Başkan Konuk, Genel Kurul Kampanyası, Hız Kesmeden Devam Ediyor!

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyonu Başkanı, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel Kurulu için üye çiftçilerimizin olduğu tüm ilçe ve mahallere yapmış olduğu ziyaretler ve kampanyayı hız kesmeden devam ediyor.  Gittiği her yerde 7’den 70’e kadar tüm çiftçilerimiz tarafından büyük bir ilgi ve sevgi gösterilerine de maruz kalan Başkan Konuk, çok yoğun ve duygulu anların yaşanmasına da vesile oldu. Başkan Konuk, gittiği her yerde, Konya Şeker’in genel durumu, üretimin bu ülke ve şehir için ne kadar önemli olduğunu ve  adaylık sürecinde yaşanan tüm gelişmeler hakkında çok detaylı bilgiler verdi. Başkan Konuk gittiği yerlerde çiftçilerimizle yapmış oldukları konuşmalar, vurguları ve ifadelerine  da kabaca bir baktığımızda..

Başkan Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel Kurul ziyaretleri için gittiği yerlerde, çiftçilerimizle yapmış olduğu sohbet toplantılarında; ‘Eskiden bu ülkenin gençleri slogan atardı, şimdi iş yapıyorlar, fabrikalarda çalışıyor; Türkiye gelişiyor, çiftçilerimiz üretiyor ve Anadolu gelişiyor. Bu topraklardan çıkan bir marka olan Torku ürünleri bugün her yerde; Amerika’ya gidin Torku ürünlerini görebilirsiniz, Japonya özel gıda ürünlerini bize ürettiriyor, Amsterdam’da, Londra’da, Berlin’de bugün Torku ürünlerini bulabilirsiniz, Moskova’da Torku ürünleri satılıyor. Bu büyük bir başarıdır; Bu Konya Şeker’in nereden nereye geldiğinin en büyük göstergesidir. Konya Ovasının büyük bir bölümünün halen su sorunu devam ediyor. Mavi Tünel ile Konya Ovası’na akan suyun Türkiye tarımı için, Türkiye’nin üretimi için önemlidir, su demek üretimin artması demektir. Çiftçinin merakla beklediği ayçiçeği konusunda ise, bize rakamı açıkla, yoğun alım yap, diyorlar. Bunlar kolay şeyler mi, rakamı açıklarız ve yoğun alımı yaparız. Konya Şeker sadece üretim yapmıyor; Konya Şeker Çiftçinin çıkarlarını da gözetiyor, regülasyon görevi ile çiftçinin ezilmesini önlüyor, bunlar çok önemlidir. Konya’da bugün 400 bin ton ayçiçeği üretimi yapılmaktadır. Peki, Konya Şeker ne kadar ayçiçeği alıyor? 100 bin ton. Çiftçiden 100 bin ton ayçiçeğini aldık ve bizim silolarımız doldu. Daha Konya üreticisinin elinde 300 bin ton ayçiçeği ne olacak’’ ifadelerinde ki üretimin bu ülke için ne kadar önemli olduğunu, üretmeden, üretim olmadan, dünya ve bölgemizde de güçlü ve saygın bir ülke olamayacağımıza yapmış oldukları hedeflerin çok dikkate değer olduğunu da düşünüyorum.

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy işleri Komisyonu Başkanı, Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk; ‘’Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Seçimli Olağan Genel sürecinin birlik ve beraberlik ile güzel bir şekilde neticeleneceğini..  Çiftçilerimizin mutlaka genel kurula gelmeleri gerektiğini ve kurumunuza sahip çıkın; Bu Kurumun sahipsiz olmadığını da dosta düşmana gösterin. Sahipsiz evin anahtarı olmazmış ama Konya Şeker’in sahibi var, Konya Şeker’in sahibi çiftçilerdir, üreticilerdir. Konya Şeker Türkiye’nin en büyük 5 gıda şirketinden birisidir, 45 fabrika yapmışız. Peki, bu fabrikaları yaparken kimseden bir kuruş almış mıyız? Elbette ki hayır! Konya Şeker kendi imkanları ile fabrika yapmış, yatırım yapmış, ülkemiz de tarımın, gıdasının güvencesi, hayvancılığın da güvencesi olmuş. Aday olmak istemediğini, koltuklara yapışıp kalmanın doğru olmadığını, fakat gelişmelere baktığımızda, gördük ki buna üretici hazır değil, Konya hazır değil! Ülkemizi yönetme sorumluluğu taşıyanlar da bu risklerden endişeli, tekrar aday olmaya karar verdik; Bu kararı da birlikte verdik.  Akıl ah çekmek için değil düşünüp tedbir almak için vardır!  Ben düşünmekle kalmadım;  Konuştum, Danıştım ve Dinledim! Özellikle üretici kardeşlerim başta olmak üzere bu kurumla ilgili samimi bir duruş sergileyen herkesin haklı kaygılarını, endişelerini, isteklerini, ikazlarını bir kefeye, kendi kararımı ve bu karardaki samimi niyeti, yaşarken bu kurumun bensiz de yürüdüğünü görme arzumu bir kefeye koydum. Konya Şeker’in kuruluşundan bugüne kadar bütün tarihine şahitlik etmiş yorgun gözlerden damlayan gözyaşları da o kefede birikti ve terazinin diğer tarafı yani bana müsaade dememe rağmen, müsaade yok diyenlerin tarafı ağır bastı.   Konya Şeker’i birileri halen 1990’ların Konya Şeker’i sanıyor; Konya Şeker’in bugün geldiği nokta ve onun kaptan koltuğu pek çok makam koltuğundan daha kıymetlidir. Konya Şeker konsolide cirosu 8 Milyar TL’nin üstünde, 3,8 milyar yatırımları ve 10.000’in üzerinde çalışanı olan devasa bir kurum ve 50.000 çiftçiden tarımsal ürün alıyor’’ şeklinde ki vurgularının, bu kurumun Konya çiftçisi ve ülkemiz üretici çiftçileri açısından ne kadar önem arz ettiğini, böyle bir devasa büyüklükte ki kurumları yönetme kabiliyetinde ki bireylerin bazı sorumluluklarının da olması gerektiğine de yapmış oldukları vurguların çok manidar olduğu kanaatindeyim.

16 Eylül tarihinde gerçekleşecek olan, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi, seçimli 65. Olağan genel kurulunun öncelikle her hangi bir sıkıntı ve soruna sebep olmadan gerçekleşmesini, bu ülkenin kahrını çeken tüm çiftçilerimize, şehrimize ve ülkemize de hayırlara vesile olmasını dilerim. Başkan Konuk ve ekibine de şimdiden sonuçların Hayırlı olmasını; Daha nice yatırımlara ve başarılara da imza atabilmeleri temennisi ve dileklerimle…

 

17/25 Tutmadı,  Zafer’i Deneyelim!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu tarihten itibaren,   Küresel Güçler,  içimizdeki taşeron ve işbirlikçileri maharetiyle bu günlere kadar geldik. Ne zaman ki bir siyasi iktidar, muktedir olmaya veya kalkınma hareketine kalkıştı, başlarına olmadık şeyler geldi. Nasıl olabilirdi? 1960 darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 5 Nisan kararları, 28 Şubat Post modern darbesi, 27 Nisan e-muhtırası ve daha sayamadığımız, bu milletin tarihinde ki  40’a yakın darbeler ve muhtıralar! Tüm bu darbeler neden oluyordu? Bu ülke ve millet neler yapıyordu da bu işler başımıza geliyordu? Bu devlet ve milletin,  yerli ve milli olma girişimleri hep akamete uğratılmıştır. Acaba neden? Bizler halk olarak hiç bir şey anlayamıyorduk? Siyasiler ve iktidar olup da muktedir olamayanlar da bu milletin gerçekleri öğrenmesi adına bir açıklama dahi yapamıyorlardı? Neden ve nasıl oluyordu? İnanın anlamakta zorlanıyorduk, bölge halkları ve yaşayanları olarak, tüm bu gelişmeleri! Bu millet bir daha ayağa kalkmamalıydı! Bu millet bir daha mazlum Milletlere UMUT olmaması gerekiyordu!  Bu milletin ve devletin ayağa kalkması, bölgesinde ve Dünya ölçeğinde Güçlü olması ile hangi sonuç ile karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar; Küresel Güçler ve onların içimizde ki işbirlikçileri ve taşeronları! Devlet ve millet olarak, birlik ve beraberlik halinde birbirimize kenetlenme vaktidir! Ayrılık ve gayrilik zamanı değildir! Farklılıkları ve eksilerimizi konuşmakla zaman ve enerjimizi tüketme döneminde değiliz! Bir olmalı! İri olmalı! Diri olmalı! Güçlü olmalı ve hep birlikte de TÜRKİYE olmalıyız!

17/25 Aralık tarihinde neler yaşanmıştı? Allah’ım neydi o günler! İnsan olarak, inanmakta zorlanacağımız haberler ve bilgi kırıntıları havada uçuşuyordu! Bu nasıl bir şeydi? Neler oluyordu? Birileri yine içeride ki adamları maharetiyle bir kalkışma ve devleti ele geçirmeye mi çalışıyordu? Bir hatırlamaya ve hafızalarımızı da tazelemiş olalım!  Bu tarihte yine küresel güçler, kendi menfaatleri açısından,  bazı şeylerin ters gitmeye başladığını anladıklarında, içimizde ki tipi bizden olan fakat çipleri ve komuta kademeleri başka güçlerin elinde olanlar vasıtasıyla devleti ele geçirme operasyonlarının,  aslında bir nüvesi, bir denemesi, bir kalkışması ve işaret fişeğiydi.  Nasıl olabilirdi? Devlet; polisi, savcısı, hâkimi ve tüm yönetim kademesini ele geçirmek ve kullanmak suretiyle nasıl ele geçirilebilirdi? Bu nasıl bir şeydi? Para kasaları, para sayma makineleri, ayakkabı kutularında ki paralar, milyon dolarlık rüşvetler havada uçuşuyordu! Ortalık toz duman bir haldeydi! Hem de Devletin Başbakanı, 17 Aralık tarihinde ki Hoşgörü şehri Mevlana diyarında ve Vuslat gecesi kutlamalarının olduğu bir günde!  Bu devlet ve milletin bekasın adına, çok büyük bir plan işlemekteydi! Anlayamıyorduk! Anlamlandıramıyordum!  Zamanı vardı, bazı şeylerin anlayabilmek, yorumlayabilmek ve değerlendirebilmek adına!

Geçtiğimiz günlerde ABD’de bir savcı, Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan hakkında tutuklama kararı vermişti. Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan, Halk Bankası eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile Genel Müdür Yardımcısı Levent Balkan, ABD’de tutuklu bulunan Zarrab davasına sanık olarak eklendiler.  Aynı ABD’li savcı tarafından, her üçü için de tutuklama emri verildi. Zarrab olayı nedir? Hafızalarımızı bir tazeleyelim! ABD’nin İran’a koyduğu ambargo kararına aykırı davranmak ve ABD’nin petrol ve dolar egemenliğini tehlikeye atmak!  İran’a ambargo kararı almış olan ülke hangisidir? Neden almıştır, böyle bir kararı? Türkiye’nin de menfaatleri var mıdır, bu kararla ilgili? Yoksa ABD kendisini âli menfaatleri çerçevesinde mi almıştır, bu ve benzeri kararları? Tabii ki kendi yüksek ve milli çıkarları için almıştır, bu kararı ve benzer diğer tüm kararları da!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’nin almış olduğu bu kararın bir tarafı mıdır?  Hayır! Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ABD’nin bir eyaleti midir? Hayır!  Eee o zaman, sana ne kardeşim demezler mi, adama!  ABD, İran’a karşı almış olduğu ambargo kararına aykırı davranmış olan sanki kendi siyasetçisi,  kendi savcısı, kendi iş adamı ve de onları yargılarmış gibi kalkıp başka bir ülkeyi sanık sandalyesine oturtmaya kalkışıyor. ABD tüm bunları neden yapıyor? ABD, Türkiye’nin eski bir bakanı hakkında tutuklama kararı verecek dereceye bu işleri getirmesinin; Dünya ölçeğinde Türkiye’yi küçük düşürmek ve ABD’nin Milli çıkarlarını tehdit eden her kim olursa olsun gerekirse egemenlik hakları olan sınırlarımın dışına da taşarak yargılarım mesajı mı vermeye çalışıyor?

İçimizdeki taşeron ve işbirlikçileri ile 17 / 25 Aralık tarihinde başaramadığını, sonuca ulaşamadığını, bu defa doğrudan kendisi mi yapmaya çalışmaktadır? Tüm bunlar neden oluyor? Dünya ve bölgemiz yeniden dizayn edilirken, paylaşım adına haritalar da yeniden çizilirken,   tüm güçler sadece VARLIKLARINI SÜRDÜRÜLEBİLİR kılmak adına girişmedikleri kirli ve de pis işler kalmamaktadır. Bizler de içeride millet olarak sadece ve sadece birbirimizle uğraşmakla enerjimizi tüketiyoruz! Küresel güçler her bir sınırımızda işbirlikçileri maharetiyle yığınak ve sığınak yapmaya devam ettikleri bir dönemde, hem de!  100 yıl öncesinde de aynısını yaşamadık mı? Türkiye Cumhuriyeti Devleti her bir sınır bölgesinde Küresel güçlerin oyuncağı olan küçük devletler tarafından saldırıya geçilmiş ve savaştırılmıştır? Acaba neden? Bu günün dünden farkı var mıdır? Bu gün de Yunanistan ve Bulgaristan’ a bakar mısınız?  Ermenistan ve Gürcistan ne demeli? Suriye sınır bölgemizde 1300 tır silah ve mühimmat ile donatılan,  60 bin kişilik ordu haline, küresel güçler tarafından getirilen YPG’ ye ne demeli? Barzani’ye ne dersiniz? Bağımsızlık bilmem ne için referandum yapacakmış? Daha dün gezmekte olduğun tüm Avrupa ülkeleri ve ABD’ye pasaportunu hangi devlet ve milletten alıyordun ki? Ne çabuk unutuverdin? Oyuna gelme ey Barzani! Dedelerin de bu millet ve devlete ihanet etmekle küresel güçlerin oyununa gelmişti!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ABD’de bir savcının almış oldukları bu tutuklama kararının akabinde, Kazakistan Astana görüşmelerine gitmeden önce yapmış oldukları açıklamalarda;   “Bu işlerin arkasından çok pis kokular geliyor. Rıza Zarraf olayı da Halk bank genel müdür muavini Hakan Bey’de de öyledir. Benim son ziyaretimde Washington’da Büyük elçiliğimizin önünde PKK terör örgütü mensupları bize adeta saldırıyor gibi gelirken ABD’li yetkililerin herhangi bir tedbir almaması bu pis kokunun ifadesidir. Benim korumalarım hakkında soruşturma açtılar. Hatta olay günü orada olmayan korumalarıma, eşimin iki koruması bayan, onlara da aynı şeyi yaptılar. Bu ABD’nin düşmüş olduğu aczi gösteriyor” ifadelerine yapmış oldukları vurguların da çok manidar olduğu kanaatindeyim.

 

Kurumlar; Değerlerine Sahip Çıkmalıdır!

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu Başkanı ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk; Çumra Panagro tesislerinde, ‘Durmak Yok, Yola Devam’ temalı, duygu yüklü ve çiftçilerin yoğun katılımlarının olduğu bir toplantıda, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Olağan genel kurulunda, tekrar aday olacağını açıkladı.  Başkan Konuk Çumra Panagro tesislerinde yapmış olduğu basın toplantısında, gözlerden kaçan bir detayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Başkan Konuk; Türkiye genelinde, Et ve Süt sektöründe ki 10 kaliteli, yetenekli yönetici ve idarecilerden birisi, Cihanbeyli ilçemizin yetiştirdiği bir değeri ve Panagro genel müdürü kardeşimin de ismini buradan zikretmeden geçemeyeceğim, ifadelerine vurgu yapmıştı. Bu yol ve çalışma arkadaşı kimdi?  Toplantı neden Çumra ilçesinde yapılmıştı? Konya Şeker fabrika merkezinde neden yapılmamıştı? Panagro tesisleri özel olarak mı seçilmişti?  Panagro seçilirken başarılarından dolayı genel müdür onurlandırılmak mı istenmiştir? Et ve süt sektörü hakkında bir mesaj mı verilmeye çalışılmıştı? Yatırımın temelleri atıldıktan sonra, tam üretime başlayacağı günlerde, üretim tesisinde ki yaşanan olumsuz bir durum ve üretim tarihi ileri bir tarihe de ertelenmişti! Faaliyete başladığı tarihlerden sonra firma kendi masrafları ve yatırımlarını dahi amorti edemez bir konumda iken, bu gün kar deden bir noktaya da gelmiştir. Panagro gibi bir yatırımın, şehrimiz ve ülkemiz için ne kadar önemli olduğu mu vurgulanmaya çalışılmıştır? Firma bu gün itibari ile yönetimde ki sektörün uzmanı, yerli ve milli ellere teslim edilmesinin akabinde kar eden ve sektörde de marka değeri yükselen bir kurum haline de gelmiştir. Yapılan yatırımların ne kadar dikkate değer olduğu, çiftçilerimiz ve kamuoyuna ifade edilmeye çalışılmıştır? Bilemiyorum! Ben de bir gazeteci duyarlılığı çerçevesinde kamuoyunun bilgilenmesi adına tabii ki soruyorum.

Konya Şeker, Çiftçinin refah seviyesinin yükselmesi ve hayvancılığın da tarımın ayrılmaz bir parçası olduğuna inanmaktadır. Bu nedenle üretici ortakları ve bölge çiftçisini hayvancılıkta da desteklemek amacıyla Panagro Et Süt Entegre tesisini kurmuştur. Panagro,  2013 yılında yatırımları tamamlanmış ve alanında dünyanın en büyük et ve süt entegre tesisi olma unvanına da kavuşmuştur. 2013 yılında yalnızca süt ve süt ürünleri üretimi yapılan tesis, 2014’ün ilk aylarından itibaren, et ve et ürünleri üretimine de başlamıştır. Toplam 343.000 metrekare açık alan üzerinde, 80.000 metrekare kapalı alanda yer alan tesis, Ülkemize de ‘sektörün en büyüğüne sahip olma’ gurunu da yaşatmıştır. Panagro Et Süt Entegre Gıda Kompleksi, teknolojik üstünlüklere sahip donanımıyla, hijyenik bir ortamda, doğal ve sağlıklı üretim gerçekleştirirken, kurduğu üretim zinciriyle bölge ve ülke hayvancılığının da gelişiminde çok büyük bir katkı ve önemli rol oynamaktadır.  Tam kapasitede günlük 2 bin ton çiğ sütün işlenmesiyle 500 ton ambalajlı süt, 250 ton yoğurt,  100 ton ayran, 100 ton peynir ve 100 ton süt tozu üretebilen tesis, 1.200’ü büyükbaş, 3 bini küçükbaş olmak üzere, toplam 4.200 besi işleyebilmektedir.  Bölge hayvancılığının gelişmesiyle tam kapasiteye ulaşacak olan tesis, tam kapasiteye ulaştığında süt üreticiliği ve besicilikten 50 bin üretici ailesine hayvancılıktan geçim imkânı sağlayacaktır. Panagro Et Süt Entegre Gıda Kompleksi’nde, gıda markası Torku etiketiyle piyasaya sunulan tüm ürünlerin ‘helal’ sertifikalı olarak ülkemiz tüketicisine ulaştırılmaktadır. Konya Şeker güvencesiyle, doğal, sağlıklı ve lezzetli et ve süt ürünleri sunan, helal sertifikalı belgeleriyle de, başta Ortadoğu olmak üzere tüm İslam ülkelerine de ihraç edilmektedir.

Devletler, milletler, şehirler ve kurumlar, yetiştirmiş olduğu kendi değerlerine, öz evlatlarına sahip çıkmalıdır. Kendi değerine sahip çıkamayan devlet ve milletler, geri kalmaya mahkûmdur. Yıllardan beri bu ülkede beyin göçünden bahseder dururuz! Beyin göçü ne demektir? Beyin göçü de mi olurmuş! Bu nasıl bir şeydir? Değerlerin göçü de mi olurmuş? Gelişmiş devlet ve milletler her daim bu şekilde kalkınmışlardır. Az gelişmekte olan ülkelerin sahip çıkamadığı değerleri ve evlatlarına sürekli olarak sahip çıkmış ve bu şekilde kalkınma hamlelerini hayata geçirmişlerdir. Artık yeter! 100 yıllardır, bu ülke, bu millet,  kendi evlatlarını, kendi öz değerlerini gelişmiş ülke ve kurumlara kaptırmak ve harcamaktan,  gelişmesi ve dünya ile rekabetini de geciktirmiştir. AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonu Başkanı ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk; Türkiye genelinde, Et ve Süt sektöründe ki 10 kaliteli, yetenekli yönetici ve idarecilerden birisi, Cihanbeyli ilçemizin yetiştirdiği bir değeri, Panagro Et ve Süt genel müdürü kardeşimin ismini de buradan zikretmeden geçemeyeceğim, ifadelerine yapmış oldukları vurguları, yukarıda zikretmeye çalıştığım çerçevede değerlendirebilmek, anlamlandırabilmek,  algılayabilmek, değerlerimize de sahip çıkabilmek ve çözüm üretebilmek dileklerimle...

Başkan Konuk, Güçlü Olmak için, Daha Çok Çalışacağız!

Geçtiğimiz günlerde; AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım – Orman – Köy işleri Komisyon Başkanı ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Olağan genel kurulunda,  tekrar aday olmayacağı açıklamalarını görmezden – duymazdan gelerek, çiftçilerimiz, çiftçi dernekleri,  Konya’daki diğer STK’lar, dernek – oda ve vakıflarımızın yoğun baskıları, lobi faaliyetleri ve şehir içi ve şehir dışındaki yapmış oldukları etkinlikler göz önüne aldığımda ve sağlam kaynaklardan almış olduğum bilgi ve duyumlara dayanarak, aday olacağı ile ilgili bir yazı kaleme almıştım.  Bir yazarı, mutlu eden ve sevindiren, işine ve kalemine daha çok sarılmasına vesile olan şey; Yazının muhatabı tarafından aranması, bir teşekkür ile geri dönüş yapılmasıdır. Recep Başkan ve ekibine yazımıza istinaden övgü dolu ifadeleri için de çok müteşekkirim.  Öncelikle üretici çiftçilerimiz ve bu şehirde ki tüm çiftçilerimizin ortak değeri olan bu kuruma, bu şehrin ve bu ülkenin yerli ve milli bir değeri olarak sahiplenilmesi gerektiğini de, bu şehrin tüm yetkililerine, protokolüne ve tüm kamuoyuna hatırlatmak isterim. Milletin ortak malı olan bir kuruma, bu şehirdeki hiç bir kimse bigâne kalmamalıdır, diye düşünüyorum; Hem de bu şehrin tüm STK’ları, tüm Oda başkanları ve siyasetçileri… Senin sahip olamadığın bir değere, bir kuruma, ekonomik ve sağlıklı doğal ürünlerin üretimini yapan kuruluşa,  insanlığın sağlıklı beslenmesi kaygıları ile yarın bir başkası veya bir başka güç gelip sahip olacaktır, kanaatindeyim.

Salı günü, Konya Şeker firması kurum içinde ki yol – dava ve çalışma arkadaşları ile bayramlaşmanın akabinde Recep Başkan ve Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi yönetim kurulu üyesi arkadaşları ile birlikte,  yemekli sohbet etme imkânımız oldu. Kendilerine bu kadar yoğunluğu arasında, zaman ayırdığı için de buradan teşekkürlerimi sunarım. Başkan Konuk;  ‘’Ülkemizi, milletimizin birliğini ve dirliğimizi hedef alanlar var. Bu Vatanın bütünlüğüne ve milletimizin birliğine yönelik olan tüm bu tehditlere karşılık, Sayın Cumhurbaşkanımızı Recep Tayyip Erdoğan,  milli bir duruş, milli bir strateji ve taktik geliştirmektedir. Biz de fert fert, bu yerli ve milli duruşun yanında dik bir şekilde ve hiç sağa sola bakmadan durmalı ve yerimizi almalıyız. Dünya yeniden kuruluyor, bölgemiz haritaları yeniden çiziliyor ve büyük bir savaş var; İki kutuplu bir dünya oluşturma gayretini, ısrarla ve inatla tek kutuplu bir Dünya için dayatan küresel güçler var. Dolayısıyla bölgemizde çok güçlü olmak zorundayız. Anadolu coğrafyasında yaşamak zordur fakat bunları da aşmak zorundayız. Bunun yolu çok çalışmak, çok üretmek ve Güçlü olmaktır. Biz dünyadaki tüm mazlum milletler için de çok çalışmalı, çok üretim yapmalı, çok büyük ve çok güçlü olmak zorundayız’’ ifadelerinde bulundu.

AK Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım – Orman – Köy işleri Komisyon Başkanı ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk; ‘’Bizim kurumumuz, ülkedeki imkânların yok edilmesi anlamında görev ifa eden bir kurum değildir. Ülkeyi ve çiftçimizi büyüten, geliştiren bir kurumdur. Ülkemizin Dünya ölçeğindeki iddialarının yanında olan bir kurumdur. Bu ülke çok güçlü olmak zorundadır;  Biz de bu gücün oluşmasına birey ve kurum olarak katkı vereceğiz. Bu gücü aşındıran değil, ona kuvvet ve takviye veren bir kurum olacağız. Bu güne kadar başardık, bundan sonra da başaracağız. Kurumumuz Türkiye’deki ilk 5 gıda firmasından biri olmayı başarmıştır. Şimdi daha çok çalışıp daha çok üreteceğiz ve bunu dünyaya teşmil etmek için mücadele edeceğiz.  Bu kurumun ve ülkemizin geleceğinden taviz veremeyiz. Recep Konuk olarak bu kurumdan ayrılmaya hazırım, benim böyle bir sorunum yok, fakat kurum, şu için an için buna çok hazır değil; Üreticilerimiz buna hazır değil, Çiftçi kardeşlerimiz buna hazır değil!  Üreticinin telaşı beni endişelendirdi ve tüm bu şartları değerlendirdiğimde; Görüşülmesi gereken tüm yetkili ve etkili kişilerle istişare edip, değerlendirmelerde bulunacağım ve tekrar adaylığımı açıklayacağım.  Hep beraber, tüm Konya olarak bu kuruma sahip çıkacağız’’ şeklinde ki çok duygu yüklü, bir o kadar da vizyon dolu,  çok çalışmak, çok üretmek aşkı ve heyecanı, yerli ve milli perspektifi olan bir sohbetimiz oldu.

Başkan Recep Konuk ile sohbetimizde ki dikkat çeken ana noktalar; Küresel güçler tarafından; Dünya, bölgemiz ve ülkemiz; Yeniden bir paylaşım, yeniden bir haritalama ve yeniden bir dizayn dönemine girmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan; Bu zor ve sıkıntılı dönemde bir duruş sergilemiş,  biz de birey ve kurum olarak bu duruşun yanında dik bir şekilde, sağa sola bakmadan duracağız. Diğer bir nokta ise, Dünyadaki mazlum Milletler, bölgemiz ve ülkemizin bütünlüğü ve milletimizin varlığı adına, çok çalışmalı, çok üretmeli ve çok daha güçlü olmak zorundayız. Dünya arenasında, güç ve güçlü olmadan bazı şeyleri başarmak da mümkün değildir. Bunun yolu ve yöntemi de çok çalışmak ve çok üretmektir! Başkaca bir yolu da yoktur!   Bir diğer konu da, Konya Şeker firmasını; 19 yıl önce, zarar eden bir durumdan devir aldıklarını; 45 üretim tesisi, 10 bin çalışanı, 3,8 milyar dolar yatımı olan.. Ülkemizdeki gıda üretimi yapan firmalar arasından 5. Sıraya, 500 sanayi kuruluşu içinden de 16. sıraya gelmesini başardığımız, çalışma ve ekip arkadaşlarımızla birlikte.. Daha çok çalışmakla, daha çok üretmekle, bu sıkıntılı günlerin geçeceğine olan inancını ve kendilerine de olan özgüvenlerini de, buradan tüm kamuoyuna, tüm çiftçilerimize ve tüm Konya siyaseti ve protokolüne, hatırlatmak ve vurgulamak isterim.

Başkan Konuk, Yoğun Baskılar Üzerine, “‘Devam Etmesi”‘ Bekleniyor!

Öncelikle,  tüm inananların geçmiş Kurban Bayramlarını Tebrik ederim. HAC Mevsimi münasebetiyle de Kutsal topraklara giden ve farz ibadetlerini yerine getirmek için say eden – tavaf eden – dua eden – gözyaşı döken,  tüm Müminlerin Haclarının makbul, mübarek ve mebrur olmasını da, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim. Allah biz inananları hakiki manası ile bu dini yaşamayı,  daha nice Hac mevsimi ve Kurban günlerine de sağlık – sıhhat içinde kavuşturmasını da temenni ederim.  Hac mevsimi başladığı günlerde, Bayramın birkaç gün öncesinde,  Arakan bölgesinde Müslümanlara karşı yapılan zulümler biz inananları ve tüm insanlığı da son derece üzüntüye gark etti.  Dünyanın hiçbir bölgesinde bir insan tarafından yine bir insana karşı eziyet ve zulümlerin olmadığı bir Dünya’da yaşayabilmeyi de Yüce Allah’tan dilerim.  Bizimkisi sadece bir iyi niyet temennisinden ibaret olabilir! Küresel güçler,  bu zulümler ve katliamlar sayesinde,  hegemonyaları ve sömürülerinin sadece devamını da sağlama almaya çalışmaktalar.  İnsanlığın bitişi ve tükenişi adına yapılan bu zulümler ne zamana kadar mı devam edecektir? Adaletin timsali olan bu dinin temsilcisi olan devlet ve idarecilerin,  İnsanlık ve İnsanlığın tükenmemesi adına,  bir Güç olarak Dünya sahnesine Yeniden çıkacağı güne kadar! Dua edelim!  Gözyaşı dökelim! Bu dini hakiki manada yaşamaya çalışalım ki; Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah,  adalet ve İnsanlığın yeryüzünde hüküm sürdüğü günleri an garib zamanda Yakın eylemesini ve olmasını da ümit ederim.

Geçtiğimiz günlerde,  Ak Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım – Orman – Köy işleri Komisyon Başkanı ve PANKOBİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Olağan Genel Kurulunda aday olmayacağını, yoğun bir katılımla açıklamıştı. 26 Ağustos tarihinde yapılacak olan,  Kooperatif Kongresi,  güvenlik gerekçeleri ile Konya Valiliğimiz tarafından 16 Eylül tarihine de ertelendi.  

Recep Konuk, 18 yıl önce Anadolu’nun kadim başkenti Konya’dan sadece üretimle olması gereken bir kalkınma hareketini başlatmış, çiftçi aşığı, üretici köylünün dostu, bir liderdir. Bu kalkınma önce bölgemizde, sonra ülkemizde, ardından da dünya genelinde üreticilerimize, sanayimize ve özellikle tarımsal örgütlere de bir örnek olmuştur. Konuk, çiftçimizin ürettiği ürün piyasada karşılık bulsun ve refah seviyesi de yüksek olsun diye çiftçimizin olduğu her yerde olma gayreti içerisinde, 45 adet devasa üretim tesislerini de hayata geçirmiş, bir yatırım ve Türkiye aşığıdır.  1999 yılında Konya Şeker firmasını devir aldığında, zarar eden bir durumdan, 3,8 milyar doların üzerinde yatırımları olan, bir Kurum haline getirmeyi başarmış da bir liderdir.  Konya Şeker; Ülkemizin 500 sanayi kuruluşu arasından,  16. büyük şirketi arasında yerini almış ve gıda sektöründe ise 4’üncü sıraya yükselmiş bir kurumdur. Konuk, Konya ovasında ülkemiz nüfusu kadar fidan dikme hedefiyle büyük bir sosyal sorumluluk projesine de imza atmış, doğa ve çevre dostu bir başkandır. Konuk; başta spor ve eğitim olmak üzere birçok alanda gençliğimizi sponsorluk faaliyetleri ile de desteklemiş, bir spor adamı ve sporcu aşığıdır. Öncelikle Recep Konuk başkan ve ekibine yapmış oldukları tüm bu yatırımlar, başarılar ve çalışmalar için teşekkürlerimi sunar,  tebriklerimi de arz ederim.

Kurban Bayramı öncesinde ki hafta, Recep Başkanın tekrar Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi ve PANKOBİRLİK başkanlığı için aday olup olmayacağı hakkında, Konya kamuoyunda,  dedikodu ve söylentilere de şahit olduk.  Konya bölgesinde ki Pancar Ekicileri Kooperatifine üye çiftçilerimiz, çifti oda – dernek ve STK’larımız da Recep Başkanın tekrar aday olması için eylemleri, ikna ve lobi faaliyetlerine de müşahit olduk. Recep Başkan tekrar aday olmalı mıydı? Yoksa artık yeter mi demeliydi?   Buraya kadar, yoruldum, köşeme çekilmek ve emekli hayatı yaşamak istiyorum mu demeliydi? Görevi, nöbeti bir başka çiftçi dostu arkadaşına, artık devir mi etmeliydi Yoksa zarar eden bir firmayı, devasa bir kurum haline getirdiği yerden daha güçlü ve azimli bir şekilde devam mı demeliydi?  Buna benzer daha nice sorular ve sorular… 

Recep Başkan, bayramdan birkaç gün önce, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı Külliyesine davet edilmiş ve mezkûr konu ile ilgili olarak karşılıklı istişarelerde bulunmuşlardır. Görüşmenin detaylarına tabii ki vakıf değiliz. Bir gazeteci ve iletişimci duyarlılığı, sağlam kaynaklardan da almış olduğumuz duyumlar çerçevesinde, Recep Konuk, 16 Eylül tarihinde yapılacak olan, Konya Pancar Ekicileri Kooperatif başkanlığı için tekrar aday olacağı bilgisini, tüm çiftçilerimiz, tüm STK’larımız ve çiftçi dostu oda üyelerimize buradan bilgi olarak paylaşmak ve duyurmak isterim. Konuk başkanın tekrardan aday olacak olması isabetli bir karar mıdır? Kurumu, sektörü ve çiftçileri tanıyan bir başkanın tekrardan başkan olarak gelecek olması tabii ki sevindirici ve ümit vericidir. Yeni gelecek bir başka adayın, sektörü ve kurumu tanıma zamanına kadar, çok işler de kotarılmış ve mesafeler de alınmış olacaktır. Tüm çiftçilerimiz ve şehrimiz adına doğru, 2023 – 2053 ve 2071 Türkiye hedefleri doğrultusunda, tam yerinde ve isabetli bir karar olduğu kanaatindeyim.   Konya Pancar Ekicileri kooperatifi başkan adaylığı sürecinin dostane ve hoşgörü şehri Konya’mıza yakışır ve yaraşır bir havada geçmesini ve seçimlerin şimdiden hayırlara vesile olmasını dilerim.

Kurban, Doğru ve Temiz Olana, Yaklaşmaktır!

Yarın Arife ve ertesi gün inşallah Kurban Bayramının birinci gününe erişeceğiz.  Arife günü Kabir ziyaretleri ile başlayacak bu mübarek günde, tüm ahrete intikal eden; Anne – baba,  eş – dost – akraba- ü taallukatımıza Allah’tan Rahmet dilerim.  Bir Kurban Bayramına daha bizleri sağlık ve sıhhat içinde kavuşturan, Sonsuz Kudret Sahibi Yüce Allah’a ne kadar şükretsek azdır. Bayram vesilesi ile Sılayı Rahim için memleketlerine gidecek olan tüm vatandaşlarımıza hayırlı yolculuklar diler, sağlık ve mutlulukla gidip dönmelerini de Yüce Allah’tan niyaz ederim. Her yıl olduğu gibi bu yıl da trafik terörüne yüzlerce vatandaşımızı inşallah kurban vermemek için biraz daha dikkatli olalım!  Aman ha dikkat! Aman ha hız yapmayalım ve kurallara uyalım.  İç İşleri bakanlığımızın uyarılarında olduğu gibi fren değil kurallar hayat kurtarır!   Biz de aklımızı kullanalım ve kurallara uyalım, uymayanları da uyaralım!

İnsan olmanın en güzel ve erdemli hali bulunduğumuz an ve durumumuza şükretme idraki içinde olabilmektir. Allah bizlerden bu şuur ve idrakimizi almasın ve ziyadeleştirdiği kullarından eylesin.  Bir önceki yıl Kurban Bayramında bir ve birlikte olduğumuz, güzellikleri birlikte paylaştığımız nice sevenlerimiz ve dostlarımız artık aramızda değil.  Allah bu geçici alemden baki âleme göç eden tüm sevdiklerimize de şu mübarek günler hürmetine Rahmet eylesin.  Biz aciz kullarına da bu günler hürmetine,  idrakimizi – şuurumuzu artırsın, akıl –  feraset ve basiret versin.   İnsan olmanın en güzel tarafı bizlere verilen bu akıl nimetinin kadrini de bilebilmek!  Akıl nimetinin kadrini bilemedikten sonra, hayvandan ne farkımız kalır ki!

Kurban;   kelime olarak  ‘yaklaşmak’ ve isim olarak da  ‘kendisiyle yaklaşılan’ anlamına gelir. Terim manası; Allah’a yaklaşmak için kurban niyetiyle belirli vakitte kesilen özel hayvanın adıdır.  Kurban kesmeyi Allah’a olan teslimiyetin ve saygının bir sembolü olarak anlamak ve Allah’a yaklaşmaya bir vesile olarak görmek gerekir. Onların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirir ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah’ı yücelterek anarsınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver.  ( Hac Suresi )  Ayette ki kesin ifadesi ile kesilen hayvanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmaz,  Allah’a ulaşacak olan kulların sadece takvaları ve samimiyetidir.   

Kurban kelime olarak, yaklaşmak demek olduğuna göre, birey – insan için neye yaklaşmamız gerekir,  bir düşünmemiz gerekir. İnsan eşrefi mahlukat olarak yaratıldığı içim tüm güzellikler onun bünyesinde mündemiçtir; Tabii ki bu güzellikler de arayıp – bulan ve yaşayabilene!  Günümüz insanlığı olarak özelikle de biz İnananlar nelere yaklaştığımızı, nereye doğru yol aldığımızı bir sorgulayalım? Hayat her daim bireyin kendini muhasebe etmesini de emretmiyor mu? Hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmemizi!  İyiliğe, güzelliğe, doğruluğa ve temiz olan her şeye bizleri yaklaştırmadıktan sonra,  istediğimiz kadar hayvanı kurban edelim; Kime ve kimlere ne faydası olacaktır ki?   

Sonsuz Kudret Sahibi Allah ne buyuruyor; Kesmiş olduğunuz hayvanların en etleri ne de kanları Allah’a ulaşır! Allah’a ulaşan sadece insanın – bireyin samimiyeti, takvası ve teslimiyetidir! İnsan olmak her gün bir merhale almak –  aşmak demek değil midir? Her günümüz neredeyse birbirinin tekrarı olarak yaşamaktayız!  Hani iki günü birbirine eşit olan ziyanda, demiyor mu Rahmet Peygamberi efendimiz! Hani insan olarak her gün diğer günümüzden farklı, güzel işler yapacaktık ve kendimizi de geliştirecektik? Şu halimize bir bakar mıyız? Üç günlük Dünya malı – menfaati ve makamı için girmediğimiz kılık ve soytarılık neredeyse kalmadı! Dünya nimetleri ve saltanatı için girmediğimiz kavgalar da kalmıyor! Ne için?  Bu gidiş nereye böyle! Buna bir dur demeyecek miyiz? Birey olarak kendimize verilen aklı şimdi değil de ne zaman kullanacağız? Verilen Aklı kullanmak için fırsatımız bir daha olmayabilir? Hemen şimdi aklımızı başımıza almalıyız! Tekrarı olmayabilir! Bir daha fırsatımız da olmayabilir! Bu Kurban Bayramını fırsat bilelim ve birey olarak tüm güzelliklere ve iyiliklere ve sıratı müstakime doğru bir yol bulabilmek –  bir yol açabilmek dileklerimle; Hayırlı Bayramlar!

 

 

AK Parti Ne Yapmalı?

AK Parti teşkilatları 2002 yılındaki kuruluş felsefesi ve ruhuna acil bir şekilde ve en kısa bir zamanda dönmelidir.  Neden mi dönmelidir? AK Parti teşkilatları bu felsefe ve öze dönmediği takdirde neler mi olur? AK Parti teşkilatlarında ki yorulmuşluk ve bazı arkadaşların da kire – pasa bulaşmışlığı da her daim ifade edilmektedir.  AK Parti teşkilatları bu yorulan ve kire – pasa bulaşan arkadaşlarla, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmeli midir? Yoksa bir kan değişimine ihtiyaç var mıdır? Değişim olmadığı takdirde devlet ve millet olarak ileri ki zamanlarda nelerle karşılaşırız?  Kurumsal yapıların hayatiyetini devam ettirebilmesi için değişim kaçınılmazdır.  Kurumsal yapılar için olmaz ise olmaz şey sürdürülebilir olmaktır; Özellikle de siyasi partiler için! Özellikle de AK Parti gibi değiştirici ve dönüştürücü siyasi kurumlar için! Aksi halde siyasetin tozlu raflarında bir siyasi partimiz daha en kısa zamanda yerini alacaktır. İçeriden ve dışarıdan birileri bu siyasi oluşumu da siyasetin tozlu raflarında yerini alması içinde çalışmalar yapmakta mıdır? Bilemiyorum! Soruyorum!  Siyasetin tozlu raflarında yer almamak için de atılması gereken tüm adımlar ve tedbirler, acil ve ivedi bir şekilde, kimler kırılır veya dökülür denmeden,  kurumsal yapının devamlılığı adına alınmalıdır.

Alman bir siyasetçinin son günlerde ki açıklamalarına bakar mısınız?! Bizim Türkiye halkı ile bir sorumunuz yoktur, Erdoğan ile sorunumuz vardır, sözlerimizi dinlemiyor ve sürekli olarak da bize karşı gelmektedir. Bu ifadeler bana, Sarı Öküz hikayesini hatırlattı; Verin şu Sarı Öküzü, rahatlayın, kurtulun tüm bu sıkıntılardan, der gibi! Ne yapalım beyim, siz söyleyin! 100 yıllardır olduğu gibi babanızın çiftliği olan ve at koşturduğunuz ülkemizde,  istedikleriniz yapılmadığı, emirleriniz dinlenmediği için neden çok bağırıyorsunuz ki? Türkiye,  muz Cumhuriyeti midir? Yoksa Türkiye, Almanya’nın bir eyaleti veya uydusu mudur? Almanya ve uydu devletlerin idarecilerine baktığımızda,  ülkemiz ve Sayın Cumhurbaşkanımız hakkında bir devlet başkanına yakışmayacak türdeki ifadelerle karşılaşıyoruz. Acaba neden? Neden bu ülke ve devlet başkanları sürekli olarak saldırıyorlar? Bir sebebi hikmeti tabii ki vardır!

Geçtiğimiz günlerdeki bir yazımda ülkemizde siyasetin iyiden ısınmaya başladığından da dem vurmuştum. Küresel güçler ve içerideki taşeronları bu ülke üzerinde ki hesapları ve planları aynen devam etmektedir. 7 Haziran seçimlerinde,  cici oğlan – saz çalan çocuk ile karşımıza çıkanlar, bu ülke ve bölgedeki hedeflerine ulaşmayı planlayanlar,  15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi de akametle sonuçlanınca, tüm küresel güçler ve taşeronları, bu gün de başkaca bir plan ve hesap içindeler. Daha doğmamız çocuğa don biçenler yine sahne almaya başladılar! Bu arkadaşlar, ya hesap – kitap bilmiyor, ya hiç dayak yememişler, ya da sayı saymayı bilmiyorlar!  Ne diyorsunuz? Olabilecek en erken seçimde bilmem şu kadar oy alabileceklerinden dem vuruyorlar! Siyasetten ve toplum mühendisliğinden, anlayan varsa lütfen beri gelsin!

2019 seçimlerinin çok çetin geçeceğini ve bu seçimlerin hem ülkemiz, hem bölgemiz, hem de AK Parti için bir kader seçimi olduğunu da vurguluyoruz. AK Parti genel başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  teşkilatlar olarak çok çalışılması gerektiğini, yorulan arkadaşların değişmesi gerektiğini, 2019 seçimlerinin de çok önemli olduğunu her daim ifade etmektedir. Acaba neden? Dünya ve özellikle de bölgemiz yeniden dizayn edilirken, bu ülke ve milletin kendi haline bırakılacağını mı zannediyoruz ki? Küresel güçler,  100 yıl önce yarım bırakmış oldukları, bölgemiz ve ülkemizle ilgili paylaşım – bölüşüm ve yeniden bir harita çizimleri ile yeniden sahne almaya başladılar. Küresel güçler ve taşeronları bu hedefler doğrultusunda çalışmakta ve hedeflerine adım adım yaklaşmakta iken, bizler ve teşkilatlar olarak; Halen ihale, rant, komisyon, makam, mevki, atama, arsa vb. işler ile günümüzü kurtarmaya mı çalışıyoruz?  Devlet olmaz ise tüm bu biriktirmiş olduğunuz mallar ve makamlar ne işe yarayacaktır? Asıl olan devlettir.  Birileri içeriden ve dışarıdan devletimizin varlığına saldırmakta olduğu bir dönemde!  Devleti olmayan bölgemizdeki ülkeler bizlere bir hisse vermiyor mudur? Anlamıyorum! Anlamakta ve anlatmakta da gerçekten zorlanıyorum, bu arkadaşlara!

AK Parti genel başkanı ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, teşkilatlara yönelik olarak bir nöbet değişimini de her platformda hatırlatmaktadır. Teşkilat mensuplarından, kimse ne üzerine alıyor, ne de yerinden kıpırdıyor? Neden? Tüm yapılar ve bireyler, birbirine girift ve çıkarlarla bağlı olduğu için birine dokunduğunuz an tüm  bu pramit anında yıkılacaktır. Herkes birbirine dayanmış, destek olmakta ve çürümüş bireyler de sadece ayakta tutunmaya çalışıyorlar. Nereye kadar? Ak Parti genel merkez teşkilat yöneticileri; İhale, rant, komisyon vb. işlere bulaşmamış, tortusu ve defosu da olmayan,  eleştiriye açık ve siyasi hoşgörüsü yüksek, bu ülke ve millet için hedefleri olan, bu ülke için her türlü üretimden – üretmekten ve üreticiden yana idealleri olan bireyleri acil bir şekilde bulmalı ve teşkilatları da ivedi olarak da teslim etmelidir. Teşkilatlar bu niteliklere haiz bireylere teslim edilmediği takdirde neler mi olur? 7 Haziran seçimlerindeki gibi bir sonuç ile karşılaşırız! Daha kurulmakta olan, fısıltı gazetesi ile bilmem ne kadar oy alabileceğinden dem vuran ve adı sanı olmayan bir partiye de dolaylı olarak sadece hizmet etmiş olursunuz! Bunu yapacaklar elbette ki olacaktır!

Kartalın hikâyesini bilmeyenimiz yoktur. Kartal kırk yaşına geldiğinde çok önemli bir kararı vermek zorundadır; Devam mı, tamam mı şeklinde? Tamam, artık dediği an sadece sonunu ve ölümü bekleyecektir! Devam kararını aldığında ise çok zorlu ve çetin bir 90 günlük süreç başlamıştır. Yorulan, yıpranan tüm kanatlarından, tırnaklarından, gagasından artık kurtulmak ve daha güçlü bir şekilde de yenilerinin çıkmasını bekleyecek ve yeniden çok daha güçlü ve tecrübeli bir şekilde yeniden sahalara dönecektir. AK Parti teşkilatları da bu değişim kararını vermek zorundadır! Ak Parti Genel Başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanımız bu kararı genel başkan seçildiği gün vermiş ve bence 90 günlük stratejik sürenin dolmasına da çok kısa bir zaman dilimi kalmıştır. AK Parti, çok daha güçlü bir şekilde, defosu ve tortusu olmayan, ihale, rant ve komisyon işlerine bulaşmamış, bu ülke ve millet sevdalısı bireylerle Yeniden doğacaktır; İçerideki bazı gruplar, bazı yapılar ve bazı bireylerin karşı çıkmaları ve engellemelerine rağmen!

 

Şekerin Tadı mı Kaçıyor?  Yoksa…

Geçtiğimiz günlerde,  Ak Parti Karaman Milletvekili, TBMM Tarım –  Orman –  Köy işleri Komisyonu Başkanı ve PANKO BİRLİK Genel Başkanı Recep Konuk,  26.08.2017 tarihi Cumartesi günü gerçekleşecek, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin 65. Olağan Genel Kurulunda aday olmayacağını, yoğun bir katılımla ve sanki bir parti başkanı edasıyla açıkladı.  Recep Konuk, 18 yıl önce Anadolu’nun kadim başkenti Konya’dan bir kalkınma hareketini başlatmıştır. Bu kalkınma önce bölgemizde, sonra ülkemizde, ardından da dünya genelinde üreticilerimize, sanayimize ve özellikle tarımsal örgütlerimize de bir örnek olmuştur. Konuk, çiftçimizin ürettiği ürün piyasada karşılık bulsun ve refah seviyesi artsın diye çiftçimizin olduğu her yerde olma gayreti içerisinde 45 adet üretim tesisini de hayata geçirmiştir. Zarar eden bir firmayı devralarak, 3,8 milyar doların üzerinde yatırımı olan devasa bir Kurum haline getirmeyi başarmıştır. Ülkemizin 500 sanayi kuruluşundan,  16. büyük şirketi arasında yerini almış ve gıda sektöründe ise 4’üncü sıraya yükselmeyi başarmıştır. Konuk, Konya ovasında ülkemiz nüfusu kadar fidan dikme hedefiyle büyük bir sosyal sorumluluk projesine de imza atmıştır. Başta spor ve eğitim olmak üzere birçok alanda gençliğimizi sponsorluk faaliyetleri ile de desteklemiştir. Öncelikle Recep Konuk başkan ve ekibine yapmış oldukları tüm bu yatırımlar ve çalışmalar için teşekkürlerimi sunar, başarılar dilerim.

Recep Konuk, Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi ve Panko Birlik başkanlığından istifasını açıklaması ve yaklaşmakta olan kongrede de aday olmayacağını deklare etmesiyle birlikte,  kooperatif üyesi çiftçilerimiz arasında bir aday telaşı da başlamış oldu. Konya geneline kabaca bir baktığımızda ise 5 – 6 ismin aday olacağı hakkında bazı duyumlarımız bulunmaktadır. Burada isimlere girmek istemiyorum. Kimsenin yıpranmasını da gönlüm razı olmayacaktır. Pancar ekicisi tüm çiftçilerimize ve bu şehre hizmet sevdalısı hangi isim aday olur ve seçilirse de sadece başarılar dilemek üzerimize bir borç olarak kalacaktır. Pancar Ekicileri Kooperatif başkanlığı için ismi geçen adaylar,  Konuk başkan ve belirli merkezlerden de icazet almak için sıraya girmişlerdir. Bazı isimlere, siyaseten icazet verilmemesine rağmen, yinede koltuk – makam ve güç hırsı mıdır nedir bilemiyorum, ısrarla da ben adayım diye  piyasada dolaşmaktadır. Konuk başkan, kendisini ziyarete gelen aday adaylarına, ne adayım, ne de aday değilim gibi kesin bir ifadede bulunmamaktadır. Acaba neden?  Yoksa başkaca bir beklentileri mi vardır? Bilemiyorum! Ben de bir gazeteci duyarlılığı ile ve özellikle de kamuoyunun beklentileri çerçevesinde, sadece soruyorum. Ne demişler; Soru soran beş dakika, soru sormayan Ömür boyu Aptal duruma düşebilir!

Konya Pancar Ekicileri kooperatifi ve Panko  Birlik başkanlığından istifa eden Recep Konuk, istifası hakkında, konunun perde arkasına tam olarak vukuf olamasak da  siyaseten bir baskı olduğu noktasında, şehirde ve özellikle de çiftçilerimiz arasında bir algı operasyonları mı yapılmaktadır? Siyaset bir kuruma neden müdahale etsin ki? Kanuni   kural ve nizamlara uygun olarak çalışmakta olan bir kuruma, kim ve kimler, dışarıdan neden müdahale etmeyi planlasın ki? Devletin ve siyaset kurumunun başkaca işleri yok mudur?  Yukarıda zikretmeye çalıştığım gibi Recep konuk başkan istifasını çok yoğun katılımla ve sanki bir parti başkanı edası ile açıkladığını da buradan tekrar tekrar hatırlatmak isterim? Ne demek istiyorsun diyen dostlarımız da tabii ki olacaktır? Sadece bir simülasyon yapmaya çalışıyorum! Sadece yüksek sesle düşünüyorum! Tabii ki bazı dostlarımız da bu yazdıklarımızdan dolayı alınacak, bizlere kırılacaktır! Bir gazetecinin ve iletişimcinin görevi, kamuoyunun aydınlanmasına vesile olmak değil midir? Ben de sadece görevimi yapmaya çalıştığım için dostlarımdan saygı beklemek hakkımdır diye düşünüyorum.

Cumhurbaşkanımız ve AK Parti Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2019 seçimlerinin daha önceki seçimlere hiçbir şekilde benzemeyeceğini ve daha çok çalışılması gerektiğini,  50+1 alabilmek için daha fazla azim ve daha çok heyecan ile de çalışılması gerektiğini sürekli olarak vurgulamaktadır. AK Parti teşkilatlarında ki bir yorgunluktan kaynaklı sıkıntılarını her platformda da dile getirmektedir. Acaba neden? Bir parti başkanı teşkilatlar hakkında kamuoyunun önünde neden sıkıntılarını her daim dile getirir ki?

Son günlerde, siyaset kurumu iyiden iyiye ısınmaya başladı. Çok yakında bir siyasi partimiz daha hayata geçmek üzeredir. Kurulmakta olan bu yeni partinin sözcüleri,  Ankara’da bir genel merkez binasının kiralandığını, Kasım ayı içinde de parti levhasının takılacağını ve TBMM’de grup kurmak için diğer partilerde ki milletvekili arkadaşlarla da temasların devam etmekte olduğunu vurguladılar.  Başlıkta ki sorumuzu tekrar soralım; Şekerin tadı mı kaçıyor, yoksa Siyaset kumu iyiden iyiye ısınmaya mı başlamıştır? Bekleyip hep birlikte göreceğiz! Zaman her şeyin ve tüm sorunların  ilacıdır.  Bilemiyorum ve sadece soruyorum!

 

Almanya Ne Yapmaya Çalışıyor?

100 yıllardır Almanya ve diğer Avrupa ülkelerini, dost ve müttefikimiz olarak tanımladık. Böyle yapmakla da yanlışlar mı yapmıştık? Bilemiyorum!  Ülke olarak da dost ve müttefiklik kurallarına uygun davranmak için ne gerekiyorsa yaptık. Acaba bu şekilde davranışlar sergilemekle de yanlışlar mı yaptık?  Ülke olarak sürekli olarak alttan aldıkça birileri de bunu ganimet bildi,  arsız ve- hadsiz taleplerini artırmaya ve dostluğa yakışmayan tavırlar ve girişimlerde bulunmaya devam ettiler. Ne zamandan beridir? Devlet ve millet olarak bir yerde gerçekten de yanlış yapıyorduk ve artık DUR demeliydik!  Çok da geçmişe gitmeye, tarihin tozlu sayfalarını karıştırmaya gerek yok; Bu süreç, Gezi olayları ile yeniden hız kazanmıştır. Ne oluyordu da Almanya içerideki taşeron dernek – vakıf ve daha bilemediğimiz bir o kadar ajan ve aktivistini bir bir piyasaya sürüyordu?  Önceki yıllarda, Tabii ki bizler konuyu anlayıp ve tedbirler alıncaya kadar,  Nasrettin hoca hikâyesinde olduğu gibi Yorgan gitti Kavga bitti, adamlar her daim malı götürüyorlardı.  Millet olarak; Gezi olaylarının birkaç ağaçtan olduğunu zannederken; 3. Köprü yapılmasın, 3. Havalimanı yapılmasın, Avrasya tüneli yapılmasın gibi akla ve hayale gelmeyecek türde ki taleplerle dolu maddelerle karşımıza çıktı, dost ve müttefik bildiklerimiz! Almanya bir şeyler yapmalı ve İmparatorluk geleneği olan ve küresel bir Güç olması için adımlar atmakta olan Türkiye’yi durdurmak için hamleler ve girişimlerde bulunuyordu.  Almanya ve diğer Avrupalı dost ve müttefiklerimizle(!) tüm bu yaşadıklarımız bunun habercisi, işaret fişekleri ve ayak sesleridir.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Almanya şu ana kadar,  kendi iç siyasi çekişmelerini,  sürekli olarak Türkiye ile ve diğer bazı Avrupa ülkelerini de yanına almak suretiyle bu sürece taşımıştır.  Vize konusu olmuş, AB sözünde durmamıştır. Aynı şekilde mültecilerle ilgili Türkiye’ye ödeme sözünde,  Almanya, vaadinde durdu mu, durmadı.   Almanya 25 – 30 gün sonra yapılacak seçim için Türkiye’yi ne kadar yıpratırsak o kadar oy alırız havasına girmiştir. Almanya’daki soydaşlarıma diyorum ki, sakın bir yanlışa düşüp de bunları desteklemeyin.  Türkiye’ye karşı düşmanlık yapmayan siyasi partilere gerekli desteği verin. Almanya’da yaşayan tüm vatandaşlarımın onur mücadelesidir.  Orada asıl bu işi değiştirecek olanlar, 1 milyona yakın oy kullanacak olan Türk seçmeni var. Türk seçmenlerimize özellikle Türkiye’ye bu denli saldıranlara karşı sandıkta oy kullanırken gerekli dersi vermeleri gerekir diye düşünüyorum. AB üyesi ülkelerle kavga içerisinde olmadık. Ama bizim haysiyetimizle, onurumuzla biz hiçbir ülkeyi oynatmayız’  vurgularının, bir devlet başkanına yakışır bir şekilde ki, devletimizin ve milletimizin saygınlığını ve Onurunu korumak adına,  bu ifadelerin de çok dikkate değer olduğu kanaatindeyim.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Eylül ayında Almanya’da ki seçimler için Türk vatandaşlarımıza yönelik,  Türkiye düşmanı olan partilere sakın oy vermeyin, desteklemeyin; sözlerinin akabinde, Alman dost ve müttefiklerimiz kendilerini kaybetti, ne söylediklerinin de farkına varamadı ve argo ifadesi ile resmen şaşırdılar!  Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel; “Türkiye’ye çok fazla sabır gösterdik ki bazen bunu yapmak hiç kolay olmadı. Dışişleri Bakanlığı’nın bir uyarı yaparak Alman vatandaşlarının Türkiye’ye gitmemesini ve dikkatli olmalarını ve Türkiye’ye giden herkes için risk olduğunu.. . Türkiye politikamıza yeni bir yön vermemiz gerekiyor. İlişkilere böyle devam edemeyiz. Ankara’daki sorumluların politikaları sonuçsuz kalmayacak” ifadelerini kullandı. Gabriel, yaptığı açıklamada dikkat çektiği noktaların Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından da onaylandığını dile getirdi.  SPD (Sosyal Demokrat Parti) lideri Martin Schulz ne demeli! İyiden iyiye saçmalaya başladılar. Schulz bir tweet atıyor ve diyor ki; ‘Erdoğan ölçüyü tamamen kaçırdı. Schulz ayrıca, Özgür ve demokratik Türkiye için mücadele edenlerin daha da çok yanında olacağız‘  ifadelerini de kullandı.

Alman Dışişleri Bakanı diyor ki; ‘Ankara’daki sorumluların politikaları sonuçsuz kalmayacak’ ne demek istiyor olabilir ki?  Bir parti başkanı olan Schulz’a ne demeli;  Erdoğan ölçüyü tamamen kaçırdı. Özgür ve demokratik Türkiye için mücadele edenlerin daha da çok yanında olacağız‘ diyor!  Kime el sallıyorlar ki? Türkiye bizim haberimiz olmadan Almanya’nın bir eyaleti midir? Böyle mi görmek istiyorlar ki? Karşılarında İmparatorluk geleneği olan bir Devlet ve Milletin varlığından bihaber olabilirler mi? Mümkün olabilir mi! Hiç zannetmiyorum! Korkularından ve sonlarını gördüklerinden dolayı da ne yapacaklarını şaşırmışlardır! Özgür ve demokratik Türkiye için mücadele(!)  diye tanımladıkları, bizim devlet ve millet olarak, PKK, PYD, YPG, DAEŞ vb. terör örgütlerini,  yıllardır her türlü şekilde zaten desteklemiyor musunuz ki? Bu açıklamalarınız  sadece malumun ilanı değil midir? Dost ve müttefik olarak, hem de! Almanya ve diğer tüm Avrupalı dost ve müttefiklerimize(!), Tekrar tekrar hatırlatmak gerekir diye düşünüyorum! Devleti,  Milleti ve tüm farklılıklarımızla; Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında ve son olarak da 15 Temmuz,  başarısız ve akametle sonuçlanan,  hain darbe,  işgal ve küresel siteme,  taşeronlar maharetiyle de, bu devleti ve milleti teslim akabinde ki Yenikapı ruhunda olduğu gibi,  BİR – BERABER – İRİ – DİRİ – KARDEŞ ve hep birlikte daha Güçlü ve Yeni TÜRKİYE olmamız tabii ki rahatsız edecektir.

Dernekler; Birilerinin, Geçim Kaynağı mı?

Ülkemizde, basın vasıtası ve dost meclislerinde ki sohbet ortamlarında,  neredeyse her gün bir dernek kurulduğu haberini duyar olduk. Bu kadar dernek ne gibi işler yapmaktadır? Gerçekten de bu kadar derneğe bir ihtiyaç var mıdır? Kurulan dernekler kuruluş amaçları çerçevesinde mi çalışmaktadır? Devlet olarak kurulan dernekleri denetleme noktasında eksikliklerimiz var mıdır? Derneklerin, denetim işleri sadece devletin işi midir? Derneklerin tüzüklerinde yazmakta ola, denetleme ve disiplin kuruları ne gibi işler yapmaktadır?  Bazı kurulan dernekler başkaca işler de yapıyor mudur?

Dernek ve vakıflar konusunda daha nice benzer sorular ve sorular… Bu sorularımızdan, tabii ki rahatsızlık duyan dostlarımız da olacaktır. Ne yapalım? Yanlışlarımızı da mı yazmayalım? Eleştiri olmasın mı, diyorsunuz? Eleştiri olmadan nasıl gelişebileceğiz?

Hz. Peygamber bir iş yapacağı zaman, Sahabeler tarafından,  Ey Allah’ı resulü bu yapacağımız işin yapılma şekli, Allah’tan vahiy midir, yoksa bireysel görüşünüz müdür, diye soran, sorgulayan bir peygamberin ümmeti değil miydik?  Biz nerede duruyoruz o zaman? İman ehli olarak, durduğumuz yeri tekrar bir sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum.

Dernek; Kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen bireylerin meydana getirdiği topluluklardır. Dernekler, kuruluş amaçlarına uygun olarak çeşitli adlarla nitelenir; Sosyal yardım dernekleri, tarım dernekleri, esnaf dernekleri, spor dernek ve kulüpleri, serbest meslek dernekleri, din dernekleri, kültür dernekleri, bilimsel dernekler, İŞ ADAMLARI dernekleri gibi..

Siyasî partiler ve sendikalar bu kapsamın dışında tutulmuştur. Bazı dernekler de kamuya yararlı olarak nitelenir. Bir derneğin kamuya yararlı sayılarak bazı vergi kolaylıklarından yararlanabilmesi için Bakanlar Kurulu izni ve kararı gerekir.

Derneklerin Kuruluşu;  Bir amaç çerçevesinde birleşen en az 7 kişi tarafından kurulabilir. On sekiz yaşını bitiren ve medenî haklardan yoksun olmayan her birey dernek kurabilir ve derneklere de üye olabilir. Dernekler, tüzüklerini kurulduğu yerin en büyük mülki âmirine bildirerek tüzel kişilik kazanır. Uluslararası faaliyette bulunmak veya uluslararası derneklere katılmak ve şube açmak için İçişleri Bakanlığı’nın izni gereklidir.

Dernek adlarında;  Türk, Türkiye, Cumhuriyet, Atatürk kelimeleriyle, bu kelimelerin başına ve sonuna getirilen eklerle yapılmış kelimeler ancak Bakanlar Kurulu kararıyla kullanılabilir.

Sivil Toplum; İnsanların fert olarak yapamadıklarını beraber yapmasıdır. Yani birlikteliği, gönüllülüğü, paylaşmayı,  dayanışmayı ve sinerjiyi temsil eder. 21. yüzyılda önemli bir kavram olan sivil toplum, buralara gönül verenlerin de etkili ve yetkili konumda bulunanların tecrübelerinden yararlandığı ve geliştiği yerlerdir.

Meslek odaları, iş adamları dernekleri, vakıflar ve hem şehri dernekleri sivil toplumları kuruluşlarını oluşturur. Bir ülke de demokrasinin ve ekonominin gelişmesinde sivil toplumun kuruluşlarının etkisi olduğu kadar, aktif vatandaşlık anlayışını da getirir. Sivil toplum, demokratik bir toplum oluşumunda, devlet – toplum, devlet – birey ilişkilerinin demokratik bir şekilde düzenlenmesinde önemli bir rol oynar.

150 bine yakın STK’nın bulunduğu ülkemizde, 80 bin tanesini STK’lar, 60 bini hem şehri dernekleri, 5 bini meslek odaları, 3 bin kadarını da vakıflar oluşturuyor. Türkiye’de günden güne sayısı artan STK’ların kuruluş anaçları çerçevesinde etkili oldukları da tabii ki söyleyemeyiz. Sivil toplum,  dostluk ve arkadaşlıkların kurulduğu, acıların ve sevinçlerin paylaşıldığı ve kuruluş amaçlarının fiiliyata geçtiği toplum adına ortak yerlerdir.

Üye bireylerin aktifliği sağlar, birey olarak da içe dönük yaşantımızı dışsallaşmasına vesile olur. Gelişmemiş veya az gelişmiş ülkelerde her ne kadar boşa harcanan zaman olarak görülse de STK’lar, Bireyin boş vakitlerini verimli ve yararlı bir şekilde geçirmesini sağlar ve topluma yararlı bireyler kazandırır. Güven ilişkisine dayanan sivil toplumlar, maddi – manevi menfaat gibi kavramlara da yer yoktur.

Son günlerde, ehlince malum, Türkiye genelinde de yapılanması olan, güçlü ve etkili bir iş adamları derneğimizin, genel merkezinde ki, genel başkan ve yönetimi ile ilgili, dedikodu noktasını geçen, denetleme ve disiplin kurullarınca da tespit edilen, hukuki süreçleri başlatılmış ve resmi evraklara kadar dökülen, zimmet ile ilgili bazı duyumlarımız çerçevesinde, dernekler hakkında birkaç kelam etmek istiyorum.  

Hem Allah,  hem peygamber, hem namaz – niyaz diyeceğiz, hem de ammeye hizmet için kurulan bu dernekleri, özellikle bazı kişilerin arka bahçesi, geçim kaynak yerleri yapacağız, öyle mi? Eyvahlar olsun bizlere!

Hem de binlerce defa! Dernekler kurucular kurulu tarafından ilânihaye yönetilmek zorunda mıdır? Hani dernekler kuruluş amaçları çerçevesinde, üye ve bireylerin sadece gelişmesine katkılar sağlamak amacı ile kurulmuştu? Dernekler almış oldukları bu gücü, sadece başkan ve üç beş kişinin geçim kaynak merkezleri midir? Bu derneklerde yıllardır yönetim ve diğer kademelerinde çalışanlar olarak bir yanlış karşısında hani susan şeytan olmayacaktık?

Hani bir yanlışı, elimizle, dilimizle ve imanın en zayıf halkası olan Buğz halimizle eleştirecek, karşısına dik bir şekilde duracak ve beyan edecektik? Ne oldu bize? Birey ve millet olarak neler oldu bizlere?  

Hani ammeye el uzatmayacaktık! Ne zaman yanlışa, yanlış diyebileceğiz? Şimdi değil de ne zaman? Bu gün değil de ne zaman o zaman! Devletten mi beklemeliyiz her şeyi? Bulunduğun yerde, dernekte, vakıfta ki gördüğün bir yanlışı devlete bildirmez isen devlet neler yapabilir ki? Devlet her şeye nasıl yetişebilecek ki?

Hani dernekler bireyin gelişmesine katkı sağlaması gerekirdi? Yoksa Dernekler, başkan ve birilerinin sultası altında, üye bireylerin gelişmesi ve sosyalleşmesini de öldürüyor mudur? Bilemiyorum! Sadece soruyorum…