Erken Seçim Nereden Çıktı Diyenlere!

Türkiye Cumhuriyeti Devletini, içeriden ve dış müdahaleyle, kontrol ve denetimleri altında tutmaya alışkın küresel güçler, özellikle de küresel finans çevreleri ve içerideki tipleri bizden görünümlü ve fakat çipleri dışarıdaki işbirlikçi ve taşeronlar,  sıradan vatandaşlar farkında ve idrakinde olmasa da, son dönemde saldırı ve müdahalelerini artırmaya başlamıştır. Bu saldırıların çeşidi ve türevleri de çok fazladır!  Bu devletin ve milletin birliğine yönelik her bir saldırı türü denenmektedir?   Neden? Dünyada ve özellikle de dünyanın çekim ve kontrol merkezi konumundaki Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde neler olmaktadır? Yüz yıl önceki sanayi devrimi ile birlikte motoru keşfeden güçler, motor için elzem olan petrole erişmek ve denetimleri altına da alabilmek için koca bir imparatorluğumuzu lime lime ettiler! Milyonlarca insanımızın hayatına kastettiler! Milyonlarcasının da sakat kalmasına ve kayıp olmasına! Daha sonra da dünya halklarına insan hakları ve özgürlük dersi vermeye kalktılar!  Bölge halkları tüm bu gelişmeleri okuyamadığı ve aksiyon da geliştiremediği için küresel finans çevrelerinin bölgemizdeki senaryo ve filmleri her dönemde tekrar ede gelmiştir! Türkiye Cumhuriyeti devleti içeride oluşan ve güçlenerek devam etmekte olan Türk üçgeni ile ülkemiz ve bölgemiz üzerindeki, küresel güçler ve finans çevreleri tarafından oynanmakta olan, yüz yıllık hesap ve planlamalarına yönelik, yerli ve milli bir duruş sergileyen, aksiyon geliştirebilen tek ülke konumundadır!

15 Temmuz hain darbe kalkışmasının olduğu gece, ülkemiz üzerindeki hesaplar ve bu süreç ülkemizin küresel güçler ve finans çevreleri tarafından tamamen teslim alınmak suretiyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti dosyası bir daha açılmamak üzere kapatılmak istenmiştir! Yüz yıllardır verilenlerle yetinen ve kontrolleri altında olan Türkiye artık kabuğuna sığmamaktadır! Türkiye Devleti, milleti, bölgesi ve mazlum halklar adına çok ciddi riskler ve sorumluluk almaktadır! Bölgemizdeki yüz yıllardır yazılan ve yürütülmekte olan küresel senaryoları bir bir çöpe atmaktadır! Türkiye’nin yer almadığı ve içinde olmadığı bir senaryo ve film artık bölgemizde kesinlikle oynatılamaz ve çevrilemeyecektir! Sorun tam da buradadır!

Son günlerde döviz kurları üzerindeki hareketlenmeler ve operasyonlar,  ekonomin kendi kuralları ve dinamikleri içinde mi olmaktadır? Yoksa başka bir el müdahale mi etmektedir? Bu müdahaleler neden yapılmaktadır? Türk milletine ve devletine ne gibi mesajlar verilmeye çalışılmaktadır? Daha önceki yıllarda bu ülkede beş yüz milyon dolar ile ekonomik ve sosyal kriz çıkaranlar, ekonomik olarak da bu ülkeyi teslim alanlar,  günümüzde ise elli milyar dolar ile aynı etkiyi yapamamaktadır! Tabii ki bu durum adamların canlarını sıkmaktadır! Neden etki etmiyor ve neden başarılı olamıyoruz, diye hayıflanmaktalar! Türkiye ekonominin rasyo değerleri çok sağlamdır!  Devletimiz, Ekonomi güvenliği adına her türlü tedbirleri alınmaktadır! 15 Temmuz hain kalkışmanın olduğu günün ertesindeki mesai gününde döviz kurlarının patlayacağını, yukarı doğru pik yapacağını da bekleşenlerin avuçlarını yaladıkları gibi! Ekonomi güvenliği bir devlet ve millet için ulusal güvenlik kadar elzem ve çok önemlidir!

Türkiye Cumhuriyeti devletini, 15 Temmuz gecesinde teslim almayı planlayan küresel güçler ve işbirlikçiler, bu milletin milli birlik ve Çanakkale ruhu ile karşılaşabileceklerini de hiç hesap etmediler! Ülkemizdeki her bir farklılıklarımızla bu süreçte sadece vatanımıza sahip çıkmak için tüm şehirlerimizdeki meydanları doldurduk!  Türk devleti ve milletinin düşmanlarına çok güçlü bir mesaj verdik! Yeni kapıdaki şahlanan milli birlik ruhu ise bu devlet ve millet üzerinde hesap yapanlara da tarihi Osmanlı tokadı şeklinde net bir cevabımız olmuştur!

Son günlerde toplumda yüzde bir dahi karşılığı olmayan siyasi parti ve liderlerin açıklamaları ve duruşlarına neler demeli! Neler olmaktadır? Türkiye’nin içerideki sağlam temelli Türk üçgeni ve küresel, bölgesel duruşu dışarıdaki güçleri rahatsız ettiği gibi içerideki işbirlikçi ve taşeronların da uykularının kaçmasına sebebiyet vermektedir!  Neden ve Nasıl olabilir?

Türkiye’nin içerideki ekonomik ve siyasi gelişmelere, sınırlarımızda ve Akdeniz’de oynanmakta olan küresel oyuna neler diyeceğiz? Kafamızı kuma gömüp görmezden mi geleceğiz?  Akdeniz’deki, On Sekiz ülkenin, İKİ YÜZ adet savaş gemisi buralarda ne aramaktadır? Bu on sekiz ülkenin hangisi Akdeniz’e sınırı vardır? Daha önceki yazılarımda sürekli vurguladığım gibi balık tutmaya,  hatta BALİNA! Avlamaya mı gelmişlerdir? Dünya küresel güçleri ve finans çevrelerinin Varlık, hegemonya ve emperyalist savaşı bölgemizde ve özellikle de Doğu AKDENİZ’DE devam etmektedir! Görmezden mi gelelim? Aksiyon da mı geliştirmeyelim?

Türkiye Cumhuriyeti devletindeki mezkur iç siyasi gelişmeler, tartışmalar, dışarıdan ve içeriden yürütülmekte olan ekonomik saldırı ve baskılar, sınırlarımızdaki vekalet ve vesayet savaşları, son günlerde ise dozajı da artarak devam etmekte olan, Doğu Akdeniz’deki suların ısınmaya başlaması, içeride çok daha güçlü bir iktidar ve Cumhurbaşkanlığı hükumet sistemine ihtiyaç duymaktadır! Tüm bu siyasi, ekonomik ve çevreleme şartları altında, ülkemizi bir buçuk yıl bekletmenin ve zaman kaybetmesinin hiçbir faydası da olmayacaktır! Devlet aklı ve Türk üçgeni devreye girmiş ve gerekeni de yapmıştır!  Erken semin kararı neden alınmıştır,  bu şartlar altında seçim yapılır mı, şeklinde düşünen, düşüncesini yutkunan ve düşündüklerini de dile getirebilen ve yazıya dökenlere kabaca bir cevabımızdır!

Tahir Başkan ve 14 Yılı!

Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, geçtiğimiz günlerde,  “Büyük Düşler, Büyük İşler” konsepti çerçevesinde;  On bin kişilik belediye kadrosu, 31 ilçe belediye başkanı ve çalışma arkadaşları, belediye meclis üyeleri adına,  14 yılını anlattıkları çok güzel bir sunum yaptı. Program, Konya protokolü,  tüm meclis üyeleri ve yerel basının çok büyük bir katılım ve ilgisi ile takip edildi. Tahir Başkan, programda neredeyse iki saate yakın bir sürede, siyasete yeniden ısınıyor formatında,  on dört yıl önceki Konya hakkında genel bilgiler ve bu güne kadar yapmış oldukları ve yapamadıkları işler, yarım kalan projeleri ve tüm yatırımları da bir bir anlattı. Tahir Başkan 14 yılın sunumunu yaptıkları programdaki başarısı ve performansından dolayı da ayrıca Tebrik ederim. Programda emeği geçen öncelikle basın birimindeki dostlarımıza ve programın hazırlık aşaması ve sonrasındaki görünmeyen tüm kahramanlara da ayrıca teşekkürlerimi sunar, başarılar dilerim.

Konya Büyük Şehir Belediye Başkanı Akyürek, “Önemli olan, gök kubbede hoş bir seda bırakmaktır!  Hamd olsun Konya olarak bu sedayı hep birlikte bırakıyoruz. Şehrimizde taş üstüne taş koyan ve katkı yapan tüm dostlarımıza da teşekkür ederim. Konya mübarek bir şehirdir! Konya, Selçuklu payitahtı, ecdadımızın başkenti!  Konya, bu toprakların, Türk – İslam medeniyetinin de vatanı olmasında çok önemli ve pay sahibi olan bir şehirdir!  Bu şehre hizmet etmeyi nasip ettiği için Cenabı-ı Hakka hamd ediyoruz. Konya öyle bir şehirdir ki kendine ait hissetmediğine ne esrarını ve ne de sırlarını açar”  şeklindeki konuşmaları ve vurguların da çok manidar olduğunu düşünüyorum.

Yeni Büyük şehir Yasasının uygulanmaya başlandığı 2014 yılından bu yana hayata geçirdikleri yatırımları, ilçe sayısının üç iken otuz bire, hizmet ve sorumluluk alanlarının da kırk iki bin kilometrekareye yükseldiğini..  2014 yerel seçimlerinden sonra yapılan ve tamamlanma aşamasındaki ihalelerin 2,5 milyar TL ve 28 metropol ilçeye yapılan yatırım miktarının da 2 milyar TL’ye ulaştığını vurguladı. Büyük şehir yasası çıkarken, bu yasanın uygulamada başarılı olup olmayacağı noktasında Konya pilot bölge olarak seçilmiş ve TBMM’de yasanın görüşmeleri çerçevesinde çok büyük tartışmalar da olmuştur. Tahir Başkanı büyük şehir yasası çerçevesindeki çalışmaları,  projeleri, yatırımları ve performansından dolayı da tebrik eder ve başarılar dilerim.

Tahir Başkan, on dört yılda,  doksan iki adet standardı yüksek, kaliteli alt ve üst geçitle şehrimizin trafik sorununu çözmeye çalıştıklarını, Konya’ya beş yeni köprülü kavşak ve yaya üst geçidi yapımına başladıklarını da vurguladı. Konya’ya beş yüz kilometreyi aşan bisiklet yolları kazandırdıklarını ve hedeflerinin bin kilometrelik bisiklet yolu olduğunu da ifade etti.  Bu kadar alt ve üst geçit yapılmış olmasına rağmen şehrin trafiğinde bir rahatlamanın olmadığını da buradan ifade etmek isterim. Şehir trafiğinin neden rahatlamadığı noktasında sadece araç artışının arkasına sığınmanın ve siyaset yapmanın da ucuz bir savunma şekli olduğunu, yapılan projeler ve yatırımların, ya eksik planlandığı,  ya da yanlış yerlere mi konumlandırılıyor, diye sormadan geçemiyorum!  Dünya’da ve ülkemizde metropol şehirlerimizdeki nüfus artış oranına göre bir araç artışı yok mudur? Araç artış oranına göre de yeni yollar,  yeni alt geçitler, yeni üst geçitler ve yeni alternatif çıkış yolları mutlaka planlanıyor, üretiliyor ve yapılıyordur, diye düşünüyorum! Ne diyorsunuz?

Tahir Başkan, 14 yılın sunumunu yapacağı  ‘Büyük Düşler ve Büyük İşler’ konsepti çerçevesindeki program öncesi ve sonrasında, başkan beyin üç dönem kuralı gereği, bir veda konuşması mıdır,  bir daha aday olmayacağının işaretleri midir, yoksa daha yolun başındayız, yapılacak ve yarım kalan daha çok işler ve projelerimiz var, mesajını mı vermeye çalışıyor, şeklindeki kulis konuşmaları ve dedikodulara da şahit olduk! Siyaset bizim işimiz değil! Bizler iletişimci ve gazeteciyiz!  Gördüklerimizi kamuoyu ile paylaşmak ve sadece resim etmektir görevimiz! Yorum yapmak bizim işimiz değil, yorum okuyucuya aittir! Siyasete karar veren merciler bellidir! Bir şehri yönetmeye talip olan adaylar ve bu talipliler arasından da şehre layık olanı tercih noktasında karar verici siyaset mekanizması ve liderler, günü gelince gereğini yapacaklardır, diye düşünüyorum! Sadece bir gözlemimi buradan ifade etmek ve kamuoyunun kafalarındaki soru işaretlerine de bir gazeteci duyarlılığı çerçevesinde tercüman olmaya çalışalım! Daha bir kaç gün önce, Konya Büyükşehir belediyesinin 14 yılın sunumunun yapıldığı programa Konya protokolünün tamamı istisnasız bir şekilde katılırken! Hafta sonu,  3. Ana Jet üssü ve Konya Büyük şehir belediyesi öncülüğünde, Türk yıldızları ve Solo Türk gösterileri,  Konyalı vatandaşlarımızın çok yoğun katılımları ve büyük bir ilgisi ile icra edildi! Programda emeği geçen herkese ve özellikle de bu gösterinin kahramanları olan gökyüzünün semazenleri konumundaki hava pilotlarımıza çok teşekkür ederim. Geçen yıl yapılan aynı gösterilerde Konya protokolünün çok yoğun bir ilgisi ve katılımlarının da olmasına rağmen,  bu yıl bir tane dahi protokolden katılımcının olmamasını, geleceğe projeksiyon tutması açısından, siz çok değerli okuyucularımız ve Konya kamuoyunun takdirlerine, sağduyularına, yorumlarına ve değerlendirmelerine havale ediyorum!

3. Dünya Savaşı Çıkar mı?

Küresel güçler ve finans çevreleri tarafından, yaşlı dünyamız,  son günlerde yeniden bir Dünya savaşına sahne olmak üzere! Dünya Savaşı çıkar mı? Tarihteki büyük Dünya savaşlarının tamamına yakın bir kısmı, Anadolu ve Mezopotamya bölgesinde cereyan etmiştir. Küresel güçler kendi aralarındaki çıkan savaşlar tamamen din ve mezhep savaşlarıdır! Neden? Küresel güçler, Dünya savaşlarını neden çıkarmaktadır? Küresel güçler,  savaşlardan ne gibi kar veya çıkarlar elde etmektedir?   Dünyamızı yönettiğini zanneden küresel güçlerin liderlerini de yöneten bir başka güç var mıdır ve bu güçler kimlerdir? Dünyada ve özellikle de Anadolu ve Mezopotamya bölgesindeki savaşlar neden olmaktadır? Dünyayı yönettiğini iddia eden küresel güçler neyi ve neleri paylaşamazlar, neden ve nasıl anlaşamazlar? Yoksa bizlerin göremediği başkaca şeyler mi olmaktadır?! Savaş olmadan bir çözüm yolu bulunamaz mıdır? Her bir Dünya savaşında minimum ELLİ MİLYON insan hayatını kaybetmekte, bir o kadarı sakat kalmakta ve kaybolmaktadır!  Küresel güçler veya bu güçlerin liderlerine GAZ veren Küresel Sermaye ve Finans çevrelerinin umurunda mı; Bu kadar insanın ölmesi, sakat kalması, kaybolması ve ülkelerin tarumar olması!  

Yüz yıl önce Dünya yine bizim bölgemizde paylaşım savaşlarına sahne olmuştur! Sanayi devriminden sonraki süreçte hammadde sıkıntısı çekmeye başlayan küresel sermaye, hammadde kaynaklarının bol olduğu Anadolu ve Mezopotamya bölgesine gözlerini dikmiştir! Küresel sermaye ve finans çevrelerinin çok kazanması ve karlarına da yeni ve büyük karlar ekleyebilmesi için tahmin edilen hammadde kaynaklarının kolay ve ucuz bir yoldan kendi ülkelerine taşınması gerekiyordu! Bunun da en kolay yolu ise sözlerini dinleyen bir devlet başkanı veya küresel bir liderin delilik yaparak, Dünya savaşını çıkarmasından geçmektedir! Gerisi zaten çorap söküğü gibi gelecektir!

2011 yılında, Küresel güçler, yine emir aldıkları küresel sermaye ve finans çevrelerinin talimatları doğrultusunda, dokuz yüz on bir kilometre sınırımız olan Suriye devletinde iç karışıklık cereyan ettirdiler! Arap Baharı ile karıştırılan ve dış müdahaleye de hazır hale getirilen Tunus, Libya ve diğer ülkelerde çok kolay bir şekilde büyük plandaki hedeflerine ulaştılar! Suriye’de hesap ve plan şaşırmış, aksamalar olmuştu! Bir şeyler planlarına göre gitmiyordu! Planda gecikmeler oluyordu! Suriye’nin bir şekilde parçalanması ve dış müdahaleye de hazır hale getirilmesi gerekiyordu! Burada kurulan ve desteklenen terör örgütlerinin de birincil hedefleri sadece budur! Küresel sermaye ve finans çevrelerinin, Suriye sınırları içinde ve özellikle de doğu Akdeniz’de rezerve olarak tespit edilen doğal gaz ve enerjiye mutlaka erişmeleri,  dostluklar bir yana fakat devletlerin çıkarlar her şeyin üstündedir felsefesi gereğince, Yeni İpek yolu projenin denizlere açılan kapısının da kontrol edilmesi gerekiyordu!  Bu erişim normal yollardan olmuyorsa, savaş son çare olarak planlanmış ve hesap edilmiştir! Son günlerde küresel güçler tarafından yaşadıklarımız,  yüz yıllık tarihi paylaşım hesabı ve planın sadece bir göstergesidir!

15 Temmuz tarihinde küresel güçler ve işbirlikçiler tarafından Türkiye Cumhuriyeti Devleti bölgemizdeki yüz yıllık plan çerçevesinde tamamen teslim alınmak istenmiştir! Mezkur büyük planın çok rahat bir şekilde yürüyebilmesi ve paylaşım noktasında Türkiye’nin de saf dışı bırakılması planlanıyordu! Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile yüz yıllık büyük oyun ve plana dur demiştir! Suriye devleti üzerinden bir Dünya Savaşı çıkar mı? Küresel güçler ve finans çevreleri sadece çıkarları zaviyesinden bir anlaşma sağlanacağını ve son günlerde Dünyamızı ayağa kaldıran savaş tamtamlarının da geride ve tarihin tozlu raflarında kalacağını düşünüyorum! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Milleti, Ana Muhalefeti ve Muhalefeti ile birlikte içeride sağladığı birlik ve beraberlik, Yeni Kapıda şahlanan Milli birlik ruhu da devam ettiği sürece, bize sormadan, bizimle birlikte yürümeyen hiç bir küresel güç, bu bölgede savaş çıkaramayacak, paylaşım hesabı da yapamayacaktır! Batılıların kendi ifadesi ile yüz yıllık Uyuyan Dev uyanmıştır! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, iki bin yıllık tarihi TÜRK devlet kodlarına dönmekte ve ecdadımızın hatıraları ile dolu yirmi dört milyon kilometrekarelik bölgedeki gönül bağları ile birlikte Kızıl Elmaya doğru yürümektedir!

 

Kripto Çipler Hareketlendi!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihlerde Kurtuluş savaşından yeni çıkmış, ülkenin tüm eğitimli ve yetişmiş vatan evlatları bağımsızlık savaşlarında kaybedilmiş ve yeni kurulan devletin yönetim kademesine de görevlendirilmesi düşünülen yerli ve milli birey sayısı bir elin parmakları kadardır! Peki, ne yapılması gerekiyordur? Bu topraklarda yüz yıllardır bir beraber yaşadığımız fakat bu vatan ve millet sevdalısı olmayan yabancı isimler değiştirilmek suretiyle devlet yönetim kademelerine bir bir yerleştirilir! Bu isimleri değiştirilen aile ve kişi sayısı belli midir? Devletin resmi evraklarında beş yün bin civarında olduğu ve nüfus kayıtlarında geçmektedir! Devletimizi yüz yıldır kimlerin yönetmiş olduğunu da buradan öğrenmiş olalım! Vatandaşlarımız bizim işlerimiz neden yapılmıyor, neden olmuyor ve devlet dairelerinde muhatap bulamıyoruz şeklindeki serzeniş, sitem ve bağırmalarının aslında çok net bir açıklamasıdır!

Yeni kurulan devletin yönetim noktasındaki kodlarını da tanımlamayı unutmamışlardır; küresel güçler ve küresel finans çevreleri olan egemen aileler! Nedir peki bizim anlayamadığımız bu büyük oyun ve plan? Devletin yeni kodları tanımlanırken, tüm yönetim erkleri farklı kişilikler ve tiplerden oluşmalı, her daim çatışma ve kavga öngörülmüştür. Bu yönetim sacayaklarını, yasama, yürütme ve yargı olarak tanımladığımız gibi diğer alt kalemleri de sıralayabiliriz!  İş dünyası, medya, asker, finans çevreleri ve daha sayamadıklarımız! Bu erkler veya devletin yönetim güçleri kesinlikle bu devletin ve milletin âli menfaatleri çerçevesinde bir ve beraber hareket etmemelidir!  Çünkü devletin yönetimsel kodları buna göre tanımlanmıştır. Yani kodlara aykırı davranmak suçtur!  Bu tanıma uymayan nitelikte yerli ve milli bireyler gelmeye başladığı ve bu tanımlı kodlara da aykırı hareket etmeye başlandığı her dönemde karşımıza çok başka ve anlam veremediğimiz durumlar çıkmaktadır! Nedir bu başka durumlar? Darbeler, muhtıralar, iç karışıklıklar, ekonomik ve finans krizleri,  diğer kaos ve inkıta türevleri!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve asil millet, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasının olduğu gece ve daha sonraki süreçlerde, devletin kuruluştaki   tanımlı  olan kavga ve çatışmacı kodlarına aykırı bir durum sergilemiştir. Yani devlet  erkleri ve millet  çatışmasını, kavgasını öngörenler, tam tersi bir durum ile karşı karşıya kalmışlardır!  Tabii ki bu durum canlarını sıkmaktadır; tüm küresel çevreler ve içimizdeki işbirlikçi ve taşeronları;  tipleri bizden görünümlü fakat çipleri de yine küresel çevrelerin elinde olan tipler! Devlet, milleti ile bütünleşmiş ve kapısına dayanan belayı def edebilmek için bir ve beraber hareket etmeye başlamıştır! Yeni kapıda ve daha sonraki süreçlerde bu birliktelik büyümeye, meyvelerini vermeye ve taçlanmaya da devam etmektedir!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışmasından sonra;  devlet, millet, ana muhalefet, muhalefeti ve diğer yönetim erkleri ile birlikte, bu aziz devletin bekası ve asil milletimizin de birliği adına, bin yıllardır vatan edindiğimiz Anadolu topraklarında, birlikte hareket edilmektedir.  Çok şükür, elhamdülillah! Bu birliktelik tabii ki bu topraklarda ve bölgemizde hesabı olan küresel güçler, küresel finans çevreleri olan egemen aileler ve içimizdeki taşeron, işbirlikçi tiplerin de büyük plan ve oyunlarını bozmaktadır. Ne yapmaları gerekiyor? Ya bu birlikteliğin parçalanması, yok edilmesi,  ya da bu birliktelikte beraber yürüyebilmek için rol kapmaya çalışacaklardır! Son günlerde güzel ülkemizde meydana gelmekte olan olaylar, patlamalar,  silahla seçilmiş kişileri vurmalar, yangınlar ve diğer tüm bu olumsuz gelişmeler, sıradan, spontane ve kendiliğinden mi olmaktadır? Dışarıdan ve içeriden hiç bir müdahale yok mudur? Küresel güçler, küresel sermaye ve egemen aileler, dünya ve bölgemiz üzerindeki hegemonyal duruşları ve emperyalist konumlarının devamı için içimizdeki tipleri bizden fakat çipleri de ağababalarının elinde olan satılık, taşeron ve işbirlikçilerini devreye sokmuşlar, harekete geçmişlerdir! Neden? Ülkemiz ve bölgemizin huzuru ve selameti adına, içeride ve dışarıdaki BİRLİKTELİĞİ parçalamak ve koparmak için!  Bu birliktelik ve ÜÇGEN kopmuyor, parçalanmıyorsa da BERABER olabilmek, burada YER alabilmek ve masadan sandalye kapabilmek için! Biraz daha dikkat! Biraz daha Uyanık olalım! Daha fazla BİR ve BERABER olmak dönemindeyiz! Tahriklere kapılmamalıyız! İstedikleri zaten tahriklere kapılmak, kaos ve iç karışıklık,  her zaman olduğu gibi! Kime yarayacaktır, çok iyi düşünmeli ve ona göre de hareket etmeliyiz!

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Olmadan Asla!

Yazılarımda sürekli olarak vurgulamaya çalıştığım, dünya ve özellikle de bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi küresel güçler ve egemen aileler maharetiyle,  yeniden bir dizayn ve paylaşım savaşlarına sahne olmaktadır. Paylaşım noktasında öncelikli hedef ülke ve noktalarda terör örgütleri üzerinden bir kaos hedefleniyor ve bu bölgelerde dış müdahaleye hazır konuma getiriliyor, gerisi zaten malum! Bölgemizde 11 Eylül tarihinden sonra hızlanan bu süreç, müdahale edilen ve parçalanan devlet ve milletler bizlere akledebilmemiz için karşımızda durmaktadır!  Akıl zaten akıl sahiplerine de bunun için verilmiştir! Sonsuz kudret sahibi Yüce Allah sürekli olarak biz akıl sahiplerine de AKLETMEYECEK misiz şeklinde ikaz ve uyarılarda bulunur!

Yerel bir gazeteci ve iletişimci olduğumuz için neden yerel konular yazmıyorsun,  bu şehirde yazacak bir dünya sorun, birey ve konular varken, yazılarınızda her daim ulusal ölçekte, içerik ve konular yazıyorsun, şeklinde sitem aldığımız dostlar da yok değil! Birileri yerelde köşe kapmacaya devam etsin! Köşeleri ve dünyalıkları kim kaparsa kapsın! Köşeler kimin olursa olsun! Kim köşe ve ihale kapmaca oynarsa oynasın! Kim kimi nereye atamak veya getirmek isterse getirsin!  Kim kime ne ihale verirse versin,  sadece  ilgi alanımızın dışında kalıyor, bu kadar! Tüm bu köşeler ve ihaleler, bad-el hara-bül basra’dan sonra ne işimize yarayacaktır? Soruyorum! Dünya ve özellikle de bölgemizdeki yüz yıllık, hatta bin yıllık küresel güçler ve egemen ailelerin büyük oyunu ve resmi görmeye, okumaya, anlamaya, anlamlandırmaya, yorumlamaya ve tüm bunların akabinde de anlayabildiğimiz kadarını resmetmeye ve sadece yazıya dökmeye çalışıyoruz! Anlayacağınız, Yerel ölçekteki magazinsel gelişmeleri de diğer dostlarımıza devretmiş oluyoruz!

Geçtiğimiz günlerde, önce Rusya devlet başkanı Türkiye’ye geldi! Rusya devlet başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan 65 yıllık Türkiye’nin hayali olan nükleer enerji için Mersin /  Akkuyu santralinin temel atma törenleri de icra edildi! Akkuyu santrali için emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunarım. Bu ülke altmış beş yıldır nükleer santral için neden bekletiliyor? Dünya’da otuz ülkede beş yüze yakın olan bu santraller ülkemizde kurulmaması için içeriden ve dışarıdan kim veya kimler engel olmuşlardır? Nükleer santralin tamamlanması ile ülkemizin dış enerjiye olan bağımlılığı ve ithalatı da son bulacaktır!

Rusya liderinden sonra, aynı gün akşam saatlerinde,  İran devlet başkanı Ruhani de Türkiye’ye geldi. Bölgemizin genel durumu hakkında üç lideri birlikte ve ayrı ayrı ikili görüşmeler yaptı!  Yapılan görüşmelerin akabinde üç lider, bölgemizde küresel güçler ve egemen aileler tarafından varlıkları ve hegemonyal konumları için yazılan ve oynanmakta olan büyük oyuna, çok güçlü bir şekilde ‘hayır’ dediler! Bölgemizde vekalet orduları üzerinden yapılmakta olan paylaşım ve kaos girişimlerine de ‘hayır’ dediler! Üç lider, Dokuz yüz on bir kilometre sınırız olan Suriye’nin toprak bütünlüğü ve kendi kendilerini yönetmelerine de vurgu yaptılar!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti küresel güçler ve egemen ailelerin kontrol ve denetimlerinden çıkmaya, bağımsız, yerli ve milli politikalar üretmeye başladığı her bir dönemde dışarıdan destekli ve içerideki işbirlikçiler maharetiyle de darbe ve inkıtalarla karşı karşıya kalmıştır! 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile bu işlem tamamen teslim süreci ile kapatılmak istenmiştir! Devlet, millet, ana muhalefet ve muhalefeti ile bu hain kalkışma bertaraf edilmiş ve Yeni kapıdaki birlik ve beraberlik ile de milli birlik ruhu taçlandırılmıştır!

Türkiye Cumhuriyeti Devletini içeriden işbirlikçiler eliyle yürütülen kuşatma ve sınırlarımızda kurulan terör örgütleri tarafından da çevreleme girişimleri, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtları ile yok sayılmış ve tüm bu hesaplar ve planlar çöpe atılmıştır! Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetmekte olan; Devlet, Millet, Ana Muhalefet ve Muhalefetin içeride ve dışarıda kurmakta olduğu güçlü Türk üçgeni meyvelerini vermektedir! Bu kurulan Türk üçgeni parçalayamayan iç ve dış mihraklar kudurmaya başlamıştır! Parçalayamadıkları bu üçgenin etrafında birleşmek için girişimler sahne almaktadır! İçeriden ve dışarıdan gelecekler ve gelmeye de devam edecekler, Türk üçgeninde birlikte yürümek için! Biz olmadan bu bölgede operasyon yapamayacaklarını idrak edecekler! İki bin yıllık, kadim devlet geleneği ve tarihi Türk devlet kodlarına dönmekte olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmadan bölgemizde ve özellikle de kadim medeniyet bölgemiz, yirmi  dört milyon  kilometre karelik gönül coğrafyamıza giremeyecekler, işlem yapamayacaklar ve buralarda kesinlikle ameliyat yapmalarına da asla izin vermeyeceğiz!

Bölgemize Yönelik, Yeni Bir  ‘11 Eylül’ Girişimi!

Dünya yeniden dizayn ediliyor! Dünya ve özellikle de bölgemiz, Orta Doğu, Afrika ve Asya,  küresel güçler ve egemen aileler maharetiyle yeniden bir şekillenme ve paylaşıma tabi tutulmaktadır!  Paylaşım olmadan kesinlikle olmaz! Yeniden bir haritalama olmadan kesinlikle olmaz!   Küresel güçler ve egemen aileler için paylaşım olmadan ayakta kalmaları, emperyalist ve hegemonyal varlıklarını sürdürmeleri de mümkün değildir!  Her yüz yılda bir paylaşım oranları tekrardan masaya yatırılır ve paylar da egemen güçlerin güncel konumlarına göre yeniden taksimat yapılır! Nasıl, güzel değil mi? Dünya yüz yıllardır aynı şekilde yönetilmektedir! Küresel güçlerin bir birleri ile savaştıklarını hiç gördünüz mü? Hayır, göremezsiniz! Sadece kayıkçı kavgası şeklinde dünya halklarının bir tarafa maniple edilmesi gerekmektedir! Bu da çok güzel bir şekilde başarılır! Günümüzde, yaşanan ve gelişmekte olan tüm olaylar zincirinin kaba hatları sadece bundan ibarettir!

Geçtiğimiz günlerde, İngiltere ve Rusya arasında bir ajan krizi vuku buldu! İngiltere daha olayların perde arkası ve detayları netleşmeden, suçluyu buldu ve ajan krizinden kaynaklı olarak Rusya devletini suçlu olarak ilan etti!  İngiltere’nin bu suçlamalarına, üç yüz yıllık kadim dostu ve paylaşımdaki yol arkadaşı,  ABD’den anında cevap geldi; Rusya suçludur! ABD’nin bu açıklamaları daha basına düşmeden, Avrupa ülkeleri de kervana katıldı ve Rusya’nın ajan krizinde suçlu olduğunu ilan eden devletler kervanı bir anda otuz rakamına ulaştı! Nasıl, Büyük oyun ve plan tıkır tıkır işliyor! Bizler de seyrediyorduk!  Tüm devletler sırasıyla Rus elçilik görevlilerini sınır dışı etme kararlarını almaya başladılar! Neler oluyordu! Tüm bu haberler arasındaki toz dumandan gelişmeleri okuyamıyor ve perde arkasındaki büyük oyun,  büyük hesap,  büyük çıkarlar ve planları da algılamakta zorlanıyorduk; her zaman olduğu gibi! Dünya halklarının çok şey bilmesine de zaten gerek yoktur! Büyük güçler,  istedikleri kadarını kendi basın yayın organları vasıtasıyla servis eder, dünya kamuoyu da bu haberlere göre yönlendiriliyordu; yüz yıllardır olduğu gibi!

11 Eylül tarihinde neler olmuştu? Bu tarihten sonra bazı bölgelerdeki devlet ve milletler için kara bulutlar esmeye başlamıştı! 11 Eylül tarihindeki büyük oyun çerçevesinde,  ABD dünya ticaret merkezindeki ikiz kuleler bombalanıyor! Daha toz duman arasında suçlular bulunuyor ve hangi devletlerin de bunları saklamak ve korumakta oldukları da resmileşiyordu!  Ne devletmiş adamlar, arkadaş! Suçluyu ve suçluları koruyan devletler de hemen bulunuvermişti! Dünya halkları olarak tüm bu olan bitenlere şaşırıp kalıyor; bu nasıl bir güçtü!  Terör örgütlerini desteklemekte olan devletlere karşı yapılması gereken terör savaşı acil olarak ilan ediliyor ve ya bizimlesin, ya da karşı taraftasın ey dünya devletleri ve milletleri şeklinde bir ültimatom da yayımlanmıştı!  Yersen, istersen ve sıkıysan da yanlarında olma!  Anında tepene binerlerdi! Film çok güzel bir şekilde senaryoda yazıldığı şekilde ilerliyor, Irak ve Afganistan bu bahanelerle işgal ediliyor, milyonlarca insan canından oluyor ve bir o kadarı da kayıp! Kimin umurunda ki! Yeni İpek yolunun ana güzergâh ülkeleri resmen işgal ediliyordu! Çünkü oyun ve plan çok büyüktü, fakat bizler anlayamıyor,  yorumlayamıyor ve algılayamıyorduk; yüz yıllardır da göremediğimiz ve aksiyon geliştiremediğimiz gibi!

Dünyayı yüz yıllardır kayıkçı dövüşü şeklinde yöneten ve yönetmeye alışkın olan küresel güçler ve egemen aileler, son dönemlerde bu alışkanlıklarına ters yönde hareket eden, yerli ve milli kodlarına, formatlarına uygun ve bağımsız politikalar sergileyen bölge devletleri ile yüzleşmeye başladılar!  Tabii ki alışık olmadıkları bu durum canlarını sıkmaktadır! Yüz yıllardır eski düzende at koşturdukları bölgemizde istedikleri bölüşüm ve paylaşımlarını artık realize edemiyorlar! Bölgenin kaosa sürüklenmesi,   yönetim ve kontrolleri altında olacak şekilde mini devletçikler kurmaları için eğitip – donattıkları ve sahaya sürdükleri, her yönden de destek verdikleri terör örgütleri de artık işe yaramıyor, hedeflerine erişemiyorlar!  Bölgenin her yönden denetim ve teslim alınabilmesi için 15 Temmuz tarihinde ülkemizde yapılan darbe kalkışmanın başarısız olması da küresel güçler ve egemen aileleri çok büyük bir kaygı ve endişeye sevk etmiştir!  Çünkü yönetim kademesindeki taşeron adamları, ya devlet kademesindeki görevlerinden el çektiriliyor, ya da içeriye atılıyordu! Kaygı ve endişelerinin kaynağını da anladınız mı?! Türkiye’de ikin bin yıllık devlet aklı devreye girmiştir! Türkiye Cumhuriyeti devleti,  iki bin yıllık devlet aklı ve tarihsel Türk devlet kodları ve formatlarına dönmektedir! Devlet, Millet, Ana Muhalefet ve Muhalefeti ile birlikte, Yeni kapıda şahlanan birlik ve beraberlik ruhu,  bin yıllık vatan edindiğimiz Anadolu yurdunda, devletimizin bekası ve milletimizin de birliği için aynı anda ve aynı kuvvette hep birlikte sadece bu vatan için çarpmaktadır! Güzel ülkemizde, son günlerde yaşamakta olduğumuz tüm ekonomik kriz ve sosyal olayların sebebi de budur zaten!

Büyük Güçler Savaşı!

İnsan olarak, güncel haberler ve olaylar arasındaki toz dumandan kaynaklı olarak,  günümüzdeki tüm gelişmelerin arka planını anlamakta ve yorumlamakta, sebepler ve sonuçlar arasında bağlantılar kurmakta zorlanıyoruz!  Dünya ve bölgemiz üzerindeki küresel güçler ve egemen ailelerin,   kısa, orta ve uzun vadeli hesapları ve çıkarları çerçevesinde, tüm bu gelişmelere yönelik olarak, bir aksiyon geliştirmekte,  ya geç kalıyoruz,  ya da karar verirken hatalar yapabiliyoruz.  Neden? İnsan beyni olaylar zinciri ve gelişmeler hakkında, bir kere karar verdiği an,  tekrardan düşünme melekesini de kaybetmektedir!  Onun için dünya ve bölgemiz üzerinde oynanan yüz yıllık büyük oyuna mütevacih olarak gelişmeler hakkında karar vermeden önce çok araştırmalar yapmalı ve birden fazla düşünmek zorundayız! Aksi halde bölge halkları olarak bir yüz yılı daha kaybedebilir veya heba edebiliriz! Bölge halkları olarak, bu aziz vatan uğruna düşen şehitlerimizin hatırası hürmetine, yeniden bir hata daha yapma lüksümüz olamaz ve olmamalıdır! Başkaca bir seçeneğimiz ve tercihimiz de yoktur, olamaz!

Yüz yıl önce, Osmanlı İmparatorluğunun hakim olduğu bölgelerdeki zenginlikleri, sanayi devriminden kaynaklı olan eksiklikleri ve ihtiyaçları doğrultusunda,  küresel güçler ve egemen aileler,  büyük bir oyun ve plan yapmışlardır!   Nedir bu büyük oyun, plan ve anlaşma? Sykes – Picot; Osmanlı Devletinin parçalanması sürecinde, Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya arasında imzalanan Küçük Asya Anlaşması olarak bilinir. 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan, daha sonradan Rusya’nın devreden çıkarıldığı, Türkiye’nin Orta Doğu topraklarının paylaşılmasını öngören gizli bir paylaşım antlaşmasıdır. 1915’te Arabistan Yarımadasını ele geçiren İngiltere, Türkiye’ye karşı ayaklanan Mekkeli Şerif Hüseyin’i destekleyerek, Irak ve Filistin toprakları üzerinde kendisine bağımlı, uydu ve kontrol altında Arap devletçikleri kurmayı planlamıştır!

Osmanlı kara parçasındaki zenginlikleri, kendi aralarında yapmış oldukları anlaşmaya rağmen, bir başka güç ile paylaşmayı dahi sindiremeyen dönemin küresel güçleri, anlaşmanın diğer üyesi Rusya’da devrim için ayrıca bir plan ve hesap içindedir! 1917 yılında Rusya’da dışarıdan destekli olarak bir devrim olmuş ve iktidar el değiştirmiştir! 1917 devriminden sonra Rusya, Sykes – Picot anlaşmasındaki halklarından vazgeçmiş, Lenin gizli olan bu anlaşmayı Dünya kamuoyuna açıklamıştır.  Bu bilgiler ortaya çıktıktan sonra Osmanlı Devleti, olası bir bölünmenin sonucunda asıl hedefin Büyük Arap Devletini kurmak olmadığını, İngiliz ve Fransızların yönetimlerine egemen olacağı çok sayıda küçük devletçikler kurulacağını anlatmaya çalıştıysa da, Arap Halkları ve önderlerini ikna edememiştir. Bölge halkları yüz yıllardır sürekli olarak zulüm görmüş, küresel güçlerin oyuncakları olan diktatörlerin altında ezilmiştir. Bölgemizdeki amaçları, hiçbir zaman halkın bağımsızlığı, özgürlüğü ya da devletlerin güçlenmesi olmamış,  sadece ve sadece büyük devletlerin kontrolündeki ülkelerde bulunan yer altı ve yer üstü kaynakların çok rahat bir şekilde paylaşımı ve kendi ülkelerine de aktarılması olmuştur.

2. Dünya savaşı dönemine kabaca bir baktığımızda, dünyayı paylaşım noktasında bu defa karşımıza başka küresel güçler çıkmaktadır! 1. Dünya savaşında paylaşım konumunda İngiltere ve Fransa, 2. Dünya savaşında ise ABD ve Rusyayı görüyoruz! 2. Dünya savaşı döneminde Nazi Almanya’sına karşı birleşen ABD ve Rusya, Avrupayı ikiye bölerek dünyayı parsellenmiştir! Dünya, 1945 – 1989 arasında yaşanan SOĞUK SAVAŞ dönemlerinde olduğu gibi bugün de liberal dünya ve komünizmi temsil edecek şekilde yeniden bölünüyor, parselleniyor ve şekil alıyor! Dün,  ABD NATO’yu kuruyor, Rusya da Varşova Paktı ile misilleme yapıyordu!  Bugüne baktığımızda aslında çok bir farkı da yoktur! Dünyamızı parselleyen ve paylaşan küresel güçler ve egemen aileler, karşılarında ve paylaşım masasında bir başka küresel ve bölgesel gücü istemiyor! Paylaşım masasında olmak için bağımsız politikalar geliştirmeye çalışan devletler de vekalet orduları üzerinden asimetrik savaş teknikleri ile engellenmeye, bertaraf edilmeye, yıpratılmaya veya zarar verilmeye çalışılmaktadır! Başarabilirler mi? Mümkün değil!  Engel olabilirler mi? Kesinlikle Hayır! İçeride devlet, millet, ana muhalefet ve muhalefeti ile birlikte devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına, bir ve beraber olduğumuz müddetçe, egemen aileler ve küresel güçler,  kesinlikle bölgemizdeki büyük oyun ve planlarına erişemeyecekler!

11 Eylül olayları ve tarihinden itibaren, dünya ve özellikle de bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi yeniden bir paylaşım ve dizayn girişimleri ile karşı karşıyadır!  Bugün 11 Eylül olaylarının  bir başka küresel güç bahanesi ile bir başka versiyonu  yaşanmaktadır! Dün bu paylaşımda anlaşan küresel güçler,  bugün kavga etmektedir! Neden? Dün,, dünyamızı paylaşım noktasındaki sayıları bir iki olan küresel güçler ve egemen aile sayısı artmış, pastadan alacakları, almayı planladıkları payları da küçülmektedir! Bugün yaşamakta olduğumuz, fillerin tepişmesinden kaynaklı ve çimlerin de ezilmesinin tek sebebi, paylaşım konusundaki paya razı olmamaktır! Yüz yıllık küresel güçlerin dünya ve bölgemizdeki hegemonyal konumları ve tahtları sallanmaktadır! İpek yolu savaşları dediğinizi de duyar gibiyim! Tüm bu yaşadıklarımızı sadece ipek yolu savaşlarına indirgemek eksik olacaktır, diye düşünüyorum! Tabii ki İpek yolunun çok büyük bir etkisi vardır! Fakat yüzde yüz boyutunda değildir!

 

Doğu Akdeniz’de Sular Isınıyor, Neden?!

Dünyamızı yöneten küresel güçler ve bu küresel güçleri gazlayan, emir komuta konumunda destek veren egemen finansör aileler, hegemonyal duruşları için sürekli olarak bölgemizde,  mutlaka ya kontrol eden olarak bulunmak, ya da tamamen yönetimi ele almak için her türlü kalkışma, saldırı ve girişimler de bulunmaktan çekinmemiştir. Neden?  Yüz elli yıl kadar önce bu bölgede ‘enerji’ kaynaklarının bulunduğunu ve neredeyse ‘dolar’ fışkırmakta olduğunu da anlayan güçler ve egemen aileler, bu bölgede sürekli olarak bir kaos peşinde olmuşlardır!  Kaos olmadığı veya iç karışıklıklarla yönetimleri de ele alamadıkları dönemlerde ise doğrudan darbelerle bu işlemi sonuçlandırmışlardır!  Yüz yıllık ve genç bir Cumhuriyet olan sadece Türkiye devletinin darbeler ve muhtıralar serüvenine bakmak, bölgemizdeki büyük oyunu ve sömürge düzenini anlamak için yeterli olacaktır, diye düşünüyorum! Türkiye Cumhuriyeti genç bir devlet olabilir fakat ‘devlet geleneği’ ve ‘devlet aklının’ da en az iki bin yıllık olduğunu, küresel çeteler ve içimizdeki taşeron işbirlikçiler algılayamamıştır! İki bin yıllık Devlet aklının yeniden devreye girdiği, 15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması bunun en canlı örneğidir!

Yazımızın başlığına Akdeniz’de sular ısınıyor dedik! Akdeniz’de suların ısınmasını kim veya kimler, neden talep ediyor? Akdeniz’de suların ısınmasından kim veya kimler kazançlı çıkacaktır? Dünyanın bir başka bölgesi değil de neden Akdeniz? Yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğunu parçalamayı ve hakim olduğu bölgelerde küçücük devletçikler kurarak buralarda emperyalist duruşlarını sürdürmeyi planlayanlar,  Osmanlı’ya kaç cephede savaş açmışlardır?  Osmanlı, neden aynı anda birden çok cephede savaşmak zorunda kalmıştır?  Anadoluyu tek cephede yenemeyeceğini ve geçemeyeceğini bilen küresel çete ve işbirlikçiler, her bir koldan bölgemizdeki uşakları üzerinden saldırıya geçmişlerdir! Osmanlının savaştığı veya savaşmak zorunda kaldığı cepheler;  Kafkasya cephesi  Rusya‘ya karşı!  Sina ve Filistin cephesi,   Britanya’ya karşı!  Irak cephesi,  Britanya’ya karşı! Hicaz ve Yemen cephesi,  Britanya ve Araplara karşı!  Çanakkale cephesi, Britanya ve Fransa‘ya karşı! İran cephesi,   Rusya ve İngiltere’ye karşı!   Galiçya cephesi de Rusya’ya karşı,  bu asil millet tarafından Anadolu’da var olmak için verilen ‘istiklal ve istikbal’ savaşlardır! Günümüzde yaşadıklarımızdan bir farkı var mıdır? Bence hiçbir farkı yoktur! Aynı küresel güçler ve egemen emperyalist aileler yüz yıl sonra bölgemizde yeniden bir dizayn ve paylaşım için isimleri değişmekle birlikte aynı bölgelerde bu asil millete karşı savaş cepheleri açmaktadır! Başarabilirler mi? Anadoluyu ve asil milletimizi çiğneyip geçebilirler mi? Hayır!  Kesinlikle, mümkün değil! Sadece deneyecekler ve zorlayacaklar! Bu asil millet ve devleti ile anlaşmak için kapımızı mecburen çalacaklar! Başka çareleri de yoktur, anlaşmak ve masada bulunmamız için tüm küresel çete ve egemen aileler kapımıza gelecekler ve bizimle beraber yürümek zorundalar!

Yüz yıllık plan ve hesapları çerçevesinde, egemen güçler tarafından, 2001 yılında Afganistan ve Irak bir bahane ile işgal edilmiştir!   Milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, bir o kadarı da kayıp ve sakat kalmıştır! Kimin umurunda! Dünya’ya sadece özgürlük ve demokrasi getireceğini iddia edenler, hegemonyaları için bölgemizdeki kaç devleti tarumar ve yerle bir etmiştir! Dünya’da yeniden kurulmakta olan ve 65 ülkenin birlikte kalkınma ve gelişim projesinde olamayacaklarını anlayan küresel güçler ve onların finansörü egemen aileler,  bir bahane ile bölgemize gelmişler,  bir yol ve bir kuşak,  İpek yolu projesinin ana güzergahlarında kendilerince bir temizlik, kontrol ve güvenlik sağlamaya çalışmışlardır!  18 Aralık 2010 tarihinde Tunus’ta başlayan protesto gösterileri aynı hesap ve planın bir başka versiyonudur! Bu gösterileri kimler finanse etmiştir? Bu gösterilerdeki kullanışlı aktörler nerededir?  Bu kullanışlı aktörler başka bölgelerde kullanılmak için bekletilmekte midir? Bu gösteriler domino etkisi ile Orta doğu ve Kuzey Afrika’nın tamamında bir Arap baharı hareketi şeklinde,  Mısır’da 30 yıllık diktatör Hüsnü Mübarek ve Libya’da 42 yıllık diktatör Muammer Kaddafi’nin devrilmesiyle sonuçlanmıştır! Küresel çete, Mısır’da darbeye neden gerek duymuştur? Libya neden işgal edilmiştir? Aslında hesap yine aynıdır! Sadece bahane ve gerekçeleri değiştirmektedir! Dünya halklarını ancak bu şekilde kandırabilir ve ikna edebilirler! Hesap ve plan,  Dünyamızda kurulmakta olan ve 65 ülkenin birlikte büyüme ve kalkınma projesinin önüne geçmek veya tamamen kontrolü ele almaktır! Akdeniz’de reserve olarak tahmin edilen enerjinin rakamsal değeri belli değildir! Siz buna bir de Yeni İpek yolu projesinin deniz ve kara olarak orta koridor merkezini Akdeniz olarak alırsanız,  buraların neden ısınmakta olduğunu çok kolay bir şekilde algılayabiliriz! Akdeniz’e sınırı dahi olmayan devletlerin ta buralara kadar neden savaş gemilerini gönderdiğini de çözümleyebiliriz! Akdeniz’de halen en az YETMİŞ kadar SAVAŞ gemisi, binlerce mürettebatı ve bir o kadar da savaş teçhizat ve donanmaları ile balık tutmaya, hem de BALİNA avlamak için gelmiş olabilirler mi?! Neden olmasın!

 

Türk Üçgeni Netleşiyor!

2018 yılının ilk günlerinde, Sayın Cumhurbaşkanımızın Afrika ziyaretinde, Sevakin Adasının Türkiye’ye tahsis edilmesi ve burada bir askeri üssümüzün kurulması sonrasında, içeride ve dışarıda ifade edilmeye başlayan ve bağları da çok güçlenen ‘Türk üçgeni’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım.  Türk üçgeni ne demektir? İçeride oluşan bu üçgenin dış yansımaları da var mıdır?  İçerideki üçgenin ülkemiz çıkarları çerçevesindeki kısa, orta ve uzun vadeli hesap ve planları nelerdir? Dışarıdaki üçgenin genel çerçevesi nelerdir? Dışarıdaki üçgen Dünya ve bölgemiz adına neleri hedeflemektedir? İçerideki üçgeni parçalama ve dağıtmaya yönelik, kendilerini bu ülkenin asli sahibi olarak addedenler neler yapmaktadır?  İçerideki üçgeni dağıtmaya yönelik olarak Egemen Güçler direniyor başlıklı bir yazı daha kaleme almıştım!  Tüm bu iç ve dış üçgenin dünyamız ve özellikle de bölgemizde huzurun tesisi için genel hedefleri nelerdir sorularımıza cevap bulmaya çalışmıştım!

Dünya, özellikle de enerji merkezi ve koridoru konumundaki bölgemiz, yüz yıl önce olduğu gibi yeniden paylaşım ve bölgede varlık sorunları ile karşı karşıyadır! Yüz yıl önceki dünya ve bölgemizi paylaşımda anlaşan emperyalist derin güçler, bugün neden kavga etmekteler? Yüz yıl önce anlaşan emperyalist derin güçler, bugün vekâlet orduları üzerinden bir birlerine mesaj vermeye ve her iki taraf da karşıyı kendi planları doğrultusuna çekmeye çalışmaktalar! Çünkü bu bölgede olamayan hiçbir emperyalist derin GÜÇ, yenidünya düzeninde yerini alamayacak ve esamisi dahi okunmayacaktır! Bunu çok iyi bildikleri için her bir yolu denemekteler! Dünya üzerinde belli bölgelerde çok sayıda patlamalar neden olmaktadır? Dünya kamuoyunda ses getirecek sayıda insan ölümleri üzerinden terör olayları ile ülkelerin iç kamuoyuna yönelik mesajlar verilmeye çalışılmaktadır? Tüm bunlar normal ve sıradan gelişmeler ve olaylar zinciri midir? Yoksa hepsi büyük bir plan dâhilinde olan gelişmeler midir? Tabii ki yüz yıllık hatta iki yüz yıllık planların ve derin hegemonyal yapının varlık  – yokluk yansımalarıdır!

Türkiye çerçevesinde tüm bu gelişmeler ve olaylara baktığımızda karşımıza neler çıkmaktadır? İki yüz yıllık planları çerçevesinde küresel derin güçler bizim gibi ülkelerde yönetimin her bir kademesindeki kendi devşirme adamları eliyle bu ülkeleri yönetmeye çalışmışlardır! Bizim gibi ülkeler, Yerli ve Milli formata bürünme girişimlerinde ise karşımıza mutlaka bir darbe veya muhtıra çıkmaktadır! İçerideki taşeron ve hizmetçiler bugünler için hazır kıta bir şekilde yetiştirilmekte ve bekletilmektedir!  15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması akabinde; Devlet, Millet, Ana Muhalefet ve Muhalefeti ile şahlanan Yeni kapı ruhu, bu derin güçleri şaşırtmıştır!  Bu aziz Anadolu topraklarında ve asil milletin arasında kaos ve iç savaş bekleyenler avuçlarını yalamıştır! İçeride devletimizin bekası ve milletimizin de birliği adına meydana gelen Türk üçgeni, bu ülkenin sahibi oldukları iddia eden egemen güçlere çok sıkıntılar vermekte ve uykularının kaçmasına da sebebiyet vermektedir! Onun için de ülkemizin içinde her bir sahada direniş hareketlerini gözlemleyebiliriz!

Peki, bu üçgenin dış yansıması nedir? Türk üçgeni içeride devletin bekası ve milletin birliği adına devlet, millet, ana muhalefet ve muhalefeti ile sıkı sıkıya bağlanmıştır! Dışarıdaki üçgen nedir? Kimlerden oluşmaktadır? Yansımaları nelerdir? Buradaki dış üçgende karşımıza; Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin’i görmekteyiz! Bu üçgen iki yüz yıldan beri oluşan kan ve silah üzeriden dünyamızı yeniden paylaşılmasına ve sömürülmesine hayır demektedir! Dünyanın diğer egemen derin güçleri bu bağları ve birlikteliği parçalamaya ve dağıtmaya çalışmaktadır!  Dağıtmadıkları takdirde de anlaşmak için bu üçgenden birinin kapılarını mutlaka çalacaklar!  Kesinlikle çalacaklar!  Başka çıkış yolları yoktur! Son günlerde yaşanılanlar ve gözlemlediğimiz gelişmelere bir de bu zaviyeden bakabilirsek çok daha net bir şekilde anlaşılacaktır, Türk ve Dünya Üçgeni,  diye düşünüyorum! Sen ne zannediyordun!

Tarım İnsanlığın Geleceğidir!

Konya Tarım fuarı,  ülkesini seven, üretmek için araştırma ve geliştirme faaliyetlerine de önem veren sektör temsilcileri,  tüm çiftçilerimiz ve tarım makinesi üretici firmalarımız için kapılarını açıyor. Şimdiden emeği geçen tüm fuar görevlileri ve risk alıp buradan yer kiralayan, zaman ayırıp ziyarete gelen tüm sektör temsilcileri ve çiftçilerimiz için hayırlara vesile olmasını, sorunsuz, sıkıntı ve kaza olmadan, bereketli bir fuar haftası olmasını da Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’tan dilerim. Konya Tarım Fuarı,  20 Mart Salı günü 09.30’da ziyaretçilerine kapılarını açıyor ve 24 Mart Cumartesi günü 17.00’de kapanıyor. 

Neden Konya Tarım fuarı? Neden bir başka şehir değil de Tarım Fuarı için Konya dediğinize de duyar gibiyim! Konya, tarıma elverişli arazi yapısıyla, tarım alanında ve tarımsal sanayide Türkiye’nin lokomotifi konumundadır. Konya, ülkemizin Tarım Başkenti, Tahıl Ambarı, Tohum Üretim Merkezi ve Protein Deposu olmak gibi özelliklere de haizdir.  1950 yılından sonra gelişmeye başlayan Konya sanayisi,  1960 yılından itibaren tarım alet ve makineleri başta olmak üzere, deri ve ambalaj sanayi ile muhtelif makine ve aksamı imalatına dönük fabrikalar kurulmuş ve geliştirilmiştir.  Önceden beri,  bir tarım kenti görünümünde olan Konya, sanayi kenti olma sürecine girmiş ve son yıllardaki yatırımlarla da Anadolu’nun üretim üssü haline gelmiştir. Bu konuda emeği geçen tüm siyasilere ve yatırımcı iş adamlarımıza da teşekkürü bir borç bilirim.

2017 yılındaki Konya Tarım Fuarı verilerine kabaca bir baktığımızda karşımıza şu şekilde bir tablo çıkmaktadır. Konya Tarım Fuarı; 7 ayrı salonda,  66. 000 m2 kapalı ve 20.000 m2 açık alan olmak üzere, toplam 86.000 m2’lik sergileme alanında, yeni teknoloji ve ürünleri ziyaretçileri ile buluşturmuş!  17 ülkeden 1.200 marka, 402 firma ve firma temsilcilerinin katılımı,  5 gün boyunca,  57 ülke ve 76 ilimizden gelen, 304.527 ziyaretçi şehrimize ve fuar çatısı altında bir araya gelmiştir.  Bu yıl katılımcı firma ve ziyaretçi rakamların daha da yukarılara çıkacağını ümit ediyoruz!

Gıda ve Tarım alanında, bu aziz vatanı ve asil milletini de seven yatırımcılar tarafından finanse edilen, her gün yeni bir yatırım ve devletimiz tarafından da tarım alanındaki açıklanan destek hamlesini duymaktan gurur duyuyoruz. Tarım alanında geçmişte bazı eksik ve hatalı uygulamaları tabii ki yok sayamayız! Şehirleşmenin getirmiş olduğu sorunlar ve veraset yolu ile de parçalanan ve küçülen, neredeyse bir üretici çiftçiye dahi yetersiz hale gelen üretim alanlarımız ve tarlalarımız! Parçalanan tarlalarımızın toplulaştırma konusundaki yetersizlikler bu alandaki sıkıntıların diğer bir konusu! Köydeki tüm nüfusu şehre taşımakla nereye varabileceğiz! Tarımsal alanda üreten bir nüfus olmadığı takdirde,  dünya ile nasıl rekabet edebilecek ve tarımdaki ithalat ile nereye varabileceğiz!

Şehirlerin pazarlaması ve tanıtımında bazı gün ve etkinlikler çok dikkate değer ve manidardır! Konya özelinde baktığımızda ise Mevlana haftası ve Tarım fuarı,  şehrimize ülke içinden ve dışından gelen ziyaretçi sayısının çok fazla olduğu gün ve etkinlikler olarak sayabiliriz! Tarım fuarında şehrimize gelen ziyaretçi sayısı, Mevlana haftasındaki ziyaretçi sayısının neredeyse dört katından fazladır! Mevlana haftasındaki ziyaretçi sayısına erişebilmek için yapılan masraflar, etkinlikler, tanıtım ve harcamalar da pazarlama iletişiminin diğer bir detayıdır! Tarım fuarı öncesi ve haftasında,  hedeflenen ziyaretçi sayısına erişebilmek için çok fazla pazarlama iletişimi yapılmamasına rağmen, kendiliğinden bu şehre gelen ziyaretçiler için tüm şehir olarak neler yapıyoruz? Bence kocaman bir hiç!  Tarım fuarı haftasında şehrimize gelen tüm ziyaretçileri de, Mevlana haftasında olduğu gibi,  tüm şehir olarak, sadece soyulacak veya yolunacak bir gaz olarak düşünüyor ve ona göre de davranış sergiliyoruz! Nereye  ve ne zamana kadar böyle devam edecek?!  Bunları da tükettikten sonra!

Konya şehrini yönetenler ve bir Konyalı, Konya sevdalısı olarak, Tarım Fuarı haftası boyunca, bu kadar ziyaretçi için neler yapabilir veya neler yapmalıyız?  Böyle bir kaygımız ve derdimiz olmalı mıdır?  Aman sen de mi demeliyiz! Hemen aklıma gelen ve tarım fuarına da katılımcı firma sahibi dostlarımız ile yapmış olduğumuz sohbetlerdeki şikayet, serzeniş, öneri veya tavsiyelerini kabaca ifade etmek isterim. Fuar şirketinin sitesini incelediğimizde, şehrin iki noktasından ziyaretçiler için ring seferlerini görünce, sadece şehir içinden mi fuar alanına  ziyaretçi taşımayı düşünüyorsunuz, demekten gerçekten kendimi alamadım!  Şehrimize tarım fuarı için kendi araçları gelen ziyaretçiler için tüm şehir dışı girişlerden itibaren fuar alanına kadar yönlendirme levhaları olabilir mi?  Şehrimize diğer ulaşım araçları ile gelecek olan ziyaretçiler için özellikle ve öncelikle, Havalimanı,  Otogar ve Hızlı Tren garından,  Tarım Fuarı alanına belli saatler arasında ring yapması için ikişer adet belediye otobüsü konulabilir mi? Ne kaybederiz veya neler kazanabiliriz? Bence  şehir adına çok şey kazanılabilir! Denemekte ve hayata geçirmekte çok faydalar olacağını da düşünüyorum! Ne dersiniz?