Kavram Karmaşası!

ABD Dış İşleri eski Bakanı,  ABD dış politika ve ulusal güvenlik politikalarına yön veren kişi olarak tarihe geçen stratejist Henry Kissenger; ABD, iki sebeple çok güçlüdür!  Ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürür! Diğer ülkelerdeki, devleti ve milletine karşı hainlik yapan, vatan hainlerini de bulur, ABD’nin ulusal hedef ve çıkarları doğrultusunda kullanır, diyor!

Neymiş efendim! ABD kendi ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürürmüş! Peki,  aynı adamlar, bir devlet,  kendi ülkesine ihanet eden hainler için aynısını yapmaya kalktığı zaman;  demokrasi, özgürlük ve insan hakları demeye neden başlar! Başka ülkelerde kendi ülkesine ihanet eden hainleri bulur ve kendi ulusal çıkarları çerçevesinde kullanırlarmış! Ne ala memleket!

Peki, tüm dünya dillerinde ve insanlığın hafızasında, hain kelime ve kavramının başkaca ne gibi yan veya dik anlamları olabilir ki? Senin hainin kötü, benim ki iyi, öyle mi? Senin ülkendeki hainleri öldürmeye hakkın var! Fakat bendekine insan hakları diye hayır diyeceksiniz, öyle mi? Benim ülkemdeki hainleri de ulusal çıkarlarınız için bana karşı kullanmaya devam edeceksiniz, öyle mi?

Bilgi eksikliğinden kaynaklanan ve cehaletin göstergesi kavram kargaşası, günlük hayatta kullanılan kelimelerin gerçek manasının dışında, farklı manalar yüklenerek kullanılmasının meydana getirdiği bir kaos, bir olgu ve bir durumdur!

Kelime ve kavramlara yanlış manalar yüklemek, zararsız olsa da, genelde anlaşılamamayı veya meramını anlatamamayı beraberinde getirir! Siyasi tartışmalarda kavramların manasını bilmemek anarşi doğurur ve insanların birbirini anlamasına mani olur!

Siyasi tartışmalarda sıkça kullanılan milliyetçi, devrimci, faşist, sağcı, solcu, dinci, islamcı, siyasal islamcı, muhafazakâr, yobaz, kapitalist, komünist, sosyalist, ilerici ve gerici gibi kavramların manasını bilmeden yapılan siyasi tartışmaların sağlıklı sonuçlanması veya tarafların anlaşması mümkün değildir!  Kavramlar arasındaki farkın bilinememesi, maksadını aşan cümlelerin kurulmasına sebep olmaktadır!

Irak ve Afganistan’a, özgürlük ve demokrasi getireceğiz diyen, özgürlük ve demokrasi kavramlarının da içini boşaltanlar, milyonlarca insanın ölmesine, bir o kadarının da sakat kalmasına ve yurtlarından başka diyarlara göç etmek zorunda kalmasına, neler demeli?

Peki, hangi demokrasi ve özgürlüğü getirdiniz? Bu nasıl bir demokrasi ve özgürlüktür?  Tecavüz, kan, ölüm, katliam ve yıkım! Sonra da bu kavramlar üzerinden,  dünya insanlığının faydasına hizmet etiğinize, nasıl inandıracaksınız?

Dünya insanlığının gözü önünde, Irak,  Afganistan ve daha adını sayamadığımız başka ülkelerde, adeta bir film seyreder gibi demokrasi ve özgürlük getireceğiz diyenlerin yaptıkları katliam ve zulümleri,  yine bu kavramlar üzerinden dünya insanlığına nasıl izah edecekler? Peki, başka hangi kavramlar üzerinden ne gibi katliamlar yaptınız? Mesela sağlık, savaş, vekalet savaşı ve gıda alanında!

İnsan dil ile düşünür, yani kavramlar üzerinden!  Kavramların içi boşaltılır, aynı kavramlara yan veya dik anlamlar ya da başkaca anlamlar yüklenirse, insanın düşünce ve dolayısıyla duygu, değer, davranış ve karakteri değişir mi? Peki, değişirse neler olur?

Cemil Meriç;  Kamus namustur, diyor!  Günümüzde yaşanılan en büyük sorun, birileri, kamustaki (sözlük, lügat) sözcükleri değiştirmiyor, sözcükleri yerinde bırakıp,  sistemli ve planlı, yoğun bir çalışma ile onlara insanlığın yüklemiş olduğu evrensel anlamları değiştiriyor! Neden acaba?

Neymiş efendim! Birileri siyasi veya başkaca hedef ve planları çerçevesinde, sistemli ve planlı bir şekilde, kavramlara insanlığın yüklemiş olduğu anlamları değiştiriyormuş! Peki, neden?

Kelime ve kavramları yerli yerinde kullanmalı! Siyasetin kısır çekişmeleri için kavramlara, dünya insanlığı tarafından yüklenilmiş evrensel anlamları değiştirmemeli ve bozmamalı! Kelime ve kavramları siyasetin kısır cenderesinde öğütmemeli! Siyasi ikbal adına, kelime ve kavramların içini boşaltmamalı! Aksi halde gelecek nesillere çok ağır ve vebali de büyük bir miras bırakmış oluruz!  Aksi halde, dünya insanlığın hafızasında kavramlar üzeriden oluşturulan tahribatı bir yüz yıl daha düzeltemeyiz! Bizden hatırlatması!

İnsan, Beyin ve PARANIN GÖÇÜ!

İnsanlar tarih boyunca yaşadıkları yerden başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır! Yaşanılan coğrafyada şartların kötü olması, kuraklık veya savaş gibi nedenlerle başka yerlere göç yaşanmıştır! Bu göçler sonrasında bir yerin nüfusu azalırken başka bir yerin nüfusu da artmıştır!  Sosyal yapısı ve ekonomisi de değişime uğramaktadır!

Peki, göçler sonucunda ülkelerde neler olmaktadır? Göç veren ülke veya toplumların sosyal ve ekonomik durumunda neler olmuştur? Gidilen ülke veya toplumda, sosyal, siyasi ve ekonomik ne gibi değişim ya da gelişmeler olmaktadır?

Asya Hun Devletinin yıkılmasından sonra, Hunlar dağılmış ve Balkaş gölü ile Aral gölü arasındaki topraklarda yaşamaya devam etmiştir! Aral gölü civarında iki yüz sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusu artmış ve toprakları da yetersiz kalmaya başlamıştır! Batı Hun Türkleri, Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesi ve toplumları etkileyen, tarihteki bu gelişmeye, Kavimler Göçü denir!

Kavimler göçü sonunda;  Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştır! Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında Germen kavimleri tarafından yıkılmış ve Avrupa’nın etnik yapısı değişmiştir! Bu göçler sonunda Tuna nehri boylarına kadar gelen Türkler, Avrupa’da Batı Hun Devleti’ni kurmuş ve İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerin temeli atılmıştır! Avrupa’da Feodalite rejimi ortaya çıkmış ve İlk çağ kapanarak, Ortaçağ başlamıştır!

15 ve 16. yüzyılda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının keşfi amacıyla başlatılan, yeni okyanus ve kıtaların bulunmasıyla gerçekleşmiş olan keşiflere, Coğrafi Keşifler denir!  Keşfedilen yerlere, özellikle de Amerika’ya Avrupa’dan çok insan göç etmiştir!  Bu keşifler sonunda yaklaşık 60 milyon insan yer değiştirmiştir!

Avrupalılar keşifler sonucunda yeni kıtalara yayılma ve oraların zenginlik kaynaklarını ele geçirme olanağı elde etmiştir! Avrupalılar, yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış ve hatta yok etmiş, Avrupa kültürünü egemen kılma sürecini başlatmıştır! Klasik Sömürgecilik bu dönemle başlamış; özellikle İngiliz ve Fransızlar, Kuzey Amerika’da, İspanyollar ise Güney Amerika’da koloniler kurmuştur!  

Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanlar, çalışmak üzere başka ülkelere göç olayına Beyin Göçü denir! İyi yetişmiş ve eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşur!  II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan;   Rahmetli Prof. Dr. Fuat Sezgin anısına Beştepe’de düzenlenen bir törende;  İlim insanına sahip çıkmadığınız zaman ona Alman sahip çıkar!  Alman sahip çıkınca da bu eserler Almanca olarak bu dünyada yerini bulur,  diyor!

II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952 – 1954 yılları arasında Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış, bu hamle sonucu yetersiz olan işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmış ve bunu da İş Gücü olarak ifade ediyoruz!

Deprem, heyelan, kuraklık ve çölleşme, taşkın, sel, çığ, volkanik püskürmeler gibi doğal yıkımlar birçok sosyal ve ekonomik sorunlar da göçlere de neden olmaktadır! Doğal yıkımlardan zarar gören insanlar bulundukları yerleri terk ederek koşulları daha iyi olan yerlere göç etmektedir!

Geçmişte konuşulan;  kavimler göçü, iş gücü göçü ve beyin göçü yerine, günümüzde artık para ve finans göçü,  dünya ve ülkemiz gündemini meşgul edecek gibi duruyor!  Türkiye İstatistik Kurumu göç istatistik verilerine göre ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel nedenlerle Türkiye’den göç edenlerin sayısı 2017 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 42,5 artmıştır! Peki, neden?  TÜİK hesaplamalarına göre Türkiye’deki Beyin Göçünün ülkemize yıllık maliyetinin 2,5 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir!

Türkiye, son yıllarda,  tarihinin en yoğun beyin ve milyoner göçünü vermektedir! Neden acaba? New World Wealth Milyoner Göçü 2018 Raporuna göre, 2017 yılında Türkiye, ülkesini terk eden milyoner sayısı sıralamasında dünyada 3.  olduğu ve son 3 yılda 13 bin milyonerin yurt dışına yerleştiği! 2016 ve 2017 yıllarında Türklerin başka ülkelerde yatırım için ülkemizden çıkardıkları döviz toplamının da 20 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir!

Peki, ülke içinde kazanılan, vergisi dahi verilmeyen para ve finansa sahip olamadığımız ve denetim altına alamadığımız zaman neler olur? Kripto para üzerinden ülkemizden çıkan ya da göç eden paranın miktarı bilinmemekte ve takip edilememektedir! Neden acaba? Yetkili ve etkili makamlarda oturan kim veya kimler, bu topraklarda kazanılan paraların başka ülkelere göç etmesine aracılık etmektedir? Peki, neden?

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, dünya üzerinde ki iş gücü, beyin, para ve başkaca göçler, dünyanın ekonomik, sosyal, enerji, finans, askeri, siyasi ve teknolojik olarak parlayan yıldızı konumunda ki Türk Markası ve Türk Dünyası, özellikle de üretim ve finans merkezi konumunda ki Türkiye’ye doğru kaymakta ya da GÖÇ etmektedir, şeklinde ifade edebiliriz!

Güven; Sosyal ve Ekonomik İstikrar Demektir!

Güven, bireysel ve toplumsal sağlıklı bir ilişkinin en önemli unsurudur! Güven, yalnızca bir duygudan ibaret değildir! Güven; dürüstlük, açıklık, şeffaflık, tutarlılık, sadakat, yakınlık, bağlılık ve tahmin edilebilirlik gibi kavramdan oluşan çok kapsamlı bir olgudur!

Bireysel ve toplumsal güvenin olmadığı durum, kurum ve toplumda kaos olur! Tam da bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz gibi! Kişi,  fiziksel ve duygusal olarak güvenmediği birini hayatına almak istemez! Güven, birine herhangi bir kaygı, kuşku ve tereddüt duymadan bağlanmak ve inanmaktır!

Size karşı dürüst, yakın ve destekleyici olduğuna inandığınız kişiye güvenirsiniz! Bu inancı oluşturan şey; kişinin tavır, davranış ve kişiliğiyle verdiği taahhüt ve o kişiye güvenmek sizin yaptığınız bir seçimdir!

Güven duygusu, kendimiz, karşı taraf ve ilişkiler hakkında olumlu düşünce ve duyguların oluşmasını sağlar! Güven, ilişkilerdeki sorun ve çatışmaların çözümünü kolaylaştırır! Güven ile güvensizlik arasındaki ince çizgiyi bir kere geçtikten sonra geri dönülemez! Yalan, aldatma, dürüst olmama ve tutarsız davranışlar, güveni geri dönülmez çizginin ötesine geçirir!

Sosyal barış, huzur, istikrar ve adaletin tesisi için hem emin ve güvenilir olmaktan dem vuracağız, hem de rotasız ve belirsiz bir minvalde, emanet ve güveni zedeleyen sözler ve davranışlar sergileyeceğiz! Böyle bir durumda, ya aklımızı oynatmış olmalı ya da başkaca bir hesap veya plana hizmet ediyoruz, demektir!

Peki, bu hesap veya plan ne olabilir ki? Yoksa Kadim bir AKIL tarafından bilinçli bir şekilde konsolidasyonun tam olarak gerçekleşmesi adına mı yapılmaktadır? Sadece soruyorum!

Son günlerdeki döviz fiyatlarını tüm vatandaşlar, belirsizlikten kaynaklı,  güvenlik endişeleri içinde izliyor! Neden acaba? Döviz olarak sermayesi veya borcu olmayanların da bu kaygıları taşıması, güvenlik duygusu ve kavramın yapısına işaret ediyor! Neredeyse tüm devlet ve toplumların dışa bağımlı hale geldiği bir sistemde, döviz fiyatı temel ihtiyaçlar dâhil bütün ürünlerin fiyatını belirleyen asli unsura dönüşmüş durumdadır!

Döviz kurlarındaki yükseliş ve yansıması, temel ihtiyaçların fiyatlarının anormal olarak yükselmesi, geleceğe yönelik bir güven problemine şahit olmaktayız! Peki, neden? Çözümü nedir diye bir soru aklımıza gelebilir!

Siyaset kurumu ve ekonomiye olan güveni, Büyük ve Güçlü Türk Devleti hedefleri çerçevesinde,  kuruluş ve diriliş dönemlerinde olduğu gibi Kurucu İrade ve Diriliş Erleri, güven veren ve güveni de inşa eden yeni yüzler ile yeniden ihya etmek gerekir, diye düşünüyorum! Sosyal, siyasi ve ekonomik istikrar,  ulusal güvenliği de beraberinde getirecektir!

Ekonomi güvenliği, ulusal güvenlik tartışmalarının temel konularından biri haline gelmiştir. Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir! Günümüz dünyasında tehdidin nereden geldiği ve düşmanın kim olduğunun net olmaması,  güvenlik tanımının muğlâklaşması, ekonomik güvenlik alanında da hissedilmektedir! Ekonomi güvenliği konusunda sözün fazlasını konunun uzmanı ve ehline bırakmak evla olacaktır!

Soğuk Savaşın bitişinden itibaren siyasi ve askeri güvenlik ile ekonomi güvenlik konularının birbiriyle örtüşmeye başladığından bahsedilir! Yeni güvenlik tehditleri olarak sunulan konuların önemli bir bölümü ekonomik güvenlik konuları olarak görülebilir!

Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez! Güven, tek kullanımlıktır!  Özgüven, insanı bazen uçuruma itebilir! Hiçbir şey güvenden daha önemli değildir! Panzehire güvenilerek, zehir içilmez! Güven duygusu bir kere kaybedilir ve sonrası hep şüphedir!

Şimdi güven, ekonomi ve ulusal güvenlik konusunda neden böyle bir yazı yazdığımızı soran ya da eleştiren arkadaşlara, sözün fazlası;  ahmak, aptal ve sefihlere söylenir, diyeceğim ve burada duracağım! Anlayana! Anlamak isteyene!

Basireti ve feraseti kapanmış; ahmak ve ruhunu kiraya vermiş olanlar tabii ki anlayamaz! Zaten anlamasını da beklemiyoruz! Bir davanın başarılı olabilmesi için eskilerin ifadesi ile samimi olarak inanmış üç – beş adam yeterlidir! Bir köşe yazarı için de mezkûr durum geçerlidir!

Kurucu İrade Temsilcileri Geliyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti;  büyümesi ve kalkınması, beka ve milli birlik sorununa karşı, bölgemizde ve içerideki tüm sorun, sıkıntı ve küresel kumpasların çözüm kaynağı, millet olarak; milli birlik, milli bilinç ve milli mutabakat halinde olmaktır! Aksi halde millet olamazsınız! Zaten Milletin olmadığı durumda DEVLET de kalmaz! Bölgemizde ki örneklerde olduğu gibi!

Anadolu kara parçasında yaşayan tüm vatandaşlar,  vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin bağımsızlığı ve birliği, demokrasi kültürünü içselleştirme ve içerideki tüm farklılıklara karşı da hoşgörü göstermekle mükelleftir!  Aksi halde sosyal barış  ve huzur temin edilemez!

Devlet,  başka bir şey! Devlet adamı başkaca bir şey! Siyaset ve siyasetçi başka bir şeydir! Siyasetçi, asla devlet değildir! Demokratik ülkelerde, siyaset adamı seçimle gelir, parti ve devlet politikaları çerçevesinde yapacaklarını yapar ve daha sonra da seçimle gider!

Siyasetçiye, devlet asla baki değildir!  Siyasal partiler ve siyasetçiler asla kutsanamaz! Asıl olan ve baki kalacak ancak devlettir! Devlet düzeni kaybolan bölgemizdeki örneklere bakmak yeterli olacaktır!

Kadim Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinde,  2023 – 2053 ve 2071 Büyük Türkiye hedefleri doğrultusundaki devletin stratejik yatırım ve politikaları,  siyasetçi veya partilere göre artık değişmez ve değiştirilemez!

Beş bin yıllık kadim bir devlet geleneği olan Türk Devletinin her gün 18 yaşında olduğunu da unutmayalım! Mademki,  devlet ve millet olarak, bugün yaşadıklarımız bir Kurtuluş Savaşı;  84 milyon tüm vatandaşlar, Devletin bekası ve Milletin birliği mutabakatı ile düşman, ancak püskürtülebilir! Tarihte olduğu gibi tüm savaşlar, ancak bu şekilde kazanılabilir!

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması akabinde ki tek partili sistem, 1946 yılında çok partili süreç ve sonrasında yaşadığımız darbe, inkıta, muhtıra, post-modern darbe ve e-muhtıradan devlet ve millet olarak dersler çıkarmış olmalıyız!  Yoksa ders almayı mı unuttuk!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile birlikte, devlet ve siyasi partiler,  yeni bir sürece evirildik! 17 Nisan Anayasa değişiklik referandumu ile başlayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi,  iki partili bir siyaset sistemini dolaylı dayatmaktadır! Sistem; kurucu iradeyi temsilen iki ana damar partinin yanında, bunlara destek küçük yandaş partiler!

1946 yılında Cumhuriyet Halk partisi ekolünden gelen Demokrat Patinin çıkarılması ve iktidara taşınması ile başlayan,  kadim devlet aklı devlet yönetim ve siyaset süreci, 2001 yılında Refah partinin içinden aynı ekol olarak AK Partinin çıkarılması ve iktidar yapılması! Normal ve sıradan gelişmeler midir? Yoksa arkasında bir akıl var mıdır? Hepsi sıradan ve hepsi spontane, öyle mi?

Hem dünya insanlık tarihinden TÜRKLERİ çıkarırsanız tarih diye bir şey kalmaz diyeceksiniz! Hem de bu topraklarda vuku bulun her şey sıradan ve kendiliğinden meydana gelecek; öyle mi?

Devletin bekası ve milletin birliği; Devleti-ebed-müddet devam ilkesi çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ile  Türk Devlet yönetiminde, Türk asarının başlatılabilmesi adına, başka bir akıl, başka bir strateji, başkaca taktik ve yönteme ihtiyaç duyulmuştur! Prangalardan kurtulmadan yürüyemez ve koşamazsınız!

Sistemden beslenen asalakların bekleştiği ve ümit ettiği şekilde, devlet yönetim sistemi ve siyaset geleneğinin, siyasal parti ve iktidar olma süreci,  yeni dönem ve yeni yönetim sistemi,  malum parti içinden çıkması muhtemel bir parti veya LİDER ile, yani aynı ekol temsilcisi bir HALEF, siyaset yolculuğuna devam edemeyeceğini de hatırlatmak isterim! Asalak ve çapsızlar, ehliyet ve liyakatleri olmadığı için beslendikleri sistemin devamını tabii ki talep edecekler!

Hem Kadim Türk Devleti, Fatih Sultan Mehmet Han’ın kahvaltıda neler yediğini dahi kayıt altına alır diyeceksiniz! Hem de bu asalak ve çapsızların, tüm hata ve ihanetlerini de kayıt altına almayacak, öyle mi?  

Türk Devlet Aklı, Tarihi Türk Devlet Kodları ve Kadim Türk Devlet geleneğinin denetim ve kontrolündeki Türkiye’de, yeni siyaset ve yeni devlet yönetim modeli; Kuvay-i Milliye ruhu ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip parti ve temsilcisi ile 2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiye hedef ve yolculuğuna başlayacaktır! Başkaca bir çıkış yolu kalmamıştır! Aksi halde krizler ve kaostan başımızı kaldıramayız! Aksi halde içeride birbirimizle uğraşmaya devam ederiz! Yüz yıl dışarıya bakamadığımız ve kafamızı da kaldıramadığımız gibi!

Hem dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım, diyeceksiniz!  Hem de bugüne dair söyleyecek tüm söz ve argümanlarınız tükenmiş olacak! Sözün bittiği yerdeyiz, aslında! Bugünün sorunları ve vatandaşların talepleri, ülkenin geleceğine yönelik; çözüm önerileri, sözü, programı ve argümanı olanlar tabii ki gelecektir! Demokrasinin güzelliği de buradan kaynaklanmaktadır!

Tanrılara Dokunmayın; Yanarsınız!.

Siyaset ve ekonomi gündemi çok yoğun! Ya da kadim bir akıl tarafından planlı olarak yoğunlaştırılmaktadır! Neden olmasın! Yoksa bu ülkede vuku bulan her şey kadim bir aklın kontrolü dışında mıdır? Bir gazeteci ve iletişimci olarak,  gündemi takip etmekte zorlanıyoruz! Neden acaba?

Peki, bu kadar yoğunluk arasında,  işinde ve aşında bir vatandaş ne yapacaktır? Tüm bu yaşadıklarımızı, normal bir vatandaşın takip etmesi,  gelişmeler hakkında fikir yürütmesi, öngörüde bulunması ve yorumlaması çok zordur!

Son günlerdeki gelişmeler hakkında, dost meclisi sohbet ve yazılarımızda,  analiz, tespit ve öngörülerde bulunuyor,  strateji geliştiriyor, akabinde bıyık altından güleni mi ararsınız, arkamızdan konuşanları mı? Aman, Allah’ım! Tabii ki sorun değildir! Onlar; sefil, akılsız, cahil ve avam biri ile karşılaştıklarında, SELAM der, geçer giderler!

Hakikat bilgisine, bilge kişiler akıl ve araştırma yöntemiyle yükselir! Resul ve Nebiler ise hakikat bilgisine vasıtasız olarak tümel bir şekilde ulaşmıştır!

Hakikat bilgisine, akıl ve araştırma yöntemleri ile öngörülerde bulanan bireylere, günümüzde ya deli diyorlar ya da başkaca bir şey! Siyasete yönelik yapmış olduğumuz öngörülere, yaşamış olduğumuz rahatsızlıktan sonra, kafayı yediğimizi ifade edenlerin olduğu gibi! Zaman her şeyin ilacıdır! Bekleyip göreceğiz!

İnsan denilen ve bu âleme de imtihan için gönderilen varlığın arzu ve isteklerini ifade eden, Lat, Uzza ve Menat nedir? Lât kelimesi, ilah kelimesinin bozulmuş hali ve mutlak otoriteyi ifade eder! Uzza kelimesi Kuran’da kullanılan Aziz isminin başkaca söyleniş şeklidir! Güç, kuvvet anlamına gelir!  Uzza isminin karşılığı iktidar, makam, mevki, güç ve kuvvettir!  Menat; bildiğimiz para ve paranın türevleri demektir!

Sonsuz kudret sahibi Yüce Allah; İnsan denen varlık, bu dünyada;  Lat, Uzza ve Menat için mücadele eder ve savaş verir, diyor?  Bugün de yığınların, LAT, UZZA ve MENAT’INA biraz dokununca isyan cümlelerini işitir olduk! Neden acaba? İnsanların PUTLARINA pardon TANRILARINA asla DOKUNMAYIN! Çünkü YANARSINIZ! Her ne kadar yığınları mezkur tanrılar ile siz boğmuş olsanız da!

2001 yılını,  Türkiye için bir kayıp olarak değerlendirmek,  vatandaşların bir gecede yarı yarıya fakirleştiği,  yıllar boyu emek ve ter dökerek, bin bir çaba ve güçlükle kazanılan tüm birikimlerinin, bir gecede heba olduğunu, hatırlatmak isterim! Acaba tarihleri mi yanlış yazdım;  2001yılı derken 2021 yılı mı demek istedim! Anlayana!

2001 yılında Türkiye ekonomisi, 2. Dünya Savaşından sonra %  10 küçülmüştür! 1998 yılında, 205 milyar dolar olan gayri safi milli hâsıla,  150 milyar dolara gerilemiş;  Fert başına düşen milli gelir, 3 bin 600 dolardan 2 bin 300 dolara düşmüştür! Sanki bugünü anlatır gibi! Ne diyorsunuz?

Bu ülkede,  her gün TV’lerde boy gösteren ve yazılı medyanın da çok bilen gazeteci, yazar,  akademisyen, siyasetçi ve toplumbilimcilerine sormak gerekir! Şu anda yaşamakta olduğumuz sosyal, siyasi ve ekonomik kriz,  2001 yılındaki ekonomik konjonktür ve 2002 genel seçim öncesinden bir farkı var mıdır? Sadece soruyorum!  

2002 genel seçimlere giren iktidar ortağı tüm partilerin baraj altında kaldığını ve TBMM’ye de giremediğini hatırlatmak isterim! Ne demek sitiyorsun, dediğinizi de duyar gibiyim! Eskilerin ifadesi ile; Sözün tamamı ya da fazlası ahmağa söylenirmiş!

Türk Devletleri Teşkilatı ile Türk Asrının başladığı gibi, içeride de bir devir kapanırken yeni bir dönem başlıyor! Ehliyet, Liyakat ve Adaletin her birey tarafından her kurum ve her durumda hissedildiği ve içselleştirildiği yeni bir dönem!  Kurtuluş savaşı, sonrasında olduğu gibi! Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye ruhu temsilcileri ile başlayan yeni bir dönem! Aksi halde sosyal barış, sosyal huzur,  ekonomik kalkınma ve gelişmeyi  sağlayamazsınız!

Sopayla KİLİME Vuranın Gayesi!

Siyaset dünyası veya arenasında, bir kişiyi ya da bir siyasi liderin diğer bir parti liderini, ağır eleştiri ve karalamalarına muhatap kıldığına şahit oluruz! Neden diye sormadan geçemiyoruz!

Peki, bu kişiler arasında kan davası yok ise ve eleştirilen ya da karalanan kişi de vatan haini değilse, bu kadar ağır eleştiri veya karalamanın gayesi ve hedefi nedir? Kimin işine yaramaktadır? Buradan kim veya kimler,  nasıl işine yarar diye sorular aklımıza geliyor!

Pazarlama, Pazarlama İletişimi, Marka, Marka Yönetimi, Reklam ve PR çalışmalarının temel kuralı; Reklam ya da PR çalışmasının kurum veya marka adına, iyisi ya da kötüsü olmaz! Peki, durum veya sonuç gerçekten böyle midir?

Kitlelere bir şeyin ne kadar kötü olduğunu söylerseniz, sonuçta öyle bir şeyin varlığını haber vermiş oluruz! İletişim, Reklam ve PR çalışmasının temel hedefi;  ürün, marka, kurum, kişi veya hizmet hakkında hedef kitleye bilgilendirme yapmaktır! Karalama ile rakip, marka ve ürünün bilinirliğine hizmet etmiş olmaktadır!

Peki,  günün her saati rakibi tarafından kötülenen, eleştirilen veya karalanan bir marka, bir kişi ya da bir kurum bu durumdan ne kadar etkileniyor? Ya da kitleler böyle bir duruma nasıl bir tepki veriyor?

Siyasi rakip tarafından yapılan karalama, eleştiri, bilgilendirme veya yönlendirme süreci neden ve nasıl olmaktadır? Ya da şöyle devam edelim! Siyasi rakip bu işi bilinçli veya kasıtlı bir şekilde, kitleleri karşı tarafa bloke ya da konsolide etmek için yapıyor olabilir mi? Neden olmasın? Başkaca ne gibi bir hedefi olabilir ki? Siyaset tek bir gaye için yapılır;  partinizi iktidar yapmak!

19. yüzyılda, Amerikan Show Man Phineas’ın ortaya attığı kötü reklam yoktur görüşü, 20. Yüzyılda Amerikan gazeteleri tarafından zekice yapılırsa her reklam iyidir şeklinde destek görmüştür! 

Ünlü yazar Oscar Wilde bu konuda;  konuşulmaktan daha kötü olan tek şey konuşulmamaktır, diyor! Yani rakibin sizi konuşması, eleştirmesi ya da kötülemesi de bir reklam ve PR çalışmasıdır! Peki, bu süreç planlı bir şekilde, ürün veya kişi, kitleler nezdinde parlatmak veya bilgilendirmek adına yapılıyor olabilir mi?

Stanford Üniversitesi’nde Profesör Alan Sorensen,  mezkûr sorunun cevabını merak ederek bir araştırma yapmıştır! New York Times gazetesindeki kitap yorumları üzerine bir inceleme yapmış ve eleştiriler olumsuz yönde olsa da, eleştiri yapılan kitapların satışında % 42 oranında bir artış yaşandığı tespit edilmiştir!

Peki, böyle bir işlem, siyasetteki güçlü rakibiniz tarafından bilinçli bir şekilde yapılıyorsa, ne düşünmek gerekir? Siyasi rakibinizin gerçek niyeti sizi kötülemek veya karalamak mıdır? Yoksa, kitleler nezdinde sizi parlatmak ve yaklaşmakta olan bir seçimde kitlelerin bir şekilde sizin partinize yönelik bloke veya konsolide etmek için yapılıyor olabilir mi?

Böyle bir süreç veya işlem, Kadim bir Akıl tarafından planlı bir şekilde yapılıyor olabilir mi? Neden olmasın?

Kadim Anadolu diyarı ve dünyanın merkez üssü konumunda ki Türkiye’de, Kadim Türk Devlet Aklının içinde olmadığı bir plan, bir hesap ya da bilgilendirme, yönlendirme kimin işine yarayacaktır? Ya da hangi dış güçler bu işe müdahil olacaktır? Böyle bir durumda ülkeniz ne durumda kalacaktır?

Üzülme! Der;  Hz. Mevlana ve devam eder;

Bir yandan korku,

Bir yandan ümidin varsa,

İki kanatlı olursun,

Tek kanatla uçulmaz zaten.

Sopayla kilime vuranın gayesi,

Kilimi dövmek değil,

Kilimin tozunu almaktır.

Allah sana sıkıntı vermekle,

Tozunu, kirini alır.

Niye kederlenirsin?

Taş taşlıktan geçmedikçe,

Parmaklara yüzük olamaz.

Yüzük olmak dileyen taş,

Ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır!  ( Hz. Mevlana )

Balkanlar ve Bosna!

1. ve 2. Dünya Savaşlarının çıkış noktası Balkan bölgesidir!  Bugün de küresel ve emperyalist güçler, bölgeye büyük çaplı yığınak yapıyor! Neden acaba? İskeçe ve Dedeağaç çıkarmaları, Kosova ve Arnavutluk aksında yaşanan kriz, tehlikenin habercisi ve tetikleyici unsurları! Gerilimin dozu düşürülemez ise 3. Dünya Savaşı aynı bölgeden çıkacak gibi! Peki, durum gerçekten de öyle midir?

1. Dünya Savaşı’nın görünürdeki sebebi, Avusturya-Macaristan veliahdı Franz Ferdinand’ın Saraybosna’yı ziyareti esnasında bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesidir! Savaş sonrası; Osmanlı, Çarlık Rusya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu parçalanmış, Çekoslovakya, Yugoslavya, Macaristan ve Polonya adında yeni ülkeler kurulmuştur!

1. Dünya Savaşının asıl sebebi, Sanayi İnkılâbının getirdiği hammaddeye ihtiyacın artması, devletlerin pazar arayışı ve sömürgecilik anlayışıdır!  Ssvaşı kaybeden Almanya büyük bir ekonomik krize mahkûm olmuştur! Alman ekonomisi çökmüş ve halk fakirlikten isyan eder duruma gelmiştir!  1. Dünya Savaşı’nın sonuçları çıkar ilişkilerinde Almanya ve İtalya gibi devletlerinin aleyhine olunca, bu iki devlet saldırgan olmuş ve 2. Dünya savaşının fitilini ateşlemişlerdir!

Yugoslavya’nın kuruluşu, 1. Dünya Savaşı sonrasına dayanıyor! 1. Dünya Savaşının ardından imparatorlukların yıkılması ile Avrupalı devletler Balkanların durumu ile ilgili birçok karar alır!  Balkan toprakları üzerinde yeni bir devletin kurulma arzusu Versay Anlaşmasına da geçer! Savaşın galipleri tarafından, yeni kurulacak devletin ismi Güney Slavların Ülkesi – Yugoslavya olarak belirlenmiştir! Peki, neden? Yeni bir yüzyıla girerken tekrardan parçalamak için olabilir mi?

Yuğoslavya Devlet Başkanı Tito’nun ölümü akabinde, 1986-1992 yılları arasında yaşanan kanlı iç savaşlar sonrası, Yugoslavya parçalanmıştır! Aşırı milliyetçi Slobodan Miloşeviç ve onun desteklediği militanlarca Büyük Sırbistan’ı kurma hayalleri ile sistematik bir katliam gerçekleştirilir!

Son günlerde, Bosna Hersek’te, Sırp tarafından gelen açıklamalar tansiyonu yeniden yükseltmiştir! Devlet Başkanlığı Konseyinin Sırp üyesi Milorad Dodik, bağımsız ordu, yargı ve vergi düzenlemesine gidecekleri yönünde ayrılıkçı ifadeler kullanmaktadır! Sırp tarafının gerilimi kasıtlı olarak yükselttiğini ve bölgeyi yeni bir kaosa sürüklemeye çalışmaktadır! Ya da Sırp lideri gazlayan kim veya kimlerdir?

Bosna Hersek, Yugoslavya Federasyonu’nun dağılması ile birlikte ortaya çıkan yeni devletlerden biridir! 1991 yılında önce Slovenya daha sonra Hırvatistan’ın Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlıklarını ilan etmesi ile başlayan süreç, 1992 yılında Bosna Hersek’te bağımsızlık için bir referandum düzenlenmesiyle devam etmiştir!

Bosna Hersek; 1992 yılında Yugoslavya’dan ayrılmak için bir referandum düzenlenmiş fakat bu referanduma ülkede yaşayan Sırplar katılmamış ve referandumu protesto etmiştir! Referanduma katılan Boşnak ve Hırvatların yaklaşık % 98’i bağımsızlık için evet oyu vermiştir!

Bosnalı Sırplar ve Sırbistan referandum sonucunu kabul etmeyip, Bosna Hersek’e savaş açmıştır! Üç yıl süren, yüz binlerce insanın ölmesi, binlercesinin toplu katliamlara kurban gitmesi ile sonuçlanan ‘Bosna Savaşı‘ yaşanmıştır. Bosna Hersek’in karmaşık idari yapısı, ülkede 1992 – 1995 yılları arasında yaşanan bu iç savaşı sonlandırmak için imzalanan Dayton Anlaşması ile atılmıştır!

Dayton Anlaşması çerçevesinde, Bosna-Hersek Cumhuriyeti, iki devletten oluşmaktadır! Bosna-Hersek çift meclisli bir yasama organı ve üç üyeli Cumhurbaşkanlığı ile yönetilir ancak merkezî hükümetin gücü oldukça kısıtlıdır! Bosna-Hersek Federasyonu 10 kantona ayrılmış, her birimin siyasi ve ekonomik yapılanması birbirinden farklıdır!

1. ve 2. Dünya Savaşından kalma sorun ve ana kütleden kopartılmış bölgesinde sorun çıkaran devletçikler ve sorunlu bölgeler ile yenidünya sistematiği kurulamaz! Bosna veya bir başka kadim Türk diyarında katliam yapılmasına Türk Devlet Aklı asla izin vermeyecektir! Dünyanın egemenleri, para ve canlarının güvenliği adına yüzyıl önceki sorunlar ile yeni bir yüzyıla girmek istemiyor! Peki, böyle bir durumda bu bölgelerde barış ve huzur nasıl sağlanacaktır? Tabii ki Türkler olmadan asla!

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Türk Devletleri Teşkilatının kurulması ile birlikte, özellikle yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyası, Balkanlar, Asya, Afrika ve Ortadoğu’da Türkler olmadan barış ve huzuru temin edemezler! Her şeyleri yok etmek ve öldürmek üzerine kurulu sistemler, barış ve huzur dolu bir dünya kuramaz!

Türkler olmadan mezkûr bölgelerde adım dahi atamazlar! Sadece yakar,  yıkar ve öldürürler! Türk; ihya ve inşa demektir! Türk, medeniyet demektir! Türk; Adalet, hakkaniyet ve mazlumlara da hamilik demektir! İhya ve inşa üzerine kurulu Türk medeniyeti asrı yeniden başlıyor!

Dün, Karabağ bölgesinde olduğu gibi Balkanlar bölgesinin hamiliği de Türklere devir edilecektir! Aksi halde canları, paracıkları, tanrıları ve malları tehlikeye girer! Paracıkları ve can emniyeti için dünya insanlığı adına neler olabileceğini düşünmek dahi istemiyorum! 1. ve 2. Dünya savaşlarında olduğu gibi, daha çok para kazanmak ve yığmak adına milyonlarca insanı hiç düşünmeden öldürebilirler!

Türklerin Mirası Projesi!

T.C Cumhurbaşkanlığı himayelerinde hayata geçirilen Türklerin Mirası Projesi;  Türklerin tarih sahnesine çıkışından Anadolu Selçuklu Devletinin yıkıldığı 1308 tarihine kadar ki macerasının anlatıldığı 18 bölümlük bir belgesel film dizisi ve Türklerin mirasının anlatıldığı 17 ciltlik dev bir külliyattan oluşmaktadır!

Türklerin Mirası Projesi ile Türk kültürünün diğer dünya kültür değerlerine olan katkılarını ele alabilmek ve tarihî bir sorumluluk anlayışıyla Türk kültürünün evrensel manada dünyada hüküm sürdüğü alanlara dikkat çekmek hedeflenmektedir!

Konya / Selçuklu Belediyesi, Türk kültür tarihinin en büyük projelerinden birisi olan Türklerin Mirası Projesi ana ortaklarındandır! Türklerin Mirası projesi, 36 ayrı ülkeden eserlerin yer alacağı devasa bir çalışma olarak, 29 Ekim 2023 tarihine kadar tamamlanacak ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 100. yılına armağan edilecektir!

Konya Aydınlar Ocağı tarafından yürütülen Türklerin Mirası projenin devamında, Türklere ait olan değerlerin bir arada olduğu eserler “Türkler Sergisi” adı altında Ankara’da ilgilileri ile buluşturulacaktır!

Projede; Orta Asya, Mezopotamya kültürleri arasındaki ilişkilerin ele alınacağı, bunun neticesinde Türk kültürünü oluşturan değerler ve bu değerlerin birbirleriyle olan ilişkilerin gün yüzüne çıkarılacağı ve Türk kültürünün tarihsel süreç içerisindeki gelişim aşamaları tüm yönleriyle ortaya konulmuş olacaktır!

Proje kapsamında; -Saka-Hun-Avar-İskitler-Kuşanlar-Göktürkler-Uygurlar-İdil/Bulgar Hanlığı/Saciler-Hazar Hakanlığı – Karahanlılar – Gazneliler – Büyük Selçuklular-Harzemşahlar-Atabeylikler-Delhi Türk Sultanlığı- İlhanlılar- Altınordu-Memluklular-Timurlu-Babür İmparatorluğu mimari eserleri ile müzelik eserleri envanterleşecektir.

Proje kapsamında; Çin-Güney Kore-İran-Azerbaycan-Irak-Ermenistan-Kazakistan-Özbekistan-Tacikistan-Türkmenistan-Kırgızistan-Rusya-Afganistan-Pakistan-Hindistan-Ürdün-Lübnan-Suriye-Mısır-Yemen-Ukrayna ve Nahcivan özerk cumhuriyeti gibi saha ülkeleri ve ABD, Rusya, Almanya, İngiltere,  Fransa, Danimarka gibi müze ülkeleri!

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde ki; İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ev sahipliğinde ki 7 – 14 Kasım tarihlerinde Türk Dünyası Ülkeleri 30. Bağımsızlık Yılı Sanat Kutlama ve etkinlikleri! 

8 – 12 Kasım tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali!

12 Kasım tarihinde, İstanbul – Demokrasi ve Özgürlükler Adasında gerçekleştirilen, Türk dünyasının liderlerini bir araya getiren, Türk Konseyi ve yeni ismi ile Türk Devletleri Teşkilatı 8. zirvesi ve zirvede alınan kararlar çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde hayata geçirilen ve Selçuklu Belediyesinin de ana ortaklarından olduğu, Türklerin Mirası Projesini çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum! Türk asrı yeniden başlıyor! Medeniyet doğudan Türkler ile yeniden başlıyor!

Türk Konseyi, Türk Devletleri Teşkilatı arasındaki işbirliği mekanizmalarının en üstünde yer alan çatı kuruluş olarak kabul edilmektedir!  Türk Konseyi / Türk Devletleri Teşkilatının bu çerçevede ilişkili alt kurumları şu şekildedir! TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültür Teşkilatı),  TÜRKPA (Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi), Türk İş Konseyi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası!

Türk Dünyası’nın UNESCO’su olan TÜRKSOY;  1993 yılında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanları tarafından imzalanan anlaşmayla kurulmuştur.

TÜRKSOY; kurulduğu günden bu yana Türk halklarının gönül birlikteliğini ve kardeşliğini güçlendirmek, ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve Türk dünyasının ortak değerlerinin uluslararası seviyede tanıtılarak kitlelere yayılmasını sağlamak için çalışmalar yapmaktadır! Sekretarya merkezi, Ankara’da bulunmaktadır!

TÜRKSOY;  Türk halklarının gönül birlikteliği ve kardeşliğini güçlendirmek, ortak Türk kültürünü gelecek nesillere aktarmak ve dünyaya tanıtmak için çalışmalar yürütmektedir!

Türk ifadesi ile bazı aklı evvel takımı ırkçılık yaptığımız zannedebilir! Türk; Adalet dağıtan, Hakikat ehli ve mazlumların da hamisi demektir! Tarihten Türkleri çıkarırsanız, ortada tarih diye bir şey kalmaz! Türk, medeniyet inşa ve ihya edendir! Türk, insanlık tarihinin hiçbir döneminde zulüm yapmamıştır! Türk, insanı yaşat ki devlet yaşasın çerçevesinde hareket edendir!

Türklerin Anadolu’daki varlığı beş bin yılı geçmektedir! Diyarbakır ili Çınar ilçesindeki,  Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş Zerzevan Kalesi ve kale içinde ki Mithras Tapınağı ve Anadolu’daki başkaca kalıntılar ile Anadolu’nun kendilerine ait olduğu zehabına kapılanlara,  Türk tarihinin belge ve eserleri ile Dur demenin tam vakti ve zamanıdır! Anadolu, Kadim bir TÜRK yurdudur! Konya / Selçuklu da,  Anadolu Türk yurdunun kadim başkent / payitaht merkezidir!

Türk Dünyası Sanat Etkinlikleri ve Kadim Türk Devlet Aklı!..

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ev sahipliğinde, Türk Dünyası Ülkeleri 30. Bağımsızlık Yılı Sanat Kutlama ve etkinlikleri, 7 – 14 Kasım 2021 tarihlerinde, Cemal Reşit Rey Konser Salonu ve Topkapı Türk Dünyası Kültür Mahallesinde gerçekleşecek! Her bir ülkenin gelenek ve kültürlerinin tanıtılacağı etkinlikler kapsamında;  konserler, dans gösterileri, edebiyat söyleşileri, sergiler ve atölye çalışmaları yapılacak! Bağımsızlıklarını kutlayan beş ülke ve Türkiye’den sanatçı ve zanaatkarlarla gerçekleşecek el sanatı sergileri, geleneksel çocuk oyunları, ülkeler hakkında gezgin sunumları ve gastronomi tadımlarının yanı sıra dinletiler de Topkapı Türk Dünyası Kültür Mahallesinde yer alacak!

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türk Dünyası Ülkeleri 30. Bağımsızlık Yılı Sanat Kutlama ve etkinlikleri açılış konuşmasında; Türk Dünyasının çok değerli parçaları, dost ve kardeş ülkeler, Azerbaycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’ın bağımsızlıklarının 30. yılını İstanbul’da kutlamanın gururu ve mutluluğu içindeyiz!  İstanbul, Türk Dünyasının en büyük kenti ve göz bebeği olduğunu ve Türk Dünyasına ilgisi; asli, manevi, güçlü ve süreklidir!  Türk Dünyasının tüm mensuplarının birbirlerinin gelenek ve kültürlerini öğrenmek için çok daha ilgili, hevesli ve çalışkan olmak mecburiyetindedir!  Türk dünyasının bu ilişkilerine dair sürece, asla ve asla hiçbir hamasi, hiçbir siyasi duyguya alet etmeksizin birbirimize sıkıca, kuvvetli bir biçimde bağlılığı ön planda tutmalıyız,  şeklinde konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türk Dünyası Ülkeleri 30. Bağımsızlık Yılı Sanat Kutlamalarında yaptığı konuşmasında, Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarına kavuşmalarının Türkiye’deki herkesin ortak arzusu ve bu arzunun gerçekleştiğini!  Türk dünyasının önemli bir sanata sahip olduğunu, sanatın değişik alanlarında önemli eserler gördüğü hepimiz biliyoruz! Sanatı, 21. yüzyıldan itibaren yumuşak güç olarak tanımlıyoruz! Bir resim, bir sinema filmi bir öykü, bir roman, bir karikatür milyonları etkileyebiliyor! Ve dolayısıyla sanatın özellikle 21. yüzyılda iletişimin çok genişlediği bir çağda olağanüstü bir önemi var! Sanatı büyütebilirsek, Türk Dünyası olarak geliştirebilirsek daha çok kaynaşabilirsek, kültürlerimizi birbirimize daha yakından aktarabilirsek, sanat dünyasının entelektüellerini zaman zaman bir araya gelip tartışmalarına olanak verebilirsek, son derece değerli bir görevi yerine getirmiş oluruz, şeklinde ki ifade ve vurgularının, 12 Kasım tarihinde Türk Keneşi – Türk Konseyi İstanbul zirvesi öncesinde çok manidar ve dikkate değer olduğunu düşünüyorum!

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi ya da Türk Keneşi – Türk Konseyi, genel olarak ekonomik, siyasi, bilimsel, kültür, eğitim, çevre, enerji, ulaşım, yatırım ve finans alanlarında, askeri ve hukuki çok taraflı iş birliğinin geliştirilmesi için çaba harcıyor!

12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da yapılacak, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konsey toplantısında, Konsey isminin “Türk Dilli Konuşan Ülkeler” olarak değil “Türk Devletler Konseyi” ya da ”Türk Birleşik Devletler Birliğine” dönüşmesi büyük önem taşıyor! Türk dünyasının birlik ve beraberliği hususunda engel oluşturan yaklaşık 250 yıllık parantez kapanıyor! Bölge ülkelerinin bağımsızlıklarının üzerinden otuz yıl geçtiği ve Türk Konseyi çalışmalarının da on yıl olduğu düşünülürse, bunun tarihi bir başarı olduğu anlaşılacaktır!

Türk Dilli Konuşan Ülkeler ya da ‘Türk Birleşik Devletler Birliği’ 2030-2040 vizyonu özellikle ekonomi alanında işbirliği ve ortak pazar gibi konular gündeme gelebilir! Bu strateji ve vizyonla ilgili kararlar ise 12 Kasım tarihinde İstanbul’daki resmi zirvede ele alınacak!

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ev sahipliğinde, 7-14 Kasım 2021 tarihindeki Türk Dünyası Ülkeleri 30. Bağımsızlık Yılı Sanat Kutlamaları ve yine 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da yapılacak olan Türk Dilli Konuşan Ülkeler zirvesinin arka planında Kadim Türk Devlet Aklının olduğunu bir kenara not edelim!

2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türk Devleti vizyonu ve hedefleri çerçevesinde, Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye ruhu siyaset temsilcilerinin, Türk Devlet Aklı tarafından yeni dönem için hazırlanmakta,  perde gerisinden PR çalışmalarının yapılmakta ve kitlelerin de yeni döneme matuf bu minvalde konsolide edilmekte olduğunu düşünüyorum!

Pandemi ile Gelen Meta-verse!..

Covid-19 pandemisi milyonlarca insanı evden çalışmaya teşvik etmesiyle,  dijitalleşme çabaları büyük ivme kazanmıştır!  Birçok şirket, evden çalışanlar için ofisteki çalışan etkileşimini dijital olarak kopyalamaya çalışıyor!  

DW (Almanya’nın Bonn ve Berlin kentlerinden yurt dışına 30 farklı dilde radyo, televizyon ve internet üzerinden yayın yapan medya kuruluşu )  evden çalışanlar için, iş arkadaşları arasında gündelik sohbeti teşvik etmeye yarayan mola odası ve koridor adı verilen resmi sohbet odaları kullanmaya başlamıştır!

Geçtiğimiz aylarda, Facebook,  meta-verse adlı yatırımı tanıtması ile bu yeni teknoloji dünyada bir anda gündem olmuştur!  Facebook CEO’su Mark Zuckerberg, şu anda interneti dolduran standart iki boyutlu web sayfalarıyla, meta-verse fikrini karşılaştırırken; Sadece içeriği görüntülemiyorsunuz, içindesiniz, tanımını yapmıştır!  Peki, nedir bu meta-verse?

Meta-verse, dijital gerçeklik alanı olarak tanımlanabilir!  Sosyal medya, artırılmış gerçeklik, çevrimiçi oyun ve kripto para birimlerinin özellikleriyle birleştirilen ve kullanıcıların sanal olarak hareket etmelerine,  etkileşimde bulunmalarına olanak tanıyan bir konsept ortaya çıkıyor!

Meta-verse;   meta  (öte) ve universe (evren) sözcüklerinin anlamlarının karışımından türetilen yeni bir sözcük! Tüm sanal dünyaların, artırılmış gerçeklik ve internetin toplamı dâhil olmak üzere, geliştirilmiş fiziki gerçeklik ve fiziki olarak kalıcı sanal alanın yakınsamasıyla oluşturulan kolektif bir sanal paylaşılan alandır!

Meta-verse terimi ilk defa bilim kurgu yazarı Neal Stephenson tarafından 1992 tarihli “Snow Crash” adlı romanında ortaya çıkmıştır! Snow Crash’te Meta-verse, arttırılmış gerçeklik teknolojisiyle donatılmış kullanıcılar tarafından deneyimlenen devasa popüler bir sanal dünyadır!

Meta-verse, gerçeğe yakın sanal dünya, içindeki toplumun karar ve eylemlerine bağlı şekilde sürekli olarak büyür ve gelişir! İnsanlar tamamen sanal olarak yani sanal gerçeklikle girebilecek,  artırılmış ve karma gerçeklik yardımıyla fiziksel alanlarında onun bölümleriyle etkileşime girebilecek!

Meta-verse, internette gördüklerimizden daha fazla sayıda ve çeşitlilikte fırsat üretebilir! Blockchain teknolojisi ile birlikte, ödeme işlemleri, kimlik doğrulama, işe alımlar, reklamlar, içerik oluşturma, güvenlik ve benzeri her şeyi yönetmek için yeni şirketler, ürünler ve hizmetler ortaya çıkacaktır!

Meta-verse, mevcut çevrimiçi platformlar, kullanıcılara belirli hizmetler ve belirli sınırlar içerisinde özgürce hareket etmelerine izin verir! Kullanıcıların kendi içeriklerini oluşturmalarına ve geniş çapta erişilebilir bir dijital dünyada özgürce dağıtmalarına izin verecek.

Meta-verse kullanıcıları, tüm değişiklikleri gerçek zamanlı olarak yaşayacak! Bir kullanıcı herhangi bir değişiklik yaparsa, bu değişiklik kalıcı olacak ve hemen herkes tarafından görülebilecek! Kalıcılığı ve birlikte çalışabilirliği, kullanıcılara modern internete kıyasla daha fazla kimlik ve deneyim sürekliliği sağlayacaktır.

Meta-verse, çalışması için sayısız yeni teknoloji, protokol, şirket, yenilik ve keşif gerekecektir!  Meta verse için şu anda var olmayan bir altyapı gerekiyor! Çünkü internet bu deneyime yakın bir şey için tasarlanmamış ve dosyaları bir bilgisayardan diğerine paylaşmak için tasarlanmıştır!

Meta-verse,  tam olarak işlevsel olması için muhtemelen onlarca yıl var gibi!  Bloomberg Intelligence,  Temmuz ayındaki tahminine göre, henüz yeni bir girişim olan meta-verse, 2024 gibi erken bir tarihte 800 milyar dolarlık bir pazara dönüşebilir, diyor!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, tez ve anti-tez olarak dünyayı insanlığın hizmetine sunmuştur! Tez insan ve anti tez ise iblis yani luciferdir! Sentez ise eşrefi mahlûkat olarak yaratılan insanın kâmil ve iyi insan olması ve Cennette Allah ile müşerref olmasıdır!

Lucifer çocukları dünya yaratıldığı günden bu günlere kadar yerkürede tanrıcılık oynamaya devam etmektedir! Dünya durduğu sürece de devam edecekler!

Yeryüzünde, tanrıcılık oynadıkları her dönemde, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, yeni bilgi ve peygamberi vasıtası ile lucifer çocuklarını yer ile yeksan etmiştir!

Lucifer çocukları, Meta-verse ile insan için sanal bir dünya yarattıklarını, insan için fiziki dünyada yaptıkları her şeyi burada yapabileceklerini ve sadece haz peşinde sanal bir insan yaratmaya çalışmaktalar!

Başarabilirler mi? Hiç sanmıyorum! Sadece hedefleri dünya ve haz olan bir yığınları tabii ki kandıracaklar! Hamuru ve mayası toprak olan eşrefi mahlukat insanı, yaratılışın temeli tez ve anti-tez çerçevesinde, topraktan koparmaya ve esfel-i safilin derekesine atmaya çalışıyorlar! Başaramayacaklar!