Türk Milletinin 24 Haziran İmtihanı -6-

Devlet ve Milletlerin tarihinde  milat, yol  ayrımı ve makas değiştirme dönemleri vardır. Türk milletinin iki bin yıllık tarihinde bunun çok örnekleri vardır. Türk milleti on altı devlet kurup bir yenisini de böyle zor ve sıkıntılı dönemlerden geçerek kurmuştur. Artık bir daha yeni bir devlet kurmayacağız! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk milletinin tarihinden gelen kadim medeniyet ülküsü ‘Devlet-i ebed – müddet’  payidar olması için ne gerekiyorsa yapılacaktır. Ya var olunacaktır, ya yok olacağız, ya da öleceğiz! Başka çaremiz yoktur! Başka çıkışımız, tercihimiz ve seçimimiz de yoktur!  Bundan taviz ve dönüş kesinlikle yoktur! Küresel güçler ve işbirlikçiler, bölgemizdeki yüz yıllık hesap ve oyunları zaviyesinden bu durumu anlamakta zorlanmaktadır! Yüz yıllardır bu asil milleti uyutup ve uyuşturduklarını zannedenler, 15 Temmuz hain darbe işgal ve teslim kalkışmasında bu asil milletin küllerinden yeniden doğuşunu ve uyutulan devin uyanışı ile yüz yüze gelmişlerdir. Hesap ve planlarında olmayan bir durum! Son dönemlerde yaşadıklarımız tüm bunların artçı saldırılarıdır! Gelecekler! Gelmeye de devam edecekler! Ellerinde ne kadar enstrümanları varsa, teslim alabilmek veya olmadı denetim altına alabilmek için gelecekler! Dünya hegemonyal konumları için yine gelecekler!  Teslim olmayacağız, yüz yıl önce olduğu gibi!

Küresel ve büyük güçler, ikinci dünya savaşı döneminde dünya ticareti ve para konusunda bir anlaşmaya vardılar. Artık para ve ticareti de kontrol altına almak istiyorlardı.  Onlara danışmadan ve sormadan uluslar arası ticareti de yapamazdınız!  Para ve ekonomik çıkarları üzerinden yeni bir dünya savaşının çıkmaması için ne gerekiyorsa bu anlaşmaya yazdılar. Çıkarların uyumu çerçevesinde burada bir anlaşma sağlanmıştı. Küresel güçler ve bu anlaşmaya imza atan devletlerin çıkarları her şeyin üzerindeydi! Diğer dünya devletleri mi? Bizimle beraber çalışmak zorundadır! Çıkarlar tersine döndüğü zaman ne olacaktı?  Demek ki Savaş kaçınılmazdı! Dünya halkları Savaşı beklemek zorunda ve savaş kapılarında!  Dünya halkları da böyle bir durum ve felaket ile korkutuluyordu! Neredeyse bir asır önce anlaşmaya vardıklarında 44 ülke ile yola çıkanlar,  yeni bir güç ve devlet ortaya çıkınca ne olacaktı? Bize sormadan danışmadan hiçbir devlet dünya ölçeğinde ve bölgesinde güç olamazdı?  Bizim kurmuş olduğumuz sistemin dışında nasıl güç olabilirdiniz? Yani Dünya 5’’ten küçüktü! Öyle değil mi? Bir tarafta dünyanın 190 ülkesi diğer tarafta ise beş küresel devlet! Dengeye bakar mısınız?  Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, tüm bu yaşananlara karşılık  ‘Dünya Beş’ten Büyüktür’ şeklinde  bu beşlinin yüzlerine karşı neden söylemektedir?! 190 dünya devleti,  beş küresel büyük devlet edemiyordu! Düzen bu, yerseniz! Kabul ederseniz! Aksi halde silahlarımızla veya ekonomik saldırılarla tepenize bineriz mi demek istiyorlardı! Başka ne diyebilirler! Çünkü çıkarlarına aykırı olarak hareket edenler bulunuyordu!

Küresel güçlerin ikinci dünya savaşı döneminde kendi aralarında varmış oldukları ekonomik ve para anlaşmasına kabaca bir bakalım. İkinci Dünya Savaşı sonralarına doğru müttefik ülkelerin ABD’nin  Bretton Woods kasabasında toplanarak kararlaştırdıkları uluslararası ticaret ve finans düzenine Bretton Woods sistemi denir. Burada ilk defa bu kadar geniş kapsamlı bir ekonomik ve siyasi bir işbirliğinin temellerinin atılmıştır. Bu bağlamda Amerika’nın en büyük isteği ülkeler arasındaki ticari sınırlamaların azaltılması, gümrük bariyerlerinin kaldırılması ve cari işlemler dengelerinde sorun yaşayan ülkelere parasal fon sağlayacak uluslararası kuruluşlar, IMF ve Dünya Bankası  kurulması!. Bretton Woods düzenin en önemli kaygısı tekrar Birinci ve İkinci Dünya savaşları gibi felaketlere tanık olmamak üzerine kuruluydu; ABD ve müttefik devletlere göre bu sorunun çözümü Liberal bir ticaret politikasına dayanıyordu. Çıkarların Uyumu (Harmony of Interest) tezine göre eğer devletler ortak ekonomik çıkarlar ile birbirlerine adapte olurlarsa bu durum, Dünya savaşı çıkma olasılığını düşürecekti.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli 27. Dönem Milletvekili Aday tanıtım toplantısında yapmış oldukları konuşmalarında; Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerinin normal tarihi 3 Kasım 2019 olarak açıklanmıştı.  Ancak, Türkiye çok tehlikeli bir sürece girmiştir. Küresel ve bölgesel ayak oyunları fazlalaşmıştır. 3 Kasım 2019 yüksek bir belirsizliğin markajında bulunuyordu. 16 Nisan referandumunda milletimiz tarafından tescil edilmiş Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sisteminin bir an önce uygulamaya geçilmesi elzemdi. İşte görüyorsunuz, son günlerde döviz üzerinde çok ciddi ve fahiş bir oyun vardır. Spekülatörler, ederi ve gideri bir dolar olan namussuzlar döviz kurunu suni şekilde yükselterek 24 Haziran üzerine ambargo koymaya çalışıyorlar. Üstelik dövizin inmesini OHAL’in kalkmasına bağlayan şuursuzlar, Türkiye karşıtlarına el sallayan çapulcular türemiştir. Bu karanlık senaryolar hep aynı mahfillerin işidir. Tezgah bildik, figüranlar tanıdık, iç ve dış düşmanlar karşımızdadır. Ekonomik çöküntüden, döviz kurunun tırmanmasından memnuniyet duyup bunu siyasi ranta çevirme hazırlığı içinde olan kim varsa, buradan açık olarak söylüyorum, alayı vatan hainidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti dövizle kurulmadı, dövizle yıkılmaz ve yıkmaya da kimsenin gücü yetmez. Türk milleti, inen çıkan dolarla var olmadı, onsuz da bir şey kaybetmez. Türk milleti, 24 Haziran tarihinde oyunları boşa çıkaracak, bunların heveslerini kursaklarında bırakacaktır, şeklinde yapmış oldukları vurgu ve sözlerinin,  devlet ve millet olarak son yıllarda ve özellikle de son günlerde yaşamakta olduğumuz ekonomik saldırıların da normal, sıradan, hayatın ve ekonominin kendi seyrinde olmadığı zaviyesinden çok manidar olduğunu düşünüyorum.

 

Türk Milletinin 24 Haziran İmtihanı -4-

24 Haziran erken seçimlerinin ülkemiz,  özellikle de mazlum milletler ve gömül coğrafyamız çerçevesinden çok manidar olduğunu sürekli olarak hatırlatmaya ve vurgulamaya çalıyoruz. Neden? 24 Haziran seçimlerinin başarı ile geçilmesinin akabinde devlet yönetim sistemi açısından yeni bir tarih ve milat olacağını da! Yönetim ve Yürütme olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilecektir!  Erklerin çatışma ve kavgalarından kaybettiğimiz yıllar ve değerler çerçevesinden tüm bu gelişmelere baktığımızda, devletin bekası ve milletimizin birliği için erklerin kavga ve çatışma kültürü ve mantalitesinden kurtulacaktır. Nasıl olacak dediğinizi de duyar gibiyim! Devlet yönetim sistemimiz bina edilirken, asil Türk milleti,  bir daha Dünya siyasetine yön ve karar verici olarak çıkmaması için tüm kurum ve kuruluşları ile devlet yönetim sistemimiz çatışma ve kavgadan besleniyordu! Varlık sebepleri sadece kavga ve çatışma diyebiliriz!  Kavga ve çatışma ile yüz yıllardır enerjimizi ve değerlerimizi içeride tükettik! Artık YETER!

Bölgemizde, mazlum milletler ve özellikle de gönül coğrafyamızda her gün,  neredeyse her dakika,  kötü bir haber, bir zulüm ve katliam görüntüleri ile sarsılıyoruz! Dünyaya ve tüm insanlığa yüz yıllarca Adalet ve Hakkaniyet dağıtmış ve timsali olmuş asil bir Milletin fertleri ve mensupları olarak elimiz ve kolumuz bağlı bir şekilde durmaktan dolayı da tabii ki kahroluyoruz! Güç, güçlü olmak ve bir, beraber ve bütün olabilmek işte tam da böyle zamanlar için çok gerekli ve çok manidardır! Dünya yönetim sistemi sadece güç ve güçlüden yana bir konumdadır! Neden, Dünya 5’ten Büyük dediğinizi de duyar gibiyim! Dünya 5’ten büyük olduğunu gösterebilmek için öncelikle tabii ki güçlü olmalısınız ve bu güç ile birlikte de öncelikle iradeniz, insanlık onuru için erdeminiz ve tabii ki sonra da tüm bu değerleri de harekete geçirecek cesaretiniz olmalıdır! Türk milletinde bu değerler sistematiği her daim vardır!  Yüz yıllardır bu asil milleti biraz uyuttular, biraz uyuşturdular sadece o kadar! Türk milletinin derinliklerindeki bu değerleri yok ettiklerini zanneden küresel güçler ve işbirlikçilerin son dönemlerde ve şu günlerdeki saldırıların neyin nesidir?  Sıradan ve normal gelişmeler midir? Yoksa yüz yıllık planlı ve hesaplı olaylar ve gelişmeler zinciri midir?  15 Temmuz hain ve karanlık işgal gecesinde, yüz yıllardır, küresel ve işbirlikçiler maharetiyle uyutulan ve uyuşturulan asil TÜRK Milleti DEVİ UYANDI! Zalim ve zulmeden güçlere, günaydın ve geçmiş olsun demekten başka bir şey diyemiyoruz!

Türkün, Türk milletinin ve Türklerin kurmuş olduğu devletlerin, Dünya milletleri ve tüm insanlık için Adaleti dağıtmak ve Hakkaniyeti de temsil etmekten başkaca bir ilkesi, duruşu ve mefkuresi olmamıştır.  Peki, nedir bu Türk milletinin Adalet ve Hakkaniyet ideali? Adalet ve Hakkaniyet;  Hak sahibine hakkını vermek, haksızlıktan kaçınmak, haksızlığı düzeltmek ve ölçülü hareket etmek manasına gelir. Adaletin ve Hakkaniyetin zıddı, zulüm, işkence, yıkım ve insafsızlıktır.  Türkler tarihin hiçbir anında bu kelimeler ve kavramlarla anılmamıştır! Türk milleti tarihin hiçbir anı ve hiçbir konuda emperyalist bir zihniyet taşımamış, kılıçlarını çekip zulüm ve baskı ile insanlık şeref ve haysiyetini lekelememiştir. Girdikleri yerleri harabeye çevirmemiş, fethettikleri ülkelerin kültür varlık ve kaynaklarını yakıp, yıkıp ve kurutmamıştır. William Pih; Türkler hiçbir zaman Adaletsizlik ve Hakkaniyetsizlik yapmamışlar, fakat bunun hep kurbanı olmuşlardır, der. Kaş garlı Mahmut; Türkler ile beraber olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirilmiş. Türkler himayelerine aldıkları milletleri de kötülerin şerrinden korudu, der.

Nemrut’un askerleri, İbrahim    Peygamber’i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklar ve bu sırada bir karınca ağzında bir damla su ile telaşla ateşe doğru gidiyormuş.  Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş;  Acele ile nereye gidiyorsun? Karınca:  Haberin yok mu? Nemrut, İbrahim Peygamber’i ateşe atacakmış, su götürüyorum.  Diğer karınca kahkahalarla gülerek demiş ki; Ne kadar büyük  bir ateş, senin bir damla suyun ateşe ne yapabilir ki?  Bir damla su taşıyan karınca; Olsun, hiç olmazsa HANGİ TARAFTAN olduğum anlaşılır, der.

24 Haziran erken seçimlerinin ülkemiz, milletimiz, bölgemiz, mazlum milletler ve gönül coğrafyamızdaki zulüm ve katliamlara Dur diyebilmek için çok önemli olduğunu, dilimiz döndüğü, kelimelerin kifayet ettiği ve kalemimizi de oynatabildiğimiz kadar hatırlatmaya çalışıyoruz. Bu seçimlerle devlet yönetim sistemi açısından yeni bir dönem ve Milat olduğunu da vurguluyoruz!  24 Haziran erken seçimlerinin Türk Milleti ve Türkiye’nin seçimi olduğunu! 24 Haziran erken seçimleri yüz yıllardır sömürü ve zulüm altında inim inim inleyen tüm mazlum milletler ve insanlık için de bir KADER seçimidir! Hangi taraftayız! Tarafımız belli olsun! Bitaraf olan bertaraf olur!

 

Türk Milletinin 24 Haziran İmtihanı -3-

24 Haziran erken seçimlerinin ülkemiz ve özellikle de bölgemize huzur, barış ve selametin gelebilmesi, bir damla petrol için masum insanların ölmediği ve oluk oluk kanın da akmadığı, yeni bir döneme girilebilmesi çerçevesinden çok manidar olduğunu, yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz. Küresel güçler ve küresel finans çevreleri zaviyesinden bölgemizdeki çıkarları her şeyin ama her şeyin üstündedir!  İnsanlık Onuru ve değerler sistemi nafiledir! Dünyaya insanlık, adalet ve bazı değerleri muasır medeniyet ilkeleri açısından pazarlamaya ve dayatmaya çalışanların samimiyet ve insanlıktan ne kadar uzak olduğunu da böyle zamanlarda ancak test edebiliyor ve görebiliyoruz! Dünyaya ve tüm insanlığa, Adalet ve Hakkaniyetin yeryüzündeki yegane temsilci sadece asil TÜRK milleti olmuştur. Tarihin tozlu sayfaları bunların canlı örnekleri ile doludur. Asil TÜRK Milleti, Tarihin her evresinde, mazlum milletlerin hem koruyucusu ve hem de hamisi olma özelliğini de devam ettirmiştir. Bunun için illa ki küresel bir güç ve güçlü konumda olmanıza da gerek yoktur.  Birey ve devlet lideri olarak, sadece durduğunuz ve bulunduğunuz yeri, söylem ve eylemlerinizi insanlık onuru adına sorgulamanız ve kontrol etmeniz yeterli olacaktır!  İmanı bir test değil midir; Bir kötülük gördüğümüzde düzeltebilmek için ‘eylem ile söz ile ve kalben buğz’  edebilmek! Sonsuz kudret sahibi Yüce Allah, biz kullarını bir kötülük karşısında eylem, söz ve imanın da en zayıf hali olan buğz konumunda müdahale edebilen, eylem geliştirebilen ve imanı imtihanı da geçebilen kullarından eylesin! AMİN!

Küresel güçler ve küresel finans çevrelerinin dünyamızdaki insanlık onuru ve değerler diye bir dertlerinin olmadığını da günümüzde ve gözümüzün önünde film izler gibi cereyan etmekte olan katliam ve zulümler karşısındaki suskunlukları ve gelişmelere şöyle bir baktığımızda anlayabiliyoruz. Böyle zamanlarda, her birey ve devlet adamı sadece cibilliyetini icra edecektir; Farklı bir şey ve davranış beklemek aptallıktır, ahmaklıktır ve sadece safdilliktir! Cibilliyeti belli olanlardan farklı bir duruş ve eylem sergileyecekler ümidi içinde olduğumuz ve beklediğimizden dolayı da her daim kaybediyoruz!

Son günlerde, Dünya geneli, bölgemiz ve ülkemizdeki olaylar ve gelişmelere kabaca bir bakalım. Fransa’da kendisinin aydın oluğunu iddia edenler ve eski Cumhurbaşkanının da dâhil olduğu bir güruh, İnsanlığın kurtuluşu ve tek ümidi son din İslam ve Kuranı Kerimdeki bazı ayetlerin kaldırılması gerektiğine dair zırvalarına şahit olduk! Normal midir? Tabii ki!  Endonezya’da meydana gelen DAEŞ saldırılarına neler demeli? Hem de baba ve oğul bir aile tarafından tertiplenmiş! İnanabildiniz mi? Tam bir tiyatro; Hem de küresel! DAEŞ ne zaman hortladı ta oralarda?  DAEŞ ile savaşması için Suriye bölgesinde dünya devletleri olarak koalisyon orduları kurmadınız mı? ABD’nin İsrail’deki elçilik binasını İsrail’in kuruluş yıl dönümünde, bir bayram şenliği edasında taşıma kararı alması ve uygulaması da mı rastlantıdır? Hiçbir plan, hesap ve büyük oyun yok mudur?  Amma da büyüttün! Tam bir paranoyak ve komplo teorisyeni oldun dediğinizi de duyar gibiyim! INTEL’in CEO’su Andrew Grove’in ‘Yalnızca Paranoyaklar Ayakta ve Hayatta Kalabilir’, kitabı ve ifadesinde olduğu gibi!  Aynı gün ve saatlerde Filistinli kardeşlerimizin vatan toprağındaki tüm bu gelişmelere imanı bir duruşla tepki göstermeleri ve İsrail askerlerinin de gerçek mermilerle savaş açması, katliamlar yapması normal ve sıradan mıdır?  Ülkemizi yönetim ve denetim altına alabilmek için her yolu deneyen ve başarı elde edemeyenler,  15 Temmuz karanlık gecesini yaşatanlar, son günlerde ekonomi ve özellikle de döviz kurları üzerinden SALDIRIYA ve HAREKETE geçmişlerdir! Peki tamam anladık, tüm bu olaylar, katliamlar, sıradan, normal ve spontane gelişmeler midir? Hiç sanmıyorum! Öyle olduğunu düşündüğümüz ve değerlendirdiğimiz için yüz yıllarımızı, milyonlarca insanımızı ve milyarlarca dolar ekonomik değerlerimizi kaybettik! Gelecek bir yüz yılı daha kaybetmeye ne TÜRK DEVLETİ, ne TÜRK MİLETİ ve ne de TÜRK – İSLAM DÜNYASI olarak, ne lüksümüz ve ne de mecalimiz vardır!

24 Haziran erken seçimleri ülkemiz ve bölgemiz adına yeni bir DÖNEM ve MİLAT olduğunu da sürekli olarak vurgulamaya ve hatırlatmaya çalışıyoruz. Eskilerin ifadeleri ile Güzel olan şeyleri, yüz seksen defa tekrar etsen de güzeldir, kaidesi gereğince, biz de dilimiz döndüğü ve kalemimiz de el verdiği kadar tekrar tekrar hatırlatmaya çalışıyoruz! Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuvvetler ayrılığı ilkesi çerçevesinde ve bu kuvvetlerin kavgalarından kaybettiğimiz yıllar ve değerler örneklikleri de dikkate alarak, daha güçlü yasama, daha güçlü yürütme ve daha bağımsız bir yargı dönemine geçilecektir. Her bir KUVVET TÜRK Devletinin kalkınması, İstikbal, İstiklali ve Milletimizin de Birliği, Beraberliği adına YEK VUCUT olarak sadece görevlerini yapacaktır! Başkaca bir seçeneğimiz yoktur! Başkaca bir seçimimiz de yoktur! Küresel güçler ve finans çevreleri kontrol ve denetimleri altına alabilecekleri, yönetebilecekleri veya teslim alabilecekleri bir TÜRKİYE için her bir koldan ve yönden saldırıya geçmişlerdir. Karar, tercih ve SEÇİM bizimdir, asil TRÜK MİLLETİNİNDİR!

 

Türk Milletinin 24 Haziran İmtihanı -2-

Demokrasinin vazgeçilmezi seçimler olduğunu sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz. Bir ülkede, demokrasiden bahsedebilmek için halk iradesinin sandığa tam olarak yansıması da gerekmektedir. 24 Haziran erken seçimleri de böyle bir iradenin şahlanma ve tescilleme tarihi olacaktır. Türk Devletinin yönetim, özellikle yürütme ve milleti açısından 24 Haziran tarihi yeni bir dönemin ‘’başlangıcı ve  miladı’’ olarak tanımlayabiliriz. Yeni bir dönem derken; Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ve TBMM’nin de sadece asli görevlerine rücu edeceği bir süreç!  TBMM’nin çok değerli üyeleri yürütmenin işlerine müdahale etmediği, sorun ve zorluk çıkarmadığı, yürütmenin işlerini kolaylaştırmak için gerekli tüm yasal düzenlemeleri ve çalışmaların da seri bir şekilde çıkarılması gerektiği yeni bir dönem! Küresel güçler ve işbirlikçiler,  Türkiye gibi ülkelerde darbelerle elde edemedikleri ve erişemedikleri hedeflerine,  demokratik seçimler üzerinden ulaşabilmek için her yolu denerler! Bundan birkaç yıl önce, sınır komşumuz Mısır’da seçimler üzerinden başaramadıklarını,  seçimlerde zafer elde eden, kendilerinin karşısında duran ve yönetemedikleri siyasi bir lideri darbe ile indirmek için sokak hareketlerini çıkarmışlar, her türlü yolu denemişler ve sonunda hedeflerine de darbe ile ulaşmışlardır!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin darbeler, muhtıralar, sosyal ve ekonomik krizler,  inkıtalar tarihine kabaca bir baktığımızda karşımıza çıkan tablo şöyledir. 27 Mayıs darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat, 27 Nisan, Gezi kalkışması, 7 Şubat MİT krizi,   17 – 25 Aralık yargı ve polis darbesi, 15 Temmuz hain darbe ve bu devleti de küresel güçlere tamamen teslim kalkışmaları neden olmuştur?  Bu darbelerde küresel güçler ve işbirlikçiler Anadolu’da neleri hedeflemiştir?  Bu devleti ve milleti çok sevdikleri için mi olmaktadır tüm bunlar? Darbeler bu topraklarda neden olmaktadır? Darbelerle, devletimize sızmış taşeron ve işbirlikçi ihanet çeteleri aracılığıyla siyaseti ve irademizi teslim almaya, asil milletimizin refahını ve huzurunu bozmaya kalkışmışlardır.  Her darbe ve inkıtalarda hapse düşen, zulüm gören ve acı çeken sadece Anadolu insanı olmuştur. Taşeron ve işbirlikçilere neler mi oldu?  Hiçbir şey! Her darbede olduğu gibi bu devlete ve asil millete olan ihanetlerinin ödülünü ve semeresini toplamışlar, devlet kademelerinde görev almışlar, zenginliklerine de zenginlik katmışlardır! Ekonomik, sosyal ve siyasi olarak kaybeden sadece devletimiz ve asil milletimiz olmuştur! Bu darbelerle, Anadolu insanımızın,  Metanetli, erdemli ve cesaretli duruşunu bin yılardır olduğu gibi kırılamamış ve yıkılamamıştır;  İstiklal ve istikbal mücadelesindeki aşkından bir adım geri durmamıştır.  Erdem ve irade olmadan kuru cesaretin hiç bir anlamı yoktur! Anadolu insanı erdem, azim ve irade ile bin yıllardır yurt edindiği Anadolu diyarında çalışmaya ve imar etmeye devam etmiştir! Taşeronlar ve işbirlikçiler, ağababalarından aldıkları emir ve talimatlar doğrultusunda yıkmaya, yok etmeye ve ihanetlerine de devam ettiler!   Hainler yıkacak, Anadolu insanı da yapacak! Her fert cibilliyetini icra edecektir!

Küresel güçler ve işbirlikçiler, Anadolu ve güney sınırlarımızda,  PKK, PYD, YPG, DEAŞ ve FETÖ ile top yekûn saldırıya geçmişler, insanlarımızı katletmişler, birliğimize, dirliğimize ve kardeşliğimize de kastettiler! Neden?  Devlet ve Millet olarak,  Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla kurulmaya çalışılan terör koridorunu yok hükmüne getirdik!  Bu harekatlarla sadece ülkemizin güvenliğini değil, komşularımızın, dostlarımızın ve gönül coğrafyamızın huzuru ve selametini de güvence altına almaya çalıştık!  Türk milleti ve devleti, bin yıllardır kadim medeniyet mefkuresi olan ‘Adalet ve Hakkaniyet’ ölçüsü çerçevesinde, Anadolu ve tüm gönül coğrafyamızda,  hain planları büyük bir kararlılıkla bozmaya devam edecektir!   Bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız ve hep birlikte Türkiye olacağız, ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki her türlü kirli oyunu hep birlikte bozacağız.  Başkaca bir çıkış yolumuz yoktur! Başkaca bir seçeneğimiz de yoktur!

Ülkemizdeki yukarıda cereyan etmiş olan mezkur tüm olaylar ve gelişmeler muvacehesinde, 24 Haziran erken seçimlerine doğru yol alıyoruz. 24 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye yönetim, özellikle de yasama ve yürütme çerçevesinden yeni bir döneme girecektir. Bu yeni dönem ülkemiz ve bölgemiz üzerinde hesabı ve büyük oyunları olan küresel güçler ve işbirlikçileri de çok rahatsız etmektedir. Erken seçim tarihinin açıklandığı andan itibaren, içerideki ve dışarıdaki gelişmeler, açıklamalara çıplak gözle bakmak ve değerlendirebilmek,  ne demek istediğimiz noktasından anlaşılacağı kanaatini taşıyorum.  Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız halkın iradesinin sandıklara yansıyacağı her Seçim tabii ki kader seçimidir! Türkiye, Norveç, İsveç, Papa Yeni Gine veya Pattaya ülkesi hiç değildir! Dünyanın sıklet merkezi bir ülkede ve özellikle de medeniyetler beşiği Anadolu’da yaşamanın elbette ki bedeli ve zorlukları vardır!  Dünyanın tüm enerji merkezi ve enerji koridorlarının da geçit güzergahında bulunmanın, 65 ülkenin de birlikte kalkınma hamlesi, ‘Bir Yol ve Bir Kuşak’ projesinin de kavşak noktasında bulunmanın tabii ki sıkıntıları olacaktır!   Böyle bir ülkede ve vatan toprağında bulunmaktan dolayı ne kadar şükretsek azdır! Böyle bir ülkedeki seçimler normal ve sıradan olamaz!  Türk Devleti ve Türk Milletinin 2023, 2053 ve 2071 hedefleri doğrultusunda atacağı her adım tabii ki kader seçimidir! 24 Haziran seçimleri Türk milletinin tercih imtihanıdır! Her seçişin bir vazgeçiş olduğu gibi!

 

Türk Milletinin 24 Haziran İmtihanı!

Türk Milletine Anadolu kapılarının açıldığı tarih olan 1071’den itibaren rahat hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü Anadolu ve Mezopotamya diyarları medeniyetin ve insanlığın neşv-ü nema bulduğu topraklardır. Anadolu tüm Dünyanın merkezi ve kavşak noktasıdır. Anadolu’nun bu özellikleri halen de devam etmektedir!  Bugün, Bir yol ve bir Kuşak projesi olan 65 ülkenin birlikte kalkınma hamlesi ve enerji koridorları ile daha da artmaktadır! Anadolu tüm yer altı ve yer üstü kaynaklarının da bol olarak bulunduğu topraklardır. Anadolu kara parçasının bu özelliklerinden dolayı 1071 tarihinden itibaren Haçlı seferleri ile başlayan saldırılar günümüzde de devam etmektedir. İlk yıllardaki bu saldırılar açıktan ve doğrudan küresel güçler kendileri gelmeye devam ederken, daha sonraki yıllarda ve özellikle de günümüzdeki saldırılar içimizdeki bizden görünümlü işbirlikçi ve taşeronlar maharetiyle olmaktadır. Haçlı seferlerinin sayıları ve tarihlerini bilen var mıdır? Çok zor!  Haçlı seferi olarak sayabileceğimiz on ikiye kadar olanıdır! Daha sonraki saldırıları da yok mu sayacağız ve görmezden mi geleceğiz? Bu saldırılar için öncelikle aksiyon, tabii ki sonra da reaksiyon geliştirmeyecek miyiz? Yüz yıllardır öngörü ve aksiyon geliştiremediğimiz için yaralar alıyoruz, yıpranıyoruz, kalkınmada gecikiyor ve bu vatan uğruna genç fidanlarımızı şehit veriyoruz!

1071 tarihinde kapılarını bu asil millete açan Anadolu diyarı ve Dünyanın her bir bölgesine, Türkler sadece Adalet ve Hakkaniyetin temsilcisi olmuşlardır. Adalet ve Hakkaniyet ölçülerinde mazlum milletlere kol kanat germişlerdir. Mazlum milletlere her daim umut olmuşlardır. Bu asil milletin tarihinin hiç bir anında sömürü ve zulüm göremezsiniz.  Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurduğumuz tarihe kadar bu topraklarda hak ve batıl savaşı devam etmiştir ve halen de devam etmektedir.  Bu mübarek topraklar için yakın tarihimiz Çanakkale ve Kurtuluş savaşında İstiklal ve İstikbalimiz uğruna verdiğimiz şehitlerin sayısı belli değildir.  Allah tüm bu topraklar için düşen şehitlerimize Rahmet eylesin. Halen aynı şekilde devam etmektedir. Bu asil milleti tarihinin hiçbir cüzünde dışarıdan gelen saldırılarla yıkamamışlardır. İçerideki bizden görünen işbirlikçilerin ihanetleri ile ancak zarar verebilmişler fakat yine de yıkamamışlar, tarih sahnesinden silememişlerdir. Tarih sayfalarından Türkleri çıkardığınız vakit geriye insanlık tarihi adına hiç bir şey de kalmayacaktır.

24 Haziran tarihinde, Devlet yönetim sistemimizde köklü bir değişiklik olan Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçiş ve TBMM milletvekili seçimleri olacaktır. Seçim tarihine on sekiz ay gibi bir zaman dilimi olmasına rağmen devletimizi yönetenler içeride ve dışarıdaki şartların ağırlaşması ve zorlaşmasını da dikkate almak suretiyle erken bir tarihe almışlardır. Neden? Devletimize karşı içeriden ve dışarıdan kuşatma ve çevreleme devam etmektedir. Hayat üzerinize doğru gelmekte olan tehlikelere karşılık sadece reaksiyon geliştirmekle devam edemez! Hayatta varlığınıza karşı olan tehlikelere yönelik, sadece reaksiyon geliştirmekle de kalamazsınız! Reaksiyondan önce şartlara göre öngörü ve feraset sahibi bireyler olarak tedbirler almak ve aksiyon geliştirmek zorundasınız! Aksi halde hayatiyetimizi ve varlığınızı idame ettiremezsiniz! Aksi halde Anadolu diyarında varlık gösteremezsiniz! Anadolu diyarında; Rahata, Uyuşukluğa, Dağınıklığa, Bölünmüşlüğe, Parçalanmışlığa ve Rehavete kesinlikle yer yoktur! Bir anlık rehavetin ve uyuşukluğun bedelini de çok ağır bir şekilde öderiz! Okçular tepesini terk ettiğimizde olduğu gibi!

Anadolu diyarına küresel saldırıların devam ettiğini ve günümüzde daha fazla artan öneminden kaynaklı olarak buraları kontrol ve denetimlerine almak için her yol denenmektedir. 24 Haziran erken seçimlerine küresel güçler ve içerideki işbirlikçileri zamansız ve hazırlıksız yakalanmışlardır. 15 Temmuz hain darbe kalkışmasının olduğu hain gece bu aziz devlet ve asil millet içimizdeki işbirlikçiler eliyle küresel güçlere tamamen teslim edilmek istenmiştir.  Neden? Beyni ve ruhu esir alınanlar tarafından bu millete de esareti yakıştırmak istemişlerdir! Peki devlet ve millet olarak karanlık gece ve daha sonraki süreçte neler yaptık? Bin yıllardır olduğu gibi özellikle de Çanakkale ve Kurtuluş savaşındaki İstiklal ve İstikbal Ruhu Yeni Kapıda şahlanmıştır!  İstiklal ve İstikbaline âşık olan bu asil millet; Tankın, Topun, Uçakların ve Mermilerin üzerine korkusuz bir şekilde yürümüştür. Neden? Çünkü Tarihin hiçbir cüzünde bu asil millete zincir vurulamamış, esir de alınamamıştır! 24 Haziran erken seçimlerinde son olarak 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasında erişemedikleri hedeflerine bugün ulaşabilmek için her yol denenmektedir! Gün 15 Temmuz hain gecede olduğu gibi BİR ve BERABER olmak vaktidir! Hep Birlikte Türkiye olmak zamanıdır! Tekrarı olmayacaktır!

24 Haziran Seçimleri ve Temayül!

24 Haziran seçimlerinden sonra ülkemizde yönetim, özellikle de yasama ve yürütme çerçevesinden yeni bir dönem başlayacaktır.  Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine geçilecek ve Başbakanlık makamı da tasfiye edilecektir. Başbakanlık ve Bakanlar Kurulu makamının tüm yetkileri de Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminde mündemiç olacaktır. TBMM kurulduğu tarihten itibaren asli görevi olan yürütmeye yardımcı olmak ve devletin işleyişi zaviyesinden de sadece yasa çıkarmakla meşgul olacaktır. Yeni dönemde TBMM mensubu çok değerli Milletvekillerimiz de sadece yasama görevlerini yapacaklar. Yürütmenin işleyişine karışmayacaklar, herhangi bir tayin, atama, iş takibi veya ihale gibi işlerle de kendilerini meşgul etmeyeceklerdir.  24 Haziran seçimlerinden sonra oluşacak olan TBMM Teknokrat nitelikte bir meclis olması münasebetiyle de devletimizin kurucu kodlarını da dizayn eden ilk meclis gibi teknik ve uzman üyelerden, bireylerden müteşekkil olmalı, olacaktır diye düşünüyorum.

24 Haziran erken seçim tarihinin açıklanması, aday adaylarının da istifa süreci ve adaylıklarını açıklamaları,  teşkilat ve vatandaş ziyaretlerine de başlamaları ile birlikte seçim heyecanı hissetmeye başladık! 24 Haziran seçimlerini bugüne kadar yapılmış olan seçimlerden ayıran en bariz bir özelliği; Vatandaşlarımız,  Cumhurbaşkanı ve TBMM üyeleri için demokratik hakları olan OY tercihleri ayrı ayrı kullanacak olmasıdır.  Vatandaşlarımız istedikleri şekilde oylarını kullanabileceklerdir. Cumhurbaşkanı vatandaşlarımızdan %50+1 oy almak zorundadır. İlk turda bu rakamı alan bir aday olmadığı takdirde ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilecektir. TBMM üyeleri de ittifak kuran partilerin ülke ve şehir barajını geçmeleri ve her bir partinin aldıkları oy oranındaki sandalye sayılarına göre de TBMM’nin yapısı şekillenecektir.

Aday adaylarının çıkması ve seçim heyecanının da bastırması ile birlikte tüm siyasi parti teşkilatları ve aday adaylarını da aday temayül yoklaması heyecanı bastırmıştır. Siyasi parti teşkilat üyelerinin tercihleri tabii ki dikkate alınmalı,  fikirleri sorulmalı ve teşkilatların önerdiği veya tavsiye ettikleri bir adayın şehrin veya bölgenin Millet Vekili olması kadar da doğal bir şey yoktur. Teşkilat mensuplarının tanıdığı bildiği,  erişip, ulaşabildiği ve teşkilat yapısına, işleyişine de vakıf bir adayın seçilmiş olması teşkilatlar açısından da çok sevindirici ve moral veren bir gelişmedir.

Geçtiğimiz hafta sonu 27. dönem Konya Millet Vekili Aday Adayı AK Parti teşkilat temayül yoklaması yapıldı. Emeği geçen her bir bireye teşekkür ederim. Temayül yoklamasından önceki gece İL teşkilatı tarafından bazı isimlerin temayülde teşkilatlara önerildiği şeklinde bir dedikodu piyasada dolaşmaya başladı. Doğru mudur, yanlış mıdır, bilemiyoruz!  Konunun muhatapları gelişmelerin sadece bir dedikodudan ibaret olduğunu, teşkilatımıza ve çok değerli aday adaylarına da bir yerlerin zarar vermeye çalıştığını, zikredildiği şekilde bir olayın ve gelişmenin vuku bulmadığı şeklinde çıkarlar bir açıklama yapar, kamuoyu ve taraflar da rahatlar diye düşünüyorum!

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde vatandaşlarımız tarafından şöyle bir algı ve ifadeler dillendirilmeye başlanmıştır. Vatandaşlarımız,  Cumhurbaşkanı seçiminde oyum şu adaya fakat TBMM seçimlerinde ise Cumhurbaşkanının partisinden farklı bir parti veya adaya tercihimi kullanacağım şeklinde bir serzeniş ve sitemler dolaşmaya başlamıştır. Vatandaşlarımız zaviyesinden belki haklı olabilirler fakat ülkemizin içeride ve dışarıda bulunduğu tüm ağır şartları dikkate aldığımızda bu şekildeki bir davranışın bedelini devlet, millet ve vatan olarak çok ağır öderiz gibi geliyor! Kime ders vermeye çalışıyoruz! Bir parti teşkilat üyesi veya başkanı bilmeden bir yanlışı yapmış olabilir! Parti üyesi veya başkanına yapmış olduğu hatasından kaynaklı ders vermeye çalışıyoruz diye devlet ve millet olarak neyi ve neleri kaybedeceğimizi de çok iyi düşünmemiz gerekir diye düşünüyorum! Telafisi olmayan bir yola girebiliriz! Askeri olmayan bir komutan savaşta başarılı olamaz! Silahı, mühimmatı ve cephanesi olmayan bir komutan savaşta zafer elde edemez! Toplu vurdukça sineler onu top sindiremez kaidesince bir ve beraber olmak ve hep birlikte hareket etmek zorundayız!

İttifaktan İki Partili Sisteme!

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulması ile birlikte yönetimde partili bir sisteme geçilmiştir. Demokrasinin gereği de zaten partilerdir. Halk iradesinin yönetime yansıması da sandıklar vasıtasıyla olmaktadır! Ülkemizde tek partili sistem ile 1946 yılına kadar gelmiş ve daha sonra çok partili sistem ağır aksak da olsa hayata geçmeye başlamıştır. 1946 ve 1960 yılları arasında iki partili sistem var gibi görünse de tam olarak iki partili sistem olarak değerlendiremeyiz! 1960 askeri darbesinden sonra kısa bir süre yeniden tek partili dönem ve yeniden sancılarla ve inkıtalarla dolu çok partili hatta küçük parçalı siyasi dönem! Çok parçalı partili sistemden kaynaklı ve dışarıdan gelen baskılarla birlikte sürekli olarak sosyal ve ekonomik krizlerle bu ülkeye prangalar vurulmaya çalışılmıştır! Toplumun parçalanmışlığını da yansıtan çok partili sistemden kaynaklı sürekli olarak siyaseten ve toplumsal olarak kavgalarla bizleri engellemiş ve oyalamışlardır. Siyasi parti liderleri ve mensupları neyi bölüşememiştir? Kişisel ve hırslarımıza yenildiğimiz için bir yüz yılımızı neredeyse kaybettik! Bu ülke, bu vatan ve bu devlet hepimizin! Sadece devletin işleyiş ve yönetimde yöntem farklılıklarımız olabilir; bu kadar! Devlet, Ebed, Müddet ülküsü ve hedefleri olan asil bir Milletin fertleri sürekli olarak bir birleri ile çatışma ve kavgaya tutuşturulmuştur! Neden? Peki, bu şekilde ne zamana kadar ve böyle gelmiş böyle de gitmelidir? Dünyaya ve dünya halklarına medeniyeti götüren, Adalet ve Hakkaniyetin temsilcisi asil Türk milletinin evlatları ne zaman kadar bu şekilde devam edecektir? Dur noktası olmayacak mıdır? Bugün değil de Ne zamana kadar bu parçalanmışlık?

2010 yılında yapılan referandum ve daha sonraki süreçte siyasi parti liderlerimizin ülkemizde yürütme ve yasamadaki yönetimden kaynaklı aksaklıklar ve yaşanmışlıklar çerçevesinde,  acil ve ivedi olarak iki partili sisteme geçilmesi hakkındaki ifadelerine kabaca bir bakalım. MHP Lideri Devlet Bahçeli, 2010 yılındaki referandumun sonrasındaki yaptığı bir açıklamasında; “Yeni bir süreç başlamıştır. İki partili bir rejime gidilmesi için çalışma yapılıyor”  şeklinde konuşmuştur. 2011 yılında,  Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan;  iki partili sistemde parlamentolar daha etkin işliyor. Yönetiminde de istikrar söz konusu oluyor” vurgusunu yapmıştır.

Gelin şimdi de siyasi partiler ne gibi işler yapar, tek partili sistem, iki partili sistem ve çok partili sistem nedir, çalışma yöntemleri,  bulundukları ülkelerdeki hedefleri ve faydaları nelerdir gibi sorularımıza da cevaplar bulmaya çalışalım. Siyasal Partiler, belirli bir siyasal program üzerinde birleşmiş kişilerin, bu programı gerçekleştirmek için siyasal iktidarı ele geçirmek amacıyla bir araya gelerek kurdukları örgütlerdir. Partilerin siyasal iktidarı ele geçirmelerinin yolu kural olarak seçimlerdir. Partili sistemlerin sınıflandırılmasında genellikle parti sayıları esas alınmıştır. Ülkelerdeki parti sayılarına göre tek partili, iki partili ve çok partili sistemler diye ayrım yapılmıştır. Tek partili sistem, tipik bir diktatörlük sistemidir. Bu sistemde, siyasal iktidar devamlı, ya da uzunca bir süre, tek partinin elinde bulunur. Bu sistemde, resmi bir ideolojiyi savunan ve gerçekleştirmek isteyen bir parti vardır. Parti ile devlet sanki aynı organdır. Çift parti sistemi, iki büyük partiye dayanır, büyük partilerden biri iktidar, diğeri muhalefettir. Çift parti sisteminde iki büyük partinin yanında, küçük partiler de yer alabilir. Bunların siyasal yaşamda önem kazanması, ancak iki büyük partinin güçlerinin birbirine yakın olması durumunda ortaya çıkar. Çift parti sisteminde, üçüncü bir büyük partiye yer yoktur. Çok partili sistem, güçleri birbirine yakın birçok partinin bir arada bulunduğu bir sistemdir. Çeşitli görüşlerin temsiline olanak veren bu düzende, çoğu zaman hükumet oluşturmada güçlüklerle karşılaşılır ve ortak hükumet kurmak yani koalisyon yoluna gidilir, zayıf ve istikrarsız hükumetlere neden olur. Bu dönemlerde parti ve partili kaygısından kaynaklı ve kişisel hırsların da öne çıkması ile birlikte, kalkınma ve yatırımlar her daim ötelenmek zorunda kalınmıştır!

16 Nisan referandumu ile artık devlet yönetim sistemimizde yeni bir döneme girilmiştir. Yasanın yürürlüğe girme tarihi olarak Kasım 2019 olarak öngörülmüş olsa da 15 Temmuz karanlık gece yaşadıklarımız ve ülkemizin, bölgemizin bulunduğu yüz yıl öncesinde olduğu gibi zor, sıkıntılı şartlar ve paylaşım savaşları da Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi seçimlerinin erkene alınmasını zaruri kılmıştır.  Parçalı siyasi partilerle bu sistemin yürürlüğe girmesi, yürütülmesi ve yaşaması mümkün değildir. Çünkü yeni sistemde yürütmenin başı konumundaki Cumhurbaşkanının halk tarafından % 50+1 oy alması gerekmektedir. Parçalı ve çok partilerle bu oran ve rakamlara erişebilmeniz de çok zor olacaktır! Parçalı siyasi parti liderleri devletini, vatanını ve milletini de çok seviyorsa, kişisel hırs, ihtiras ve egolarından soyutlanabilmeli, bir çatı altında birleşebilmeli ve bütünleşebilmelidir. Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemi ile ülkemizde ittifaklar neticesinde iki partili bir siyasi dönem başlamış olacaktır! Milliyetçi muhafazakar partiler bir tarafta ve sol, liberal partilerde diğer tarafta şeklinde!  ABD’deki Demokratlar ve Cumhuriyetçiler gibi! Aksi halde siyaseten var olabilmeleri de imkansız görülmektedir. Çok partili ve parçalı sistemlerde dışarıdan müdahale, denetim ve kontrol çok kolay olabilmektedir. Büyük ve kütlesel yapıları,  küresel güçlerin kontrol ve denetimleri altına alabilmeleri neredeyse imkansız denecek bir durumdadır!

Küresel Kaleler Düşerken!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren, kalkınmasının önüne geçilebilmesi, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül coğrafyasında ve kadim medeniyet bölgesinde bir etki ve ilgi oluşturamaması için sürekli olarak içeride krizlerle engellenmiş ve oyalanmıştır.  Bu krizlerin detaylarına tarih sayfalarında bakabiliriz! En bariz olanları ise bireysel, şahsi ve kişisel siyasi hırslardan kaynaklı krizlerdir! Sistem kurulurken içerideki tüm yönetim erklerinin birbirleri ile sürekli olarak çatışması ve kavgaları öngörülmüştür. Erkler arasındaki kavgaların sonuç vermediği dönemlerde ise siyasi, ekonomik ve sosyal krizler küresel güçler ve işbirlikçi taşeronların imdadına yetiştirilmiştir. Türkiye ve Türklerin tarih sahnesine kadim medeniyet duruşları olan Adalet ve Hakkaniyet ilkeleri ile mazlum milletlerin umudu olarak bir daha çıkmaması için dışarıdan ve içeriden gerekli olan her türlü baskı, plan, hesap ve oyunlar devreye alınmıştır. Birey olarak biz nerede duruyoruz? Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah, ne yapıyorsunuz, nereye gidiyorsunuz, düşünmeyecek misiniz, akletmeyecek misiniz, uyarı ve ikazları da çok manidar ve dikkate değerdir.

Günümüze geldiğimizde neler olmaktadır? MHP Lideri Devlet Bahçelinin mecliste grup toplantısındaki konuşmalarında erken seçim açıklamaları ve ertesi gün Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeleri neticesinde Cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçimlerinin 24 Haziran tarihi olarak kesinleşmiştir. Erken seçim tarihinin netleşmesi ve açıklanması sonrasındaki içeride ve dışarıdaki gelişmeler, açıklamaları nasıl değerlendirmeliyiz? Daha önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu ülkeyi ekonomik, sosyal ve siyasi krizlerin eşiğine sevk eden, bu ülkenin ve asil milletimizin de milyarlarca dolar kaybetmesine vesile olan dışarıdaki ve içerideki işbirlikçi taşeron güçler, bugün farklı bir duruş mu sergiliyor? Tabi ki hayır!  Yüz yıllık Cumhuriyet tarihimizde, her yolu deneyen ve başarılı  olan küresel güçler ve içimizdeki taşeron işbirlikçiler, bugün de Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden bir siyasi, ekonomik ve sosyal kriz çıkarmak peşindeler!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihindeki Cumhurbaşkanı seçimlerine kabaca bir baktığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır.  1921 ve 1924 Anayasalarının yürürlükte olduğu dönemlerdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herhangi bir sorun yaşanmamıştır. 1961 ve 1982 Anayasalarının yürürlükte olduğu dönemlerde ise Cumhurbaşkanı seçimleri siyasi krizlere neden olmuştur. 1923 – 1961 yılları arasında yapılan 12 cumhurbaşkanı seçimlerine tek aday katılmış ve bu seçimler birinci turda tamamlanmıştır. 1966’dan sonraki altı seçimde birden çok aday çıkmıştır. Türkiye’de Cumhurbaşkanı seçimleri her zaman büyük önem taşımış, bazı seçimler sırasında da siyasi krizler yaşanmıştır.  Çözüm arayışları sırasında, dört kez anayasa değişikliği gündeme gelmiş; 1973, 1980 ve 2000 seçimlerindeki değişiklik önerileri, Meclis tarafından reddedilmiştir. 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimlerinde gündeme gelen Anayasa değişikliği referandumla kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı seçim sisteminde köklü değişiklikler yapılmıştır. Cumhur başkanları, 2007 Anayasa değişikliğine kadar TBMM üyeleri tarafından seçilmiştir. 2007 yılında yapılan Anayasa değişikliği  ile Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi öngörülmüştür.  Bu yeni sistemde, halk tarafından ilk defa seçilen ve halen görevde bulunan 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar 19 kez cumhurbaşkanı seçimi yapılmıştır. Bunların 18’inde Cumhurbaşkanı Parlamento tarafından seçilmiş, 1980 yılında yapılan Cumhurbaşkanı seçimi ise sonuçsuz kalmış,  1982 yılında Kenan Evren, 1982 Anayasası’na konulan ek bir madde ile halk oylaması sonucu Cumhurbaşkanı olabilmiştir.  1923’ten günümüze 12 cumhurbaşkanı görev yapmıştır. Bunlar; Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü dört kez, Celal Bayar ise üç kez Cumhurbaşkanı olurken; Cemal Gürsel, Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Turgut Özal, Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Abdullah Gül birer kez seçilmiş ve halen görevde bulunan 12. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Türkiye’de yürürlüğe giren yeni sistemdeki Cumhurbaşkanı seçimlerinde halk tarafından  %50+1 oyu alan kişi Cumhurbaşkanı olabilecektir. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi, devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına, parçalı siyasi partilerimiz ve liderlerinin de bazı feragatlerde bulunması gerekmektedir. Kişisel hırs ve ihtirasları ülkemizin selameti adına terk edebilme bireysel olgunluğuna da ihtiyacı bulunmaktadır. Bu yeni sistem bazıları kabul edemese de iki partili veya çoklu sistemin ikili bir sistem şeklinde birleşmeyi, bütünleşmeyi zorunlu kılmaktadır! Son günlerde, kişisel hırs ve ihtiraslarına yenik düşenlerin bu ikili siyasi sistemi hazmedemediklerinin sıkıntıları yaşanmaktadır. Bu ülke siyasi kavgalar, parçalanmalar, bölünmeler, kişisel ihtiras ve hırslarla bir yüz yılını kaybetmiştir. Gelecek bir yüz yılı daha kaybetmeye tahammülümüz yoktur! Gün, Feragat etme günüdür! Gün, Birlik ve Beraberlik günüdür! Gün, hırs ve ihtirasları bir kenara itmek günüdür! Gün, Çanakkale ve Kurtuluş savaşında olduğu gibi Birleşme ve Bütünleşme günüdür! Gün, 15 Temmuz hain karanlık gecede aziz devletimizin bekası ve asil milletimizin de birliği adına sokaklara indiğimiz ve Yeni kapıdaki İSTİKBAL, İSTİKRAR ve İSTİKLAL ruhumuz gibi Birleşme, Bütünleşme ve Şahlanma günüdür!

 

Siyasette BÖLEN değil, UZLAŞI Dönemi!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve asil milleti, tek partili siyasetten,  çok partili siyasi hayata geçmesinden sonraki süreçte, siyasi hayatımız da kavgalı ve parçalı bir döneme girmiştir. Bu kişisel kavgalar ve parçalı dönem tabii ki hiçbir zaman bu devlet ve milletin menfaatleri ve çıkarı için olmamıştır. Dışarıdan bir güç gelmiş ve bizleri birbirimize düşürmek, kırdırmak suretiyle parsasını toplamış ve gitmiştir. Bazen de hiç gitmemiştir! İşbirlikçileri maharetiyle bu devleti, denetim ve kontrolleri altında kalmaya devam etmiştir!  Yakın tarihimizdeki 68 olayları ve 12 Eylül darbesinden önceki süreçte yaşanan sokak olayları ve sonucunda kaybettiğimiz ekonomik değerler ve bu millete dayatılan siyasi partilere, ne demeli!  Gezi olayları ve daha sonraki süreçteki gelişmelerle bu devlete ve millete yüklenen ekonomik zararlar da iki yüz milyar doları geçmiştir! Tüm bunlar neden olmaktadır? Dünya halklarına sadece medeniyet, Adalet ve Hakkaniyet dağıtmış ve bu değerlerin de temsilcisi olmuş bir milletin tekrardan ayağa kalkmaması için tabii ki! Akıl sahiplerinin biraz düşünmesi, feraset ve basiret sahibi de olması gerekir! İnsana akıl bunun için verilmiştir!  İnsanı hayvandan fark ettiren özelliği nedir ki? Aksi halde esfeli safilin konumuna düşmez miyiz? Allah’ım bizleri içimizdeki beyinsizler ve sefihler yüzünden HELAK eder misin?

Küresel güçler ve işbirlikçileri eliyle bölgemizde, 9 Eylül ikiz kule olaylarından itibaren çok büyük bir örtülü savaş yürütülmektedir. Yirmi iki ülkenin siyasi ve fiziki sınırlarının da değişmesi gerektiği açıklamaları da bu günlere rast gelmektedir! Tesadüfî olabilir mi!  Küresel güçlerin emperyalist ve hegemonyal konumlarının devamı için bu bölgede olmak, bu bölgeyi de denetim ve kontrolleri altına almak zorundalar! Başka bir tercih ve seçimleri de yoktur! Dünya savaşları neden olmaktadır? Dünya savaşlarını çıkarmak için sudan bahaneler üreten küresel güçler ve finans çevrelerinin dünya halklarının huzuru ve selameti için mi bu kadar zahmete ve harcamaya girmektedir! Tabii ki Hayır! Tek bir dertleri vardır,  suni olarak savaş çıkardıkları ve müdahaleye de hazır bölgelerdeki zenginlikleri kendi ülkelerine taşımak!

Bölgemizde küresel güçler zaviyesinden büyük bir varlık ve beka savaşı verilmekte olduğunu sürekli olarak vurgulamaya çalışıyoruz. On sekiz ülkenin iki yüz adet savaş gemisi Doğu Akdeniz’e neden gelmiştir? Bölgenin selameti ve huzuru için mi gelmişlerdir? Küresel güçler tarafından kurulan ve son modern silahlarla donatılan terör örgütleri de biliyorsunuz bölge halklarının sadece huzurunu temin etmek için gece gündüz çalışmaktalar!  Yedik mi! Tabii ki, Hayır! ABD Başkanı Trump durup durup askerlerimizi Suriye’den çekiyoruz, diyor, Neden? Pentagon bu açıklamalara karşılık olarak anında Hayır çekmiyoruz beyanatı neyin hesabıdır!  ABD Başkanı tüm bu açıklamaları yaparken, Suriye’nin ve bölgenin de huzuru ve selameti için Arap ve Mısır halkından müteşekkil bir ARAP ORDUSU kurmaya kalkıyor? Son günlerde, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in, Hz. Peygamber efendimizin 47. Kuşak soyundan torunu olduğunu iddia eden medyada dolaştırılan ve köpürtülen haberlere ne demeli! 1. Dünya savaşındaki aynı büyük oyunu İngilizler oynamadılar mı? Bugün bir farkı var mıdır?  Müslümanı Müslümana kırdırıp bölgede hedeflerine erişmek için her türlü PİS ve büyük bir OYUN sahne almaktadır? Ne yapıyorsun ve nerede duruyorsun? Nerede ve kimlerle berabersin? Farkında mısın ne yaptığının!  Hz. Ali efendimiz ve Muaviye arasındaki Sıffin savaşı akıl sahipleri ve biz inananlara bugüne yönelik olarak ne gibi mesajlar vermektedir?

Mezkur tüm bu gelişmelere rağmen, her bir Türk vatandaşları olarak neler yapmalıyız? Çanakkale ve Kurtuluş savaşını nasıl kazandık? Bugün yaşadıklarımızın yüz yıl önceki Kurtuluş savaşından bir farkı var mıdır? Tabii ki yoktur! Devlet ve millet olarak,  Varlık, Beka, istiklal, istikbal ve istikrar savaşını veriyoruz! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının olduğu gecede, bu milletin Çanakkale ve Kuvay-i Milliye ruhu ile karşı karşıya gelebileceklerini de hiç hesap etmediler!  Bölgemizdeki yüz yıllık tüm küresel büyük oyunlara karşılık bir ve beraber olmak dönemindeyiz!’ Bölen değil, UZLAŞI günündeyiz! Bölen değil, BİRLİK zamanındayız! Bölen değil, DİRLİK vaktindeyiz! Bölen değil, Ayrıştıran değil, KUCAKLAMA ve BİRLEŞME zamanındayız!

 

Türkiye,  Meydan Muharebesi!

Küresel güçler ve küresel finans çevreleri, iki yüz yıldan bu yana bu topraklarda,  yani Anadolu, Mezopotamya, Afrika ve Asya bölgesinde, büyük bir hesabı ve oyunu bulunmaktadır. Çünkü bu bölgeyi denetim ve kontrolüne alan bir küresel güç, Dünyadaki hegemonya konumunu ancak devam ettirebilir. Aksi halde küresel varlık noktasından geriye düşmek ve yok olmak durumunda kalacaktır! Dünyanın enerji üssü ve enerji hatlarının da geçiş ve koridor merkezi bu bölgelerdedir! Dönemin küresel güçleri ve finans çevreleri, İki yüz yıl önce bu hesaplarla Osmanlı imparatorluğu parça parça edebilmek için her türlü girişimlerde bulunmuşlardır! İçerideki işbirlikçi ve taşeronlar maharetiyle de yüz yıl önce bu hedeflerine erişmişler, koca bir imparatorluk lime lime edilmiş, her lime de bir küresel gücün güncel konumuna göre sömürüsü ve denetimine verilmiştir. Ne ala memleket! Bu nasıl bir taksimat! Bu nasıl bir dünya ve adalet sistemi! Milyonlarca İnsanın ölümleri ve kanları üzerinden bir paylaşım, bir medeniyet inşası ve bir sömürü düzeni!

Günümüze geldiğimizde ise çok farklı gelişmeler olmamaktadır! Aynı küresel güçler ve finans çevreleri hegemonya varlık ve karlılıklarını da artırabilmek için yine bölgemize, özellikle de Doğu Akdeniz’e inmişlerdir! On bin kilometre ötelerden buralara kadar bir küresel güç neden gelir? Bölgemizin refahı ve huzuru için değil tabii ki! Tek bir hedefleri vardır; bölgenin ve bölge halklarının doğal hakkı olan yer altı ve yer üstü zenginliklerini sadece kendi aralarında paylaşabilmek! Yüz yıl önce geldiklerinde anlayamamış ve okuyamamıştık! Bu hatamızın bedelini, bölge halkları ve liderleri olarak okuyamadığımız, milyonlarca insanımızın hayati ile ödemek zorunda kaldık! Allah aklı bizlere sadece düşünebilmek için vermiştir! Allah bizlere aynı hataları tekrar etmeyelim diye Akletmemizi de emretmektedir!

Türkler tarihte birçok devlet kurmuş asil bir millettir! Türklerin tarihi büyük ve kalıcı savaşlarla doludur! Dünya tarihinden Türkleri çıkardığınız vakit geriye tarih adına hiçbir şey de kalmayacaktır!  Bin yıllık yakın tarihteki Türklerin bizzat dahil ve taraf oldukları büyük ve kalıcı savaşlara kabaca bir baktığımızda; Malazgirt Savaşı, uzun yıllardır horasan erleri üzerinden Anadolu’ya keşif akınları düzenleyen Türklerin kalıcı olarak Anadolu’ya giriş yaptıkları ve yurt edindikleri bir savaştır. Ankara Savaşı;  İki büyük Türk beyinin karşı karşıya geldiği ve Beyazıt’ın Timur karşısındaki mağlubiyeti ile sona ermiştir. Anadolu’daki Osmanlı hakimiyeti on yıl kadar bozulmuş, Türk birliği gecikmiş, kişisel kompleksler, iki büyük Türk devletinin de büyük yanlışlar yapmasına sebep olmuştur. İstanbul’un fethi, şüphesiz ki tüm dünya tarihini etkilemiş bir olaydır. Bir Çağı kapatmakla kalmayıp, bin yıllık Doğu Romayı da tarihe gömen büyük bir savaştır. Çanakkale ve Kurtuluş savaşları ise bu asil millete asla esaret ve boyunduruk vurulamayacağını tescillemiştir. Bu asil millet, istikbal ve istiklaline olan aşkı ile dönemin yedi düveli ve paralı askerlerine karşılık BAĞIMSIZLIK ve KURTULUŞ mücadelesini vermiştir. Kurtuluş Savaşı, tüm dünyada büyük bir yankı uyandırmış ve sömürge devletlerinin himayesindeki birçok mazlum millet, Türk milletinin bu durumundan ilham alarak bağımsızlıkları için ayaklanmalara başlamıştır.

Bugün, bölgemizde, sınırlarımızda ve özellikle de içeride çok büyük bir meydan savaşı verilmektedir. Aslında savaşı biz veriyor gibi görünsek de, Türkiye, küresel güçlerin savaş meydanı konumundadır! Küresel güçler ve finans çevrelerinin Türkiye meydan muharebesi, on bir eylül tarihindeki simgesel ikiz kuleler ile başlamıştır! Türkiye meydan muharebesi, 15 Temmuz tarihindeki hain darbe kalkışması ile bu asil devlet ve milleti de tamamen teslim almak suretiyle bu dosya kapatılmak istenmiştir! Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk milleti, tarihinden gelen kadim medeniyet, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül bağları ve mazlum milletlere karşı olan adalet ve hakkaniyet ölçüsü olmadan, hiçbir küresel güç bu bölgede kalıcı olarak barınamaz! Türkiye olmadan asla! Tür milleti olmadan asla başarılı olamazlar! Türk milleti olmadan bu bölgede hiçbir küresel güç kalıcı olamaz! Bunu bildikleri için de sınırlarımızdaki yığınaklar, doğu Akdeniz bölgesindeki on sekiz ülkenin iki yüz adet savaş gemisi ve özellikle de içeride büyük bir savaş vermekteyiz! Türkiye, dünya küresel güç tahterevallisinin dengesi, enerji rezervlerinin ve hatlarının geçiş ve koridor noktası,  dünyanın da bu çerçevede tam merkezi bir konumdadır! Türkiye hangi taraftayım derse onun güçlenerek kazanacağı, diğerinin ise hegemonyal konumunu da kaybedeceği bir savaş! İçeride bizi daha önceden olduğu gibi bireysel, günlük siyasi ve yerel magazinsel kısır çekişmelerle yormak ve boğmak istemekteler! Uyanık olalım! Bir ve Beraber olalım! Gelecek ve tarih bizimdir! TÜRKİYE ve TÜRKLER olmadan, dünyada ve özellikle de bölgemizde, hiçbir küresel güç, kesinlikle barınamaz, varlık gösteremez ve başarılı da olamaz! Erken seçim konusunda hiçbir şey yazmadın, dediğinizi de duyar gibiyim! Dedik ya! Dünya, küresel güç tahterevallisinin dengesi konumunda bulunan bir ülkedeki ERKEN SEÇİM elbette ki çok manidar ve çok da önemlidir!