Türkiye Ekonomisi YOL Ayrımında!

Türkiye ekonomisi; uzun yıllardır, yüksek faiz –  sıcak para politikası ile ülkeye döviz getirerek, karşılığında üretimsizliği göze almış ve yüksek bir bedel ödemiştir! Peki, neden? Şimdi sormak gerekir! Böyle bir ekonomik sistemde, kim ya da kimler semirtilmekte veya büyütülmektedir? Vatandaş, neden zarara uğratılmaktadır? Rant veya üçkâğıt ekonomisinden üç beş kişi kazanırken,  ülke ve halk ekonomik olarak her daim mağdur duruma düşmektedir! Neden acaba?

Türkiye ekonomisi; rant veya üçkâğıt ekonomisinden kaynaklı, yıllardan beri cari açık vermektedir! Bu yüzden faiz yüksek, döviz kuru düşüktür! Bu model ile birlikte yüksek faizle yabancı yatırımcılar ülkeye çekilir,  döviz kuru olumsuz etkilenir! Bu ülkede gecelik faizlerin % 7.500’lere çıktığı günleri unutmayalım! Peki, bu faizler ile kimler zengin edilmiştir? Ülkenin kaynakları kimlere aktarılmıştır?

Cari açık, bir ülkenin ithal ettiği malların ihraç ettiği mallardan fazla olma durumudur! Bir ülkenin ithal ettiği mallara ve hizmetlere ödediği miktar, ihraç ettiği mallar ve hizmetlere ödediği miktarı aşıyor ise cari açık oluşur!

Cari açık; uluslararası mal ticareti, hizmetler hesabı ve transferler hesabından oluşur! Bu üç durumda, ülkeye giren döviz, ülkeden çıkan dövizden fazla ise cari açık vardır!

Bir ülkenin cari açığına bakarak o ülkenin gelişmişlik düzeyi ile ilgili yorum yapılabilir! Cari açığın büyüklüğü ve ülkenin gelişmişlik seviyesi arasında ters orantı vardır!

Cari açık ne kadar büyükse, ülke o kadar az gelişmiştir! Bunun tam tersi olarak cari açık çok az ya da hiç olmaması ülkenin gelişmişlik seviyesinin yüksek olduğunun göstergesidir!

TÜİK rakamlarına göre, 2002 yılından 2020 yılına kadar dış ticaret açığı 1 trilyon 119 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir! Üretmeden tükettiğimizden kaynaklı bu kadar cari açık verilmektedir! Üretim, üretim, üretim ve sonra tüketmeliyiz!

Türkiye’de cari açığın oluşmasında, İthal edilen petrol, doğal gaz ve enerji üretimi büyük paya sahiptir! Türkiye kendi enerjisini kendi kaynakları ile üretebilirse, cari açık kalıcı şekilde düşecektir! Şimdi anladık mı;  Akdeniz, Libya, Suriye ve Karadeniz’deki küresel kavgayı?

Yüksek faiz – düşük kur, kalkınma ve cari açık sorunlarına çözüm olmadığı gibi özel sektörün yatırıma yönelmemesinin en büyük engeli olmaktadır!  Parası olan, rant ve üçkâğıt ekonomisinden daha çok kazanırken, neden yatırım yapsınlar?

Geldiğimiz noktada; Türkiye,  kendi kaynak ve imkânları ile üretim – istihdam – ihracat ve büyümeyi artıracak bir kararlılık içinde yoluna devam etmek zorunluluğu, hükümet mi yoksa DEVLET politikası haline mi gelmiştir? Bana göre bir DEVLET politikasıdır! Üretmeden, faaliyet dışı alanlardan gelir ile bir yere varamazsınız! Sadece bugünü kurtardığınızı zannedersiniz!

Hükümet mi yoksa DEVLET mi,   Yatırım, Üretim, İstihdam ve İhracat ile bütünleşen, büyüme ve kalkınma eksenli kendine özgü Türk Ekonomik Kalkınma Modeli ya da Parasının Değerini Düşük Tutan Ülkelere Karşı Yerli Üretimi Koruma Modeline geçmiştir! Elbette ki Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devleti! 

Türkiye ekonomisi;  al-sat, montaj sanayinden uzaklaşarak ve katma değeri yüksek üretim ve yatırıma hızla yönelmelidir! Yerli ve milli sanayi hamlesi kapsamında, savunma sanayi dışındaki alanlara ivedilikle teşvik ve yatırım yapmak durumundadır!

Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, ekonomide ki böyle bir girişim ya da hamlenin öylesine sıradan olmadığını da ifade etmek isterim! Arkasında Kadim Türk Devlet Aklı olduğunu hatırlatmadan geçmeyeceğim!

Mademki yeniden bir TÜRK asrı başlayacaktır! Mademki insanlığın vicdanı Türk Milletidir! Mademki Türk Devletleri Teşkilatının AKIL ve Merkez üssü Ankara’dır! Başkasının ekonomik sistem ve politikaları ile yeniden tarihi medeniyet yürüyüşünüzü yapamazsınız! Kendi medeniyet kodlarımıza uygun bir ekonomik modele geçmek zorundasınız! Gelecek nesillerin refahı, ülkenin kalkınması ve Türk Devletlerinin de birliği ve gelişmesi adına, zahmet ve sıkıntıya birilerinin katlanması gerekmektedir!  

Hem zahmet olmadan rahmet olmaz, diyeceksiniz, hem de zahmet ve sıkıntıya katlanmak istemeyeceğiz! Rahatlık tuzağı ve tüketim çılgınlığından kurtulamayacağız, öyle mi? Tabii ki bu adımlarla,  üç – beş günde sonuç alınamayacaktır! 2002 yılında iktidara gelen hükümet, geçmiş dönemde hükümet tarafından alınmış ekonomik politikalar ile 2010 yılına kadar gelindiğini de hatırlatmak isterim!

Yeni dönemde,  Kuvay-i Milliye Ruhu – Kurucu İrade temsilcileri ile ülke ve millet; üretim, gelişme, kalkınma ve refaha erişebilecektir! Bolluk ve refah dolu yeni bir dönem başlayacaktır! Kuvay-i Milliye Ruhu – Kurucu İrade temsilcilerine yönelik ülkede ki tüm algılar bir bir değişecektir! Kazasız ve belasız bir erken ya da baskın seçim ve devir teslim akabinde,  tabii ki!

Siyasete GÜVEN Tazelenmeli!.

Son günlerde, yaşamakta olduğumuz siyasi, sosyal ve ekonomik gündem çok yoğun! Tabii ki takip etmekte, yorumlamakta ve karar vermekte zorlandığımız anlar olmaktadır!  Peki, neden? Neyi ve neleri takip etmek, anlamak veya anlatmakta neden zorlanıyoruz? Kim veya kimler neden anlamak istemiyor?  Ya da kim ya da kimler için game-over zili çalmaktadır?

Peki, neler olmaktadır? Siyaset kurumu nereye evirilmektedir? Siyaset kurumuna güven kalmadığın kaynaklı,  siyasi ve ekonomik istikrar berhava olmuştur! Ekonominin ateşi böyle devam edecek midir? Ya da bu ateş birilerini yakacak mıdır? Yakarsa sadece vatandaşlar mı yanacaktır?  Döviz kurları ve mutfakta ki ateş, karar alıcıları da yakacak mıdır? Ya da tasfiye edecek midir? Veya tasfiye süreci, ne zaman ve nasıl olacaktır?

Döviz kurlarındaki artış ve temel gıda maddelerine yansıması ne zamana kadar devam edecektir? Dur noktası olacak mıdır? Ya da olmalı mıdır? Ne veya neler olduğu takdirde, dur veya bitme noktasına gelecektir gibi sorular,  her vatandaşın aklına takılmakta ya da dost meclislerinin de sohbet konusu olmaktadır! Çünkü vatandaşın cebi ve mutfağı yanmaktadır! Ateş veya yangın,  her yeri sarmadan acil ve ivedi olarak müdahale edilmelidir!

Geçtiğimiz günlerde, sosyal, siyasi ve ekonomideki yangın ya da yoğun gündemi,  Ak Saçlı İhtiyar dostum ile konuşmaya daha doğrusu ihtiyar dostum biz aciz kula izah etmeye,  aklımız erdiği ve dimağımızın da anlayabildiği kadar, yorumlamaya ve kaleme almaya çalışalım!

Ak Saçlı İhtiyar dostum, zaman makinesini geriye sardı ve konuyu 1990’lı yıllara kadar götürdü! Yaşı bizim gibi kemale ermemiş olanlar tabii ki o günleri bilemez ve anlayamaz! Kadim Türk Devlet Aklı denetiminde,  2000’li yıllarda yaşadığımız siyaset ve iktidar değişiminin temelleri,  o günlerde kurulan iş adamları derneği, sermaye ve medyanın dizayn edilmesi, sivil toplum örgütleri vasıtası ile başlatıldığını vurguladı!

Devlet ile Milletin barışmasının temellerinin o günlerde atıldığını ifade etti! Millet,  içeride bizden görünümlü hainler maharetiyle, Devletine küstürüldüğü için barış imzalamanın ve kucaklaşmanın zamanı gelmişti! Devlet ve Milletin  artık birlikte el ele yürümesi gerekiyordu!

Ak Saçlı İhtiyar dostum,  daha sonra da konuyu, 2000’li yılların başında, Siyasal İslam temsilcisi partideki çatırdama ve partiden ayrılanlar suretiyle yeni bir partinin kurulduğu günleri,  bir film şeridi gibi gözlerimin önüne serdi!

Anadolu’da ve siyasetin derin kulislerinde,  o günlerde konuşulanları da sıralayıverdi! Şu isim mezkûr partiden ayrılamaz ve ayrılmamalı şeklinde devam eden kulis ve kahvehane sohbetlerini de ekleyiverdi! Evlat, sence bunların hepsi sıradan ve spontane gelişmeler, öyle mi, dedi!

Ak Saçlı İhtiyar dostum ile sohbet,  daha sonra bir film şeridi halinde bugünlere kadar geldi! Şimdi bak bakalım dedi! 2000’li yılların başında ülkemizde yaşanılan sosyal, siyasi ve ekonomik kriz aynen devam ediyor mu yoksa etmiyor mu? Tabii ki bir şey diyemedim!  Sadece ve sadece belki daha fazlası var,  diyebildim!

Ak Saçlı İhtiyar dostum, peki, ne anladın, şimdi bu kadar izahtan,  dedi! Sonuç olarak ne gibi bir ana fikre vardın? Ülkemiz ve vatandaşlar adına, hayırlara vesile olacak,  ne, neler ve nasıl olmalı, sorularını ekledi ve gözlerden kaybolup gitti!

Evet, dostlar, bugün, ülkemizde yaşamakta olduğumuz sosyal ve ekonomik konjonktür,  2002 yılında yaşanılan ve Kasım genel seçimleri öncesinden bir farkı yoktur! Kabaca şunu demek istiyorum!

Ülke olarak, sağ ve salimen bir erken seçime gidilmeli, siyaset kurumuna güven tazelenmeli, ekonomik ve siyasi istikrar sağlanmalı, ehliyet ve liyakatin devletin her kademesinde içselleştiği, döviz kurları ve mutfaktaki ateşin söndüğü, 2023 – 2053 ve 2071 hedeflerindeki Büyük Türkiye yolculuğuna, Kuvay-i Milliye Ruhu Kurucu İrade temsilcileri ile  acil ve ivedi bir şekilde başlanmalıdır! Aksi halde, ülkenin tüm enerjisi berhava olmaktadır!

Küresel Var Olma Projeleri!

Geçtiğimiz günlerde, Avrupa Birliği, Çin’in İpek Yolu ya da Bir Kuşak ve Bir Yol girişimine alternatif olmak üzere, 2027 yılına kadar, toplam 300 milyar avroluk altyapı yatırım programı Küresel Geçit adlı yeni stratejisini tanıttı! Peki, şimdi sormak gerekir? Neden şimdi? Birileri için dağılma veya parçalanma süreci hızlandığı için olabilir mi?

Plan, AB Komisyonu, üye ülkeler ve Avrupa finansal kurumları ortak yaklaşımı olduğu ve özel sektörün katkı sağlayacağı!  Çin yatırımlarını tecrübe eden ülkelerin daha iyi ve farklı tekliflere ihtiyacının olduğu! Yoksa Çin ve Çin ile birlikte hareket eden devletlere, aba altından bir sopa mı gösteriliyor! Neden olmasın!

Avrupa Komisyonu Başkanı Von Der Leyen; Küresel Geçit Projesi; ülkelerin sürdürülebilir ve kaliteli projeleri için güvenilir ortaklara ihtiyaç duyduğunu,  AB’nin dünya çapında altyapıyı geliştirmeye yönelik yatırım planı ve yol haritasıdır! AB’nin dünyadaki stratejik çıkarlarına katkı sağlayacağı!  Dünya çapında yeşil ve dijital dönüşüm önceliklerini desteklemek için yatırım yapacak, diyormuş!

AB Strateji belgesine göre;  sürdürülebilir ve adil koşullarda, finansman ile hukuk,  insani ve sosyal imkanları baz alan bir amaç güdüyormuş! AB’nin küresel çıkarları ile finansal alandaki girişim ve fonlama enstrümanlarını, demokrasi ve insan haklarının tesisi gibi amaçları gözeterek bir araya getiriyormuş! Plan çok demokratik ve insaniymiş! Daha önceden nasıl bir demokrasi ve özgürlük getirdiklerini de hatırlatmak isterim!

Küresel Geçit Programı, Balkanlar ve Türkiye’yi de içine alan bir kapsamı bulunuyor! Balkanlar’ın batısı ve Türkiye’de Trans-Avrupa hattını genişletme hedefi bulunan programın önümüzdeki yedi yılda, bölgeye 9 milyar euroluk hibe vermesi de planlanıyormuş!

ABD ve Çin’in doğrudan yatırımlarının 222 milyar avroyu bulduğu Afrika’da,  AB, proje kapsamında, kıtanın dijital ekonomi, internet altyapısı ve taşıma ağlarını geliştirmeyi de planlıyormuş! Peki, Afrika’yı sömürür ve yağmalarken bunları neden düşünmediniz?

Almanya’nın AB Temsilcisi Michael Clauss, Küresel Geçit Programı, AB’yi daha etkili bir jeopolitik oyuncu haline getireceği ve çok paydaşlı bu adımın şartları ile cazip iş birlikleri yaratacağı ve Çin’in Kuşak ve Yol Projesi’ne iyi bir alternatif olacağını vurgulamıştır!

Çin, 2013 yılında hayata geçirdiği, Bir Kuşak ve Bir Yol projesi kapsamında, 65 ülke ve katılımcı ülkeler arasında, kazan kazan ilkesi çerçevesinde,  ulaşım altyapısını geliştirmek ve ülkeler arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri güçlendirmeyi!  Proje kapsamında, hava,  demir, kara ve dijital bağlantılar, köprüler, petrol ve doğal gaz boru hatları, lojistik üsler, enerji santralleri, hava alanları ve limanlar gibi büyük tesislere yatırımlar yapılıyor!

ABD Başkanı Biden, 9-10 Aralık tarihlerinde, Washington’da düzenlediği, Global Demokrasi Zirvesi; Dünyada demokrasi ve temel hakların güçlendirilmesi amacıyla 106 ülkenin listede olduğu, Angola, Gana gibi ülkeler yer alırken, Türkiye,  Macaristan, İran, Rusya, Çin ve Afganistan gibi ülkeler bulunmuyor! Neden acaba? Yoksa toplantıya davet edilen 106 ülkeye de daha önce götürdükleri gibi demokrasi, özgürlük ve insan hakları mı götürecekler! Neden olmasın!

AB, ABD ve ÇİN hegemonya konum ve varlıklarının devamı adına proje üzerine proje geliştirmektedir! Dünya halklarına havuç ve sopa hikâyesinde olduğu gibi proje sunuyorlar! Kimin projesi daha iyi yarışmasında olduğu gibi! 1. ve 2 Dünya savaşlarından sonra kurmuş oldukları düzen ile dünyayı sömürenler, sömürü düzenini yeni bir sürece evirmek istiyor! Fakat istedikleri kadar kolay olmuyor ve olmayacak! Covid, iklim ve daha niceleri de kifayet etmiyor!

Sömürgeciler,  ülkeleri,  yüz yıl önce olduğu gibi kolay sömüremiyor! Paylaşmak ve kazan kazan ilkesi ile hareket etmek zorundalar! Aksi halde sömürdükleri halklar kapılarına dayanıyor! Ülkelerinden çaldıklarını, bir nevi geri istiyor! Tarihte,  kavimler göçü ile dünya haritasının değiştiği ve ülkelerin de parçalandığı ya da yıkıldığını bir kenara not edelim!

Peki, AB, ABD ve ÇİN varlıklarının devamlılığı adına, Afrika, Asya, Orta Doğu ve tüm dünya ülkelerini de içine alan yeni projeler geliştirirken, dünya insanlık tarihinin olmaz ise olmaz milleti Türkler, neler yapmaktadır? Yoksa seyirci locasında kaderine razı bir şekilde beklemekte midir? Ya da Kadim bir Akıl dünya insanlığı için projeler mi geliştirmektedir?

Türkler olmadan mezkûr projelerin hiçbiri başarılı olamaz! Türkler olmadan tüm projeleri akamete uğrayacaktır! Türk Devlet tüm projelerin sıklet merkezidir! Kadim Türk Devlet Aklı ile birlikte kurulan Türk Devletleri Teşkilatına bir de bu zaviyeden bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum!  

Türk Devletleri Teşkilatı ile yeniden bir Türk asrı ve dünya insanlığı adına da yeni bir medeniyet hamlesi başlamaktadır! Anladık mı şimdi, küresel ve emperyal projelerin neden havada uçuşmakta olduğunu! Anladık mı şimdi tüm küresel projelerin bir ayağının da Türkiye ve Türk devletlerinin olduğunu!

Aklını kullanmayan milletler başka bir akıla hizmetçi olmak zorundadır! Aklını kullanmayan milletler kime ya da kimlere hizmet ettiğini idrak edemez! Allah, Aklınızı kullanmayacak mısınız,  buyurmaktadır,  sürekli olarak! Neden acaba? Peki, İslam’ın sancaktarı ve Adalet dağıtan,  Hakikat elçileri ve mazlumların hamilik ülküsü ile hareket eden Kadim Türk Devleti Akletmeyecek midir? Ya da Dünya insanlığının vicdanı konumundaki Türkler, Akletme mesuliyet, sorumluluk ve zorunluluğu yok mudur?

Ekonomik Savaş ve Ulusal Güvenlik!

Son günlerde, döviz kurlarındaki hareketlenme ve resmi olmayan devalüasyon sonrasında, temel gıda maddeleri ve ithal ürünlerde büyük oranda fiyat artışlarına şahit oluyoruz! Peki, neden?

Döviz kurlarında ki artış, yüzde 50 – 60 aralığında olmasına rağmen, market raflarındaki temel gıda maddelerine yansıyan fiyat artışları,  yüzde yüzün üzerinde olduğunu görmekteyiz! Peki, neler oluyor?

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Kur ve faiz oyununu görüyoruz! Güçlü bir duruş sergileyerek girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık! Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız,  dedi!

Enflasyon; mal ve hizmet fiyatlarında görülen artış ve ulusal paranın alım gücünde devam eden bir azalma olarak tanımlanır!

Bir ülkedeki, tüm mal ve hizmetlerde fiyatların belirli bir dönem süresince kontrolsüz bir şekilde yükselmesi hiper-enflasyon olarak ifade edilir! Enflasyon oranı ayda %50 veya daha fazla yükselişe geçtiği olağanüstü bir durumdur! 

Ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyor ise ekonomide enflasyon içinde durgunluk hali var demektir! Ekonomik krizlerin başa çıkılması zor olanlarından birisi budur!

Ekonomideki durgunluk hali, resesyon olarak ifade edilir!  Ekonomik durgunluğa bağlı olarak firmalar işçi çıkarmaya başlar ve işsizlik oranı artar,  yüksek enflasyon kaçınılmaz olarak stagflasyon durumu ortaya çıkmaktadır!  Enflasyon + Resesyon + İşsizlik = Stagflasyon.

Bir ekonomide, durgunluk ve işsizlik yaşanırken enflasyonun artması, bunlara ek olarak işsizlik oranı artmaya başlaması, stagflasyon olarak ifade edilmektedir!  

Bir ekonomide ortaya çıkan stagflasyon ile fiyat istikrarsızlığı ve tam istihdamın sağlanmadığı görülür!  Stagflâsyonun yol açtığı sorunlar; Enflasyon ve işsizliktir!

Stagflasyon, bir ekonomide ekonomik büyümenin olmadığı ve üretimin düştüğü, işsizlik oranının yüksek olduğu ve genel fiyat seviyesinin artıyor olmasıdır!

Stagflasyon olduğu durumda, fiyatlar yükselmekte, üretim daha maliyetli ve daha az kârlı hale gelmekte, böylece ekonomik büyüme yavaşlatmaktadır!

Bir ekonomideki makroekonomik amaç, ekonomik istikrarın sağlanması ve sürdürülmesidir! Ekonomik istikrar, tam istihdam ve fiyat istikrarının sağlanması ile mümkün olmaktadır! Ekonomik istikrar ve ekonomi güvenliği çok önemlidir! Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir!

Fiyat istikrarsızlığı; kaynak tahsisinin bozulmasına bağlı olarak kaynakların etkin kullanılmaması ve gelir dağılımının bozulması, ödemeler dengesinin olumsuz etkilenmesi ve tasarruf hacminin azalmasına sebebiyet verebilir!

İşsizliğin artması;  üretim hacminin azalması ve büyüme hızında yavaşlama, yoksulluğun artması ve insanların yaşam kalitesinin düşmesine etki eder!

Dünya Sefalet Endeksi; bir ülkedeki işsizlik, enflasyon ve kredi faizi oranlarının toplamından, kişi başına düşen reel gayrisafi yurt içi hâsıla büyümesi çıkarılarak hesaplanır!  Endeks, iş bulmakta zorlanan insanların yüksek enflasyona maruz kalarak daha ‘sefil’ bir hayat yaşadıklarını ortaya koyuyor!

Peki, döviz kurlarındaki ani yükseliş ve temel gıda maddelerindeki fahiş fiyat artışı, vatandaşların gelirlerinde mezkûr artışa paralel bir yükselişin olmadığı bir zaman diliminde, vatandaş geçimini nasıl sağlayacaktır? Ya da hayatını nasıl idame ettirebilecektir? Temel gıda maddelerine nasıl erişebilecektir? Yoksa sefalete mi terk edilecektir?

Tarihi medeniyet kökleri ve kodları; adalet, hakkaniyet ve mazlumların da hamisi olan Kadim Türk Devleti ve Aziz Türk Milleti, tarihteki meşakkatli dönem örneklerinde gördüğümüz gibi paylaşım ekonomisi ve kara kış fonu ile tek bir vatan evladını dahi sefil duruma düşürmeden,  zorlu ekonomik zaman dilimi, kirli hesap veya sinsi oyun ya da ekonomik kurtuluş savaşını da, milli birlik ve milli beraberlik ruhu ile aşacaktır, diyorum!

Kavram Karmaşası!

ABD Dış İşleri eski Bakanı,  ABD dış politika ve ulusal güvenlik politikalarına yön veren kişi olarak tarihe geçen stratejist Henry Kissenger; ABD, iki sebeple çok güçlüdür!  Ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürür! Diğer ülkelerdeki, devleti ve milletine karşı hainlik yapan, vatan hainlerini de bulur, ABD’nin ulusal hedef ve çıkarları doğrultusunda kullanır, diyor!

Neymiş efendim! ABD kendi ülkesindeki vatan hainlerini bulur ve öldürürmüş! Peki,  aynı adamlar, bir devlet,  kendi ülkesine ihanet eden hainler için aynısını yapmaya kalktığı zaman;  demokrasi, özgürlük ve insan hakları demeye neden başlar! Başka ülkelerde kendi ülkesine ihanet eden hainleri bulur ve kendi ulusal çıkarları çerçevesinde kullanırlarmış! Ne ala memleket!

Peki, tüm dünya dillerinde ve insanlığın hafızasında, hain kelime ve kavramının başkaca ne gibi yan veya dik anlamları olabilir ki? Senin hainin kötü, benim ki iyi, öyle mi? Senin ülkendeki hainleri öldürmeye hakkın var! Fakat bendekine insan hakları diye hayır diyeceksiniz, öyle mi? Benim ülkemdeki hainleri de ulusal çıkarlarınız için bana karşı kullanmaya devam edeceksiniz, öyle mi?

Bilgi eksikliğinden kaynaklanan ve cehaletin göstergesi kavram kargaşası, günlük hayatta kullanılan kelimelerin gerçek manasının dışında, farklı manalar yüklenerek kullanılmasının meydana getirdiği bir kaos, bir olgu ve bir durumdur!

Kelime ve kavramlara yanlış manalar yüklemek, zararsız olsa da, genelde anlaşılamamayı veya meramını anlatamamayı beraberinde getirir! Siyasi tartışmalarda kavramların manasını bilmemek anarşi doğurur ve insanların birbirini anlamasına mani olur!

Siyasi tartışmalarda sıkça kullanılan milliyetçi, devrimci, faşist, sağcı, solcu, dinci, islamcı, siyasal islamcı, muhafazakâr, yobaz, kapitalist, komünist, sosyalist, ilerici ve gerici gibi kavramların manasını bilmeden yapılan siyasi tartışmaların sağlıklı sonuçlanması veya tarafların anlaşması mümkün değildir!  Kavramlar arasındaki farkın bilinememesi, maksadını aşan cümlelerin kurulmasına sebep olmaktadır!

Irak ve Afganistan’a, özgürlük ve demokrasi getireceğiz diyen, özgürlük ve demokrasi kavramlarının da içini boşaltanlar, milyonlarca insanın ölmesine, bir o kadarının da sakat kalmasına ve yurtlarından başka diyarlara göç etmek zorunda kalmasına, neler demeli?

Peki, hangi demokrasi ve özgürlüğü getirdiniz? Bu nasıl bir demokrasi ve özgürlüktür?  Tecavüz, kan, ölüm, katliam ve yıkım! Sonra da bu kavramlar üzerinden,  dünya insanlığının faydasına hizmet etiğinize, nasıl inandıracaksınız?

Dünya insanlığının gözü önünde, Irak,  Afganistan ve daha adını sayamadığımız başka ülkelerde, adeta bir film seyreder gibi demokrasi ve özgürlük getireceğiz diyenlerin yaptıkları katliam ve zulümleri,  yine bu kavramlar üzerinden dünya insanlığına nasıl izah edecekler? Peki, başka hangi kavramlar üzerinden ne gibi katliamlar yaptınız? Mesela sağlık, savaş, vekalet savaşı ve gıda alanında!

İnsan dil ile düşünür, yani kavramlar üzerinden!  Kavramların içi boşaltılır, aynı kavramlara yan veya dik anlamlar ya da başkaca anlamlar yüklenirse, insanın düşünce ve dolayısıyla duygu, değer, davranış ve karakteri değişir mi? Peki, değişirse neler olur?

Cemil Meriç;  Kamus namustur, diyor!  Günümüzde yaşanılan en büyük sorun, birileri, kamustaki (sözlük, lügat) sözcükleri değiştirmiyor, sözcükleri yerinde bırakıp,  sistemli ve planlı, yoğun bir çalışma ile onlara insanlığın yüklemiş olduğu evrensel anlamları değiştiriyor! Neden acaba?

Neymiş efendim! Birileri siyasi veya başkaca hedef ve planları çerçevesinde, sistemli ve planlı bir şekilde, kavramlara insanlığın yüklemiş olduğu anlamları değiştiriyormuş! Peki, neden?

Kelime ve kavramları yerli yerinde kullanmalı! Siyasetin kısır çekişmeleri için kavramlara, dünya insanlığı tarafından yüklenilmiş evrensel anlamları değiştirmemeli ve bozmamalı! Kelime ve kavramları siyasetin kısır cenderesinde öğütmemeli! Siyasi ikbal adına, kelime ve kavramların içini boşaltmamalı! Aksi halde gelecek nesillere çok ağır ve vebali de büyük bir miras bırakmış oluruz!  Aksi halde, dünya insanlığın hafızasında kavramlar üzeriden oluşturulan tahribatı bir yüz yıl daha düzeltemeyiz! Bizden hatırlatması!

İnsan, Beyin ve PARANIN GÖÇÜ!

İnsanlar tarih boyunca yaşadıkları yerden başka yerlere göç etmek zorunda kalmıştır! Yaşanılan coğrafyada şartların kötü olması, kuraklık veya savaş gibi nedenlerle başka yerlere göç yaşanmıştır! Bu göçler sonrasında bir yerin nüfusu azalırken başka bir yerin nüfusu da artmıştır!  Sosyal yapısı ve ekonomisi de değişime uğramaktadır!

Peki, göçler sonucunda ülkelerde neler olmaktadır? Göç veren ülke veya toplumların sosyal ve ekonomik durumunda neler olmuştur? Gidilen ülke veya toplumda, sosyal, siyasi ve ekonomik ne gibi değişim ya da gelişmeler olmaktadır?

Asya Hun Devletinin yıkılmasından sonra, Hunlar dağılmış ve Balkaş gölü ile Aral gölü arasındaki topraklarda yaşamaya devam etmiştir! Aral gölü civarında iki yüz sene hayatlarını sürdüren Batı Hunlarının nüfusu artmış ve toprakları da yetersiz kalmaya başlamıştır! Batı Hun Türkleri, Avrupa’nın siyasi haritasının değişmesi ve toplumları etkileyen, tarihteki bu gelişmeye, Kavimler Göçü denir!

Kavimler göçü sonunda;  Roma İmparatorluğu; Doğu ve Batı Roma olmak üzere ikiye ayrılmıştır! Batı Roma İmparatorluğu 476 yılında Germen kavimleri tarafından yıkılmış ve Avrupa’nın etnik yapısı değişmiştir! Bu göçler sonunda Tuna nehri boylarına kadar gelen Türkler, Avrupa’da Batı Hun Devleti’ni kurmuş ve İngiltere, Fransa gibi Avrupa devletlerin temeli atılmıştır! Avrupa’da Feodalite rejimi ortaya çıkmış ve İlk çağ kapanarak, Ortaçağ başlamıştır!

15 ve 16. yüzyılda Avrupalılar tarafından yeni ticaret yollarının keşfi amacıyla başlatılan, yeni okyanus ve kıtaların bulunmasıyla gerçekleşmiş olan keşiflere, Coğrafi Keşifler denir!  Keşfedilen yerlere, özellikle de Amerika’ya Avrupa’dan çok insan göç etmiştir!  Bu keşifler sonunda yaklaşık 60 milyon insan yer değiştirmiştir!

Avrupalılar keşifler sonucunda yeni kıtalara yayılma ve oraların zenginlik kaynaklarını ele geçirme olanağı elde etmiştir! Avrupalılar, yerli halkları ve yerel yaşamı dağıtmış ve hatta yok etmiş, Avrupa kültürünü egemen kılma sürecini başlatmıştır! Klasik Sömürgecilik bu dönemle başlamış; özellikle İngiliz ve Fransızlar, Kuzey Amerika’da, İspanyollar ise Güney Amerika’da koloniler kurmuştur!  

Bilim ve tekniğin gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikteki elemanlar, çalışmak üzere başka ülkelere göç olayına Beyin Göçü denir! İyi yetişmiş ve eğitilmiş elemanların daha iyi çalışma olanakları sağlayan ülkelere gitmesiyle oluşur!  II. Dünya Savaşı sırasında Alman bilim adamlarının ABD’ye göçü bu türdendir!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan;   Rahmetli Prof. Dr. Fuat Sezgin anısına Beştepe’de düzenlenen bir törende;  İlim insanına sahip çıkmadığınız zaman ona Alman sahip çıkar!  Alman sahip çıkınca da bu eserler Almanca olarak bu dünyada yerini bulur,  diyor!

II. Dünya Savaşından sonra yıkılan Avrupa ekonomisini yeniden kurmak için 1952 – 1954 yılları arasında Almanya, Fransa, Belçika, Avusturya ve Hollanda gibi ülkeler kalkınma hamlesi başlatmış, bu hamle sonucu yetersiz olan işgücünü karşılamak için dış ülkelerden işçi talebinde bulunmak zorunda kalmış ve bunu da İş Gücü olarak ifade ediyoruz!

Deprem, heyelan, kuraklık ve çölleşme, taşkın, sel, çığ, volkanik püskürmeler gibi doğal yıkımlar birçok sosyal ve ekonomik sorunlar da göçlere de neden olmaktadır! Doğal yıkımlardan zarar gören insanlar bulundukları yerleri terk ederek koşulları daha iyi olan yerlere göç etmektedir!

Geçmişte konuşulan;  kavimler göçü, iş gücü göçü ve beyin göçü yerine, günümüzde artık para ve finans göçü,  dünya ve ülkemiz gündemini meşgul edecek gibi duruyor!  Türkiye İstatistik Kurumu göç istatistik verilerine göre ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel nedenlerle Türkiye’den göç edenlerin sayısı 2017 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 42,5 artmıştır! Peki, neden?  TÜİK hesaplamalarına göre Türkiye’deki Beyin Göçünün ülkemize yıllık maliyetinin 2,5 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir!

Türkiye, son yıllarda,  tarihinin en yoğun beyin ve milyoner göçünü vermektedir! Neden acaba? New World Wealth Milyoner Göçü 2018 Raporuna göre, 2017 yılında Türkiye, ülkesini terk eden milyoner sayısı sıralamasında dünyada 3.  olduğu ve son 3 yılda 13 bin milyonerin yurt dışına yerleştiği! 2016 ve 2017 yıllarında Türklerin başka ülkelerde yatırım için ülkemizden çıkardıkları döviz toplamının da 20 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir!

Peki, ülke içinde kazanılan, vergisi dahi verilmeyen para ve finansa sahip olamadığımız ve denetim altına alamadığımız zaman neler olur? Kripto para üzerinden ülkemizden çıkan ya da göç eden paranın miktarı bilinmemekte ve takip edilememektedir! Neden acaba? Yetkili ve etkili makamlarda oturan kim veya kimler, bu topraklarda kazanılan paraların başka ülkelere göç etmesine aracılık etmektedir? Peki, neden?

Kadim Türk Devlet Aklı nezaretinde, Türk Devletleri Teşkilatının kurulması akabinde, dünya üzerinde ki iş gücü, beyin, para ve başkaca göçler, dünyanın ekonomik, sosyal, enerji, finans, askeri, siyasi ve teknolojik olarak parlayan yıldızı konumunda ki Türk Markası ve Türk Dünyası, özellikle de üretim ve finans merkezi konumunda ki Türkiye’ye doğru kaymakta ya da GÖÇ etmektedir, şeklinde ifade edebiliriz!

Güven; Sosyal ve Ekonomik İstikrar Demektir!

Güven, bireysel ve toplumsal sağlıklı bir ilişkinin en önemli unsurudur! Güven, yalnızca bir duygudan ibaret değildir! Güven; dürüstlük, açıklık, şeffaflık, tutarlılık, sadakat, yakınlık, bağlılık ve tahmin edilebilirlik gibi kavramdan oluşan çok kapsamlı bir olgudur!

Bireysel ve toplumsal güvenin olmadığı durum, kurum ve toplumda kaos olur! Tam da bugün yaşamakta olduğumuz ekonomik kriz gibi! Kişi,  fiziksel ve duygusal olarak güvenmediği birini hayatına almak istemez! Güven, birine herhangi bir kaygı, kuşku ve tereddüt duymadan bağlanmak ve inanmaktır!

Size karşı dürüst, yakın ve destekleyici olduğuna inandığınız kişiye güvenirsiniz! Bu inancı oluşturan şey; kişinin tavır, davranış ve kişiliğiyle verdiği taahhüt ve o kişiye güvenmek sizin yaptığınız bir seçimdir!

Güven duygusu, kendimiz, karşı taraf ve ilişkiler hakkında olumlu düşünce ve duyguların oluşmasını sağlar! Güven, ilişkilerdeki sorun ve çatışmaların çözümünü kolaylaştırır! Güven ile güvensizlik arasındaki ince çizgiyi bir kere geçtikten sonra geri dönülemez! Yalan, aldatma, dürüst olmama ve tutarsız davranışlar, güveni geri dönülmez çizginin ötesine geçirir!

Sosyal barış, huzur, istikrar ve adaletin tesisi için hem emin ve güvenilir olmaktan dem vuracağız, hem de rotasız ve belirsiz bir minvalde, emanet ve güveni zedeleyen sözler ve davranışlar sergileyeceğiz! Böyle bir durumda, ya aklımızı oynatmış olmalı ya da başkaca bir hesap veya plana hizmet ediyoruz, demektir!

Peki, bu hesap veya plan ne olabilir ki? Yoksa Kadim bir AKIL tarafından bilinçli bir şekilde konsolidasyonun tam olarak gerçekleşmesi adına mı yapılmaktadır? Sadece soruyorum!

Son günlerdeki döviz fiyatlarını tüm vatandaşlar, belirsizlikten kaynaklı,  güvenlik endişeleri içinde izliyor! Neden acaba? Döviz olarak sermayesi veya borcu olmayanların da bu kaygıları taşıması, güvenlik duygusu ve kavramın yapısına işaret ediyor! Neredeyse tüm devlet ve toplumların dışa bağımlı hale geldiği bir sistemde, döviz fiyatı temel ihtiyaçlar dâhil bütün ürünlerin fiyatını belirleyen asli unsura dönüşmüş durumdadır!

Döviz kurlarındaki yükseliş ve yansıması, temel ihtiyaçların fiyatlarının anormal olarak yükselmesi, geleceğe yönelik bir güven problemine şahit olmaktayız! Peki, neden? Çözümü nedir diye bir soru aklımıza gelebilir!

Siyaset kurumu ve ekonomiye olan güveni, Büyük ve Güçlü Türk Devleti hedefleri çerçevesinde,  kuruluş ve diriliş dönemlerinde olduğu gibi Kurucu İrade ve Diriliş Erleri, güven veren ve güveni de inşa eden yeni yüzler ile yeniden ihya etmek gerekir, diye düşünüyorum! Sosyal, siyasi ve ekonomik istikrar,  ulusal güvenliği de beraberinde getirecektir!

Ekonomi güvenliği, ulusal güvenlik tartışmalarının temel konularından biri haline gelmiştir. Ekonomi güvenliği aynı zamanda ulusal güvenlik demektir! Günümüz dünyasında tehdidin nereden geldiği ve düşmanın kim olduğunun net olmaması,  güvenlik tanımının muğlâklaşması, ekonomik güvenlik alanında da hissedilmektedir! Ekonomi güvenliği konusunda sözün fazlasını konunun uzmanı ve ehline bırakmak evla olacaktır!

Soğuk Savaşın bitişinden itibaren siyasi ve askeri güvenlik ile ekonomi güvenlik konularının birbiriyle örtüşmeye başladığından bahsedilir! Yeni güvenlik tehditleri olarak sunulan konuların önemli bir bölümü ekonomik güvenlik konuları olarak görülebilir!

Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene asla geri dönmez! Güven, tek kullanımlıktır!  Özgüven, insanı bazen uçuruma itebilir! Hiçbir şey güvenden daha önemli değildir! Panzehire güvenilerek, zehir içilmez! Güven duygusu bir kere kaybedilir ve sonrası hep şüphedir!

Şimdi güven, ekonomi ve ulusal güvenlik konusunda neden böyle bir yazı yazdığımızı soran ya da eleştiren arkadaşlara, sözün fazlası;  ahmak, aptal ve sefihlere söylenir, diyeceğim ve burada duracağım! Anlayana! Anlamak isteyene!

Basireti ve feraseti kapanmış; ahmak ve ruhunu kiraya vermiş olanlar tabii ki anlayamaz! Zaten anlamasını da beklemiyoruz! Bir davanın başarılı olabilmesi için eskilerin ifadesi ile samimi olarak inanmış üç – beş adam yeterlidir! Bir köşe yazarı için de mezkûr durum geçerlidir!

Kurucu İrade Temsilcileri Geliyor!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti;  büyümesi ve kalkınması, beka ve milli birlik sorununa karşı, bölgemizde ve içerideki tüm sorun, sıkıntı ve küresel kumpasların çözüm kaynağı, millet olarak; milli birlik, milli bilinç ve milli mutabakat halinde olmaktır! Aksi halde millet olamazsınız! Zaten Milletin olmadığı durumda DEVLET de kalmaz! Bölgemizde ki örneklerde olduğu gibi!

Anadolu kara parçasında yaşayan tüm vatandaşlar,  vatanın bölünmez bütünlüğü, milletin bağımsızlığı ve birliği, demokrasi kültürünü içselleştirme ve içerideki tüm farklılıklara karşı da hoşgörü göstermekle mükelleftir!  Aksi halde sosyal barış  ve huzur temin edilemez!

Devlet,  başka bir şey! Devlet adamı başkaca bir şey! Siyaset ve siyasetçi başka bir şeydir! Siyasetçi, asla devlet değildir! Demokratik ülkelerde, siyaset adamı seçimle gelir, parti ve devlet politikaları çerçevesinde yapacaklarını yapar ve daha sonra da seçimle gider!

Siyasetçiye, devlet asla baki değildir!  Siyasal partiler ve siyasetçiler asla kutsanamaz! Asıl olan ve baki kalacak ancak devlettir! Devlet düzeni kaybolan bölgemizdeki örneklere bakmak yeterli olacaktır!

Kadim Devlet Aklı denetiminde ki Türk Devletinde,  2023 – 2053 ve 2071 Büyük Türkiye hedefleri doğrultusundaki devletin stratejik yatırım ve politikaları,  siyasetçi veya partilere göre artık değişmez ve değiştirilemez!

Beş bin yıllık kadim bir devlet geleneği olan Türk Devletinin her gün 18 yaşında olduğunu da unutmayalım! Mademki,  devlet ve millet olarak, bugün yaşadıklarımız bir Kurtuluş Savaşı;  84 milyon tüm vatandaşlar, Devletin bekası ve Milletin birliği mutabakatı ile düşman, ancak püskürtülebilir! Tarihte olduğu gibi tüm savaşlar, ancak bu şekilde kazanılabilir!

Türkiye Cumhuriyetinin kurulması akabinde ki tek partili sistem, 1946 yılında çok partili süreç ve sonrasında yaşadığımız darbe, inkıta, muhtıra, post-modern darbe ve e-muhtıradan devlet ve millet olarak dersler çıkarmış olmalıyız!  Yoksa ders almayı mı unuttuk!

15 Temmuz hain darbe ve işgal kalkışması ile birlikte, devlet ve siyasi partiler,  yeni bir sürece evirildik! 17 Nisan Anayasa değişiklik referandumu ile başlayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi,  iki partili bir siyaset sistemini dolaylı dayatmaktadır! Sistem; kurucu iradeyi temsilen iki ana damar partinin yanında, bunlara destek küçük yandaş partiler!

1946 yılında Cumhuriyet Halk partisi ekolünden gelen Demokrat Patinin çıkarılması ve iktidara taşınması ile başlayan,  kadim devlet aklı devlet yönetim ve siyaset süreci, 2001 yılında Refah partinin içinden aynı ekol olarak AK Partinin çıkarılması ve iktidar yapılması! Normal ve sıradan gelişmeler midir? Yoksa arkasında bir akıl var mıdır? Hepsi sıradan ve hepsi spontane, öyle mi?

Hem dünya insanlık tarihinden TÜRKLERİ çıkarırsanız tarih diye bir şey kalmaz diyeceksiniz! Hem de bu topraklarda vuku bulun her şey sıradan ve kendiliğinden meydana gelecek; öyle mi?

Devletin bekası ve milletin birliği; Devleti-ebed-müddet devam ilkesi çerçevesinde, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmesi ile  Türk Devlet yönetiminde, Türk asarının başlatılabilmesi adına, başka bir akıl, başka bir strateji, başkaca taktik ve yönteme ihtiyaç duyulmuştur! Prangalardan kurtulmadan yürüyemez ve koşamazsınız!

Sistemden beslenen asalakların bekleştiği ve ümit ettiği şekilde, devlet yönetim sistemi ve siyaset geleneğinin, siyasal parti ve iktidar olma süreci,  yeni dönem ve yeni yönetim sistemi,  malum parti içinden çıkması muhtemel bir parti veya LİDER ile, yani aynı ekol temsilcisi bir HALEF, siyaset yolculuğuna devam edemeyeceğini de hatırlatmak isterim! Asalak ve çapsızlar, ehliyet ve liyakatleri olmadığı için beslendikleri sistemin devamını tabii ki talep edecekler!

Hem Kadim Türk Devleti, Fatih Sultan Mehmet Han’ın kahvaltıda neler yediğini dahi kayıt altına alır diyeceksiniz! Hem de bu asalak ve çapsızların, tüm hata ve ihanetlerini de kayıt altına almayacak, öyle mi?  

Türk Devlet Aklı, Tarihi Türk Devlet Kodları ve Kadim Türk Devlet geleneğinin denetim ve kontrolündeki Türkiye’de, yeni siyaset ve yeni devlet yönetim modeli; Kuvay-i Milliye ruhu ve Kurucu İrade gelenek ve kültürüne sahip parti ve temsilcisi ile 2023 – 2053 ve 2071 Büyük ve Güçlü Türkiye hedef ve yolculuğuna başlayacaktır! Başkaca bir çıkış yolu kalmamıştır! Aksi halde krizler ve kaostan başımızı kaldıramayız! Aksi halde içeride birbirimizle uğraşmaya devam ederiz! Yüz yıl dışarıya bakamadığımız ve kafamızı da kaldıramadığımız gibi!

Hem dünle beraber gitti cancağızım, Ne kadar söz varsa düne ait, Şimdi yeni şeyler söylemek lazım, diyeceksiniz!  Hem de bugüne dair söyleyecek tüm söz ve argümanlarınız tükenmiş olacak! Sözün bittiği yerdeyiz, aslında! Bugünün sorunları ve vatandaşların talepleri, ülkenin geleceğine yönelik; çözüm önerileri, sözü, programı ve argümanı olanlar tabii ki gelecektir! Demokrasinin güzelliği de buradan kaynaklanmaktadır!

Tanrılara Dokunmayın; Yanarsınız!.

Siyaset ve ekonomi gündemi çok yoğun! Ya da kadim bir akıl tarafından planlı olarak yoğunlaştırılmaktadır! Neden olmasın! Yoksa bu ülkede vuku bulan her şey kadim bir aklın kontrolü dışında mıdır? Bir gazeteci ve iletişimci olarak,  gündemi takip etmekte zorlanıyoruz! Neden acaba?

Peki, bu kadar yoğunluk arasında,  işinde ve aşında bir vatandaş ne yapacaktır? Tüm bu yaşadıklarımızı, normal bir vatandaşın takip etmesi,  gelişmeler hakkında fikir yürütmesi, öngörüde bulunması ve yorumlaması çok zordur!

Son günlerdeki gelişmeler hakkında, dost meclisi sohbet ve yazılarımızda,  analiz, tespit ve öngörülerde bulunuyor,  strateji geliştiriyor, akabinde bıyık altından güleni mi ararsınız, arkamızdan konuşanları mı? Aman, Allah’ım! Tabii ki sorun değildir! Onlar; sefil, akılsız, cahil ve avam biri ile karşılaştıklarında, SELAM der, geçer giderler!

Hakikat bilgisine, bilge kişiler akıl ve araştırma yöntemiyle yükselir! Resul ve Nebiler ise hakikat bilgisine vasıtasız olarak tümel bir şekilde ulaşmıştır!

Hakikat bilgisine, akıl ve araştırma yöntemleri ile öngörülerde bulanan bireylere, günümüzde ya deli diyorlar ya da başkaca bir şey! Siyasete yönelik yapmış olduğumuz öngörülere, yaşamış olduğumuz rahatsızlıktan sonra, kafayı yediğimizi ifade edenlerin olduğu gibi! Zaman her şeyin ilacıdır! Bekleyip göreceğiz!

İnsan denilen ve bu âleme de imtihan için gönderilen varlığın arzu ve isteklerini ifade eden, Lat, Uzza ve Menat nedir? Lât kelimesi, ilah kelimesinin bozulmuş hali ve mutlak otoriteyi ifade eder! Uzza kelimesi Kuran’da kullanılan Aziz isminin başkaca söyleniş şeklidir! Güç, kuvvet anlamına gelir!  Uzza isminin karşılığı iktidar, makam, mevki, güç ve kuvvettir!  Menat; bildiğimiz para ve paranın türevleri demektir!

Sonsuz kudret sahibi Yüce Allah; İnsan denen varlık, bu dünyada;  Lat, Uzza ve Menat için mücadele eder ve savaş verir, diyor?  Bugün de yığınların, LAT, UZZA ve MENAT’INA biraz dokununca isyan cümlelerini işitir olduk! Neden acaba? İnsanların PUTLARINA pardon TANRILARINA asla DOKUNMAYIN! Çünkü YANARSINIZ! Her ne kadar yığınları mezkur tanrılar ile siz boğmuş olsanız da!

2001 yılını,  Türkiye için bir kayıp olarak değerlendirmek,  vatandaşların bir gecede yarı yarıya fakirleştiği,  yıllar boyu emek ve ter dökerek, bin bir çaba ve güçlükle kazanılan tüm birikimlerinin, bir gecede heba olduğunu, hatırlatmak isterim! Acaba tarihleri mi yanlış yazdım;  2001yılı derken 2021 yılı mı demek istedim! Anlayana!

2001 yılında Türkiye ekonomisi, 2. Dünya Savaşından sonra %  10 küçülmüştür! 1998 yılında, 205 milyar dolar olan gayri safi milli hâsıla,  150 milyar dolara gerilemiş;  Fert başına düşen milli gelir, 3 bin 600 dolardan 2 bin 300 dolara düşmüştür! Sanki bugünü anlatır gibi! Ne diyorsunuz?

Bu ülkede,  her gün TV’lerde boy gösteren ve yazılı medyanın da çok bilen gazeteci, yazar,  akademisyen, siyasetçi ve toplumbilimcilerine sormak gerekir! Şu anda yaşamakta olduğumuz sosyal, siyasi ve ekonomik kriz,  2001 yılındaki ekonomik konjonktür ve 2002 genel seçim öncesinden bir farkı var mıdır? Sadece soruyorum!  

2002 genel seçimlere giren iktidar ortağı tüm partilerin baraj altında kaldığını ve TBMM’ye de giremediğini hatırlatmak isterim! Ne demek sitiyorsun, dediğinizi de duyar gibiyim! Eskilerin ifadesi ile; Sözün tamamı ya da fazlası ahmağa söylenirmiş!

Türk Devletleri Teşkilatı ile Türk Asrının başladığı gibi, içeride de bir devir kapanırken yeni bir dönem başlıyor! Ehliyet, Liyakat ve Adaletin her birey tarafından her kurum ve her durumda hissedildiği ve içselleştirildiği yeni bir dönem!  Kurtuluş savaşı, sonrasında olduğu gibi! Kurucu İrade ve Kuvay-i Milliye ruhu temsilcileri ile başlayan yeni bir dönem! Aksi halde sosyal barış, sosyal huzur,  ekonomik kalkınma ve gelişmeyi  sağlayamazsınız!

Sopayla KİLİME Vuranın Gayesi!

Siyaset dünyası veya arenasında, bir kişiyi ya da bir siyasi liderin diğer bir parti liderini, ağır eleştiri ve karalamalarına muhatap kıldığına şahit oluruz! Neden diye sormadan geçemiyoruz!

Peki, bu kişiler arasında kan davası yok ise ve eleştirilen ya da karalanan kişi de vatan haini değilse, bu kadar ağır eleştiri veya karalamanın gayesi ve hedefi nedir? Kimin işine yaramaktadır? Buradan kim veya kimler,  nasıl işine yarar diye sorular aklımıza geliyor!

Pazarlama, Pazarlama İletişimi, Marka, Marka Yönetimi, Reklam ve PR çalışmalarının temel kuralı; Reklam ya da PR çalışmasının kurum veya marka adına, iyisi ya da kötüsü olmaz! Peki, durum veya sonuç gerçekten böyle midir?

Kitlelere bir şeyin ne kadar kötü olduğunu söylerseniz, sonuçta öyle bir şeyin varlığını haber vermiş oluruz! İletişim, Reklam ve PR çalışmasının temel hedefi;  ürün, marka, kurum, kişi veya hizmet hakkında hedef kitleye bilgilendirme yapmaktır! Karalama ile rakip, marka ve ürünün bilinirliğine hizmet etmiş olmaktadır!

Peki,  günün her saati rakibi tarafından kötülenen, eleştirilen veya karalanan bir marka, bir kişi ya da bir kurum bu durumdan ne kadar etkileniyor? Ya da kitleler böyle bir duruma nasıl bir tepki veriyor?

Siyasi rakip tarafından yapılan karalama, eleştiri, bilgilendirme veya yönlendirme süreci neden ve nasıl olmaktadır? Ya da şöyle devam edelim! Siyasi rakip bu işi bilinçli veya kasıtlı bir şekilde, kitleleri karşı tarafa bloke ya da konsolide etmek için yapıyor olabilir mi? Neden olmasın? Başkaca ne gibi bir hedefi olabilir ki? Siyaset tek bir gaye için yapılır;  partinizi iktidar yapmak!

19. yüzyılda, Amerikan Show Man Phineas’ın ortaya attığı kötü reklam yoktur görüşü, 20. Yüzyılda Amerikan gazeteleri tarafından zekice yapılırsa her reklam iyidir şeklinde destek görmüştür! 

Ünlü yazar Oscar Wilde bu konuda;  konuşulmaktan daha kötü olan tek şey konuşulmamaktır, diyor! Yani rakibin sizi konuşması, eleştirmesi ya da kötülemesi de bir reklam ve PR çalışmasıdır! Peki, bu süreç planlı bir şekilde, ürün veya kişi, kitleler nezdinde parlatmak veya bilgilendirmek adına yapılıyor olabilir mi?

Stanford Üniversitesi’nde Profesör Alan Sorensen,  mezkûr sorunun cevabını merak ederek bir araştırma yapmıştır! New York Times gazetesindeki kitap yorumları üzerine bir inceleme yapmış ve eleştiriler olumsuz yönde olsa da, eleştiri yapılan kitapların satışında % 42 oranında bir artış yaşandığı tespit edilmiştir!

Peki, böyle bir işlem, siyasetteki güçlü rakibiniz tarafından bilinçli bir şekilde yapılıyorsa, ne düşünmek gerekir? Siyasi rakibinizin gerçek niyeti sizi kötülemek veya karalamak mıdır? Yoksa, kitleler nezdinde sizi parlatmak ve yaklaşmakta olan bir seçimde kitlelerin bir şekilde sizin partinize yönelik bloke veya konsolide etmek için yapılıyor olabilir mi?

Böyle bir süreç veya işlem, Kadim bir Akıl tarafından planlı bir şekilde yapılıyor olabilir mi? Neden olmasın?

Kadim Anadolu diyarı ve dünyanın merkez üssü konumunda ki Türkiye’de, Kadim Türk Devlet Aklının içinde olmadığı bir plan, bir hesap ya da bilgilendirme, yönlendirme kimin işine yarayacaktır? Ya da hangi dış güçler bu işe müdahil olacaktır? Böyle bir durumda ülkeniz ne durumda kalacaktır?

Üzülme! Der;  Hz. Mevlana ve devam eder;

Bir yandan korku,

Bir yandan ümidin varsa,

İki kanatlı olursun,

Tek kanatla uçulmaz zaten.

Sopayla kilime vuranın gayesi,

Kilimi dövmek değil,

Kilimin tozunu almaktır.

Allah sana sıkıntı vermekle,

Tozunu, kirini alır.

Niye kederlenirsin?

Taş taşlıktan geçmedikçe,

Parmaklara yüzük olamaz.

Yüzük olmak dileyen taş,

Ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır!  ( Hz. Mevlana )