlarından dolayı İlim Yayma Cemiyeti Konya başkanı ve yöneticilerine de hassaten teşekkürlerimi sunarım.

Valimiz Sayın Yakup Canbolat; Konya Sivil Toplum Platformu istişare ve sohbet kıvamındaki programda, hitaplarına başlamadan önce, memuriyete ilk başladığı yer Konya Valilik binası olması hasebiyle zatı âlileri için bu kadim başkentin başkaca bir anlam, bir mana ve değer yüklü olduklarına da vurgu yaptılar. Anadolu şehirlerinde yaşayan tüm insanlarımız zaviyesinden de böyle olduğu kanaatindeyim.  Havayolu ile Hac ziyaretleri başlamadan önce karayolu ile gidecek olan tüm Anadolu insanı ilk ziyaret yeri ve dönüşlerinde de son durak olarak bu kadim, bu hoşgörü Mevlana diyarı şehre uğramadan beldelerine gitmezlerdi. Anadolu insanımızın halen değer dünyasında aynı duygu ve mülahazaların olduğunu da benim kadar sizlerin de müşahit olduğunu düşünüyorum.

Sayın Valimiz; Sivil toplum idare heyetleri ile olan istişare havasındaki sohbet toplantısında; Konya;  150 bine yaklaşan öğrencisi ile bir eğitim ve üniversite şehridir. Konya; halen aktif kullanımdaki ve faaliyete geçecek hastane yatırımları ile olan 10 bin hasta yatak kapasitesi ile de bölgemiz için çok önemli bir hastane şehridir. Konya; Sanayisi ve üretimi ile özellikle de tarım ve savunma sanayisindeki yatırımları ile bir Sanayi şehridir.  Konya; 15 bin yatak kapasiteli otelleri ve misafirhaneleri ile de bir otel ve turizm şehridir. Konya; tarihinden gelen medeniyeti ve kadim başkent olması hasebiyle de bir başkent her zaman başkent ehliyetini hakiki manada hak eden bir şehirdir.

Konya Valisi Sayın Canbolat; Konya şehir merkezi ve ilçelerimizdeki genel trafik sorunu! Artan araç sayısından kaynaklı olarak yollarımızın durumu! Trafiğin rahatlatılması adına yapılası gerekli olan alt ve üst geçit yatırımları! Sabah saatlerindeki yoğunluğun çözümüne yönelik,  tekli eğitime geçebilmek için 300 bin dersliğe ihtiyaç olduğunu! Yine sabah saatlerindeki trafik sıkışıklığının çözümü için sanayide çalışan vatandaşlarımız için organize sanayi bölgesinde yapılması planlanan TOKİ benzeri bir toplu konut yatırımları!  Konya şehir merkezi ve ilçelerdeki genel asayiş, adi ve adli vakaların düşük olmasının da sevindirici olduğunu!  100 bini aşkın Suriyeli muhacire ensar ruhu ile sahip çıkan, kapılarını açan, ekmeğini paylaşan,   tüm Konyalılara da teşekkür ve takdirlerini ifade ettiler. Suriyeliler meselesi hakkında; Karapınar ve Beyşehir ilçelerimizdeki münferit olaylar üzerinden, kadim Başkent, Huzur, Hoşgörü ve Mevlana diyarı bu beldeye yönelik, içeriden ve dışarıdan bir algı operasyonu olduğunu da ifade ettiler. Bu konularda özellikle de STK yöneticilerimizden biraz daha sükûnetli ve duyarlı olmaya, tüm Konyalı vatandaşlarımızı davet ediyorum, şeklinde vurgu yaptılar.

Sayın Vali; Konyanın genel sorunları ve yapılması gereken tüm yatırımlara ilaveten, tarih, kültür, turizm ve eğitim şehrinde olmaz ise olmaz konumundaki güzel çalışmalar ve projeler hakkında bilgiler lütfettiler. Bu proje ve çalışmalar nelerdir diye bir soru yöneltecek olursanız? Konya yeni Çevre yolu çalışmaların hızlı bir şekilde devam ettiğini, birinci ve ikinci etapların tamamlandığını! Takkeli Dağ kısmı olan zorlu ve yatırım bedeli yüksek olan bölge için de çalışmaların başlandığını ifade ettiler. Konya Yazma Eserler kütüphanesindeki yer sorunundan kaynaklı olarak gün yüzüne çıkarılamayan 20 bin adet yazma eserin okuyucusu ve meraklıları için 10 bin metrekarelik Yeni bir ‘Yazma Eserler kütüphanesinin’ yatırım çalışmalarına başlandığını ifade buyurdular. Bu güzel ve nadide eserin hemen yanına,  çarşıları ve ziyaret yerlerinin de bulunduğu bir Kültür vadisi projesi çerçevesinde ‘Kültür Han’ yapılması için hazırlıkların başladığını beyan ettiler. Mevlana müzesinin yenilenmesi, genişletilmesi çalışmaların devam ettiğini, tüm bu güzel yatırım ve projelerin yanına Kutsal kitabımız Kuranı Kerim’in farklı el yazmalarının bulunduğu bir ‘’Kur’an müzesi’’  yatırım ve yapım planlarına alındığını da sözlerine eklediler. Tüm bu çalışmalar ve yatırımlar tamamlandığında, turizmden şehir olarak alacağımızın payın artacağını da düşünüyorum.

Konya özeli ve genelinde, bizim üzerimizden yürütülmeye çalışılan karalama kampanyaları ve algı operasyonlarına da fırsat vermemek adına bir bilgiyi siz STK yöneticilerimizle paylaşmak istiyorum. Alâeddin tepesinde otuz yıldan beridir bir poşet içerisinde bekletilen atalarımızın kemiklerini, kurmuş olduğumuz komisyonun çalışmaları ve tasnifleri de yapılmak suretiyle, dinimize ve inançlarımıza uygun bir şekilde toprak ile buluşturduk. Bugüne kadar, bu kemiklerin bir poşet içinde bekletilmesinden hiçbir şekilde rahatsızlık ve sıkıntı duymayan çevreler! Acizane bizim ceddimize olan bu hürmetimiz, saygımız ve bizlere nasip olan bu şeref ve onurdan, duymuş oldukları rahatsızlıklarını,  yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden saldırıya geçmekten ve itibar suikastliğina varan hezeyanlarından hiç bir sakınca ve haya duymamışlardır! Sadece Edepli olalım! Sadece Haddimizi bilelim! Sadece tarihimize, medeniyetimize, kadim başkent bu şehre ve kültürümüze sahip çıkalım! Konyalı olarak çok dikkatli olmayı ve olayları da sükunet içinde ve aklıselim bir şekilde değerlendirmeyi tavsiye ederim. Konya; mezkur ve daha sayamadığımız yatırımlar ve çalışmalar açısından değerlendirdiğimizde, gelişmesi ve kalkınması her yönü ile açık bir Anadolu ve kadim bir başkent şehirdir.

Derin ABD’nin Hedefi Nedir?

Birinci Dünya Savaşının galip devletleri ve aynı zamanda  savaşın kazanılmış olduğu tüm  bölgeleri   de yeniden dizayn eden, emperyal  devletleri İngiltere ve Fransa, 2. Dünya Savaşının akabinde  dizayn, paylaşım  ve dünya sömürü düzenini yeni hegemonyal güç ABD’ye  istekli veya  dünyanın da yönetim planı çerçevesinde devir etmek zorunda kaldılar. 2. Dünya savaşının galibi ABD, yeni kuracağı birlikler üzerinden bu emperyal hegemonik düzeni sistematik bir noktaya getirmek istiyordu. Bu yöndeki  adımlar  bir bir atıldı; Askeri, Siyasi ve Ekonomik birlikler, ABD’nin istek ve talepleri doğrultusunda kurulmuş oldu. Siyasi, askeri ve ekonomik birlikler  neler midir? Birleşmiş Milletler, NATO, IMF,  Dünya Bankası ve kurulması için de ABD’ nin öncülük ettiği  ve destek verdiği Avrupa Birliği! Bu kuruluşların dünya üzerinde ve yerel  ölçekte neler icra ettiğine   girmek istemiyorum. Ülkemizde,  2001 krizi akabinde,  IMF’nin ne gibi şartlar,  dayatmalar ve baskılarla, neler yaptırdığını sadece hatırlamamızın kifayet edebileceği kanaatindeyim.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti,  savaştan yeni çıkmış ve genç bir devlet olmasına rağmen, kadim medeniyet ve imparatorluk geleneğinin verdiği güç, cesaret ve öz güvenle,   kalkınma hamlelerini  başlatmış, fakat  bu girişimler dışarıdan veya içeriden bir el maharetiyle sürekli olarak  inkıtaya uğratılmıştır. Nasıl olabilirdi? Bu devlet ve milletin,  gelişmesi,  kalkınması,  büyük devlet olması, kim veya kimlerin işine gelmiyordu? Bu ülkede,  yıllardan beridir  sahnelenen oyunları,  perdeleme ve cambaza bak operasyonları ile   oyunu kuranları göremiyor, görmemiz istenmiyor ve  anlayamıyorduk. Ne zamana kadar? Perdeleme ve cambaza bak girişimleri  ülkemizde sonuç veremez  ve başarıya da ulaşılamaz bir noktaya  gelince, sahneye doğrudan oyun kurucular artık kendileri çıkmak zorunda kaldılar.   Ekonomik, Sosyal ve terör saldırıları, Gezi olayları, 17-25 Aralık ve son olarak 15 Temmuz hain işgal kalkışması ve  bu asil milleti küresel güçlere teslim girişimi, bu ülkedeki  cambaza bak ve perdelemeli darbelerden  aklımıza hemen gelenleri!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti yeni bir devlet  olmasına rağmen,  kısacık zaman dilimindeki sayısını bilemediğimiz  darbe, muhtıra, post modern darbe ve  e- muhtıra,   neden ve nasıl olmuştur? Bir izahı tabii ki olmalıdır? Bu devleti yöneten siyasiler,  dünya  hegemonyal güçleri ve bizim de üyesi olduğumuz,  devletimizin  tüm birimlerine de müdahil olabilen  uluslararası  kuruluş veya birlikleri neden kızdırıyordu?  Bu aziz devlet ve asil milletin menfaatleri doğrultusunda neler yapıyor ve ne gibi kararlara   imza atıyorlardı? Bu devlet, mezkur  birlikler haricindeki bir  başka devlet ile olan  ticaret veya askeri anlaşma yapmasına neden müdahil oluyor ve sinirleniyorsunuz? Hani  devletler  sadece çıkarlarını düşünür ve uluslararası ilişkilerde  ebedi dostluk diye bir kural ve kavram yoktur, diyordunuz? Pardon bu kural sadece sizin için mi geçerlidir? Ben devletimin  ali menfaatlerini ve çıkarlarını düşünemez miyim?! Anlayamadım! Düşünür veya bu yönde bir atım atarsan, demoklesin kılıcı gibi  bu birlik ve kuruluşların  üyelik  maddelerini anında hatırlatırız mı dediniz! Bu kurallar sadece bizim gibi üye ülkeler  için mi geçerlidir? Sizler için bu kurallar  cari değil midir? Yoksa ben kurucu irade olduğum için muaf tutulmak zorunda mıyım, diyorsunuz? Anlayan var mıdır?! Ben hiç bir şey anlayamadım da! Bir lider çıktı ve tüm bu emperyal güçlere; Dünya  5’ten büyüktür,  dedi? Tüm mesele de zaten burada! Sen kim  oluyorsun da, dünyadaki ve özellikle de petrol ve enerji bölgelerindeki halklar ve devletlerin uyanması adına, bizim kurmuş olduğumuz tiyatroyu, cambaza bak ve perdeleme girişimlerini, tüm bu oyunun  kurallarını  da nasıl bozmaya kalkarsın! Hala mı anlayamadın?

ABD’ de   yerel bir mahkemede  büyük bir  tiyatro sergileniyor ve tüm dünya milletlerine de bu oyun seyretmeye zorlanıyor. Neden ve Nasıl olabilir? Sahne alan bu uluslar arası tiyatronun konusu mu dediniz? Dünyanın gelecekteki,  Küresel ve Bölgesel  Süper gücü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, sahne alıyor, bu tiyatro ve cambaza bak sirkinde! Nasıl beğenmediniz mi? Siz ne zannetmiştiniz? Dünya devletleri ve milletin başkaca bir işi, gücü yok,  bu mahkemeye, pardon bu sirke  veya cambaza bak oyununa kilitlenmiş durumda! Tabii olsun o kadar! Dünya medyasını ben yönetiyor ve akla hayale gelmedik rakamdaki  parasal güçle ben  besliyorum, buradaki tüm yazar ve çizerler! Müsaade edelim de   o  kadar da havanız olsun, değil mi?! Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir iç meselesi olan  ve bu ülkede görülmesi ve  yürütülmesi gereken bir konu, ABD’deki tiyatral bir dava üzerinden derin ABD veya Neo-conlar  nereye varmak istiyor olabilir? Bu asil millet ve bölge halklarına da ne gibi mesajlar verilmeye çalışılmaktadır?  17-25 Aralık 2013 tarihinde ve daha sonraki  terör saldırıları, darbe girişimleri ile  kontrol edemediği, uysal bir konuma  da getirmediği, bu  aziz Devlet ve bu asil  Milleti! Bu aziz devlet ve asil millet adına; tüm bu duruş ve kararların temsilcisi, önderi ve lideri konumundaki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a bir Balans Ayarı  verilmeye, Söz dinleyen bir konuma  ve Hizaya getirilmeye çalışılmaktadır, sahnelenen bu cambaza bak oyununda! Sen hala mı anlayamadın, bu tiyatronun konusunu, hedefini ve bu oyun ile nereye varmak istediklerini; derin ABD veya Neo-conların?!