Medyada ki Yalan & Yanlı Haber -2-

Kitle iletişim araçları toplumun ufkunu açtığından söz edilir!  Kitle İletişim araçları sayesinde modern toplum insanı, sadece oturduğu mahalle, şehir ve hatta yaşadığı ülke sınırları ile kısıtlı değildir! İnsanlar dünyada neler olup bittiğine artık anında erişebilmektedir!.

Kitle iletişim araçlarının önemli işlevlerinden biri kamuoyunu  bilgilendirmek, yönlendirmek, maniple etmek  ve  kamuoyunda belli bir kanaat oluşturmaktır!. 

Elbette ki, iletişime ve özellikle de kitle iletişime muhatap olan bireyin uyanık ve çok dikkatli olması gerekir!. Aksi halde, farkında olmadan,  devleti ve milletine karşı isyan ve hata durumuna düşebilir! Hatta, kitle iletişim araçlarının yönlendirmesi ve maniplesi ile,  devleti ve milletine karşı bilmeden, bilinçsiz bir şekilde,   ihanet ve hainlik konumuna gelebilir!.

Bilinçli olarak yapılan  ihanet ve hainlikleri  zaten burada dikkate almıyoruz!.  Devlet bu konuda  gerekenleri de yapıyordur!. Devlet olmanın gereği de zaten budur! Aksi  halde devletin bekası ve milletin birliği de sıkıntıya girecektir!.

Kamuoyu,  iletişim ve kitle iletişim araçları vasıtası ile tüm gelişmeleri izler, hükümet ve devlet politikaları ve ülkenin karşı karşıya olduğu iç ve dış sorunlar hakkında bilgi sahibi olduğunu ifade etmiştik!  Ancak haberlere erişim imkânı tabii ki tek başına yeterli değildir!

Bir haber oluşurken, bazılarının ön plana çıkarılması veya  bazılarının gözlerden kaçırılması, bazı  bilgilerin saklanması veya görmezden gelinmesi, haberin kurgulanması, haberin edit ve redakte edilirken bunları yapan kişilerin,  politik, sosyal, siyasi, demografik, ekonomik ve kültürel ilgileri eşik bekçiliği faaliyetleri arasında sayılır!.

Bir haberin ayrıntılara boğularak esas konunun üzerinin örtülmesi ya da belli olayların haber konusu dahi yapılmaması eşik bekçileri ve eşik bekçiliği kavramlarını bizlere hatırlatır!

Eşik bekçileri; Editör, yazı işleri personeli ve yayıncılar, haberin yazım ve sunumu ile ilgili yaptıkları seçimlerle kamuoyunda gerçekliğin şekillenmesi ve kamuoyu oluşmasında çok önemli bir etkiye sahiptir! Eşik bekçileri,  medya tüketicisi kamuoyunu istenilen veya istedikleri yönde harekete geçirmek veya yönlendirmek için kimi zaman aşırı uç yöntemlere başvurduğuna şahit oluruz! 

Eşik bekçiliği kavramı, temel olarak kitle iletişim aracının   ekonomi politiği ve  haberi yayan basın yayın organının bu doğrultuda belirlenmiş genel yayın politikasına dayandığı iddia edilse de, sürece etki eden çok başka dinamiklerden bahsetmek mümkündür!.

Haber medyasında içerik üreten insanların kişilik özellikleri, haberin oluşturulmasında önemli bir süzgeç işlevi görmektedir!. Medya çalışanlarının kültürü ve yetiştikleri coğrafya, ait oldukları din, mezhep ve etnik köken, aldıkları eğitim ve cinsiyetleri, mesleki tecrübe ve kişisel yetenekleri,  olayların siyak ve sibakını idrak dereceleri, mensubiyet ve meşrep gibi öznellikler haberin toplanmasından, haberin dokusu ve haberin kamuoyuna sunumuna kadar etki etmektedir!

Hucurat suresi 6. Ayetinde, Sonsuz Kudret ve Hikmet Sahibi Yüce Allah; Ey iman etmiş olan kullarım!. Eğer size bir fasık, bir haber ile gelirse hemen onu araştırınız. Belki, bilmeksizin bir kavme saldırırsanız, sonra yaptığınızdan dolayı pişman olursunuz, buyurmaktadır!.

Bu ayette,  Müslümanlara hem büyük  bir siyaset, hem  iletişim ve hem de kitle iletişim ve medya okur yazarlığı  dersi veriliyor!. Ey iman etmiş ve İslam nimetine kavuşmuş zatlar!  Eğer size bir fasık,  din hududundan çıkmış ve gayri meşru şeyleri işlemeye cüret etmiş, toplumun sosyal düzeni ve huzurunu bozmaya çalışan, yalan sözlü ve yanlı bir şahıs; bir hadisenin vuku bulduğu veya bulacağına dair bir haber getirir veya verirse, hemen onu araştırınız! Doğru olup olmadığının ortaya çıkmasını temine çalışınız! Haber ve özellikle de doğru haberler; sosyal, siyasi ve hukuki hayatın düzenli yürümesi,  adalet ve hakkaniyetin tesisi, haksızlık ve huzursuzluğun da önüne geçilmesi bakımından çok önemlidir!

ÖLÜM Asude Bahar Ülkesidir bir RİNDE!…

  Rindlerin Akşamı

  Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;

  Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç!

  Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,

  Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

  Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan

  Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

  Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece.

  Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,

  Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!

  Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

  Rindlerin Ölümü

  Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;

  Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.

  Gece; bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış,

  Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.

  Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;

  Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.

  Ve serin serviler altında kalan kabrinde

  Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

Yahya Kemal Beyatlı RİND şiirinde; Fani bir varlık olan insan için, ölümlü bir varlık olmak, ölüme de her an hazır ve yakın olmaktır! Geleneksel kültürümüzde çok sık kullanılan ve karşılaşılan fakat bugün pek çok kişi tarafından bilinmeyen, rind, zahid ve takva ehli insanlar vardır!.  Rind tipi insanlar, zamanla olgunlaşacağı, yaşadıkça  çevresindeki olaylar ve insanlara karşı daha  hoş görülü,  elinden ve dilinden diğer insanlara zarar gelmeyen, sabırlı ve her şeye  kızmayan ve parlamayan birey demektir!.   Rindler gönül zengini ve gönül ehli insanlardır! Para  pul, makam mevki, güç ve iktidarı, yani dünyalık ve geçici şeyleri  birinci sıraya almazlar!. Mademki fani dünyada yaşıyoruz, zaten hayat kısa, dünya  ve hayat  meşgalesi insanları hırpalıyor; öyle ise işleri zorlaştırmayalım ve aksine diğer insanların  hayatını kolaylaştıralım, diyen insanlardır!.

Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç!  Şimdi akıl iyice olgunlaşmıştır fakat yeni bir iş kurmak, bir başka şehre yerleşmek için,  eğlenmek ve  hatta âşık olmak için vakit çok geçtir!.

Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç! Fasıl; bölüm, dönem gibi anlamlar taşır!. Hayat, türlü ümit ve maceralar içinde yaşanmaktadır! Hayat dediğimiz kısacık ömrü kabaca değerlendirme yaptığımızda, Vah – Tüh ve İyi ki – Keşke, dediğimiz şeyler vardır! Fakat artık yapacak fazla bir şey  kalmamıştır!. Yolun sonu görünmektedir!

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle!  İnsan aklı ve gönlü ile hayatın  bitmesini kabullenemez!. Tüm kutsal kitaplar, iman ehli  ve rindler için ölümün bir son olmadığı konusunda  uyarı ve ikazlarda bulunur!. Fakat aciz bir varlık olan insan için ölümü kabullenmek elbette ki  çok zordur!. Zor olan her şey güzel olduğuna göre!. Her zahmet ile bir rahmet aramak gerektiğine göre! Peki; Ölüm güzel olmasa idi HABİB ölür müydü?!

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan, Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece!   Şair, rindane bir yaklaşımla ölümü gözle görünür kılıyor ve somutlaştırıyor!  Ona göre, gökyüzünde geniş kanatları olan büyük bir kapı vardır!. Bu kapının arkasında artık güneş görünmemekte ve doğmamaktadır! Orası karanlıktır ve orada zaman kavramı işlemez! O kapıdan geçildiğinde bitmeyen sükûnlu bir gece başlayacaktır! Boşluk, huzur, sessizlik ve zaman kavramı olmayan derin bir uyku başlayacaktır!

Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül! Gün batarken hayatta olmanın ve yaşamanın değerini bil! Coşkuyla bir işe sarılmış olarak, gönlünde gerçek bir aşkla ve doyumlu yaşayarak geçir günlerini, bu bedene iyi bak, bir gemi gibi huzurla süzül o son kıyıya!

Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül!   Çevresi tarafından sevilen,  kendisi ile barışık, mutlu yaşayıp ölen birey ve kulun  mezarında kendiliğinden, gül ve lalelerin, açacağına; çevresi tarafından sevilmeyen, kendisi ile her daim kavgalı,  dengini bulamayan, ya da kırıklıklar ve mutsuzluklar içinde  yaşayıp ölen kimselerin mezarlarında, bağırlarında ise dikenler bittiğine inanılır!.  Öyle bir hayat yaşamalıyız ki, mezarımızda her bahar güller ve laleler kendiliğinden bitiversin!

Vatan Dediğimiz Nedir?!.

Dünyada yeni bir düzen ve sistematik kurulma aşamasında olduğunu, yeni düzenin de bölgemizde cereyan edeceğini ve Türk Devlet olmadan da kurulamayacağını sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz!

Türk Devleti yüz yıl önce küresel ve emperyalistler tarafından ameliyata tabi olmuştur!. Bugün ise Bekası için hem sahada, hem de masada olmak zorundadır!.

Asil Türk Milleti, yüz yıl önce,  hem içerideki işbirlikçi mandacı ve  satılmış zihniyet,  hem de yedi düvele karşı, yedi bölgede kurtuluş ve kuruluş, direniş ve diriliş  mücadelesi vermiştir!.

Peki, bugün yaşamakta olduklarımızı nasıl okumalıyız?! Dünden bir farkı var mıdır?! Bugün ise, işbirlikçiler ve ağa baları tarafından,  yeni dünya düzeni ve sistematiğinde ki  kuruluş masasında olmayalım diye, içeriden ve dışarıdan kuşatma ve çevreleme operasyonlarına şahit olmaktayız!.  Başarabilirler mi?! Tabii  ki hayır!.

Dünya insanlık tarihinden Türkleri çıkardığımız vakit geriye hiçbir şey  kalmayacağına göre!.  Dünya üzerinde varlık ve beka mücadelesi, küresel ve emperyalist hegemonya güçler ve asil Türk milleti ile olmuştur! Çünkü Türk demek, Adalet dağıtan ve Hakikat temsilcisi olduğuna göre!. Türk aynı zamanda, mazlum milletlerin de  hamisi demektir!.

Vatan Nedir?…

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, İngiliz The Guardian gazetesine verdiği röportajda, Kırım’ın ilhakı gibi Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye bağlanmasının korkunç olacağını, Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye’ye bağlanması konusunun, Türkiye’nin kendi çıkarlarına da aykırı olduğunu söylemiş! Akıncı, İkinci bir Tayfur Sökmen olmayacağım, demiş! Peki, nedir Tayfur Sökmen hadisesi?!  Tayfur Sökmen, Fransız mandasına ait olan Hatay Devleti’nin 1939’da referandumla Türkiye’ye bağlanmasını kabul etmiştir!  2015 yılında  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilen ve 26 Nisan  2020  tarihindeki seçimde yeniden aday olan Mustafa Akıncı, Kıbrıs’ın federal bir çatı altında birleşerek sorunların aşılabileceğini, Kuzey Kıbrıs’ın daha fazla bağımlı hale geleceği, Ankara tarafından yutulabileceğini,  de sözlerine eklemiş!.

Peki, Kıbrıs ve Kıbrıs adası denilince aklımıza neler geliyor, kabaca  izah etmeye  çalışalım!. Kıbrıs Adası, çağlar boyunca, tarihin her döneminde çalkantılara sahne olmuştur!. Gerek stratejik konumu ve gerekse doğal zenginliği nedeni ile komşusu ve on binlerce kilometredeki emperyalist ülkeler tarafından zaman zaman işgal edilmiş, zenginlikler yağmalanmış ve sıkıntılı dönemler yaşanmıştır!  Ada, 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğunun hakimiyetine girmiştir!. Osmanlı İmparatorluğu, 1878 Rus savaşında, Britanya İmparatorluğunun desteğini almak amacı ile mülkiyeti Osmanlı İmparatorluğunda kalmak şartı ile ada, İngilizlere kiralanmıştır!. Türkiye 1923 yılında Lozan anlaşmasının 20. maddesi gereğince adanın İngiltere’ye ilhakını kabul etmiş ve  İngiltere 1925 yılında Kıbrıs’ı ‘Kraliyet kolonisi’ ilan etmiştir!. 16 Ağustos 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş ve Yunanistan, Türkiye ve İngiltere bu yeni Cumhuriyete garantör ülke oldu!. Rumlar Yunanistan’la birleşme yani Eosis’i gerçekleştirmek için Akritas planı adı altında harekete geçmiş ve Türklere saldırılar başlamıştır!. 20 Temmuz 1974 yılında Türkiye, garantörlük haklarını kullanarak adaya askeri müdahalede bulunmuş ve  15 Kasım 1983 yılında KKTC kurulmuştur!.

Vatan Nedir?!..

MHP Lideri Devlet Bahçeli, Kıbrıs Türklüğünü, Rum planlarına zincirleyip tutsak etmek maksadıyla elinden geleni ardına koymayan Mustafa Akıncı, Türkiye ve Türk milletine şükran duyması gerekirken sırtını dönmüş, yüzünü de zalimlere çevirmiştir! Bu ayıp ve ahlaksızlığın hiçbir vicdanda, hiçbir siyasi anlayışta yeri olamayacaktır!. Mustafa Akıncı, işgal ettiği koltuğa layık olmadığı açıktır! Bu nedenle Cumhurbaşkanlığından derhal istifa ederek emaneti Kıbrıs Türklüğünün iradesine tevdi etmesi kaçınılmaz ve hayati bir sorumluluktur! Akıncı ve yandaşları unutmamalıdır ki, Kıbrıs Türk’tür ve Türk kalacaktır!. Beşparmak Dağları’na dökülen şehit kanları hiçbir şart altında silinmeyecek, kutlu ceddimizin emanetleri çiğnetilmeyecektir! Kıbrıs Türklüğünün egemenlik haklarıyla oynayan karşısında Türk milletinin tamamını bulacaktır, ifade ve vurgularının, bölgemizde kurulmaya çalışılan,  yeni dünya sistematiğine yönelik olarak,  içeriden ve dışarıdan yürütülmekte olan kuşatma ve çevreleme operasyonlar ve bölgemizde oynanan  küresel ve emperyalist kirli plan ve sinsi oyunlara ve içerideki işbirlikçilere de Kadim Türk Devlet Aklı çerçevesinde, okkalı bir Osmanlı tokadı  olduğunu düşünüyorum!.  

Türk Devleti, Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte, 15 Temmuz hain işgal kalkışmasından sonraki süreçte, devletin içine kadar sızmış işbirlikçileri bir bir temizlemiş ve halen de temizlik devam etmektedir!. İçeriyi  sağlama aldıktan sonra, sınırlarımızda ki beka ve varlığımızı tehdit eden, BM’den kaynaklı tüm haklarımızı da korumak ve elde etmek için yapmış olduğu, Akdeniz, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya ve Suriye’deki  tüm  askeri ve  stratejik anlaşma ve hamleler, yedi düvel ve içerideki işbirlikçi hainlerin uykularını kaçırmaktadır!.

Tarih, kültür, coğrafya, medeniyet ve kadim devlet aklı, Anadolu’da ve yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyasında ki tüm bağlarını bir bir hatırlamaya, tazelemeye ve sağlama almaya başlamıştır!. 

Elbette ki böyle stratejik girişim ve hamleler birilerinin bölgemiz üzerindeki çıkarlarına aykırı olduğu ve  karşımıza da çıkamayanlar, dolaylı  ve dolambaçlı yollardan  saldırılara geçecektir!.  Fidanlarımızı kaybedecek ve canımızı da tabii ki yakacaklar!.

Fakat, Asil Türk Milleti için, Toprak, eğer  uğrunda ölen varsa  vatandır, düstur ve idrakini,  işbirlikçiler ve ağababaları, asla anlayamayacaklar!. Tabii ki Vatan Sağ olacak!. Elbette  ki  Türk Devleti ebed müddet devam edecek ve Var olacaktır!.

Kartlar Yeniden Karıldı!

17 Aralık tarihinde,  Devlet erkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımları ile Hz. Mevlana’nın Sonsuz Yaratıcıya kavuşması ve Şeb-i Arus’un 745. Selam Vakti temalı, Vuslat yıl dönümü etkinliği çok büyük bir coşku ile anıldı.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu geceki hitaplarında; Bize düşen görev, medeniyetimizin Üç tasavvuru; kalbi selimi, zevki selimi ve aklı selimi,  kendi tarihimizde ve kendi geçmişimizde aramak, bulmak, yeniden yorumlamak ve geleceğe taşımaktır, ifadelerinin de çok manidar olduğunu düşünüyorum!

Yüce Allah, 745. Selam Vakti temalı programdaki tüm katılımcı ve izleyicilere Hz. Mevlanayı sadece anmakla değil,  onun felsefesini anlamak ve anlamlandırmayı, hayatımızın her bir safhasına da uygulamayı nasip etmesini niyaz ederim. Hz. Mevlana sadece anılmakla anlaşılmaz! Hz. Mevlana’nın felsefesi duru bir idrak, irfan ve yaşamakla ancak anlaşılabilir!  Alemlere Rahmet, Hz. Peygamber efendimizin yaşayan bir Kuran olduğu gibi!

Hz. Mevlanayı anma etkinlik ve program haftası her yıl olduğu gibi bu yıl da bilet yok, yer yok ve etkinliklerde salon boş şeklinde sohbet ve serzenişlerle şahit olmaktayız! Neden?

Hz. Mevlanayı anma etkinliklerinde üstün bir çalışma, gayret ve başarı sergileyen İl Kültür müdürü ve personeline de teşekkürlerimi sunarım. Peki, 17 Aralık gecesi yaşanan bilet yokluğu ve salonun hali pür melaline ne demeli?  Salonu doldurmak için sonradan yapılan atraksiyonlara ne demeli?!

Ak saçlı ihtiyar dostum,  anma etkinliklerinin ruhuna uygun bir şekilde törenlerin her gün olduğu gibi son gün de Mevlana Kültür merkezinde yapılması daha uygun olacaktır, dedi!

17 Aralık tarihinde tüm devlet erkanı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Konya’daki ziyaretleri hakkında,  Ak saçlı ihtiyar dost ile sohbetimiz, Konya’da artık siyaseten bazı şeyler eskisi gibi olmayacak

! Medyada ve meydanlarda siyaseten görmekte olduğumuz bazı aktörler oyuncu olmaktan çıkabilir, oyun dışına ve özellikle de figüran konumuna geçebilir! Teknik direktör veya oyun kurucu konumundaki devlet aklı, yeni aktörleri oyuna dahil edebilir ve yereldeki oyunda başrol aktör ve yan aktör konumdakiler de tamamen değişebilir, şeklinde bazı yorum ve tespitlerde bulundu.

Ak saçlı ihtiyar dostuma, nereden çıktı şimdi bunlar, hem de mahalli seçimler öncesi ve ne alakası var dediğimde, bir sade kahve söyle, sakin bir şekilde anlatayım, dedi!

Ak saçlı ihtiyar dostum, mademki, Hz. Mevlana’nın 745. Vuslat yıl dönümündeyiz! Hz. Mevlana, 1200’lü yıllardaki yaşanmışlıkları çerçevesinde ve böyle bir durumda ne gibi ifadeler, öneriler ve tespitlerde bulunmuş, kabaca inceleyelim, dedi!

Hz. Mevlana; Sen Hazret-i İsa’yı bırakmışsın da, onun bindiği eşeği beslemişsin, onu geliştirmişsin. Ey eşek huylu gafil! Bil ki irfan, Hz. İsa’nın nasibidir. Eşeğin, yani bedenin nasibi değildir. Eşeğin iniltisini duyarsın da, ona acırsın; bilmezsin ki, o eşek sana eşeklik ediyor! Sakın ha, eşeği kendi keyfine bırakma, yularını elinden salıverme. Çünkü o, yola değil, çayır tarafına gitmek ister. Sen bir an gaflete düşer de, nefis eşeğinin yularını bırakacak olursan, o çayırlığa yol alır gider. Eşek, hakikat yolunun düşmanıdır. Nefsani arzular çayırının sarhoşudur. O ne kadar çok sürücülerini, üstüne binenleri yere vurmuştur, öldürmüştür, diyor!

Ak saçlı ihtiyar dostum, Hz. Mevlana’nın Hz. İsa (as) ve eşek hikayenin devamında, Devlet aklını anlamayan, bilemeyen, okuyamayan ve devlet aklının iletişim mekanizmalarının da nasıl işlediğinden bihaber, yereldeki tüm aktör ve oyuncular mutlaka oyun dışı kalmak zorunda kalacaktır, dedi.

Devlet aklının ne olduğu ve nasıl işlediği, iletişim sistematiği de zaten ehlince malumdur!  Yani Ehline açıktır! Yığınların devlet aklı ile ilgili bir hesabı, ilgisi ve bilgisi olamaz!

Devlet aklının işleyişi ve sistematiğinin de yığınlarla bir işi olmaz! Adı üstünde ya yığındır, ya da sürü! Yığınlar ve sürü sadece bir çoban ile yönetilir ve güdülür! Ak saçlı ihtiyar dostumun son sözü kahvenin telvesi gibi dibe çökmüştü; Artık; SELÇUKLU KADİM BAŞKENTİ KONYA; Uğur İbrahim Altay’a, Uğur İbrahim ise KONYA’ya EMANETTİR!..

Hazreti Mevlana buyuruyor ki; Her gün bir yerden göçmek ne iyi,  Her gün bir yere konmak ne güzel! Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoş! Dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait,  Şimdi yeni ŞEYLER söylemek lazım!..

Perdeyi Aralayabilmek!…

Son günlerde,  neredeyse puzzle  parçaları çözer gibi olaylar yaşamaktayız!. Normal bir vatandaş, bu gelişmelerden tabii ki kafası karışmaktadır! İstenilen, arzu edilen ve beklenilen de,  devlet aklı tarafından, zaten böyle bir durum  olabilir mi?! Neden olmasın?!

17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci ile iki partili bir dönemin başladığını sürekli olarak yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz!. Siyasi yelpaze ve vatandaşlar ideolojik olarak parçalanmış ve bölünmüş siyaset kurumunu nasıl iki partili bir düzene ve sisteme evireceksiniz?! 

Toplum aşağıdan mı dönüştürülür?! Yoksa, Devlet tarafından doğrudan ve tepeden mi?!. Hangisi?!. Peki, bir ülke için sağlıklı olan hangisidir?! Bu değişim ve dönüşüm kolay bir süreç  midir?! Tabii ki çok zordur!

24 Haziran 2018 genel seçimleri ve 31 Mart mahalli seçimlerinde, olmaz dediğimiz ve  asla mümkün değil  denilen, bir  ideolojik partinin kalıplaşmış seçmen kitlesi,  karşıt ideolojik bir başka partiye oy verebilir  gelişmelere şahit olduk!.  Peki, tüm bunlar nasıl oldu?!

Devlet Aklı neyi hedeflemekte ve nereye varmayı planlamaktadır?! Ya da bunlar sıradan ve spontane gelişmeler midir?! Veya gerçekten de Devlet Aklının bir planı var mıdır?! Olmalı mıdır?! Ve tüm bu gelişmeler  bir sonraki seçimde neyin habercisidir?!

17 Nisan Anayasa değişiklik referandum süreci  ve 24 Haziran genel seçimleri ile birlikte Cumhurbaşkanlığı hükümet yönetim  sistemine resmen geçtik!. Sistemin tüm kurum ve kuruluşları ile  devlet kademesinde tam olarak oturması elbette ki zaman alacaktır!.

Peki, bu sistemin olmaz ise olmazı iki partili bir sistemi seksen milyona  nasıl kabul ettirecek ve uygulayacaksınız?! Sosyal olarak topumda  parçalanma , bölünme ve bir kaosa da  sebebiyet vermeden nasıl yürürlüğe koyabileceksiniz?! İşte tam burada Devlet Aklının devreye girmekte olduğunu düşünüyorum! Peki, neden?!

Devletin Bekası adına olabilir mi?! Ya da Devleti ebed müddet devam ülküsü çerçevesinde olabilir mi?! Tabii birileri kabul etmese de!  Peki, neden ve niçin diye bir soru hemen aklımıza gelebilir?!

Dünya tarihinde  iki bin beş yüz yıllık bir Devlet geleneği olan başka millet var mıdır?!  Olmadığına göre! Tabii ki, Devlet Aklı, yeni yönetim  sistemin selameti, Devletin bekası ve 2023 – 2053 ve 2071 hedefleri doğrultusunda,  böyle bir operasyona girişmektedir, kanaatindeyim!.

Peki, tüm bu yaşananlar bir yansıma  olabilir mi?! Yani izlediğimiz bir sinema veya tiyatro  perdesinden ibaret olabilir mi?! Ya da perdenin arkasını  ve oyun kurucuları da göremediğimiz için olay ve olguları çözmekte zorlanıyor olabilir miyiz?!

Perdenin arkasında kim veya kimler vardır?!  Perde önündekiler sadece oyundaki rollerini mi icra ediyor?! Neden olmasın?! Oyuna ve yönetmese sadık olmayanlar ise bir bir oyun dışına  mı itilmektedir?! 

Peki, perde nedir?! Perde; İki yeri birbirinden ayıran bölme! Ses derecelerini sağlamak için çalgılarda bulunup parmaklarla basılan yer!. Bir sahne eserinin büyük bölümlerinin her biri!. Bir müzik parçasını oluşturan seslerden her birinin kalınlık veya incelik derecesi!

Doğruyu görmeye engel olan şey! Görüşü, ışığı engellemek, bir şeyi gizlemek için pencereye veya bir açıklığın önüne gerilen örtü!. Üzerine bir cismin görüntüsü yansıtılan saydam olmayan yüzey!.

Perdelemek ise;  Bir şeyin önüne perde çekmek, perde ile örtmek!. Bir durumun, bir olayın anlaşılmasına engel olmak veya gizlemek!. Basketbolda rakibin önüne geçerek top ve sayı  almasını engellemek!.

Şimdi de yakın tarihe gidelim ve hafızalarımızı tazeleyelim! Ve bugünleri de daha net anlamaya, anlamlandırmaya ve neden böyle olduğuna dair projeksiyon ve öngörülerde bulunmaya çalışalım!

Türkiye Hükumeti tarafından 24 Ocak 1980 tarihinde ekonomik literatüre geçen ve yapısal dönüşümleri içeren 24 Ocak ekonomik program paketi açıklanmıştır!.

Süleyman Demirel, 1979 yılında, Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevini vermiş ve bu program kısa sürede hazırlanmıştır. Paketin doğruluğu veya yanlışlığını burada tartışacak durumumuz yoktur!.

24 Ocak kararlarından  dokuz ay sonra bir  askeri darbesi ile asker yönetime el koymuştur!.  Askeri yönetim, hükumet üyelerini bir bir tasfiye ve yargılama süreci de devam ederken,  24 Ocak ekonomik kararlarını alan ve uygulayan Turgut Özal ile darbeden sonra üç yıl birlikte uyum içinde çalışmıştır! Neden?! 

1983 tarihinde genel seçimlerin yapılması ve Turgut Özal’ın parti kurması fakat askeri yönetimin de kendi yol arkadaşlarından bir generale  parti kurdurması, desteklemesi  ve siyasi arenaya çıkarmalarını nasıl okumalıyız?!  Aslında askeri yönetim ve  devlet, Turgut Özal’a mı çalışmıştır?! Arka planda, devlet,  Turgut Özal’ın seçilmesini mi arzu etmiştir?!.

Askeri yönetim ve devlet, bu yöntem ile Turgut Özal ve partisinin işbaşına gelmesi mi istemektedir?! Neden olmasın?! Bugün yaşamakta olduğumuz siyasi süreç ve siyasi çalkantı da Türk Devlet Aklı tarafından yeni hükumet sisteminin olmaz ise olmazı iki partili  sistem ve kurucu irade iki  partiye de yakın ve  uygun bir aday hazırlanmakta olduğunu düşünüyorum!.

Türkiye Damızlık Merkez Birliğine Konyalı Aday

Konya DSYB Başkanı Edip YILDIZ

Dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de tarım ve hayvancılık sektörü, insanlığın ihtiyaçları ve kalkınmak için stratejik bir öneme sahiptir. Anadolu diyarı ve insanlarımız,  1800’lü yıllardan itibaren, istiklal ve istikbal mücadelelerine maruz kalması sebebiyle uzun yıllar hep varlık ve yokluk mücadelesi vermiştir! Anadolu insanı, savaşlar ve darbeler ile planlı bir şekilde oyalanırken, Avrupa sanayide olduğu gibi tarım ve hayvancılıkta da çok mesafe almıştır!. 2002 yılından sonra ki AK Parti hükumetlerinin başarılı çalışmaları, destek ve reform paketleri her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılık sektöründe de etkileri görülmüştür. Eksiklikleri ile birlikte tarım ve hayvancılık sektöründe yapılan tüm çalışmalar için emeği geçen tüm yetkililere teşekkürlerimi sunarım. Avrupa’nın 1800’lü yıllarda başlatmış olduğu hayvan ıslahı projeleri, ülkemizde ise ilgili kurumların faaliyete geçmesi ile birlikte ancak 1990 yıllarda devreye konulabilmiştir. Yapılanlar geç de olsa bir başarıdır. Islah çalışmaları her alanda olduğu gibi tarım ve hayvancılık alanında da çok önemlidir. Başarılı ıslah çalışmaları sayesinde birim alandan daha fazla verim alınmaya, hayvanlardan daha fazla et ve süt temin edilmesini sağlamıştır.

4631 Sayılı Hayvan Islahı Kanunu çerçevesinde, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birlikleri, Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik çerçevesinde kurulmuş yetiştirici örgütlerdir. Bu amacı gerçekleştirmek için il bazında Soy kütüğü Sistemi yürütülmekte, sığırlarda pedigriye esas teşkil edecek ebeveyn ve verim kayıtlarları takip edilmektedir. Türkiye’de soy kütüğüne katkı sağlayacak nitelikte kayıt tutma çalışmaları İtalya ve Almanya hükümetleri ile ortak yürütülen projeler ile başlamıştır. Bu çerçevede 1995 yılından itibaren Damızlık Sığır Yetiştirici Birlikleri kurulmaya başlanmıştır.  Kurulan 16 il birliği 1998 yılında bir araya gelerek üst örgütleri olan Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği’ni kurmuştur. TDSYMB ülkemizin hayvancılık sektöründe en köklü ve en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biri olarak bilinmektedir. TDSYMD,  81 il ve 163 şubesinde; 217 ziraat mühendisi, 160 Veteriner hekim,  226 teknisyen ve toplamda 1200 nitelikli personel ile üyelerine hizmet vermektedir. 

Hayvancılık ve damızlık sektörüne Konya özelinde kabaca baktığımızda;  Yüz ölçümü bakımından 60 ülkeden büyük ve sektör açısından birçok avantajlara sahip olsa da tarım ve hayvancılık sektöründe hizmet etmek oldukça zordur. Konya, ülke genelinde 2011 yılına kadar hayvan sayısı, hizmet verilen üye yetiştirici ve üretilen süt bakımından 3. sıralarda yer alırken, 2011 yılı sonrası yapışan çalışmaların olumlu katkıları ile 2013 yılından bu yana ülke genelinde hep lider konumunda olmuştur.  2011 yılı Mayıs ayında Konya Damızlık Sığır Yetiştiriciler Birliği Başkanlık görevini devralan Edip Yıldız, Konya artık “Hayvancılığın Başkenti” olacak slogan ve mottosu gerçeğe dönüşmüştür. Yıllık 1 milyon 59 bin ton süt üretimi ve bölgemizde ki başarılı çalışmalar sonucunda büyükbaş hayvan sayısı artarak bir milyon baş sayısına ulaşmıştır.  Konya DSYB, cefakâr ve emektar yetiştiricilerin üretmiş olduğu sütü değerinde pazarlamak için 2012 yılında üreticinin sütünü toplamak suretiyle de günde 900 ton süt satışına aracılık yapmaktadır. Konya ülke genelinde süt fiyatlarında hem belirleyici ve hem de fiyatların düşmesine de vesile olmuştur.

Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği,  Kasım ayının ilk haftasındaki mali genel kurul ve olağanüstü genel kurulda, hayvancılığın başkenti Konya’dan bir adayın çıkması bizleri oldukça memnun etmiştir. Şehrimizden ulusal ve uluslararası arenada, hem alaylı hem de mektepli ve işinin ehli, sektörde söz sahibi olacak birisinin olması, sektörü ve sektörde ki tüm oyuncuları heyecanlandırmaktadır. Konya protokolü, bürokratları, milletvekilleri ve tüm sivil toplum kuruluşları ile öz güvenli adayı desteklemesi ve yanında olması gerektiğini düşünüyorum. Edip Yıldız, 20 yıldan fazladır Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı taşra teşkilatlarında görev almış ve sekiz yıldan beridir de Konya DSYB’ DE yönetim kurulu başkanlık görevini yürütmektedir. Dolayısı ile sektörü ve sektörün sorunlarını çok iyi bilen ve çözüm yolları için de projeler üretebilen ve geliştirebilen bir isim; Edip Yıldız.

Sektöre birçok yenilik kazandıran ve birlik üyelerine hizmet eden Edip Yıldız, bu başarısını ülke geneline yaymak amacı ile Kasım ayının ilk haftasındaki mali genel kurul ve olağanüstü genel kurulda Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel Başkanlığına adaylığını açıklamıştır.  Konya İli Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği 1995 yılında 904 Sayılı Islahı Hayvanat Kanununa göre kuruldu.  5996 Sayılı Kanuna göre hayvan ıslahı üzerine faaliyetini sürdürmektedir.  İldeki hayvan ıslahı çalışmalarını yürütmek, üyelerini bir araya getirerek kaynaşmalarını sağlamak ve eğitim toplantıları düzenlemek suretiyle yüksek verimli hayvan yetiştirilmesine yardımcı olmaktadır. Konya DSYB, 13 bine yakın üyesi ile Türkiye’nin en büyük İl Birliğidir. Birlik ve başkanlığın çok önemli iki projesini burada zikretmeden geçemeyeceğim!.  Ülkemizde son yıllarda buzağı ölümlerinde hızlı bir artış göstermekle birlikte her yıl üretime dâhil olmadan kaybedilen buzağı sayısı 450 bininin üzerindedir. Buzağı kayıplarının ülkemiz ekonomisine maliyeti ise 2 milyar TL’yi geçmektedir. Artan buzağı ölümlerine ve yetiştiricinin sorunlarına kamuoyunun dikkatini çekmek amacı ile Konya DSYB ve Başkanı Edip Yıldız,  2018 yılını ‘’Buzağı Yılı’’ olarak  ilan etmiş ve daha sonra bakanlık nezaretinde Türkiye genelinde yürürlüğe koymak için bu projesini Tarım bakanlığına devir etmiştir!. Yetiştiricilerin yüksek verimli ve kaliteli gebe düvelerle üretim yapmasını sağlamak, piyasaya daha uygun fiyat ile damızlığa ulaşabilmesi amacı ile 1070  ( bin yetmiş ) adet kapasiteye sahip Damızlık Düve Merkezi ve Konya bölgesindeki market raflarında yerini alan N1 markalı,  günlük seksen ton SÜT işleme tesisini de 2019 yılı başında Birliğe kazandırmıştır!

Ülke genelinde hayvancılıkta önemli çalışmalar, politikalar üreten ve üretecek bir kurumun başında, ortaya koymuş olduğu eserler ve başarıları ile Konyalı bir ismin olması, sektörün geleceği ve sektördeki tüm oyuncular açısından gurur vericidir. Büyük bir ideal ve hedef çerçevesinde,  yerli – milli hayvancılık ve damızlık politikası için bir araya gelen bireyler için sürekli olarak aklıma gelen ve her daim tekrarladığım bir söz; Bir araya gelmek, bir başlangıçtır. Bir arada bulunmak, bir gelişmedir. Beraber çalışabilmek ise başarıdır. Ben de bu idealist ve ülkemiz hayvancılığı için hedefleri olan birliktelikteki çalışma ekibine BAŞARILAR dilerim.

Allah; Sizi Yok Eder ve Başkalarını Getirir!.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması ile birlikte muhafazakar camiadaki dini yaşantı konusunda bazı dönemlerde sıkıntılar olmuştur!. Peki, bu konudaki sıkıntılar neden olmuştur? Bu sıkıntılara sebebiyet verecek noktadaki muhafazakar camiadan kişiler olmuş mudur?

Devlet bekası gereği önlemler mi almıştır? Devlet dediğimiz kurum devleti ebed devam müddet ülküsü çerçevesinde hareket etmektedir! Din, bazı kişilerin elinde oyuncak haline mi gelmiştir?

Her köşe başında bir şeyh mi türemiştir? Şeyh uçmayıp müritleri de uçurduğuna göre! Mürit sayısını acilen artırmak gerekmektedir! Her köşe başında bugün olduğu gibi Allah ve peygamberi ile her dakika görüştüğünü iddia eden sapık ve meczuplar ordusu mu türemiştir! Her köşe başında Peygamber soyundan geldiğini iddia eden aklı evveller mi türemiştir? Her köşe başında din alıp din satan bezirgan sürüsü mü türemiştir?!

Peki, böyle bir ortamda devlet dediğimiz kurum, devletin ve milletin birliği ve bekası adına tabi ki kanun ve kurallarını devreye alacaktır! Devlet dediğimiz kurum ne için vardır?

Dönemin en büyük ve kalkınmış ülkesi olan Endülüs neden parçalanmıştır?! Endülüs’ten bugüne hiçbir emare dahi kalmamıştır! Neden? Bugün, bölgemizdeki Devletleri olmayan halkların haline de ibret alabilmek adına şöylece bir bakalım ve düşünelim, diyorum!

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması akabinde ki süreçte devleti idare ettiği iddia edilen Beyaz Türkler ve kendilerini de sürekli olarak bu ülkenin Zencisi kabul eden muhafazakar bir camia! İki bin üç yüz yıldan beri dünya üzerinde kadim devlet geleneği olan Türk Milleti; 1071’de Malazgirt ile Anadolu’ya yerleşen, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarını da birlikte veren evlatları nasıl birbirlerine karşı üstün ya da aşağı bir ırk olarak görebilir? Olabilir mi böyle bir şey?! Kabul edilebilir mi böyle bir durum?! Azim ile çalış, demokrasinin gereği olarak seçimlere gir ve kazan! Devlet idaresine de gel otur! Sana kim ne diyebilir ki?!

Muhafazakar camiadaki yanlış olan Allah ve din algısı zaten bu değil midir? Dünyada, çalışmadan ve gayret sarf etmeden her şeyi Allah’tan beklemek! Armut piş ağzıma düş durumu! Hani bir tarihler, Allah’tan iste, bize gökten yemekler indirsin, dedikleri gibi! Allah ne diyor; Ben çalışana veririm! Allah, dünyada iken sadece Müslüman ve mümine veririm diye bir garantisi var mıdır? Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah; Doğrusu insana dünyada çalışmasından başka bir karşılık yoktur, buyurmaktadır!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah; Müslümanlara emirleri ve ayetlerini dünyalıklar için satmamaları konusunda uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır. Şöyle ki Ve beraberinizdekini musaddık olarak indirdiğim Kurana iman edin, ona inanmayanların birincisi olmayın, benim ayetlerini bir kaç paraya değişmeyin ve benden sakının, artık benden, buyurmaktadır!  ( Bakara – 41 )

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah; Eğer bir kişi ilahi hükmü yanlış, kendisinin veya başkasının hükmünü doğru kabul ederek, buna göre hüküm verirse bu kişi kafir, zalim ve fasıktır. Eğer bir kişi ilahi hükmün doğruluğunu kabul eder ve buna aykırı bir hüküm verirse İslam’ın dışına çıkmış olmazsa da imanına zulüm ve fıskı karıştırmış olur. Eğer bir kişi hayatın her alanında Allah’ın hükmünü inkar ve reddederse her bakımdan kafir, zalim ve fasık sayılacaktır. İlahi hükmü bazı noktalarda kabul eder, bazılarında reddederse iman ve İslam’ını küfür, zulüm ve fıskla karıştırmış olur, bu ayetler Yahudiler ve Hristiyanlar hakkında inmiş olmakla birlikte, bu hükümler bütün insanlar için geçerli genel kurallar niteliğinde olduğunu,  buyurmaktadır! ( Maide – 44 – 45 – 47 )

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah, Müslümanlara yönelik olarak nasıl yaşamaları gerektiği, emirleri ve ayetlerini de dünyalıklar için satmamaları ve dinden dönmeleri durumunda ise yeni bir kavim getireceğini hatırlatmaktadır! Şöyle ki; Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihat ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir, buyurmaktadır!  ( Maide – 54 )

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah,  Eğer, yine de yüz çevirirseniz, ben size ne ile gönderilmişsem, işte onu tebliğ ettim. Ayrıca Rabbim, sizin yerinize başka bir kavmi getirir de siz O’na zerrece zarar veremezsiniz. Hiç şüphesiz O, her şeyi koruyup gözetendir, buyurmaktadır!  ( Hud – 57 )

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah,  Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah, buna hakkıyla gücü yetendir,  şeklinde uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır! ( Nisa – 133 )

Peki, şimdi bunları neden yazıyorsun? 31 Mart mahalli seçim sonuçları ve yenilenecek olan İstanbul büyük şehir belediye başkanlık seçimlerinin mezkur yazdıkların ile ne alakası var, dediğinizi de duyar gibiyim!

Allah, ayetlerini birkaç paraya satmayın ve değişmeyin, şeklinde neden buyurmaktadır? Allah, insanlardan korkmayın, benden korkun ve az bir bedel karşılığında ayetlerini satmayın, uyarı ve ikazlarını neden yapmaktadır!

1984 yılındaki genel ve 1989 mahalli seçimleri, 2002 tarihinde AK Partinin genel seçimlerde başarılı çıkması ile birlikte muhafazakar camia devletin yerel ve merkezi yönetimde tepesine yerleşmiştir!

Peki, muhafazakar camia, devlet idaresinde dini emirler ve Müslüman olmanın gereklerini yerine getirmiş midir? Muhafazakar olarak bildiklerimiz Devletin hazinesine el uzatmış mıdır? Devlet idaresinde, tüyü bitmemiş yetimin hakkına tecavüz etmiş midir? Devlet yönetiminde Allah’ın emri olan ehliyet, liyakat ve adalete önem vermiş midir? Devletin hazinesi eş, dost ve yandaşlara peşkeş çekilmiş midir?! Daha önceki dönemlerde beyaz Türkler olarak şikayette bulundukları kişilerden farklı bir yönetim şekli mi sergilemişlerdir? Tabii ki hayır!

Hatta beyaz Türkler dediklerinden daha da beterini yapmışlardır! Allah ne buyuruyor? Müslümanlara, ayetlerini üç beş kuruşa değişmeyin ve dünyalık için de satmayın, buyuruyor! Peki, akabinde ne diyor? Allah; böyle yapmanız ve yaşamanız durumunda ise sizin yerinize başka bir kavmi getirir de, siz, O’na zerrece zarar veremezsiniz!

Bu ümmet, diğer ümmetlerde olduğu gibi toplu olarak helak edilmeyeceğine göre! Verilen nimetlere karşı azgınlık eden ve kamu malına el uzatanlar, ehliyet, liyakat ve adaletle hükmetmeyen, azgınlık ve şükürsüzlük yapanlar için sizin yerinize bir başkasını getiririm demektedir! Burada sizin yerinize derken, ne ve nasıl bir okuma yapmalıyız?! Sonsuz hikmet ve kudret sahibi Yüce Allah, acaba bugünleri mi tarif etmekte ve işaret etmektedir?! Bilemiyorum!.

İnsanların TANRI veya PUTLARINA Dokunmayın; YANARSINIZ!..

İnsanlığın yaratılışı ile birlikte mutlak güç sahibi Yüce Allah’a şirk olarak insan denen varlık başkaca güçlere de tapınmaktadır! Allah korusun! Allah şaşırtmasın!  İnsan denen aciz varlığın bu tapınması bazen bir put karşısına geçmek sureti ile olduğu gibi! Bazen de içindeki arzu ve isteklerinin doğrultusunda hayatını sürdürmesi ve yaşaması şeklinde olmaktadır! Sonsuz Kudret sahibi yüce Allah, göndermiş olduğu her peygamber, bu duruma yönelik mücadele ve savaşlar vermiştir! Hz Musa aleyhi selam ile Firavun arasında geçen kıssada olduğu gibi! Firavun bir isim olduğuna ve Firavunluk makamı kibirli, suratsız, büyüklük taslayan ve kötü yürekli kimse olarak bir temsil durumudur! Sonsuz Rahmet Peygamberi Efendimiz ile dönemin güç, otorite ve para sahipleri arasında geçen mücadelelerde de olduğu gibi! Ne demişlerdi? Ne istersen verelim! İktidar mı istiyorsun, verelim! Kadın mı istiyorsun, kadınlarımız ve kızlarımız senin olsun! Para mı istiyorsun, tüm servetimiz senin olsun, demediler mi? Peygamber efendimizin cevabı ise; Bir Elime Güneşi bir elime de Ay’ı verseniz, Vallahi kutlu davamdan vazgeçmem, ifadelerinde olduğu gibi!

Dünya 2001 yılında 1990’lı yılların son demlerinden kalma çok büyük bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kalmıştır! Türk Devleti ve Türk milleti de bu durumdan çok etkilenmiştir! ABD’de yaşanan 11 Eylül olayları ile ülkemiz ve bölgemiz üzerinde çok büyük kara bulutlar esmeye başlamıştır! 2001 ve 2002 yıllarındaki ekonomik olarak sıkıntıların artmaya, şirketler bazında da iflaslar birbirini izlemeye, faiz kuru, döviz ve dolar kurundaki hareketlilikler Türk Devletinde yeni bir iktidar değişimini de zorunlu kılmıştır! 3 Kasım 2002 tarihindeki erken genel seçimlerde yeni kurulmuş olan AK Parti çoğunluğu almak sureti ile iktidara gelmiştir! AK Partinin iktidara gelmesi ile birlikte ilk dönemde çok büyük bir ekonomik rahatlama meydana gelmiş! İnsanlar ev, araba, yazlık ve başkaca ihtiyaçlarını bir bir sıralamaya ve almaya başlamıştır! Ekonomideki rahatlıktan kaynaklı insanlar ihtiyacı olmayan eşyaları dahi almak durumuna gelmiştir! Peki,  neden? İleride bir gün lazım olabilir düşüncesi ile! Peki, insan   denen varlık bugün ihtiyacı olmayan eşyaları neden almak ister?! Konut sektöründeki balon büyüme ve AVM sektöründeki çılgınca alışverişler bunlar için bir örnek olarak sıralayabiliriz!

Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah;  Yaratmış olduğu insan denen varlığın acizliği ve eksilerini sonsuz ilmi ile bildiği için bu konuda uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır! Lât ve Uzza’yı ve diğer üçüncüsü Menat’ı gördünüz mü?Onlar,  gerçekte Sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Yine, Onlar, Zan ve nefislerinin arzularına tabi oluyorlar. (Necm; 19-20-23)  Demek ki put denilen şeyin insanın iç dünyasındaki heva, heves ve bir takım arzu, isim ve isteklerden başkaca bir şey değildir. İnsanlar, o isimlere dokundurtmuyor ve dokunan olduğu zaman da her türlü mücadeleyi veriyor, karşısına dikiliyor, savaş veriyor ve etrafında atomu parçalamaktan daha zor ön yargılar oluşturuyor. Peki, bugün itibari ile Lât, Uzza ve Menat’ın tahtadan, taştan veya başkaca cisimlerden yapılmış tasvir ve heykellerinin yerinde yeller esmektedir!  O halde bu isimler hala Kuran’da yer alıyor olmasının ve bizzat isimlerin anılmasının sebebi neler olabilir? Bugün için bizlere ne gibi mesajlar vermektedir? Mademki Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah;  Ne zaman akledeceksiniz ve çok az düşünüyorsunuz, şeklinde uyarı ve ikazlarda bulunmaktadır!

Peki, İnsan denen varlığın içindeki arzu ve isteklerini ifade eden, Lat, Uzza ve Menat nedir? Kelime ve kavram olarak kabaca şöyle izah edebiliriz! Lât kelimesi etimolojik olarak ilah kelimesinin bozulmuş hali ve mutlak otoriteyi ifade ediyor. Eski çağlarda Aramice ve İbraniceye kadar uzanan Arapçanın kök dillerinde kişiyi içeriden yöneten şey, mutlak itaat ve otorite kaynağı anlamında kullanılmaktadır. Uzza kelimesi Kur’an’da kullanılan Aziz isminin daha değişik bir söyleniş şeklidir. Güç, kuvvet anlamına geliyor.  Uzza isminin bugünkü karşılığı iktidar, makam, mevki, güç ve kuvvet dediğimiz şeydir. Menat ise: bildiğiniz para, demektir. Çarlık Rusya’nın para birimi: Manat, bugün Azerbaycan ve Türkmenistan’ın para birimi de, Manat.

İnsan nefsinin istek ve arzuları otorite, güç ve parayı talep ediyor! İnsanlar ve yığınlar bunlara ulaşmak için gözleri başkaca bir şey görmüyor ve bir put gibi tapınç nesnesi haline getiriyor!. İnsanlar otoriteyi, gücü ve parayı kendilerinde toplamak ve biriktirmek istiyor!. Bunları elde etmek için de girmedikleri kılık, veremeyecekleri mücadele, savaş ve atmadıkları takla kalmıyor!. İnsanlar bunlar için savaşıyor, vuruşuyor ve kan döküp fesat çıkarabiliyor!

Şimdi tüm bunları neden yazıyorsun? Bugün yaşadığımız sosyal, ekonomik ve siyasi kriz ile tüm bunların ne alakası var dediğinizi de duyar gibiyim! Neymiş efendim! İnsan denen aciz varlık;  Otorite, güç ve para için mücadele eder, savaş verir ve atmadıkları taklalar kalmıyormuş! AK Parti iktidarları döneminde servetlerine servet ekleyenler, bugün ceplerine, pardon tanrılarına ve putlarına azıcık dokunmaya başlayınca bağırmaya başladılar mı?! Neymiş efendim! Döviz kuru uçuyormuş! Dolar ve Euro sürekli olarak yukarı doğru yükseliyormuş! Faiz oranları almış başını gitmiş! Dövizdeki bu hareketlilikler ve faiz oranları ile ticaret mi yapılırmış! Yukarıda neler ifade etmiştik! Sonsuz kudret sahibi Yüce Allah, İnsan denen varlık, Lat, Uzza ve Menat için mücadele eder ve savaş verir demiyor mudur?! Bugün de LAT, UZZA ve MENAT’A biraz dokununca olmadık isyan cümlelerini işitir olduk! İnsanların PUTLARINA pardon TANRILARINA asla DOKUNMAYIN; YANARSINIZ! Bugün olduğu gibi!.

 

 

Yeni bir LİDER mi Geliyor?!.

Türkiye gibi ülke ve toplumlarda güncel olaylar ve gelişmelerin arka planını kalabalıklar çoğu zaman göremez ve okuyamaz! Tabii ki tüm bunların olabilmesi için birey de biraz vizyon, biraz öngörü ve çok yönü bir okuma yetisinin olması da gerekir! Zaten bizim gibi toplumlarda kalabalıklar güncel olayların hızı arasında kaybolur! Kim ne demiş, kim kime ne gibi cevaplar yetirtirmiş arasında boğulur gider! Gelişmelerin neden ve nasıl olmuş zaviyesine inemez! Habercilikteki 5N ve 1K kuralı aklına dahi gelmez! Ya da tüm bu gelişmeler ve olaylar zincirinin kimin işine yaradığını da idrak edemez! Bugün yaşadığımız tüm siyasi gelişmeler öylesine ve spontane mi olmaktadır? Hem de Türk Devleti kendi haline bırakılamayacak kadar önemli olduğunu iddia edilmesine rağmen; Öyle mi?! Yoksa çok büyük bir akıl ve plan devrede midir? Ya da soruyu şöyle tekrardan soralım! Türkiye Cumhuriyeti Devletindeki tüm siyasi gelişmeler ve olaylar zincirini planlayan ve yürütülmesine de önderlik eden Kadim Türk Devlet Aklı ve Kadim Türk Devlet gelenek ve kültürünün denetim ve kontrolünde mi seyretmektedir?! Ne diyorsunuz? Türk Devleti ebed müddet ve 2023, 2053 ve 2071 vizyonu çerçevesinde sonsuza kadar devam edeceğine ve başkaca ve yeni bir Türk Devleti de kuramayacağımıza göre!

31 Mart 2019 tarihindeki İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanlığı seçimleri ile ilgili Yüksek Seçim Kurulu, seçimin iptaline ve yenilenmesine karar verdi. YSK seçimin iptal gerekçesi olarak, sandık kurulu başkanlarından açıkça yasaya aykırı şekilde 225 civarında sandık başkanı görev yaptığı ve sandık kurulu üyelerinden de 3500 civarında kamu görevlisi olmayan olduğunu!. Yüksek Seçim Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin 23 Haziran 2019 Pazar günü yeniden yapılmasına karar vermiştir! Şimdiden, yenilenecek olan İstanbul Büyük şehir Belediye Başkanlık seçimlerine katılacak adaylara ve partilere başarılar dilerim! Seçim sonuçlarının ülkemiz, bölgemiz, kadim başkent İstanbul ve yeni Başkana hayırlar getirmesini dilerim.

YSK, 31 Mart 2019 İstanbul yerel seçimlerini iptal kararı, takvimleri geri sarmayı, zamanı durdurmayı ve 3 Kasım 2002 tarihindeki genel seçimlere alıp götürdü! Peki, neler olmuştu, kabaca izah etmeye çalışalım! 3 Kasım 2002 tarihli genel seçimlerde % 34 oyla iktidara gelen AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, siyasi yasaklı olması nedeniyle seçimlere girememiş ve milletvekili de seçilememiştir! Seçim sonrasında 58. Hükümet, Abdullah Gül başkanlığında kurulmuş ve genel başkan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması için TBMM’ye yasa teklifi sunmuştur. Yasa oy çokluğuyla kabul edilmiş ancak dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer tarafından “öznel, somut ve kişisel” olduğu gerekçesiyle veto edilmiştir. Yasa teklifi değiştirilmeden ikinci kez meclise sunulmuş ve kabul edildiği şekli ile Cumhurbaşkanı Sayın Sezer tarafından onaylanmıştır. Böylece Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin önündeki hukuki engel ortadan kalkmıştır.

AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin önündeki hukuki engel ortadan kalkması akabinde, parti yönetimi, 3 Kasım 2002 tarihli genel seçimlerde, Siirt’in Pervari ilçesinde üç sandık kurulunun oluşturulmadığı ve bir sandığın kırıldığını öne sürerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek Seçim Kurulu’na başvuruda bulunmuştur. YSK başvuruyu kabul etmiş, 2 Aralık 2002 tarihinde Siirt seçimlerinin iptaline karar vermiş ve böylece TBMM’ye Siirt’ten giren 3 milletvekilinin vekillikleri düşmüştür. Siirt seçimleri 9 Mart 2003 günü tekrar edilmiş ve seçime giren dört parti arasından AK Parti oyların % 84,8’ini alarak üç milletvekili adayını da meclise gönderme hakkı kazanmıştır. Hakkındaki siyasi yasağın kalkması sonucu Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte iki milletvekili daha AK Parti sıralarından meclise girmiştir. Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve partisi daha sonraki tüm seçimlerde birinci olmuş, Başbakanlığı devam etmiş ve 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halk tarafından ilk defa seçilen Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçmiştir! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kakışmasından sonraki süreçte devletin yeniden yapılanması için yapılan Anayasa değişikliği ile 24 Haziran 2018 tarihindeki genel seçimlerinde Başbakanlık Kurumu kapatılmış, bağlı tüm kurum ve kuruluşlar Cumhurbaşkanlığına bağlanmış ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine tamamen geçilmiştir!

Dünya ve özellikle de ülke ve bölgemiz ikinci Dünya savaşından sonraki süreçte Soğuk Savaş algısı ile yeniden dizayn edilmiştir! Sovyetler Birliğinin dağılması ile birlikte dünya küresel güçleri Soğuk Savaşı terk etmiş, Rusya’nın yeniden yükseliş dönemine kadar tek kutuplu yeni bir süreç başlamıştır! Peki, bugün dünyada ve bölgemizde neler olmaktadır? Dünya ve bölgemiz yeniden paylaşım için üçüncü dünya savaşına ramak noktada bulunurken! Ve Akdeniz, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Ege Denizindeki hareketlilikleri normal mi karşılamalıyız? Dünya küresel güçleri savaş gemilerini bu bölgelere balina avlamak için mi göndermektedir?! Peki, sınırlarımız boyunca sürmekte olan terör örgütlerinin yığınak ve yoğunlaşmasını nasıl okumalıyız? Bölgemiz ve sınırlarımızda tüm bu gelişmeler olurken, Kadim Türk Devletinin kendi halinde olmasını mı beklemeliyiz? Bir strateji ve bir taktik geliştirmeli midir? Herhangi bir öngörü de bulunmalı mıdır? Ya da yüz yıllardır olduğu gibi içeride ekonomik, sosyal ve terör olayları ile meşgul edilmeli midir?! Ne diyorsunuz?

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonraki Yeni Türk Devleti, artık içeride ve dışarıdaki tüm gelişmelere karşı çok daha dikkatli ve de teyakkuz halindedir! Her bir girişim ve saldırıya anında verilecek cevapları vardır! Türk Devlet aklı ve kadim Türk Devlet gelenek ve kültürü varlık ve bekamıza yönelik tüm tehditlere karşı elbette ki içeride ve dışarıda her türlü operasyonları çekecek ve engel teşkil etmesi muhtemel temizlik girişimlerine de devam edecektir! 24 Haziran 2018 tarihindeki Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi genel seçimleri ve 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenecek olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlık seçimleri! 3 Kasım 2002 tarihindeki genel seçimler ile başlayan süreç ve Anayasadaki geçici madde 3 Kasım 2019 tarihinde Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri yenilenecektir, ibaresi!. Bu tarihler öylesine, rastgele ve dek gele mantığı ile mi seçilmektedir? Yoksa büyük Türk devlet aklının ürünü müdür? Ya da Türk Devlet aklı ve kadim Türk Devlet gelenek ve kültürünü laf olsun diye mi etmekteyiz?! Çok evhamlısın, ya da komplo teorisyenisin, dediğinizi de duyar gibiyim! Ben de aynen öyle düşünüyorum!

Kabil ve Kabala Soyundan Gelenler!..

İnsanlık tarihini kabaca incelediğimizde, ilk insanın yaratılması, çocuklarının doğumu ve büyümeye başlaması ile birlikte bir güç, iktidar ve paylaşım savaşı karşımıza çıkmaktadır! Peki neden? İnsan, dünyada neyi paylaşamıyor veya neleri bölüşemiyor? Dünyada kalma süresi insan için dün, bugün ve yarın olduğu gerçeğine rağmen! Yoksa bazı insanlar için dünya ve dünyadaki makam, mevki, güç ve iktidar, ebedi olarak kalma yeri midir? Bilemiyoruz! Böyle bir bilgi ve belgeye sahip olan var mıdır? Hem de Nemrut ve Firavun gerçeği karşımızda ders ve ibret alabilmek için dururken! Bu kadar dünyalık talep, güç ve iktidar savaşlarına rağmen başkaca bir soru aklımıza gelmiyor! Dünyalık makam, mevki, para, kadın, güç ve iktidar olabilmek için milyonlarca insanın ölmesine ve sakat kamasına sebebiyet verecek hesap ve oyun içinde olmaya değer midir? Ya da dünyalık makam, mevki, para, kadın, güç ve iktidar için küresel güçler ile birlikte hareket etmeye, bölgesini ve ülkesinin de talan edilmesini, yağmalanmasına ve sömürülmesine sebebiyet verecek bir durumda işbirlikçi olmaya değecek midir? Demek ki bazıları için değiyordur! Ne diyorsunuz?!

İlk insan ve çocukları ile birlikte dünyada iyilik ve kötülük, güzellik ve çirkinlik, yaşatma ve yok etmek savaşını görmekteyiz!

Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, yeryüzünde bir insan yaratacağım dediği zaman! Hem de, meleklerin yeryüzünde kan akıtacak bir mahlûk mu yaratacaksın gerçeğine rağmen! Habil, iyiliğin, güzelliğin, doğrunun ve özgürlüğün simgesiyken, Kabil, kötülüğün, çirkinliğin ve dayatmacılığın temsilcisidir! Bütün dayatmacılar için şiddette sınır yoktur! Amaçlarına ulaşmak için tıpkı Kabil gibi, kardeşlerini bile öldürebilir.

Habil ve Kabil insanlar arasındaki evrensel olan zihniyet çatışmasının, ilk insan topluluklarından başlayıp, kıyamete kadar devam edeceğini gösterir.  Aslında bu çatışma, iktidar ve güç sahibi olma, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, güzel ile çirkinin, yok etme ile yaşatmanın, özgürlükçü ile dayatmacının savaşıdır. Amaç sadece iktidarı ele geçirmek ve güç sahibi olmaktır!.

Değerlere bağlı Habil ve değersizliği savunan Kabil tarafından öldürülür. Kabilin yolundan gidenler şiddete sırtını dayar; İyilik ve güzelliklere karşı da aklını, gönlünü ve yüzünü kapatır! Çünkü Kabil soyundan gelenler, şiddetin dozunu arttırdıkça güçlerini de büyüteceklerine inanır. İnsan için Allah’ın emrine muhalif, Kabilce çözümler yerine, Habil’ce duruş ve davranış sergilemek esas olmalıdır!

Yakın tarihimiz ve günümüzde Kabil soyundan gelenler bugün karşımıza KABALA kültürü olarak çıkmaktadır!  Kelime ve kavram olarak Kabala ve Kabil aynı kökten gelmektedir!! Konuyu uzmanı olan dil bilimcilere bırakmak en doğrusu olacaktır! Eski Mısır’dan Yahudiliğe devrolunan öğreti, Kabala’dır. Kabala, aynı Mısır rahiplerinin sistemi gibi, ezoterik, gizemli, bir öğreti olarak yayılmış ve yine Mısır rahipleri gibi temelde büyü ile ilgilenmiştir.

Ünlü Yahudi araştırmacı Shimon Halevi, Gizli İlmin Geleneği adlı kitabında Kabalayı şöyle tanımlar. Pratikte Kabala, kötülüklerle ilgilenmenin yolu, semboller yoluyla psikolojik dünya üzerinde güç kazanmanın tehlikeli bir sanatı ve büyüye dayalı bir formudur.

Kabalayı tanıtan en tanınmış kitaplardan biri Die Kabalada, Kabala büyü ilişkisini şöyle vurgular. Kabala, büyünün genel teorisine bağlanır.  Kabala, bilgiye bağlı bir öğreti olmadığı gibi Yahudi Kanununun mantıklı bir açıklaması da değildir. Kabala, bazen karanlıklara dalarak, bazen de aydınlığa çıkarak, Kabilce yıkım ve çözüm için beş bin yıl boyunca yayılmıştır.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli; Türk milliyetçileri, zulme, çileye, haksızlığa, iş birlikçilere karşı sabır, akıl, iman ve azimle meydan okumanın bir kudreti, her zaman ve her seviyede milli birlik ve kardeşlikten yanadır. Yanlışa yanlış demek, hıyanet ve karanlığın karşısında milli ve ahlaki tavır göstermek hem vakarımızın gereği, hem de üstlendiğimiz milli görevin gayesidir. Türk milletine tuzak kuranlardan hesap sormak, Türkiye’ye parmak sallayanlara haddini bildirmek tarihi bir sorumluluğumuzdur. Küresel tehditlerin, bölgesel tehlikelerin ve emperyalist kuşatmaların tesirsiz hale getirilip püskürtülmesi hususunda dün olduğu gibi bugün de kararımız kesin ve duruşumuz katidir. Elbette bir olacağız, sağlam birlikteliğimizle, ülkemizin ve milletimizin bekasını mutlaka koruyacağız. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi kaderine kendisi yön verecek, Cumhur İttifakı da istikbalin mimarı ve istiklalin muhafızı olacaktır. Türkiye’nin varoluş mücadelesinde, Türk milletinin beka ve payidar davasında sorumluluk alan, samimiyetle elinden gelen çabayı gösterecektir. Unutulmasın ki, Türk milleti sevdasını yüreğinde taşıyan, fazilet ve fedakarlık burcu evlatları sayesinde, adından ilelebet söz ettirecek, anılarından ve kutlu varlığından her daim bahsettirecektir, şeklindeki konuşmaları ve vurgularının, günümüz dünyasındaki para, iktidar ve güç savaşında kabil ve kabala zihniyetindeki tüm küresel emperyalist güçler ve de yerel işbirlikçilere karşı çok manidar olduğunu düşünüyorum!

Bugün Ramazan ayının ilk Günü!  Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah; Rahmet, Mağfiret ve Cehennemden azad olunacak zaman dilimlerini içinde barındıran Mübarek Ramazan ayının tüm iman ehline, sağlık, sıhhat ve afiyet içerisinde, emrettiği üzere ve rızasına uygun bir Ramazanı şerif geçirmeyi nasip eylemesini dilerim. Tüm İman ehli Müminlerin de İslam dinine yaraşır bir şekilde birlik, beraberlik ve kardeşlik içinde maddi, manevi feyiz ve bereket iklimine erişmesini, tüm insanlığın kurtuluşuna ve tüm mazlum milletlerin de barış ve huzura kavuşmasına vesile olmasını Yüce Allah’tan dilerim.