Ilımlı İslam Nereden Geliyor?

İslamın ılımlısı mı olur dediğinizi de duyar gibiyim! İslam sadece ve sadece İslam’dır; Hz. Allah tarafından orijinal hali ile geldiği ve Hz. Peygamber efendimiz vesilesi ile de tüm insanlık ve inananlara da gönderildiği şekilde! Günümüzün Küresel güçleri ve tarihteki ehli kitap mensupları,  gelecek olan ahir zaman peygamberi, kendi ırk ve dinlerinden olmayınca,  İslam dini ve samimi müntesipleri ile her daim bir kavga ve savaş ortamında bulunmuşlardır. Acaba neden? Yoksa inandığınız ve sizlere de kitap gönderen Sonsuz Kudret Sahibi Allah, sizin ırk ve mensubiyetinizden bir peygamber göndermesi için anlaşma mı imzalamıştınız? Olabilir mi böyle bir şey? Tabii ki mümkün değildir! İman ve inanç çok ince bir detaydır, aslında! İslam dini ve samimi müntesipleri ile tarihteki yapılan  her bir kavga ve savaşı da bu güçler kaybetmek zorunda kalmışlardır.  Nasıl olabilirdi? Sayıca ve kuvvet olarak üstün olanlar nasıl yenilebilirdi? Olamazdı böyle bir şey!  İslam dini müntesiplerinin samimi ve ihlaslı olmaları imkan vermemiştir, bu yenilgilere! İslam ve müntesiplerinin yenilgiye uğradıkları tüm zamanları, kabaca bir incelediğimizde, İslamın özünden uzaklaşmaları, Hz. Allah ve son Peygamberinin emir ve yasaklarını da dinlememeleri, müntesiplerinin de samimi olmayan fiil ve davranışlarından kaynaklandığına da şahit oluruz. Hemen aklımıza gelen bir örnek; Hz. Peygamber efendimizin, Uhud savaşında, Okçular tepesine yerleştirmiş olduğu sahabelere, yerlerinizi hiçbir şekilde terk etmeyin emrine rağmen, savaşın kazanılmaya başlandığı ve ganimetlerden bizler de şahsi olarak istifade edelim düşüncesi ile yerlerini terk etmeleri sebebiyet vermiştir; bu savaşın ve tüm savaşların da kaybedilmesine!

Küresel sistem uzun yıllardan beridir İslam dini ve müntesiplerini yenebilmenin veya üstün gelebilmenin bir yolunu bulabilmek için her yola başvurmuşlardır. Bu yollardan bir tanesi de bu dinin müntesiplerini inandıkları dinden uzaklaştırma veya bu dine yönelik imanı esaslarda değişiklik ve hurafe girişimleri her zaman olmuştur.  Peygamber efendimizin irtihalinden sonra hak olan dört ameli mezhep haricinde ilave ve uydurma mezhepler ortaya çıkarılma girişimlerini de görmekteyiz. Küresel sistem ve ahir zaman peygamberine inanmayan ehli kitap tüm bu girişimlerini neden yapmaktadır? İslamın tüm esasları ve hükümleri, insanlığa ve yeryüzüne hakim olduğu takdirde, bunlar zulümlerini yapmayacaklar ve yeryüzünde hüküm de süremeyeceklerdir! Tüm mesele budur aslında!

İslam dini ve müntesipleri üzerindeki imanı ve ameli noktadaki oynama girişimlerine tarihe kabaca bir baktığımızda, 1.500’lü yıllarda Hindistan bölgesinde, Ekber Şah dönemi karşımıza çıkmaktadır. Moğol istilası, bölgesindeki tüm ülkeleri tarihte eşine rastlanmadık biçimde yıkıma uğratmıştı. Bu istiladan kurtulabilen birkaç şanslı ülkeden birisi de Hindistan’dı. Yönetici ve zengin sınıf bu istilayı çok çabuk bir şekilde unuttu! Zenginler zevk ve sefahate düştü! Haram yollardan para kazanma ve harama harcama da olağan hale geldi! Zulüm ve zorbalık hakim oldu! Allah’a iman ve İslam dininden uzaklaşma tırmandı!  Ekber Şah; İyi bir savaşçı olduğu kadar, iyi bir de ıslahatçıydı. Dinleri incelemek için kırk kişilik bir komisyon kurmuştu; Müslüman âlim, edîb ve mutasavvıflarla, Mecusi, Hindu, Budist ve Hristiyan bilginlerini toplayarak dini konularda tartışmalar yaptırmaya başladı. Bu toplantıların sonunda;  1582 yılında Ekber Şah, bütün eyalet valilerinin önünde “Din-i İlahi” ( Tanrısal Din! ) diye  çakma – uydurma bir din kurduğunu resmen ilan etti! Yeni Sahte ve Uydurma  dini şöyle savunuyordu; Hak, doğruluk gibi evrensel gerçekler yalnız ve sadece bir dinde bulunamaz!  Bunlar her din ve millette bulunur! O halde her dinde hak ve gerçek olan ne varsa alınmalı, bunlardan, hepsini bir araya toplayan tek bir din meydana getirilmeli, bütün insanlarda ona çağrılmalıdır! Böylece, milletler ve dinler arası anlaşmazlıklar da son bulacaktır! Yeni dinin temeli her ne kadar, bütün dinlerin iyi tarafları alınacak   diye atıldıysa da bu dinde İslâm’dan başka her dine yer vardı!   Ekber Şah’ın oğlu Cihangir, kendisine saygı secdesi yapmadı diye Kevalyar Hapishanesi’ne attırdığı İmam Rabbani’nin fikirlerinden etkilendi ve kabul etmek zorunda kaldı.  Şah-ı Cihan adıyla yerine geçecek olan oğlu Hürrem’i de onun müritleri ve talebeleri arasına kattı. Artık devletin İslâm’a karşı kini, saygıya dönüşmeye başlamıştı.  İmam Rabbani’nin başını çektiği hareketle, Ekber Şah’ın Din-i İlahi’si, adamları ve çevresi tarafından uydurulan bütün bidat ve sapıklıklarıyla beraber son buldu ve İslâm, Hindistan’da aslına rücu etti.  İmam Rabbani, İkinci Bin Yılın Yenileyicisi (Müceddid-i Elf-i Sani) unvanını hak etmiş bir büyük âlim ve velidir. Ekber Şah’ın ölümünden sonra eski gücünü kaybeden onun uydurma Din-i İlahi’si bir müddet sonra tamamen ortadan kalkmıştır.

Günümüze geldiğimizde, ülkemizde, küresel bir proje çerçevesinde yürütülen, dinler arası diyalog, hoşgörü, medeniyetler ittifakı, kültürler arası iletişim adı altında yapılan toplantı ve konferanslara ne demelidir?  15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi ile bu devlet ve asil millet, tamamen teslim alınmaya çalışılmıştır. 15 Temmuz hain işgal girişimi ile küresel sitem ve işbirlikçileri, başarılı olsalardı, bu topraklardaki mezkur toplantılar adı altında yürütülen, ılımlı İslam projesi de bu ülkede tamamlanmış ve taçlandırılmış olacaktı. 1000 yıllardan beridir yeryüzünde; Adaletin, Hakkın, Doğrunun ve İslamın bayraktarlığını yapan bu asil millet, 15 Temmuz gecesi kendisine biçilen, Ilımlı İslam elbisesini parçalayınca, küresel sistem, bölgemizde kendilerine bu yöndeki çalışmaları için başka aracılar ve uşaklar bulma girişimleri devam etmiştir! Suudi Arabistan da son günlerdeki ılımlı İslama  geçiyoruz, açıklamalarına ne diyorsunuz? Anladın mı şimdi; Küresel sistem, yıllardan beridir sahte ve uydurma mezhepler üzerinden bu bölgedeki girişim ve çalışmalarını! Küresel sitemin tüm bu çabaları, ne için yapmaktadır? İslamın özünü ve imanı esaslarını da değiştirmeden, küresel sistemin özellikle de bu bölgede başarılı olabilmesi, adalet adına dünya milletleri üzerinde hakimiyet kurabilmesi, emperyalist ve hegemonyal duruşlarını devam ettirmesi ve etkili olabilmesi de mümkün görünmemektedir! Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah nurunu tamamlayacaktır!  Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, son ve HAK din olan İSLAMI ve ahir zaman peygamberi Hz. Peygamber efendimize karşı olan imanı esasları ve inanç sisteminin de tahrif edilmesine hiçbir zaman ve hiçbir şekilde müsaade etmeyecektir! Küresel sitem ve işbirlikçilerine duyurulur! Böylece de bilinmelidir!

 

Yayınlayan

ahmetunver

Ahmet Ünver; İletişim Uzmanı; İletişim, Kurumsal İletişim, Halkla İlişkiler, Reklam, Marka, Marka Yönetimi, Marka İletişimi, Kurumsal İtibar, Kurumsal İtibar Yönetimi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir