İLETİŞİM; Bir İş mi yoksa MESLEK midir?!..

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda;  Medyayı kuşatma altına almış, yabancı ve yozlaşmış ideolojilere saplanmış gazeteci ve yorumculardan Türkiyeyi arındırmak amacıyla, milli ve şuurlu vatansever gençlerimizi, üniversite tercihlerinde İletişim Fakültelerini dikkate almalarının milli bir görev olduğuna inanıyorum, ifadelerinin iletişim mesleği adına çok manidar olduğunu düşünüyorum!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin İletişim Fakülteleri ve özellikle de iletişim ve gazetecilik mesleği zaviyesinden yapmış olduğu paylaşım akabinde, iletişim fakültesi mezunlarının yıllardır çektiği sıkıntı, iletişim meslek ruhu ve tanımı, iletişimci ve gazetecileri  patronun iki dudağı arasına hapseden durumun giderilmesi, iletişimde ki ruhsuzluğun izalesi ve krizi fırsata çevirme zaviyesinden,  hayırlara vesile olabileceğini düşünüyorum!.

Bir işin meslek olabilmesi için yasal düzenleme gerekli midir? Yasal düzenleme olmadığı durumlarda, bir iş meslek sayılır mı? Bir uğraşın ve işin meslek özelliği taşıması için, yasal düzenleme  ve  belli bir eğitimi, kuralları ve  statüsü,  kullandığı  araç ve gereçleri olmalıdır!.

Meslek, insanlara yararlı mal ve hizmet üretmek, karşılığında para kazanmak için yapılan ve  belli bir eğitimle kazanılan, sistemli bilgi ve becerilere dayalı, kuralları yasalarla belirlenmiş etkinlikler bütünüdür!. 

Bir işin yasal meslek tanımı ile birlikte mesleki örgütlenme imkanı da doğmaktadır!. Meslek odaları, üyelerinin  yaptıkları işleri kolaylaştırmak, meslek menfaatlerini korumak, mesleki ihtiyaçları karşılamayı ve yardımlaşmayı amaçlar!. Türkiye’de tüm meslek gruplarının bir odası vardır!. Fakat İletişim Meslek odası yoktur!

Peki, İletişim bir meslek midir?  İletişim diye bir meslek  olur mu?! İletişim mesleğini edinmek için dört yıllık fakülte okumaya gerek var mıdır?!   İletişim diye bir meslek için yasal düzenleme olmalı mıdır?!  İletişim diye bir meslek yok ise,  elbette ki yasal olarak Meslek tanımının yapılmasına da ihtiyaç yoktur!

İletişim mesleğini; sektörün ihtiyaç duyduğu, nitelikli, etik ve toplumsal değerlere bağlı, küresel rekabet ortamında, yerli ve milli şuura hâkim, sektörün gereksinimlerine uygun vasıfları taşıyan, üretebilen ve paylaşabilen, yerinde ve doğru karar alma becerisine sahip bireyler yetiştirmek, şeklinde ifade edebiliriz!.

İletişimcileri; her türlü haber üretim ortamı ve  basılı, görsel – işitsel, elektronik ve etkileşimsel ortamlar  doğal çalışma alanlarıdır!. Bunların yanı sıra; medya planlama ve satın alma, basın sözcülüğü ve basın danışmanı, metin yazarlığı, pazarlama, reklam ve halkla ilişkiler uzmanlığı, marka – makam ve itibar yönetimi, siyasal ve kriz iletişimi, editörlük ve tüm bu alanların yönetsel sorumluluğu potansiyel çalışma alanları olarak sayabiliriz!

Türkiye’de 70’i aşkın İletişim Fakültesinde,  her yıl on bin civarında fakülte mezunu işsizler kervanına katılmaktadır! Binlerce yeni İletişim Fakültesi mezunları iş piyasasına umutsuz, mesleksiz ve sahipsiz bir şekilde salınıyor! Türkiye’deki İletişim fakültelerinin varlığı altmış yılı aşmasına rağmen, mesleki olarak; bakanlık, kamu kurum ve kuruluşlarınca muhatap alınmamaktadır!

Ülkemizdeki tüm fakülteler ve meslek grupları, bakanlıklar,  kamu kurum – kuruluşlar ve özel sektör ile ilişkilendirilmesine, kamusal statü verilen meslek odaları çevresinde toplanmasına ve mesleki yasal çerçeveleri çizilmesine rağmen, kurulduğu günden bu yana, İletişim Fakültesi mezunları, yani İLETİŞİMCİLER,  adeta yok sayılmakta ve görmezden gelinmektedir!  İletişim Fakültesi Mezunları yani İLETİŞİMCİLER kamu nezdinde muhatap alınmadığı ve mesleki yasal çerçevesi de çizilmediği için özel sektörde meslek olarak tanınması mümkün değildir!

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun; MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin gençlere; Üniversite tercihlerinde İletişim fakültelerini dikkate almaları çağrısından dolayı şükranlarını sundu! Ülkemizin menfaatlerine karşı medyanın önemli bir bölümü 5. kol faaliyeti yürütüyor!. Yalanlar üzerine inşa ettikleri gündemlerini, hakikatin sesiyle buluşturmalıyız!. Ülkemizin her bir ferdinin bu mücadeleye omuz vereceğine yürekten inanıyorum! İletişim Başkanlığı olarak ülkemizin haklı davasını dünyaya anlatma mücadelemizde, İletişim fakülteleri de önemli paydaşlarımız arasında yer alıyor!. İletişim fakültesi hocaları, öğrencileri ve tüm gençlerimizi Türkiye’nin iletişimini birlikte yapmaya davet ediyorum, ifade ve vurgulanın İletişim meslek ruhu, saygınlığı, itibarı ve yasal meslek tanımı çerçevesinden dikkate değer olduğunu düşünüyorum!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçelinin açıklaması akabinde, İletişim Fakültelerinin bulunduğu üniversitelerde ki üniversite rektörü,  üniversite yönetimleri ve iletişim öğretim üyeleri, İletişim mesleği ve İletişimcilerin itibarı adına, yasal bir MESLEK tanımının yapılması için yeniden mücadele vermelidir!

Papanın Irak Ziyareti ve Yankıları!..

Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus, Irak ziyaretinde Şiilerin en büyük dini mercisi Ali es-Sistani ile görüşme sonrası; Sistani; Bu inanç ve kefaret ziyaretini yapmayı ve kendini Tanrı’ya adamış, büyük ve bilge bir adamı görmeyi görev bildim!. Sadece onu dinleyerek, bunu anlarsınız ve  bu görüşmenin kendi ruhuna da iyi geldiğini,  söylemiştir’!. Tabii ki; Her kuş kendi cinsi ile uçacaktır!.

Irak Diyanet İşleri Başkanı tüm görüşme talep ve ricalarına rağmen, karşılama programına katılmamış ve Papa ile görüşmemiştir! Neden acaba?! Papa;  El-Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib ile Şubat 2019 tarihinde, Abu Dabi’de aşırılıkla mücadele için İnsani Kardeşlik belgesini imzaladığını da hatırlatalım! Papa’nın mezkur ve başka ülkelere, masumane görünümlü, insanlık(!) ve kardeşlik(!) temalı ziyaretleri, dinler arası diyalog çalışmalarını hatırlattı!.

Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus’un Irak ziyareti sonrasında, çok manidar bir açıklama yapan ABD Başkanı Biden; Bütün bunlar, tüm dünya için umut sembolüdür! Papa’ya dini hoşgörüyü, insanlığın ortak bağlarını ve dinler arası anlayışı yüceltmek için bağlılığından dolayı hayranlığımız devam edecektir, diyormuş! Neymiş efendim!. Dinler arası anlayışı yüceltmekmiş!.

Büyük Selçuklu Veziri Nizamül-Mülk, ünlü eseri Siyaset-Namesinde; Haşhaşilar kadar İslam’a zarar veren bir kötünün olmadığını belirtir! 1500’lü yıllar ve Hindistan’da Ekber Şah;  Hindu, Müslüman, Zerdüşt, Budist, Sih, Cayinizm, Hıristiyan gibi pek çok din mensubunun yaşadığı  ülkesinde, tebaa üzerinde manevî nüfuz kurmadan birlik sağlamanın mümkün olmayacağını düşünüyormuş!. Çeşitli din ve mezheplerle, karşılıklı müsamahaya dayanan dostluk ve barış içinde yaşama fikri, kendisini, yeni bir din tesis etmeye cüret etmiştir!.

Ekber Şah; Bir baş tarafından yönetilen devlette yaşayanların birbirinden ayrı ve birbirine karşı inançlar beslemesi ve başka başka kanunlarla yönetilmesi doğru değildir!. Dolayısıyla bütün bunları birleştirmeliyiz; hem hepsi bir olsunlar ve  hem de o birin içinde hepsi bulunsun!. Böylelikle herhangi bir din içindeki iyi şeyleri kaybetmemek ve öbürlerinden daha iyi şeyleri de kazanmak gibi bir kazanç sağlamış oluruz, diyormuş!.

Papa tüm ziyaretlerinde İbrahim’i dinler konsepti üzerinden yürümektedir!. Neden acaba?! İbrahim’i dinler, Hz. İbrahim’i ata olarak kabul eden; Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm dâhil edilerek oluşturulmuş bir tasniftir!. Nihai hedefleri;  Birinci bin yılda Avrupa ve ikinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırılmış, üçüncü bin yılda ise tüm Asya’yı Hıristiyanlaştırma çalışmaları olabilir mi?!. Neden olmasın?!

1962 – 1965 yılları arasında gerçekleştirilen II. Vatikan Konsili ile İbrahim’i dinler düşüncesi, bir anlamda olgunlaşma ve Kilise vasıtasıyla resmileşme sürecine girmiştir!. 11 Eylül 2001 tarihinde, ABD’de gerçekleştirilen terör saldırılarından sonra,  üç din arasında birliği teşvik etmek ve ortak olduğu iddia edilen hususları ilgili dinlerin mensuplarına hatırlatmak için kullanılmaya başlanmıştır!.

İbrahim’i dinler düşüncesinin ortaya çıkışında İslam’ın bir katkısının olmadığını ve günümüze kadar, tamamen Katolik Hristiyanlık izleri taşımakta olduğunu da vurgulayalım!.  Adamlar daha masaya oturmadan, Hz. Muhammedi (sav) efendimizi,  son peygamber ve  Allah’ın elçisi olarak masaya getirmeyin, diyor?!. Neden acaba?!. Kabul edenler ve etmeyenler?!  Adamlar bu emirlerini kabul edenler ile insani(!) yolculuklarına devam etmektedir!.  Daha başka ne diyebilirler ki?!.

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Bakara suresi 135. ayetinde; Onlar, Yahudi veya Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız, dediler! Sen, de ki: Hayır! Biz, Hanif olan İbrahim’in dinine uyarız!. O, müşriklerden değildi, buyurmaktadır!.

Hanif kavram olarak; İslam’dan önce Allah’ın birliğine inanan ve Hz. İbrahim’in Dinine bağlı olanların vasfıdır!  İslam’a kuvveti ile bağlı olan kimse ve ilmi ile amil olan kişiler!   Eski ve kötü halinden vazgeçip doğruluğa yönelen kişi, demektir!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Maide suresi 3. ayeti kerimede;  Bugün kâfirler sizin dininizden yeise düşmüşlerdir!. Artık onlardan korkmayınız! Benden korkunuz, bugün sizin üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmiyet’e razı oldum!. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ gafur ve rahîmdir, buyurur!

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah; Ali İmran suresi 19. ayetinde;  Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır!. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler!. Allah’ın ayetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki; Allah’ın hesabı çok çabuktur, buyrulmaktadır!.

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Bakara suresi 42. ayeti kerimede; Hakk’ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin, buyurur!.

Sonsuz Hikmet Sahibi Yüce Allah;  Ali İmran 85. ayetinde; Kim İslâm’dan başka bir din arama çabası içine girerse, bilsin ki bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o ahrette ziyan edenlerden olacaktır, buyrulur!..

Hz. Peygamber (sav)  efendimiz; Yahudi olsun Hristiyan olsun, kim benim getirdiğim dine inanmadan ölürse cehennemliktir, buyurmaktadır!. Herkesi cennete doldurmaya çalışanlara, duyurulur! Elbette ki anlayana; Aklı, fikri, ruhu ve iz’anı kapanmışlar değil!.

Yeni Dünya Düzeni ve Irak’ın Konumu!.

Geçtiğimiz günlerde, Irak’a bir ziyaret gerçekleştiren ve üst düzey görüşmelerde bulunan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Irak’ın farklı güçler tarafından bir rekabet alanına dönüştürülmek istenmesi, arzu etmediğimiz ve uygun olmayan bir durumdur! Irak, özel ve güzel bir coğrafyadır!. Bu coğrafyanın teröristlerden kurtularak bir an önce sulha ve sükuna kavuşması, bir güven ve refah ülkesi haline dönüşmesi, gayet mümkündür! Geldiğimiz nokta itibarıyla iki ülkenin yararına olacak ve  iş birliğini geliştirecek şekilde bir sonuca ulaşmış bulunuyoruz, ifade ve vurgularının, bölgenin barış, huzur ve istikrarı adına  çok manidar olduğunu düşünüyorum!.

Milli savunma Bakanı Hulusi Akar’ın Irak ziyareti ve bölgenin istikrarı adına yapmış olduğu görüşmeler, TSK’nin başlatmış olduğu Sincar, Gara operasyonu ve akabinde ki gelişmeler sonrasında;  İran’ın Bağdat Büyük Elçisi Irec Mescidi; Türkiye, Irak’ın egemenliğini ihlal etmektedir, şeklinde ifadelerde bulunması üzerine, İran’ın Ankara Büyük Elçisi Ferazmend,  Dış İşleri Bakanlığına çağrılmıştır! Ferazmend’e, Büyük Elçi Mescidi’nin açıklamaları kuvvetli ifadelerle reddedildiği! Türkiye operasyonlarının esasen Irak’ın istikrarı, güvenliği ve egemenliğini hedef alan PKK unsurlarına yönelik ve terörle mücadele kapsamında icra edildiği!  Türkiye, bölgenin huzur, istikrar  ve selameti adına; İran’ın da Türkiye’nin terörle mücadelesinin karşısında değil, yanında yer almasının beklendiği vurgulanmıştır!.

Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis, 5-8 Mart tarihlerinde Irak’a bir ziyaret gerçekleştirmiştir!. Papa Francis, ilk olarak başkent Bağdat’ta temaslarda bulunmuş!.  Necef’te Şiilerin dini merci Ayetullah Ali Es-Sistani ile görüşmüş ve  Ezidilerle de  bir araya gelmiştir!. Erbil’de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi ve  Musul’u ziyaret ettikten sonra, Irak’tan ayrılmıştır!.  Şimdi, böyle bir ortamda,  bu ziyaret, kim veya kimler adına ve bölgenin, insanlığın huzur, barış, istikrar   ve selameti adına ne anlama gelmektedir?!

Zaman makinesini geri saralım, 2003 tarihine geri dönelim ve 1 Mart 2003 tarihinde ki tezkereye kabaca bir bakalım! Türkiye Cumhuriyeti Anayasa 117’inci maddesine göre, milli güvenliğin sağlanması ve yurt savunmasından TBMM’ye karşı sorumlu hükumet, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesi, Anayasanın 92’inci maddesi uyarınca altı ay süreyle izin verilmesi istenmişti! Tezkerede, 62 bin yabancı askeri personelin Türkiye’de bulunması ve  yabancı kuvvet hava unsurları 255 uçak ve 65 helikopteri aşamayacak, şeklinde tasarlanmıştı!.

ABD eski Başkanı George W. Bush, yıllar sonra yazdığı, Decision Points,  kitabında, 1 Mart tezkeresi ile ilgili olarak şunlara değinmektedir! Türklere, topraklarını kullanmamıza izin vermesi için aylardır baskı yapıyorduk! Ekonomik ve askeri yardımda bulunma ve Türkiye’nin AB’ye katılımına güçlü destek sözü vermiştik!. Dönemin başbakanı Abdullah Gül ve kabinesi, talebimizi onaylamıştı!. Ancak TBMM, 1 Mart’ta tezkereye ilişkin nihai oylamayı yaptığında, tezkere,  kabul edilmedi!. Hayal kırıklığı ve hüsrana uğramıştım!. Şimdiye kadar yaptığımız en önemli taleplerimizden birinde, NATO müttefikimiz Türkiye, Amerikayı yarı yolda bırakmıştı, diyor! Bu açıklamalar neden şimdi yapılır, acaba?!

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; ABD istemiyor diye,  Türk Devleti hava savunmasından tavizler mi versin? Türkiye’ye, Rusya ile ABD / NATO arasında seçime zorlayanlara, Çift Başlı Selçuklu Kartalının bize gösterdiği milli vizyonu hatırlatmak isterim!. Biz ne doğu, ne batı demiyoruz, ya doğu ya batı da demiyoruz;  hem doğu ve  hem de batı irade ve kararındayız!.  S-400 konusunda başkalarının servis ettiği formüller değil, Ankara kriterleri geçerli olmalıdır!. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır,  ifade ve vurgularının, Kadim Türk Devlet Aklı çerçevesinde ki Türk Devleti,  elin oğlu ne der ile hareket etmeyeceği ve Ankara kriterlerinin tüm dünyaya resmen  ilanı olduğunu düşünüyorum!.

Peki, Çift başlı kartal nedir?! Çift başlı kartalın anlamı şu şekille ifade edilir!  Geçmişten geleceğe ezeli ve ebedi varoluş, doğu ve batı üzerinde hükümranlık ve tanrısal güçten alınan meşru yetkiyle dünyevi olan üzerinde belirleyici olma hakkı!.  Orta Asya Türk inancına göre, insanlara gökyüzü ve yeryüzü yolculuklarında refakat eden koruyucu varlıklar, kuş şeklindedir!. Türkler kılıç kabzalarında bozkurt, at ve çift başlı kartal kabartma figürlerini kullanmışlardır!.

Yolcudur Abbas, Bağlasan Durmaz!..

Adına, Abbas Hoca veya Abbas Molla  denilen; Azerbaycan, İran, Hindistan, Arabistan, Mısır ve Kafkaslarda dolaşan gezginci bir halk şairi varmış!.  Hoşsohbet ve çok bilgili bir kişilikmiş!. Her gittiği yerde yaptığı sohbetlerine doyum olmaz, onun sohbetlerinden insanlar ayrılmak istemezlermiş!.

Abbas, sohbet bitip de;  Eh artık yolcu yolunda gerek,  deyip kalkmak isteyince, insanlar; sohbete devam edelim, biraz daha biraz daha,  diye ısrar edince, gayet olgun ve kararlı bir şekilde; ISRAR ETMEYİN, KALAMAM, YOLCUDUR ABBAS, BAĞLASAN DURMAZ, DEYİP YOLUNA DEVAM EDERMİŞ!. Abbas yolcu deyimi bu hikâyeden gelmektedir!.

Abbas yolcu;  İstesem de kalamam, gitmek zorundayım,  manasında kullanılır!. Halk arasında;  Yolcudur Abbas, kimseye bakmaz,  şeklinde de söylenir! Yola çıkmaya kararlı veya ölmek üzere olan, insan!. İNSAN VE KURUMLAR; YORULUR, YIPRANIR VE YAŞLANIR!. HER GELEN GİDİCİDİR; DÜN GELEN BUGÜN YOKTUR VE BUGÜN OLAN DA YARIN OLMAYACAKTIR!.

İnsan, niçin yola çıkmaya karar verir? Bir amaca ulaşmak, umutlarını gerçekleştirmek ve mutlu olmak için!. Bu yol elbette dikensiz, taşsız ve engelsiz değildir!. Bu yoldaki dikenleri ve  taşları temizlemek ve engelleri kaldırmak gerek; Gayret, azim, kararlılık  ve sabırla!.

Cahit Sıtkı Tarancı, askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider!. O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir!. Birliğine gittiğinde, bölük yazıcısından künye defterini ister! Sırayla isimlere bakar ve bir isim dikkatini çeker; Abbas oğlu Abbas!  Sakat çolak eli yüzünden ÇÜRÜĞE ayrılmış biridir; Abbas!.

Talim bitiminde, askerin yanına gönderilmesini ister!. Öğle saatlerinde kapı çalınır!. Karşısında civan, mert, yiğit biri selam çakıp; Abbas oğlu Abbas, emret komutan, der!. Gel bakalım evlat;  

Nerelisin?

Memleket Mardin, kaza Midyat komutan!.

Sen benim emir erim olur musun?

Sen bilir komutan!

Askerden eşyalarını toplamasını ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister!. Zamanla askerin zekiliği ve  sıcakkanlılığından etkilenir!. Abbas, her sabah erkenden kalkar, Cahit Sıtkı’ya kahvaltısını ve öğle yemeğini de sormadan hazırlar!. Tüm ihtiyaçları, karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir!. Erkenden kalkıp, Cahit Sıtkı’nın kıyafetlerini ütüler, hazırlar ve evin temizliğini yapar!.

Akşam olunca, Cahit Sıtkı’nın sevdiği yemeği hazırlar!. Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur!. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir, Cahit Sıtkı!

Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder! Akşamları yemek sofrası kurar ve en güzel kızartma hazırlar, Abbas!. Aralarındaki duygu bağları güçlenir!. Böyle bir keyif gecesi akşamında;  Cahit Sıtkı:

Sen İstanbul’u bilir misin Abbas?

Bilir komutan.

Orda bir Beşiktaş var bilir misin?

Bilir komutan!

Ben orda acemi birlikteydim!.

Orda benim bir sevgilim var!. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?

Elbet komutan!

Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki!.

Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş ve  hazırlanmış!.

Cahit Sıtkı sorar; Hayırdır, Abbas neden böyle hazırlık yaptın?

Ben İstanbul’a gidecek komutan!

Ne yapacaksın sen İstanbul’da?

Sen söyledi bana!. Ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!

Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı! Fakat bu mert asker ve yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır! Akşam olur; Ağaç altında bir sofra kurdurur ve Abbas’ı karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!

HAYDİ, ABBAS, VAKİT TAMAM;

Akşam diyordun, işte oldu akşam!.

Kur bakalım çilingir soframızı;

Dinsin artık, bu kalp ağrısı!.

Şu ağacın gölgesinde olsun;

Tam kenarında havuzun!

Ay’a haber sal, çıksın bu gece;

Görünsün şöyle gönlümce!.

Bas kırbacı sihirli seccadeye,

Göster hükmettiğini mesafeye!

Ve zamana!.

Katıp tozu dumana!

Var git,

Böyle ferman etti Cahit,

Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;

YAŞAMAK İSTİYORUM; GENÇLİĞİMİ YENİ BAŞTAN!..

Tarımda; Kooperatifleşme ve Pazarlama!..

Türkiye’de üretici  çiftçilerin,  pazarlama zayıflığı, markalaşma eksikliği ve tarım sektöründe çalışan nüfusun yetersiz eğitimi, tarım sektörünün  temel problemleri arasında yer almaktadır!.

Tarım sektöründe,  ürünün üreticiden tüketiciye ulaştığı süreçte, tüccar ve komisyoncu, sevkiyat ve perakendecilere kadar çok fazla sayıdaki aracının ürüne eklediği katma değer, yıllardır tartışma konusudur! Bu süreçte çiftçilerin desteklenmesi ve  örgütlenmesi, sürdürülebilir kaliteli ürün, pazarlama  ve satış için  kooperatifleşmenin  teşvik edilmesi gerektiğini bir önceki yazımızda vurgulamıştık!.

Pazarlama;  Bireysel ve kurumsal amaçları tatmin edecek değişimleri sağlamak üzere, ürün, hizmet ve fikirlerin üretilmesi, fiyatlandırılması, dağıtım ve tutundurulmasının planlama ve uygulama süreci,  olarak tanımlanmaktadır!. Pazarlama, üretimden sonra değil, üretimden önce başlayıp üretim sırasında, satış öncesi, satış anı ve satış sonrasında da devam eden bir eylem bütünüdür!.

1163 sayılı kooperatifler kanununun 1. Maddesi;  Tüzel kişiliği haiz olmak üzere, ortakların belirli ekonomik menfaatlerini,  özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kişiler ile özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli teşekküllere kooperatif denir!.

Türkiye’de kooperatifleşme, sürdürülebilir ve verimli tarım, pazarlama ve markalaşma, sözleşmeli ve kaliteli  tarımın nasıl geliştirilmesi gerektiği, yerelden üretim odaklı bir kalkınma model ve  hareketin kıvılcımı  konusunda ilkleri gerçekleştiren Konya Şeker’in bazı  alt kuruluşlarını kabaca tanımaya çalışalım!.

Çumra Kampusu; Sıfır atık ile çalışan,  27 üretim ağı mevcuttur!. Doku kültürü laboratuarı, seralar ve balık üretim merkezinin ısı ihtiyacı üretim prosesinde kullanılan sıcak suyun  tesislerde dolaştırılarak soğutulmasıyla sağlanmaktadır!.

Cihanbeyli Kampusu; Su, sürdürülebilir bir tarımın olmazsa olmazıdır!. Su kaynakları açısından zengin olmayan ülkemiz için suyun tasarruflu kullanılması zaviyesinden,  2006 yılında kurulan Panplast toplam 215.000 m2’lik bir alanda faaliyet göstermektedir!.

Altınekin Kampusu;  Beta Ziraat,  bölgeye ve bölge iklimine uygun nitelikli tohumlar üreterek, tarımsal üretimde verimliliği artırmak ve çiftçi refahını yükseltmek için faaliyetlerini sürdürmektedir! Tesiste, hibrit şeker pancarı, hibrit mısır, hibrit ve standart sebze, yem bitkileri ve hububat tohumların üretimi gerçekleştirilmektedir!.

Meram Kampusu; Bölge hayvancılığını desteklemek ve geliştirmek amacıyla kurulan dünyanın en büyük üretim kapasitesine sahip Et-Süt Entegre Tesisi!. Tesise bağlı olarak üretim yapan farklı lokasyonlarda, yedi çiftlik ve embriyo üretim merkezi bulunmaktadır!.

Karapınar Yerleşkesi; Her çeşit bulgurun üretildiği, son teknoloji ve otomasyon sistemiyle Çatalhöyük Bulgur ve Bakliyat Fabrikası; Türkiye’nin ve dünyanın en modern tesislerinden biridir!.

Bozkır Yerleşkesi; Güneysınır, Hadim, Taşkent, Yalıhüyük, Ermenek, Başyayla, Sarıveliler ve Ahırlı ilçeleri ile bu bölgede bulunan bütün kasaba, köy ve mahalle üretici çiftçilerin ürettikleri üzüm, elma gibi ürünler işlenmektedir! Torosların merkezine yapılan yatırım,  Meyve Suyu, Sirke ve Pekmez Üretim Tesisinde bölge üreticisinden üzüm alımı yaparak 2017 yılında üretime başlamıştır!.

Seydibey Kampusu; Seydişehir ile Beyşehir İlçelerinin tam ortasında yer alan, konumundan esinlenilerek bu ismi alan, Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisi, PRATİKO markası ile  2009 yılında üretime başlamıştır!. Üretime başlamasının ikinci yılında dondurulmuş parmak patates sektöründe,  yüzde 25’lik pay ile pazar lideri konumundadır!   

2013 yılı içerisinde tamamlanan Patates Nişastası Fabrikası,  30 bin ton patates nişastası üretimi için bölge çiftçisi yaklaşık 180 bin ton ilave patates ekimi gerçekleştirmektedir!.   Ülkemizden her yıl patates nişastası ithalatı için otuz milyon dolar tutarında döviz çıkmakta olduğunu da bir kenara not edelim!.

Seydibey Dondurulmuş Parmak Patates Üretim Tesisinin ham madde depolama maliyetlerini düşürmek ve patateslerin doğal ortamda enerji harcamadan muhafaza edilebilmesi için bölgede jeolojik yapısı uygun dağa galeri açılarak yapılan iki doğal depo 20 bin ton patates  depolama kapasitesine sahiptir!..

Ben, Çiftçinin Tarım Aletini Sattıran Kanun İstemiyorum!..

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonraki yıllarda,  Devlet Başkanı, tarlasında bir öküz ve bir merkep ile saban süren, çifti ile  yaşamış olduğu  hadise akabinde; devlet erkanını toplar,  tarım ve çiftçiler hakkında verdiği talimat  hafızama geldi!.

Devlet Başkanı, sohbet ettiği çiftçinin de hazır bulunduğu  toplantıda ki devlet erkanına hitaben;  Beyler!. Ben, çiftçinin koşumluk hayvanını sattıran kanun istemiyorum!. Ben, çiftçinin tohumluk buğdayını sattıran kanun istemiyorum!. Ben, çiftçinin tarım aletini, sağımlık hayvanını sattıran kanun istemiyorum!. Ankara’ya dönecek ve bu işi hemen halledeceksiniz, diyor!.

Son dönemde, tarım çiftçilerinin çok mağdur olduğu, tarımın teşvik edilmediği, bankalar tarafından  çiftçinin  ekim yapacağı  tarlası ve  alet edevatının  haciz edildiği,  tüm köylünün de karşılıklı kefil olmak sureti ile zor durumda olduğunu işitir ve duyar olduk!. Neden acaba?!.

Peki, böyle bir durumda kim veya kimler tarım ile meşgul olacak?! Kim veya kimler tarım ürünleri yetiştirecek?! Böyle bir durumda köyden şehre göçü nasıl durdurabileceğiz?! Hani dünyada,  tarımda, kendi kendine yeten üç beş ülkeden birisi konumunda bulunuyorduk!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası 45. Maddesi;  Devlet, tarım arazileri ile çayır ve mera’ların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak, bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır, diyor!.

Tarım, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne,  hem geçim ve gelir  kaynağı, hem  gıda ihtiyaçlarını karşılaması ve hem de ekonomik gelişme de varlığını her daim sürdürmüştür!. Destek  politikalarının yavaşlaması ve sanayiye önem verilmesi, bazı ülkelerde, tarımda ki, gelişme başarısızlıkla sonuçlanmıştır!.

Tarım sektörü, gelişmekte olan ülkelerde kalkınma sürecinin ilk evrelerinde ekonominin en önemli faktörü  konumundadır!. Hava koşulları ve toprağa bağlılık, istikrarlı bir yapıda seyir etmemesi ve sektörde aksaklıkların oluşmasına sebebiyet vermektedir!

Tarım, Ulusal güvenlik meselesi olarak görülmeli ve  bu doğrultuda stratejik politika geliştirilmelidir!. Ürün çeşitliliğinin giderek azaldığı,  verimli ve sürdürülebilir gıda güvenliği desteklenmelidir!.

Türk Devleti, Tarıma yönelik teşvik ve destekler konusunu artırmak suretiyle güçlendirme, verimlilik ve üretimde önemli gelişmeler yaşanmıştır!. Pazarlama zayıflığı, markalaşma eksikliği ve tarım sektöründe çalışan nüfusun yetersiz eğitimi de, temel problemler arasında yer almaktadır!.

Tarım üretim aşamasında;  tohum, gübre, mazot, zirai ilaç maliyeti ve ham madde ürünlerinin de  ithal olmasından kaynaklı, üreticiler  kur artışından olumsuz etkilenmektedir!. Mazot ve kimyasal gübrelere sübvansiyon uygulanmasına rağmen yapısal sorunlar hala giderilebilmiş değildir!.

Tarım sektöründeki sorunlardan biri, ürünün üreticiden tüketiciye ulaştığı süreçte, tüccar ve komisyoncu, sevkiyat ve perakendecilere kadar çok fazla sayıdaki aracının ürüne eklediği katma değer, yıllardır tartışma konusudur! Bu süreçte çiftçilerin desteklenmesi, örgütlenmesi ve güçlendirilmesi için  kooperatifleşme teşvik edilmektedir!.

Tarımsal üretim değeri ile dünyada ilk on ülke arasındaki konumu Türkiye’nin daha iyi durumlara gelebilmesi için  adımların atılması ve desteklerin alınması gerekmektedir!. Üreticiyi destekleyecek ve ürünlerin verimliliğini artıracak doğru politikalar hayata geçirebilirse, hem tarımsal ihracatın katma değeri artacak ve  hem de ithalat girdi bağımlılığı da minimize edilecektir!.

Ana muhalefet partisi lideri, geçtiğimiz günlerde, çiftçiler ile yaptığı bir toplantıda, Kocaeli ilinde üç köyün özel bir banka tarafından tamamen  haciz edildiği ve köylünün karşılıklı kefaletten kaynaklı, nefes alacak hali ve mecali kalmadığını vurgulamıştır!. 

Ana muhalefet partisi lideri, özel banka yetkilileri ve üç köy halkını bir masada buluşturduklarını, üç köy halkının da, borçlarını ödeme yapabilecekleri bir şekilde yapılandırıldığı ve banka ile anlaşma yaptırıldığını ifade etmiştir!.

Şimdi bir gazeteci olarak  soralım!. Ana muhalefet partisi lideri,  arkasında ve elinde herhangi bir devlet gücü olmadan  ve hem de özel bir bankaya böyle bir anlaşma ve yapılandırmayı nasıl ve ne şekilde yaptırabilmiştir!.

Ya da, Ana muhalefet partisi liderinin bilemediğimiz başkaca güçleri mi vardır?! Yoksa ileride olacak,  muhtemel  devlet  güç ve kuvvetinin mukaddimesi midir?!. Bilemiyorum!.

GARA ve Perde Arkası!..

ABD merkezli Think Tank kuruluşu,  Brooking Enstitüsü; Türkiye – ABD ilişkileri üzerine yayınladığı son raporda; Türk Devleti için  Batı ile bağların yeniden kurulmasının fayda sağlayacağına, demokratik olarak seçilmiş bir Türk hükumeti karar verecektir!. O zamana kadar Washington’un önündeki zorluk, bunu görünür kılmak için yeterli baskıyı sürdürmek olacaktır, diyor!.

Neymiş efendim!. ABD yönetimi, Türk devletine karşı,  Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinin sergilemiş olduğu bağımsız duruş ve politikalara yönelik,  Batı ile ilişkilerin yeniden eskisi gibi söz dinler bir formata dönmesi zaviyesinden, yeterli  baskıyı kullanması ve sürdürmesi gerekiyormuş!. Bak sen!. Hala eski dünyada olduğu gibi aba altında sopalar!..

Mezkur  rapor  çerçevesinde ki açıklamalar, TSK’nin başlatmış olduğu GARA harekatı, akabinde gelen Gara şehitleri  ve Gara bölgesini tanımaya çalışalım!.

Gara bölgesi;  Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği tüm grupların yer aldığı Sincar’a açılan kapısıdır! Sincar ile diğer PKK kontrolündeki bölgeler arasında bağlantı sağlıyor!. Suriye’deki YPG bölgesiyle Irak’taki kamplar arasındaki dağlık araziden kaynaklı,  PKK’ya kolay geçiş sağlıyor!.

Gara bölgesi;  Türkiye’nin demiryolu ve karayolu projeleri ile ticareti artırmayı planladığı Musul ile arasında yer alan bölgede, PKK’nın varlığını güçlendirmesi, güvenlik riski oluşturmaktadır!  PKK ve türevleri,  Türkiye’nin partiler üstü ve  ulusal güvenlik sorunudur!. PKK ve türevlerinin arkasında ki tüm güçler bir şekilde idrak edecektir!.

Terör örgütü PKK’nın sözde üs bölgesi Gara’ya 10 Şubat tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından başlatılan harekatta, 53 terörist etkisiz hale getirilirken, bir mağarada canlı kalkan olarak rehin tutulan 13 asker, polis ve sivil vatandaşımız ise hain terör örgütü tarafından şehit edilmiştir!. Şehitlerimize Allah Rahmet eylesin!. Yakınlarına da sabrı cemil niyaz ederim!.

Gara,  sadece rehineler ve şehit olayı mıdır?! Arka planında neler vardır?! Kim veya kimler Türk Devletine ne gibi mesaj vermektedir?!.  Türk Devleti bekası uğrunda bağımsız politikalar üretmeye ve sergilemeye devam edecektir!. Türk Devleti bağımsızlık ve beka çerçevesinde dönüşü olmayan bir yola girmiştir!. Tüm mesele budur!.  

Bölge üzerinde hesabı olan tüm küresel ve emperyalist güçler, Türk Devletine, Irak, Suriye, Türkiye ve İran bölgesinde kendi kontrolünde çapulcular ile birlikte kukla bir devlet kuracağım, demektedir!. Türk Devleti böyle bir girişime, beka ve ulusal güvenlik çerçevesinden asla izin vermeyecektir!. Gara sonrasında, Türkiye’de ki siyaset ve siyasi partilerde, yoldan düşenler olduğu gibi  yerli ve milli formatta değişim de başlayacaktır!. Başkaca bir tercih kalmamıştır!.

ABD Dış İşleri Bakanlığı, Gara şehitleri akabinde yapmış olduğu açıklamada;  Türk sivillerin terör örgütü olarak tanınan PKK tarafından öldürüldüğüne dair haberler doğruysa, bu eylemi mümkün olan en güçlü şekilde kınıyoruz, diyorlarmış!. Ne demek doğruysa! Türk Devletinin resmi kanaldan  yaptığı açıklamalar dikkate alınmayacak da, dört çapulcunun herzelerini mi değerlendireceksiniz?! Siz bilirsiniz! Herkes yola çıktığı dostları ile yolculuğuna devam edecektir!. Her seçiş bir vazgeçiş olduğuna göre!.. Ne için nelerden vazgeçtiğinizi biliyorsanız sorun yok demektir!..

ABD eski Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger;  Yeni bir dünyaya doğru giderken artık biz de, diğer ülkeler de gerçekle yüzleşmelidir!. Washington kabul etmeli ki, artık, ABD’nin ekonomik ve teknolojik  tek taraflı üstünlüğünü,  bir daha asla görme ihtimali yoktur!.  O dönem kapanmıştır, diyor!.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli;  Ölürsem şehit, kalırsam gazi, diyen bir milletin mukavemetini kıracak bir kuvvet,  dünya üzerinde henüz tezahür etmemiştir!  Baş verdik, ömür verdik, bu vatana;  Türk dedik!. Bu vatanın her karışını şühedanın dökülen kanlarıyla bereketlendirdik!. Kör bir taassup ile üzerimizde hesap yapanların, eninde sonunda yandıklarını gördük ve  yine göreceğiz,  ifade ve vurgularının mezkur çerçevede, tüm küresel ve emperyalist güçler ve içerideki işbirlikçilerine,  çok manidar mesaj içerdiğini düşünüyorum!.  

Schröder ve Türk Devlet Aklı!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışma gecesinden itibaren, Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti, yerli ve milli formata bürünmüş, tarihi beş bin yıllık devlet kodlarına dönmektedir! Anadolu’daki bekasına yönelik, her türlü yatırım ve proje, tüm engellemelere rağmen,  bir bir hayata geçmektedir!.

Darbe gecesinden bu günlere, içerideki tüm  sızıntı işbirlikçi ekol temsilcileri tek tek  temizlenmektedir!. 15 Temmuz işgal gecesinden önce, Türk devleti tarafından yürürlüğe konmaya çalışılan tüm  proje ve askeri operasyonlar, daha başlamadan akamete uğruyordu!. Neden acaba?!.  Hırsız içeride olduğu için kilit tutmuyor olabilir mi?!. Artık içerideki tüm hırsızların eli ve kolu kırılmıştır!.

Küresel ve emperyalist güçlerin içerideki işbirlikçiler ile irtibatı tamamen kopma noktasına gelmiştir!. Halen irtibat halinde olan  işbirlikçiler, çok yakında, ya  tasfiye olacak ya da Türk Devleti tarafından  yok edilecektir!. Yerli ve milli olmayanları da, devlet kademesi ve siyasette artık görmeyeceğiz!. Türk Devletinin başkaca bir seçimi kalmamıştır!. Herkes tarafını ve tercihini yapacaktır!

Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinin beka ve istikbal yönünde atacağı her adım  ve politika, içeride irtibatı kesilen  küresel ve emperyalist güçler, bölgemizde ki vekalet çapulcuları üzerinden, yeniden  bel altı vurmaya ve saldırgan olmaya başlamıştır!. Son çırpınışlar! Çıkmaz sokak! Türk Devleti adına tünelin ucu görünmüştür!.  Ne yaparlarsa yapsınlar durduramayacaklar!.  

Küresel ve emperyalist güçler çapulcular üzerinden, Canımızı yakıyor ve Canlarımızı kaybediyoruz! Vatan uğrundaki tüm şehitlere Allah rahmet eylesin!. Son dönemdeki şehit cenazeleri ve sokak hareketlerine, bir de bu zaviyeden bakmak kafi olacaktır!. Türk Devletinin bu konum ve duruşundan kesinlikle dönüşü yoktur!. Emir ve talimat almayacağız!. Tarihte olduğu gibi artık kendi göbeğimizi, kendimiz keseceğiz!.

Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder, siyasi görüş ve açıklamaları, Letzte Chance (Son Şans) adlı kitabı ile de, dünya çapındaki krizleri irdeliyor!. Kitapta, yeni bir dünya düzenine ihtiyaç duyulduğunu ve bu düzen için de Türk devletinin stratejik konumu, olmaz ise olmaz politikaları  ve tüm bunların da, Batı için son şans olduğunu, vurguluyor!.

Schröder kitabında;  Türkiye artık dikkate değer bir silah sanayisine sahiptir! Ankara’nın silah sanayi ve bölgedeki birçok ülkenin bu silahlara bağımlılığı Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de bölgesel güç olma hedefine hızla yaklaştırıyor!. Ve bu kaçınılmaz olarak dünyanın en eski ve en çatışmalı kriz bölgesi Yakın Doğu’yu etkiliyor!. Türkiye, Doğu Akdeniz’de artık yadsınamaz hâkim güç, diyor!.

Schröder kitabında;   Ortadoğu’daki gelişmeler ve özellikle Suriye’deki savaş, bugün Ankara ve Moskova’nın onayı olmadan çözülemez!. Suriye’de hem komşusu, hem NATO müttefiki ve  hem de milyonlarca mülteciyi ağırlayan Türkiye’ye anahtar rol düşüyor!. Erdoğansız  mülteci ve göç krizini sonlandırmak zor, diyor!.

Schröder kitabında; Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra iş başına gelecek bir hükümetin Türkiye’nin dış politikasını temelden gözden geçireceğini ve Doğu Akdeniz’de yeni güç durumundan vazgeçeceğini düşünmek, dünyadan bihaber olmak demektir!. Türkiye bunu yapamaz, diyor!

Almanya eski Başbakanı Schröder’in okuduğu, yorumladığı  ve kaleme aldığı,  Türk Devletinin stratejik konumu ve Devlet Aklının politikalarını, içeride göremeyen ve okuyamayan aklı evvellere, ne demek gerektiğini bilemiyorum!. Böyleleri ya ahmaktır ya da işbirlikçi ve satılıktır!. Elin adamı daha ne diyebilir ki; kara kaşımız ve gözümüz için yapmıyor herhalde bu tespit ve öngörülerini!.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan sonrasında, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Devletin başına kim gelirse gelsin, BEKA ve İSTİKLAL yönünde ki tüm politikalar, projeler ve yatırımlar, birebir ve harfiyen uygulanmaya devam edecektir!  Siyaset ve siyaset adamı siyasetin gereği, anlık ve günlük düşünebilir!. Devlet Aklı, Türk Devletinin bekası ve milletin birliği adına süreklilik arz etmek zorundadır!.

Devletin TEMELİ; Adalet ve Ehliyet!..

        

Adalet ve nizam devletin temelidir! Adalet olmadan devlet varlığını belki bir dönem fakat ilelebet devam ettiremez! Türk; Adalet dağıtan ve Hakikat ehli demektir! Adaletin olmadığı durumlarda zulüm var demektir! Zulüm ile ABAD olunamaz! Kısa bir süre için  sadece olduğunuzu zannedersiniz!..

Adaletin olmadığı toplumlarda, kaos ve karmaşa hakim olur! Adaletin olmadığı toplumlarda, sosyal barış temin edilemez! Adaleti temsil eden devlet memurları, hem işlerinde vatandaşa ve hem de emrindeki çalışanlara karşı adaletle hükmetmelidir!

Devletin memuru konumundaki kişi, dünyevi çıkar veya başkaca kişisel kaygılar ile vatandaş ve çalışanlara zulüm edilemez! Böyle bir davranışın hem bu dünyada ve hem de diğer âlemde cezası vardır! Peki, böyle bir davranışı sergileyen kişiler cehaletinden mi yoksa devletine ihanetinden dolayı bunları yapmaktadır!. Mezkûr olgular, devletin bekası ve devlet sistematiğine de zarar verdiğini unutmamalıyız!

Devletin dini adalettir, adaleti olmayan devlet dinsizdir, diyeceksiniz! Hem din adına ve hem de Müslim olduğunuzu da iddia ederken, ADALET ve HAKİKATE mugayir işler ve davranışlar sergileyeceksiniz!  Peki, bu Zulüm değil midir?!. Bu nasıl bir din, dindar kişi  ve Müslümanlık anlayışıdır!

Büyük Selçuklu Devlet Veziri Nizam-ı Mülk Siyasetnamesinde; İşinin ehli ve gayretkeş, liyakatli ve  takdire şayan, tecrübeli nice kişi atıl bırakılarak bir köşeye atılmıştır!. Ne idüğü belirsiz, usul erkân bilmez, kör cahiller nice vazifeyi uhdesine almıştır!. İşinin erbabı, soylu soplu, eline beline diline sahip, özellikle devlete makbul hizmetleri geçmiş, yararlıklar göstermiş ve  dirayetli kimselerin bir kenarda işsiz güçsüz durması akla ziyandır, diyor!.

Nizam-ı Mülk;  İşinin ehli kişi, şayet işi tevdi ettiğim görevi almakta tereddüt ya da reddederse, cebren bu vazifeyi ona yüklerdim!. Böylece hem mala ziyan gelmemiş hem reayanın huzuru muhafaza edilmiş olur!. Bugün bu töre; kişilerin, siyasi, ırk, cemaat ve başkaca cahiliye taassuplarından kaynaklı bozulmuştur! Neden acaba?!.

Hadis-i şeriflerde;  İşinin ehli olmayana, layık olmayana, İş ve görev tevdi edildiği,  verildiği zaman, kıyameti bekleyiniz! Emanet zayi edildiğinde kıyametin kopmasını bekleyin, buyrulur!.

Ya Resulallah, emanetin zayi edilmesi nasıl olur, denince;  Görev ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekleyin,  buyurdu!.

Emanete riayet edilmezse, zekât zorla verilirse, ilim, dine hizmet için değil de, para ve makam için öğrenilirse!. Fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse!. Kötülüğünden korkup zalime hürmet edilirse, o zaman çeşitli belaya maruz kalırlar!.

Mekke’nin Fethinden önce Mekke’nin anahtarı Osman Bin Talha’dadır!. Kendisi Kâbe’nin temizliğini ve bakımını yapar!. Bu esnada Osman Bin Talha Müslüman değildir!. Peygamberimiz (asm) içeri girmek istediğinde; Hz. Ali anahtarı ondan alır ve içeri girerler!. Peygamberimizin (asm) amcası Hz. Abbas Kâbe’nin anahtarının kendisine verilmesini rica eder!

Peygamberimiz (asm) anahtarı amcasına verir!. O esnada bir ayet iner!. Ayette şöyle buyrulur! Allah Teala size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar ( bizden mi diye sormadan) arasında hükmettiğiniz vakit ADALETLE hükmetmenizi emreder! (Nisa – 58)

Peygamberimiz (sas); Ey Osman! İşte Kabe’nin anahtarı! Bu gün iyilik ve vefa günüdür!. Sen cahiliye zamanında bu vazifeyi layıkıyla yaptın, inanıyorum ki şimdi daha güzel şekilde yaparsın, buyurdular ve anahtarı herkesin huzurunda ona teslim etmiştir! Bu büyüklüğü ve ADALETİ   gören Osman Bin Talha hemen Müslüman olur!.

Hz. Mevlana; Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır!. Adalet, ağaçlara su vermektir!. Adalet, bir nimeti yerine koymaktır! Yani hakkı hak sahibine vermektir!. Adaletsizlik ve Zulüm, dikene su vermektir!. Adaletsizlik ve Zulüm, Bir şeyi layık olmayana vermek ve bir şeyi konmaması gereken yere koymaktır!.  Adalet ve Zulüm, hakkı hak sahibine vermemektir!. Bu hal de sadece belaya ve felakete kaynak olur, buyurur!

İnternet ve Sosyal Medya Yasası!..

Dünyada, bugün için  savaşlar, top, tüfek, tank ve diğer askeri yöntem ve araçlar ile olmamaktadır!. Böyle bir savaşın maliyeti ve yıkımı her iki tarafa da çok büyük olur!. Dijital bir dünyada, savaşın boyutu ve alanı, taraflar ve cephesi  de değişmiştir!. İnternet mecrası, tüm parametreleri ile birlikte, bir küresel savaş meydanıdır!. Ya da kuralı ve çerçevesi olmayan bir savaş meydanı!..

Emperyalist ve küresel güçler, eskiden, çıkarları doğrultusunda ki ülkelerde, kaos ve karmaşa çıkarmak için  çok pahalı yöntemler ile halkı sokağa dökebiliyordu!. Bugün dünya üzerinde, denetim ve yönlendirmeleri altında, yayın yapan  sosyal ağlar  mahareti ile  toplum ve özellikle de üniversite gençliği, organize bir şekilde sokaklara dökülebilmektedir!. Gerisi  planladıkları şekilde devam etmektedir!.

Peki, küresel ve emperyalist güçler, sosyal ağlar üzerinden nasıl böyle bir operasyona kalkışmaktadır?! Hedef ülkelerdeki yasal boşluktan kaynaklanıyor olabilir mi?! Neden olmasın?!  Ülkeler beka, istikrar, iç barış, güvenlik  ve huzur adına,  internet ve sosyal ağlar hakkında yasal düzenleme yapmak zorundadır!. Aksi halde kaos ve karmaşadan başını kaldıramaz! Yani, tedbir almadıkları takdirde,  şeytan taşlamaktan ibadet etmeye vakit bulamazlar!

Türk Devleti, 1 Ekim  2020 tarihinde,  Sosyal Medya Yasası olarak  ifade edilen, 7253 sayılı, İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair, önceki 5651 sayılı Kanunda  önemli düzenlemeler yapmıştır!.

Yurt dışı kaynaklı sosyal medya şirketlerinin 2 Kasım 2020 tarihine kadar ülkemizde temsilci atamaları gerekiyordu! Kanun çerçevesinde, ülkemizde yayın yapan,  sosyal ağ sağlayıcılarından VK ve Dailymotion tercihini gerçek kişi, Youtube, Tiktok, Facebook ve Instagram  ise tüzel kişi temsilciden yana kullanmıştır!. Devamı da gelecektir!. Artık eski TÜRK DEVLETİ yoktur!.

5651 sayılı sosyal ağ sağlayıcı kanun çerçevesinde, Türkiye’deki kullanıcı verilerinin Türkiye’de bulundurulması yükümlülüğü ve aynı kanun  kapsamında yapılacak başvurulara ilişkin 48 saat içinde cevap verme zorunluluğu getirilmiştir!.

Kanun kapsamında; İnternet ortamında yapılan ve içeriği 5651 sayılı Kanunda listelenen suçları oluşturduğu konusunda yeterli şüphe bulunan yayınlarla ilgili olarak, uygulanan erişimin engellenmesinin yanı sıra içeriğin çıkarılması yaptırımı da eklenmiştir!.

Kanun çerçevesinde; Sosyal ağ sağlayıcıların paylaşılan içeriklere ilişkin yükümlülükleri bağlamında, bir içeriğin hukuka aykırılığının hâkim veya mahkeme kararı ile tespit edilmiş olması durumunda, içeriğe yönelik ilgili tedbirlerin alınmaması, içeriğin çıkarılması veya erişim engelleme halinde, sosyal ağ sağlayıcılara doğan zararları tazmin sorumluluğu getirilmektedir!

5651 sayılı Kanun kapsamında; İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar tarafından ilgili içeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi de istenebilecektir!.

Şimdi tüm bu izahat ve yasa kapsamında, ülkemizde yayın yapan sosyal ağ sağlayıcı firmaların, bir parti başkanının sosyal ağlarda paylaşım yapmasını engellemesi ve hesabının da kapatılmasını nasıl okumalıyız?! Ya da Diyarbakır annelerinin seslerinin kesilmesini ve hesabın dondurulmasını! Bu nasıl bir güç ya da küstahlıktır!. Veya Türkiye bir Muz Cumhuriyeti midir?! Olmadığına göre!.

Sosyal ağlar, yayın yaptıkları ülkelerde, kanun ve yasa tanımayan,  derebeyi midir?! Ya da dünyanın yeni derebeyleri midir? Yasanın içeriği ve Boğaziçi üniversitesindeki öğrenci olaylarına mezkur zaviyeden bakmanın, gelişmeleri ve arkasındaki kirli aklı daha net okumak, anlamak, yorumlamak ve gereğini de devlet olarak yapmak, devletin bekası  ve milletin de birliği  adına daha etkili olacaktır!.

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde, Kadim Türk Devlet Aklı idaresinde ki Türk Devlet sistematiği, beka, istiklal  ve istikbal adına yeniden dizayn edilmiş,  2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiye hedeflerine matuf, içerideki işbirlikçi ekol tasfiyesi ve temizliği  ile birlikte; Anadolu ve Kadim Devlet geleneği, Selçuklu ve Osmanlı Devlet kodlarına dönmektedir!.