Ermenistan Metzamor Nükleer Santrali!

.

Azerbeycan ve Ermenistan arasında ki; Dağlık Kaabağ bölgesi sorunu ve Zengezur Koridorunun açılması noktasında başlayan sıkıntılar, bölgeye sınırı olmayan ülkelerin kaşıması ile başkaca sorunlara davetiye çıkaracak gibi görünmektedir!

Bu sorunlardan sınırlarımıza çok yakın bir konumda, çok eski bir teknoloji ve ömrünü de tamamlamış olmasından kaynaklı, Ermenistan Metzamor Nükleer Santrali gelmektedir!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti; Sovyetler Birliği döneminde inşa edilen Metzamor Nükleer Santralinin faaliyetlerinin durdurulması için Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna başvuruda bulunmuştur!

Avrupa Birliği de, deprem kuşağında bulunması ve eski teknolojiye sahip olması sebebiyle santralin kapatılmasını talep etmiştir!

Ermenistan sınırına yakın bölgede yaşayan vatandaşlarımız TBMM’ye ilettiği dilek ve şikayetlerini inceleyen, TBMM Dilekçe Komisyonu, Ermenistan da bulunan ve Türkiye sınırına da çok yakın Metzamor Nükleer Santrali’nin oluşturduğu risklere karşı, önlem alınması talebiyle başvuruda bulunmuştur!

TBMM Dilekçe Komisyonu, başvuruyu, bu konuda çalışmalar yürüten bakanlık, kurum ve kuruluşların verdiği bilgiler üzerinden yanıtlamıştır!

TBMM Dilekçe Komisyonu; vatandaşlarımızdan gelen şikayet dilekçelerine vermiş olduğu cevap yazısında; Iğdır’da Radyasyon Acil Durum Planı oluşturulduğu, nükleer tesis sahası dışında sağlık etkilerine neden olabilecek veya Iğdır’da meydana gelebilecek radyasyon acil durumu için planlama ve müdahalenin esaslarının belirlendiği, ifade edilmiştir!

TBMM Dilekçe Komisyonu; Bölgesel Radyasyon Acil Durum Çalıştayı düzenlendiği ve Iğdır halkı için bilgilendirme çalışmaları yapılarak, bireysel farkındalık oluşturulması amaçlandığı ifade edilmiştir!

TBMM Dilekçe Komisyonu; Iğdır sınır köylerinde bilgilendirme çalışmaları yapıldığı, Sağlık Bakanlığı ile koordineli olarak iyot tabletleri temin edilerek gerekli yerlerde dağıtımının ve depolanmasının sağlandığı, kentte icra edilen tatbikatla bir radyasyon acil durumu senaryosu için yerel düzeyde yürütülecek faaliyetlerin canlandırıldığı bilgisine yer verilmiştir!

TBMM Dilekçe Komisyonun yazısı üzerine, Dışişleri Bakanlığı tarafından Metzamor Nükleer Santrali’nin, güvenlik şartlarının, güncel teknik standartlarda olmadığını, UAEA ve Avrupa Birliği vb. kuruluşlarca tespit edildiği, yapısal eksikliklerinden kaynaklanan güvenlik zaaflarını giderme çalışmalarını sürdürdüğüne dikkat çekilmiştir!

İnşasına 1970’de başlanan Ermenistan Metzamor Nükleer Santrali’nde, biri 1976’da diğeri 1980’de devreye alınan iki reaktör bulunmaktadır! Her iki reaktör de Ermenistan’da yaşanan 1988 Spitak depreminden sonra 1989’da kapatılmış, 2 numaralı reaktör, yenileştirme çalışmaları sonrasında 1995’te yeniden açılmıştır!

1988 Spitak depreminde zarar görmemiş olmakla birlikte santralin iki reaktörü de halk baskısı ve protestolar sonucunda kapatılmıştır! 1993 yılında Ermenistan hükûmeti enerji krizi nedeniyle ikinci üniteyi tekrar açma kararı alır ve bazı iyileştirme çalışmaları sonrasında ünite 1995’te devreye alınmıştır! 2005 yılında planlanmış ömrünü tamamlayan santralin faaliyet ömrü 2016’ya uzatılmıştır! 2016 yılında santralin faaliyet ömrünün 2026’ya uzatılması planlanmış, 2018’de ise 2036’ya kadar uzatılmasının planlandığı açıklanmıştır!

Metzamor Nükleer Santrali; Ermenistan’ın Türkiye sınırına 16 km uzaklıkta yer alan Metzamor şehrinde bulunmaktadır! Santral Ermenistan’ın başkenti Erivan’a 32 km, Kars’a 100 km, Iğdır’a ise 30 km uzaklıktadır! 2018 verilerine göre santral ülkenin enerji ihtiyacının % 27’sini karşılamaktadır!

Metzamor Nükleer Santrali; günümüzde dünyadaki mevcut santraller içerisinde en güvensiz reaktörler arasında yer aldığı! Nükleer santralin yapım sürecinde Sovyet bilim insanları ve Ermenistan içerisindeki çevreler, santralin fay hattı üzerinde yer alması ve su kaynaklarına sızıntı gerçekleşmesi ihtimali dolayısıyla yapımına karşı çıkmıştır!

Koridor Savaşlarının Yansımaları!

Dünya da, meydana gelen tüm olay ve olguların arkasında, sinsi bir akıl ve kirli bir plan olduğunu aklımızdan çıkarmamak gerekir! Küresel çapta bir olay spontane olmaz! Bir güç ulusal çıkarları çerçevesinde, karşıda ki güç ya da ülkeye bir mesaj vermektedir!

Ya yanımda usluca dur ya da yolumdan çekil! Ankara’nın göbeğinde, İç İşleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün önünde, tüm devlet yönetim kamu binalarının olduğu br sokakta meydana gelen terör eyleminde olduğu gibi!

Aksi halde, Olay ve olguları okuyamaz, anlayamaz ve çözümleyemeyiz! Pro-aktif olamayız! Aksi halde, dün olduğu gibi parça parça olur ve küresel iddialarımızdan vazgeçmek zorunda kalırız! Aksi halde, TÜRK ve TÜRKİYE YÜZYILI kurulamaz!

Bir olay ya da olgu vuku bulduğunda, bu kimin işine yarar çerçevesinden okuma yapar ve ona göre de, strateji ve taktik geliştirebilirsek, başarılı olabiliriz! Aksi halde, başkaca plan ve stratejilerin figüranı olmak zorunda kalırız!

Türk Devleti, dünyanın geldiği bu noktada, başkaca planların figüranı olamaz ve olmayacaktır! Turan ülküsü ve Kızıl Elma hedefleri çerçevesinde, Türk Devlet Aklının çizmiş olduğu; Ankara vizyonu ve Kadim Medeniyet Mefkûresi ekseninde, insanlığın BARIŞ ve HUZURU adına, yürümeye devam edecektir!

Tüm bu olay – olgu ve diğer gelişmeleri, Çin öncülüğünde başlatılan ve merkezinde Türk Devletleri ve Türkiye’nin de bulunduğu İpek yolu ve Hindistan tarafından yürürlüğe konulmaya çalışılan Türkiye’nin de by-pass edildiği Baharat Yolu, mücadelesinin yansımaları şeklinde okumak gerekir!

Dünya insanlığını, birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi barış ve huzur adına zor günler beklemektedir!

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron; Azerbaycan, Ermenistan’a yönelik toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini! Azerbaycan’la suç ortaklığı yapan bir Rusya, bu manevraları her zaman destekleyen bir Türkiye ve sınır tanımayan ve Ermenistan’ın sınırını tehdit eden bir Azerbaycan hükümeti var! Ermenistan, Rusya’yı son çatışmalar dahil genel olarak Erivan’a destek vermediği gerekçesiyle eleştiriyor, diyor!

Fransa eski cumhurbaşkanı François Hollande; Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaşanan gerilim; Ermenistan’ı yalnız bırakmak, Fransa için bir rezalettir ve Avrupa için bir utançtır. Ermenistan’ın sınırlarının dokunulmaz olduğunu açıklamanın zamanı gelmiştir. Ben cumhurbaşkanıyken Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir çözüm bulmak için arabuluculuk çalışmalarına katılmıştım. Bugün, adalet ve onur, Fransa’nın Ermenilere olabilecek her türlü yardımı yapmanın gerekli olduğunu gösteriyor! Rusya’nın kontrolü olmadan Ermenistan’ın yok olma tehlikesi içinde olduğunu! Erdoğan, Osmanlı hayalinden vazgeçmedi ve Azerbaycan’ın olabileceği en son noktaya kadar ilerlemesine zorluyor, diyor!

Ermenistan’ı ziyaret eden Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna; Fransa, savunmasını sağlayabilmesi için Ermenistan’a askeri teçhizat verilmesini mümkün kılacak gelecekteki sözleşmelerin imzalanmasına onay vermiştir, diyor!

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharov; Azerbaycan’ı Nahçıvan’a bağlayacak Zengezur koridorunun hayata geçirilmesinin Bakü ile Erivan arasındaki ilişkilerin normalleşmesi yolunda önemli bir potansiyel taşıdığını, askeri yardım ve bölgeye NATO üssünün açılabileceği; Ermenistan’a Fransa’ya yaklaşmayın uyarısında, bulunmuştur!

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; Türkiye’nin, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni Azerbaycan’ın diğer bölgelerini bağlayacak Zengezur Koridoru’nun bir an önce açılması için elinden gelen gayreti göstereceğini! Türkiye ve Azerbaycan için çok önemli bu koridorun hayata geçmesi stratejik bir konu ve muhakkak tamamlanmalı! Bu koridor açıldığında Bakü’den çıkan bir araç ya da tren, doğrudan Kars’a gelebilecek! Bizim temennimiz buraları barış koridoru haline getirerek açmaktır. Hala bir savaşın egemen olduğu bir koridoru düşünmek mümkün değil. Çünkü gerek Zengezur gerek Laçin koridorlarını, eğer barış koridoru olarak düşüneceksek, kavga gürültü olmadan bu işi çözmemiz gerekiyor, ifade ve vurgularının, koridor savaşları çerçevesinde, bölge ve dünya insanlığının barışı ve huzuru adına manidar olduğunu düşünüyorum!

Zengezur Koridoru; Türkiye, Azerbaycan ve Türk Devletleri için büyük bir öneme sahiptir! Enerji, ticaret, güvenlik, kültürel bağlar ve daha fazlası bu bölgedeki işbirliğini şekillendirecektir!

Zengezur Koridoru; Türkiye, Azerbaycan ve Türk Devletlerini birbirine bağlayacak, stratejik ve ekonomik bir proje olarak dikkat çekmektedir! Yüz yıl önce, Türkiye Türk dünyası arasına çizilen engeller kalkacaktır!

Zengezur Koridoru; Sadece bir ulaşım yolundan çok daha fazlasını ifade etmektedir. Bölgesel kalkınma ve istikrarın desteklenmesine yönelik büyük potansiyele sahip ve ülkeler arasında güçlü bir işbirliği platformu olarak hizmet edecektir!

Üniversitelerde; AKADEMİK ve KİŞİSEL KRİZ Yönetimi!

Üniversite; Fonksiyonel ve fiziksel olarak çağın gerisinde kalamaz, topluma yön verir ve toplumda itici güç rolü üstlenir!

Üniversite; Bilimsel ve saha çalışmalarının yapıldığı, bilimsel ve uygulanabilir makalelerin yayınlandığı, ulusal ve uluslar arası ölçekte patentlerin alındığı, reel sektörde üniversite ismi ile aranan başarılı öğrencilerin mezun olduğu, ülkesi ve bulunduğu şehre; sosyal, kültürel, bilimsel ve ekonomik katkının olduğu kurumlar olarak, bilinir!

Üniversite dediğimiz kurum akademisyenler ile bir bütündür! Akademisyen; olarak tarif edeceğimiz kişi de; öncelikle; AHLAK, Ehliyet, Liyakat ve Adalet özellik ve nitelikleri aranmalıdır!

Ahlak ‘tan yoksun ve Ehliyetsiz – Liyakatsiz – Çapsız – Muhteris; sadece onun – bunun – şunun oğlu, kızı ve gelini olmaktan başkaca bir özelliği olmayan kişiler akademisyen olarak alınmamalıdır!

Akademisyen; Üniversitelerde veya üniversite dengi yüksek öğrenim kurumlarında ilgili uzmanlık alanında bilimsel konular üzerine çalışan, araştırmalar gerçekleştiren ve araştırmalar sonucunda eserler üreten, uzmanlık alanı kapsamında doğrudan öğretim faaliyetlerini gerçekleştiren kişi olarak tarif edilebilir!

  • Bir üniversite düşünelim ve akademisyenlerin büyük bir kısmı; REKTÖR ve REKTÖR YARDIMCILARI, GENEL SEKRETER ve Üniversite YÖNETİM KADROSU ile hem kendi ve hem de fakültedeki sorunlarını görüşebilmek ve başkaca konuları da istişare edebilmek için RANDEVU sırasında AYLARCA beklesinler!
  • Peki, görüşülemeyen – görmezden gelinen – yok sayılan ya da ötelenen kurumsal ve kişisel sorunlar, birikmiş halde ne hale gelecektir?
  • Bir Üniversiteyi yönetmek; öyle süslü laflar ve içi dolmamış SLOGANLAR ile olmaz! Öncelikle, kuruma alınan personelde; onun – bunun yakını değil, EHLİYET ve LİYAKAT aranmalı, kurum içerisinde tüm personele; ADALET terazisi işletilmelidir!
  • Bir Üniversiteyi yönetmek; AÇIK – ŞEFFAF İLETİŞİM ve sonra da HESAP VEREBİLİRLİK olmalıdır! Aksi halde Üniversite ve Kampus içerisinde, Kurumsal Aidiyet, Kurumsal Barış ve Kurumsal Huzuru sağlayamazsınız!
  • Bir Üniversite düşünelim; akademik camiada, isminin başında koca koca unvan bulunan kişiler, üniversitesi ve fakültesine, AİDİYET ve BAĞLILIK hissetmesin!
  • Kuruma aidiyet ve bağlılığın olmadığı durumlarda, kişisel kavgalar ön plana çıkmaya başlayacaktır! Akademik camiada bunun tek müsebbibi olarak, ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİ işaret etinler!
  • Bir Üniversite düşünelim; üniversite üst yönetimi ve dekanlık veya diğer bölüm başkanlıkları arasında, kişisel siyasi ve başkaca, GÜÇ ve İKTİDAR bağlantılarından kaynaklı, İLETİŞİM SORUNLARI – İLETİŞİM KAZALARI ve İLETİŞİM KRİZLERİ, akademik camiada konuşulsun!
  • Peki, böyle bir durumda, üniversite yönetimi neler yapmalıdır? Akademik ünvanı olan koca koca adamlar, yesinler birbirlerini demek suretiyle SORUNLARI görmezden mi gelmeli?! Yoksa idari soruşturma açmalı ve akabinde yargı yoluna mı gitmelidir?!
  • Bir üniversite düşünelim; Üniversite Yönetimi hakkında, ŞÜYUU, VUKUUNDAN BETER İŞLER ve DEDİKODULAR; AYYUKA ÇIKMIŞ OLSUN! ESKİLERİN ifadesi ile ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ! Açık ve şeffaf iletişim başka bir şey, dedikodu ise başkaca bir şeydir! Doğa boşluğu kabul etmeyeceğine göre!

Açık ve şeffaf iletişim ve hesap verebilirliğin olmadığı, kurum ve durumlarda, DEDİKODU; hem kuruma ve hem de duruma HÂKİM olacaktır! Peki, böyle bir KRİZİ nasıl yönetebileceksiniz? Ya da yok mu sayacaksınız?!

Yoksa Görmedim, Duymadım ve İşitmedim şeklinde; ÜÇ MAYMUNU mu oynayacaksınız? Peki, nereye ve ne zamana kadar?

Ya da olay ve olguların çözülemez bir boyuta gelmesi ve kişiler de sorunlarını kendi yöntemleri ile çözüm üretme yoluna gitmesini mi bekleyeceksiniz?

Şirket – Kurum ve Üniversitelerde; SONUÇ ve BAŞARIYI getiren şey; Sistem ve Süreçler değil, Bilgisayar ve Makineler değil, şirket ve kurumlarda ki; İNSANLAR ve Onların DAVRANIŞLARIDIR!

Yerel Basın ve MEDYA Sektöründe; Ne Olmasını Bekliyorduk -2-

Türkiye genelinde, günlük yayın yapan yerel gazeteler, resmi giderlerini karşılayamaz bir duruma geldiğinden, kapanma ve birleşme konusunda görüşmeler olduğu ve bazı illerde, sürecin sonuçlandığına, şahit olmaktayız!

Peki, sektör neden bu duruma geldi şeklinde bir soruya, kabaca verilebilecek cevaplar, şu şekilde olacaktır!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kendilerinden başkasının varlığından rahatsız olan ve kendilerinden başkasını da gazeteci olarak kabul etmeyen, kendileri var ise sektörün ancak var olabileceği sanrılı; psikolojik ve sosyal olarak sorunlu ve sıkıntılı tipler maharetiyle, sektör ancak buraya kadar gelebilecektir!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kime gazeteci denir veya kime gazeteci denmez, kimden gazeteci olur veya kimden gazeteci olmaz, şeklinde sohbet ve tartışmalarda; birilerinin elinde bir ölçü aleti, kime dokundursalar, gazeteci olup – olmadığı noktasından bir işaret vermektedir! Tam tekmil Marksist ve Komünist bir mantık zaten bunları gerektirmektedir! Peki, böyle bir zihniyetten başkaca ne bekliyordunuz?!

Yerel basın veya medya sektöründe; Gazetecilik mesleğine, geçiyordum şeklinde hasbelkader giren ve meslek nam altında; ŞANTAJ, TEHDİT ve her türlü PİSLİĞİ yapanlar, kamu mesleği olan gazeteciliği, dürüst bir şekilde icra eden, onurlu kişilere, çamur atmak veya sektörde yok saymak için her yolu deneyenler maharetiyle, sektör ancak buralara gelecektir!

Yerel basın veya medya sektöründe; Cibilliyeti bozuk sanrılı tipler, gazetecilik mesleğini, yasal çerçevede ve onuru ile yapan bireylerden, hem rahatsız olmakta ve hem de kendileri de alan daralması yaşadıkları için cibilliyetlerinin gereği olarak, insanlık dışı her yolu denedikleri için sektör adına neler bekliyordunuz?

Gazeteci olmak için İletişim Fakültesinin herhangi bir Bölümünden lisans derecesi ile mezun olunması gerektiğini! Sosyal ya da Siyasal Bilimler alanında diplomaya sahip olup mesleğe yönelik kabiliyeti bulunan kişiler de gazetecilik yapabileceğini!

İletişim fakültesi mezunu ve Sosyal bölümlerden mesleğe kabiliyeti olanların gazetecilik mesleğini icra ettiklerini! Mimar, Ziraat fakültesi ve Arkeoloji vb. lisans mezunu kişilerin gazeteci olamayacağını!

  • Gazeteci; vatanı – milleti ve devletine bağlı, hak ve hakikat aşığı, gazetecilik nam altında başkaca işler çevirmeyen, bir başka ülke veya ülkelerin istihbarat örgütlerine; hizmetçi – UŞAK ve ülkesi ve milletini de, SATAN kişi olmadığını!

Yerel basın veya medya sektöründe; Kendilerinden başkasının sektörde var olması veya bulunmasından rahatsız olan, sektöre yön verdiğini zan edenler; geçiyordum hasbelkader gazetecilik mesleğine girmiş kişiliksiz ve cibilliyeti bozuk sanrılı tipleri sektöre kazandırdığını!

Yerel basın veya medya sektöründe; Gazetecilik gibi kutsal bir kamu mesleğini; yasal ve etik ilkeler çerçevesinde yapan ve kimseden talimat almayan, mektepli ve alaylı ayrımı yapmadan, ruhunu ve kalemini satmayan, yan yollara sapmayan, hak ve hakikat aşığı, bir yerlere de uşaklık yapmayan ve sadece gazetecilik maaşı ile geçinen, sektörde ki tüm kahramanları her daim takdirle karşılar ve tebrik ettiğimizi!

  • Peki, geçiyordum veya hasbelkader gazeteci olduğunu ve sektöre kendilerince yön verdiğini zan eden, kerameti kendilerinden menkul sanrılı ve sancılı tiplerden GAZETECİ olur mu?!
  • Peki, Barmenden, Pavyoncudan, Şantajcıdan, Tehditkar, Taklacı ve Torbacıdan GAZETECİ olur mu?
  • Ya da ülkesini, yabancı istihbarat örgütlerine gammazlayan, satan ve UŞAKLIK edenlerden GAZETECİ olur mu?
  • Meslek kimliği altında yasal olmayan tehdit, şantaj ve her türlü pisliği yapan sanrılı tiplerden GAZETECİ olur mu?
  • Yerel basın veya medya sektörünün mezkur tipler ile gelebileceği son nokta burasıdır! Başka bir yere gidemez ve gidemeyecektir de!
  • Ancak ve ancak kapanmak ya da birleşmek zorunda kalacaktır!

Yerel basın veya medya sektöründe; Sektörün bulunduğu durum ve geleceği adına; mezkur sanrılı ve sancılı tiplere, alan açan; tüm siyasetçi, patron, müdür ve sektöre de yön vermesi gereken, oda ve derneklere büyük sorumluluk düştüğünü!

Böyle bir vebalin altından kalkamayacaklarını! Ya da böyle bir vebal ve tehlikenin farkında olmadıklarını, yazılarımızda her daim ifade etmeye çalıştık!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur sanrılı ve sancılı tiplere insan dahi denilemeyeceğini! Sanrılı tiplerin bir kurumda çalışmasının dahi düşünülemeyeceğini! Hem de gazetecilik gibi bir kamu mesleğinde! Bir de bu sanrılı tipleri sektöre yön vermesi gereken kurumların başına yönetici olarak getireceksiniz, öyle mi?

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur sanrılı tiplere, şeklen insan denilebileceğini! İnsan suretindeki; beyin, gönül ve ruh olarak hayvandan daha aşağı olduklarını!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Cibilliyeti bozuk sanrılı tiplerin bulunduğu bir meslek ve meslek örgütünden insanlık, devlet ve millet adına hiçbir şeyin beklenilemeyeceğini!

Yerel basın veya medya sektöründe ki; Mezkur tipler; Kişisel çıkar, takla, tavan, yalan, dolan, iftira, hile, oyun, tuzak, düzen, şantaj, tehdit ve ihanetten başka bir şey bilmediklerini, yazılarımızda sürekli olarak vurgulamaya çalıştık!

Tabii ki kaleme aldığımız konular – yazdıklarımız ve ifadelerimiz; ancak gözü – kulağı ve kalbi mühürlenmemiş TEMİZ insanlara erişebilecektir! KÖR – SAĞIR ve MÜHÜRLÜ olanlara doğal olarak işittiremeyiz!

Yerel Basın ve Medya Sektöründe; Ne Olmasını Bekliyorduk?!.

Türkiye genelinde, günlük yayın yapan yerel gazeteler, resmi giderlerini karşılayamaz bir duruma geldiğinden, kapanma ve birleşme konusunda, görüşmeler olduğu ve bazı illerde, sürecin sonuçlandığına, şahit olmaktayız!

Yerel Basın ve Medya sektöründe ki sorunlardan kaynaklı, 2020 yılında, üç gazetenin diğer gazeteler tarafından satın alınması ile Konya Merkezde, 11 yerel gazete yayın hayatına devam kararı alınmıştır!

Bugün de; Konya merkezde, günlük yayın yapan 11 yerel gazeteden bir tanesi hariç olmak üzere, 10 gazetenin birleşmek suretiyle, yeni iki gazete olarak yayın hayatına devam kararı aldığını, kulislerde konuşulmaktadır!

  • Yerel Basın veya Medya; ulusal basın kadar geniş çaplı olmayan, il, ilçe ve beldelerde günlük, haftalık ya da daha farklı aralıklarla çıkan, ulusal haberler yanında, bölge haberlerine daha fazla yer veren, yöresel gelişmeyi ve bölgenin sorunlarını ön planda tutmaya çalışan, Basın İlan kurumu kanunlarına göre, belli sayıda Basın personeli çalıştırmak zorunda olan, ticari bir işletme olan yayın mecrası, olarak tanımlanmaktadır!
  • Yerel Basın veya Medya; adından da anlaşılacağı üzere, bölgesindeki tüm gelişmeleri, yatırımları ve hizmetleri izleyici ve okuyucuları ile paylaşan, kamu ile kamuoyu arasında köprü vazifesi gören, sorumluluk ve tarafsızlık ilke sahibi olması gereken ticari kuruluşlardır!
  • Yerel Basın veya Medya; her ne kadar kamu adına iş yapıyor olmasına rağmen, resmi ilan ve işletme reklam gelirleri ile ayakta kalmaya ve varlığını da sürdürmeye çalışan ticari işletmelerdir! Resmi ilan ve ticari reklam gelirleri olmadan yerel medya kamu adına hizmetlerini tam ve sağlıklı olarak yerine getiremez!

Basın İlan Kurumu, kurulmasından ve resmi ilan dağıtımında yetkili olmasından sonra, basının aldığı resmi ilanlar; bir geçim kaynağından çok, maddi destek durumuna gelmiştir!

Resmi ilanlar ile bir gazetenin hayatını idame ettirmesine imkân yoktur! Resmi ilanların dağıtılmasının amacı, gazetelerin giderlerine bir nebze olsun destek olabilmektir!

Peki, sektör neden bu duruma geldi şeklinde bir soruya, kabaca verilebilecek cevaplar, şu şekilde olacaktır!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; GAZETECİLİK yapmak zorunda olduğunu! Başkaca işlere tevessül etmemeleri gerektiğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; sadece BİK gelirlerine odaklı ve masa başı ajans habercilik yayın politikası ile ayakta kalamayacağını!

YEREL Basn – Medya ve Gazeteler; Gazetecilik yapmalı, sahada olmalı, firma tanıtım haber ve özel sektör reklamları ile BİK gelirlerinde ki; eksik ya da açığı kapatmak yoluna gitmesi gerektiğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Reklam – Haber, Haber – Reklam ilişkisi ve Advertorial Reklam Haberden bihaber çalışanlar ile NAYLON bir durum ve konuma düşeceğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Naylon bir sektör, doğal olarak, NAYLON çalışanlar tarafından temsil edileceğini!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; Naylon bir sektör ve naylon çalışanlar ile sektörün nerelere gelmesini ya da KAMU adına ne gibi HAYIRLI İŞLERE; imza atması veya vesile olmasını beklediğimizi, bir gazeteci ve iletişim uzmanı olarak, sektör ve sektördeki fikir işçilerinin geleceği adına, sürekli olarak kaleme almaya çalıştık!

YEREL Basın – Medya ve Gazeteler; bugün için Sektör ve sektörün bu duruma gelmesine sebebiyet verenler; Kendim ettim kendim buldum şarkısını, KORO halinde ve UYUMLU bir şekilde söylemelidir!

Paris FİNANS Zirvesi: ‘Daha adil’ yeni bir finansal sistem çağrısı!

Stratejistler yeni bir dünya düzeni çerçevesinde, bir dünya savaşının eşiğinde olduğumuzu ifade etmektedir! Peki, ifade edilen savaş, konvansiyonel mi yoksa nükleer bir dünya savaşı mı olacaktır?

Yoksa PARA ve FİNANS sistemi üzerinden bir Dünya Savaşı mı? Ya da ikinci Dünya Savaşı akabinde kurulan para ve finans, Bretton Woods, sisteminin reset edilip yeni bir sistem kurma savaşı mı? Hangisi?

Geçtiğimiz Haziran aynın son günlerinde, Paris’te, Dünya finans sistematiği çerçevesinde, yeni bir finansal sistem çağrısı zirvesi yapılmıştır!

Zirveye, Uluslarası örgüt başkanları ve Afrika ülkelerinden devlet başkanları, katılım sağladı!

Paris Finans Zirvesi; BM’nin sponsor olduğu iklim zirveleri çerçevesinde bir toplantı olmadığı! G7, G20 veya herhangi bir uluslararası veya bölgesel kuruluş gibi bir çerçeve içinde bir toplantı, olmadığı!

Geçtiğimiz yıl başlatılan ve 40 ila 50 dünya liderini ve üst düzey finans yetkilisini bir araya getirmeyi başaran Cumhurbaşkanı Macron’un bir girişimi olarak kabul edildiği!

Peki, Avrupa Birliğinin en güçlü ülkelerinden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, böyle bir finans zirvesi ile nereye varmayı ve ne yapmayı hedeflemektedir?

Paris’teki Finans Zirvenin amacı; uluslararası finansal sistemi değiştirmenin gerekliliği hakkında müzakerelerde bulunmak olduğu!

Zirve; Uluslararası finansal sistemi dikkatli bir şekilde yeniden şekillendirme ihtiyacının hissedilmesi! İklim değişikliği ve onun yol açtığı felaketlerle başa çıkma konusuna odaklanmaktadır!

Zirve; gelişmekte olan ülkelerde yoksullukla mücadeleden vazgeçilmemesi. Bu nedenle, iki önceliği birlikte gerçekleştirmek için daha fazla fona ihtiyaç duyulduğu!

Zirveye paralel olarak; UNESCO binası ile Paris’teki Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) arasında farklı formatlarda gerçekleştirilen otuz etkinliğe, yoğun bir katılımcı olduğu!

Fransa Cumhurbaşkanı Macron; derinleşen bölünmelere, çevresel kırılganlığa, Kovid pandemisinin sonuçlarına, dağınık ekonomik aktivitenin yeniden canlanmasına, Ukrayna’daki savaşa ve küresel finansal sistemdeki istikrarsızlığa işaret ederek, karamsar bir tablosunu çizmiştir!

Macron; Uluslararası finansal yapının başarısızlığını, Dünya Bankası ve uygulamalarını tamamen ahlaksız hale gelmiş, olarak tanımladığını! Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi uluslararası kurumların performansını kontrol eden kuralları kınamaktan çekinmediğini!

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres; dünyada açlık çeken 750 milyon insanın varlığını, “haksız finans mühendisliğini ve eşitsizliğini” kınadığı! Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin 160 milyar dolarlık özel çekme hakkına sahip olduğuna, Afrika’nın payının ise 34 milyar doları geçmediği!

Guterres; Kırılgan ekonomilere sahip ülkelerin borçlarının hafifletilmesi, sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği ile mücadele için yıllık 500 milyar dolar sağlanmasını önerdiği!

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen; çok taraflı uluslararası kurumların “yeni zorlukların üstesinden gelmek için gelişmesi ve uygun reformları gerçekleştirmesi” gerektiğini!

Yellen; ayrıca, ülkesinin yoksul ve gelişmekte olan ülkelerin alacaklılarına borçlarını yeniden yapılandırma müzakerelerine katılmaları için ‘baskı’ yapacağını! Devlet fonlarının yoksullukla mücadele çabalarını durdurmadan iklim değişikliğiyle mücadeleye katkıda bulunması gerektiğini!

Paris Finans Zirvesinde; dört ana ilkeyi ortaya koyan yeni bir ‘tüzük’ önerisi geldiği!

1 -) Dünyadaki hiçbir ülkenin yoksullukla mücadele ile gezegeni koruma arasında seçim yapmak zorunda kalmaması ve her iki savaşın da birlikte yapılması gerektiği!

2 -) Her ülkenin dikte veya baskı olmaksızın kendi yolunu seçme hakkına sahip olduğu! Yeni tüzüğün “her bir tarafın egemenliğine, seçimlerine ve modeline daha saygılı olması gerektiği!

3 -) Finansman ihtiyacının büyüklüğünün mali yapılardan, bölgesel ve uluslararası kuruluşlardan ve çok taraflı kalkınma bankalarından gelen tüm kaynakların seferber edilmesine yol açması gerektiği, şart koşmaktadır!

4 -) Macron; gezegenin hizmetine sunmak, yoksulluk ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin zenginliğini korumak için özel sektörü seferber etme ve gerekli fonları sağlama ihtiyacı! Bir ‘kamu finansman şoku’ yaratmak ve küresel mali sistemi daha adil ve verimli olacak şekilde yeniden formüle edilmesi gerektiği!

Uluslararası yatırım kuruluşu Black Rock CEO’su Larry Fink; Uyumlu ve Sürdürülebilir Bir Dünya için Paydaşlar, temalı mektubunda; Finans alanında 40 yıl boyunca, bir dizi finansal kriz ve zorluğa tanık oldum! 1970 ve 1980’lerin başlarındaki ani enflasyon artışları! 1997’deki Asya para krizi ve küresel finansal kriz! Bu bölümler yıllarca sürse bile, aslında hepsi kısa vadeliydi. İklim değişikliği farklı! Öngörülen etkilerin sadece bir kısmı gerçekleşse bile, bu çok daha yapısal, uzun vadeli bir kriz! Şirketler, yatırımcılar ve hükümetler sermayenin yeniden tahsisine hazırlanmalı, diyor!

Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab; Ulus Devletler bizim gündemimize uymak zorunda! BÜYÜK SIFIRLAMA gündemine uymayan Ulus Devletler; her alanda çok büyük sorunlar ile karşı karşıya kalır! BÜYÜK SIFIRLAMA ile Devletler yönetimlerini de, bize devretmeli ya da Paydaş demokrasi, diyor!.

Dünya Savaşı ve Yeni Sistem Adına; Bir DELİ Bulunamadı!


Dünya tarihini incelediğimizde, büyük kaos ve savaşlardan sonra, emperyal yönetim sistematiğine paralel, yeni bir düzen – sistem kurulmakta ve yeni bir döneme geçilmektedir!

Birinci Dünya Savaşının arka planında ki sebeplere baktığımızda, Sanayi Devrimini tamamlamış bir Avrupa için petrol ve enerji kaynaklarına şiddetle ihtiyaç vardır!

Enerji ve Petrol bölgesinde olmayan, sanayisini tamamlamış Avrupa’nın ne yapmasını beklemeliydik? Para kazanması gereken küresel finans çevreleri, enerji ve petrol kaynaklarını bir şekilde denetim ve kontrol altına alabilmek için her türlü girişimde bulunuyordu!

Küresel finans çevreleri için savaş, para demektir! Savaş; zenginlik ve çevrelerinin daha çok zenginleşmesi demektir!

Birinci dünya savaşının akabinde, finans ve sermaye olarak batmakta olan devletleri görürken, zenginliklerine daha fazla zenginlik ilave eden küresel finans çevreleri karşımıza çıkmaktadır!

Dünya emperyalist sistematiğinin yeniden tanımlanması ve aktörlerin değişmesi ihtiyacından çıkıvermiştir! Savaşın sonucunda, iki kutuplu bir dünya ortaya çıkmış, BM kurulmuş, NATO ve Varşova paktı liderleri ve üye devletlerin olduğu yeni bir sistem karşımıza çıkmıştır!

İkinci dünya Savaşının akabinde oluşan ikili sistem, 1989 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin Duvarının yıkılması ile birlikte artık tıkanmaya başlamıştır.

İkinci dünya savaşı ürünü; NATO ve Birleşmiş Milletler, dünya ve insanlığın sorunlarına çözüm üretememektedir! Dünya ve İnsanlık için Adalet ve Barış getirmesi planlanan kurumlar, sadece izleyici durumunu geçememektedir!

BM Güvenlik konseyi BEŞ daimi üyenin çıkar ve menfaatleri dışındaki hiçbir teklif ve öneri bu kurumlarda görüşmeye dahi alınamamaktadır! Böyle bir kurum, dünya ve insanlık için nasıl adalet, huzur ve barış getirebilir ki?

Yoksa Dünya ve İnsanlığın barış, huzur ve refahı için yeni bir girişim, yeni bir teklif ve öneri, hatta çözüm arayışlarında bulunmalı mı?

Dünya; yeni bir dönemeç ve makas değiştirme sürecine girmiştir. Dünyayı yönetmekte olan güçlü ve öngörüsü de yüksek birkaç lider, yeni bir dünya savaşı olmadan, milyonlarca insanın ölümleri ve çok büyük yıkımlara da sebebiyet vermeksizin, yeni sistemin nasıl ve ne şekilde kurulması gerektiğine uzun bir süre karar verememiştir!

Bu gidiş, bir dünya savaşı ya da nükleer ve başkaca bir teknolojik savaşa gebe görünmektedir! Bir önceki yazıda ifade ettiğim; Koridor Savaşları kapımızda!.

Yaşamakta olduğumuz ekonomik ve sosyal kaos bunların sadece öncüsü ve habercisidir! Tarihte her yeni dönem ve düzen, büyük bir dünya savaşı neticesinde karşımıza çıkmaktadır!

Dünya; Türk devlet aklı ve Türk devlet medeniyet ülküsüne ihtiyacı bulunmaktadır! İki bin yıllık Türk devlet yönetim tarihinde, insanlığa karşı zulüm, haksızlık ve adaletsizlik göremezsiniz!

Türk; Adalet demektir! Türk; Hakkaniyet demektir! Türk; Mazlumun yanında ve zalimin karşısında dik bir şekilde durmak demektir!

Dünya; Atlantik bölgenin ikircikli ve çıkarlarına yönelik düşünce sistematiği ve yönetim sistemi ile artık sürdürülemez hale gelmiştir!

Türk Devleti ve Türk Milleti, iki bin yıllık devlet geleneği, devlet aklı ve kadim medeniyet kodları, yirmi dört milyon kilometrekarelik gönül bağları ile birlikte; Atlantik ve Avrasya güçleri arasında, insanlığın barışı, huzuru ve refahı için denge ve sıklet unsuru olacaktır!

Türk Devlet Aklı, tarihi medeniyet kodları çerçevesinde; Adalet, Hakkaniyet ve mazlumların hamiliği ve insanı yaşat ki devlet yaşasın ilke ve ülküsü çerçevesinde, birlikte kalkınma projeleri ile yürümeye devam edecektir!

Yeni Dünya Düzeni; biraz sancılı olacak!

Dünya; ikinci dünya savaşından sonraki süreçte, Asya güçlerinin yeniden ekonomik, finans, nüfus, teknoloji ve askeri güç olarak ortaya çıkması ile Atlantik ve Avrasya güçleri olarak iki bloğa ayrılmıştır!

Türk Devleti, hegemonya güçler arasında, denge ve sıklet merkezi konumunda olduğunu, sürekli olarak vurguluyoruz! Dünyanın ekonomik güç dengesi, Asya bölgesine doğru kaydığını da!

Çin öncülüğünde başlatılan, bir kuşak bir yol veya tarihi İpek yolu, 65 ülkenin birlikte kalkınma ve kazanması, projesinin devreye alınması ile güçler arasındaki küresel hegemonya, varlık ve bilek güreşi başlamıştır!

Peki, Hindistan öncülüğünde ki, Bharat projesi yani tairih baharat yoluna ne demeli?

Her iki projenin de, kara – deniz – hava – demir ve dijital koridorları farklılık arz etmektedir! Her proje kendine yakın ülkeler ile yoluna devam etmek istemektedir! Doğal olarak, karşı bloğa geçenler, güçler tarafından bir şekilde cezalandırılmaktadır! Türk Devleti, Bharat yolunda bypass edilmektedir! Neden acaba?

Taraflar uzun bir dönemdir birbirlerine el ense çekmektedir! Dünya, ortalamalar ve öngörülebilirle değil, bilinmeyenler ve öngörülemeyenlerle şekilleniyor! Sıradan olanlar değil, büyük olaylar, keşifler ve olağanüstü insanlar büyük sonuçlara yol açabilir!

Dünya, yeni bir değişim ve yeni bir düzenin tam da arifesindedir! Peki, birinci ve ikinci dünya savaşları gibi sancılı mı olacak yoksa…

Büyük değişimler, göstere göstere değil, öngörülemeyen patlamalar veya oluşumlarla ortaya çıkar! Akla gelmeyen ve beklenmeyen, benzeri duyulmamış olaylar, yepyeni fikir ve teknolojiler dünyayı büyük çapta etkiliyor!

Dünya; bilmediklerimiz ve bildiklerimizden daha önemli, öngörülebilir ve öngörülemeyen nadir olaylar dünyanın da yeniden şekil almasına, yeni bir düzen ve sistematiğin de kurulmasına sebebiyet vermektedir!

Birinci ve İkinci dünya savaşlarından sonra ki yaşananlar gibi! 1990 yılında Sovyetler Birliğinin dağılması ve Berlin Duvarının yıkılması gibi!

11 Eylül saldırıları ile yeni bir dönem ve sürece girilmesi gibi! Arap baharı ile başlayan ve yirmi iki ülkenin rejim, toprak ve liderlerinin değişmesi ve atmış adet yeni devletçiklerin ortaya çıkacak olması gibi!

Bir yol ve kuşak projesi ile 65 ülkenin birbirine bağlanması, kalkınma ve kazan kazan hamlesi gibi!

Şimdi de karşısına, Hindistan öncülüğünde başlatılan Baharat yolu projesi!

Peki, her iki projenin de arkasında ki akıl ve güç, bu güçleri savaştırmak suretiyle, dünya nüfusunu azaltma sinsi planını mı devreye almak istemektedir? Küresel sinsi ve kirli akıl, bir taş ile bir kuşu asla vurmaz! Bir taş ile daldalki tüm kuşlar avlanmak isteniyor!

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres; Çok kutuplu bir dünyanın oluşmaya başladığını! Çok kutuplu dünyanın güçlü ve etkili çok taraflı kurumlara ihtiyacı olduğunu! Yönetimin zaman içinde takılı kaldığı ve dünyanın dengesinin bozulduğunu; Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve Bretton Woods sisteminin bu durumun örneklerini teşkil ediyor, diyor!

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres; Küresel finans mimarisinin de yeniden tasarlanması gerektiğini! Reformun bir ‘güç’ meselesi olduğunun farkında olduğunu ve hayallere kapılmadığını! Üye ülkeler arasında çıkar ve gündem çatışması bulunduğunu! Reformun alternatifi statüko değildir! Reformun alternatifi daha fazla bölünmedir! Ya reform ya da kopuş, diyor!

Dünya yeniden bir düzen eşiğinde ve yeniden bir sistematiğe geçmek üzeredir! Peki, bu yeni düzen ya da sistem, kanlı mı olacak yoksa kansız mı? Kansız olması konusunda bir anlaşmaya varılamadığı için tüm tedarik zincirleri sistemi tıkanmıştır!

Peki, dünya küresel güçleri böyle bir plan aşamasında ve eşiğinde bulunurken; Türk Devleti neler yapmaktadır?

İki bin yıllık devlet geleneği olan Türk Devleti ve Kadim Türk Devlet Aklı, Türk Devleti ebed müddet devam ilkesi, 2053 ve 2071 vizyon ve hedefleri doğrultusunda, Anadolu’da binlerce yıllık varlık ve bekası uğruna, yeni dünya düzeni ve sistematiğine matuf tüm küresel ve emperyalist projelere karşı, hazır bir konumda olduğunu düşünüyorum!

Her daim yazar ve ifade ederim! Aksi halde Anadolu’yu Dar ederler! Aksi halde Orta Asya yolu görünür!

BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları!

Son günlerde, dünyada yaşanan iklim vb. sorunlardan kaynaklı, BM ve diğer uluslararası örgütler tarafından ulus devletlere dayatılan ya da dayatılmakta olduğu, sosyal medya ve diğer medya araçları vasıtasıyla, iddia veya ifade edilen bazı yasalar hakkında, kamuoyunda tezvirat mı yapılmaktadır! Ya da eksik bilgilendirme mi vardır?

Uluslararası Toplum; Paris’te düzenlenen Yeni Küresel Finansman Paktı Zirvesi, Yeni Delhi’deki G20 toplantısı, New York’taki SKA Zirvesi ve Dubai’deki COP-28 de dahil olmak üzere, çok taraflı toplantılarda; SKA ( Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ) ihtiyaçlarına dayalı uluslararası finansal akışlarını artırmak için adım atmalıdır. Dünyanın bu fırsatı kaçırması, özellikle de en zengin ülkelerin sorumluluklarından kaçması vicdansızlık olacaktır. SKA’lar istediğimiz gelecek için bir temel olmaya devam ediyor!

Peki, insanlığın hayrına ve yararına; bir çalışma – gelişme – teknolojik üretim – proje ya da yasadan dem vuruyorsak, buna kim karşı durabilir ya da itiraz edebilir!

Ya da, hazırlanmakta olan yasa veya projeler üzerinden ulus devletler ve halklarına zarar verecek, sinsi bir plan ve kirli bir hesap var ise, neler yapmalıyız? Tabii ki böyle bir durum için de uyanık olmalı!

Eskilerin ifadesi ile efradını cami ve ağyarını da mani bir durum ve dirayette olmalı! Kendisi ve bünyesine faydalı olan şeyleri toplayan ve zararlı olan şeyleri de def eden!

Şeytan ayrıntıda gizlidir! Zehiri hiçbir zaman zehir diye sunmadıklarını da bileceğiz! Her daim uyanık olacağız!

Neymiş efendim! Zehiri altun kase içinde sunarlar, bal da onun suç ortağı olur!

Tarihte olduğu gibi Lucifer ve günümüzdeki işbirlikçi ve uşakları, yeryüzü tanrılıkları adına; insanlığı ifsat etmek ve sıratı müstakımden çevirebilmek için her yolu deneyecektir! Çünkü ruhsatı vardır!

Dün, her doğan erkek çocukları öldürdükleri gibi! Bugün de, iklim ve teknoloji üzerinden insanlığı köleleştirmek için her yolu denemekteler! Her hareketini ve hatta her düşündüğünü öğrenebilmek adına her şeyi yapacaklar!

Müslümanlar, ona göre davranacak, ona göre beslenekcek ve ona göre de duruşu ve konumunu, belirleyecek ve sabitleyecektir!

Tüm bu vb. sorun ve sıkıntılar, Müslümanlar, yüz yıllardan beridir savunma durumunda olmasından kanaklanmaktadır! Neden acaba?

Küresel bir plan – vizyon ve stratejisi olmayan kişi ve devletler, başka bir plan – vizyon ve stratejinin parçası – uşağı ve hizmetçisi olmak zorundadır!

Müslümanlar, fıtrata uygun ve emredildiği şekilde yaşamadığı için karşı tarafın iddialarına cevap yetiştirmekten vakit bulamıyor! Yani şeytan taşlamaktan ne ibadete ve ne de fikir üretmeye, vakti de mecali de kalıyor!

Yoksa, Müslüman olduğunu iddia edenler, iman ettik demekle cennete girivereceğini! Hiçbir sınav ve imtihana tabi olmayacağını mı, zan etmektedir?!

Şeytani bir akıl, Yeryüzü Tanrılıkları adına, dünya ve insnlık üzerinde; sünnetullahı bozabilmek için her yolu denemektedir!

BM ( Birleşmiş Milletler ) 2030 tarihinde ki Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ve Göstergeleri şu şekildedir!

1 -) Yoksulluğu her yer her yönü ile sona erdirmek. ( 2030 yılına kadar, hâlihazırda günlük 1,25 ABD Dolarından daha az gelirle yaşayanlar olarak tanımlanan aşırı yoksulluğu her yerde ve herkes için ortadan kaldırmak.)

2 -) Açlığı sona erdirmek, gıda güvenliğini sağlamak, herkesin sağlıklı ve besleyici yiyeceklere ulaşmasını sağlamak ve sürdürülebilir tarımı güçlendirmek. ( 2030 yılına kadar, açlığa son vermek ve özellikle yoksullar ve bebekler de dâhil kırılgan durumda olan insanlar başta olmak üzere herkes için yıl boyunca güvenli, besleyici ve yeterli gıdaya erişim sağlamak. )

3 -) Sağlıklı yaşam koşulları korumak ve her yaşta herkes için eşit yaşam ile sağlıklı olmayı benimsemek. ( 2030 yılına kadar, küresel anne ölüm oranını 100.000 canlı doğumda 70’in altına düşürmek. )

4 -) Tüm insanlar için kapsayıcı ve iyi eğitimin sağlanması ve hayat boyu eğitim olanaklarının desteklenmek. ( 2030 yılına kadar tüm kız ve erkek çocuklarının, yerinde ve etkili eğitim çıktıları üreten ücretsiz, eşit ve kaliteli ilköğretim ve ortaöğretimi bitirmelerini sağlamak. )

5 -) Cinsiyet eşitliğini sağlamak ve tüm kadınları ve kız çocuklarının toplum içindeki yerlerini güçlü kılmak. ( Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik her türlü ayrımcılığa her yerde son vermek. )

6 -) Herkes için temiz su, güvenli ve hijyenik altyapıya ile erişiminin sağlanması. ( 2030 yılına kadar herkes için güvenilir ve karşılanabilir içme suyuna evrensel ve adil erişim sağlamak. )

7 -) Herkes düşük maliyetli, güvenilir ve süründürülebilir temiz ve modern enerjiye ulaşımı sağlanmalı. ( 2030 yılına kadar karşılanabilir, güvenilir ve modern enerji hizmetlerine evrensel erişim sağlamak.)

8 -) Devamlı, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi desteklemek, verimli ve uygun çalışma koşullarını oluşturmak. ( Ulusal koşullara uygun olarak kişi başına düşen ekonomik büyümeyi sürdürmek ve özellikle en az gelişmiş ülkelerde Gayrisafi Yurtiçi Hasılada yıllık asgari %7 oranında büyüme gerçekleştirmek. )

9 -) Dayanıklı bir altyapı inşa etmek, kapsayıcı ve süründürülebilir sanayileşme ve inovasyonu desteklemek. ( Ekonomik kalkınma ve insan refahını desteklemek üzere, herkesin adil erişimine ve karşılanabilirliğe odaklanan bölgesel ve sınır ötesi altyapıyı da içeren kaliteli, güvenilir, sürdürülebilir ve dayanıklı altyapılar tesis etmek. )

10 -) Ülkeler arası ve ülke içindeki kişiler arasında eşitsizliği azaltmak. ( 2030 yılına kadar nüfusun en alt %40’lık kesiminin gelirinin ulusal ortalamadan daha yüksek bir oranda, aşamalı olarak artmasını ve sürdürülmesini sağlamak. )

11 -) Şehirleri ve insan yerleşimlerini kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir hale getirmek. ( 2030 yılına kadar, herkesin yeterli, güvenli ve karşılanabilir konuta ve temel hizmetlere erişimini sağlamak ve gecekondu alanlarını iyileştirmek. )

12 -) Sürdürülebilir üretim ve tüketimin sağlanmasının yanında gıda atıkları ve israfın durdurulmasını sağlamak. ( Gelişmiş ülkelerin önderliğinde, gelişmekte olan ülkelerin gelişme seviyesi ve kapasiteleri göz önünde bulundurularak, her ülkenin eyleme geçmesiyle Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Modellerine Yönelik 10 Yıllık Çerçeve Programını uygulamak. )

13 -) İklim değişikliği ve etkileriyle mücadele etmek için acil ve hızlı ulaşılabilir çözümler üretmek. ( Tüm ülkelerde iklim değişikliğiyle ilgili tehlikeler ile doğal afetlere karşı dayanıklılık ve uyum kapasitesini güçlendirmek. İklim değişikliğine yönelik önlemleri ulusal politikalara, stratejilere ve planlama süreçlerine dâhil etmek. )

14 -) Okyanusları, denizleri ve sualtı yaşamını korumak ve sürdürülebilir kalkınma ekseninde kullanmak. ( 2025 yılına kadar deniz atıkları ve besin maddesi kirliliği dâhil, özellikle karasal faaliyetlerden kaynaklanan her türlü deniz kirliliğini önlemek ve kayda değer miktarda azaltmak. )

15 -) Ekosistemi korumak verilen zararları gidermek ve sürdürülebilir kullanım ortamlarını sağlamak ve içinde yaşayan canlı türlerini korumak, çölleşme ile savaşmak, toprak verimliliği ve bio çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek. ( 2030 yılına kadar, uluslararası anlaşmaların getirdiği yükümlülükler doğrultusunda, özellikle ormanlar, sulak alanlar, dağlar ve kurak alanlar olmak üzere, karasal ve iç tatlı su ekosistemlerinin ve bunların hizmetlerinin korunmasını, restore edilmesini ve sürdürülebilir kullanılmasını sağlamak. )

16 -) Sürdürülebilir kalkınma hedefleri çerçevesinde barış içerisinde ve kapsayıcı toplumları desteklemek, herkes için adalet sağlamak, her seviyede hesap verilebilirlik ilkesine sahip verimli ve kapsayıcı kurumlar oluşturmak. ( Her yerde her türlü şiddeti ve şiddet kaynaklı ölüm oranlarını kayda değer miktarda azaltmak. Çocuklara yönelik taciz, istismar, kaçakçılık ve her türlü şiddete ve çocuk işkencesine son vermek. Ulusal ve uluslararası düzeylerde hukukun üstünlüğünü yaygınlaştırmak ve herkesin adalete eşit erişimini sağlamak. )

17 -) Sürdürülebilir kalkınma için global destek ağının canlandırılması ve hedeflerin uygulanabilirliğinin güçlendirilmesini sağlamak. ( Yurt içi vergi ve diğer gelir tahsilatı kapasitesini geliştirmek için, gelişmekte olan ülkelere uluslararası destek yolunu da içerecek şekilde, yurtiçi kaynakları harekete geçirmeyi güçlendirmek. )

Eğitim Sistemi Üzerine -2-

Ülkemizde, yıllardan beridir eğitim sisteminden tüm iktidarlar ve siyasiler şikayet ve serzenişte bulunur! Fakat yerli ve milli bir eğitim çerçevesinde adımlar da atılmaz!

Ya da eğitimin ürünü olan ülkenin geleceğini emanet edeceğimiz gençlerde, yerli ve milli bilinç zaviyesinden sorunlardan dem vurulur! Peki, NEDEN?

Yoksa, iktidar – hükümet ve bakanların da, boyunu aşan, sözleşmeler ve anlaşmalar mı vardır?

Milli eğitim sistemi hakkında, eğitim sisteminin içinde bulunan tüm yöneticiler, öğretmenler ve eğitim sisteminin ürünü konumunda ki öğrenciler, sürekli olarak şikayette bulunmaktadır!

Bir yerlerde bir sorun ve arıza olduğu ifade edilir! Fakat ne ve neler olduğu konusunda ise kimse konuşmaz! Neden acaba?

Türkiye de; 1949 yılında taslağı çizilen ve 1950 yılında da yürürlüğe giren, Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, hakkında bir şeyler karalamaya çalışalım!

Milli Eğitim sistemi ve sistemin ürünü gençlikte, yerli ve milli bilinç çerçevesinde ki sorunlar, ne ve neler olduğunu hakkında, kafa yormaya ya da bir kaç kelam etmeye çalışalım!

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu veya Türkiye – Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, 1949 yılında, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ikili anlaşma ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden 13 Mart 1950 tarihinde geçmiş ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başlamıştır!

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, Türk ve Amerikalı üniversite mezunları, akademisyen, sanatçı ve kamu görevlilerini; eğitim, yaşam ve seyahat masraflarını kapsayan burslar ile desteklemekte ve ABD’de eğitim almak isteyen Türk öğrencilerine eğitim danışmanlığı hizmeti sunmaktadır! Türk ve Amerikan halkları arasında, eğitim ve kültürel değişim yoluyla, ortak anlayış geliştirmek için kurulmuştur!

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluşmaktadır! Komisyonun Yönetim Kurulu üyeleri, Türk ve Amerikan Hükumetleri tarafından atanmakta ve bu üyeler her iki ülkeyi temsil etmektedir! Komisyonun merkez ofisi Ankara’da olup, İstanbul’da da bir irtibat ofisi bulunmaktadır.

Fulbright mezunu Türk öğrenci ve öğretim üyeleri, ABD’deki çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek, faydalı çalışmalar yapmaktadır! Türkiye’ye gelen Amerikalı akademisyenler de, çeşitli dallarda gerçekleştirdikleri araştırmalar ve aldıkları eğitim ile alanlarına önemli katkılarda bulunmaktadır!

rkiye Fulbright Eğitim Anlaşmasına uzanan yol, Truman yardımları çerçevesindeki krediler ile başlamıştır! Türkiye kredi taksitlerindeki ödemeler aksayınca, Amerika ise bu durumu fırsata çevirerek, eğitim alanında yeni bir anlaşma teklifi ile Türkiye’nin kapısını çalmıştır!

Amerika Büyük Elçiliği, 12 Şubat 1948 tarihinde Dışişleri Bakanlığına müracaat ederek, Türkiye ile Kültür Anlaşması gerçekleştirmek istediğini belirtecek ve bir proje sunacaktır! Tarih yaprakları 27 Aralık 1949’u gösterdiğinde, Türk Milli Eğitimi için Kırılma noktası olan Fulbright anlaşması imzalanmıştır!

Fulbright Anlaşması akabinde ABD, Beş yıllık kalkınma planları ve Köy Enstitüleri gibi uygulamaların kaldırılmasını talep etmiştir! Neden acaba?

Komisyon tarafından Türk Milli Eğitim sistemindeki müfredata kadar yapılan müdahaleleri de bir kenara not edelim!

Türkiye Fulbright Eğitim Anlaşmanın 1. maddesinin ilk paragrafı; Türkiye’de Birleşik Devletler Eğitim Komisyonu namı altında bir komisyon teşkil olunacak ve bu komisyon, anlaşmanın hükümleri dairesinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından temin edilen paralarla, finanse edilecek olan eğitim programının idaresini kolaylaştırmak için ihdas ve tesis edilmiş bir teşekkül olarak, Türkiye Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri Hükümetleri tarafından tanınacaktır, diyor!

Bu anlaşma ile Türk milli eğitim programını bahsi geçen komisyon idare edecektir! Anlaşmanın 5. Maddesine göre, komisyon 4 Amerikalı ve 4 Türk üyeden oluşacak, Amerikan Büyük elçisi ise komisyonun fahri başkan olacaktır! Kararlar, oy çoğunluğuna göre alınacak komisyonda, oylar eşit çıkarsa, son kararı Amerikan Büyük elçisi vermektedir! Anlaşmanın 10. maddesine göre, Amerikan Dış işleri Bakanı uygun gördüğü takdirde, komisyonun her türlü kararını gözden geçirme hakkına sahipmiş!

Türk milli eğitim programı, anlaşma çerçevesinde, tamamen bahsi geçen Komisyon tarafından idare edilmektedir! Ve alınan kararlar da, eşit oy çıkarsa, Amerikan elçisinin oyu ile son karar verilmektedir!

Fulbright komisyonunun başkanlık görevini John T.McCarthy yapmaktadır! Peki, kimdir ve ne iş yapar, John T. McCharty? Uluslararası küresel finans piyasalarının önemli aktörlerinden ING Bank Türkiye Genel Müdürü! Para sihirbazı bir kişi!

rkiye Fulbright Derneği, 1992 yılında Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonunun 1950 yılında faaliyetlerine başlamasını takiben, Fulbright programından yararlanan Türk bursiyerleri ve Türkiyeyi ziyaret etmiş ABD bursiyerleri arasında, Senatör Fulbright’ın ideallerine hizmet ederek profesyonel bağları güçlendirmek amacıyla kurulmuştur!

Senatör Fulbright’ın ideallerine HİZMET etmek amacı ile ülkemizde bir dernek kurulmuştur!

Fulbright Eğitim bursu ve komisyonun kurulmasının isim babası, Senatör J.William Fulbright; Geleceğimiz yıldızlarda değil, akıllarımızda ve kalplerimizdedir! Birbirini tamamlayan yaratıcı liderlik ve çağdaş eğitim, insanoğlu için umut dolu bir geleceğe yönelik ilk gereklilikleridir!

Kırk yıl önce Amerikan Senatosu’na önerme ayrıcalığını yaşadığım uluslararası burs programı, liderliği, öğrenmeyi ve kültürler arası anlayış geliştirmeyi hedeflemiştir! Bu mütevazı programın paha biçilemez hedefleri vardır, çünkü uluslararası ilişkilerin geçmişteki içi boş ve güce dayalı sistem yerine daha medeni, akılcı ve insani temeller üzerine kurulmasını başarmıştır! Ben bu işe başladığım zaman buna inandım ve hala inanıyorum, diyor!

ABD, bazı ülkelerde; tek mermi atmadan ve asker dahi göndermeden, küresel liderlik ve hegomonyal konumunu, dünyanın her bir bölgesinde, soft – power eğitim sistemi üzerinden adam devşirme süreci, eğitim bursu vb. anlaşmalar ile başlatmış ve halen de devam etmektedir! Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim!