2022’de ‘ON Küresel’ RİSK!

Siyasi risk analizi konusunda danışmanlık yapan Eurasia Group şirketi, 2022’nin en büyük ‘ON Küresel Riskleri’ sıralamış ve ABD merkezli TIME dergisindeki bir makalede yayımlamıştır! Makalede;  Türkiye’yi listenin 10’uncu sırasına yerleştirmiş! Neden acaba? Nedenlerini yazının sonunda ifade etmeye çalışacağım!  Makaleye göre, 2022’de dünya için en büyük riskleri taşıyan ON Konu başlığı şöyledir!

1 – Çin’in  ‘Sıfır COVID’ Stratejisi!  Küresel büyümenin ana aktörü Çin,  etkili aşıların yokluğu ve daha az insanı koruduğu bir ortamda,   yeni Covid-19 varyantlarıyla karşı karşıya kalacağı! Çin devlet medyasındaki “Covidi yendik” söyleminden halkın rahatsız olacağı! Gelişmiş dünyada, pandeminin ekonomik etkisinin süreceği ve bozulan tedarik zincirleri ile kalıcı enflasyonun devam edeceği!  Yeni salgınlar, gelişmekte olan pazarlarda ekonomik büyümeyi yavaşlatacağı ve yoksul hükümetleri daha fazla borç ile baş başa bırakacağı!

2 – Teknolojik Açıdan Çok Kutuplu Dünya!  Dünyanın en büyük teknoloji firmaları, ne gördüğümüz ve ne duyduğumuza karar veriyor! 2022 yılında yanlış bilgi ve özellikle ABD’de, halkın demokrasiye inancını zedelemeye devam edeceği! Teknoloji şirketleri ve hükümetlerin veri güvenliği, siber güvenlik ve yapay zekânın güvenli kullanımı gibi konulardaki anlaşmazlıklarının süreceği!  ABD ile Çin ve daha az düzeyde ABD ile AB arasında yaşanan gerilimin artacağı!

3 – ABD’deki Ara Seçimler! ABD’de Kasım ayındaki ara seçimlerde, Cumhuriyetçilerin Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğu yeniden ele geçireceği ve Senato’daki dengenin değişebileceği! Cumhuriyetçilerin Başkan Joe Biden’ı azletmeye çalışabileceği ve Amerikan siyasi kurumlarına kamu güveninin azalacağı!  Kongre’nin her iki kanadının Cumhuriyetçilere geçmesi halinde, 2024 başkanlık seçimlerine yeniden girme ihtimali bulunan Donald Trump’ın yenilgiye uğrasa bile seçimleri tehlikeye atabileceği ve bir anayasal kriz çıkabileceği!

4 – Çin’in İç Politikası!  Çin’in ‘Sıfır Covid’ stratejisinin artan maliyeti ile Devlet Başkanı Şi Cinping’in reform planlarının, 2022’de piyasalara ve şirketlere istikrarsızlık getirebileceği! Çin’i güçlü kılmak için teknolojik açıdan kendi kendine yeterlilik, ekonomik güvenlik,  toplumsal uyum vizyonu ve Batı’dan gelen ters tepki, yorgun düşmüş bir büyüme modeli, dengesiz bir ekonomi ve hızla yaşlanan nüfus gibi sorunlarla karşılaşabileceği!

5 – Rusya! Ukrayna sınırına Rus birliklerinin yerleşmesi, Avrupa’nın güvenliği üzerinde daha geniş bir çatışma yarattığı!  Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin,  NATO’dan istediği, doğuya doğru daha fazla genişlememe, garanti konusunda bir anlaşma yapılmasının görülmediği! Rusya ve NATO’nun gemi ve uçaklar arasındaki yakın temas, 2022’de daha sıklaşacağı ve tehlikeli hale geleceği, kaza ihtimalinin artabileceği!

6 – İran!  Hızla ilerleyen nükleer program konusunda diplomasi yavaşladıkça ve Biden yönetiminin seçenekleri azaldıkça, İsrail, kontrolü almak isteyeceği! Bu durum, İsrail’in İran’a ait nükleer tesislere hava saldırısı düzenleme ihtimalini gündeme getirebileceği! Petrol fiyatlarının artabileceği, bölge devletleri arasındaki gerginliği artırabileceği ve çatışma riskini ortaya çıkaracağı!

7 – Çevre için Bir Geri Adım! 2022’de enerji maliyetini artıran baskılar nedeniyle hükümetler daha düşük maliyetli politikaları tercih edeceği ve iklim krizi konusunda harekete geçmeyi erteleyeceği! Enerji fiyatları, hükümetler üzerindeki iklim baskıları artarken,  hem seçmen ve hem de siyasetçiler için endişe düzeyini yükseltebileceği!

8 – İktidar Boşluğu ve Yönetilemeyen Krizler! Washington ve Pekin’in yerel sorunlara gömüleceği ve ortaya çıkan iktidar boşluğu; AB, İngiltere ve Japonya gibi ülkeler tarafından doldurulamayacağı!  Birçok ülke ve bölgenin yönetilmeyen krizlerle baş başa kalacağı! Afganistan’da Taliban’ın IŞİD’i militan çekmekten alıkoymakta zorlanacağı!  Yemen, Myanmar ve Etiyopada’ki iç savaşlar, yeni riskler yaratabileceği!  Venezuela ile Haiti’deki mülteci krizlerinin derinleşebileceği!

9 – Kültür Savaşlarını Kaybeden Şirketler!  2022’de dünyanın büyük şirketleri, gözlerini rekor kârlara dikmesine rağmen, siyasi açıdan zorlu bir sene geçireceği!  Sosyal medyayı arkalarına alan tüketici ve çalışanlar, çok uluslu şirketler ve onları denetleyen hükümetlerden yeni taleplerde bulunacağı! Çok uluslu şirketler;  çevre, kültür, toplum ve siyasi konularda sorun yaşamamak için daha fazla zaman ve para harcayacağı!

10 – Türkiye! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2023 seçimleri öncesinde anketlerdeki düşüşü tersine çevirmek için 2022’de Türkiye ekonomisi ve uluslararası itibarını daha da düşük seviyelere taşıyacağı! İşsizlik ve enflasyonun yüksek, TL’nin daha zayıf ve oynak olacağı!   Seçmenin dikkatini ekonomik krizden başka yöne çekmek için daha sert bir dış politika izleyeceği! Bir erken seçim ihtimali olması halinde risklerin daha da ağırlaşacağı!

İki yüzyıldan beri, dünyayı ve dünya halklarını sömüren küresel ve emperyalist güçler, Covid pandemisi ile sömürge düzenini,  yeni bir sürece evirmek için her yolu denemektedir!

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde kurulan Türk Devletleri Teşkilatı ile, gönül coğrafyamızdaki tüm bölgelerde, küresel ve emperyalist güçler, eskiden olduğu gibi ellerini ve kollarını sallayarak rahat bir şekilde hareket edememektedir!

Dünya, bir dönem tek kutuplu ve bir dönem de Soğuk Savaş diplomasisi ile iki kutuplu bir düzeni geride bırakmıştır! Geldiğimiz noktada,  Tek veya İki kutuplu bir sistem veya düzen sürdürülebilir görülmemektedir!  Birlikte kazan kazan ve paylaşımcı bir sistem kurulacaktır!

Kurulacak olan yenidünya düzeni ve sistematiğinin olmaz ise olmaz başat aktörü Türkler olacaktır! Dünyamızda yaşamakta olduğumuz tıkanma, inkıtaa ve arızalar buradan kaynaklı olarak zuhur etmektedir! Türkler olmadan yeni bir sistemi asla kuramayacaklar!

Türkler olmadan yenidünya sistematiği dünya insanlığına barış ve huzur getiremez!  Dünya üzerinde sadece Türkler, nizamı âlem ülküsü ile hareket etmektedir! Türk; Adalet dağıtan, hakikat ehli ve mazlumların hamisi demektir!

Diğerleri ulusal çıkarları çerçevesinde,  yakmak ve yıkmak, öldürmek ve sömürü üzerine bir düzen kurabilir!  Böyle bir düzen veya sistemde, dünya ve dünya insanlığına barış ve huzur asla gelmeyecektir! Barış ve huzurun olmadığı durumda ise dünyamıza KAOS ve KARMAŞA hakim olacaktır! KAOS ve KARMAŞA ise YIKIM demektir!

YAKİN olarak BİLMEK!..

Son günlerde,  siyaset kurumu ve siyaset arenasındaki gelişmeler ve açıklamalar hakkında, analiz, tespit ve öngörülerde bulunuyor,  strateji geliştiriyor, akabinde bıyık altından güleni mi ararsınız, arkamızdan konuşanları mı? Aman, Allah’ım! Tabii ki sorun değildir!

Onlar; sefil, akılsız, cahil ve avam biri ile karşılaştıklarında, SELAM der, geçer giderler! Bazı kişiler, olaylar ve gelişmelere, sadece kişisel çıkarları çerçevesinden bakmakta ve değerlendirmekte olduğu için zafiyet durumunda kalmaktadır! Daha doğrusu, mezkur beslenme şeklinden kaynaklı, HAKİKAT konumuna asla erişemez ve gelemeyecekler!

Kadim Devlet Aklının Türk Devleti-i ebed müddet devam ilkesi çerçevesinde, siyaset kurumu ve siyaset arenasındaki aktörlerle ilgili gelecek kurgusunu okuduğunuz vakit, gelişmeleri ve olayları sadece tiyatro izler konumunda kalırsınız! Aksi halde, mahalle ya da kayıkçı kavgasının ortasında kendinizi bulabilirsiniz! Kim,  kime ne diyor! Kim, kimlere ne gibi laflar yetiştiriyor!

Hakikat bilgisine, bilge kişiler akıl ve araştırma yöntemiyle yükselir! Resul ve Nebiler ise hakikat bilgisine vasıtasız olarak tümel bir şekilde ulaşmıştır!

Hakikat bilgisine, akıl ve araştırma yöntemleri ile öngörülerde bulanan bireylere, günümüzde ya deli diyorlar ya da başkaca bir şey!  Neden acaba?

Siyaset kurumu ve siyaset arenasındaki aktörlere yönelik yapmış olduğumuz öngörülere, kafayı yediğimizi ifade edenlerin olduğu gibi! Zaman her şeyin ilacıdır! Bekleyip göreceğiz!

Özellikle, toplum olarak, DEVLET ve HÜKÜMET konusuna bakış açımızın arızalı olduğunu düşünüyorum! Neden acaba? DEVLET başka bir şey, HUKÜMET ise başkaca bir şeydir! DEVLET başka bir şey HUKÜMET Başkanı başkaca bir şeydir! HUKÜMET başkanı, asla baki değildir! Baki kalacak olan devlettir!

Yakin; sözlükte, sabit olmak, durulmak, sükûnete kavuşmak anlamındaki kelime kökünden türemiştir!  Yakin, tasdik ve inanca ulaştıran doğru bilgidir! Yakin, kişinin şüpheden kurtulmuş ve doğru, sağlam ve kesin bilgi, mutlak kanaat ve tam bir itminan anlamına gelmektedir!

Yakin şüphenin, bilgi cehaletin karşıtı sayılarak yakin ile bilgi arasında bir ayırıma gidilmişse de bu iki kavram arasında anlam yakınlığı bulunduğu, yakinin şüphe karışmayan bilgi olduğu ve marifet gibi terimlerle ifade edilen diğer bilgi türlerinin üstünde kesinlik taşıdığı kaydedilmektedir!

Bakara suresi 118. Ayetinde; Dinî bilgiden nasibi olmayan bir kısım cahiller; Ya Allah bizimle konuşsa veya bize apaçık bir işaret, bir mucize gelse, dediler! Kendilerinden öncekiler de aynen böyle söylemişlerdi! Bunların kalpleri birbirine ne kadar da benziyor! Biz, gerçeği tam manasıyla kavrayıp, ona şüphe duymadan inanacak bir topluluk için işaret ve delilleri apaçık ortaya koymuşuzdur, buyurmaktadır!

Müfessirlerin çoğunluğu;  bilgiden yoksun olanlar, Hz. Peygamber’e iman etmeleri için Kuran-ı Kerim’in getirdiği bilgi ve delilleri yeterli görmüyor; Allah’ın doğrudan kendileriyle konuşması gibi güya daha kesin ve ikna edici kanıtlar istiyorlar! Yüce Allah, gerçekten doğruları arayan, doğru inanç ve yaşayış konusunda samimi bir arayış içinde olanların yeterli bulacağı ayetleri, çeşitli kanıtları açık seçik bildirmektedir!

Yakin; sağlam bilgi ve iyi kati olarak bilmek!  İlmel Yakin; kati olarak edinilmiş, sağlam bilgi! Aynel yakin; bir şeyi kendi gözüyle görüp mahiyetini bilmek!  Hakkel yakin; gerçekliğinde hiç şüphe olmayan!  Falan yerde bir göl olduğunu bilmek ilmel yakin. O gölü gidip görmek aynel yakin. O göle girmek hakkel yakindir!

Aynel Yakin;  Müşahede etmek, manasındaki ayn ile gerçeğe uygun bilgi anlamındaki yakin kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen aynel yakin, gözle görür gibi bilme. Keşif ve müşahede ile elde edilen bilgi anlamına gelmektedir.

İlmel Yakin; sözlükte, bir şeyi gerçek haliyle idrak etmek anlamına gelen ilim ile gerçeğe uygun kesin hüküm, inanç veya bilgi, manasındaki yakin kelimelerinden meydana gelen terkip, kesin olan aklî ve naklî delillerin ifade ettiği bilgi olarak tanımlanabilir.

Hakkel Yakin; Gerçek varlık ve doğru hüküm, anlamındaki hak ile gerçeğe uygun kesin bilgi, anlamındaki yakin kelimelerinden oluşan terkip, iç duyu veya iç tecrübe yoluyla ulaşılan ve kesinlik bakımından en son merhaleyi teşkil eden doğru bilgi, olarak tanımlanabilir.

Güvenilir LİMAN; Türkiye Merkez Bankası!

Geçtiğimiz günlerde, Merkez Bankası Kanununun “Para – kredi konusunda Bankanın görev ve yetkileri” başlıklı 40. Maddesine;  banka nezdinde bulunan yabancı ülke merkez bankalarına ait para, alacak, mal, hak ve varlıklar haczedilemez, Üzerlerine ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz konulamaz, bendi eklenmesi hususunda, TBMM’ye değişiklik teklifi verilmiştir! Neden acaba? Ya da neden dün değil de şimdi? Demek ki bazı hamlelerin yapılabilmesi için bazı şartların  olgunlaşması gerekmektedir!

Herhalde böyle bir çalışma ve hazırlık durduk yerde olmamıştır? Küresel ve yerel ölçekte, bir arka planı ve gerekçeleri vardır! Dünya yeniden bir para sistematiğine doğru giderken ve Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, Türk Dünyası ve gönül coğrafyamızda ki tüm ülkelere, parasal çerçeveden bir güven ve sağlam bir LİMAN gerekli olacaktır! Tabii ki böyle bir LİMAN;  Dünyanın ve özellikle de Türk dünyasının parlayan yıldız ülkesi konumundaki Türkiye’den başkası olamaz!

Kadim Türk Devlet Aklı denetimindeki Türk Devletinde, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra, her alanda düzenleme,  sağlama alma ve gönül coğrafyasındaki tüm halklar ile yeniden kucaklaşma politikası yürütülmektedir! Dün görmezden geldiğimiz ya da selam veremediğimiz tüm akraba ve gönül dostları ile bağlar yeniden sağlama alınmaktadır!

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu; Para – Kredi konusunda, yürürlükteki kanunun 40. Maddesine göre,  bankanın görev ve yetkileri mevzuata göre şu şekildedir!

Banka, nihai kredi mercii sıfatıyla ödeme sisteminde aksamalara sebep olabilecek geçici likidite sıkışıklıklarını ve finansal piyasaların etkin bir şekilde çalışmasını engelleyebilecek teknik kaynaklı ödeme sorunlarını gidermek amacıyla, sisteme, teminat karşılığında gün içi veya gün sonu kredi imkânı sağlayabilir!

Bankaca, banka sisteminde belirsizlik ve güvensizlik oluşması ve fon çekilişlerinin hızlanması halinde, haklarında belirsizlik ve güvensizlik oluşan bankalara, şartları Banka tarafından kararlaştırılmak üzere, fon çekilişlerini karşılayacak miktarda kredi verilebilir! Bu hüküm gereğince kendisine kredi verilen bankaların iflası halinde Banka, verilen kredi miktarı ve faizi için iflas masasına imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder!

Bankalar ve elektronik ödeme araçlarını çıkaran kuruluşlar dâhil olmak üzere Bankaca uygun görülecek diğer mali kuruluşlar, Banka nezdinde açılacak hesaplarda bilanço içi veya bilanço dışı uygun görülen kalemlerini esas alarak, nakden zorunlu karşılık tesis ederler!

Bankaca yapılacak düzenlemeye göre zorunlu karşılıkların Banka nezdinde ki hesaplarda bloke olarak tutulmasının istenmesi hâlinde, bloke hesaplarda tutulan zorunlu karşılıklar, hiçbir amaç ve konunun finansmanı için kullanılamaz, temlik ve haciz edilemez!

Banka nezdinde ki hesaplarda faizsiz mevduat tutulmasını istemeye veya cezaî faiz tahakkuk ettirmeye yetkilidir! Tahakkuk ettirilen cezaî faiz alacakları, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri gereğince tahsil edilir! Tahsil edilen cezaî faizler Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna gelir kaydedilir!

Bankanın temel görev ve yetkilerinin yürütülmesi amacıyla mevzuatla Bankaya verilen yetkiler çerçevesinde bankalar, ödünç para verme işlemleri ve mevduat kabulünde uygulayacakları faiz oranlarını belirlenecek esaslara göre Bankaya bildirirler! Banka, bankalardaki mevduatın vade ve türleri ile özel finans kurumlarındaki katılma hesaplarının vadelerini belirler!

Yüz yıllardır, tüm gönül coğrafyası ülkelerde ki parasal varlıklar,  ABD ve Avrupa ülkelerinin Merkez Bankalarında tutulmaktadır! Neden acaba? Irak ve Libya’nın karışması akabinde, bu ülkelerin trilyon doları bulan parasal varlıkları,  neden iade edilmemiştir? Peki, bu parasal varlıkları,  ülkelerin ihtiyacı olduğu bir dönemde iade edilmeyecek de ne zaman iade edilecektir? Yoksa bu parasal varlıklarına bu ülkeler EL KOYMUŞ ve ÇÖKMÜŞ durumda mıdır? Peki, başka hangi ülkelerin ne kadar ve varlıklarına el konulmuştur?

Yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyasındaki tüm ülkelerin parasal varlıkları EMİN bir şekilde ve istedikleri tarihte de İADE alabilecekleri tek güvenilir LİMAN ülkesi Türk Devleti’dir! Şimdi anladık mı, her alandaki ve özellikle de parasal çerçevedeki küresel saldırıları?

Teklifte söz konusu düzenlemenin gerekçesi, madde ile merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen, diğer merkez bankalarının banka nezdinde para, alacak, mal, hak ve varlıklarının haczedilmemesi amaçlanmaktadır!

Teklifte söz konusu düzenleme ile özellikle; Ukrayna, Kazakistan, Libya, Suriye gibi karışıklık yaşanan ülke örnekleri ve bu ülkelerin Merkez Bankalarının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda “muhafaza” amaçlı hesap açmak isteyebileceği ve mezkûr düzenleme ile Tahkimde dava açıp o ülkelerden paralarını isteyenlere;  “ Benim kanunumda haczedilemez diye bir madde var ben buna izin veremem ” diyerek güvence sunulacağı ifade edilmektedir!

Ankara Vizyonu ve Ukrayna Krizi!

İkinci Dünya Savaşının sonlarında;  SSCB – Kızıl Ordu doğudan, ABD ve müttefikleri batıdan Almanya içlerine doğru ilerlerken, taraflar arasında sürtüşmeler başlamış ve hangi bölgelerin kimin denetiminde olacağı ya da kimlerin nereleri kurtaracağı konusunda anlaşmazlıklar ortaya çıkmıştır!

Yani PAYLAŞIM ve DENGE zaviyesinden sorunlar zuhur etmiştir!

Hem bu anlaşmazlıkların çözüme bağlanması ve hem de savaş sonrası dünyanın ana çizgileriyle düzenlenmesi amacıyla, Ukrayna’nın Yalta Kenti’nde liderler düzeyinde bir konferans yapılmasına karar verilmiştir!

Bugün, Ukrayna yine dünyanın gündeminde! Neden acaba? Yenidünya düzeni, sistematiği ve dengesi yeniden Ukrayna üzerinden mi kurulacaktır?

Şubat 1945’te toplanan Yalta Konferansına,  ABD’yi Roosevelt, İngiltere’yi Churchill ve SSCB’yi Stalin temsil etmiştir! Konferans’ta karara bağlanan konular arasında, Almanya’nın savaş sonrasında silahsızlandırılması ve etki alanlarının taraflarca belirlenmesi, göze çarpmaktadır! Bu toplantıda resmen, Avrupa ve özellikle de Almanya tamamen kontrol altına alınmıştır!

Yalta Konferansı’nda Türkiye’de tartışma konusu olmuştur!  Konferans’ın 6. oturumunda Stalin, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarına ilişkin Montreux Sözleşmesi’nin gözden geçirilmesi ve değiştirilmesini talep etmiştir!

2. Dünya Savaşına girmemiş bir Türkiye neden tartışma konusu edilmiştir? Bugün de, Rusya ve Ukrayna gerginliğinde, merkez ülke Türkiye’dir!

Rusya için Ukrayna’nın NATO üyeliği kırmızıçizgidir! Rusya, yüz bin asker ile Ukrayna sınırına ordusunu yığmış! ABD’den Ukrayna’yı NATO üyesi yapmayacağına! NATO’yu daha fazla genişletmeyeceğine! NATO birliklerinin 1997 yılı öncesi şartlarına geri çekileceğine! Ukrayna’dan Minsk anlaşması şartlarını yerine getirmesini! Komşu ülkelere,  NATO’nun silah sistemlerini yerleştirmeyeceğine,  dair yazılı garanti vermesini istemiştir.

30 Aralık 2021 tarihinde,  ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yapılan telefon görüşmesi sonrasında, Biden;  Moskova’nın Ukrayna’ya girmesi durumunda ağır bedel ödeyeceğini, ifade etmiştir! Acaba, ne gibi ağır bedeller?

İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace;  Ukrayna’ya hafif tanksavar savunma silah sistemleri sağlamaya karar verdik ve bunların stratejik silahlar olmadığını, ülkenin kendisini savunması için kullanılacağını ve Rusya için bir tehdit oluşturmadığını da, ifade ediyormuş!

Hem ağır silahlar vereceksiniz ve hem de komşu ülkeye tehdit oluşturmayacak, öyle mi?

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell; AB, Ukrayna’nın en yakın ortağı, Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve egemenliğini tamamen destekliyoruz, diyormuş!

Ukrayna nasıl Avrupa toprağı oluyor ki? Birkaç yüz yıldır Sovyetler Birliğinin bünyesinde ve 1991 yılında Birliğin dağılması akabinde, Bağımsız Devletler Topluluğunu; Rusya, Belarus ve Ukrayna birlikte kurmadılar mı?

Avrupa Komisyonu Başkanı Von der Leyen;  Eğer Rusya, Ukrayna’ya karşı saldırısını artırırsa eşi benzeri görülmemiş adımlar atılabilir! Rusya’nın finans ve enerji sektörlerine yönelik yaptırımlar için ABD ile yakın temasta olduklarını, dile getirmiştir!

Peki, şimdi soralım! Enerji olarak tamamen Rusya’ya bağımlı bir Avrupa neler yapabilir? Ya da neleri yapamaz?

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir araya gelmiş; görüşmenin ardından yapılan açıklamada, iki ülkenin Rusya’ya karşı ortak cephede yer aldığı, dile getirilmiştir!

2. Dünya Savaşı akabinde, Soğuk Savaş sistematiğini ABD – İngiltere ve Rusya birlikte kuracaklar, bugün,  ABD, Rusya’ya karşı, Almanya ile aynı cephede yer alacak? Yapmayın Allah aşkına! ABD ve Rusya, dünya dengesinin her daim tarafıdır!  

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Pankin; ABD ve NATO, Rusya’ya bölgede güvenlik garantisi vermezse, bunun ciddi bir anlaşmazlığa yol açabileceğini ve bu konuda ilerleme kaydedilmezse Rusya, askeri yanıt verebilir, açıklamasını yapmıştır!

Rusya, tüm tehdit ve restlere, Rus ruleti ile karşılık vermektedir! Bu da demektir ki, arka planda ya bir anlaşma vardır ya da Rusya’nın eli çok güçlüdür!  Peki, neler olmaktadır?

Peki, Covid pandemisi sonrasında nasıl bir Dünya düzeni bizleri beklemektedir? 2. Dünya Savaşı sonrasında Soğuk Savaş benzeri, nasıl bir dünya düzeni ve hangi devletlerarasında kurulacaktır? Tüm bu yaşadıklarımız kurulacak olan yenidünya düzeni ve tahterevalli dengesinde ki taraflardan bazı devletler,  bertaraf mı edilmektedir? Neden olmasın!

Mezkûr açıklamalar çerçevesinde, geldiğimiz noktada; tarihi, kültürel, sosyal, coğrafya ve gönül bağları ile doğu ve batı ekseni ayrımı yapmadan, Ankara vizyonu ve Ankara kriterleri çerçevesinde,  tüm taraflar arasında iletişimi kurabilecek tek ülke Türk Devletidir!

Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde,  Türk Devletler Birliğinin kurulması akabinde; Gönül Coğrafyamız; Balkanlar, Kafkaslar, Afrika, Orta Doğu ve Avrasya bölgesine, Türkler olmadan barış ve huzuru getiremezler! Türkler, yenidünya sistematiğinin olmaz ise olmaz dengesi, merkezi ve başat aktörüdür! Türkler olmadan yenidünya düzeni ve sistematiği asla kurulamaz!

Kişi Cibilliyetinin Gereklerini Yapacaktır!

Cemaat yurdunda kalırken,  intihar eden Enes Kara isimli tıp fakültesi öğrencisi genç evladımız için tüm ülke olarak üzüldük!  Allah taksiratını affeylesin! Enes Kara, İntihar mektubunda, intihar gerekçesi olarak; tıp mezunlarının kariyer süreçlerinin zorluğu,  karşılaştıkları mobbing ve yetersiz özlük hakları,  sağlıkta şiddetin önlenememesi ve ülkenin sosyo-ekonomik durumu, torpil vb. nedenleri sıralamaktadır!

Enes ve Enes durumundaki gençliğin geleceğe ümidi kalmamıştır!  Neden acaba?  Bu da demektir ki eğitim zaviyesinden bir yerde hatalar yapılmaktadır! Gençlik manevi duygulardan mahrum bir şekilde YARIŞ ATI gibi yetiştirilmektedir! Bir yarış biterken bir diğeri başlamaktadır! Tabii ki bu süreçte bazı değerler örselenecektir!

Mümin,  ÜMİT ve KORKU arasındadır! Geleceğe ümit kalmadığına göre, korku ve endişe içindeki gençlik, bir o yana bir bu yana savrulmakta ve ruhen bocalamaktadır!

Enes kardeşimiz, cemaat yurdunda kalsa da, Müslüman olmadığı ve ateist olduğunu vurgulamaktadır! Fakat olay birileri tarafından kasıtlı bir şekilde; İslam ve Müslüman, cemaat yurtları ve cemaatler kapatılsın noktasına getirilmiştir! Peki, neden?

Bu toprakların TÜRK ve İSLAM olarak mayalanmasından kimler ve neden rahatsız olmaktadır? Peki, bu toprakları, Türk ve İslam olarak mayalayan kimlerdir? Sorulması ve cevaplanması gereken sorular bunlar olmalıdır! Türk; Adalet dağıtan, Hakikat temsilcisi ve mazlumların da hamisi demektir! Hak ve Hakikat, batıla karşı her daim üstün gelecek ve batıl yok olmaya mahkûmdur! Aslında meselinin bam teli buradadır!

Cemaat yurtları ve cemaatler kapatılsın ifadelerini kullanan ve sosyal medyada trend topic olanlar, ilk fırsatta, diyanet kapatılsın diyecektir! Yani ortada din namına ne varsa kapatılsın ve buralar kapatılırsa,  dinden ve dindarlardan kurtulacaklarını vehmediyorlar!  Kendi vehimlerinde boğulmak zorundalar!

Bu topraklar,  bin yıl önce,  Ahmet Yesevi ve Maturidi İslam temsilcileri, Horasan erleri ile Türk ve İslam olarak mayalanmıştır! Elbette ki her kişi cibilliyetinin gereklerini yapacaktır! Başka ne bekliyorduk! Bu topraklarda, tipi bizden fakat paraya, makama ve kadına meyilli ecnebilere aklını ve ruhunu kiraya vermiş kullanışlı çok kişi vardır! Mümin, uyanık ve feraset sahibi olmak zorundadır!

Cemaatler ve özellikle de Cemaat Yurtları,  devletin resmi kurumlarından izin alarak ve resmi kurumların denetimlerine tabi olarak açılmalıdır! Aksi bir durum var ise Devlet gereğini yapmalıdır!  Yoksa Devletin takip ve kontrol edemediği,  resmi izni olmayan korsan yerler mi tercih edilmelidir? Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre! Birileri böyle bir ortamı arzu mu etmektedir?

Devletin resmi kurumlarından izin almak suretiyle açılan yurtlarda,  her kişinin bilgileri devletin kayıtlarındadır! Devlet;  kimin hangi yurtta ve ne kadar süreyle kaldığını gün gün takip etmektedir! Cemaatler ve Cemaat Yurtları kapatılsın diyenlerin, aynı zamanda diyanetin de kapatılmasını isteyen kişiler olduğunu görmekteyiz! Neden acaba?

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli, grup toplantısında; Yükseköğrenimini Elazığ’da sürdüren Enes Kara isimli bir üniversite öğrencimizin intihar etmesi her yönüyle konuşulmuş ve tartışılmış, hatta siyasi ve ideolojik önyargılarla istismar edilmiştir! Burada üzerinde durmak istediğimiz asıl mevzu, söz konusu intihar olayının özellikle menfur bir siyasi hesaplaşmaya konu edilerek, muhafazakâr ve mütedeyyin insanlarımıza karşı husumetle perçinlenmiş intikam aracına dönüştürülmesidir! Bu doğru değildir, insani değildir, vicdani hiç değildir!  Herkesin, yasalar kapsamında ve maşeri vicdan sınırları içinde, hür ve müstakil hareket etmeye, inanç hürriyetini sonuna kadar yaşamaya hakkı vardır! Tarikat ve cemaatler, devletle rekabete meyletmedikten ve devleti ele geçirme hatasına düşmedikten sonra, sosyolojik bir realite olarak hayatın olağan akışı içinde var olmaya devam edeceklerdir!  Bizim derdimiz ve sorun ettiğimiz konu, tarikat ve cemaatlerden ziyade, yüce dinimize yönelik suçlamalardaki sinsiliktir!  Bugünkü şartlarda, her fırsatı ganimete çevirme gayesi taşıyan sözde aydınlar ve sorumsuz siyasetçiler, satılmış kalemler ve bazı din bezirgânlarının maneviyatımıza kurdukları tuzaklar, attıkları iftiralar ve yaptıkları kötülükler, ne yarına ne de yanlarına bırakılmayacaktır, ifade ve vurgularının, Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde, Türk ve İslam mayası ile yoğrulan Anadolu topraklarında, bin yıllık varlık ve beka adına;  soyu ve cibilliyeti belli ve nereye hizmet ettikleri de aşikâr, Türk ve İslam görünümlü, çok kullanışlı ecnebi uşaklarına karşı, her daim uyanık ve dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum!

UZAYDA Keşifler, Parselleme ve Uzay Savaşları!

Hezarfen Ahmet Çelebi, 1632 yılında lodoslu bir havada, Galata Kulesi’nden kuşkanatlarına benzer bir araç ile kendini boşluğa bırakması ve İstanbul Boğazında 3358 metre yukarıdan süzülerek Üsküdar Doğancılar Meydanına inmesi ile tanınmaktadır! Hezarfen Ahmed Çelebi, dünyada ilk kez uçmayı deneyen ve başaran Müslüman Türk bilgini olarak geçmektedir!

Füzeciliğin atası olarak bilinen Müslüman Türk bilim adamı Lagari Hasan Çelebi, 1633 yılında,   barut dolu haznesi bulunan basit bir hava roketi ile dikey uçuşu gerçekleştirmiş, ilk kez havalanmayı başarmış ve günümüzdeki roketlerin de ilk şeklini bulmakla tarihe geçmiştir! Batılı kaynaklar, dünyada ilk insanlı uzay uçuşunu Hasan Çelebi isimli bir Osmanlı Türk bilgini olduğunu yazmaktadır!

Hazerfen Ahmet Çelebinin Galata Kulesi’nden Üsküdar sahiline uçması ve Lagari Hasan Çelebinin roketle havalanması,  dünyada, teknoloji, füze, roket ve uzay konusunda yapılan çalışma ve atılımların başlangıcı olarak kabul edilmektedir!

Peki, İslam dünyası, uzay ve uzay çalışmalarında neden yoktur? Ya da İslam dünyası, uzaya ilgi mi duymuyor?  Yoksa İslam dünyası,  uzayda,  hayat olup olmadığı noktasında şüpheleri mi vardır? Peki, uzay çalışmalarında İslam temsilcileri, diğer ülkelerden neden geride kalmıştır!

İslam olunmadan uzaya çıkılamayacağını idrak eden NASA ve diğer uzay çalışması yapan büyük ülkeler, bünyelerinde İlahiyatçı istihdam etmeye başlamıştır? İslam olunmadan uzayda belirli bir noktadan sonra çıkılamayacağının ve yanacaklarını da çok iyi biliyorlar!

Yenidünya düzeni çerçevesinde,  ülkelerin uluslararası alanda söz sahibi olma istekleri, gerek yeryüzünde ve gerekse gökyüzünde gücü elde tutmak, büyük etken olarak karşımıza çıkmaktadır! Ülkeler, dost –  düşman demeden çevrelerindeki her şey hakkında bilgi edinmek için istihbarat çalışmaları yapmaya devam etmektedir! 

Günümüz bilgi çağında, bilgi transferinin uydular üzerinden yapıldığı ve uydular ile gerçekleştiği, uzayda olmanın ve uzayı ele geçirmenin önemi ortaya çıkmaktadır! Uzayda olmak ve uzayı ele geçirmek! Adamlar, Uzay Kuvvetleri Komutanlığını laf olsun diye mi kurdular?

Büyük devletler, uzayda hâkimiyet kurma yarışını, uzaydaki alanları askerileştirme yarışına dönüştürmüştür!  Neden acaba? Uzmanlar, giderek daha askeri bir alan haline gelen uzayın, yakın zamanda büyük güçlerin savaş alanına dönüşebileceğini iddia etmektedir! Neden acaba?

Washington – Moskova – Pekin hattındaki gerilim uzaya sıçramıştır!  Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki uzay yarışı, Venüs’te yaşam izine rastlanması üzerine kızışmıştır!  Venüs atmosferinde,  mikrobiyolojik ortamlarda oluşabilen fosfinin keşfedildiği!

Akabinde,  Rusya Uzay Ajansı, ‘Venüs Rus gezegenidir’ açıklaması yapmıştır! Adamlar,  gezegeni sahiplenmişler! Demek oluyor ki, çocukluğumuzda bilgisayar oyunu olarak oynadığımız, UZAY SAVAŞLARI, Uzay parsellemesi akabinde başlayacaktır!

ABD Savunma Bakanı Mark Esper;  Çin ve Rusya’yı uzayı savaş alanına çevirmekle suçlamış! Rusya’nın uzaya gönderdiği füze atabilen uyduları, ‘katil uydular’ olarak tanımlamış ve katil uydularla uzayı silahlandırdılar! Çin ve Rusya bir zamanlar barış alanı olan uzayı, savaş bölgesine çevirdi,  diyormuş!

NASA ya da bir başka uzay ajansı, uzayda kaç gezegen olduğu hakkında bilgi vermiyor! Neden acaba?  Hatta uzayda kaç galaksi olduğu hususunda,  kesin bir sayı vermiyor! Peki, neden? Birkaç yıl öncesine kadar, 200 ile 400 milyar arasında galaksi olduğu tahmin edilirken, bugün,  1 trilyona yakın galaksi olduğunu ileri sürmekteler!  

Dünyamızın içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine komşu Andromeda galaksisinde, 1 trilyondan fazla yıldız / güneş olduğu tahmin ediliyormuş!  Devasa büyüklükteki uzayda, akıl almaz sayıda gezegen bulunduğu!  Samanyolu galaksisinde, şu ana kadar tespit edilebilen, dünya benzeri gezegen sayısı 8 milyar civarındadır!  Bu da demektir ki, daha GİDİLECEK ve KEŞİF edilecek, uzayda çok mesafeler vardır! Keşifler ve İmanın taklitten tahkiki bir konuma gelmesi!

Ülkemizde mezkûr konuda,  uzayda hayat olup olmadığı hakkında neler söylendiği ve bilgi eksikliği olduğunu görmekteyiz! Peki, uzayda hayat var mı sorusunun cevaplarını,  Kuran-ı Kerim ayetleri ışığında incelemeye çalışalım!

Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa hepsi Ondan ister! Allah,  her gün ve her an bir yaratma işindedir! ( Rahman, 55/29 )

Göklerde ve yeryüzünde olan canlılar ve melekler, onlar hepsi de büyüklük göstermeden Allah’a secde ederler!  ( Nahl Suresi, 16/49 )

Allah,  yedi kat göğü ve yerden de bir o kadarını yaratmış olandır! Onun emri bütün bunlar arasında durmadan iner durur!  Allah’ın bunları yaratıp emirler indirmesi, Onun gerçekten her şeye gücü yettiği ve bilgisiyle her şeyi kuşatmış olduğunu, bilmeniz içindir!  ( Talak, 65/12 )

Göklerde ve yeryüzünde nice deliller vardır ki onlar bu delillere aldırış etmeden üstlerinden basıp geçerler! ( Yusuf 12/105) 

Ayetin tefsirinde; Gerek insanın kendisinde gerekse dış dünyada, göklerde ve yerde Allah’ın varlığına, birliğine, ilmine, kudretine ve hikmetinin üstünlüğüne delâlet eden, insanların görüp ders ve ibret almasını gerektiren nice deliller vardır! İnsanoğlu;  ilmî, fikrî, felsefî ve amelî hayatında bu olaylar ile her zaman karşı karşıyadır! İnsanoğlu bunları düşünüp,  hem dünyada başarılı olacak hem de imanını taklitten tahkike çıkarmak suretiyle, kâmil insan olma yolunda ilerleyecek ve ahrette mutlu olacak ve Cemali ilahiye kavuşacaktır!

Kazakistan’a Bir de bu Zaviyeden Bakalım!

2022 yılı Kazakistan için iyi başlangıç olmamıştır! Ülkede, akaryakıt zamlarının protestoları sonucunda;  Hükümet istifa etmiş!  İnternet ve telefon faaliyetlerinde kesintiler yaşanmış! Kurucu ve ulusal lider Nazarbayev’in heykelleri devrilmiş ve Güvenlik Konseyi Başkanlığından istifa etmiş! Protestocular, çeşitli şehirlerde hükümet binalarını ele geçirmiş! Ülkede olağanüstü hâl ilan edilmiştir! Peki,  Kazakistan üzerinden Türk Dünyasında ve Avrasya bölgesinde neler olmaktadır?

Kazakistan’daki olaylar, doğalgaz üreten, doğal gaz ve petrol zengini bir ülkede, vatandaşın kullandığı enerjiye yapılan zamlar akabinde vuku bulacak, öyle mi? Dışarıdan bir müdahale veya kaos planı ve kışkırtma olmayacak, öyle mi? Bu süreçte, ülkede, dış destekli, 16 bin civarında olduğu iddia edilen STK yönetimi ve üyeleri de boş duracak, öyle mi?  Aklımızı peynir ekmek ile yemedik! Dünya halklarının aklı ile alay etmeyi ve oynaşmayı, artık bırakın! Her şey artık ayan beyan meydandadır!

Türk Devletleri Teşkilatı’nın temeli, 1992 yılında Ankara’da Türkçe konuşan devlet başkanları zirvesinde atılmıştır! Öncesinde, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi ve sonrasında Türk Konseyi olan örgüt,  2018 yılında Türk Keneşi adını almış ve 12 Kasım 2021 tarihinde,  Türk Devletleri Teşkilatı olarak dünyaya ilan edilmiştir! Tüm bu süreçlerde Kazakistan’ın etkisi, öncülüğü ve liderliğini bir kenara not etmek gerekir! Kazakistan, Türklerin ATA Yurdudur!

Neymiş efendim! Kim Doğu Avrupa’ya hükmederse, Kalpgah’a yani AVRASYA bölgesine hâkim olur! Kim Kalpgah’a hâkim olursa, dünya adasına hükmeder! Kim dünya adasına hükmederse, dünyaya hâkim olur, diyorlar! Avrasya bölgesinin kalpgahını kendi haline bırakacaklar, öyle mi? Yapmayın Allah aşkına! Adamlar kalpgaha hâkim olmak için yıllardır strateji ve taktik üretmektedir!

Kazakistan, satranç tahtası olarak gördükleri Avrasya bölgesinin merkez üssü ve kalpgahı konumundadır! Hem, kim Kenar Kuşağa hükmederse Avrasya’ya hâkim olur ve kim Avrasya’ya hâkim olursa dünyanın kaderini kontrol eder diyecekler, hem de Avrasya’nın merkez üssü ve kalpgahı konumunda ki Kazakistan’a hâkim olmak için karıştırmayacaklar, öyle mi?

2013 yılında, Çin Devlet Başkanı, Kazakistan ve Endonezya ziyaretlerinde,  Bir Kuşak – Bir Yol girişimine, İpek Yolu Fonu ve Asya Altyapı ve Yatırım Bankası eklenince,  Asya – Pasifik bölgesinde ABD’nin öncülüğünü yaptığı Atlantik sisteme karşı büyük bir ekonomik cephe açılmıştır! Bir Kuşak- Bir Yol projesinde Kazakistan’ın etkilerini görmekteyiz!

2001 yılında Çin liderliğinde ve Kazakistan öncülüğünde ki Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurulması, büyük bir güç olan Çin’in bir ittifak sistemine yakın işbirliği ve dayanışma sistemi kurmasına olanak sağlamıştır! Kazakistan, Şanghay İşbirliği Örgütünün de fikir babası, kurucusu ve önderi konumundadır!

Avrupa Birliği de, Çin’in İpek Yolu ya da Bir Kuşak – Bir Yol girişimine alternatif olmak üzere, 2027 yılına kadar, toplam 300 milyar avroluk altyapı yatırım programı Küresel Geçit stratejisini açıklamıştır! Peki, şimdi sormak gerekir? Neden şimdi? Birileri için dağılma, yok olma veya parçalanma süreci hızlandığı için olabilir mi?

ABD, 9 / 10 Aralık 2021 tarihlerinde, Washington’da düzenlediği, Global Demokrasi Zirvesi; Dünyada demokrasi ve temel hakların güçlendirilmesi amacıyla 106 ülkenin katılım sağladığı; Angola, Gana gibi ülkeler yer alırken, Türkiye,  Macaristan, İran, Rusya, Çin ve Afganistan gibi ülkeler bulunmuyor! Neden acaba? Yoksa toplantıya davet edilen 106 ülkeye de daha önce götürdükleri;  kan ve yıkım üzerine bina edilmiş, demokrasi, özgürlük ve insan haklarını mı götürecekler! Neden olmasın! Adamların, anladıkları medeniyet sistematiği bunu gerektiriyor!

Emperyalist ve küresel güçler, dünya halklarına yeniden bir sömürü için proje üstüne proje sunuyorlar! Neden acaba? 1. ve 2. Dünya savaşlarından sonra kurmuş oldukları emperyalist sistem ile dünyayı sömürenler,  artık yeni bir sürece evirmek istiyor! Fakat istedikleri kadar kolay olmayacaktır! Dünya, artık eski dünya değildir! Dünya halklarının gözü, gönlü, ruhu ve kulağı, artık açılmıştır! Hiçbir şeyi artık eskisi gibi gizleyemiyor ve üzerini örtemiyorlar! Her şey insanlığın gözü önünde ayan beyan bir şekilde vuku bulmaktadır!

Dünyayı sömüren emperyalist ve küresel güçler,  dünya insanlık tarihinin olmaz ise olmazı Türklerin kurdukları Türk Devletleri Teşkilatının nüvesinden gelişim sürecine kadar öncülük ve liderlik eden, petrol ve doğal gaz zengini, devasa verimli toprakları ve Türk Dünyasının merkez üssü konumundaki Kazakistan’ı da kendi haline mi bırakacaklar?  Şanghay İşbirliği Örgütü, Bir Kuşak – Bir Yol Projesi ve Türklerin Ata Yurdu Kazakistan’ı kim kontrol edecektir? Meseleye bir de bu çerçeveden bakmakta fayda olacaktır!  Aksi halde gelişmeleri net olarak okuyamayız!

Türkler olmadan mezkûr projeler başarılı olamaz! Türkler olmadan tüm projeler akamete uğrayacaktır! Türkler, tüm projelerin sıklet merkezidir! Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde kurulan Türk Devletleri Teşkilatına, ya üye olmak ya da gözlemci konumunda olabilmek için her yolu deneyecekler!  Afrika, Asya, Orta Doğu ve Balkanlar bölgesinde bir Selam ile gidebilecek tek millet Türkler ve tek ülke Türk Devletidir! Aksi halde adım atamazlar! Sadece yakar ve yıkarlar!

Türk Devletleri Teşkilatı ile yeniden bir Türk asrı ve dünya insanlığı adına da yeni bir medeniyet inşa ve ihya hamlesi başlamaktadır! Kazakistan meselesi,  normal ve sıradan bir iç kaos planı ve karışıklık şeklinde okunamaz!  Kazakistan meselesi, Türk Devletleri Teşkilatına yönelik küresel bir saldırıdır!

İslam’ın sancaktarı ve Mazlumların hamisi ülküsü ile hareket eden Kadim Türk Milleti, Türk Devletler Teşkilatının kurulması ve Kazakistan veya başkaca Türk diyarlarında ki; karışıklık ve kaos ile tüm gönül coğrafyasında ki mazlumların bekleyişlerine, gözünü ve gönlünü kapatacak mıdır? Tabii ki hayır!

Adalet dağıtan, Türk ASRI yeniden başlıyor! İhya ve inşa eden Türk medeniyeti yeniden başlıyor! Durduramayacaklar! Yıldıramayacaklar! Başaramayacaklar!  Türk Devletler Teşkilatı ile birlikte yol yürüyebilmek için her yolu deneyecekler! Başkaca bir seçim ve tercihleri kalmamıştır! Aksi halde hepsinin sonu yakındır!

Merkez Bankası ve İstikrar!

Son günlerde, geçtiğimiz tarihlerde duymadığımız kadar, Merkez Bankası ve Banka Başkanının ismini duyar olduk! Neden acaba? Sanki hükümet başkanı konumundalar! Parayı yönetmek, devleti yönetmekle eş değer olduğu için olabilir mi? Peki, Merkez Bankası nedir? Merkez Bankası nasıl kurulur? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ne zaman kurulmuştur? Görev ve yetkileri nelerdir,  kabaca izah etmeye çalışalım!

Merkez Bankası, bir ülkenin para ve banka sistemini kontrolle görevlendirilmiş bir kurum,  bankaların bankası ve son başvuru merciidir! Merkez Bankası adıyla anılmaları; para ve banka işlerinde diğer bankaların merkezini oluşturması ve bir merkezden yönlendirilmelerinden ileri gelmektedir!

Dünya savaşlarından sonraki süreçte, savaş borçlarının silinmesine karşılık,  ABD ve İngiltere Merkez Bankalarının PARA basma yetkisini, dünyanın PARA babaları tarafından talep edildiğini de bir kenara not edelim!

ABD Merkez Bankasının (FED faiz ve para ile ilgili konularda yapacağı bir açıklama, dünya Merkez Bankaları ve piyasalar tarafından merakla beklenmektedir! Neden acaba? ABD’de, para ve faiz konusundaki bir esinti az gelişmiş ülkelerde fırtınaya sebebiyet vermektedir! Peki, neden?

Merkez Bankaları ekonomik gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkmıştır! Modern anlamda merkez bankalarının doğuşu ve gelişmesi, bankacılığın gelişmesinden sonra olmuş ve 19. Yüzyılda kurulmuştur!

Merkez Bankalarının gelişimi, madeni para sisteminin önemini yitirmesi ve ticari bankaların para yaratma işlevlerinin ön plana çıkmasıyla paralellik göstermektedir! Para politikasının toplam talebin belirlenmesinde, önemli bir rol oynadığı konusundaki görüş birliğinin artmasına bağlı olarak konjonktür dalgalanmalarının istikrar ve enflasyon oranını içeren ekonominin yönetiminde merkez bankasının önemi artmıştır!

Merkez Bankaları öncelikle ticaret ve endüstrinin yardımına koşmak ve devlete ödünç para vermek için kurulmuştur! Bununla birlikte banknot ve kâğıt para rejimine geçildikten sonra, para yaratma iktidarı kavramı doğmuştur! Para iktidarı, temel bir iktidardır!

Hükümetler merkez bankasını, bankacılık sistemi ve para arzını yönetmesi için kurmuştur! Merkez bankalarına verilen vekâlet anayasal olmadığından kaynaklı, merkez bankaları politik bir arenada faaliyet göstermek ve özerk olsalar bile, kanun koyucu veya hükümetlerin baskısı altında kalmaktadır!

Türkiye’de bir ulusal merkez bankası kurulması fikri, 1923 yılında toplanan Türkiye İktisat Kongresinde ele alınmıştır! Kongrede, bir taraftan devletin bankacılık politikasını belirleyecek, diğer taraftan banknot ihracı ile devlet kredisini tanzim edecek bir merkez bankası oluşturulması üzerinde durulmuştur!

Ulusal bankacılık hareketinin ortaya çıkmasındaki temel neden, ülke içinde birikmekte olan sermayeyi yabancı ve azınlık bankalarının elinden kurtarmak ve bu sermayeyi ulusal ticareti geliştirmek amacıyla kullanmaktır!

Yürürlükte bulunan Merkez Bankası Kanunu;  Türkiye’de banknot ihracı imtiyazına münhasıran sahip, Kanunda yazılı görev ve yetkileri haiz olmak üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası unvanı altında anonim şirket olarak kurulmuştur!

Merkez Bankası,  ekonomik alanda kamusal görev yerine getiren, devletin para ve kredi politikasının yürütülmesinde önemli role sahip, kamu kesiminde yer alan ve özel hukuk hükümlerine tabi bir kamu tüzel kişiliktir!

Farklı ülkelerin Merkez Bankası kanunları dikkate alınarak, bir kanun tasarısı hazırlanmış ve Mart 1930’da Bakanlar Kurulu’nda görüşüldükten sonra, tasarı 11 Haziran 1930 tarihinde TBMM’den geçerek yasalaşmıştır!

30 Haziran 1930 tarihinde resmi gazetede yayımlanan 1715 sayılı Kanun ile T.C. Merkez Bankası kurulmuş ve bu banka 3 Ekim 1931 tarihinde fiilen çalışmaya başlamıştır!  T.C. Merkez Bankası; Merkez Bankası Kanunu ile düzenlenen görev ve sorumlulukları şu şekildedir!

1 – Fiyat İstikrarı; Merkez Bankasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır! Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir!  Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir!

2 – Finansal İstikrar; Merkez Bankası için destekleyici amaç özelliğine sahiptir! Bu kapsamda Banka, Türkiye’deki finansal sistemin istikrarı için para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici önlemleri almakla sorumludur!

3 – Döviz Kuru Rejimi; Ülkemizdeki döviz kuru rejimini Hükümet ile birlikte belirlemek, biçimlendirmek ve uygulamak; Bankanın bir diğer görevidir! Bunun yanında, Türkiye’deki altın ve döviz rezervlerini saklamak ve ülke menfaatleri doğrultusunda yönetmekten sorumlu kurum, yine Merkez Bankasıdır!

4 – Banknot Basma ve İhraç İmtiyazı; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 87. maddesine göre para basma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) aittir! Ancak TBMM, banknot basma ve ihraç yetkisini süresiz olarak Merkez Bankasına devretmiştir!

5 – Ödeme Sistemleri; Merkez Bankası; fonların ve menkul kıymetlerin güvenli ve hızlı bir şekilde aktarılması ve mutabakatının gerçekleştirilmesi için yeni sistemler kurmak, kurulmuş ve kurulacak sistemlerin kesintisiz işlemesini sağlamak, gözetimini gerçekleştirmek ve gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür!

En İyi 10.000 Bilim İnsanı ve Konya Üniversiteleri!

Uluslararası sıralama kuruluşu Alper-Doger(AD) Bilimsel İndeksi’ne göre, 2022 yılı Türkiye’nin En İyi 10.000 Bilim İnsanı listesi ( https://www.adscientificindex.com/top-lists/?i=30 ) yayınlanmıştır! Bilim insanlarının son beş yıldaki çalışmalarını temel alarak; üniversite, ülke, bölge, dünya, temel alan ve branşları değerlendirilmektedir!

Türkiye’deki üniversitelerden en çok atıf alan ve en yüksek h-indekse sahip ilk 10.000 akademisyeni gösteren 2022 Alper-Doger Bilimsel İndeksi’ne göre bilim insanlarının bireysel bilimsel performansları ve bilimsel üretkenliklerinin katma değerine dayalı sıralama ve analiz oluşturulmuştur!  Bu sıralama, bilim insanlarının çalışma alanlarına göre sıralanmaktadır!

Nitelikli yayın sayısı, yayınların yer aldığı derginin etkisi, patent sayısı, yapılan atıf sayısı, h-indeks, hm-indeks, makale sayısı, atıf alan makale sayısı ve yayımlandığı derginin etkisi gibi uluslararası ölçütler kullanılarak yapılan sıralama; kariyer boyu etki ve yıllık etki olarak iki kategoride listelenmektedir!

AD Scientific Index, 212 ülkedeki 14 bin 109 üniversiteden 713 bin 522 bilim insanının; üretkenlik kat sayısı ve aynı zamanda; üniversite, ülke, bölge, dünya, temel alan ve branşlardaki sıralama ile değerlendirmesini yapılmaktadır!  

AD Scientific Index listesinde, Türkiye’deki 214 üniversiteden 17 bin 774 bilim insanı yer almaktadır!  Yayınlanan AD Scientific Index 2022’de sıralamaya giren ilk 10 bin bilim insanı arasında, ülkemizden 44 bilim insanı bulunmaktadır! İlk 10 bin Bilim insanı listesine giren özellikle 44 bilim insanı ve diğer sıralamadaki akademisyenleri tebrik eder başarılarının devamını dilerim!  

Farklı kuruluşlar tarafından oluşturulan dünyanın en etkili bilim insanları listelerinde; bilim dünyasında, yayınların ve atıfların büyük önemi olduğu, en önemlisi de çalışmaların ticari değeri olan bir ürüne dönüşebilmesi dikkat çekmektedir!  

Bir gazeteci ve iletişimci duyarlılığı çerçevesinde; kişi ve toplumu zehirleyen ecnebi kültürünün karanlık, sisli ve dumanlı dehlizlerine teşne zavallı tipler gibi dedikodu ve karalama yapmadan, Türk Kültürünün mayalandığı ve neşv-ü nema bulduğu;  kişilerin zehrinin alındığı, hem kendisi ve hem de toplum için  faydalı bireyler haline getirildiği ve dönüştürüldüğü; sohbet – muhabbet ve yapıcı  eleştiri ortamı,  kıraathane kültürünü anlaması ve idrak etmesini zaten beklemiyoruz!

Bir gazeteci olarak, Kamu görevi ifa etiğimizi unutmadan, şehrimizdeki tüm üniversite rektör ve yöneticilerine ve özellikle de kuruluş tarihi 50 yıla merdiven dayamış,  şehir ve bölgemizdeki tüm üniversiteleri bünyesinden çıkarmış, hamilik görevi devam etmekte olan Selçuk Üniversitesi rektör ve yönetimine,  mezkûr konularla ilgili,  KAMUOYU adına birkaç sorumuz olacaktır!

  • Şehrimizdeki üniversitelerden ilk 10 bin bilim insanı listesinde KAÇ BİLİM ADAMI AKADEMİSYEN vardır? Konya kamuoyu ve öğrencilerin bunları öğrenme hakkı olduğunu düşünüyorum!
  • Şehrimizdeki üniversite yönetimlerinde halen AKTİF GÖREV YAPAN REKTÖR VE DİĞER YÖNETİM KADEMESİNDEKİ AKADEMİSYENLERDEN kaç adedi bu listeye girebilmiştir? Ya da girememiştir?
  • Şehrimizdeki üniversite yönetimlerinden ESKİ REKTÖR VE DİĞER YÖNETİM KADEMESİNDEKİ AKADEMİSYENLERDEN kaç adedi bu listeye girebilmiştir? Açıklama gereği neden duyulmamıştır?
  • Şehrimizdeki üniversite yönetimleri, yöneticisi oldukları üniversitelerden ilk 10 bin bilim insanı listesine giren akademisyenler ile ilgili kamuoyu ve akademik camiaya BİR HABER VEYA BİLGİLENDİRME AÇIKLAMASI neden yapmamıştır? Yoksa gerek mi, görülmemiştir?
  • Arama motorlarında, ilk 10 bin bilim insanı listesi araması yaptığımızda, karşımıza yeni kurulmuş üniversitelerin mezkûr konudaki haber ve BİLGİLENDİRMEYİ RESMİ WEB SİTELERİNDE BULABİLİRKEN, KONYA’DAKİ ÜNİVERSİTE YÖNETİMLERİ neden böyle bir çalışma ve açıklama yapamamıştır?
  • İlk 10 bin bilim insanı listesinde, akademik çalışmaların TİCARİ DEĞERE DÖNÜŞTÜRÜLMESİNİN çok büyük öneminin olduğu fakat Konya’daki üniversite yönetimlerinin akademik çalışma, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin TİCARİ DEĞER gibi bir dertleri yok mudur? Peki, neden?
  • İlk 10 bin bilim insanı listesinde, akademik çalışmalardaki ATIF SAYISININ büyük önem arz ettiği fakat Konya’daki üniversite yönetimlerinin bu alanda bir çalışmalarının olmadığını görmekteyiz! Neden acaba? 

Siyasette Mağduriyet Etkisi!

Son günlerde, İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik, Kayyım atanması ya da görevden el çektirilmesi konuşulmaktadır! Peki neden? Neler olmaktadır? Yasalar çerçevesinde, Devlet ve Millete matuf bir hata – bir kusur var ise bunun çözüm merci bellidir!

Yoksa Devlet, yeni bir lidere öncülük mü yapmaktadır? Ya da Devlet Aklı, yeni bir liderin ikbal ve liderlik taşlarını mı döşenmektedir? Yakın bir tarihte Ekrem İmamoğlu’nu CHP Genel Başkanı olarak mı göreceğiz! Neden olmasın! Değilse, tüm bu yaşadıklarımızın akıl ve vicdan zaviyesinden bir açıklaması var mıdır? Ya da bir AKIL Tutulması mı yaşanmaktadır?

Peki, mağduriyet nedir? Mağduriyet yaşayan bireye karşı toplum nasıl tepki vermektedir? Mağduriyet;  hem birey ve hem de büyük grupların hayatında, onların tutum ve davranışlarını, verecekleri kararları, ilişkileri ve geleceklerini önemli derecede etkileyen psikolojik bir süreçtir!

Günlük yaşamda başkalarıyla ilişkilerimizi, dünya ve kendi gerçeklerimiz doğrultusunda rasyonel bir şekilde yürüttüğümüzü zannederiz! Oysa rasyonel zannettiğimiz tutum, davranış ve kararların psikolojik dünyamızdan ne kadar etkilendiğinin farkında olmayabiliriz!

1946 yılındaki genel seçimlerde, açık oy gizli sayım sonucunda, siyaseten kaybetmiş görünen ya da mağdur edilen Demokrat Parti, 1950 seçimlerinde halkın teveccühü ile iktidara gelmiştir! Anadolu insanı, zalimi cezalandırırken, mazlumu hem sever ve hem de mazlumun yanındadır!

1960 ihtilal sonrası Yassı Ada mahkemesinde yaşananlar, Başbakan ve iki Bakanın idam edilmesi akabinde siyasetin normale dönmesi, Demokrat Parti ekolünden gelen Adalet Partisini ezici bir çoğunluk ile iktidara taşımıştır! Adalet Partisinin iktidara gelmesinin arka planında, vatandaşlarda ki Demokrat Partiye mağduriyete bir tepkidir!

12 Eylül darbesinden sonraki süreçte, siyasi yasakların kalkması ve seçimlere gidilmesi, darbenin kudretli generalleri kendilerine yakın olarak gördükleri bir paşanın partisini alenen desteklemiş fakat vatandaş, Turgut Özal’ı ve partisini ezici bir çoğunluk ile iktidara taşımıştır!

Siyasette önünüzde ikbal kapılarının açılmasını mı istiyorsunuz? Öyleyse mağdur olacaksınız! Ya da mağdur edilmelisiniz! Daha doğrusu mağdur edileceksiniz,  millet uğradığınız bu mağduriyeti görecek ve size bu zulmü reva görenleri de cezalandıracak!  

Peki, nasıl ve neden mağdur olacaksınız?

Genç sayılabilecek bir yaşta ve işinizi de iyi yapıyorsanız, vatandaş da bunun farkında ve devlet, ilerisi için devlet ve millet adına sizde bir ışık görüyorsa, ihtiyacınız olan tek şey, okkalı bir mağduriyet olmalıdır! Okkalı derken!

Mağduriyetin okkalı olanı bu memlekette ancak Devlet ya da Kadim Devlet Aklı tarafından olmalıdır! Aksi halde sonuç alınamaz!

Türk siyasi tarihi, haksızlığa uğrayıp mağdur edilmiş siyasetçileri, çok geçmeden siyaset sahnesinin kalıcı aktörlerine dönüştürmesinin örnekleri ile doludur!

Mağduriyet dediğimiz şey, bir devlet kuşudur ve her isteyenin başına konmaz ya da kondurmazlar!

Mağduriyetin arka planında çok büyük bir plan ve akıl olmalıdır! Kadim Türk Devlet Aklının Devlet ve Millet adına,  sizin üzerinizden yürütülmesi gereken, dün olduğu gibi bugün de, kalıcı plan ve projeleri olmalıdır!

Mağdur olmak ya da mağduriyetin vatandaşlar nezdinde veya maşeri vicdanda bir anlam ve karşılığı olabilsin!

Cumhurbaşkanlığı Hükmet Yönetim sisteminin olmaz ise olmazı iki partili bir sistem olduğunu daha önceki yazılarımızda vurgulamıştık!

Türk Devlet Sistematiğinin temel dinamikleri, Kurucu İrade &  Kuvay-i Milliye Ruhu temsilcilerine yönelik, Kadim Türk Devlet Aklı tarafından, daha önceki mağduriyetlerde olduğu gibi milliyetçi ve muhafazakar kitle ya da seçmen,  blokaj veya konsolidasyon işlemine mi maruz bırakılmaktadır!

2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiyesi;  Kurucu İrade – Kuvayi Milliye Ruhu temsilcileri ile ehliyet – liyakat ve adalet temeli üzerine bina edilmiş yeni bir dönemin başlamakta olduğunu da yazılarımızda sürekli olarak ifade etmeye çalışıyorum!