15 Temmuz hain başarısız darbe ve işgal girişimi sonrası, devletimiz ve milletimiz adına, ülkemiz içinde ve dışarıda çok güzel gelişmeler olmaktadır. Devletimiz, milleti ile bir ve beraber olduğunu tüm dünyaya ilan etmektedir. Bir, beraber ve hep birlikte Türkiye olmamız gerektiğini, millet olarak daha yeni anlayabildik. Hain darbe ve işgal girişimi sonrasında, kamu ve özel sektörde, devletine ve milletine ihanet edenlereve terörün finansmanı noktasında bulunan iş adamlarına yönelik olan operasyonlar devam etmektedir.Birileri bu yapılanlardan ve olanlardan ne kadar rahatsızlık duysa da… Elbette ki sıkıntılar yaşanacak, sorunlar olacak, canımız yanacak… Ekonomik ve sosyal krizler üretmek adına, buradaki elemanları ile üzerimize gelmeye de devam edecekler. Doğrudan gelemezler… Artık savaşlar, örtülü olarak, kurmuş oldukları taşeron örgütleri ve işbirlikçileri üzerinden yürütülmektedir. Bölge halkları olarak bunları yeni anlayabilsek de…
Bir doğum olayının gerçekleşmesi adına, sıkıntıların olması kadar doğal bir şey yoktur. Bu ülke, bu asil millet ve ümidini bu asil millete bağlamış olan, mazlum milletler adına gerçekleşmesi zaruri ve gecikmiş, geciktirilmiş bir doğum… Artık zamanı gelmiştir… Doğum olmadan önce tabii ki sıkıntılar olacak… Bu doğumun gerçekleşmemesi adına, dâhili ve harici tüm işbirlikçiler ve taşeron örgütler üzerinden, örtülü olarak, her türlü terör olayları ve girişimler olmaya devam edecek. 100 yıllardır enerjimizi iç sorunlarla boğuşarak ve kendimize harcadık, harcattılar. Doğumun olması demek, birilerinin bu bölge ve ülkemiz adına, her türlü plan, oyun ve haritalarının berhava olması demektir. Bu realiteyi, bölge halkları ile bir ve beraber olmamızı istemeyen, bütün emperyalist güçler ve taşeron örgütleri, çok iyi bilmekteler ve farkındalar…Onun için taşeron örgütleri üzerinden geliyorlar. Her gün bir ilimizde patlamalar oluyor, her gün şehitler veriyoruz; Ana Kuzularımızı kaybediyoruz, Canlarımız gidiyor, canımız yanıyor ve biraz daha yanacağa benziyor…
15 Temmuz başarısız hain darbe ve işgal girişimi sonrasında, çevremizde, yanı başımızda,devletine ve milletine ihanet edenlere yönelik, kamudan el çektirmeler ve iş adamlarına yönelik operasyonların olması kadar normal bir şey olamaz. Ya bu acıya katlanacağız, ya da yok olup gideceğiz. Acı çekmeden rahat, zahmet olmadan rahmet gerçekleşmiyor, maalesef… Vücuttaki pisliğin temizlenmesi ve vücudun tamamına virüsün temerküz etmemesi ve sağlığımıza tekrardan kavuşmak ve hayatiyetimizi kurtarmak adına, millet olarak, bu acılara katlanmamız gerekiyor.Vücuttaki yaranın, pisliğin, virüsün üzerine bastırmamız gerekiyor; virüsün ve pisliğin temizlenmesi, vücudumuzdan tamamen atılabilmesi adına, gerekirse yaramızdan kırmızı kan dahi gelmelidir. Birey için olan bu acı gerçekler, devletler için de geçerlidir. Başka türlü virüsten, hastalıktan kurtulamayız; Devlet ve millet olarak varlığımızı ve hayatiyetimizi idame ettiremeyiz.Türkiye Cumhuriyeti devletindeki yaşayan bireyler olarak bizler; Devleti ve milleti ile çok yaşamak istiyorsa, bir kez öldüğümüzde, bin kez doğacağız, bin defa dirileceğiz; Hiçbir güç ve devlet böyle bir milletle uğraşmak istemez. 15 Temmuz’da bir defa öldük fakat bin defa doğduk ve bin defa dirildik. Devlet ve millet olarak, ölmek ve yok olmak istemiyorsak, bin kez doğmaya, bin defa dirilmeye devam edeceğiz. Senin üzerinde ve topraklarında hesap yapanlar senin bu darbelerle, patlamalarla öldüremeyeceğini ve seni bu topraklardan atamayacağını, silemeyeceğini, anlamalı, artık…
Ağustos ayı, bizim millet olarak, tarihimizde, hep yeni keşifler, yeni fetihler ve yeni zaferlerle doludur. Malazgirt Savaşı, 26 Ağustos 1071’de, Malazgirt ovasında meydana gelmiş, Selçuklu Sultanı Alparslan ve Doğu Roma İmparatoru Romen Diyojen arasında gerçekleşmiş, Anadolu’nunTürklere‘Yeni Yurt – Yeni Vatan’ olmasını sağlamış, bir meydan savaşıdır.Mercidabık zaferi; Dini, siyasi, askeri, iktisadi pek çok faydalar sağlamıştır. Bu zafer ile Hilafet Osmanlı Hanedanına geçmiştir.Güneydoğu Anadolu’nun zapt edilmesiyle, ‘Anadolu Türk birliği’ tamamlanmıştır.Çaldıran Zaferi, Osmanlı Devleti ve İran’da egemen olan Saferiler arasında, 23 Ağustos 1514′te Çaldıran ovasında yapılan meydan savaşıdır. Yavuz Sultan Selim, babası II. Bayezid ve kardeşleriyle taht mücadelesi vererek tahta çıktığında, Osmanlı Devleti içeride sıkıntılı bir dönem yaşıyordu. Bu bunalımlı ve sıkıntılı dönemin en büyük nedeni, doğudaki Şii-Safevi Devleti idi. Bu devletin ortadan kalkmasıyla huzur sağlanmış, Türkistan yolu Osmanlılara açılmış ve Yavuz Sultan Selim’in en büyük amacı doğudaki tüm Türk İslam devletlerini tek bir çatı altında birleştirmekti.
Geçtiğimiz günlerde bu asil millet ve devlet, dünya emperyalistlerine ölmediğini, hasta adam olmadığını perçinlemek ve göstermek adına, Ağustos ayında yine yapacaklarını yaptı. Bölgesinde ve topraklarında ameliyat yapmak isteyenlere, güneyimizde ‘kukla’ bir devlet kurulmasına izin vermemek adına ‘ Fırat Kalkanı ‘ harekâtını yaptı. Harekâtın adı neden Fırat Kalkanı ki? Buradan kimlere ve nerelere ne gibi mesajlar verilmek istenmektedir? Tarihte medeniyetler hep ‘Fırat ve Dicle’ kurulmasının bir sebebi olabilir mi? Vad edilmiş topraklar (Arzı Mevud) hesabı içinde olanlara da bir gönderme mi var? Yine tarihte bizlere Orta doğu’nun kapılarını açan ve Hilafetin Osmanlı’ya geçmesini sağlayan, ülkesinde ve bölgesinde fitne ve iç savaş tohumları ekenlere karşı zaferler kazanan, Yavuz Sultan Selim Han’ın adının verildiği İstanbul Boğazının incisi ve gerdanlığı konumundaki 3. köprünün açılışı gerçekleşmiştir. Emeği geçen tüm yetkilileri tebrik ederim. Bu ülke ve asil millet küllerinden yeniden ve tekrar doğuyor. Dâhili ve harici hainler ve düşmanlarımız, bu yaşananlar ve gelişmelerden, elbette ki rahatsızlık duyuyorlar, duymaya da devam edecekler. Millet olarak, içeride ve dışarıda canımız yanıyor, biraz daha yanacak, yakmaya da devam edecekler. Devlet ve Millet olarak; Bir olur, Beraber olur,İri olur, Diri olur ve hep birlikte TÜRKİYE olmaya devam edersek, yapabilecekleri HİÇ BİR ŞEY yoktur. 15 Temmuz hain darbe ve işgal girişimi sonrasında, Yeniden Dirilen ve Şahlanan, Yenikapı ruhu tüm emperyalistleri ve taşeronlarını çıldırmıştır. Ne yapacaklarını bilememekteler… Onun için her yönden ve her koldan saldırmaktalar. Sadece oyalayabilirler. Geldikleri gibi elleri bomboş olarak dönüp gitmeye mahkûm olacaklardır.